Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tanrı var mıdır ?


yazgan

Önerilen İletiler

Evrim kuramı, evrim bilimini yakından bilen bilim adamlarında artık "kuram" olarak değil, "kanun" olarak kabul görüyor. Bu kanun, HY ve benzeri kaynakları okuyanlar tarafından ise "safsata" gözü ile bakılıyor :) Aradaki farkı anlatmaya gerek var mı?

Evrim'i yasa olarak kabul etmeden canlıları nasıl sınıflayabileceksin, nasıl taksonomiye tabi tutabileceksin ki?

Düşünsene; Köpekleri sınıflandıracaksın mesela; Kurtlar ile akrabalığını ve atalarının Kurt olduğunu anlatmayacaksın!

"Hop; abra kadabra" diye ortaya çıkmış gibi Kurtlardan apayrı bir kefeye koyacaksın.

Her canlıyı da bu biçimde bağıntısız ele alacaksın;

Çünkü hepsi bir başına, diğerinden evrimleşmeden yaratılmış!

Deniz ve Kara kablumbağalarını bile ayrı ayrı yaratılmış diye ele alacaksın!

Akrabalık yok diyeceksin!

Daha neler...

 

Richard Dawkins; aklı başında hiçbir biyoloğun evrim'i benimsememezlik edemeyeceğini söyler...

 

Bilim ile gerçekten ilgilenen hiç kimse benimsememezlik edemez gerçi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilim ile gerçekten ilgilenen hiç kimse benimsememezlik edemez gerçi...

 

İşin ilginç tarafı ne biliyor musunuz?

Daha kısacık bir süre önce, evrim deyince çileden çıkan dini çevrelerden son zamanlarda, "evrim gerçekleşmiş olabilir, Allah yarattı ve değiştirdi, ol demesi ile mümkündür, zaten kitapta da yazıyordu" gibisinden 180 derece dönmüş cümleler yükselmeye başladı. Kitapta yazıyormuş bakar mısın? Ama kısa bir zaman önce karşı çıkıyordunuz? Ne oldu kitabın içeriği mi değişti? Yoksa yeni mi okumayı öğrendiniz? Madem yazıyordu siz ortaya atsaydınız? 6 günde yaratıldığına inanılan evrenin (dünya) bugünlerde 14 Milyar yıl önce YARATILDIĞI bile söylenmeye başlandı. Çünkü şu an için öncesi bilinmiyor. Bilim 14 Milyar yıl öncesini çözse, ondan önceye göre endekslenecek bütün inanış. Daha neler neler... :) :)

 

Bu aslında, birincisi, yukarıda sorduğum A ve B kişileri arasındaki ilişkinin gerçekliğini; ikincisi, bu mantıkla bilimin buluşlarını 1 asır öteden takip etmek zorunda kalınalacağı gerçeğinin göstergesi. A kişisi zamanla her şeyi çözebilecek güce sahip "bilim" ve buna muhtaç olan, bunu işine geldiği gibi yontan, bir taraftan reddedip bir taraftan da ayakta kalmak için onu kullanan B kişisi, yani "din". Yahu bırak zorlama işte, inanıyorsan inan ama zorlama işte :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Uzay ve genişlemesi..

Ve verilen cevap.

 

 

 

Sayın 'instantkarma',

Olayları veya konu'yu kavrayamadınız galiba...

Ben ne yazmışım siz ne yazıyorsunuz...

Ve;

 

Vikipedia'dan alıntı :

 

Büyük çöküş, evrenbilimde evrenin nasıl sonlanacağıyla ilgili üç olası senaryodan biridir. Bu üç senaryo, Rus bilim adamı Aleksandr Fridman(1888-1925) tarafından 1922 yılında ortaya atılmıştır. Büyük çöküş senaryosuna göre, evrenin genişlemesi, kütleçekim etkisiyle giderek yavaşlayarak, evrenin genişleme hızı ve evrendeki toplam kütle miktarına göre belirli bir gelecekte duracak ve daha sonra da içine çökmeye başlayarak başlangıç anındakine benzer bir tekilliğe dönecektir.

 

Özellikle uzak süpernova gözlemleri ve yüksek çözünürlüklü kozmik mikrodalga arkaplan ışıması analizleri olmak göre gözlemsel veriler, evrenin büyümesinin kütleçekim etkisi sonucu yavaşlamadığını, tam tersine giderek hızlandığını tutarlı olarak göstermektedir. Dolayısıyla büyük çöküş kuramı günümüzde sorunlu bir kuram olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, hızlanmaya neden olduğu düşünülen karanlık enerjinin doğası bilinmediğinden, bu enerjinin etkisinin bilinmeyen bir gelecekte ters dönmesinin ve evrenin hızlı bir çöküşüne yolaçmasının da mümkün olduğu düşünülmektedir.[1]

 

 

Nerde...

 

:)

 

Bilinçten ne anladığınızı merak ettim. Herhalde, '' bilinç '' derken '' Özgür irade'' yi kastediyorsunuz. Ama, felsefede iki türlü bilinç tanımı vardır. Biri Aktif, diğeri Pasif. Aktif bilinç '' Özgür irade '' yi de içerir. Pasif bilinç ise, dış etkilerden etkilenmek, farkına varıp tepki vermek anlamındadır. Örneğin, bir dielektrikte gerilim değişimlerine duyarlı elektrik dipollerin relaksasyonu, bir eletromiknatısta magnetik spinlerin dizilimi ve buna benzer bir yığın örnek. O nedenle maddede bilinç vardır.

 

Aktif bilinci belirginleştiren '' özgür irade ''ye gelince... bu konuyu açıklamada dinin pek başarılı olamadığını belirteyim, şimdilik... Buna göre insanın da bir mıknatıstan farkı yoktur. Ama tabii işin aslı öyle değil. Eğer, özgür iradem ( cüzi ) vardır derseniz, bu durumda dine inanmamanız gerekir. :)

 

Diğer taraftan, '' canlı cansız tüm varlıklar Allahı tesbih eder '' derseniz, yine maddenin de pasif bilinci olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Yok kabul etmezseniz, meleklerin de pasif bilinci olmadığını savunuyor olursunuz. Hatta bir yoruma göre, melekler denen varlıkların, yerçekimi, elekromagetik kuvvet, zayıf ve kuvvetli nükleer kuvvet olduğu da söylenir. Demek ki, maddenin de bilinci varmış. ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilinçten ne anladığınızı merak ettim. Herhalde, '' bilinç '' derken '' Özgür irade'' yi kastediyorsunuz. Ama, felsefede iki türlü bilinç tanımı vardır. Biri Aktif, diğeri Pasif. Aktif bilinç '' Özgür irade '' yi de içerir. Pasif bilinç ise, dış etkilerden etkilenmek, farkına varıp tepki vermek anlamındadır. Örneğin, bir dielektrikte gerilim değişimlerine duyarlı elektrik dipollerin relaksasyonu, bir eletromiknatısta magnetik spinlerin dizilimi ve buna benzer bir yığın örnek. O nedenle maddede bilinç vardır.

 

Aktif bilinci belirginleştiren '' özgür irade ''ye gelince... bu konuyu açıklamada dinin pek başarılı olamadığını belirteyim, şimdilik... Buna göre insanın da bir mıknatıstan farkı yoktur. Ama tabii işin aslı öyle değil. Eğer, özgür iradem ( cüzi ) vardır derseniz, bu durumda dine inanmamanız gerekir. :)

 

Diğer taraftan, '' canlı cansız tüm varlıklar Allahı tesbih eder '' derseniz, yine maddenin de pasif bilinci olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Yok kabul etmezseniz, meleklerin de pasif bilinci olmadığını savunuyor olursunuz. Hatta bir yoruma göre, melekler denen varlıkların, yerçekimi, elekromagetik kuvvet, zayıf ve kuvvetli nükleer kuvvet olduğu da söylenir. Demek ki, maddenin de bilinci varmış. ;)

Güzel mantık...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sanal alemde karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmak hem birşeyler öğrenmek hemde kişi yeni tanıdıklar edinmesi açısından yararlı olur.

Fakat olaya herşeyi benden fazla kimse bilemez ben herkesi döverim (fikir olarak) havasına girildimi tartışılan her ne ise işin tadı tuzu kaçıyor, bu itibarla bu topik ve sitede yazdıklarım ortada isteyen istediği gibi inceleyip karşı olarak fikrini yazabilir.

Şimdi; Kişi eğer entellektüel olarak kendinde olan bilgiyi test edip neyi bilip,neyi bilmediğini kendine itiraf edemiyorsa kötü...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi; var olan enerji nasıl oluşmuştur! yani Evrenimiz nasıl meydana gelmiştir denilir veya denilebilinirki Enerji daima vardı ve oradan oluştu,peki Evren genişlediğine göre bir başlangıcı olması gerekir ve bu başlangıç anına'da Big Bang, devamında,planck dönemi, planck zamanı, planck sabiti denir...

Ve planck zamanı'nın tarifi " 10^-43 sn. bu zaman'ın altı bilinemez. (evren yasaları geçersizdir" Evren yasalarının geçersiz olduğu bir dönemin açıklaması nedir...

Ve "NEDEN" i nedir.

 

:)

 

Planck zamanı altında, '' evren '' yasalarının geçersizliği değil, fizik yasalarından sadece yerçekimi yasasının ( gravitasyonel kuvvet ) geçerli olduğu düşünülüyor.

 

SaYın Sarıgöl, neden inancınızı bilim ile ispat yoluna gidiyorsunuz ? İnanç ; adı üstünde, kanıtlanamayacak ya da yanlışlanamayacak olanı doğru kabul etmektir. Bilimsel olarak bir inanç kanıtlanırsa, inancın anlamı kalmaz ki... Madem, '' imtihan dünyası '', o zaman, sorulan soruların cevap anahtarının da yanımızda olmaması gerekir değil mi mantıken ?

 

Bir de Yarasa'nın dikkati çektiği nokta var; '' sen fizik teorilerini kabul edip, biyoloji teorilerini neden kabul etmiyorsun '', öyle ya, dinin bilime uygun olduğu iddiası varsa ortada, onu kabul edip, bunu kabul etmemenin de bir mantığı olamaz. Nasıl ki, fiziğin kanunlarını ve öncü teorilerini dine mal etmeye çalışıyorsunuz, biyoloji, sosyoloji, antropoloji kanun ve teorilerini de dine mal etmeye çalışmalısınız. Bu daha akılllıca olur. Yani, bir iş yapıyorsanız tam yapın kardeşim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Caner Taslaman, HY'nın güya Fizik'teki versiyonu.

Bilimin verilerini alır, hurafeleri açıklamaya çalışır...

 

Bu biraz haksızlık olmuş, sayın Tengeerin Boşig, Caner Taslaman, HY ile kıyaslanamayacak kadar konusuna hakim bir akademisyen felsefe adamıdır. Harun Yahyanın yaptığı gibi oltaya takılmış sinekleri fosil diye yutturmaya kalkmaz. Onun çalışmaları gerçekten ciddi doktora çalışmalarıdır. Çalışmalarında dini bilimsel olarak ispat etmeye kalkmaz. Dinin bir inanç sorunu olduğunu ve metafizik ögelerin bilim ile yanlışlanamayacağını göstermeye çalışır ve konuyu ortaya bırakır. Yalnız, iste, bazıları onun ispat yaptığını sanabilir, öyle anlayabilir ama öyle değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir de Yarasa'nın dikkati çektiği nokta var; '' sen fizik teorilerini kabul edip, biyoloji teorilerini neden kabul etmiyorsun '', öyle ya, dinin bilime uygun olduğu iddiası varsa ortada, onu kabul edip, bunu kabul etmemenin de bir mantığı olamaz. Nasıl ki, fiziğin kanunlarını ve öncü teorilerini dine mal etmeye çalışıyorsunuz, biyoloji, sosyoloji, antropoloji kanun ve teorilerini de dine mal etmeye çalışmalısınız. Bu daha akılllıca olur. Yani, bir iş yapıyorsanız tam yapın kardeşim.

 

İşte benim anlamadığım ve anlamlandıramadığım nokta da tam bu sayın instantkarma....

 

Dini duygular ve düşünceler neden bilim yoluyla ispat edilmeye çalışılır?

Bunun, belki de bir sebebi, ateist düşüncelere olan antitez üretme ihtiyacıdır. Oysa ateizm de bir tez değildir bana göre.

Bu arkadaşlar, inançlarını (!) ispatlamak adına bilimin işine gelen yönlerini alıp kullanır, işlerine gelmeyenle dalga geçerler.

Evet inanç konusunda çok doğru söylüyorsun, ispatlansa inanç olmaz.

 

Bir insan neden inancını ispat etme gereksinimi duyar ki? Onu başkasına dayatmadan kendi içinde yaşamak varken?

 

Şimdi diyecekler ki, "bunu ateist insanlar yapıyor da onan"...

 

Halbuki, ateistler, ortaya atılan "inanç" tezlerini eleştirirler, antitezlerini doğal olarak oluştururlar.

 

Aslına bakarsanız, bana göre, nasıl dini inançlar bilimsel yolla ispatlanması yanlışsa, ateist inançların da "ispatı" olmaz. Bilimsel bir çalışma mı var hangi dinin doğru olduğuna dair? Tanımlanan "Tanrı" kavramlarından birisini ispatlamaya giden bilimsel bir çalışma mı var? Yok.

 

Bilimsel veriler bize gerçeklik hakkında veri sağlar. Bu verileri İNANCIMIZ doğrultusunda BİZ yorumlarız. Maddenin sonsuz devinimine inanırız, ya da maddenin başka bir sonsuzluk tarafından yaratıldığına. Felsefe yaparız yani değil mi? Eğer tam verimiz var ise, felsefeye gerek kalmadan "yargı" yoluna gireriz.

 

Maddenin devinimini, sonsuz geçmişini ve geleceğini henüz bilmezken, bilim henüz "var/yok" demiyor iken biz onun ağzından "var/yok" deme hakkını nereden buluyoruz bir türlü anlamam.

 

Ha şu doğrudur, bildiklerimizi inanç sistemleri ile karşılaştırıp inançları sorgulayabiliriz. Bu yapılması gereken bir şeydir. Tam da bu konuya güzel bir örnek teşkil edecek bir yazını okudum bugün. "Gök" ve onun "oluşumunu" ayetler ile bildiklerimizi karşılaştıran bir yazıydı. Madem inanç sistemini bilimsel veriler ile destekleme yoluna giriyorsun, bu işi tam yapacaksın... Birbirini destekleyen noktaları, inancını savunma adına söyleme hakkını bulduğun kadar çelişkili noktaları da es geçmeyecek kadar samimi olacaksın. Çok doğru söylüyorsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi diyecekler ki, "bunu ateist insanlar yapıyor da onan"...

 

Halbuki, ateistler, ortaya atılan "inanç" tezlerini eleştirirler, antitezlerini doğal olarak oluştururlar.

 

Aslına bakarsanız sayın Yarasa, eleştirmek değil de, bunu ben, 20.yy'ın başında Pozitivistlerin, dinleri bilime uymadığı için aşağılamasından kaynaklanan, bazı insanlarda oluşturduğu aşağılık kompleksine bağlıyorum.

 

Pozitivistler, 20.yy'ın başında, artık felsefenin de sonu geldiğini, bilimsel bilgi dışında hiç bir bilginin doğru olmayacağını savunuyorlardı ya, ondan. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu biraz haksızlık olmuş, sayın Tengeerin Boşig, Caner Taslaman, HY ile kıyaslanamayacak kadar konusuna hakim bir akademisyen felsefe adamıdır. Harun Yahyanın yaptığı gibi oltaya takılmış sinekleri fosil diye yutturmaya kalkmaz. Onun çalışmaları gerçekten ciddi doktora çalışmalarıdır. Çalışmalarında dini bilimsel olarak ispat etmeye kalkmaz. Dinin bir inanç sorunu olduğunu ve metafizik ögelerin bilim ile yanlışlanamayacağını göstermeye çalışır ve konuyu ortaya bırakır. Yalnız, iste, bazıları onun ispat yaptığını sanabilir, öyle anlayabilir ama öyle değildir.

İnstantkarma; ben Caner Taslaman'ın yazılarını her okuduğumda yazıları bana, onun Metafiziği içten içte tanıtlamaya çabaladığını hissettiriyor.

Sizin yorumunuz da, Caner Taslaman'ın sanki "Agnostik" olduğu ya da yazılarında öyle bir hava estirdiği gibi bir izlenim bıraktı.

Ben kendisini aynı zamanda Adnan Oktar'ın öğrencisiydi diye biliyorum;

Meşhur motor olayında adı tutanaklarda "Cafer Taslaman" diye geçip, sonra adını değiştirdiğini sanıyorum;

Belki de yanılıyorumdur...

Belki de o değildir ve isim benzerliğidir...

Ne olursa olsun, Caner Taslaman'ın yazdıkları bana pek sıcak gelmedi;

Belki de ben yeterince okumadım kendisini...

Bildiğim kadarıyla konuşuyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnstantkarma; ben Caner Taslaman'ın yazılarını her okuduğumda yazıları bana, onun Metafiziği içten içte tanıtlamaya çabaladığını hissettiriyor.

Sizin yorumunuz da, Caner Taslaman'ın sanki "Agnostik" olduğu ya da yazılarında öyle bir hava estirdiği gibi bir izlenim bıraktı.

Ben kendisini aynı zamanda Adnan Oktar'ın öğrencisiydi diye biliyorum;

Meşhur motor olayında adı tutanaklarda "Cafer Taslaman" diye geçip, sonra adını değiştirdiğini sanıyorum;

Belki de yanılıyorumdur...

Belki de o değildir ve isim benzerliğidir...

Ne olursa olsun, Caner Taslaman'ın yazdıkları bana pek sıcak gelmedi;

Belki de ben yeterince okumadım kendisini...

Bildiğim kadarıyla konuşuyorum...

 

Bunları bilmiyordum doğrusu. Ama yazılarını okuduğum kadarıyla, Harun Yahyadan çok daha kaliteli ve tarafsız. Müslüman olduğunu söylüyor zaten. Bunda bir sorun yok. Ben en azından, genel olarak doktora çalışmalarının dikkate değer olması gerektiği ilkesinden hareketle de onu bir kenara ayırabilirim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilinç; zaten özgür irade demektir,yani düşünmek,tasarlamak, sezgi ve bilerek bir şeyi yapmaktır bu itibarla aktif bilinç İnsan'a mahsustur.

Madde'de ise ne sezgi ne duyu ne düşünme nede karar verme yetisi vardır bu itibarla madde'ye atfedilen “pasif bilinç” bilinç değil etki tepki olayıdır.

Mesela; İnsan ağırlığı kadar bulunduğu zemine etki yapar, zemin ise aynı büyüklükte ve zıt yöndeki

tepki kuvveti ile bize karşılık verir bu durum aynen denizdeki gemi ve kayık olayınada benzer şimdi bu etki tepki olayına madde farkına varır demek zorlama bir yorumdur ve madde'nin bilinci yoktur.

Özgür irade (cüzi) açıklaması (İnsan) bazında vardır denildiğinde Dine inanmamanın neden'i nedir

yahut cüzi irade sahibi İnsan'ın Evrende her şeyi yapabileceğimi kastediliyor,İnsan yapabilecekleri ile sınırlıdır aksi bir şey varsa yazılır öğreniriz yoksa ben yazdım böyledir demek olur.

Canlı, cansız varlıkların hepsi Allah'ı tespih eder bu tespih olayı yaratılmış her şeyin kendi hilkati gereğidir (yaradılış,fıtrat) yoksa madde'nin İnsan gibi namaz kılmasımı bekleniyor. Melekleri'de madde gibi algılayıp pasif bilinç düzeyi ile yaftalamak Dinde “MELEK” kavramından habersiz olmak demektir,üstelik Melekleri nükleer kuvvet ilan edip (bir yoruma göre) ve oradadan'da madde'ye bilinçli demek zorlama yorum değil tam bir absürd kurgu olur.

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilinç; zaten özgür irade demektir,yani düşünmek,tasarlamak, sezgi ve bilerek bir şeyi yapmaktır bu itibarla aktif bilinç İnsan'a mahsustur.

Madde'de ise ne sezgi ne duyu ne düşünme nede karar verme yetisi vardır bu itibarla madde'ye atfedilen “pasif bilinç” bilinç değil etki tepki olayıdır.

Mesela; İnsan ağırlığı kadar bulunduğu zemine etki yapar, zemin ise aynı büyüklükte ve zıt yöndeki

tepki kuvveti ile bize karşılık verir bu durum aynen denizdeki gemi ve kayık olayınada benzer şimdi bu etki tepki olayına madde farkına varır demek zorlama bir yorumdur ve madde'nin bilinci yoktur.

 

Madde farkına varmazsa tepki gösterebilir mi ? Farkına varıyor ki tepki gösteriyor. O nedenle, pasif bilinç, İnsan dahil her varlıkta vardır. Aktif bilince ait özellik olan Özgür iradenin göstergesi seçme hakkı olmasıdır. Maddede bu olmadığına göre, pasif bilinç vardır.

 

Özgür irade (cüzi) açıklaması (İnsan) bazında vardır denildiğinde Dine inanmamanın neden'i nedir

yahut cüzi irade sahibi İnsan'ın Evrende her şeyi yapabileceğimi kastediliyor,İnsan yapabilecekleri ile sınırlıdır aksi bir şey varsa yazılır öğreniriz yoksa ben yazdım böyledir demek olur.

 

‘ kaderimiz önceden belirli ise, o zaman cennet ve cehennemle ödüllendirilmenin, sınavın anlamı kalmaz ‘ paradoksu…

 

Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen bir Tanrıyı varsaysak, bu durumda, Tanrının insanın yaptıklarına, dua yada gönlünden geçirdiklerine göre, zaman zaman yaptığı müdahalelerde bulunması yani karşılıklı bir etkileşim mümkün olur. Yalnız, zaten bunlar da kader olarak Tanrı katında yazılmış ise paradoks yine devam eder.

 

İzafiyet teorisini de işin içine katarsak, Tanrının eylemsizlik sisteminin hızının değişken hızlarda olabildiğini, dünyaya göre çok büyük hızlara çıkabildiğini öne sürsek-ki bu durumda zaman dünyaya göre yavaşlar-, hatta ışık hızının da üstünde bir hız olduğunu söylersek -ki bu durumda zaman dünyadakinin tersine akar-yaşanacak olayları hesaplayabilmesi de önemsiz hale gelir. Yani, zaten, kendi eylemsizlik dizgesinin hızını istediği gibi ayarlayarak, yaşanacakların tümünü öğrenebilir. Yani, ‘ bilme ’ ve ‘ belirleme ’ yi ayırırsak paradoks ortadan kalkar. Bahsettiğim budur.

 

Ancak, e, pi, gibi transandan ve köklü sayılar gibi bir irrasyonel, hiçbir zaman sabitlenemeyen değerlerden oluşan başlangıç koşullarının geçerli olduğu bir kaotik sürecin sonucunu Tanrı bile belirleyemez. Bu matematiksel bir gerçek. O halde, Tanrının belirsizlikleri belirleyerek bir müdahalede bulunma şansı da olmaz. Yani, paradoks çözülmez. Yani, seyirci açısından, determinizm mümkünse, kader anlayışı ile çelişmez. Zaten geçerli olmadığı için, modern fizik verileriyle, kader anlayışı arasında çelişki vardır.

 

Canlı, cansız varlıkların hepsi Allah'ı tespih eder bu tespih olayı yaratılmış her şeyin kendi hilkati gereğidir (yaradılış,fıtrat) yoksa madde'nin İnsan gibi namaz kılmasımı bekleniyor.

 

Zorunlu olarak ( metazori ) Allahı anmak, yüceltmek yani tesbih etmek, pasif bilince dalalettir. Aktif bilince ait olan Özgür iradenin alameti farikası seçme hakkı olmasıdır.

 

Melekleri'de madde gibi algılayıp pasif bilinç düzeyi ile yaftalamak Dinde “MELEK” kavramından habersiz olmak demektir,

 

Meleklerde pasif bilinç yoktur derseniz, meleklerin de insan gibi özgür iradeye sahip yani hem iyilik hem de kötülük yapma potansiyeline sahip olma yani seçme şansı vardır demek zorundasınız. Hangisini kabul ediyorsunuz ?

 

üstelik Melekleri nükleer kuvvet ilan edip (bir yoruma göre) ve oradadan'da madde'ye bilinçli demek zorlama yorum değil tam bir absürd kurgu olur.

 

Oradan da maddeye bilinçli denmiş değil ki. Düzgün okusanız yazdığımı. O yorum meleklerle ilgili cümlenin devamı. Yine anlamazsanız açıklarım.

 

Diğer taraftan, '' canlı cansız tüm varlıklar Allahı tesbih eder '' derseniz, yine maddenin de pasif bilinci olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Yok kabul etmezseniz, meleklerin de pasif bilinci olmadığını savunuyor olursunuz. Hatta bir yoruma göre, melekler denen varlıkların, yerçekimi, elekromagetik kuvvet, zayıf ve kuvvetli nükleer kuvvet olduğu da söylenir. Demek ki, maddenin de bilinci varmış. ;)
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Madde farkına varmazsa tepki gösterebilir mi ? Farkına varıyor ki tepki gösteriyor. O nedenle, pasif bilinç, İnsan dahil her varlıkta vardır. Aktif bilince ait özellik olan Özgür iradenin göstergesi seçme hakkı olmasıdır. Maddede bu olmadığına göre, pasif bilinç vardır.

 

 

Madde; farkına varır demek! İnsanda olan farkına varma olayı ile irtibatlandırılamaz neden'i Madde;Evrendeki vazifesi ne ise ona göre biçimlendirilmiş (kodlanmış) bu biçimlendirme (yaratma) dolayısı ile kendinde olan ( etki,tepki) kanununa göre hareket eder, eğer maddenin farkına

varma olayı varsa (pasif bilinç) “TAŞ, KAYA” da madde ve etki,tepki olayıda yok, birde bu duruma

yağmur yağması ve tahmini'ni ekleyebiliriz sonuçta Evrende var olan her şey canlı,cansız birbirini tamamlar fakat illa madde'de bilinçlidir (pasif bilinç) demek yalıştır...

 

kaderimiz önceden belirli ise, o zaman cennet ve cehennemle ödüllendirilmenin, sınavın anlamı kalmaz ‘ paradoksu…

 

Yalnız, zaten bunlar da kader olarak Tanrı katında yazılmış ise paradoks yine devam eder.

 

İzafiyet teorisini de işin içine katarsak, Tanrının eylemsizlik sisteminin hızının değişken hızlarda olabildiğini, dünyaya göre çok büyük hızlara çıkabildiğini öne sürsek-ki bu durumda zaman dünyaya göre yavaşlar-, hatta ışık hızının da üstünde bir hız olduğunu söylersek -ki bu durumda zaman dünyadakinin tersine akar-yaşanacak olayları hesaplayabilmesi de önemsiz hale gelir. Yani, zaten, kendi eylemsizlik dizgesinin hızını istediği gibi ayarlayarak, yaşanacakların tümünü öğrenebilir. Yani, ‘ bilme ’ ve ‘ belirleme ’ yi ayırırsak paradoks ortadan kalkar. Bahsettiğim budur.

 

Ancak, e, pi, gibi transandan ve köklü sayılar gibi bir irrasyonel, hiçbir zaman sabitlenemeyen değerlerden oluşan başlangıç koşullarının geçerli olduğu bir kaotik sürecin sonucunu Tanrı bile belirleyemez. Bu matematiksel bir gerçek. O halde, Tanrının belirsizlikleri belirleyerek bir müdahalede bulunma şansı da olmaz. Yani, paradoks çözülmez. Yani, seyirci açısından, determinizm mümkünse, kader anlayışı ile çelişmez. Zaten geçerli olmadığı için, modern fizik verileriyle, kader anlayışı arasında çelişki vardır.

 

Kaderimiz kendi şeçtiğimiz (özgür irade) şeçeneklerinde bellidir buda paradoks değil sınavda olduğumuzun göstergesidir.

İnsan sınavda (imtihan) olması ve sizin yazdığınızdan hareketle;

 

 

“ Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen bir Tanrıyı varsaysak, bu durumda, Tanrının insanın yaptıklarına, dua yada gönlünden geçirdiklerine göre, zaman zaman yaptığı müdahalelerde bulunması yani karşılıklı bir etkileşim mümkün olur.”

 

Bu duruma göre bunların yazılmış olması ALLAH c.c.katında paradoks değil İnsana verilen özgür irade sonucu oluşacak olanın yine sizin yazdığınızdan hareketle;

 

“ Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen”

 

durumu ortaya çıkar ve bilimsel olarakta bu anlaşılmıştır. ALLAH c.c. Eylemsizlik atfetmek (haşa) yanlış, izafiyet teorisi yaratılanlar için geçerlidir ALLAH c.c. Zamandan,mekandan münezzehtir bu itibarla bilme ve belirleme'de aynı şeyi ifade eder ALLAH c.c. İçin, yoksa yaratılan İnsan bazı şeyleri teori bazında'da olsa bilse,belirleyemez,belirlediği şeyi mesela uzayın bir köşesindeki bir yıldızın belirlediği andaki durumunu bilemez.

Bir kere başlangıç anı (big bang) kaotik değil bir tasarım harikasıdır ve yaratan ALLAH c.c. Dır bu itibarla; Evrenin oluşum anı olan Big Bang'de kurulan dengeler, evrenin tesadüfen oluşamayacağının göstergelerinden biridir.

 

“Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü, matematiksel fizik profesörü Paul Davies'e göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı. Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s. 184.”

“Stephen Hawking de, Zamanın Kısa Tarihi isimli eserinde evrenin genişleme hızındaki bu olağanüstü dengeyi şöyle kabul eder: Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.Stephen Hawking, A Brief History Of Time, Bantam Press, London, 1988, ss. 121-125.”

 

Şimdi hem determinizm'e atıf yapıp yorum yapacaksın, hemde yine sizin yazdığınız;

 

“ Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen bir Tanrıyı varsaysak, bu durumda, Tanrının insanın yaptıklarına, dua yada gönlünden geçirdiklerine göre, zaman zaman yaptığı müdahalelerde bulunması yani karşılıklı bir etkileşim mümkün olur. “

 

Yazacaksın sonrasında'da modern fizik verileri ile kader anlayışı arasında çelişki vardır yazacaksın.

Hangi teoriye inanıp yorum yapacaksanız karar vermeniz gerekir...

ALLAH c.c. Vardır ve İnsan ve Evreninde bir kaderi vardır.

 

Zorunlu olarak ( metazori ) Allahı anmak, yüceltmek yani tesbih etmek, pasif bilince dalalettir.

 

ALLAH c.c. Anmak (tespih) sizin deyiminiz ile “metazori” ise demekki pasif bilinç hiç yok yani ne etki,tepki olayı var nede farkındalık mevcut değil ister istemez zorla madde tespih yapıyor.

 

Aktif bilince ait olan Özgür iradenin alameti farikası seçme hakkı olmasıdır.

Meleklerde pasif bilinç yoktur derseniz, meleklerin de insan gibi özgür iradeye sahip yani hem iyilik hem de kötülük yapma potansiyeline sahip olma yani seçme şansı vardır demek zorundasınız. Hangisini kabul ediyorsunuz ?

 

Melekler; akıl, şuur, his ve kabiliyetlere sahip olmakla birlikte iyi ve kötüyü birbirinden ayıran iradeye de sahiptirler, kötülük yapmazlar. Melekler irade sahibi olmalarına rağmen insanlardan farklı olarak nefisleri yoktur. Meleklerin bedenleri nurdandır. Ayrıca akıl, irade ve duygularla donatılmış ruhları vardır. Üreyerek çoğalmazlar, bunun için erkeklik ve dişilikleri yoktur. Allah’ın dilemesi ile en mütekâmil bir surette yaratılırlar. İnsana ve maddi varlıklara has olan yemek yeme, uyuma, yorulma gibi insani hallerden uzaktırlar. Onların gıdaları Allah’ın emrine itaat ederek tesbih, tekbir, tahmid ve tehlil ile Allah’ı zikretmek ve verilen görevi aşk ve şevkle yapmaktır.

Siz hangisin kabul ediyorsunuz?

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eylemsizlik atfetmek (haşa) yanlış, izafiyet teorisi yaratılanlar için geçerlidir ALLAH c.c. Zamandan,mekandan münezzehtir bu itibarla bilme ve belirleme'de aynı şeyi ifade eder

 

Diyen biri için,

 

Zaten tartışacak bir şey kalmaz. Bu bir inançtır, saygı duyulur. Ama;

 

başlangıç anı (big bang) kaotik değil bir tasarım harikasıdır ve yaratan ALLAH c.c. Dır

 

“ Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen” durumu ortaya çıkar ve bilimsel olarakta bu anlaşılmıştır.

 

denirse, varolan teorilere göre aşağıda yazdıklarım çürütülmeye çalışılmalı. Harun Yahyada yazmıyor diye, teorilerden birini alıp, birini almamak olmaz.

 

‘ kaderimiz önceden belirli ise, o zaman cennet ve cehennemle ödüllendirilmenin, sınavın anlamı kalmaz ‘ paradoksu…

 

Kaotik ve Kuantik belirsizlikleri belirli yapabilen bir Tanrıyı varsaysak, bu durumda, Tanrının insanın yaptıklarına, dua yada gönlünden geçirdiklerine göre, zaman zaman yaptığı müdahalelerde bulunması yani karşılıklı bir etkileşim mümkün olur. Yalnız, zaten bunlar da kader olarak Tanrı katında yazılmış ise paradoks yine devam eder.

 

İzafiyet teorisini de işin içine katarsak, Tanrının eylemsizlik sisteminin hızının değişken hızlarda olabildiğini, dünyaya göre çok büyük hızlara çıkabildiğini öne sürsek-ki bu durumda zaman dünyaya göre yavaşlar-, hatta ışık hızının da üstünde bir hız olduğunu söylersek -ki bu durumda zaman dünyadakinin tersine akar-yaşanacak olayları hesaplayabilmesi de önemsiz hale gelir. Yani, zaten, kendi eylemsizlik dizgesinin hızını istediği gibi ayarlayarak, yaşanacakların tümünü öğrenebilir. Yani, ‘ bilme ’ ve ‘ belirleme ’ yi ayırırsak paradoks ortadan kalkar.

 

Ancak, e, pi, gibi transandan ve köklü sayılar gibi bir irrasyonel, hiçbir zaman sabitlenemeyen değerlerden oluşan başlangıç koşullarının geçerli olduğu bir kaotik sürecin sonucunu Tanrı bile belirleyemez. Bu matematiksel bir gerçek. O halde, Tanrının belirsizlikleri belirleyerek bir müdahalede bulunma şansı da olmaz. Yani, paradoks çözülmez. Yani, seyirci açısından, determinizm mümkünse, kader anlayışı ile çelişmez. Zaten geçerli olmadığı için, modern fizik verileriyle, kader anlayışı arasında çelişki vardır.

 

Hangi teoriye inanıp yorum yapacaksanız karar vermeniz gerekir...

 

Yukarıdaki metin iyi okunduğu takdirde, bir çelişkinin olmadığı anlaşılacaktır.

 

Evrenin oluşum anı olan Big Bang'de kurulan dengeler, evrenin tesadüfen oluşamayacağının göstergelerinden biridir

 

Bu gerçekleşmiş ki, bugün oturup bunları konuşuyoruz. Sayısal lotodan ikramiye çıktığında kimse o dönen çarkların kendine göre ayarlandığını iddia etmeye kalkmaz.

 

Madde; farkına varır demek! İnsanda olan farkına varma olayı ile irtibatlandırılamaz neden'i Madde;Evrendeki vazifesi ne ise ona göre biçimlendirilmiş (kodlanmış) bu biçimlendirme (yaratma) dolayısı ile kendinde olan ( etki,tepki) kanununa göre hareket eder,

 

Madde ile İnsanın aynı bilince sahip olduklarını söylemedik ki.İnsanda hem pasif hem de aktif bilinç vardır. Örneğin, bilinçaltından gelen tepkiler ( renklerin farkına varıp tepki verme, gürültü duyunca irkilme, vb ) pasif bilincin göstergesidir. Bu tür bilinç, bir elektronu iten, eksi değerlikli moleküldeki bilinçten ya da elmayı çeken yerkürenin bilincinden farklı değildir. İnsanı insan yapan ise, Özgür iradesidir, yani Aktif bilincidir. ( Bu sınıflandırmayı ben yapmadım. Senin Harun Yahyanın da kendi fikirlerine delil olarak sunduğu Fizikçi Penrose yapmış )

 

eğer maddenin farkına

varma olayı varsa (pasif bilinç) “TAŞ, KAYA” da madde ve etki,tepki olayıda yok,

 

Taş, kayada nasıl etki-tepki yok, anlamadım ?

 

birde bu durum yağmur yağması ve tahmini'ni ekleyebiliriz sonuçta Evrende var olan her şey canlı,cansız birbirini tamamlar fakat illa madde'de bilinçlidir (pasif bilinç) demek yalıştır...

 

Hava tahminini eklemek, ne açıdan, nasıl, hangi irtibatla ? Anlaşılmıyor.

 

ALLAH c.c. Anmak (tespih) sizin deyiminiz ile “metazori” ise demekki pasif bilinç hiç yok yani ne etki,tepki olayı var nede farkındalık mevcut değil ister istemez zorla madde tespih yapıyor.

 

Allah emrediyor yapıyorlar, itiraz hakları var mı ? Yok. Allahın emrettiğini fark ediyorlar ki, o emri yerine getiriyorlar. Yani, bir etki var bir de tepki. Demek ki, meleklerde pasif bilinç varmış.

 

Melekler; akıl, şuur, his ve kabiliyetlere sahip olmakla birlikte iyi ve kötüyü birbirinden ayıran iradeye de sahiptirler, kötülük yapmazlar. Melekler irade sahibi olmalarına rağmen insanlardan farklı olarak nefisleri yoktur.

 

Eğer, zaten kötülük yapamayacaklarsa , iyi-kötüyü ayırd etseler ne olur, etmeseler ne olur ? Zaten, seçim şansları yok ki. O nedenle, meleklerde pasif bilinç vardır.

 

Meleklerin bedenleri nurdandır.

 

Işık, enerji gibi, belki de yerçekimi, nükleer ya da elektromagnetik kuvvetler gibi… :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.