Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Türk Polisinden korkmayan var mı ?


Misafir birce

Önerilen İletiler

Tuvaletin birinde söyle bir yazi ve ona hitaben baska bir yazi daha vardi;Birisi "uff ne pis kokuyor "diye yazmis,ona cevaben yazilan yazi ise"yoksa sen gülmü........du"

 

Simdi hep Türk polisinden yazmisiz,sikayetler sikayetler insan haklari ihlalleri,korkular,can güvenliginin olmamasi gibi iddialar.Gercek veya yanlis her neyse.

 

Tabii ki bizim polisimizin noksanlari var.Bunun aksini iddia etmek gülünc olur.Polisimizin noksanlarinin birisi onlara gerekli egitimin verilmemis olmasi ikicisi ideolojik yapilanmadir.Bizde polis baslibasina bir devlettir.Peki bu sadece bizdemi böyledir?Tabiiki hayir.Polis dünyanin neresinde olursa olsun polistir ve elinde güc olandir.Bu gücü bazilari gerektigi zaman kullanir bazilari ise hep kullanir.Bizim polisimizde disiplin yoktur olmadigini onlarin cadde ve sokaklarda yürümesinden anlayabiliriz.Disiplinsizligin yanisira denetimsizlik sonucu istenmeyen olaylar olmaktadir.Ama polisimizin icinde bulundugu anarsi ortami polisi olumsuz etkileyen etkenlerden biridir.Polis anarsi ile mücadele etmekle yükümlü oldugundan farkli bir psikolojinin icersindedir.Ayrica polise kimlik sormak polisin manevi sahsiyetine hakaretle es anlamli kabul edildigi icin kimlik sorma hakkini polis sadece kendisinde görmekte ve kendisine kimlik soranida hirpalamaktadir.

 

Ne varki polis her tarafta polistir.Avrupa'da bazi ülkelerde yasanan polis ölümlerinden sonra polisler arama yapmak icin durdurduklari arabanin yaninda her an silah kullanmaya hazir olarak bekler.Daha dogrusu dur emrine uymayanlara,veya süpheli hareketlerde bulunanlara karsi polise silah kullanma yetkisi verilmistir.Bizim polisimizi elestirenlerin bu gercekleride anlatmalari gerekmezmi,yani taman bizim polisimiz kaba gücten hoslanir ama birazda genel olarak dünyada polisi inceleyelim.Almanya'da polis tarafindan durmadi diye öldürülen cok gencecik insanlar vardir.En azindan Almanyada olanlarin bunu inkar etmeyeceklerini umarim.

 

 

saygilarla

Sn politika, dikkatinizi cekerim konunun basligi "Türk polisinden korkmayan varmi". Bu baslik altinda ne Alman polisi nede baska bir ülkenin polisi Türk polisine karsi kiyaslandi veya onlar hakkinda olumlu bir yorum yapildi. Ben size Bulgar polisinden de bahsedebilirim ve onlardan dahada fazla korkulur, ama konumuz dünya polisini degil kendi ülkemizin polisini konusmak.

Size tavsiyem acin bir baska baslik ister Alman polisi ister digerbir ülkenin polisi hakkinda ve konusalim. O vakit bizimde Alman polisi hakkindaki görüsümüzü acik ve net sekilde ögrenirsiniz. Ben kendi polisini tanimayan ve tanimak istemeyen bir toplumun baska ülkenin polislerini taniyacagini zannetmiyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 55
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bekir,

 

"Pekiyi aynı polis memuru için olayı bir de şöyle düşünelim. Bu olayda ölen gencin üzerinden 5 kilo c-4 bir el bombası 1 de tabanca çıksaydı. Polis memuru "kahraman" ilan edilmez miydi?"

 

demişsiniz.Oldukça yerinde bir yaklaşım.

 

Evet kahraman ilan edilir.Üstüne bir de madalya verilirse şaşmam.Bakınız,ne kadar haklıyım bilmiyorum ama ben buna sadece "çelişki" derim.

 

Hukukçu olduğunuzu bildiğim için soruyorum;bu çelişkinin yasalardaki yeri nedir?

 

Mesela Baran...

 

Baran bir intihar bombacısı da olabilirdi...yasalar o zaman Baran'ın yaşama hakkını elinden alanları kahraman ilan etmemize izin verir miydi?

 

En sondan başlayalım. Mümkündür.

 

Yasa bazen izin verir sonuçta yasayı yapanla alakalı bir durumdur bu ancak her yasa da doğrudur diye bir kaide yok. Yani kanuni olan doğru olmayabilir. Pekiyi bir intihar bombacısını öldürmek şart mıdır? Keşke başka bir örnek üzerinden gitseydik.

 

Yani intihar bombacısı zaten yaşam hakkından vazgeçmiş kişidir ;) . Ve dahası onu durdurmak, yaklaşmak ve dahası öldürmeden durdurmak pek mümkün olmayan birşeydir. Ama dersek ki; henüz bombayı yapacak maddeleri üzerinde bulundurmakla birlikte bombayı hazırlamamış bir intihar bombacısı olsaydı bu adam yine de öldürülseydi; onu öldüren kahraman ilan edilmeyecek miydi?

 

Burada başkalarının yaşam hakkını gasp edenlerin yaşamaya hakkı yoktur diye bir yaklaşımda bulunabiliriz ancak hukuk bunu söyleyemez. Bugün gelişen ceza hukuku suçluyu topluma kazandırmayı esas almıştır. Bazen, öyle saçmalıklar görüyorum ki deliresim geliyor. Kronik bir bombacıdan bahsetmiyorum. Bazen insanlar kendilerini bir cenderenin içerisinde hissedip kendisiyle beraber birçok insanı da öteki tarafa götürmek zorunda hissedebiliyorlar kendilerini.

 

Aslında güzellikle konuşulsa dertlerine ortak olunsa belki binlerce kez pişman olacaklar. Ülkemiz üzerinden verilecek örnekler şu anda bizleri birbirimizi iki kutupda değerlendirme sonucuna götürecektir. Bu sebeple örneğin; Amerikanın Bağdat'ta gerçekleştirdiği adilikler üzerine adamın biri bombayı üzerine yerleştiriyor ve Amerikan askerlerini gördüğü yerde fitili çekiyor. Bir Amerikan askeri 25 Iraklı ölüyor. Faraziye. Bu adam belki intihardan vazgeçirilebilirdi.

 

Her ne ise; çağdaş ceza hukuku suçluyu topluma kazandırmayı amaçlamışken insanların hayat haklarını korumak da esastır. Yani ki; o kişinin üzerinden bomba çıksaydı vurulduğunda kahraman ilan edilecekti o polis. Kasten öldürmeye ateş ettiğini de varsayalım. Pekiyi o adamın o bombayı patlatmama ihtimali yok mudur? O bombayı bırakıp teslim olup bombanın kendisine nasıl ulaştığını anlatma ihtimali de yok mudur?

 

Şu ana kadar çok da işin hukuki boyutuna girmedim. Polis vazife ve selahiyat kanunu olabilir Jandarmayla ilgili mevzuat olabilir silahlı kuvvetlerin mevzuatı olabilir. Bu mevzuatların ödüle ilişkin hükümleri dikkate alındığında birşeyler çıkabilir.

 

Pekiyi ben bir insan olarak ne hissediyorum. Diyelim ki bu adam benim mahallemde vuruldu. Karşı sokaktaki bir evde oturuyormuş. Çok şükür kurtulduk Allah'a şükürler olsun onu haklayandan demez miyiz...Konu terör olunca meseleye kendi durduğumuz yerden bakışımızla terör dışı bir suç nedeniyle vurulan açısından bakışımız farklı oluyor. Diyelim ki aynı olayda kız kardeşini haklamış ve kaçak durumundaki bir adam vurulmuş olsaydı. Bu kaçaklığı polisin bilmediğini de ekleyelim olaya. İnsan olarak hemen diyecektik ki;ya hu keşke bıraksaydı da adam cezasını çekseydi ve gün gelip bir gün hapisten çıkardı. Ya pekiyi aynı ölü adam yüzlerce erkekle iş çeviren kız kardeşini haklamış olsaydı toplumun önemli bir kısmı polis tarafından bu adam öldürüldüğünde polise karşı gizli bir hınç da duyabilirdi.

 

Sonuçta aynı polis tarafından öldürülen üç adam olsa üç farklı da bakış açısı olabilir. Biz insanız, bakış açılarımız değişebilir. Lakin Polisin ve de hakimin bakış açısı adalet olmalıdır. Adaleti hukuk devletinde hakimler dağıtır. Hakim de ancak suçluluğu sabit olunca bir kişiye suçuna göre ceza verir vermek zorundadır ki orası hukuk devleti olsun...

 

Uzun oldu ama kafamda benim de soru işareti barındıran bir konuydu alıntıladığınız yer.

 

CYRANO'ya değerli katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Yalnız polislerin eğitim süreleri hakkında sanırım ufak bir hata olmuş. Şu anda üniversite mezunlarından alınan polisler 6 Ay sonra göreve başlıyorlar lise mezunu olup da polis olanlar ise 2 yıllık meslek yüksek okulunu tamamladıklarında göreve başlayabiliyorlar. 1. yılın sonunda da 1 aylık staj yapıyorlar. Son yıllarda polis kadrolarına üniversite mezunlarının alınması eğitim seviyesini yükseltmiş olmakla beraber üniversite de alınan eğitimle polislik hayatında gerekli olan eğitimin pek de alakalı olmadığı gerçeği ise sorunu derinleştiriyor.

 

Neyse zaten çok uzun oldu...Kusura bakmayın...Selam ve saygılarla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

...

Yasa bazen izin verir sonuçta yasayı yapanla alakalı bir durumdur bu ancak her yasa da doğrudur diye bir kaide yok. Yani kanuni olan doğru olmayabilir. Pekiyi bir intihar bombacısını öldürmek şart mıdır? Keşke başka bir örnek üzerinden gitseydik.

 

...

 

Burada başkalarının yaşam hakkını gasp edenlerin yaşamaya hakkı yoktur diye bir yaklaşımda bulunabiliriz ancak hukuk bunu söyleyemez. Bugün gelişen ceza hukuku suçluyu topluma kazandırmayı esas almıştır. Bazen, öyle saçmalıklar görüyorum ki deliresim geliyor. Kronik bir bombacıdan bahsetmiyorum. Bazen insanlar kendilerini bir cenderenin içerisinde hissedip kendisiyle beraber birçok insanı da öteki tarafa götürmek zorunda hissedebiliyorlar kendilerini.

 

...

 

 

Pekiyi ben bir insan olarak ne hissediyorum. Diyelim ki bu adam benim mahallemde vuruldu. Karşı sokaktaki bir evde oturuyormuş. Çok şükür kurtulduk Allah'a şükürler olsun onu haklayandan demez miyiz...Konu terör olunca meseleye kendi durduğumuz yerden bakışımızla terör dışı bir suç nedeniyle vurulan açısından bakışımız farklı oluyor. Diyelim ki aynı olayda kız kardeşini haklamış ve kaçak durumundaki bir adam vurulmuş olsaydı. Bu kaçaklığı polisin bilmediğini de ekleyelim olaya. İnsan olarak hemen diyecektik ki;ya hu keşke bıraksaydı da adam cezasını çekseydi ve gün gelip bir gün hapisten çıkardı. Ya pekiyi aynı ölü adam yüzlerce erkekle iş çeviren kız kardeşini haklamış olsaydı toplumun önemli bir kısmı polis tarafından bu adam öldürüldüğünde polise karşı gizli bir hınç da duyabilirdi.

 

Sonuçta aynı polis tarafından öldürülen üç adam olsa üç farklı da bakış açısı olabilir. Biz insanız, bakış açılarımız değişebilir. Lakin Polisin ve de hakimin bakış açısı adalet olmalıdır. Adaleti hukuk devletinde hakimler dağıtır. Hakim de ancak suçluluğu sabit olunca bir kişiye suçuna göre ceza verir vermek zorundadır ki orası hukuk devleti olsun...

 

......

 

Altını çizdiğim cümleleriniz,yazacaklarımın özeti.Çok teşekkür ederim,elinize sağlık...

 

İnsan herşeyi ile benim için özeldir,keşke öldürmenin insan tabiatında olmadığı bir dünya da yaşıyor olsaydık,bu da ütopya ya :(

 

Saygılar ve selamlar benden.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn politika, dikkatinizi cekerim konunun basligi "Türk polisinden korkmayan varmi". Bu baslik altinda ne Alman polisi nede baska bir ülkenin polisi Türk polisine karsi kiyaslandi veya onlar hakkinda olumlu bir yorum yapildi. Ben size Bulgar polisinden de bahsedebilirim ve onlardan dahada fazla korkulur, ama konumuz dünya polisini degil kendi ülkemizin polisini konusmak.

Size tavsiyem acin bir baska baslik ister Alman polisi ister digerbir ülkenin polisi hakkinda ve konusalim. O vakit bizimde Alman polisi hakkindaki görüsümüzü acik ve net sekilde ögrenirsiniz. Ben kendi polisini tanimayan ve tanimak istemeyen bir toplumun baska ülkenin polislerini taniyacagini zannetmiyorum.

 

Ben neyi nasil yazacagima kendim karar verebilecek kapasitedeyim,ben ülkemdeki yanlislari ve de dogrulari dile getirmekten hic kacinmadim ama oturup kalkip ülkemin herseyini karalamadim.Tabii ki ülkemin yanlis ve dogrularini yazarken kiyaslamada yapacagim.

 

Ne kadar ilginc degil mi?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben polislerden korkmuyorum hangi Ulkede olursam olayim farketmez... Benim korkum eger varsa oda Uniformdur sanirim. Bir cok kisi bir Uniform giyip kendilerini iktidarma gormeleri ve gercek islerinin ne oldugunu unuttup kafalarina gore calismalirindan korkuyorum. Birde paranin gucunden . Aklima bir film geldi filmin adi Das Experiment'ti sanirim o filmde bir deneme yapmislardi ordaki kisilerin yarisini hapise sokup, yarisinida gardigan yapip uniform vermislerdi ( bu arada hapiste olanlar suclu kisiler degildi hepsi para almak icin imzalayip denemeye katilmis insanlardi) ve Uniformlular bir kac gun icinde gercekten kendilerini hapis olanlardan daha iyi hissetip onlara yapmadiklari birakmamislardi ve bunun gibi denemeler gercekten yapilmistir .

Bir Uniform insanin piskolijisini baya denistire biliyormus yani....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben neyi nasil yazacagima kendim karar verebilecek kapasitedeyim,ben ülkemdeki yanlislari ve de dogrulari dile getirmekten hic kacinmadim ama oturup kalkip ülkemin herseyini karalamadim.Tabii ki ülkemin yanlis ve dogrularini yazarken kiyaslamada yapacagim.

 

Ne kadar ilginc degil mi?

 

 

saygilarla

Malesef ilginc degil, sadece konu ile alakasi yok. Kendi avlusunun ne kadar kirli oldugunu söylerken, komsununkininde ayni kirlilige sahip oldugunu söylemeye benziyor. Komsunun avlusunun kirliligi benim avlumu temizlemez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Polisin bu dayağı OLAY OLDU

Hiç bir suçu yoktu. O bir esnaftı. Polis önce suyla yıkadı, sonra tokat attı, ardından da tekmeler... O anlar da saniye saniye kaydedildi.

Başakşehir'deki yıkımda CNN Türk kameramanı Serdar Çeken'in kamerasına takılan bir görüntü polisi yine tartışma konusu yaptı.

 

Attıkları gaz bombaları ile ortalığı bir anda savaş alanına çeviren polis, su panzerleri ile de önüne geleni ıslattı.

Bunlardan biri bölge esnafıydı... İsmi Hüseyin Pekdemir... Esnafın polisten yediği dayak saniye saniye kaydedildi. Esnaf o anları şöyle anlattı;

"taş atan çocuklara atmayın" dedim... Sonra bir polis bana "......... sen ne yapıyorsun" dedi ardından da tokatlamaya başladı...

 

İşte kare kare esnafın başına gelenler;

 

 

111111.jpg

 

 

Zihinlere işte bu kareler yerleşiyor... ORANTISIZ GÜÇ deyip geçmek mi gerekiyor bu yaşananlara yoksa artık bir çözüm bulmak mı ?

 

2222.jpg

 

 

Hiç bir suçu yok... O semtte oturmak dışında... Haklı olarak da tazyikli suyu yiyince sinirleri bozuluyor... Kendi kendine söylenerek uzaklaşmaya

 

çalışıyor olay yerinden... Ama daha bu bir şey değil... Sonrasında yaşayacakları düşünülünce...

 

3333.jpg

 

 

Karşısına bu sırada bir polis çıkıyor... Elinde gaz silahı var. "Kardeşim ne yapıyorsun niye o silahı bana çeviriyorsun"

 

gibisinden tepki vermeye kalkıyor... İşte herşeyin başlangıcı bu hareketi oluyor...

 

 

444.jpg

 

 

Polis ile sözlü bir hak arayışına giriyor. Polisin tepkisi esnafın iddiasına göre "........... ne yaptığını sanıyorsun" şeklinde oluyor.

 

O da "taş atan çocukları uyarıyordum, atmayın diye" şeklinde karşılık veriyor..

 

Polisten bu söz üzerine aldığı karşılık esnafın hiç de umduğu gibi olmuyor...

 

5555.jpg

 

 

Evet üzerinde üniforma, başında gaz maskesi olan polisimiz esnafa BASIYOR TOKATI... Esnafın ağzı açık kalıyor.

 

Hani derdini anlatıp, polisin belki ORANTISIZ GÜCÜNÜ şikayet etmekti niyeti... Ama o da orantısızlığın alasına muhatap oluyor...

 

Belki de oğlu yaşındaki bir polis onu sokak ortasında tokatlıyor...

 

6666.jpg

 

"Ya sabır" çekiyor esnaf yediği tokat karşısında... Bakıyor ki karşısındakinin ne vicdanı ne insafı ne de üstündeki üniformaya saygısı var...

 

Dönüp arkasını gitmeye niyet ediyor. İşte o anda kıçına bir de TEKME YİYOR...

 

7777.jpg

 

 

Bakıyor ki esnafımız başı ciddi dertte. Karşısındaki HALKIN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAKLA sorumlu olduğunu unutmuş bir polis...

 

Çareyi tabana kuvvet kaçmakta buluyor. Ama polisimiz peşini bırakmaya niyetli değil. O da arkasından koşup tekmeler atmaya devam ediyor.

 

888p.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Polisin bu dayağı OLAY OLDU

Hiç bir suçu yoktu. O bir esnaftı. Polis önce suyla yıkadı, sonra tokat attı, ardından da tekmeler... O anlar da saniye saniye kaydedildi.

Başakşehir'deki yıkımda CNN Türk kameramanı Serdar Çeken'in kamerasına takılan bir görüntü polisi yine tartışma konusu yaptı.

 

Attıkları gaz bombaları ile ortalığı bir anda savaş alanına çeviren polis, su panzerleri ile de önüne geleni ıslattı.

.

.

Yayinladiginiz resimler ve dayak yiyen esnafin aciklamalari aslinda ülkemizdeki polilerin degilde onlarin arkasindaki kuvvetin ne durumda oldugunu cok acik bir sekilde gösteriyor. Kim ne derse desin amirinden ve makamindan korunacagini bilmeden hic bir polis bu tür davranislarda bulunmaz. Söylemek istedigim, bazilarimizin göz boyamasi yaptigi gibi, polislerin tutumu malesef bireysel olaylar degil bilhassa sisitemden kaynaklanan bir durum. Polisler öyle egitiliyorlar ve arkalarinda onlari her tür hukuk disi eylemlerinde koruyanlari var, amirleri ve calistiklari kurum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir konuyu tartisirken,illede benim dedigim olacak baskalarinin dedigine hemen karsi cikarim anlayisi ile yapilan tartismalar sonucsuz kalmaya mahkumdur.Ben yanlis gördüklerimi yazarim,sanki baskalari yanlislara dogru dermis gibi.Ben haksizliklara karsiyim,sanki baskalari haksizliklari savunuyormus gibi.

 

Türk polisi hakkinda yeterince yazildi,yanlislari ve dogrulari tartisildi,bunun yanisira dünya polislerinden örnekler verildi,cünkü polislik dünyanin her tarafinda aynidir,bazi ufak nüanslar disinda polis devletin copudur.Vay efendim,sen nasil baska ülkelerin polislerini Türk polisiyle ayni kefeye koyarak suclarsin.Türk polisi kadar gaddar olan polis yoktur yaklasimi,biraz da belirli görüslerin farkli olarak dile getirimesidir.

 

Eger bu baslikta polisten bahsediliyorsa tabii ki baska polislerdende bahsedilerek kiyaslamalar yapilacaktir.

 

Ben Alman polisinide taniyorum,Ingiliz polisinide taniyorum,bizleri onlari tanimiyormus gibi bir konuma sokmanin hicbir anlami yoktur.

 

Ben,15 yasindaki Türk gencini DUR ihtarina uymadi diye arkadan ates ederek öldüren Alman polisinide taniyorum,acaba sizlerde taniyormusunuz.

 

Ben,trafik ko0ntrolünde,arabalasini durdurdugU Türk'ün arkadasi ile Türkce konusmasina"Türkce konusmayin ben anlamiyorum sizi"diyen Alman polisinide taniyorum.Elindeki cantasina sarilip hizli hizli yürüdügü icin süphe uyandiran ve hicbir ihtar etmeden o genci vuran ve sonrada cantasinda bomba var sanip ates ettim diyen Ingiliz polisini de taniyorum.Sokaklarda siyahi avina cikan ve durdurup meydan dayagi ceken ve dövdükce zevk alan Amerikan polislerinide taniyorum.

 

Türk milletine ve devletine allerjiniz olabilir,ama bizlerin Türk oldugumuzu asla unutmayin.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

POLİS YASASIYLA 53 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ

Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda yapılan değişikliklerin ardından,

 

53 yurttaşın çeşitli biçimlerde polis tarafından öldürüldüğünü açıkladı

 

 

İSTANBUL LİSTE BAŞI

İki yıl boyunca Türkiye’nin 47 kentinde 331 "hak ihlali yaşanmış" olayın meydana geldiğini belirten raporda,

 

23 olayla İzmir, 17’şer olayla Diyarbakır ve Hakkâri, 16 olayla Van, 14’er olayla Ankara ve Adana yer alırken

 

109 olayla en fazla hak ihlalinin yaşandığı İstanbul listenin başında yer aldı.

 

Rapor, ‘asayişi sağlama konusunda emniyet güçlerinin keyfi uygulamalarla hareket ettiğini’ ortaya koydu.

 

İnsan kaçırma, özgürlüğünden alıkoyma vb, yöntemler de polis icraatları arasında.

 

 

DEĞİŞİKLİKLE HUKUK ASKIYA ALINDI

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın raporla ilgili açıklamasında, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda

 

yapılan değişiklikler eleştirildi ve yasanın sakıncalarına değinildi. Açıklamada şu cümleler yer aldı:

 

PVSK’deki değişikliklerle toplumun güvenliği tümüyle kolluk kuvvetlerinin takdirine ve bizzat kendi deneyimleriyle

 

oluşturdukları tehdit algısına terk edilmiş olmaktadır.

 

Bu ise, hukuksal bir araç yoluyla hukukun askıya alınmasından başka bir şey değildir." »UFUK KOŞAR 7’DE

 

En çok ihlal İstanbul’da yaşandı. İhlallerin 168’inin sokaklarda gerçekleşmiş olması ‘asayişi sağlama konusunda polisin

 

keyfi uygulamalara göre hareket ettiği’ şeklinde yorumlandı

 

UFUK KOŞAR

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nda yapılan değişikliklerin

 

ardından yaşanan hak ihlallerine ilişkin rapor hazırladı.

 

Vakfın "İkinci Yılında PVSK Özel Rapor"undaki verilere göre Türkiye'deki hak ihlalleri dur durak bilmiyor.

 

Raporda, dur ihtarına uymadığı için polis tarafından öldürülen, gösterilere güvenlik güçlerinin saldırısı

 

ve akabinde gözaltında işkence gördüğü için toplam 53 yurttaşın öldürüldüğü açıklandı.

 

 

İSTANBUL 109 OLAYLA LİSTE BAŞI

İki yıl boyunca Türkiye'nin 47 kentinde 331 olayın meydana geldiğini belirten raporda,

 

23 olayla İzmir, 17'şer olayla Diyarbakır ve Hakkari, 16 olayla Van, 14'er olayla Ankara

 

ve Adana yer alırken 109 olayla en fazla hak ihlalinin yaşandığı İstanbul listenin başında geldi.

 

 

RAPOR: POLİS KEYFİ HAREKET ETTİ

Mekanlar açısından değerlendirmelerinde bulunduğu TİHV raporunda, hak ihlallerinden 168'in sokaklarda gerçekleşmiş

 

olmasının 'asayişi sağlama konusunda emniyet güçlerinin keyfi uygulamalara göre hareket ettiğini' ortaya koydu.

 

Raporda göz çarpan durumlar açısından kaçırma, resmi gözaltı işlemi olmaksızın özgürlüğünden alıkoyma vb.

 

yöntemlerle resmi gözaltı birimlerinin dışında işkence

 

ve kötü muamele uygulamalarına da sıkça rastlandığına dikkat çekildi.

 

Raporda hak ihlaline maruz kalanlar arasında her yaştan ve cinsiyetten insanların bulunduğu kaydedildi.

 

375 yetişkin erkeğin hak ihlaline uğradığı, çocuk yaşta denilecek erkeklerin ise 80 kişi olduğu ortaya konuldu.

 

27 kadının da hak ihlaline uğradığına dikkat çekilen raporda çocuk yaşta sayılan 5 kadın ile 3 travesti

 

ve 4 transseksüelin de bundan nasibini aldığı kaydedildi.

 

Gösterilerde saldırıya maruz kalan fakat kimlikleri tespit edilemeyenlerin ise 111 yurttaş olduğu belirlendi.

 

İHLALLERDEKİ YÖNTEM BOLLUĞUNA DİKKAT

İşkence ve kötü muamele yöntemlerinde 230 kaba dayak, 57 hakaret, 47 biber gazı, 34 tehditle başı çekerken,

 

TİHV'in hazırladığı raporda 'Kaba dayak, diz üstünde veya hareketsiz bekletme, soyma, sıcak su tutma,

 

soğuk su tutma, soğuk ve karanlık bir ortamda bekletme, tehdit, aç ve susuz bırakma,

 

istenilmeyen hareketlere zorlama, uykuya izin vermeme, üzerine suç atma, sert cisimle kafaya darp, hayâ burma,

 

hakaret, plastik mermi, cop, çivili sopa, sözlü taciz, biber gazı, basınçlı su, ormanlık alana terk etme, kaçırma,

 

nefessiz bırakma, araçtan atma, dipçik, copla tecavüz, gaz bombası, öldürme tehdidi, tecavüz tehdidi,

 

kelepçeli bekletme, buz üzerinde yürütme, askı, falaka, ajanlık teklifi, elektrik şoku, ifadeye zorlama,

 

ölüme zorlama, araç gezdirme, kafayı pisuvara sokma' diğer yöntemler olarak sıralanıyor.

 

 

TİHV: Değişiklikle hukuk askıya alındı

TÜRKİYE İnsan Hakları Vakfı'nın yaptığı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

 

"Demokratik toplumlar için olmazsa olmaz niteliğindeki hak arama amaçlı kitlesel gösteriler bile devlet güvenliği

 

aleyhine girişilmiş eylemler olarak algılanabilmektedir.

 

PVSK'daki değişiklikler böylesi bir anlayışın ürünü olarak yapıldığından toplumun güvenliği de

 

tümüyle kolluk kuvvetlerinin takdirine ve bizzat kendi deneyimleriyle oluşturdukları tehdit algısına terk edilmiş olmaktadır.

 

Bu ise, hukuksal bir araç yoluyla hukukun askıya alınmasından başka bir şey değildir."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

picjzx.jpg

 

 

UĞUR KAYMAZ’A YARGILI İNFAZ !

Uğur’u öldüren polislerin ‘meşru müdafaa’ gerekçesiyle beraatı "Bu nasıl adalet" diye sorduruyor.

 

Adli Tıp raporuna göre, Uğur, silah tutacak yaşta değildi ve çatışma da yoktu

DOSYA AİHM'E GİDECEK

Uğur’un amcası Reşat Kaymaz da bu nasıl adalet diye soruyor. Kaymaz şunları söyledi:

 

"Gerçekten adalet duygumuz zedelendi. Artık adaletin yerine geleceğine inanmıyoruz.

 

Verilen kararla ikinci bir infaz ikinci bir şok yaşadık. Bu insanlar sivildiler. Ben de onlarla aynı evde oturuyorum.

 

Bu karara göre benim de yardım ve yataklıktan yargılanmam gerekiyor.

 

Dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceğiz. Yeğenim Uğur'un annesi de çok üzgün"

NE OLMUŞTU ?

 

21 Kasım 2004 tarihinde "meçhul" bir şahıs tarafından, Kızıltepe Emniyet Müdürlüğü'ne ihbarda bulunuldu.

 

Ahmet Kaymaz ve oğlu Uğur’un yaşadığı ev polis tarafından sarıldı. Eve operasyon iznini savcı "sözlü" verdi.

 

Yol hazırlıkları yapan kamyon şoförü baba Ahmet Kaymaz ve oğlu Uğur neler olduğunu anlamadan ayaklarındaki

 

terlikle dışarı çıkmak isterken polis tarafından üzerlerine ateş açıldı ve baba-oğul öldü.

 

Uğur’a sırtından 9, babasına da 4 kurşun isabet etmişti.

 

Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur, Kızıltepe’de polisler tarafından 2004 yılında öldürüldü.

 

Yıllar süren dava sonunda 4 polis ‘meşru müdafaa’dan beraat etti.

 

Yargıtay, Uğur’u bir kez daha infaz etti ve mahkemenin beraat kararını onadı.

 

Dava AİHM’e gidecek Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur Kızıltepe'de polisler tarafından 2004 yılında öldürüldü.

 

Yıllar süren dava sonunda 4 polis 'meşru müdafaa'dan berat etti.

 

Yargıtay, Uğur'u bir kez daha infaz etti ve mahkemenin beraat kararını onadı.

 

Dava AİHM'ne gidecek.

 

21 Kasım 2004 tarihinde iddiaya göre "meçhul" bir şahıs tarafından, Kızıltepe Emniyet Müdürlüğü'ne ihbarda bulunuldu.

 

İhbar yapılan evde 31 yaşındaki Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur yaşıyordu.

 

Polis tarafından "sözlü" olarak savcılıktan izin alındı ve evin etrafı sarıldı.

 

Baba-oğul neler olduğunu anlamadan ayaklarındaki terlikle dışarı çıkmak isterken

 

polis tarafından üzerlerine ateş açıldı ve baba ve oğul katledildi.

 

Uğur sırtından 9 kurşun almıştı. Babasına da 4 kurşun isabet etmişti.

 

RAPOR DİKKATE ALINMADI

 

Sivil toplum örgütleri ve kamuoyunda baba ve oğulun öldürülmesi tepkiyle karşılanınca, polis memurlarından Mehmet

 

Karaca, Yaşefettin Açıksöz, Seydi Ahmet Töngel ve Salih Ayaz hakkında, Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde

 

"meşru müdafaa sınırlarını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek" ten 12'şer yıla kadar hapis cezası

 

istemiyle dava açıldı.

 

 

 

Polisler baba ve oğulun silahlı ve eylem hazırlığında olduğunu ve Uğur Kaymaz'ın yaşının büyük olduğunu iddia etti.

 

Kaymaz ailesinin avukatları, Adli Tıp raporlarının Uğur Kaymaz'ın -polislerin iddiasının tersine- 12 yaşında olduğunu,

 

dosyada çatışma değil yargısız infaz gerçekleştiğini gösterir yeterince kanıt olduğunu söylüyordu.

 

 

 

Mardin'de görülen davanın "güvenlik" gerekçesiyle Eskişehir'de görülmesine karar verildi.

 

Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, 14'üncü duruşmanın sonunda, sanık polislerin yasal sınırları aşmadıkları

 

sonucuna vardı ve beraat kararı verdi.

 

Fakat Kaymaz ailesinin avukatları davaya Yargıtay'a taşıdı. Temyiz üzerine dosya, Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi'ne geldi.

 

Daire, geçtiğimiz günlerde yaptığı inceleme sonunda, sanık polislerin beraat kararını onadı.

 

Yargıtay, mahkemenin kararını onarken "meşru müdafaa" gerekçesini haklı buldu; "Sanık polis memurlarının eyleminin

 

meşru müdafaa sınırları içinde kaldığını, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığını, bu nedenle yerel

 

mahkemenin verdiği beraat kararının yasaya uygun olduğunu" yazdı.

 

DOSYA AİHM'E GİDECEK

 

Ahmet Kaymaz'ın kardeşi Reşat Kaymaz: "Gerçekten adalet duygumuz zedelendi. Dava süresince derinden bir

 

yönlendirme vardı. Artık adaletin yerine geleceğine inanmıyoruz.

 

Verilen kararla ikinci bir infaz ikinci bir şok yaşadık.

Bu insanlar sivildiler. Ben de onlarla aynı evde oturuyorum.

 

Bu karara göre benim de yardım ve yataklıktan yargılanmam gerekiyor. Dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceğiz. Yeğenim Uğur'un annesi de çok üzgün." dedi.

 

Kaymaz ailesinin avukatlarından Heval Yıldız ise konuyla ilgili olarak "Dosyadaki pek çok delil değerlendirilmedi.

 

Biz olayın iç hukukta çözülmesi gerektiğine inanıyorduk" derken, davayı AİHM’e taşıyacaklarını söyledi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Polis mi yoksa Polis Devleti midir karşı olduğumuz?

 

1980 öncesinin söylemlerinin en dikkat çekeni; Toplum Polisi karşıtı söylemlerdir.

Peki Kenan Evren Paşa, ABD güdümüyle yaptığı darbenin hemen ardından en önemli atılımlardan birisi olarak neyi yapmıştır?

Dönemin gazetelerini tarayın;

"Polis, iç güvenlikte çok etkin ve güçlü bir hale getirilecek biçimde teşkilatlanmalı ve güçlenmelidir."

 

Polis kime karşı güçlenmelidir ve Polis muhatabı kimdir?

Toplum...

Halk...

 

Polis, halktan sorumludur...

Güçlenecekse de yeni sorumluluklar alacaksa da bu hep halkla ilgili sorumluluğundandır!

 

Acaba hep halka karşı olan sorumluluğundan mı almıştır sorumluluklarını ve yetkilerini ya da yapılanması, teşkilatlanması ve güçlenmesi hep bu amaçla mı olmuştur?

 

Kenan Evren Paşa darbeyi yapıyor...

ABD güdümü ile yapıyor...

Türkiye'de Dil ve Tarih kurumları darbe yiyiyor...

Partiler kapatılıyor ve parçalanıyor...

 

Polis güçlendiriliyor...

Aynı süreçte Dinci kesim de güçlendiriliyor ve Fethullahçılık sonraki dönemde güç kazanmaya başlıyor.

Tarikatler nefes alıyor...

 

Bugün...

Polis'in çoğunluğu Tarikatçı ve Fethullahçıdır (umarım yanılıyorumdur)...

 

Toplum, Polis'ten hala nefret etmektedir ve korkmaktadır (umarım yanılıyorumdur)...

 

Polis halka karşı büyük yetkileri elinde tutmaktadır...

 

Ve Polis teşkilatı öyle bir psikolojidedir ki;

Kendi halkını potansiyel suçlu olarak görür...

Kendisi ise sütten çıkmış akkaşıktır adeta...

Yolun ortasın da, karşısında teneke kutuya vurdu diye adamı öldüren polisi hatırlayın!

Ve onu göz ardı etmeye çalışan ama olay medyaya akınca artık üstüne giden teşkilatı...

 

Bugün...

Polis "bakın, askerlere bile dokunabiliyoruz!" imajını üstelemektedir...

Polis'in diş geçiremeyeceği sanılan Askerler, hemde muvazzaflar, Polisçe götürülebilmekte ve sorgulanabilmekte...

Polis "Elimizdeki belge ne olursa olsun istediğimiz şeyi ararız, istediğimizi içeri atarız" havasında ve gücündedir...

 

Türkiye tam anlamı ile bir Polis Devleti olmuştur (umarım yanılıyorumdur)...

Bunun bir devlet adı olarak geçip geçmemesi önemli değil...

 

Ve bu, 80 darbesi ile temelleri atılan,

Suyu 30 yıl önce ısıtılmaya başlanan bir cehennem kazanının sonucudur...

 

Bugün Türkiye bir Polis Devletidir (umarım yanılıyorumdur)...

Hem de "Türkiye İslam Polis Devleti" (umarım yanılıyorumdur)...

 

Polis, bugün, Asker ile bir güç savaşı yaşıyor; kim ne derse desin...

Ve Polis, eğer Hükümetin "İktidar" ve içindeki Fethullahçıların "İman" gazına gelip

Askere ciddi ciddi çatmaya kalkarsa;

Duvara çarpmış yumurtadan başka birşeye benzemez...

Nasıl Polis bugüne, Asker'in iç güvenlikte göz yumması ile gelebilmişse;

Asker gözünü tekrar açmayı da bilir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Polis mi yoksa Polis Devleti midir karşı olduğumuz?

.

.

.

Asker gözünü tekrar açmayı da bilir...

 

Cok yerinde bir tespit!...

 

Olaylari derinlemesine incelemeden,hüküm verme gibi bir aliskanligimiz var.

Türkiye'de polisten korkulmaktadir,polis oldugu icin degil,polisin eline düsülünce ne olacagi bilindigi icin.

 

Emniyet güclerinin büyük oranda Fetulahci ve tarikatci oldugu tezinizde yanilmiyorsunuz.

Polisin askere karsi bir güc olarak hazirlandigida bir gercektir.Askerin elinde olan silahlarin aynilari polisede verilmektedir.

Hergün ayri bir iddia ayri bir belge ayri bir senaryo ile malum medya halkin gündemini tahrip etmektedir.Amac ortadadir,amac,Türk Silahli Kuvvetlerini karalamak zan altinda birakmak ve zamani gelince de ona karsi durmak.Dinci kesim,yani Fetulahci olusum,Cumhuriyet Ordusuna karsi bir Ilimli Islam Ordusu yaratma gayretindedir.

Bakin,ABD'nin Houston kentinde faaliyet gösteren "GÜLEN ENSTITÜSÜ"(enstitü bile kurmuslar)Baskani ALP ASLAN ASLANDOGAN,Washingtonda'ki bir panelde "Gülen hareketinin uluslararasi bir hareket haline geldigini,hedefin HER TÜRK VATANDASINI cemaatle icli disli yapmak oldugunu"belirterek,"HERKES POTANSIYEL HEDEFTIR"diyor.

 

Aslandogan,bagis toplamalarin evlerde ki cay sohbetleriyle basladigini,hizla büyüyen bu hareketin TÜRKIYE NÜFUSUNU ICINE ALACAGINI söylüyor!..

 

Aslandogan devamla"Gülen hareketini yok etmek kendi icinde celiskidir.Cünkü bu hareket Türk halkindan güc aliyor.Bunu yikmak Türk halkini yikmaktir"diyor!..

 

Iste Türkiye 'de bunlar gerceklesiyor,bu hareket güvenlik güclerinin itinasi ile yürütülüyor.Ergenekon,Andic bu hareketin bir ürünüdür.

 

Türkiye'de düne kadar irtica ile mücadele edenler bugün irticacilar tarafindan tutuklanmaktadirlar.PKK ile mücadele PKK ile müzakereye dönüstü.

 

Polis devleti tezinize katiliyorum.Bu AKP ile baslayan bir sürectir.Polisin halka karsi davranisini bu polis devleti zemininde incelemek daha sagliklidir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Halk ile Polis arasında kesin bir ayrım vardır.

Halk askerlik yapar ama polislik yapamaz...

O yüzden halk askeri anlayabilir ama polisi anlayamaz.

Polis de halka hep tepeden bakar...

 

O yüzden halk büyük çoğunlukla Askerden yanadır...

 

İşte bu keskin ayrımın farkında olan Fethullahçılar ve Akp

Bu ayrımı yıkmak için halkı Fethullahçılık/Din yolu ile Polis'e bağlamaya çalışıyorlar...

Fethullahçı olan Halk, Fethullahçı ve özellikle akrabası olan Polis'ten yana tavır alacaktır...

Ve Laik olan Askere karşı duracaktır...

Olay budur...

 

Adamlar bunun temellerini 80den beridir aktif olarak atıyorlar...

Gözümüze soka soka yapıyorlar...

 

Polis Fethullahçılaştırıldı...

Halk Fethullahçılaştırılıyor...

Askerin, askerlik görevini ifa eden halk ile doğrudan temas içinde olan Uzman Er-Erbaş'ları hemen hemen bütünüyle ve Astsubaylarının da az bir kısmı Fethullahçı...

 

Yani Fethullahçılar halka erişiyor...

Askerin Subay ve üzeri kademesi ile bağları koparılıyor; askere giden halk bile Fethullahçı Uzman Er-Erbaş ile muhatap ediliyor...

 

Askerin, Fethullahçıları ve Akp'yi bitirmek kadar doğal bir görev alması gibi olağan ve olması gereken başka birşey daha yoktur...

Eğer asker, şimdiye kadar böyle bir karar almadıysa zaten en büyük hatayı yapmış demektir...

Eğer böyle bir harekete geçmeyi düşünmemişse hiç; zaten askeriye yıkılmayı hakediyor demektir...

Çünkü kendisini yok etmeyi amaçlayan bir oluşumu yok etmeyi amaçlayamayan bir kurum ayakta duramaz...

 

Fethullahçılık ve Polis, Askeri yok etmeyi veya en azından evcilleştirmeyi amaçlamaktadırlar...

Halk ile olan bağlantısını koparmayı amaçlamaktadırlar...

Halkı askere karşı Fethullahçılaştırmayı amaçlamaktadırlar...

 

Polis bugün Asker'in karşısına çıkamaz...

Ama ileride Askerin karşısına bir güç olarak çıkacağı kesindir...

 

Bakın size çok küçük bir örnek vereyim;

Adam Fethullahçı...

Yine kendisi gibi Fethullahçı olan akrabalarından Polis olanlar var...

Ergenekon soruşturmasında Askerin ve Orgenerallerin göz altına alındıkları vakitler...

Halkın içinde bulunan Fethullahçı şöyle konuşuyor hiç çekinmeden:

"Artık geçti o askerin 'Benim...' dediği zamanlar. Bak şimdi Polis'e ses çıkarabiliyor mu? Hoca Efendinin sayesinde Polis zaten bizden... Efendinin müridi de saten milyonları buluyor. Geçti artık o küfür zamanları..."

 

Ya hu girin aralarına ya da Fethullahçı ise tanıdıklarınıza verin gazı konuşturun...

Satır aralarını görememeniz imkansıza yakın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

HUKUK SİSTEMİ SALDIRGANI KORUYOR

Tekirdağ’da jandarmanın kimlik sorduğu 13 yaşındaki çocuk, babasının kendisine tecavüz edip pazarladığını iddia etti.

 

Gözaltına alınan baba tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı

 

SEVGİM DENİZALTI

 

 

Tekirdağ’da jandarmanın, kimlik kontrolü yaptığı sırada hareketlerinden şüphelendiği 13 yaşında bir kız çocuğu,

 

babasının kendisine tecavüz ettiğini ve para karşılığı erkeklere sattığını söyledi.

 

Çocuğun iddialarından sonra gözaltına alınan baba M.S., çıkarıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere

 

serbest bırakıldı.

 

Tekirdağ’da geçen hafta yol kontrolü yapan jandarma ekipleri, şüphelendikleri 13 yaşındaki çocuktan kimliğini

 

göstermesini söyledi.

 

Kimliğinin olmadığını söyleyen ve şüpheli hareketlerde bulunmaya devam eden çocuk, ısrarlı sorular üzerine

 

dehşet verici iddialarda bulunmaya başladı.

 

Çocuk, öz babasının 12 yaşında kendisine tecavüz ettiğini, daha sonra da para karşılığı erkeklere sattığını söyledi.

 

 

Bunun üzerine jandarmalar durumu savcılığa bildirdi. Savcılığın koruma altına aldığı çocuk, psikolog eşliğinde ifade verdi.

 

Küçük kızın iddialarından sonra jandarmalar tarafından gözaltına alınan, ‘hırsızlık ve gasp’ suçlarından sabıkalı baba M.S.,

savcılıktaki ifadesinin ardından nöbetçi mahkemeye sevk edildi.

 

İddiaları yalanlayan baba M.S., tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

 

AV.GÜLBAHAR: TUTUKLANMALIYDI

 

KA-DER Başkanı Avukat Hülya Gülbahar, babanın serbest bırakılmasının anlaşılır olmadığını dile getirerek

 

"Türk Ceza Kanunu’na göre, 2 veya daha fazla yıl hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanacak olan kişiler,

 

o suçu işlediğine dair kuvvetli emareler varsa tutuklu yargılanmalıdır" dedi.

 

Çocuklara cinsel istismar suçunun 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası gerektirdiğini hatırlatan Gülbahar,

 

şöyle konuştu:

 

"Aile içinde gerçekleşmesi ağırlaştırıcı neden sayılır. Bir de buna fuhuşa itme ekleniyor.

 

Dolayısıyla 2 yılı bırakın, 12 yıldan başlayan bir cezadan söz ediyoruz.

 

Tutuksuz yargılanması hiçbir şekilde anlaşılabilir değil."

 

‘MAĞDURUN BEYANLARI ÖNEMLİ’

Tutuklama için suçun, işlendiğine dair kuvvetli emarelerin gerekli olduğuna vurgu yapan Avukat Gülbahar,

 

bu noktada mağdurun beyanlarının çok önemli olduğunu, bu beyanlara itibar etmek gerektiğini söyledi.

 

Gülbahar, zanlının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını şu sözlerle değerlendirdi:

 

"Kadınlara karşı işlenen suçlar söz konusu olduğunda, hukuk sisteminin saldırganları nasıl koruyup

 

kolladığının tipik örneklerinden biri bu.

 

Karar, kadının hayatına, kişiliğine, isteklerine, varlığına değer verilmediğini gösteriyor."

 

 

Türkiye’nin ensest raporu

 

Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından hazırlanan "Türkiye’de Ensest Sorununu

 

Anlamak" adlı raporda, "Güç, cinsiyet ve yaş hiyerarşisinden beslenerek zeminini sağlamlaştıran ensest

 

ilişkilerde her yaştan kız ve erkek çocuğun taciz ve tecavüze maruz kalabildiği" belirtiliyor.

 

ALO 183

 

Raporda ayrıca ensest mağdurlarının ve yakınlarının ensesti açığa çıkarmak için güvenebilecekleri

 

ve kolay ulaşabilecekleri yollara ihtiyaç duyulduğuna vurgu yapılarak, ALO 183 Aile, Kadın,

 

Çocuk ve Özürlü Sosyal Hizmet Danışma Hattı’nın tanıtılması gerektiği belirtiliyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Adamlar bunun temellerini 80den beridir aktif olarak atıyorlar...

Gözümüze soka soka yapıyorlar...

 

Polis Fethullahçılaştırıldı...

Halk Fethullahçılaştırılıyor...

Adamlarin bunun temellerini 80 den beri aktif olarak atmalari sizce tesadüfmü yoksa Atatürkcü TSK ve onun dönemin basi gene en büyxük Atatürkcü Evren pasanin, hani resmini duvarlara astigimiz, ve sonraki iktidarlarin etkisi ve yardimi olmadimi?

Neden 1979 veya 1990 degilde 1980 den beri? Bu sorularin cevabini ararken aslinda devletimizin gecmiste ve günümüzde cumhuriyet öncesi gecmisi ile ne kadar hesaplastiginida ögrenecegiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Ankara'da trafikte rüşvet

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara'daki bazı dolmuş durak başkanları, trafik polisleri ve zabıta memurlarının da

 

aralarında bulunduğu 73 kişi hakkında, ''suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak, rüşvet almak

 

ve vermek'' suçlarından dava açtı.

 

 

Cumhuriyet Savcısı Şadan Sakınan tarafından hazırlanan iddianameye göre, soruşturma, imzasız bir ihbar mektubu

 

üzerine başladı.

 

Ulus-Ostim hattında çalışan bir dolmuş, Demetevler'de, yaya geçidinde karşıdan karşıya geçen bir kadına çarparak,

 

hayati tehlike arz edecek şekilde yaraladı.

 

Olayın ardından trafik bilirkişileri tarafından hazırlanan tutanakta, yaya kadın, asli kusurlu gösterildi.

 

 

Bu sırada, kadının eşine gönderilen imzasız mektupta, Ulus-Ostim hattında çalışan 67 minibüsten durak başkanı

 

tarafından toplanan paraların, 15 günde bir trafik polislerine verildiği, yaya kadının asli kusurlu gösterilmesinin

 

de durak başkanınca sağlandığı iddia edildi.

 

 

İddianamede, mektubun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmesiyle başlatılan soruşturma kapsamında,

 

3 dalga halinde yapılan operasyonlarda, bazı dolmuş durak başkanları, polis memurları, amirleri ile zabıta memur

 

ve amirlerinin gözaltına alındığı belirtildi.

''POLİSLERE MAAŞ GİBİ ÖDEME''

İddianamede, Ulus-Ostim ve Keçiören-Ostim hattı birinci başkanlarının, değnekçiler vasıtasıyla dolmuşlardan günlük

 

10-15 TL topladığı, bu paralardan, dolmuşların güzergahında görevli polislere, her ayın 1'i ve 15'inde 40 TL ile 400 TL

 

arasında maaş öder gibi ödeme yapıldığı ifade edildi.

 

 

Durak başkanlarının, polislerle özellikle Ulus ve Rüzgarlı Sokak'taki iki lokantada buluştukları belirtilen iddianamede,

 

durak başkanlarının polislere yemek yedirdikleri, sigara, telefon faturası

 

ve kontör gibi ihtiyaçlarını karşıladıklarına yer verildi.

 

 

Bunun karşılığında trafik polislerinin de bu hatlardaki dolmuş şoförlerine trafik kuralı ihlalleri nedeniyle ceza yazmadığı

 

veya para yaptırımı düşük maddelerden işlem yaptıkları kaydedilen iddianamede, sanıkların ''örgütlenme içerisinde''

 

hareket ettikleri savunuldu.

 

 

Telefon görüşme dökümlerine de yer verilen iddianamede, sanıkların, ''suç işlemek amacıyla örgüt kurmak,

 

yönetmek, üye olmak, rüşvet almak ve vermek'' suçlarından cezalandırılmaları talep edildi.

 

 

Sanıklar, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanacak.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Adamlarin bunun temellerini 80 den beri aktif olarak atmalari sizce tesadüfmü yoksa Atatürkcü TSK ve onun dönemin basi gene en büyxük Atatürkcü Evren pasanin, hani resmini duvarlara astigimiz, ve sonraki iktidarlarin etkisi ve yardimi olmadimi?

Neden 1979 veya 1990 degilde 1980 den beri? Bu sorularin cevabini ararken aslinda devletimizin gecmiste ve günümüzde cumhuriyet öncesi gecmisi ile ne kadar hesaplastiginida ögrenecegiz.

80 darbecilerini ve Evren'i gerçekten "Atatürkçü" olarak mı nitelendiriyorsunuz?

 

Peki ama öyleyse siz;

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Bahriye Üçok vs. Atatürkçülere haksızlık yapmış olmuyor musunuz?

 

Ya da 80 darbecilerini ve Evren paşayı özellikle Atatürkçü olarak nitelemenizde bir amaç mı var?

 

Umarım yanlış anlıyorumdur niyetinizi...

 

Ayrıca Cumhuriyet öncesi geçmişi ne ölçüde önemsiyorsunuz merak ediyorum;

İşinize geldiği ölçüde mi mesela!?.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

80 darbecilerini ve Evren'i gerçekten "Atatürkçü" olarak mı nitelendiriyorsunuz?

 

Peki ama öyleyse siz;

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Bahriye Üçok vs. Atatürkçülere haksızlık yapmış olmuyor musunuz?

 

Ya da 80 darbecilerini ve Evren paşayı özellikle Atatürkçü olarak nitelemenizde bir amaç mı var?

 

Umarım yanlış anlıyorumdur niyetinizi...

 

Ayrıca Cumhuriyet öncesi geçmişi ne ölçüde önemsiyorsunuz merak ediyorum;

İşinize geldiği ölçüde mi mesela!?.

Benim veya sizin kimi nasil nitelendirmesi kisiseldir. 1980 darbesi TSK ve onun genelkurmay baskani Evren tarafindan yapildi. Tüm TSK mensuplarida bu fasist cuntayi sonuna kadar destekledi. Simdi dahi TSK bri aciklama yapipta kendisini o dönemki eylemlerden soyutlamiyor ve 100 binlerce insana yapilan haksizliklardan ve zulümlerden dolayi özür dilemiyor. Demekki 1980 hareketi ve onu yapan Evren TSK icin hala dogru. TSK o dönemde simdi de kendisini Atatürkcü olarak belirtiyor. Evren dahi o dönem agzinda Atatürk'ü hicte düsürmüyordu.

 

Ugur Mumcu, Ahmet Taner Kislali, necip Hablemitoglu, Bahriye Ücok vs gercek atatürkcülere haksizlik bende asla yapilamaz, ona karsi o haksizligi yapan gene kendisini Atatürkcü ilan eden devlet ve onun birimleridir. Hala katillerini bulamadilar, özür dilerim bulmak istemiyorlar. Aradan kac yil gecmesine ragmen, mahkemelerde devlet yetkililerinin delilleri yok ettigi bilinmesine ragmen, sizin bana haksizlik olmuyormu diye sormanizi sadece souk bir saka olarak algiliyorum.

 

Benim acikca söyledigim sözlerden herhangi amac arayacaginiza, siz önce kendilerini atatürkcü ilan edenleri yaptiklariyla atatürkcü olmadiklarini suratlarina söyleyin.

Devlet atatürkcü, TSK atatürkcü, CHP, DYP, ANAP, BBP, MHP ve diegrleri atatürkcü, Nihal Atsiz Atatürkcü, catli ve arkadaslari atatürkcü, irkci fasit düsünceye sahip olanlar bile atatürkcü, D. Perincek, Y. Kücük, V. Kücük, Erbakan, Erdogan, A. Gül, vs. tümü atatürkcü olduklarini söylüyorlar.

 

Siz artik bizi sorgulayacaginiza sahte Atatürkcüleri sorgulayin ve onlarin gercek amaclarini irdeleyin. Tarafsiz olarak irdelerseniz gercek Atatürkcülerin devlet icerisinde hemen hemen hic te kalmadigini göreceksiniz. sakin bu dönemin sadece AKP döneminde basladigindan bahsetmeyin, bu tür souk sakalari kaldiracak kadar dinc degilim bugün.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayrıca Cumhuriyet öncesi geçmişi ne ölçüde önemsiyorsunuz merak ediyorum;

İşinize geldiği ölçüde mi mesela!?.

Cumhuriyet öncesi dönemi tüm yaniyla önemsiyorum. Cumhuriyet döneminden benim en büyük beklentimde aslinda gecmiste ve günümüzde bizlere elindeki bir cok kaynaklari sunarak Osmanli'nin gercek yüzünü göstermesi. Malesef okullarda verilen tarih dersleri Osmanli'yi fetihleriye (bugünkü türkcesi isgal ve sömürge) öven. Mesela sizin anlattiginiz Osmanli döneminde Alevi Türkmen'lere yapilan zulümden okul tarih kitaplarinda bahsediliyormu? O dönemden hesap soruluyormu? Fetih diye bizlere ögretilen ama aslinda isgal ve sömürgeden baska bir sey olmayan o dönemki olaylari acikligiyla irdeliyormuyuz? Irdelesek neden hala komsularimizla sorunumuz var daha iyi anlariz. Bu tür örnekleri cogaltabiliyriz. Sakin kendiniz arastirin demeyin. Ben Cumhuriyet'in bize karsi sorumlulugundan bahsediyorum. sahsi olarak isteyen zaten az evya cok kendi imkanlarinca öygrenemye caliysiyor, ama sorum devletimizin bize osmanli'yi tüm acikligiyla aciklamaktan uzak durmasi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cumhuriyet öncesi dönemi tüm yaniyla önemsiyorum. Cumhuriyet döneminden benim en büyük beklentimde aslinda gecmiste ve günümüzde bizlere elindeki bir cok kaynaklari sunarak Osmanli'nin gercek yüzünü göstermesi. Malesef okullarda verilen tarih dersleri Osmanli'yi fetihleriye (bugünkü türkcesi isgal ve sömürge) öven. Mesela sizin anlattiginiz Osmanli döneminde Alevi Türkmen'lere yapilan zulümden okul tarih kitaplarinda bahsediliyormu? O dönemden hesap soruluyormu? Fetih diye bizlere ögretilen ama aslinda isgal ve sömürgeden baska bir sey olmayan o dönemki olaylari acikligiyla irdeliyormuyuz? Irdelesek neden hala komsularimizla sorunumuz var daha iyi anlariz. Bu tür örnekleri cogaltabiliyriz. Sakin kendiniz arastirin demeyin. Ben Cumhuriyet'in bize karsi sorumlulugundan bahsediyorum. sahsi olarak isteyen zaten az evya cok kendi imkanlarinca öygrenemye caliysiyor, ama sorum devletimizin bize osmanli'yi tüm acikligiyla aciklamaktan uzak durmasi.

 

Haklısın... :blushing:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın... :blushing:

Umarim simidi benim sizin yorumunuza karsilik soru seklinde yazdigim yazimi dogru anlamissinizdir. Yani sorun sadece 1980 den itibaren degil aslinda cok gerilere giderek Osmanli'dan baslayip günümüze kadar incelememiz gerekli anlaminda yazmistim.

 

"Adamlarin bunun temellerini 80 den beri aktif olarak atmalari sizce tesadüfmü yoksa Atatürkcü TSK ve onun dönemin basi gene en büyük Atatürkcü Evren pasanin, hani resmini duvarlara astigimiz, ve sonraki iktidarlarin etkisi ve yardimi olmadimi?

Neden 1979 veya 1990 degilde 1980 den beri? Bu sorularin cevabini ararken aslinda devletimizin gecmiste ve günümüzde cumhuriyet öncesi gecmisi ile ne kadar hesaplastiginida ögrenecegiz."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Umarim simidi benim sizin yorumunuza karsilik soru seklinde yazdigim yazimi dogru anlamissinizdir. Yani sorun sadece 1980 den itibaren degil aslinda cok gerilere giderek Osmanli'dan baslayip günümüze kadar incelememiz gerekli anlaminda yazmistim.

 

"Adamlarin bunun temellerini 80 den beri aktif olarak atmalari sizce tesadüfmü yoksa Atatürkcü TSK ve onun dönemin basi gene en büyük Atatürkcü Evren pasanin, hani resmini duvarlara astigimiz, ve sonraki iktidarlarin etkisi ve yardimi olmadimi?

Neden 1979 veya 1990 degilde 1980 den beri? Bu sorularin cevabini ararken aslinda devletimizin gecmiste ve günümüzde cumhuriyet öncesi gecmisi ile ne kadar hesaplastiginida ögrenecegiz."

Dönemin darbeci zihniyetinin ve Evren paşanın kendilerini "Atatürkçü" olarak nitelemeleri, onları Atatürkçü yapmaz...

Aynen ABD'nin "biz oraya demokrasi götürüyoruz" demesinin, Irak'a gerçekten demokrasi götürdüğü demek olmadığı gibi...

 

O yüzden Evren'i ve dönemin darbecilerinin Atatürkçü olmadıklarını bildiğim gibi

"Atatürkçü Evren" tanımına da katılmıyorum...

 

Bunun dışında geçmişin daha doğru araştırılıp öğretilmesi konusuna katılıyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dönemin darbeci zihniyetinin ve Evren paşanın kendilerini "Atatürkçü" olarak nitelemeleri, onları Atatürkçü yapmaz...

Aynen ABD'nin "biz oraya demokrasi götürüyoruz" demesinin, Irak'a gerçekten demokrasi götürdüğü demek olmadığı gibi...

 

O yüzden Evren'i ve dönemin darbecilerinin Atatürkçü olmadıklarını bildiğim gibi

"Atatürkçü Evren" tanımına da katılmıyorum...

 

Bunun dışında geçmişin daha doğru araştırılıp öğretilmesi konusuna katılıyorum...

Koskoca gecmisi uzun ve derin olan TSK nin icerisinden Kenan Evren gibi generaller cikiyorsa ve onunla beraber cunta uygulaniyorsa, daha da kötüsü günümüzün TSK dahi kendisini ne Kenan Evren'den nede yapilan fasist cunta eyleminden soyutlamiyorsa, insanlardan özür dilemiyorsa olayi sadece Kenan Evren'in sahsiyetine indirgemek ne kadar dogru olur.

 

Artik TSK nin hatalarini elestirme cesaretine sahip olmamiz gerekli. Aksi taktirde benzeri olaylari ileride de yasma ihtimalimiz her dönem olacaktir. TS'nin günümüzeki durumunun sorumlusu tabiiki birazda bizlerin onlari elestirme cesaretine sahip olmadigimizdan ve kutsallastirip közümüzü kapatmamizdan kaynaklaniyor. Sizinde bildiginiz gibi cunta öyle sadece bir generalin arzusu ile olmuyor. Yani her birim önceden konuyu tartisiyor ve destekliyorki cunta gelebiliyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.