Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Genelde burada yorum yapan her arkadas demokrasi ve insanhaklarindan yana olduklarini dile getirirler. Oysa bunun gerceklik bazi bana göre o insanlarin kendi ülkelerinde yasanan ve uygulanan tüm demokrasi ve insanhaklarini ihlal eden uygulamalara karsi bir durus göstermeleiyle belli olur. Dolayisiyla ben buradan gercek demokrasi isteyenlerin ülkemizdeki tüm demokrasi karsiti eylem ve olaylari, insanhaklari ihlallerini burada yayinlayarak ve tartisarak bu tip insanlik disi uygulamalarin bir daha yasanmamasi icin mücadele etmelerini bekliyorum. Bizler tarihimizle yüzlesmedigimiz sürece asla demokrasiyi yasayamayiz. Ben buradan bir örnekle basliyorum: "12 Eylül 2008 Cuma 12:02Gazeteci Oğuz Güven'in 78 kuşağını anlattığı "Zordur Zorda Gülmek" adlı kitabında insanın kanını donduran işkence yöntemleri anlatılıyor. 12 Eylül 1980 darbesinin öncesi ve sonrasında "78 kuşağı" diye adlandırılan gençlerin yaşadığı trajikomik gerçek öykülerin yer aldığı kitap yeni öykülerle genişliyor. 3. Baskısını yine 12 Eylül'ün yıldönümünde yapan kitapta, bu kez Diyarbakır Cezaevi'nde uygulanan işkence yöntemleri de tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor. İşte, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşme Araştırma ve Adalet Komisyonu raporundan akıllara durgunluk veren işkence yöntemleri: FALAKA: Yaygın ve sürekli uygulandı. Ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir vb. vurularak gerçekleştirilirdi. Bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları sökerdi. El ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat bırakırdı. KÖPEK SALDIRTMA: Tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtılırdı. Köpeğin ilk kaptığı yer bacak arası olurdu. ZlNCİR: 20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır, tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla Tutuklu tek ayağından zincire bağlanır, bu zincir yüksek bir yere asılır, tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalırdı. GERME: Tutuklunun bir bacağı merdiven kenarlığına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanıp kapı kapatılır, tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öyle kalırdı. Koşuşturulur, zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşerdi. AYAKTAN ASMA/TEPE: 50-60 kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan "tepe ol" komutu verince tüm tutuklular üst üste bindikten sonra, bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, istiklal Marşı'nın on kıtası okutulurdu. KULE: Havalandırmaya çıkan tutuklular altı kişilik daire oluştururlardı. Bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarıldıktan sonra, gardiyanın "yıkıl" komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır ve böylece tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme ve çıkık olurdu. RANZA ALTI: Gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girip, "ranza altı ol" komutunu verince, koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerdi. Herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekiyordu. Ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kaldığından, gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlardı. KANTAR: Tutuklular havalandırmada çırılçıplak soyundurulup tek sıra halinde dizilirler, sıranın ön tarafında duran tutuklu sırt üstü yatırılırdı. İkinci tutuklu, yatan tutuklunun testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırır, tutuklunun kaç kilo geldiğini söylemesi istenirdi. Tüm tutuklular birbirini tartana kadar bu işlem devam ederdi. KERVAN: Havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir, her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir, bacakları, altındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenirdi. Gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem tutuklular ayakta duramayacak duruma gelene kadar sürerdi. SEHPA: Tutuklu gece koğuştan alınıp, koğuş koridorunda gardiyan ve subaylardan mizansen olarak oluşturulan bir mahkemede sorgulanırdı. Mahkeme, tutukluyu idam cezasına çarptırır, ikinci katın merdiven kenarlığına bir ip geçirilip, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır, tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve temsili infaz gerçekleştirilirdi. Tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılırdı. COP SOKMA: Gardiyanlar copu zeytinyağına batırır ve yağlı copu tutuklunun makatına zorla sokardı. Sonra bu copu kendisine ya da bir başka tutukluya yalatırlardı. ÇEK-ÇEK: Tutuklu çırılçıplak soyundurulur ve erkeklik organına bir ip takılırdı. Gardiyan ipin diğer ucunu alıp hızla koşar, tutuklu da zorunlu olarak gardiyanın peşinden koşar. LAĞIM SUYUNA SOKMA: Tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. Hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilirdi. KiTAP OKUMA: Koğuşta bir tutuklunun eline kitap verilir, tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulurken, diğer tutuklular bu sözcükleri tekrarlarlardı. Sabahtan akşama kadar yapılan bu işlem sırasında, tutuklular ayakta durmak zorundaydı. MARŞ SÖYLETME: Cezaevinde bulunan herkes elli'yi aşkın marşı ezberlemek zorundaydı. Bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilirdi. ÖL DEDİĞİMDE: Tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilirdi. Gardiyanın "öl" komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülürdü. Bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanırdı. SİGARA İÇİRME: Bunun çok çeşitli yöntemleri vardı. En çok uygulananları şunlardı: Koğuşta kalan tutukluların eline beş adet sigara verilir, sigaraların tümü yakılarak devamlı ağzında tutulurdu. Gardiyanın "çek-bırak" komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir, sigaralar-filtreleri dahil- tutuklulara yedirilirdi. Bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, havasızlık ve dumanla boğulma ortamı yaratılırdı. BANYO: Tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya götürülürdü. Banyoda sabun kullanılmazdı. Hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılırdı. Daha sonra tutuklular koridora çıkarılır, "Yat-sürün" komutuyla tutuklular yerlerde süründürülerek koğuşlarına götürülürdü. SAYIM DÜZENİ: Tutuklular günde en az beş kez sayılırdı. Her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçer, sayım talimi yaptırılır, yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol ile, çöker kalkarlardı. GECE NÖBETİ: Geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulurdu. Nöbet sırasında devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vururdu. LOKOMOTİF: Tutuklular havalandırmaya çıkarılır, İki kişi çırılçıplak soyundurulur, bunlardan birisi domalıp iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan bunu kucaklardı. Gardiyanın "uygun adım marş" demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar, diğer tutuklular zorunlu olarak bunları izlerdi. PİSLİK YEDİRME: Her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardı. Lağım suları ve insan pislikleri burada toplanırdı. Tutuklulara bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenirdi. İŞEME: Havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir, diğer tutuklulara, yerde yatan tutuklunun yüzüne işemesi istenirdi.. TECAVÜZ: Cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederlerdi. Ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz etmeleri istenirdi. HASTANE: Hastanede de cezaevindeki kurallar geçerliydi. Hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatardı. VEREM: Veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek zorunda bırakılırdı. Aynı battaniyenin altında yatırılırlardı. Veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır, karavanadaki yemeklere karıştırılır ve bu yemekler tüm tutuklulara yedirilirdi. AYAKTA BEKLETME: Bu yöntem cezaevinde her gün geçerliydi. Sabah saat 05'den akşam 17-19'a kadar tutukluların oturması yasaktı. KONUŞMA YASAĞI: Koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktı. Böyle bir suçu işleyen tutuklulara yukarıdaki işkence yöntemleri uygulanırdı. GECE BASKINI: Nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlardı. AVUKAT-ZİYARET DAYAĞI: Avukat görüşmesine ve diğer görüşmelere gidip gelirken tutuklulara dayak atılırdı. Görüşlerde hiçbir şey konuşulmaması tembih edilirdi. Tutuklular avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlardı. MAHKEME DAYAĞI: Tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirlerdi. Elleri arkadan kelepçeli olurdu. Cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürlerdi. sabah" Alinti: -http://www.haberdem.com/haber/21054/12-Eylul-Iskenceleri.html- Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Cumartesi anneleri var oldugu sürece demokrasi ve insanhaklari konusunda sürekli sinifta kalmaya mecburuz. mademki devleti o kadar savunuyoruz neden o devlet kaybolan insanlarin durumu hakkinda bizlere gereken cevabi vermiyor? Bu insanlar yaksa bilerekmi kayboldular, maksat devleti zor durumda koymak ve bölücülük yapmak? "08/02/2009 CUMARTESİ ANNELERİ YİNE GALATASARAY’DAYDI Ceren Saran Kiminin oğlu, kızı kaybedildi. Kiminin eşi, kardeşi, yakını evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Emniyete yapılan başvurular yanıtsız kaldı. Kiminin oğlu, kızı kaybedildi. Kiminin eşi, kardeşi, yakını evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Emniyete yapılan başvurular yanıtsız kaldı. Alınabilen tek cevap “Bizde yok” oldu. Görgü tanıklarına, yapılan itiraflara rağmen, devlet ‘kayıpları’ kabul etmedi. Kabul edilmese de işkenceyle öldürülen ‘kayıplar’ın sayısı 10’ları, 100’leri buldu. Onlar, kayıplarının bulunması, sorumluların yargı önüne çıkarılması için oturdular çocuklarının fotoğrafları ve kırmızı karanfilleriyle. Her hafta Galatasaray’da bir araya gelen ve eylemin sonunda soluğu nezarette alan Cumartesi Anneleri, yıllara ve polis şiddetine meydan okudu. Kararlılıkları rakamlara yansıdı. İHD verilerine göre 1994’te 328 olan kayıp iddiası, 1995’te 220’ye düştü. Daha sonra da 194’e, 66’ya, 29’a... ELLERİ YAKALARINDA Kenan Bilgin, Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Fehmi Tosun, Ali İhsan Dağlı, Düzgün Tekin, Hasan Gülünay, İsmail Şahin, Hüseyin Taşkaya, Murat Yıldız, Ferhat Tepe...ve daha birçoklarının annesi, eşi, kardeşi, çocuğu, bu hafta ara verdikleri eylemlerin ikincisini gerçekleştirdiler. Ve elleri, bir daha bırakmamacasına şimdi de Ergenekoncuların yakasında. Daha önce kayıplarını isteyen Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları, şimdi kayıp dosyalarının Ergenekon davasına dahil edilmesini de istiyor. ‘FAİLLER ERGENEKONCULAR...’ PKK’ye yardım etmekle suçlanan iş adamlarından biri olan ve faili meçhul cinayete kurban giden Savaş Buldan’ın eşi DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, dün de mücadele arkadaşlarıyla birlikteydi. “Tam da failler belli olmuşken, tam da Ergenekon davasında yargılanırken, bizlerin burada bir kez daha bu insanların mutlaka cezalandırılması gerektiğini haykırmamız, bizim açımızdan çok önemli” diye konuştu. Eyleme katılan ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras da kayıp yakınlarının mücadelesine destek verdiğini belirtti. (İstanbul/EVRENSEL) -------------------------------------------------------------------------------- ALİ TEKDAĞ NASIL KAYBEDİLDİ? 1956’da Diyarbakır’da doğdu. 7 çocuğuna pastanecilik yaparak bakmaya çalışıyordu. 1982’de tutuklanan Tekdağ, 4 yılın ardından tahliye edildi. 13 Ekim 1994’te eşi Hatice Tekdağ ile birlikte alışverişten dönerken 19. kez gözaltına alındı. Eşinin yanından alınmasına ve görgü tanıklarına rağmen gözaltında olduğu kabul edilmedi. Onunla Çevik Kuvvet Şubesi’nde konuşan Seyfettin Demir, “Aileme söyleyin beni katledecekler” mesajını Tekdağ ailesine ulaştırdı. 20 Ocak 1996’da gazetemizde yayınladığımız JİTEM’ci bir subayın itiraflarına ilişkin haberimiz, yaşananları gözler önüne seriyordu. İtirafçı, gözaltında olduğu kabul edilmeyen Tekdağ’a yapılan işkenceleri şöyle anlatıyordu: “Önce Diyarbakır işkence merkezinde, sonra ise Çevik Kuvvet işkence merkezinde sorgulandı. Silvan’a getirilmeden önce Pirinçlik ölüm timinde son kez sorgulandı. Ben o zaman operasyon timindeydim. 90 günün sonunda hiç bilgi vermemişti. Plastik naylon yakılarak cinsel organını dağlamışlardı, kasapların kullandığı çengelle tecavüz edilmişti.” Tekdağ 120 günün ardından, operasyon timindeki komiser yardımcısı Timuçin ve ‘Boğa’ lakaplı komutan tarafından silahla tarandı. Öldürüldükten sonra da tanınmaması için benzin dökülerek yakıldı. Ve Silvan-Diyarbakır karayolu üzerindeki bir dere yatağına gömüldü. -------------------------------------------------------------------------------- YANIT BEKLEYEN SORULAR Basın açıklamasını okuyan İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçısı Nisa Yıldırım, Tekdağ’ın ölümü nedeniyle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce mahkum edildiğine dikkat çekti. Tekdağ’ın ölümünde akıllarda kalan soruları hatırlatan Yıldırım, soruları şu şekilde sıraladı: *Ali Tekdağ nerede? *Teğmen, Boğa, Timuçin lakaplı Özel Tim görevlileri ve subaylar kimler? *OHAL Valisi Ünal Erkan neden sorgulanmıyor? *Dönemin emniyet müdürü neden sorgulanmıyor? *Dönemin asayiş kolordu komutanı neden sorgulanmıyor?" Alinti:-http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=45106- Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Iskenceyi kimse ülkemizde desteklemez bizde varolan zaaflar eskiden bugün yok denecek noktaya gelmistir.. bugün dünya´yla kiyaslarsak böyle olaylari kiyaslamak ne kadar dogrudur bilemem fakat biz herhalde iskenceden en uzak ülke unvanini aliriz.. inaniyorum halkimiz bilinclendikce yer aldigi kurumlarda daha tutarli görevinin bilincinde olacaktir.. bu konularda tümüyle tarihe karisacaktir.. Türkiye bunun bilincindedir darisi öbür ülkelere.. Bilhassa sözüm ona medeni ülkeler iskence fotograflari üzerine orgazim olanlar. Ülkeni okadar kötüleme biraz o kapilara ugra. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Sevgili "dünyahepimizin" önce işkence dedin,sonra "cumartesi annelerimize" uzandın. aslında eklenecek çok şey yok. Ülkemiz de ısrarla unutulan,unutturulmaya çalışılan o kadar çok şey var ki. Bir taraftan ölüm oruçlarında insanlarımız ölürken,diğer taraftan "cumartesi anneleri" her cumartesi gözaltına alınırken;sadece susan,sadece seyreden bizimle acı düştüğü yeri yaktı. Ne diyelim,annelerimize sabır diliyorum...yüreğinize sağlık! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 ...Bir de mezartaşsızlar vardı Mezarına bir karanfil koyabilmek için Çocuklarını arayan analar' Bazı yazılar zor yazılır.Söz hükmünü yitirir bazen... Efsunlu tüm cümlelerinizi seferber etseniz de kimi acıları anlatmaya gücü yetmez tedavüldeki sözcükler... Bu yazıda da sözcükler kırılıp dökülüp dağılabilir. Bir yaprak gibi rüzgarların peşinde savrulabilir. Kalemde kusur aranmasın. Ol sebep, bir hawarın.sesindendir. *** Evet... Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve kayıpların bulunması amacıyla daha önce 200 hafta (yanlış okumadınız 200 hafta)kar,kış-kıyamet, cop,gözaltı demeden Galatasaray Lisesi önünde eylem yapan Cumartesi Anneleri geçen hafta tekrar alanlara çıktılar. 'Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen Cumartesi Anneleri, eylemlerini her cumartesi günü sürdüreceklerini duyurdu. Her hafta bir kayıp yakınının hikayesini anlatacak olan anneler, ardından ilgili dosyayı savcılığa vererek Ergenekon davasında müdahil olmayı talep edecek' diyordu gazete haberi. Tam 200 hafta süren ve daha sonra her yıl Mayıs ayındaki Gözaltında Kayıplar Haftası etkinlikleri kapsamında yapılan Cumartesi Eylemleri, Türkiye'de hem kayıplara karşı mücadelenin hem de demokrasi mücadelesinin önemli bir mevzisi oldu. *** Onlar kaderlerine razı olmadılar... Kaderciliği 'olacakların nedenleri hep benim dışımdadır ve ben hiçbir şey yapamam' noktasına taşımadılar. Vicdanın sahneye yansıyan yüzü gibidir Onlar. Zihinselimizin görüş mesafesi, duygularımızın ufkudur... Onlar yüreğimizin acısı olmuşlardır. Biz onların bize bıraktığı anılarda can buluruz... Bize hayat veren damarlarımızdır onlar, hayata tutunduğumuz köklerimizdir... Bugün bir nebze soluk alabiliyorsak, bu biraz da onların ödediği bedeller sayesinde, onların yüzü suyu hürmetinedir... Onlar unutmadılar ve unutturmak istemiyorlar. Hafızaların üstü külleniyor. Eskiler olan biteni unutuyorlar, yeni nesillerin ise haberi olmuyor. Bu nedenle geçmişi hatırlatmak için zaman zaman o külleri eşeleyip ateşi harlatmak gerekiyor. Sorgulamak için unutmamak gerekiyor... Bunu yapıyor o güzel anneler.Sessiz çığlık atıyorlar duyabilene. *** Geçen hafta oturma eylemine katılan Filiz Koçali yazmıştı köşesinde: '...Şimdi yine bir aradayız. Saçlarımız biraz ağarmış, çocuklar büyümüş, bazıları aramızdan ayrılmış... Baba Ocak, oğlunu kaçırıp işkence ettikten sonra öldürenlerin adalet önüne çıktığını göremeden aramızdan ayrıldı. Emine Teyze de hastaymış. Bugün gelemedi...' Baba Ocak da yokmuş artık... İçiniz cız etti mi? Geçmiş olsun Emine Teyze! Ellerinden öpüyorum, çabuk iyileş lütfen. *** Evet... Sürüp giden zamanın içinden, düşleri hiç eksilmedi annelerin.Yüzlerindeki çizgiler, saçlarındaki aklar, dizlerindeki sızılar çoğalsa da umutları hiç eksilmedi.Her kapı çalışında yürekleri kabardı. Yaralı bir Ceren sureti gibi, acılar sarmış olsa da ince solgun yüzlerini... Hüzne yedirmişler esmerliklerini. Dünyanın bütün dertlerini kollarında büyütmüşler sanki. Dinmek bilmez acılarla kim bilir kaç bahar geçti. Üç gün sulanan teneke saksılarda kaç ayrılık çiçek açtı, kaç sevda helalleşti. Anılar uykusuzluğun içinden süzülür gelir... Sararmış bir fotoğraf da kalmamıştır elinde. Donmuş bir surettir hayatın her karesi... Bulaşıcı bir hastalık gibidir, alışmak kötü şeydir. Anılar süzülür gelir gecenin karanlığından. Tazelenir sargılar, yaralar alevlenir. Kendi külünden yeniden doğar, gelir oturur yangının orta yerine... Yerleşik bir sözcük olur... Günahı boynuma olur! Kırıp gelir anıları da bu melankoli... Acıları yıldırmadı onları koyvermediler kendilerini. Gün yorgun inse de varoşlarına, onlar her dem yeniden onarıyor, toparlıyor kendilerini... Yollara, alanlara salıyorlar hasretlerini. Sabrın sınandığı yollarda yalnız, uykusuz... Gözlerinde gel-gitler, yürekleri dilim dilim. Bakıp okuyabilseler gözlerdeki güncenizi, orda herkes kendi payına düşen bir yangınla karşılaşacak... Tarihin tozlu sayfalarına düşürülmüş dipnot gibi, eski bir yara anlatabilir belki ömrünüzün özetini. *** Bugün yine alanda olacaklar.Cumartesi Anneleri... Umudun kaleleri... alıntıdır... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Takiyye sadece din alaninda olmaz,yasamin her alaninda takiyye vardir. Iskence denilen insan haklarina ve haysiyetine tamamen zid bir uygulamaya insan olan herkes karsidir ve de olmalidir.Bu konuda saniyorum ki yeteri kadar tartisma ve milletler cemiyetinde anlasmalar yapilmistir. Iskenceye karsi cikmakla,bölücülügün ne ilgisi vardir diye soranlar garanti cikacaktir.Aslinda bunu normal düsünen insanlarin sormasi dogaldir.Ama birde beyinlerinin bir tarafinda yer etmis olan bir ideolojiyi gündeme tasimak icin her firsati degerlendirenlerin sormalari ise takiyyedir. Iskence,emniyette veya hapishanelerde yapilan insanlik disi uygulamalardir,bunda hemfikir oldugumuzu saniyorum.Ve hergecen gün azalmakta ve tabii ki gün gelecek hepten yok olacaktir.Iskenceyi,siyasi alana kaydirarak,Kürtlere,solculara iskence yapiliyor diye lanse etmek ise cok farkli bir yaklasimdir.Bu yaklasimla,vurgulamaya calisilan, Türkiye'de Kürtlere ve aydinlara karsi devlet eliyle iskence yapiliyor kanisini uyandirmaktir. Iskence edenler icin Kürt,Türk veya baska birisi farketmiyor,iskence bir ritualdir.Dünyanin hemen her ülkesinde belirli merkezlerde az veya cok uygulanan bir konusturma metodudur.Halbuki iskence ile konusturulan insanlarin dogruyu söylediklerini bilim kabul etmiyor.O aciyla beraber o anda aklina gelen herseyi söyler insan,bunlarin icinde dogrusuda olabilir egriside,önemli olan iskenceden kurtulmaktir. Bu nedenle,hep Diyarbakir cezaevinden bahsederler,cünkü oranin baska bir özelligi vardir.Ne var ki Türkiye'de hemen her cezaevinde iskence yapilmakta-ydi.Dedigimiz gibi bu bir ritualdir,ve yavas yavas ortadan kalkmaktadir.Iktidarlarin alacagi önlemler ve caydirici yasalarla iskence ülkemizin gündeminden tamamen kalkmasa bile yok denecek kadar aza inecektir.Burada gerekli olan iktidarlarin basiretidir. Sonuc olarak,iskenceyi insan haklari ihlali olarak degerlendirmektir objektif yaklasim,yoksa sadece belirli kesimleri öne cikararak bundan siyasi cikar hesaplari yapmak yanlis bir yaklasimdir. saygilarla Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Takiyye sadece din alaninda olmaz,yasamin her alaninda takiyye vardir. Iskence denilen insan haklarina ve haysiyetine tamamen zid bir uygulamaya insan olan herkes karsidir ve de olmalidir.Bu konuda saniyorum ki yeteri kadar tartisma ve milletler cemiyetinde anlasmalar yapilmistir. Iskenceye karsi cikmakla,bölücülügün ne ilgisi vardir diye soranlar garanti cikacaktir.Aslinda bunu normal düsünen insanlarin sormasi dogaldir.Ama birde beyinlerinin bir tarafinda yer etmis olan bir ideolojiyi gündeme tasimak icin her firsati degerlendirenlerin sormalari ise takiyyedir. Iskence,emniyette veya hapishanelerde yapilan insanlik disi uygulamalardir,bunda hemfikir oldugumuzu saniyorum.Ve hergecen gün azalmakta ve tabii ki gün gelecek hepten yok olacaktir.Iskenceyi,siyasi alana kaydirarak,Kürtlere,solculara iskence yapiliyor diye lanse etmek ise cok farkli bir yaklasimdir.Bu yaklasimla,vurgulamaya calisilan, Türkiye'de Kürtlere ve aydinlara karsi devlet eliyle iskence yapiliyor kanisini uyandirmaktir. Iskence edenler icin Kürt,Türk veya baska birisi farketmiyor,iskence bir ritualdir.Dünyanin hemen her ülkesinde belirli merkezlerde az veya cok uygulanan bir konusturma metodudur.Halbuki iskence ile konusturulan insanlarin dogruyu söylediklerini bilim kabul etmiyor.O aciyla beraber o anda aklina gelen herseyi söyler insan,bunlarin icinde dogrusuda olabilir egriside,önemli olan iskenceden kurtulmaktir. Bu nedenle,hep Diyarbakir cezaevinden bahsederler,cünkü oranin baska bir özelligi vardir.Ne var ki Türkiye'de hemen her cezaevinde iskence yapilmakta-ydi.Dedigimiz gibi bu bir ritualdir,ve yavas yavas ortadan kalkmaktadir.Iktidarlarin alacagi önlemler ve caydirici yasalarla iskence ülkemizin gündeminden tamamen kalkmasa bile yok denecek kadar aza inecektir.Burada gerekli olan iktidarlarin basiretidir. Sonuc olarak,iskenceyi insan haklari ihlali olarak degerlendirmektir objektif yaklasim,yoksa sadece belirli kesimleri öne cikararak bundan siyasi cikar hesaplari yapmak yanlis bir yaklasimdir. saygilarla Bizler saece örne olsun diye Diyarbakir cezaevinden bahsettik, sizde baska hapiyhanelerden daha degisik iskence ve insanhaklari ihlali verebilirsiniz. Mesela Ergenekon tutuklulari icin verildigi gibi, onlarin F-Tipi cezaevlerinde kalislari iskence sayiliyor bazilarimkz icin, ama söz konusu devrimciler olunca gayet normal oluyor. sabahin köründe evinden alinan Ergenekon tutuklulari icin yapilanlar iskence ve insanlik disi olarak degerlendiriliyorlar, ama gene söz konusu devrimciler olunca, mesela sabahin 6 sinda Ankara'da bodrum katlari basilarak dehsetce öldürülürken veya Istanbul'da 11. katta insanlar zamana birakilip teslim olmalari yerine onlari orada havadan bombalayarak öldürülmeleri, gene konu devrimciler olunca Istabnul'da takibe ugrayanlar havadan helikopterle arabalari kursunlanarak katledilmeleri gayet normaal oluyor, hemde bunlarin hicbiri sanik sandelyelerine oturtulmadan yargisiz infaz ediliyorlar. Ehhhhh bana hak gürdügünü zamani gelince kendine de hak göreceksin derler. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 "İşte Türkiye de işkence yöntemleri Türkiye İnsan Hakları Vakfı`nca hazırlanan İşkence Atlası kitabında 12 Eylül 1980`den bu yana 1 milyon kişinin işkenceye uğradığı ortaya kondu 9 profesör ve doktorun 5 yılda hazırladığı kitapta, tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10 binden fazla işkence mağduruna ait 6 bin fotoğraf tarandı.. Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV), 1980 askeri darbesinden bugüne 1 milyonun üzerinde kişinin işkenceden mağdur olduğunu ortaya çıkardı. Bilim adamlarının 5 yıl boyunca yaptığı çalışmalarla uygulanan utanç verici yöntemler, 236 sayfalık "İşkence Atlası" kitabıyla belgelendi. Kitapta, işkence yöntemleri, işkence teşhisi ve muayenenin nasıl yapılması gerektiği fotoğraf ve çizimlerle anlatılıyor. Kitapta 23 yaşında erkeğin gözaltına alındığı polis merkezinde cinsel organına elektrik bağlanmasının, 32 yaşında bir erkek mahkumun cezaevinde falakaya yatırılıp daha sonra ayakta durmaya zorlanmasının yarattığı sonuçlar, çizimler ve fotoğraflarla anlatılıyor. 9 bilim adamının çalışmasıyla ortaya çıkan `İşkence Atlası` isimli kitap, işkencenin tıbbi olarak belgelendirilmesi açısından dünyada ilk olma özelliğini taşıyor. Atlas hazırlanırken tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10 binden fazla işkence mağduruna ait 6 bini aşkın fotoğraf ve röntgen filmi tarandı. İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Adli Tıp Polikliniği`nin arşivine ve kişisel arşivlerden alınan olgulara da yer verildi. DERS KİTABI NİTELİÄİNDE 5 bölümden oluşan kitabın tıp ve hukuk fakülteleri için ders kitabı niteliği taşıdığı belirtilirken işkence soruşturmalarında yer alması muhtemel adli tıp uzmanlarına, çeşitli sağlık ünitelerinde adli hekimlik görevi üstlenen sağlık çalışanlarına, resmi işkence soruşturmalarında görev alan hukukçulara ve işkence davalarını takip eden avukatlara yardımcı olması hedefleniyor. `İşkence Atlası`nda 11 çeşit işkence yöntemi çizim ve resimlerle anlatılıyor; "Kaba dayak, falaka, askı, elektrik şoku, boğma, tecavüz ve cinsel işkence, soğuğa maruz bırakma, yakma ve sigara söndürme işkencesi, hayvanların işkence amaçlı kullanımı, aşırı güç kullanma." Ayrıca kitapta, `işkencenin fiziksel bulguları`, `büyüklerde ve çocuklarda işkence örnekleri` gibi birçok başlık altında işkenceyle ilgili detaylı bilgiler veriliyor. EN YAYGIN, KABA DAYAK YÖNTEMİ Kitaba göre, kaba dayak ve diğer künt travmalar her dönemde en çok uygulanan işkence yöntemleri. Dayağın yanı sıra elektrik verme, askı ve diğer pozisyonel işkenceler, falaka, basınçlı soğuk su, buza yatırma, havasız bırakma, kimyasal maddelere maruz bırakma, cinsel taciz ve tecavüz sık uygulanan yöntemler arasında. İşkencenin nasıl yapıldığının bilinmesi, işkence mağdurunun tedavisi için sağlık çalışanlarının ve diğer profesyonellerin sahip olması gereken temel bilgiler arasında. Hekimlerin en azından görsel bir temele ve işkence iddialarını sorgulamalarını sağlayabilecek belli bir bilgi birikimine sahip olmaları için çıkartılan atlasta şu bilgilere yer veriliyor: "Detaylı bir işkence öyküsü almadan, dikkatli ve sistematik bir fiziksel muayene yapmadan, dört dörtlük bir psikolojik değerlendirme için zaman ayırmadan işkence muayenesi tamamlanamaz. Bu üç majör bileşenden herhangi birindeki eksiklik, işkence iddiasının tıbbi soruşturmasında ciddi yetersizliklere yol açabilir. İşkence yapanlar genellikle iz bırakmamayı hedeflerler. Hatta iz bırakmadan en fazla acı ve hasarı verebilmek işkenceciler için bir ustalık belirtisidir." Sıfır toleransa rağmen artış Dünyadaki işkence uygulamalarına da yer verilen atlasta son yıllarda terörle mücadele adı altında İsrail ve ABD`nin içinde olduğu birçok ülkenin işkenceyi yasal hale getirmeye çalıştığı anlatılıyor. Türkiye`de de son yıllarda `sıfır tolerans` politikalarıyla işkencelerin izlendiğinin söylenmesine rağmen mağdurların sayısında artış olduğu insan hakları örgütlerinin 2006 ve 2007 raporlarında ortaya konuyor. En çok şikâyet edilen yöntemler * Tecavüz ve cinsel işkence: Anal işkence ile ilgili en çok bildirilen aletler cop, şişeler, hortum ve idrar sondası gibi fiziksel hasar ihtimali az olan hortumlar. Erkeklerde haya burma. * Soğuğa maruz bırakma: Soğuk hücrede, dışarıda ya da vantilatör karşısında tutma ya da uzun süreli çıplak ve ıslak bekletme. Basınçlı soğuk su sıkma, buz üzerinde yatırma. * Yakma ve sigara söndürme işkencesi: Sıcak bir cisimle ciltte yanık oluşturan işkenceler tüm dünyada oldukça yaygın kullanılır. * Askı: Bazı durumlarda elektrik şoku, boğma ve kaba dayakla birlikte uygulanabilir ya da ayaklara ağırlık bağlanarak şiddeti artırılabilir. * Kaba Dayak: İşkence gören kişilerin büyük çoğunluğu kaba dayağa maruz kalmaktadır. Kaba dayak yöntemleri ise şunlar, "Tokat, yumruk, tekme, cop, değnek, sopa, odun, kalas, metal çubuk, hortum gibi sert cisimlerle vurma, kamçılama, ayak altında çiğneme, yere ve duvara fırlatma, kafasını duvara ve yere çarpma..." İşte utanç yöntemleri 1- Buz üstünde yatırma. 2- El üstünde sigara söndürme işkencesi. 3- Köpek saldırtma. 4-Tekerlek işkencesi. Kaba dayakla uygulanır. 5- Kafes ya da kutu içinde uzun süre hareketsiz tutma işkencesi. 6- Filistin askısı işkencesi. SABAH" Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2009 Iskenceyi kimse ülkemizde desteklemez bizde varolan zaaflar eskiden bugün yok denecek noktaya gelmistir.. bugün dünya´yla kiyaslarsak böyle olaylari kiyaslamak ne kadar dogrudur bilemem fakat biz herhalde iskenceden en uzak ülke unvanini aliriz.. inaniyorum halkimiz bilinclendikce yer aldigi kurumlarda daha tutarli görevinin bilincinde olacaktir.. bu konularda tümüyle tarihe karisacaktir.. Türkiye bunun bilincindedir darisi öbür ülkelere..Ülkeni okadar kötüleme biraz o kapilara ugra. 1. Bir Türk vatandasinin dogal görevi, tabiiki öncelikle kendi ülkesinde olan iskencelerin üzerine gitmesidir. Baska ülkelerde de var olmasi hic bir zaman iskencenin dogru oldugunu beraberinde getirmez. Veya baska ülkelerde belkide bizim ülkemizden daha fazla iskence yapilmasi ülkeme hic bir kar getirmez. 2. Ülkemizde iskencenin yok denecek noktaya geldigini söylüyorsunuz ve diger ülkelerle kiyaslandiginda herhalde iskenceden en uzak ülke oluruz diyorsunuz. bakalim asagidaki örnek ne diyor: "İşkence artık saklanamıyor Ceber işkencede hayatını kaybederken arkadaşları gördükleri işkenceyi anlattı. Metris Cezaevi`nde ve gözaltında gördüğü işkenceler sonucu yaşam ünitesine bağlı olan Engin Ceber, dün yaşamını yitirdi. Metris Cezaevi`nde ve gözaltında gördüğü işkenceler sonucu yaşam ünitesine bağlı olan Engin Ceber, dün yaşamını yitirdi. Ceber`in başına gelenler, cezaevlerinin içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor. İşkence öyle bir boyuta geldi ki artık devlet bile saklayamıyor. İşkencenin bir türlü sona ermediği, koşullarının iyileştirilmediği cezaevlerinde birçok tutuklu ve hükümlü, yaşam ve güvenlik hakkından yoksun olarak hayat mücadelesi veriyor. Ceber ile aynı işkenceleri gören Özgür Karakaya ile Cihan Gün`ün başvuru talebi reddedildi. Ceber ile aynı tehdit altında olan Karakaya ile Gün, maruz kaldıkları işkenceyi anlattı. Gençler, Metris Cezaevi`nde Cumhuriyet Savcısı Cevdet Doğan`a avukatları Naciye Demir ile ifade verdi. Ahşap copla başladı İfadesinde gözaltında bulundukları İstinye Karakolu ve Sarıyer Emniyet Müdürlüğü`nde sürekli işkenceye maruz kaldıklarını anlatan 18 yaşındaki Cihan Gün, 30 Eylül`de geldikleri cezaevinde karşılaştıkları işkenceyi şöyle anlattı: `Cezaevinin mahkum kabul bölümünde jandarma görevlileri arama yapmak için tüm elbiselerimizi çıkarmamızı istediler. Biz de kabul etmeyince Astsubay rütbeli kısa saçlı, renkli gözlü, yaklaşık 180-190 cm boylarında bir şahıs ahşap copla vücudumuzun muhtelif yerlerine ve kafamıza yaklaşık 2-3 dakika vurarak bizi darp etti. Jandarma görevlileri tarafından tüm elbiselerimiz çıkarılarak üst aramamız yapıldı.` Ayrı koğuşlara alındıklarını dile getiren Gün, sayım esnasında ayağa kalkmadıkları için her sabah ve akşam gardiyanlardan maşrapa, kapı açmakla kullanılan demir kol, plastik sandalye ve tekme tokat dövüldüklerini söyledi. Gün, `Engin Ceber bitişik koğuşta kaldığı için koğuştan koğuşa, havalandırmadan onunla konuştum. Çok hasta olduğunu, kendisine saldırıldığını, daha fazla konuşamayacağını kısık sesle bana söyledi. Cezaevinde bulunduğum 8 Ekim günü Bayrampaşa Devlet Hastanesi`ne sevk edilmemiz dışında gerek kurum doktoru, gerekse başka doktor tarafından muayene edilmedim. Doktora gitme isteğimizi sözlü olarak cezaevi görevlilerine söylememize rağmen bu talebimiz karşılanmadı` diye konuştu. Koridora çıkarıp dövdüler 22 yaşındaki Özgür Karakaya ise, `Çarşamba sabahki sayımda 5-6 infaz koruma memuru yaklaşık yarım saat birinin elinde ahşap, kısa sopa, birinin elinde kapı açma demiriyle, bu aletleri elden ele gezdirmek suretiyle bu aletlerle yaklaşık yarım saat darp ettiler. Bu esnada Engin Ceber`in burnunun kanadığını da gördüm. Bir keresinde Engin Ceber`i bulunduğu koğuş dışına çıkartmak suretiyle cezaevine geldiğimiz Salı sabahı gardiyanlar koridorda darp etti. Buna ilişkin kamera kayıtları olabilir` diye konuştu. Kafasını duvara vurunca Ahmet Aksu adlı bir tutuklu, Ceber`in koğuşa geldiği günden beri sürekli kustuğunu ve yemek yiyemediğini belirtti. Yüzündeki morlukları sorduklarında Ceber`in polisler tarafından dövüldüğünü söylediğini aktaran Aksu, Ceber`e uygulanan `sayım` işkencesini şöyle anlattı: `Engin Ceber koğuş sayımlarında sayıma katılmıyordu, cezaevi görevlileri sözlü olarak uyarıyorlardı. Son gün, yani Engin Ceber`in hastaneye kaldırıldığı gün sabah sayımında, Engin Ceber yine ayağı kalkmayınca 2 infaz koruma memuru kollarından tutarak ayağa kaldırmaya çalıştı. Kalkmamak için vücudunu aşağıya doğru kasınca yere düşüp kafasını duvara vurdu, akabinde bayıldı. Biz de sara nöbeti zannedip soğan koklattık. 3-5 dakika geçmesine rağmen ayılmayınca zile basıp görevlileri çağırdık.` (İstanbul/EVRENSEL) Hani işkence yoktu? İstanbul, Ankara ve İzmir`de yapılan eylem ve açıklamalarda Ceber`e yapılan işkence protesto edildi. TAYAD ve Halk Cephesi tarafından yapılan eylemlerde sorumluların cezalandırılması istendi. Açıklamalarda `AKP`nin adam öldürme hakkı, adam öldürme özgürlüğü mü var? Hani işkence yoktu?` diye soruldu. Ceber`in ölümünün sorumlusunun AKP iktidarı olduğu vurgulanan açıklamada işkence yapan polislerden başlayarak, ölümüne sebep olan cezaevi yönetimi ve İstanbul Valiliği dahil bütün yetkililerin derhal istifası ve sorgulanmaları talep edildi. Üskül bilgi istedi Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Metris Cezaevi`nde işkenceyle öldürülen Engin Ceber`in durumu hakkında Adalet Bakanlığı`ndan bilgi istedi. Meclis`te gazetecilerle sohbet eden Üskül, Ceber`in kaldırıldığı hastanede komaya girdiğinin basına yansımasının ardından konuyla ilgilendiklerini belirterek, Adalet Bakanlığı`ndan konuyla ilgili bilgi istediğini söyledi. Üskül, bakanlıktan gelecek bilginin ardından, gerek görülmesi halinde cezaevine heyet gönderilebileceğini kaydetti. Başbakanlığa göre de işkence arttı Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı`na göre de Türkiye`de insan hakları ihlalleri 2007 yılına göre arttı. AKP Hükümeti`İşkenceye sıfır tolerans` sloganıyla `İşkence bitti` dese de artık hükümeti kendi kurumları da yalanlıyor. Geçtiğimiz ay `İnsan hakları örgütlerinin açıkladıkları veriler taraflı, artık biz de veri açıklayacağız` diyen Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı(BİHB) verileri bile, işkence ve kötü muamelenin arttığını gösteriyor. 2007 yılında 1171 kişi `insan hakları ihlali` iddiasıyla başvururken bu rakam 2008 yılının sadece ilk 6 ayında 2 bin 356 kişiye çıktı. 2007 yılında `sağlık ve hasta hakkı ihlali` iddiaları ilk sırada yer alırken 2008`in ilk 6 ayında `tutuklu ve hükümlü hakları ihlal` iddiaları ilk sıraya yerleşti. 2008 2007`yi geçti *2008`in ilk 6 ayında yapılan başvurular 2007 yılının tamamında yapılan başvuruları geçti. *2007 yılının tamamında Türkiye genelinde 1171 kişi insan hakları ihlali iddiasıyla başvuruda bulundu. *2008`in ilk 6 ayında Türkiye genelinde 2 bin 356 kişi insan hakları ihlali iddiasıyla başvuruda bulundu. *Bir kişinin birden fazla yaptığı başvurular dikkate alındığında 2007 yılında hak ihlali başvurusu 2 bin 56 olarak gerçekleşti. *`Tutuklu ve hükümlü hakkı ihlali` iddiaları 398 başvuruyla birinci sırada, *`Sağlık ve hasta hakkı ihlali` iddiaları 344 başvuruyla ikinci sırada, *`Çevre hakkı ihlali` iddiaları ise 218 başvuruyla üçüncü sırada, *`İşkence ve kötü muamele` ile ilgili iddialar dördüncü sırada yer aldı. *2007 yılı verilerine göre ise, `sağlık ve hasta hakkı ihlali` iddiaları 173 başvuruyla ilk sırada, `kötü muamele yasağı ihlali` iddiaları 133 başvuruyla ikinci sırada, mülkiyet hakkı ihlal iddiaları ise 131 başvuruyla üçüncü sırada yer almıştı. *2007`nin ilk 6 ayında işkence yasağı ihlal iddialarına ilişkin 17 başvuru, 2008`in ilk 6 ayında ise 26 başvuru yapıldı. *2007 yılı ilk 6 ayında `kötü muamele` iddiasıyla 79 başvuru yapılmışken, 2008`in ilk 6 ayında ise bu sayı 178 başvuruya yükseldi. Arkadaşları da işkence gördü Ceber ile tutuklanan Özgür Karakaya ile Cihan Gün`ü, 6 Ekim`de cezaevinde ziyaret eden Avukat Taylan Tanay, işkence tehdidi altında olduklarını belirtti. İşkence gördüklerine ilişkin İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi ve Avukat Hakları Merkezi`nin tespitleri bulunduğunu aktaran Tanay, konuya ilişkin Metris Cezaevi müdürüyle görüşmek istediğini, ancak müdürün kendisiyle görüşmediğini kaydetti. 7 Ekim`de İstanbul Tabip Odası`na başvuran ve müvekkillerinin durumunu anlatan Tanay, kendilerine bağımsız bir hekim sağlanmasını ve yaşananların rapor haline getirilmesini istediklerini söyledi. Hayatları tehlike altında Tanay, heyetin 8 Ekim Çarşamba günü cezaevine giderek Karakaya ve Gün ile görüştüğünü, Ceber ile görüşmeyi beklerken cezaevi müdürünün Ceber`in hastaneye götürüldüğünü ve saat 14.00`te hayatını kaybettiğini söylediğini aktardı. Şişli Etfal Hastanesi doktorlarının Ceber`in beyin travması geçirdiğini ve vücudunda işkence izleri bulunduğunu vurgulayan Tanay, `Açıkçası Engin ölmek üzere olduğu için serbest bırakıldı, diğerlerinin de ölmedikleri için tutukluluk halleri devam ettirildi` dedi. Tanay, Karakaya ve Gün`ün de aynı işkenceyi gördüğüne ve hayatlarının tehlike altında olduğuna dikkat çekti. Tüm sorumlular cezalandırılmalı Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, Ceber`in gördüğü işkenceler sonucu hayatını kaybetmesinin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini belirtti. Türkiye`de özellikle 2005`ten sonra insan haklarında ciddi bir tahribat yaşandığına dikkat çeken Bakkalcı, zor kullanma yetkisinin abartılması sonucu yargısız infazlar, faili meçhul ölümlerin gerçekleştiğine işaret etti. Ceber ve diğer işkence mağdurlarının başına gelenlerden sorumlu olan tüm yetkililerin cezalandırılması gerektiğine dikkat çeken Bakkalcı, `2005`ten beri çığlık atmaya çalıştık, ama artık gelinen nokta o kadar açık ki rapora yansımasından doğal bir şey olamaz. Çok tehlikeli bir gidiş var` diye konuştu. İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Sevim Kalman, herkesin bir gün cezaevlerindeki sorunlarla yüz yüze kalabileceğini söyledi. `Yoğun bir şekilde işkence sürüyor, insanları gözaltına alıyor ve tutukluyorlar, sonra hapishanede ölüyorlar` diyen Kalman, yetkililere bir kez daha sorumluluklarını hatırlama çağrısında bulundu. (İstanbul/EVRENSEL) Ceren Saran/Erdal Altun" Alinti: -http://www.tumgazeteler.com/?a=4207358- Bu örnege göre sizin hangi Türkiye'den bahsettiginizi dogrusu anlamis degilim. Sizin iddaaniza göre o halde yukaridaki alinti iskence olayi olarak görülmüyor. Bir dönemler iskence yapildigini inkar ediyorduk, simdi varligini kabul ediyoruz ama takkiye yaparak yok denecek kadar azaldi demeye basladik. Aslinda bu da gene inkarin baska bir türlü aciklamasi galiba. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 2008 2007`yi geçti. . . *2007 yılı ilk 6 ayında `kötü muamele` iddiasıyla 79 başvuru yapılmışken, 2008`in ilk 6 ayında ise bu sayı 178 başvuruya yükseldi. Bu veriler oldukça düşündürücü,ilginç olan ise hala birikerinin demokrasi dersi vermesi.Neler değişti dünden bugüne bu ülkede,dediğiniz zaman herşey yolunda oluyor. Demezler mi nedir bu hak ihlalleri,işsizlik,ahlaki yozlaşmalar.... Siz demeyin yine de,neme lazım,ekmeğinizi elinizde alırlar.Tek derdimiz bu ya Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Bu veriler oldukça düşündürücü,ilginç olan ise hala birikerinin demokrasi dersi vermesi.Neler değişti dünden bugüne bu ülkede,dediğiniz zaman herşey yolunda oluyor. Demezler mi nedir bu hak ihlalleri,işsizlik,ahlaki yozlaşmalar.... Siz demeyin yine de,neme lazım,ekmeğinizi elinizde alırlar.Tek derdimiz bu ya Arkadasim,siz degilmisiniz,Türkiye artik eski Türkiye degil demokrasi geliyor diyenler,siz degilmisiniz,biz Ergenekon da hukuk cigneniyor dedigimizde söylemedigini birakmayan,simdi ne bu perhiz ne bu lahana tursusu?Kendiniz itiraf ediyorsunuz haksizliklarin arttigini,hani AKP iyi bir demokrat partiydi ne oldu? Türkiye'de "DEMOKRASI BIZIM ICIN AMAC DEGIL ARACTIR"demis olan bir basbakan var sayin mavi dikkatinizi cekerim. saygilarla Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Bu veriler oldukça düşündürücü,ilginç olan ise hala birikerinin demokrasi dersi vermesi.Neler değişti dünden bugüne bu ülkede,dediğiniz zaman herşey yolunda oluyor. Demezler mi nedir bu hak ihlalleri,işsizlik,ahlaki yozlaşmalar.... Siz demeyin yine de,neme lazım,ekmeğinizi elinizde alırlar.Tek derdimiz bu ya Evet sn mavi olmayan gökyüzü, söylediginiz gibi birilerinin hala bizlere demokrasi dersleri vermesi ve ayni anda da demokrasi karsiti ve insanhaklari ihlallerini sergileyenleri vatanhaini ilan etmeleri cok dikkat cekici. Anladigim kadariyla bazilari bizden her söyleme amin dememizi bekliyor ve arastiranlari da kötü niyetli ilan ediyorlar. Diger taraftan vermis oldugumuz demokrasi karsiti ve insanhaklari ihlali örnekleri sadece yalan diyerek güya sözüm ona isbatlamis oluyorlar. Ama örneklerin yalan oldugunu belgelerle isbatlayamadiklari icin, basligi ciddiye almayarak güya protesto ediyorlar. Bilselerki vermis oldugumuz haberler gercekten yalan yanlis, öyle bir hizla deliller bulup getirirlerki sasarsiniz. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Evet sn mavi olmayan gökyüzü, söylediginiz gibi birilerinin hala bizlere demokrasi dersleri vermesi ve ayni anda da demokrasi karsiti ve insanhaklari ihlallerini sergileyenleri vatanhaini ilan etmeleri cok dikkat cekici. Anladigim kadariyla bazilari bizden her söyleme amin dememizi bekliyor ve arastiranlari da kötü niyetli ilan ediyorlar. Diger taraftan vermis oldugumuz demokrasi karsiti ve insanhaklari ihlali örnekleri sadece yalan diyerek güya sözüm ona isbatlamis oluyorlar. Ama örneklerin yalan oldugunu belgelerle isbatlayamadiklari icin, basligi ciddiye almayarak güya protesto ediyorlar. Bilselerki vermis oldugumuz haberler gercekten yalan yanlis, öyle bir hizla deliller bulup getirirlerki sasarsiniz. Ezbeleri bozmak gerçekten zor bir iş.Birilerine göre,adalet istemek taraf olmanın kendisi.Taş başına dank etmedikçe,sana ne başka taşlardan. Demokrasi,işte bizim olmadığı zaman sadece o zaman topal;bizim ise demokrasinin adı bile geçmez beyinlerimizde... hepimiz yarım,hepimiz duyarsız... versinler bakalım başka kaynaklardan hak ihlallerini de bizde imza atalım. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2009 Ezbeleri bozmak gerçekten zor bir iş.Birilerine göre,adalet istemek taraf olmanın kendisi.Taş başına dank etmedikçe,sana ne başka taşlardan. Demokrasi,işte bizim olmadığı zaman sadece o zaman topal;bizim ise demokrasinin adı bile geçmez beyinlerimizde... hepimiz yarım,hepimiz duyarsız... versinler bakalım başka kaynaklardan hak ihlallerini de bizde imza atalım. Veremezler kaynak, cünki kendi kendilerini teshir ederler sonunda. Biris kalkip ülkemde derin devlet yok diye iddaa edebiliyor ve kalkiyor demokrasiden bahsediyor. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Ülkemizden bir insanhaklari ihlali daha. Malesef 50 yasindaki tutukluya falaka yapiliyor. "50 YAŞINDAKİ TUTUKLUYA FALAKA 12:16 16 ŞUBAT 2009 Metris’te Çeber’e işkence yapıldığı dönemde aynı hapishanede kalan Abbas Güldür, gardiyanlar tarafından defalarca darp edildiğini, falakaya yatırılarak plastik borularla dövüldüğünü söyledi. Savcılığa suç duyurusunda bulunan Güldür"e işkence yapıldığı TİHV raporlarına da yansıdı... AYSEL KILIÇ Engin Çeber"in ölümü ile gündeme gelen Metris Hapishanesi"nde, işkence vakaları bir bir açığa çıkıyor. Metris B-8 koğuşunda Çeber"e işkence yapıldığı dönemde, hapishanenin diğer koğuşlarında kalan tutukluların da işkencelere maruz kaldığı ortaya çıktı. A-26 koğuşunda kalan adli tutuklu Abbas Güldür, 4 arkadaşıyla birlikte gardiyanların saldırısına uğradığını iddia etti. 6 aylık tutukluluğunun ardından tahliye edilen 50 yaşındaki Abbas Güldür, gardiyanlar tarafından defalarca darp edildiğini, falakaya yatırılarak plastik borularla dövüldüğünü, göğsüne basıldığını ve hakaretlere maruz kaldığını anlattı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Güldür"deki işkence bulgularını raporlarına yansıttı. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı da iddiya ilişkin soruşturma başlattı. GARDİYANIN LAKABI ‘RAMBO’ “Sahte çek” verdiği iddiasıyla 22 Nisan 2008"de tutuklanarak Metris’e konulan Abbas Güldür, 21 Ekim 2008’de tahliye edildi. Maruz kaldığı kötü muamele ve işkenceyi avukatları aracılığıyla, savcılığa ve TİHV"e taşıyan Güldür, yaşadıklarını anlattı. Koğuş temsilcisi ve koğuşta kalan diğer tutuklular arasında yaşanan sorunlar nedeniyle, koğuşlarının 20-30 kişilik gardiyan grubu tarafından basıldığını söyleyen Güldür, şunları anlattı: ""Koğuş temsilcisinin saldırgan tutumları tahliye olan kişilerce idareye şikâyet edilmişti. İdare bu şikâyetler nedeni ile koğuşa baskın düzenledi. Gardiyanlar hepimizi bahçeye çıkardı. Tekme tokat dövüldük. ‘Rambo’ lakaplı bir gardiyan kapı kolu demiri ile sol tarafıma üç defa vurdu. Nefes alamıyordum. Dördüncüsünü vuruyordu ki diğer bir gardiyan onu durdurdu. O gardiyan engellemeseydi ben şu an hayatta olmazdım."" Yaşadıklarının üzerinden 1.5 ay geçtikten sonra, ikinci saldırıya uğradığını anlatan Güldür, sözlerini şöyle sürdürdü: ""Görevinden alınan koğuş temsilcisi, yine herkesle her fırsatta kavga ediyordu. Bu arkadaşımız bayram arifesinden bir gün önce taşkınlık yaptı. Kafasını demir parmaklıklara vurdu, elini gözünü yaraladı. Ertesi gün sayımda, "beni dövdüler" dedi. Sayımdan sonra geri dönen gardiyanlar benimle birlikte beş kişiyi alıp yine aynı bahçeye götürdü. Yağmur yağıyordu. Bizi yerlere yatırdılar. İki kişi ayaklarımdan tutuyor, pimaj plastik boru ile ölesiye dövüyor, bir kişi de ayaklarıyla göğsüme basıyordu. Bu durum dakikalarca sürdü. Haftalarca hasta yattım. Hastaneye sevkim yapılmadı. "Rapor alıp da başımıza bela mı olacaksın" deyip, ağrı kesici ile durumum geçiştirildi. Tahliye oluncaya kadar ağrılarla yaşadım.” Aynı koğuşta kaldığı Ünsal K., Tayfun Ç., Ayhan A. Cemalettin A. ve Şenol Y."nin de kendisi ile birlikte kötü muamele ve işkenceye maruz kaldığını iddia eden Abbas Güldür, elinden darp edilen Ünsal K."nin parmaklarını kullanmakta zorlandığını, Tayfun Ç."nin ise yediği tokatlar nedeni ile kulağından sürekli sıvı geldiğini söyledi. ‘ADAM GİBİ AKILLI OLUN!’ Güldür, “Her gece ağlama, bağrışma sesleri geliyordu koğuşlardan. Bir gece de üstleri başları kanlar içinde, küfürlerle bizim koğuşa girdi gardiyanlar. Arama yaptılar. “******. Adam gibi akıllı olun, yoksa sizi de böyle kanlar içinde bırakırız" diye tehdit ettiler"" şeklinde konuştu. *** Avukat Demir: Savcılar zaman kaybetmemeli ABBAS Güldür"ün avukatı Naciye Demir, soruşturmayı başlatan Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı"nın gardiyanların teşhisi için bir an önce harekete geçmesi gerektiğinin önemine dikkat çekti. Zaman geçtikçe teşhisin de zorlaşacağına dikkat çeken Demir, “Müvekkilim tramva yaşadığı için belki herkesi tek tek göz önüne getirebilir, tanıyabilir. Ancak aradan zaman geçtikçe teşhis de zorlaşır. Bu kişiler bıyık bırakabilir, değişiklikler olabilir. Bu nedenle öncelikle teşhisin yapılması gerekir ki soruşturma hızlansın"" dedi. TİHV raporlarına da işaret eden Demir, ""TİHV, aradan geçen zamana rağmen, kemiklerdeki kırılmaları, çatlakları ya da vücuttaki ezikleri tespit etti. Tramva raporlarla belgelendi"" dedi" Alinti: -http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1234779386&year=2009&month=02&day=16- Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Iskenceyi kimse ülkemizde desteklemez bizde varolan zaaflar eskiden bugün yok denecek noktaya gelmistir.. bugün dünya´yla kiyaslarsak böyle olaylari kiyaslamak ne kadar dogrudur bilemem fakat biz herhalde iskenceden en uzak ülke unvanini aliriz.. inaniyorum halkimiz bilinclendikce yer aldigi kurumlarda daha tutarli görevinin bilincinde olacaktir.. bu konularda tümüyle tarihe karisacaktir.. Türkiye bunun bilincindedir darisi öbür ülkelere.. Bilhassa sözüm ona medeni ülkeler iskence fotograflari üzerine orgazim olanlar. Ülkeni o kadar kötüleme biraz o kapilara ugra. Ülkemizde saniklara iskence yapiyorsunuz ve devletiniz bilinçli olarak bu iskence yapanları himaye ediyor? yok öyle birsey.. Böyle bir olay varsa meydana cikar her daim cikar nerede olmus kim yapmış kime yapmış? Cezalandirilir.. yeter ki somut deliller ortaya konsun? Avrupanin göbeginde hapishaneye düsen bayanlari zorla kadin gardiyanlar tarafindan lezbiyenlige sürüklenenleri unutmayalim.. Bu tür vakalar heryer de olur yeterki Böyle bir olay varsa meydana cikarilsin somut deliller ortaya konsun? Hukuk geregini yerine getirir.. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Dün Mersin'de terörist basi Öcalan lehinde gösteri yaparken ,dur ihtarina aldirmayan bir sürücü cevik kuvvet polislerinin arasina daldi,ve bir polis memuruna carpti ve yaralanmasina neden oldu.Polis hastahanede yapilan müdahale ile sagligina kavustu,dur ihtarina aldirmayan sürücü ve arkadasi yakalandi. Bunu neden yazdim,Katiller icin kanunsuz yürüyüs yaparak katilin yakalanisini protesto eden güruh, polisle catismak bir yana bir de üstelik arabayla polislerin arasina dalarak resmen bir katliam yapmak istemislerdir,Hatirlayalim Altinova'da nele olmus ve halkin üzerine arabasini süren pkk li iki gencin ölümüne neden olmustu. Simdi polis bunlarin üzerine ates acmis olsaydi polisin ne fasistligi kalirdi,ne Atatürkcülügü ne de insanligi. Ama kimlerin insan oldugu ve insan haklarini hak ettigi ortadadir. saygilarla Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Dün Mersin'de terörist basi Öcalan lehinde gösteri yaparken ,dur ihtarina aldirmayan bir sürücü cevik kuvvet polislerinin arasina daldi,ve bir polis memuruna carpti ve yaralanmasina neden oldu.Polis hastahanede yapilan müdahale ile sagligina kavustu,dur ihtarina aldirmayan sürücü ve arkadasi yakalandi. Bunu neden yazdim,Katiller icin kanunsuz yürüyüs yaparak katilin yakalanisini protesto eden güruh, polisle catismak bir yana bir de üstelik arabayla polislerin arasina dalarak resmen bir katliam yapmak istemislerdir,Hatirlayalim Altinova'da nele olmus ve halkin üzerine arabasini süren pkk li iki gencin ölümüne neden olmustu. Simdi polis bunlarin üzerine ates acmis olsaydi polisin ne fasistligi kalirdi,ne Atatürkcülügü ne de insanligi. Ama kimlerin insan oldugu ve insan haklarini hak ettigi ortadadir. saygilarla Polisin görevi silahı sıkmak değil,güvenliği sağlamak.Karşısında kim olursa olsun. Sorun insan olmak sorunuysa,bu ülkemizin en büyük sorunu, Sorun,devlet olmak sorunu ise,bu gerekçelendirilmeye çalışılan hak ihlallere uydurulan kılıfların gülünçlüğü. Saygılar sevgili forumdaşım. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Polisin görevi silahı sıkmak değil,güvenliği sağlamak.Karşısında kim olursa olsun. Sorun insan olmak sorunuysa,bu ülkemizin en büyük sorunu, Sorun,devlet olmak sorunu ise,bu gerekçelendirilmeye çalışılan hak ihlallere uydurulan kılıfların gülünçlüğü. Saygılar sevgili forumdaşım. Sizin görüsünüze göre,polisler aslinda silah bile tasimamalidir,karsisindaki ne yaparsa yapsin polis birsey yapamaz demektir bu.Bakin ben size acik acik bir olaydan bahsettim,polislerin üzerine arabasiyla dalan bir terörist.polis buna ragmen onu yakalayip yargiya teslim etti.Ha bu arada siz zaten yukaridaki ifadenizle polislerin arasina araba ile dalanlarida savunmaya almis oldunuz,bu da aslinda önemli bir bilgidir bizler icin. saygilarla Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2009 Sizin görüsünüze göre,polisler aslinda silah bile tasimamalidir,karsisindaki ne yaparsa yapsin polis birsey yapamaz demektir bu.Bakin ben size acik acik bir olaydan bahsettim,polislerin üzerine arabasiyla dalan bir terörist.polis buna ragmen onu yakalayip yargiya teslim etti.Ha bu arada siz zaten yukaridaki ifadenizle polislerin arasina araba ile dalanlarida savunmaya almis oldunuz,bu da aslinda önemli bir bilgidir bizler icin. saygilarla Savunma mı Benim canım dediğim candan dostum da bir polis,ona zarar verecekler benim için nasıl masum olabilir.Lütfen cümlelerimi bir daha okuyun. Silahtan nefret ederim,ama polis silah taşımasın demiyorum,sıkmasın diyorum...bakın,ilk fark. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2009 Polisin görevi silahı sıkmak değil,güvenliği sağlamak.Karşısında kim olursa olsun. Sorun insan olmak sorunuysa,bu ülkemizin en büyük sorunu, Sorun,devlet olmak sorunu ise,bu gerekçelendirilmeye çalışılan hak ihlallere uydurulan kılıfların gülünçlüğü. Saygılar sevgili forumdaşım. Sayin Mavi,gercekten büyük celiski icersindesiniz.Polisin görevi güvenligi saglamaktir silah kullanmak degil derken yukarda ki olayi hafife almis bir tavriniz var.Polisin orada silah kullanma hakki vardi ama kullanmadi.Orada polislerin hayatina kastedilmistir.Polisin hayatina kastedenlerin yasama haklari bence savunulamaz.Cünkü insan olmak sizin bahsettiginiz kadar basit degildir.Insan olmak cok önemli bir olaydir.Sorun devlet sorunu degil sorun bölücü sorunudur.Devletimizden biz memnunuz. saygilarla Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2009 Sayin Mavi,gercekten büyük celiski icersindesiniz.Polisin görevi güvenligi saglamaktir silah kullanmak degil derken yukarda ki olayi hafife almis bir tavriniz var.Polisin orada silah kullanma hakki vardi ama kullanmadi.Orada polislerin hayatina kastedilmistir.Polisin hayatina kastedenlerin yasama haklari bence savunulamaz.Cünkü insan olmak sizin bahsettiginiz kadar basit degildir.Insan olmak cok önemli bir olaydir.Sorun devlet sorunu degil sorun bölücü sorunudur.Devletimizden biz memnunuz. saygilarla Politika,siz de biliyorsunuz ki demek istediğim,polis de dahi olsa kimse hiçbir gerekçe ile başkasının yaşama hakkına tecavüz edilemez. Bu mu çelişki? Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2009 Politika,siz de biliyorsunuz ki demek istediğim,polis de dahi olsa kimse hiçbir gerekçe ile başkasının yaşama hakkına tecavüz edilemez. Bu mu çelişki? Evet bence celiskidir.Ne demek hicbir gerekce ile,bunun anlamini bilerek mi yazdiniz.Polisin görevi gerekirse silah kullanarak güvenligi saglamaktir.oh ne güzel,ortalik toz duman polis ise süs olarak kalmali.Adamlar polisin hayatina kastediyor polisten onlara cicek vermesi bekleniyor.Polis kullanmasi gerekiyorsa silahini kullanir.Bu hak ona verilmistir,kedi köpek dalasmasindan bahsetmiyorum. saygilarla Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 19 Şubat , 2009 Iskenceyi kimse ülkemizde desteklemez bizde varolan zaaflar eskiden bugün yok denecek noktaya gelmistir.. bugün dünya´yla kiyaslarsak böyle olaylari kiyaslamak ne kadar dogrudur bilemem fakat biz herhalde iskenceden en uzak ülke unvanini aliriz.. inaniyorum halkimiz bilinclendikce yer aldigi kurumlarda daha tutarli görevinin bilincinde olacaktir.. bu konularda tümüyle tarihe karisacaktir.. Türkiye bunun bilincindedir darisi öbür ülkelere.. Bilhassa sözüm ona medeni ülkeler iskence fotograflari üzerine orgazim olanlar. Ülkeni okadar kötüleme biraz o kapilara ugra. Dostum emin ol işkence sistematik ve devletin bilgisi dahilinde gerçekleştirilen bir işlemdir. Dünyanın neresinde sistematik işkence varsa bu böyledir. İşkence'nin münferit ve yetkililerin bilgisi haricinde, işkence uygulayan görevlilerin kişisel insiyatifiyle yaptıkları bir işlem olduğu iddiasını çürüten. Yıllardır ülkemizde işkencecilere göstermelik davalar açıp, bu göstermelik davalarda hukukla alay edilmesidir. Yıllarca ülkemizde işkence uygulanmıştır. Peki kaç kamu görevlisi işkence yüzünden işkence fiilinin gerektirdiği cezayı almıştır ? İşkenceyi eleştirmek, ülkeyi kötülemek değildir. İşkencenin varlığıdır ülkeyi kötü yapan. Ülkemizde saniklara iskence yapiyorsunuz ve devletiniz bilinçli olarak bu iskence yapanları himaye ediyor? yok öyle birsey.. Böyle bir olay varsa meydana cikar her daim cikar nerede olmus kim yapmış kime yapmış? Cezalandirilir.. yeter ki somut deliller ortaya konsun? Onu diyorum, işkence yapan kaç kamu görevlisine bu güne kadar ceza verilmiştir. Tanıkların, ifadeleriyle, müffettişlerin raporlarıyla, adli tıp kurumu raporlarıyla tespit edilen onca işkence vakasından kaç kişi ceza almıştır. En fazla, kıdem durdurma, yok efendim maaş kesme, kınama gibi göstermelik cezalar dışında ? Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2009 Ülkemizde saniklara iskence yapiyorsunuz ve devletiniz bilinçli olarak bu iskence yapanları himaye ediyor? yok öyle birsey.. Böyle bir olay varsa meydana cikar her daim cikar nerede olmus kim yapmış kime yapmış? Cezalandirilir.. yeter ki somut deliller ortaya konsun? Avrupanin göbeginde hapishaneye düsen bayanlari zorla kadin gardiyanlar tarafindan lezbiyenlige sürüklenenleri unutmayalim.. Bu tür vakalar heryer de olur yeterki Böyle bir olay varsa meydana cikarilsin somut deliller ortaya konsun? Hukuk geregini yerine getirir.. Umarim hic bir zaman siyasi tutuklu olarak, bilhassa devrimci tutuklu olarak, tutuklanip nezarethanelere ve cezaevlerine götürülmezsiniz. Giren zaten orada bir insan olarak karsilanmadigini anliyor. Götürülmüs olsaniz birakin delil göstermeyi video kamarasinla bile yasadiklarinizi isbatlasaniz, sizin kantiniz hice sayilir. Bunun örnekleri ülkemizde cok. Söyledimya umarim böyle bir yerlere düsmezsiniz. Ates olmayan yerden duman cikmaz derler. Hadi bir kac tane tutuklu abartiyor veya gercekleri carpitiyor diyelim, hepsidemi bir agiz olup anlasarak iskencelerden bahsediyorlar? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.