Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
İmam hatip okulundaki bir kaç üstün yetenekli öğrenci için, diğer tüm meslek lisesi öğrencilerinin kendi alanlarına devam etmesi için gerekli olan katsayı yardımından feragat etmesi eşitlik midir ?

 

dediniz.

 

 

Böyle yanlış bir eğitim sisteminde eşitliktir.

 

ben de böyle cevapladım sizi.

 

 

Sistem düzeltilsin o zaman. ;)

 

Haklı olarak düzeltilsiniz dediniz.Evet,benim de en çok istediklerimden biri bu.Ama düzelmiyor işte,eğitim yerle bir.Ne yapılmalı?

 

Ben uzun yada kısa süre bu şekilde tartışmalara girmeyip,sadece daha iyi anlamak için işin ehlilerini okumalıyım dedim kendi kendime.Çünkü yazdıklarımın hiçbir anlamı yok;yazılanların anlamı olsaydı o kadar güzel yazan,o kadar yerinde tespit yapan yazarlar,düşünürler,gazeteciler var ki;şianlamı olsaydı yazılanların onlarla anlam kazanmış olurdu herşey zaten.Bizde bu sistemin içinde boğulup kalmazdık.

 

Diyeceğim bu kadardır.Ben sadece okuyucu olacağım bu aralar,herkese şimdilik hoşçakal.

Gönderi tarihi:
Haklı olarak düzeltilsiniz dediniz.Evet,benim de en çok istediklerimden biri bu.Ama düzelmiyor işte,eğitim yerle bir.Ne yapılmalı?

 

Cevap basit Sayın mavi:

 

Ne yapılmalı ?

 

Siyasi kararlar almak yerine, olması gereken yapılmalı, sistem düzeltilmeli öyle değil mi ? :)

 

Ben uzun yada kısa süre bu şekilde tartışmalara girmeyip,sadece daha iyi anlamak için işin ehlilerini okumalıyım dedim kendi kendime.Çünkü yazdıklarımın hiçbir anlamı yok;yazılanların anlamı olsaydı o kadar güzel yazan,o kadar yerinde tespit yapan yazarlar,düşünürler,gazeteciler var ki;şianlamı olsaydı yazılanların onlarla anlam kazanmış olurdu herşey zaten.Bizde bu sistemin içinde boğulup kalmazdık.

 

Diyeceğim bu kadardır.Ben sadece okuyucu olacağım bu aralar,herkese şimdilik hoşçakal.

 

Umarım benim yüzümden değildir. Üzülürüm gerçekten. :(

Gönderi tarihi:
İmam Hatip Liseleri ABD güdümlü 80 darbesinin ürünüdür. Ben yukarıdaki yoruma tümüyle katılıyorum. Bu okullar kapatılırsa mevcut kaynaklar da boşa harcanmamış olur.
imam hatip okulları 1951 yılında açılmıştır..80 darbesinin ürünüdür demek yanlış olur!!!

kapatılmasını doğru bulmuyorum..reformıze edılmeli ve kontenjanı azaltılmalıdır dıye düşünüyorum..

 

1951 yılında kuruldukları doğrudur. Ben zaten 80 de kuruldular demedim. İfadeyi düzeltmek gerekirse:

İHL’lerin 80 darbesiyle birlikte kuruluşlarına hız verilmiş ve akademik anlamda önleri açılmıştır. Buna paralel olarak yine bu dönemde 80 Darbecisi Türkiye’nin her yanında kolluk güçlerini ve istihbarat teşkilatını düşünce avına çıkarınca siyasal İslam hız kazanmış ve eğitim alanında İHL’lerde ciddi bir kadrolaşmaya ve örgütlenmeye gidilmiştir. Bu durum 80 döneminde sistemli bir hareket olarak gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla İHL’ler bugünkü anlamda dış destekli 80 darbesinin ürünüdür.

A.K. Partisi Hükümeti’nin Ergenekon savıyla harıl harıl darbeci aradığını görüyorum. Ve diyorum ki: Hükümet samimiyse eğer, 80 anayasasına darbe anayasası olduğu için bu derece karşıysa örneğin ve yine askeri darbeler konusunda daha önce hiçbir dönemde üzerine düşülmediği kadar darbelerin ve darbecilerin üzerine gidecek kadar demokratsa, samimiyetini göstersin ve 80 darbesinin ürünü olan dinin siyasallaştığı ve siyasal partilerin zamanında açıkça arka bahçesi haline gelen bu kurumları derhal kapatsın. 80 darbecisini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı açıkça ihlal suçuyla yargılasın ve gerekli cezaya çarptırsın. Demokrasiden hak ve hukuktan içtenlikle bahseden bir hükümete bu yakışır.

 

İHL’ler kapatılmalıdır. Çünkü siyasallaşan ve laik ve demokratik anlayıştan uzak eğitim veren kurumlar günün ihtiyaçlarını karşılayacak kaliteli bireyler yetiştiremezler.

Gönderi tarihi:
1951 yılında kuruldukları doğrudur. Ben zaten 80 de kuruldular demedim. İfadeyi düzeltmek gerekirse:

İHL’lerin 80 darbesiyle birlikte kuruluşlarına hız verilmiş ve akademik anlamda önleri açılmıştır. Buna paralel olarak yine bu dönemde 80 Darbecisi Türkiye’nin her yanında kolluk güçlerini ve istihbarat teşkilatını düşünce avına çıkarınca siyasal İslam hız kazanmış ve eğitim alanında İHL’lerde ciddi bir kadrolaşmaya ve örgütlenmeye gidilmiştir. Bu durum 80 döneminde sistemli bir hareket olarak gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla İHL’ler bugünkü anlamda dış destekli 80 darbesinin ürünüdür.

A.K. Partisi Hükümeti’nin Ergenekon savıyla harıl harıl darbeci aradığını görüyorum. Ve diyorum ki: Hükümet samimiyse eğer, 80 anayasasına darbe anayasası olduğu için bu derece karşıysa örneğin ve yine askeri darbeler konusunda daha önce hiçbir dönemde üzerine düşülmediği kadar darbelerin ve darbecilerin üzerine gidecek kadar demokratsa, samimiyetini göstersin ve 80 darbesinin ürünü olan dinin siyasallaştığı ve siyasal partilerin zamanında açıkça arka bahçesi haline gelen bu kurumları derhal kapatsın. 80 darbecisini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı açıkça ihlal suçuyla yargılasın ve gerekli cezaya çarptırsın. Demokrasiden hak ve hukuktan içtenlikle bahseden bir hükümete bu yakışır.

 

İHL’ler kapatılmalıdır. Çünkü siyasallaşan ve laik ve demokratik anlayıştan uzak eğitim veren kurumlar günün ihtiyaçlarını karşılayacak kaliteli bireyler yetiştiremezler.

Bence hiz kazanmamistir hizi doruk noktaya cikinca 80.darbesi gelmistir?

 

Sag sol catisirken beyefendiler Türkiyenin en güzel noktalarinda silahli egitim yapiyorlardi bu beyfendilerin adi o dönem Akincilar oluyordu izci kamplari gibi heryerde konaklaya biliyor istedikleri egitimi alan beyefendiler hizlarini alamayinca onlarda yavas yavas bagimsiz sokak catismalarina katilinca bakdilar gün yüzüne cikiyorlar!

 

dayanamayip daha fazla desifre olmamalari icin darbe geldi güdümlü.. bir ondan bir bundan asilan asildi fakat bunlar altin tepsiye kondu?

 

Demokrasiden hak ve hukuktan içtenlikle bahseden bir hükümete bu yakışır.

 

tepsiye konanlara ne yakisir? Rua' onu bilemem..

Gönderi tarihi:
sayın dünyahepimizin...

imam hatiplerin meslek okulları olduğunun farkındayım..karıstırdıgımıda dusunmuyorum...

dogrudur imam hatipler din görevlesi yeyiştirmek üzere kurulmuş okullardır,ama gunumuz türkiyesinde bu böylemidir????bu okulların öğrencilerinin yarısı kız öğrencilerden oluşmaktadır..hangi camide bayan imam yada din görevlisi var???kaldıkı imam hatip okulları gereğinden fazladır ve her sene verdiği mezunların ilahiyat fakültelerinden mezun oldugunu düşünürsek tüm müslüman ülkelere imam versek emin olun fazlası kalır.

bir diğer konu oraya gidenler buna kendilerini hazır tutmalı demişsınız..katılmıyorum..çünki bu okul öğrencıleri henüz gençliğe ilk adım attıkları dönemde buna aile baskısı deyin gerek mahalle gerekse kendi isteği olsun 13-14 yaşında alınan bir kara yüzünden imamlık haricinde seçeneğinin klmaması.bu sistemin düzeltilmesi gerekli olan bir problemidir..ben bu problem ile ilgılı düşüncelerimi aktardım bir önceki yazıda..

gerekli başarıyı gösterirseler ve azmi ister doktor ister valide olur..olmalıdır..

ortada bir problem var..bu okulları kapatarak bunu çözemessiniz...hiç bir şey yapmayarakta çözemessiniz..

bu ülkede gerek malum kolejlerden gerek soros ünv mezun olanlar nasıl doktor muhendıs vali olablıyorsa imam hatiplilerde olabılmelidir...

 

saygılar

 

Meslek liseleri niçin vardır ? Üniversiteye öğrenci yetiştirmek için mi ?

 

Hayır. Meslek liselerinin tek amacı vardır; Piyasanın ihtiyaç duyduğu ara elemanları yetiştirmek. Adı üstünde meslek okullarıdır. Varolduğu bütün ülkelerde bu böyledir.

 

Düz liselerde herhangi bir mesleki eğitim verilir mi ? Hayır. Düz lise diploması sizi bir meslek sahibi yapar mı ? Hayır.

 

İki öğrenciyi düşünelim; Birisi düz lise öğrencisi, mezun olduğunda onu meslek sahibi yapacak, iş dallarında tercih edilir bir kimse yapacak hiçbir eğitim almıyor. Ancak üniversite mezunu olursa, aldığı eğitime dayalı bir meslek sahibi olabilir.

 

Diğeri meslek lisesi öğrencisi. Piyasada her daim ihtiyaç duyulan bir pozisyon için eğitim alıyor. Mezun olduğunda kolayca iş bulmasını sağlayacak (En basiti iş ilanlarında üniversite mezununun on katı meslek lisesi mezunu arayan ilanlar vardır) bir eğitim alıyor (düz liselerin neredeyse iki katı bütçe ayrılıyor meslek liseleri için) Okulu bitirdiğinde bu diplomayla piyasada iş bulabilir. Ve belli bir mevkide iş hayatına başlayabilir.

 

Bir yanda, üniversiteye giremezse iş hayatına "vasıfsız eleman" olarak başlayacak bir genç. Öbür tarafta üniversiteye girerse üniversite diplomasıyla meslek sahibi, giremezse meslek lisesi diplomasıyla meslek sahibi olacak bir genç.

 

Ve bu iki öğrenci üniversiteye girişte aynı şartlara tabi oluyor. Bu düz lisede okuyan öğrencilere büyük haksızlık değil midir ? O zaman bütün liseler meslek lisesi olmalı. Niye düz liseler var ki ? Bütün liselerde öğrencilere mesleki eğitim verilmeli, üniversiteyi kazanırlarsa ne ala, kazanamazlarsa da gördükleri mesleki eğitimle iş hayatına girebilmeliler. Gerçekten o halde düz liselere ne gerek var ?

 

Efendim, 13-14 yaşında ailesi karar vermiş. Tabiki ailesi karar vericek. Çocuğun eğitim hayatı üzerinde plan yapmak ailenin görevidir. Çocuğun yetiştirende ailesi, temel eğitimleri verende. Meslek liselerinin olduğu bütün ülkelerde, ilköğretimi bitiren çocukların, meslek lisesine mi, yoksa düz liseye mi devam edeceklerine, çocuğun ilgi alanı, başarılı olduğu konular değerlendirilerek ailesi tarafından karar verilir. Hatta ailenin kararına bakmadan eğitim kurumlarının karar verdiği ülkelerde var. 13-14 yaşında ailesi karar veriyorda, 17 yaşında çocuğun kendisi mi karar veriyor sanki ? Yine eğitim planını yapan ailesi.

 

Şimdi bana birisi, düz liselerin neden var olduğunu açıklasın. Neden bütün liseler meslek lisesi değil ?

Gönderi tarihi:

74840.jpg

 

 

Artık imam hatipler olmasa da olur !

 

28 Şubat'ın bir hükümet darbesi olmasının ötesinde "dindarları zorla modernleştirme" gibi birincil bir amacı da vardı.

Hatta bu onlar için hükümeti devirmekten daha önemliydi.

 

Bu süreçte daha çok dindar insanların hayatını etkileyecek kararlar alınması, yasalar çıkarılması böyle düşünmemizin en önemli işareti.

 

Hükümettir, biri gider biri gelir ama toplumsal hayatı derinden etkileyecek kararlar aldılar ve dindar yaşam biçimini benimseyen ailelerin kimyasını bozmak için çalıştılar.

 

Niyetleri iyi değildi 28 Şubatçıların !

 

Aldıkları kararlar sebebiyle, mesela çocuklara Kur'an'ı Kerim öğrenimini 12 yaşından önce yasaklamış olmaları sebebiyle, bu adamların Müslüman olamayacağını düşünenleri bile gördüm.

 

Öyle veya değil.

 

Herkesin dini kendine!

 

Fakat, 28 Şubatçıların Türk halkı nezdindeki Türk Silahlı Kuvvetleri imajına büyük darbe vurduğunu söylemeliyim.

 

Bugün orduda yaşanan sıkıntıların büyük bölümü 28 Şubat sürecinin eseridir.

 

28 Şubat'ı iliklerime kadar yaşadım.

 

Ama yaptıkları hiçbir şey 12 yaşından önce Kuran öğrenmeyi yasaklamaları kadar beni yıkmadı.

 

Çünkü Kur'an, Türkiye'de özel kurslar dışında genellikle ilköğretim sürecinde okullar tatil olduğunda mahalle camilerinde imamlar tarafından öğretiliyordu.

 

Çocuklar hem Kuran öğreniyor, hem de namaz kılabilecek kadar Kur'an'dan ayet ezberliyordu.

 

Hepimiz böyle geldik.

 

28 Şubatçılar "12'den önce bu süreci yasaklarsak çocuklar Kur'an öğrenmeden onları istediğimiz tarzda yönlendirebiliriz" diye düşündüler. Çünkü 12'den sonra ezber yapmak oldukça zorlaşıyor.

 

Ayrıca imam hatip liseli öğrencileri üniversiteye girişte sadece ilahiyat fakülteleri ile sınırlandırdılar. Böylece imam hatip liselerine talebi kıstılar, hatta minimuma indirdiler.

 

Şimdi YÖK bu yasağı kaldırdı. Bazı çevrelerde kıyamet kopuyor.

 

Sabih Kanadoğlu akıl veriyor; "birileri YÖK'ün bu kararını Danıştay'a götürüp iptal ettirmeli" diyor.

 

Niye?

 

Az da olsa imam hatip mezunları başka yerlere giremesinler.

 

Son derece kötü niyetli, kendi insanına güvenmeyen, tuzakçı bir yaklaşım.

 

Ama bilmedikleri bir şey var. İmam hatip okulları bu toplum için misyonunu tamamlamıştır.

 

Bundan sonra olmasa da olur! Ama yine de Anadolu'da birçok aile çocuklarının imam hatipe giderek hem dinini,

dinine küfretmeyen öğretmenlerden öğrenmesini, hem de diğer ilimleri birlikte tahsil etmesini istiyor.

 

Büyük şehirlerde yaşayanlar imam hatip mantığından epeyce uzaklaştılar.

 

Zaten zenginler dindar da olsalar çocuklarını Amerikalar'da okutuyorlar !

 

Bugün Cumhurbaşkanı da Başbakan da imam hatip okullarından mezun olmuş kişiler.

 

Hükümette çok sayıda bu okullarda okumuş bakan var.

Ve bu insanlar vatandaşına karşı ceberut davranmayı şiar edinmiş bir rejimi vatandaşına hizmet eder hale getirmeye çalışıyorlar ve bunda da başarılı oluyorlar.

 

YÖK'ün katsayı kararını kaldırdığının ertesi günü Milli Gazete'ye baktım, olayı küçücük bir haberle geçiştirmişlerdi!

 

Bu anlamda 28 Şubatçıların bir nevi suç ortağı olanların bu güzel gelişmeyi görmemezlikten gelmeleri gerçekten yapabilecekleri tek şey.

 

 

Neyse... Şimdi birileri Sabih Kanadoğlu'nun teklifini değerlendirip Danıştay'a gider ve iptal kararı çıkartabilir.

Sorun değil, artık imam hatipler olmasa da olur.

 

 

Çünkü öncü imam hatip öğrencileri bugün cumhurbaşkanı ve başbakanlar !

Gönderi tarihi:
dediniz.

 

 

 

 

ben de böyle cevapladım sizi.

 

 

 

 

Haklı olarak düzeltilsiniz dediniz.Evet,benim de en çok istediklerimden biri bu.Ama düzelmiyor işte,eğitim yerle bir.Ne yapılmalı?

 

Ben uzun yada kısa süre bu şekilde tartışmalara girmeyip,sadece daha iyi anlamak için işin ehlilerini okumalıyım dedim kendi kendime.Çünkü yazdıklarımın hiçbir anlamı yok;yazılanların anlamı olsaydı o kadar güzel yazan,o kadar yerinde tespit yapan yazarlar,düşünürler,gazeteciler var ki;şianlamı olsaydı yazılanların onlarla anlam kazanmış olurdu herşey zaten.Bizde bu sistemin içinde boğulup kalmazdık.

 

Diyeceğim bu kadardır.Ben sadece okuyucu olacağım bu aralar,herkese şimdilik hoşçakal.

 

 

 

sayın mavi eğitim sistemi nasıl düzeltilir sorusuna benim bir cevabım var.. bir süredir üzerinde düşündüğüm bir konu bu... geniş bir zamanda farklı bir başlık altında en ince ayrıntısına kadar siz değerli forumdaşlarımla paylaşacağım... saygılarımla

Gönderi tarihi:
YÖK'ün katsayı kararını kaldırdığının ertesi günü Milli Gazete'ye baktım, olayı küçücük bir haberle geçiştirmişlerdi!

 

Bu anlamda 28 Şubatçıların bir nevi suç ortağı olanların bu güzel gelişmeyi görmemezlikten gelmeleri gerçekten yapabilecekleri tek şey.

 

Alıntı yapılan Bugün gazetesinden Nuh Gönültaş'a ait yazının tümünde olduğu gibi bu paragrafta da özellikle bir çarpıtma var, şöyle ki;

 

28 Şubat bizzatihi Refah partisi ve Milli Görüş'e karşı yapılan bir düzenleme olduğu halde, bugün Refah partisi'nin devamı Saadet Partisi ABD planına aykırı şeyler söylediği için, Fethullahçıların Milli gazeteye karşı olan tavrı gereği, onları 28 Şubatçılarla birlikte hareket etmiş gibi gösterme çabası var Fethullahçı yazarın.

Gönderi tarihi:
Ama bilmedikleri bir şey var. İmam hatip okulları bu toplum için misyonunu tamamlamıştır.

 

Bundan sonra olmasa da olur! Ama yine de Anadolu'da birçok aile çocuklarının imam hatipe giderek hem dinini,

dinine küfretmeyen öğretmenlerden öğrenmesini, hem de diğer ilimleri birlikte tahsil etmesini istiyor.

 

Büyük şehirlerde yaşayanlar imam hatip mantığından epeyce uzaklaştılar.

 

Zaten zenginler dindar da olsalar çocuklarını Amerikalar'da okutuyorlar !

 

Bugün Cumhurbaşkanı da Başbakan da imam hatip okullarından mezun olmuş kişiler.

 

İmam Hatip okullarının misyonu Cumhurbaşkanı ve Başbakan yetiştirmek miydi ? Demek ki, '' ailelerin, çocuklarının lisede dinini öğrenmesini istemesi '' işin kılıfıymış, yazar bunu itiraf ediyor. Ayrıca, artık, tüm okulların İmam-Hatip ayarında olacağının sinyalini veriyor.

 

Yalnız, büyük şehirlerdeki dindarların İmam-Hatip mantığından uzaklaşmış olmasını zenginliklerine bağlıyor ve Amerika 'daki okulları İmam-Hatiplerle eşdeğer görüyor ki bunun bir mantığı ancak ABD hayranlığı olabilir.

Gönderi tarihi:
28 Şubatçılar "12'den önce bu süreci yasaklarsak çocuklar Kur'an öğrenmeden onları istediğimiz tarzda yönlendirebiliriz" diye düşündüler. Çünkü 12'den sonra ezber yapmak oldukça zorlaşıyor.

 

Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş'tan bir çarpıtma daha;

 

İnsanlar Arapça ezberlemeden dindar olamazmış ?

 

Hem İmam-Hatiplerin misyonu olarak devleti ele geçirmeyi göster, hem de buna önlem alanları dine karşıymış gibi göster.

Gönderi tarihi:

İmam hatip adaletsizliği

 

 

Bunlar imam ama, aynı zamanda hatip...

 

Ağızları iyi laf yapıyor.

 

*

 

Diyorlar ki mesela:

 

"İmam hatip liselerini mağdur eden katsayı engelini kaldırdık, adaletsizlik sona erdi, artık bütün çocuklarımız eğitimde eşit fırsata sahip."

 

*

 

Kulağa hoş geliyor...

 

Mağduriyet.

 

Engel.

 

Adalet.

 

Eşitlik.

 

*

 

Sunta kafalılar da, papağan gibi tekrar ediyor, "Yaşasın adalet" filan...

 

*

 

Öyle mi acaba?

 

Yoksa...

 

Asıl şimdi mi adaletsizlik oldu?

 

*

 

İmam hatip veya meslek lisesi yerine düz liseye giden çocuk, "risk" alıyor... Üniversiteyi kazandı kazandı... Kazanamadı, "mesleksiz lise mezunu" olarak kalakalıyor... İş bulamıyor... Dolayısıyla, bu aldığı "risk"in bir ödülü vardı... Katsayı avantajı.

 

*

 

Meslek lisesini tercih eden çocuk, düz liseye gidenlerin aldığı "risk"i almıyor... Çünkü, üniversiteyi kazandı kazandı... Kazanamadı, mesleği var. Haliyle, iş bulma şansı da var.

 

*

 

İmam hatibi tercih eden çocuk?

 

*

 

Hem düz liseye gidenlerin göze aldığı "risk"i almıyor, hem de, meslek lisesine gidenlere göre daha şanslı... Çünkü, kazandı kazandı; kazanamadı imam olarak, hem de devlet güvencesiyle işe başlıyor... Dolayısıyla almaya korktuğu riskin bir ceremesi vardı... Katsayı dezavantajı.

 

*

 

Dinimizi iktidarlarına alet edenler, işte bu günahı işledi... Katsayıları eşitledi... Risk almayan çocukları ödüllendirerek, risk alma cesaretini gösteren çocukları cezalandırdı, haklarını yedi.

 

*

 

YÖK Başkanı'na, YÖK Başkanı oldu diye motosiklet almıştı eşi... Başbakan da, karne hediyesi olarak bisiklet alsın artık YÖK Başkanı'na... Hak etti çünkü.

 

Yılmaz ÖZDİL

Gönderi tarihi:

Risk almayan ile risk alan..

 

Sizce herşey bu kadar kolay mı.Yani imam-hatip'e giden zaten kazanamazsa imam.Herşey bu kadar basit yani tek cümleyle.O okula gidenler katsayı sebebiyle kazanamamayı riske alarak gidiyor.Össde 1. olup da katsayı sebebiyle 1. olduğu halde istediği yere gidemeyenler vardı zamanında.Sizce adalet bu mu.Türkiye'de 1. olmuş birisi össde ve istediği okula gidemiyor.Bunu yurtdışından gören güler..

 

Yazık yazık.Şu ülkede dininine inananları çekemiyor bazıları yazık..

Gönderi tarihi:

Risk almayan ile risk alan..

 

Sizce herşey bu kadar kolay mı.Yani imam-hatip'e giden zaten kazanamazsa imam.Herşey bu kadar basit yani tek cümleyle.O okula gidenler katsayı sebebiyle kazanamamayı riske alarak gidiyor.Össde 1. olup da katsayı sebebiyle 1. olduğu halde istediği yere gidemeyenler vardı zamanında.Sizce adalet bu mu.Türkiye'de 1. olmuş birisi össde ve istediği okula gidemiyor.Bunu yurtdışından gören güler..

 

Yazık yazık.Şu ülkede dininine inananları çekemiyor bazıları yazık..

 

İslamcılık ile dindarlığı aynı göstermek bir çarpıtmadır. Bir dönemde arka bahçe görülen İmam-Hatipler, asli işlevi olan İmam ve Hatip yetiştirmek yerine, Siyasal İslamın verdiği misyon gereği haddinden fazla çoğaltılmıştır.

 

Nasıl ki, teknik bir konuda bir meslek lisesinin birincisi olup, mühendisliğe giren öğrenci matematikte zorlanmakta ve bir çok örnekte görüldüğü gibi o formasyona sahip olamadan mezun olabilmekte ise, sosyal konularda da yetersiz alt yapı gereği Hukukta, Siyasalda da zorlanacak ve belki de o formasyona hakkıyla sahip olamayabilecektir.

 

Ayrıca, daha önce başka bir arkadaşa sormuştum; meslek lisesi mezunu üstün yetenekli bir kaç kişi 4 yıllık üniversiteye gidecek diye, diğer meslek lisesi mezunlarının kendi meslekleri ile ilgili ara eleman yetiştiren 2 yıllık yüksek okullara girebilmesi için aldıkları ek puan avantajını kaldırmak adaletli midir diye. Aynı soruyu size de soruyorum. Türkiye'deki ara eleman açığını da düşünerek cevaplarsanız memnun olurum.

Gönderi tarihi:

İmam hatip adaletsizliği

 

Hem düz liseye gidenlerin göze aldığı "risk"i almıyor, hem de, meslek lisesine gidenlere göre daha şanslı... Çünkü, kazandı kazandı; kazanamadı imam olarak, hem de devlet güvencesiyle işe başlıyor... Dolayısıyla almaya korktuğu riskin bir ceremesi vardı... Katsayı dezavantajı.

 

*

Dinimizi iktidarlarına alet edenler, işte bu günahı işledi... Katsayıları eşitledi... Risk almayan çocukları ödüllendirerek, risk alma cesaretini gösteren çocukları cezalandırdı, haklarını yedi.

Yılmaz ÖZDİL

Hem düz liseye gidenlerin göze aldığı "risk"i almıyor, hem de, meslek lisesine gidenlere göre daha şanslı... Çünkü, kazandı kazandı; kazanamadı imam olarak, hem de devlet güvencesiyle işe başlıyor... Dolayısıyla almaya korktuğu riskin bir ceremesi vardı... Katsayı dezavantajı.

Katsayı dezavantajından baska neler yok ki? Basbakan ne diyor adaletsizligi ortadan kaldirdik bu kaldirmak degil simdiye kadar yapilan adaletsizliklerini örtmek icin yapilmistir.. Bunlar degil mi basa geldiklerinden beri, Ülkemizde yapilan kamu atamalarinin hemen hemen hepsinde, atamalarin en az yarisina yakini imam.hatip mezunu yada yandaslarini?.. atayanlar bunlar degil mi?

 

Ülkemizde bir cok camide cemaati kildiracak hoca bulunumazken imamlar icin bir yigin bos kadro bulunmakta iken yapilan bu atamalar, kamu atamalari hangi adalete dayaniyor? hemde sifir puanla?

 

Sözüm ona Össde 1. olup da katsayı sebebiyle 1. olduğu halde istediği yere gidemeyenler varmis? hadi canim kpss´de 90 puanla bir matematik ögretmeni atanamazken 37 puanla imamlar istedikleri yere atandiklarini biliyor bu ülkenin cocuklari..

Gönderi tarihi:

Türkiye'nin Eğitim Sistemi artık tamamen çökmüş durumda...

Düzeltilmesi öyle yavaş yavaş yasalarla olabilecek gibi değildir...

Gerekirse 1 sene bocalamayı göze alıp, bir kerede değiştirmek gerekir...

 

İmam Hatipler ise kesinlikle şer yuvaları...

Kadınlardan imam olamazken; İmam-Hatip Meslek Lisesine İmam-Hatip olmak üzere kızlar yazılıyor!

Bunlar nerede ve nasıl İmam-Hatiplik yapıyorlar?

Asıl amaçları meslek edinmek değil elbette;

Ne olursa olsun, en azından Dini/Medrese eğitimi almak...

O geleneği yasal olarak ucundan kıyısından sürdürmek...

 

Ayrıca Üniversiteye yönelik eğitimi Düz Liseler veriyor...

Böyleyken, Üniversiteye gitmek isteyen birisi niçin İmam-Hatip'e gider?

 

Daha sonra bunlar belirli tarikat çevrelerince eğitiliyorlar;

Yabancı dilleri ve öss'de gerekli dersleri öğrenmeleri için önemli teşkilatlanmaları var.

Sınavlara özenle ve bir amaç doğrultusunda çalıştırılarak, Bilimsel alanlara aktarılıyorlar.

Bir bakıyoruz: Fizikçisi, Biyoloğu, Kimyacısı arasında İmam-Hatipli var...

İyi de bu adam Bilim yapmıyor ki;

Evrim'in sınıflandırmasını kabul etmeyen bir Biyolog olabilir mi?

Ya "Herşey yoktan var olmuştur" diyen bir Fizikçi?

Bilimsel araştırmalara katılıyorlar ama Bilim İnsanı kimliğini edinmiyorlar.

Geldikleri yerler ve noktalar, birilerinin işine yarıyor...

 

Hele hele şu İlahiyat Fakülteleri öğretim görevlilerine Akademik Bilim İnsanı ünvanlarının verilebilmesi komik ötesi.

Adama Profesör, Doçent ya da Doktor gibi Akademik Bilimsel Ünvanlar veriliyor.

Ama iyi de bu adamla Bilim insanı değiller ki?

Çünkü en baştan sorgulamaya kapalılar...

Tek yapabildikleri şey;

İnanıyor bulundukları inanç üzerine, o inancı meşru kılmaya yönelik

Yani ön yargılı derlemeler (Araştırma diyemiyorum) yapmak!

İyi de bunların neresi Bilim İnsanı?

 

Gönderi tarihi:

Imam hatipler kurulus amacindan saptirilmis Erbakan'in dedigi gibi siyasal islamcilarin arka bahcesi olmustur.Gidin camilere imamlar verdikleri vaazlarda imam hatiplere yardim edin diye cemaate telkinde bulunurlar.

 

Avrupa Birligine girecegiz diye göbegini catlatanlar,Avrupa Birligi ülkelerinde meslek okullari statüsüne tamamen ters olan bir uygulamayi nasil alkislayabilirler akil almaz.Meslek okulu mezunlarinin üniversiteye girisleri Avrupa Birligi ülkelerinde dolayli yollar ve sinavlarla olur.Meslek okullari mezunlari ancak kendi branslari ile ilgili Yüksek Okullara direk olarak girme hakkina sahiptirler.Düz lise mezunlari ancak direk olarak üniversiteye girme hakkina sahiptir.Bunlari bu iktidar ve yandaslari bilmezler mi?Bal gibi bilirler ama,demokrasi tramvayina binmisler bir defa ve inecekleri duraga henüz gelmediler.

 

"*******.Yavas yavas hedefimize ulasacagiz! RECEP TAYYIP ERDOGAN "

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

İmam Hatipler ise kesinlikle şer yuvaları...

Kadınlardan imam olamazken; İmam-Hatip Meslek Lisesine İmam-Hatip olmak üzere kızlar yazılıyor!

Bunlar nerede ve nasıl İmam-Hatiplik yapıyorlar?

Asıl amaçları meslek edinmek değil elbette;

Ne olursa olsun, en azından Dini/Medrese eğitimi almak...

O geleneği yasal olarak ucundan kıyısından sürdürmek...

 

Dostum bu doğru belirlemelere bir kaç ekleme yapmak istiyorum, mesela Yaşar Nuri Öztürk, Trabzon İmam Hatip'e girdiği 60'lı yılların imam hatibinin bugünün ilahiyat fakültelerinden bile ileri olduğunu söylemiş :

 

"Ama bozdular. 1970'te Erbakan geldi ve dedi ki, 'Bilgili olmanız hüner değil, bilgi şeytanda da vardı. Önemli olan dava adamı olmaktır'. Hepsini piyon haline getirdi ve yozlaşma böyle başladı. Din kahvehanelere düştü. Tarih boyunca kutsallığın sembolü olan 'Allahüekber', siyasi rakiplere küfür için kullanılır oldu. Eğer siyasi islamın eli musallat olmasaydı, o imam hatip okulları ülkenin ufkunu aydınlatacaktı. Bugün çektiğimiz acıların hiçbirini yaşamayacaktık. İmam Hatipleri mahveden Erbakan'ın zihniyetidir."

 

Ayrıca Üniversiteye yönelik eğitimi Düz Liseler veriyor...

Böyleyken, Üniversiteye gitmek isteyen birisi niçin İmam-Hatip'e gider?

 

Daha sonra bunlar belirli tarikat çevrelerince eğitiliyorlar;

Yabancı dilleri ve öss'de gerekli dersleri öğrenmeleri için önemli teşkilatlanmaları var.

Sınavlara özenle ve bir amaç doğrultusunda çalıştırılarak, Bilimsel alanlara aktarılıyorlar.

Bir bakıyoruz: Fizikçisi, Biyoloğu, Kimyacısı arasında İmam-Hatipli var...

İyi de bu adam Bilim yapmıyor ki;

Evrim'in sınıflandırmasını kabul etmeyen bir Biyolog olabilir mi?

Ya "Herşey yoktan var olmuştur" diyen bir Fizikçi?

Bilimsel araştırmalara katılıyorlar ama Bilim İnsanı kimliğini edinmiyorlar.

Geldikleri yerler ve noktalar, birilerinin işine yarıyor...

 

Bunu da şöyle yazsak sanırım daha doğru olur. Bir fizikçi eğer elindeki argümanlar bunu gösteriyorsa "Herşeyi yoktan var olmuştur" '' der ''. Ama "Herşey yoktan Allah var etmiştir" '' diyemez ''.Derse bu sadece kişisel inancı olur. Bilimi bağlamaz.

 

Hele hele şu İlahiyat Fakülteleri öğretim görevlilerine Akademik Bilim İnsanı ünvanlarının verilebilmesi komik ötesi.

Adama Profesör, Doçent ya da Doktor gibi Akademik Bilimsel Ünvanlar veriliyor.

Ama iyi de bu adamla Bilim insanı değiller ki?

Çünkü en baştan sorgulamaya kapalılar...

Tek yapabildikleri şey;

İnanıyor bulundukları inanç üzerine, o inancı meşru kılmaya yönelik

Yani ön yargılı derlemeler (Araştırma diyemiyorum) yapmak!

İyi de bunların neresi Bilim İnsanı?

 

 

Ülkemizde İlahiyat yada Teoloji'nin yanlış olarak dilimize '' Din Bilimi '' olarak çevrilmesinden kaynaklanan bir yanlış algılama var. Teoloji aslında Din felsefesidir. Din felsefesi, Felsefenin bir dalıdır. Nasıl ki, herhangi bir felsefe dalında akademik ünvan olabiliyorsa, İlahiyat fakültesi öğretim üyelerinin da bu ünvanları alabilmesinde sıkıntı yoktur. Bu bütün dünyada böyledir. Bunlara '' Bilim İnsanı '' değil, '' felsefeci '' denmesi gerekir.

Gönderi tarihi:
Ülkemizde İlahiyat yada Teoloji'nin yanlış olarak dilimize '' Din Bilimi '' olarak çevrilmesinden kaynaklanan bir yanlış algılama var. Teoloji aslında Din felsefesidir. Din felsefesi, Felsefenin bir dalıdır. Nasıl ki, herhangi bir felsefe dalında akademik ünvan olabiliyorsa, İlahiyat fakültesi öğretim üyelerinin da bu ünvanları alabilmesinde sıkıntı yoktur. Bu bütün dünyada böyledir. Bunlara '' Bilim İnsanı '' değil, '' felsefeci '' denmesi gerekir.

 

Bir ünvanlandırma elbette olabilir.

Ancak Bilim İnsanlarını nitelediğimiz ünvanların onlara da aynen verilmesini tutarlı bulmuyorum.

Bilim İnsanı, örneğin bir Doktora ünvanı alabilmesi için şartlar vardır ve bunlar Bilim ve Bilimsel yöntem ile ilgili koşullardır.

İlahiyat Fakülteleri yalnızca ve yalnızca Araştırma Yöntemi olarak Bilimseldirler en fazla...

Ancak diğer açılardan Bilimsel değiller...

O yüzden bir İlahiyatçıya, Bilim İnsanlarına verilen aynı ünvanların verilmesinin karmaşa olduğunu düşünüyorum...

Bilim İnsanı olarak nitelendirilmemeleri lazım ki hepsinde de Dr., Doç. ve Prof. ünvanları var...

Gönderi tarihi:

Bir ünvanlandırma elbette olabilir.

Ancak Bilim İnsanlarını nitelediğimiz ünvanların onlara da aynen verilmesini tutarlı bulmuyorum.

Bilim İnsanı, örneğin bir Doktora ünvanı alabilmesi için şartlar vardır ve bunlar Bilim ve Bilimsel yöntem ile ilgili koşullardır.

İlahiyat Fakülteleri yalnızca ve yalnızca Araştırma Yöntemi olarak Bilimseldirler en fazla...

Ancak diğer açılardan Bilimsel değiller...

O yüzden bir İlahiyatçıya, Bilim İnsanlarına verilen aynı ünvanların verilmesinin karmaşa olduğunu düşünüyorum...

Bilim İnsanı olarak nitelendirilmemeleri lazım ki hepsinde de Dr., Doç. ve Prof. ünvanları var...

 

Dostum aynı şey felsefe bölümleri için de geçerli değil mi? Felsefe bilim mi sence ? Yani ben İlahiyat bilimdir dememiştim zaten. Felsefede de ön kabul vardır dinde de. Evet, hem genel olarak felsefede hem de din felsefesinde yeni bir görüş/tez getirmek için yöntem anlamında akıl yürütmenin, mantığın kullanılması, araştırma yöntemi olarak tarihi belgelerin değerlendirilmesinin kullanılması, o görüşün/tezin akademik değeri olması bakımından akademik bir ünvanı gerektirir. Bu o dalda yapılan çalışmanın düzeyi ile ilgilidir. Yapılan çalışmanın deneye veya bulgulara dayanıp dayanması yada ön kabulün yapılıp yapılmaması ya da matematiğin kullanılıp kulanılmaması değil ölçüt bu ünvanın verilmesi için.

Gönderi tarihi:

Türkiye'nin Eğitim Sistemi artık tamamen çökmüş durumda...

.

.

.

clover.gif

 

Aslında düz liselerde de durum pek iç açıcı değil...Sözde adı "Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi" olan derste öğretilen duaları, yazılılar da bunların çıkması ne derece doğru olabilir ki...

Kendi adıma düşünüyorum ben nefret etmiştim bu dersten ve derse giren adamdan ( benim için öğretmen sıfatını taşımaadı). Bana bir yıl boyunca her ders işkence çektirdi resmen. Ha sonuç mu ne oldu, duyarlı veli olan annem okulu şikayet etti.Mecbur muydum ben ayetel kürsüleri,nukut dualarını öğrenmeye, bu duaları bilmeyince ben ahlakı öğrenmemiş mi olacaktım?

 

Yani sorun sadece imam hatipler değil bence.

Gönderi tarihi:

Dostum aynı şey felsefe bölümleri için de geçerli değil mi? Felsefe bilim mi sence ? Yani ben İlahiyat bilimdir dememiştim zaten. Felsefede de ön kabul vardır dinde de. Evet, hem genel olarak felsefede hem de din felsefesinde yeni bir görüş/tez getirmek için yöntem anlamında akıl yürütmenin, mantığın kullanılması, araştırma yöntemi olarak tarihi belgelerin değerlendirilmesinin kullanılması, o görüşün/tezin akademik değeri olması bakımından akademik bir ünvanı gerektirir. Bu o dalda yapılan çalışmanın düzeyi ile ilgilidir. Yapılan çalışmanın deneye veya bulgulara dayanıp dayanması yada ön kabulün yapılıp yapılmaması ya da matematiğin kullanılıp kulanılmaması değil ölçüt bu ünvanın verilmesi için.

 

Ama Doğrucudavut, Felsefe ile İlahiyat arasında da çok önemli farklar var.

Örneğin bir Bilim İnsanı aynı zamanda bir Felsefeci de olabilir.

Bir Felsefeci de bir Bilim Adamı olabilir.

 

"İnançlı insan bilim yapamaz" demiyorum elbette ancak bir İlahiyatçının Bilim İnsanı Kimliği bulunamaz diyorum.

Çünkü Felsefeciler üzerinden gidersek;

Bir Felsefecinin sorguladığı konular üzerinde herhangi bir dogmasının olması mümkün müdür?

Aynı biçimde bir Bilim İnsanı da araştırdığı konularda dogmalardan hareket edemez.

Ha tamam İlahiyatçı da sorgular ancak hareket noktaları ve amaçları farklıdır.

 

Örneğin "Arkhe" sorununu ele alalım;

Bir Felsefeci "İlk nedir?" sorusuna yanıt ararken herhangi bir dogmadan hareket etmez,

Özellikle Bilim'in verilerini sorgular ve mantıksal çıkarımlar ile bir sonuca ulaşmaya

Ya da en azından yeni bir soruya geçebilmeye çabalar...

Ancak bir İlahiyatçı "Allah herşeyi yoktan var etmiştir" noktasından hareket etmektedir.

Yani işe daha en başından temel bir Dogmanın, gerçek olup olmadığını bile değilde, zaten gerçek olduğunu tanıtlamak için başlar.

Ben şimdiye kadar hiç bir İlahiyatçının "Ya Allah yaratmadıysa?" diyerek sorgulamaya ve araştırmaya başladığını görmedim.

Yani bir araştırma konusunda yöntemleri her ne kadar Bilimsel olsa da,

Bu işin sadece ve sadece teknik yönü ile Bilimseldir, araştırma/yazma metodu olarak Akademiktir sadece.

Bu da yeni bir yöntem geliştirdikleri için değil;

Zaten uygulanan yöntemleri kullandıkları içindir...

Bir demircinin bir torna makinesini kullanması gibi;

O demirci, torna makinesi kullanıyor diye torna makinesi üreticisi değildir...

Sorgu ve Ortaya koyma ya da yeni bir Bilgi üretmek açısından Bilimselliği yoktur İlahiyatçıları.

Düşünsenize, her araştırmasını, kendi inancını olumlama yönünde geliştirmeye çalışan bir insan(lar)

Ne kadar Bilim yapıyor olabilirler?

 

Ünvanların verilme nedeninin "Çalışma Düzeyi" ile ilgili olduğunu söylemişsiniz.

İşte bende bunun o kadar doğru bir yöntem olmadığını söylüyorum.

Bilim yapan ile yapamayan arasında bir ünvanlandırma farkı olmalı.

İlahiyatçıların da elbette bir ünvanlandırma sistemi olmalı, buna birşey demiyorum.

Ancak "Dr., Doç., Prof." gibi ünvanlar eğer "Bilimsellik" açısından veriliyorsa,

Onlara da verilmesi bir yanlışlıktır.

Bildiğim kadarıyla en aşağı kademede "Dr." ünvanının verilmesi için bile üç şart gerekmektedir yönetmelikte:

Araştırma konusunun Bilimsel olması, yeni bir bakış açısı ve bilimsel araştırma yöntemi geliştirmiş olması gibi şartları var.

Ancak eminim doktora ünvanı almış bir çok ilahiyatçı

Ve onlara bu ünvanı bakkaldan verir gibi verenlerin hiçbirisi bu yönetmelikleri o kadar çok bilmiyorlar.

Ya da daha kötüsü;

Kendi yaptıkları şeyin gerçekten "Bilim" olduğuna inanıyorlar...

Bu benim düşüncemdir, yanlışlığı ya da eksikliği elbette vardır;

Bugün hiç bir İlahiyat Fakültesinde, inançsız bir öğretim elemanı yoktur

Ya da ben rastlamadım...

Benim şahit olduğum bir olay;

Felsefe kökenli ve inançsız bir araştırma görevlisi,

İlahiyat Fakültesinde İslam Felsefesi üzerine akademik ünvan için çabalarken görev yerini değiştirmek zorunda bırakıldı.

Ee çünkü çabası İslam Felsefesinin illa ki "İlahi bir kökenden olduğu" dogmasını doğrulamak değildi.

Şimdi siz bu ortama "Bilimsel bir çaba içerisindedir" diyebilir misiniz?

Peki o zaman bu insanlar istedikleri kadar Bilimsel Yöntem kullansınlar,

Bilime hizmet ettikleri ve Bilim İnsanı ünvanları almaları yerinde midir?

 

Örneğin bir konuda normal eğitimli bir insanla konuşuyoruz:

Adam bana diyor ki;

"Bak şu şu ilahiyatçı profesör ve diyor ki böyle böyle. Sen koskoca bilim adamından daha mı iyi bileceksin!"

Dediği şey ne?

Bilimsel bir yargı değil, inanç konusunda herhangi bir ilahi emir...

Ancak "Profesör" ünvanı bulunan birisi dile getiriyor diye "Bilimsellik" zırhına bürünüyor.

 

Yani kim ne derse desin,

En azından bir Felsefeci ile bile İlahiyatçı arasında "Bilimsellik" açısından var olan farkı ünvanlandırmaya da yansımalı.

Gönderi tarihi:
Ama Doğrucudavut, Felsefe ile İlahiyat arasında da çok önemli farklar var.

Örneğin bir Bilim İnsanı aynı zamanda bir Felsefeci de olabilir.

Bir Felsefeci de bir Bilim Adamı olabilir.

 

"İnançlı insan bilim yapamaz" demiyorum elbette ancak bir İlahiyatçının Bilim İnsanı Kimliği bulunamaz diyorum.

 

Tengeriin ben bulunur demedim ki.

 

Çünkü Felsefeciler üzerinden gidersek;

Bir Felsefecinin sorguladığı konular üzerinde herhangi bir dogmasının olması mümkün müdür?

Aynı biçimde bir Bilim İnsanı da araştırdığı konularda dogmalardan hareket edemez.

Ha tamam İlahiyatçı da sorgular ancak hareket noktaları ve amaçları farklıdır.

 

Şimdi bu felsefecinin çalıştığı alana göre de değişir ama genel olarak dogma denmese bile her felsefecinin görüşlerini temellendirdiği bir ön kabulü vardır. Ayrıca ben son mesajıma İlahiyatçı dememiştim Din felsefecisi dedim. Baştan Teoloji ile Din felsefesini eşitlemişim galiba o yanlış olmuş ama benim kıyaslamam aslında Felsefecilerle, Din Felsefecileri arasında.

 

Örneğin "Arkhe" sorununu ele alalım;

Bir Felsefeci "İlk nedir?" sorusuna yanıt ararken herhangi bir dogmadan hareket etmez,

Özellikle Bilim'in verilerini sorgular ve mantıksal çıkarımlar ile bir sonuca ulaşmaya

Ya da en azından yeni bir soruya geçebilmeye çabalar...

 

Thales’in ''Arkhe ''si sıvı idi. Bunun bilimsel bir dayanağı olduğu için mi öyle kabul etti sanıyorsun o antik çağda. Elbette ki bu Thalesin inancı, ön kabulü idi. Thales bu inancı/ön kabulü üzerine felsefesini geliştirmiştir.

 

Ancak bir İlahiyatçı "Allah herşeyi yoktan var etmiştir" noktasından hareket etmektedir.

Yani işe daha en başından temel bir Dogmanın, gerçek olup olmadığını bile değilde, zaten gerçek olduğunu tanıtlamak için başlar.

Ben şimdiye kadar hiç bir İlahiyatçının "Ya Allah yaratmadıysa?" diyerek sorgulamaya ve araştırmaya başladığını görmedim.

 

İnancın kaynaklarını, birbirine göre kıyas yöntemi ile mantıksal olarak ayrıştırmaya, tasnif etmeye, dini hükümleri değerlendirmeye çalışmak galiba İslam’a özgü bir şey. Hristiyanlık’ta bu yok. Bunları yapan '' Fıkıh ''’ın Hristiyanlık’ta karşılığı yok. Hristiyan Teolojisi’nin İslam’daki karşılığı ise '' Kelam ''. Felsefenin geçerli olduğu alan da sanırım bu. Batı’da, Din Felsefecileri için olan doktora ünvanı da Dr.phil. diye geçiyor.

 

''Hristiyan teolojisi içinde toplumsal kurallar ve davranış biçimlerini, peygamberin sözlerini ve tarihi de barındıran İslam ilahiyatından bir yönüyle benzeşmekte bir yönüyle de ayrılmaktadır. Tanrı ve fizikötesi diğer konuları felsefe dilini özellikle Aristocu felsefe metotlarını kullanarak ispatlamaya çalışmasıyla Hristiyan teolojisi ve İslam kelamı birbirine çoğunlukla benzemektedir, ancak İslam ilahiyatı bu apolejetik (dini savunma) ihtiyacını kelamla savunurken bir yandan da fıkıh denilen ve bugünkü hukuk ve siyaset bilimi içine giren alanlarda da hem nassa (dogmaya) dayalı tasvir hem de nass ile bağlı akılla (fıkıh Arapça'da anlamaya çalışmak manasına gelmektedir) oluşan yeni durumlara dinden hüküm ortaya koymaya çalışmıştır. Her iki dinin karakteristik yapısı teolojileri arasında böyle bir farkın ortaya çıkmasına yol açmıştır.'' ( Vikipedi )

 

Yani bir araştırma konusunda yöntemleri her ne kadar Bilimsel olsa da,

Bu işin sadece ve sadece teknik yönü ile Bilimseldir, araştırma/yazma metodu olarak Akademiktir sadece.

 

Ben metod için bilimsel de dememiştim. Söylediğim sadece yöntemin mantık kuralları dahilinde çıkarsamalar, değerlendirmeler içermesi. Bu metod ne deneye dayanır dedim ne gözleme ne de bulgulara ne de istatistiklere. Sadece formel mantık ve akılsal çıkarımları kullanması söz konusudur. Bu da felsefede kullanılanın aynısıdır.

 

Karşılaştırmalı din / Dini araştırmalar - Comparative religion / Religious studies

 

Din Felsefesi - Philosophy of Religion

 

Din Psikolojisi - Psychology of Religion

 

Dinler Tarihi - History of Religions

 

Din Sosyolojisi - Sociology of Religion

 

Bunlar hem Batı'da hem bizde İlahiyat fakültesinin bünyesinde yeralan farklı kürsüler.

 

 

Ünvanların verilme nedeninin "Çalışma Düzeyi" ile ilgili olduğunu söylemişsiniz.

İşte bende bunun o kadar doğru bir yöntem olmadığını söylüyorum.

Bilim yapan ile yapamayan arasında bir ünvanlandırma farkı olmalı.

İlahiyatçıların da elbette bir ünvanlandırma sistemi olmalı, buna birşey demiyorum.

Ancak "Dr., Doç., Prof." gibi ünvanlar eğer "Bilimsellik" açısından veriliyorsa,

Onlara da verilmesi bir yanlışlıktır.

Bildiğim kadarıyla en aşağı kademede "Dr." ünvanının verilmesi için bile üç şart gerekmektedir yönetmelikte:

Araştırma konusunun Bilimsel olması, yeni bir bakış açısı ve bilimsel araştırma yöntemi geliştirmiş olması gibi şartları var.

Ancak eminim doktora ünvanı almış bir çok ilahiyatçı

Ve onlara bu ünvanı bakkaldan verir gibi verenlerin hiçbirisi bu yönetmelikleri o kadar çok bilmiyorlar.

Ya da daha kötüsü;

Kendi yaptıkları şeyin gerçekten "Bilim" olduğuna inanıyorlar...

Bu benim düşüncemdir, yanlışlığı ya da eksikliği elbette vardır;

 

Batıda farklı doktora ünvanları var.

 

''Doktora Türleri

 

3 tür doktora vardır

 

Uzmanlık doktorası yahut ihtisas.(Sadece ABD'de)

 

Şeref doktorası

 

Araştırma doktorası

 

Araştırma doktorası, belirli standartlara göre yazılmış, basıma hazırlanmış akademik bir araştırma sonucunda, bu araştırmanın dünya bilimine ufak da olsa bir katkısı olduğuna inanılırsa verilir. Bu aşamaya genelde tez komitesi nezaretinde, tezin belirlenmesi ve bildirilmesi, tezin yazılması, ve son olarak da tezin savunulması (dissertation) aşamalarından geçilerek gelinir. Bu aşamaların tamamlanması 3-5 yıl sürer. Bazen, bu amaçla yazılmamış olan makale veya kitaplar için de verilebilir. En yaygın araştırma doktorası, Ph.D.'dir. Almanya´da doktora adı verilen fakülteyin ekini taşır, yani tıp fakültesinden takılan doktora

Doctor of medicine (Doktor der Medizin)(Dr.med.)olur.

Alman fakültelere ayırmış araştırma doktoralar:

manevi bilimler: Dr.phil. (philosophiae)

fen bilimler ve matematik: Dr.rer.nat. (rerum naturalium)

eğitim: Dr.paed. (paedagogiae)

tıp fakülte: Dr.med. (medicinae)

diş hekimlik : Dr.med.dent. (medicinae dentariae)

veteriner fakülte: Dr. med. vet. (medicinae veterinariae)

hukuk fakülte: Dr. iur. (iuris)

 

Habilitation kazanana : Dr. habil. (habilitatus) adı takınır.

 

Uzmanlık doktorası

 

Uzmanlık doktorası yahut ihtisas derecesi ABD'de bazı profesyonel iş kollarında verilir. Tıp ve Hukuk bunların başlıcalarıdır. Türkiyede tabipler ihtisas doktorası yaparlar

 

Şeref doktorası

 

Şeref doktorası, bir insanın belirli bir alana olan katkılarını, akademik olmasalar bile, tanıma anlamında verilir. Avrupa Birliği ve Avustralya gibi ülkelerde, 10 yıl süren süreçler sonunda yüksek doktora dereceleri de verilmektedir ve bu doktoralar şeref doktorası olarak da kullanılır. Doktor sıfatı, araştırma doktorası (ve bazı uzmanlık doktorası) yapanlar tarafından kullanılabilir. Genel bir yazısız anlaşmaya göre, şeref doktorası sahipleri bu sıfatı kullanamazlar. Ancak, araştırma dışı alanlarda çalışan doktora sahiplerinin ve hatta şeref doktorası sahiplerinin bile, iş dünyasında bu sıfatları kullanmaları giderek yaygınlaşmaktadır.'' ( Vikipedi )

 

Bu durumda bizim Fıkıhçıların orda karşılığı olmadığı için onlara aslında bu ünvanlardan farklı bir unvan verilmelidir. Ama Kelamcıların ünvanı da Dr.phil. olması lazım.

 

Felsefe kökenli ve inançsız bir araştırma görevlisi,

İlahiyat Fakültesinde İslam Felsefesi üzerine akademik ünvan için çabalarken görev yerini değiştirmek zorunda bırakıldı.

 

Bu ülkemizin şu anki durumuna özgü bir şey ise, yani yeni bir olay ise, İktidarın YÖK’ü ele geçirdiğini biliyorsun, normaldir. Eskidense fakülteden fakülteye değişiklikler olabilir yani dekana bağlı olarak bilmiyorum ama bu genel bir kural olarak alınamaz tabii. Batıdaki örneklerinde böyle midir ona da bakmak lazım en azından.

Gönderi tarihi:
Tengeriin ben bulunur demedim ki.

...

...

Hehhe hee ;):)

Her zaman açık ve net konuşanları sevmişimdir...

Yazdıklarınız son derece açık ve net;

Örneklediğiniz biçimde ve konu alanına göre yapılan tarzda sıfatlandırmaların olması konusunu destekliyorum...

Yanıtınız için teşekkürler...

 

Saygılarımla...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.