Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Türk Polisinden korkmayan var mı ?


Misafir birce

Önerilen İletiler

Türk polisinden korkmayan var mı ?

 

Polis taklidi yapan şehir eşkıyalarının yaptıklarını gördünüz. İnsanların nasıl sinmiş olduklarını da gördünüz.

 

Üstelik saçlarından çekilerek götürülen kadının "bunlar polis değil!" diye bağırmasına rağmen. Kimse kıpırdamadı.

 

Bu eşkıyalar, polis kılığına girmiş olmasalardı oradaki insanlar bu zorbalığa ne kadar karşı koyacaklardı bilemeyiz.

 

Can korkusu çok anlaşılır bir şey.

 

Tanımadığım bir kadını koruyayım derken kafama yiyeceğim bir sopa darbesiyle başıma nelerin geleceğini bilemem,

 

bu belirsizlik de beni kahraman olmaktan alıkoyabilir.

 

Fakat bu, insanların polisten korktuğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu şehir eşkıyaları da bu gerçeği kullanmışlardır.

 

Türkiye’de insanlar polisten korkuyor. Ben de korkuyorum.

 

Başıma bir şey gelecek ve karakola düşeceğim diye ödüm kopuyor.

 

2008 yılındayız ama Türk karakollarında insanın başına neler gelebileceği HÂLÂ belli değil zira.

 

Nijeryalı Festus Okey gibi yediğiniz dayaktan ölebilirsiniz.

 

Otopark kavgası yüzünden karakola sığınan arkadaşımın başına geldiği gibi hastanelik olabilirsiniz.

 

Hatta kadınsanız, benim başıma geldiği gibi fahişe muamelesi görüp sizden yararlanmaya kalkabilirler.

 

 

Evet yanlış okumadınız. Gece yarısı, Vali Konağı’nda oturan bir arkadaşımdan çıkıp evime gitmek üzere

 

arabama doğru yürürken bir otomobilden bana yol soruldu, eğilmiş tam tarif ederken arkadan bir ekip otosu geldi ve

 

yol soran adamı da beni de tutuklamaya kalktı.

 

Beyler, uzaktan öyle görünebilir ama durum sandığınız gibi değil diye otomobilli adam da ben de diller döktük.

 

Sonuç?

 

Yol soran adamı yolladılar, beni tuttular. Karakola götüreceklerini sanırken hayır öyle olmadı beni şehir içinde "

 

gezdirmeye" başladılar. Tuhaf tuhaf muhabbetler dönmeye başladı.

 

Issız yerlere götürmeye kalktılar.

 

Ben çıngar çıkarıp oraya buraya telefon etmeye başlayınca 1 saat sonra aldıkları yere geri bıraktılar.

 

Şikayet etmeye kalksaydım hiçbir sonuç almayacağımı bildiğim için sineye çektim. Ama bunlar başa gelen şeyler.

 

Karakolda neden dayak atılır?

 

Polis neden insan döver?

 

Sokakta gördükleri yalnız bir kadından neden faydalanmaya kalkarlar?

 

Bu nasıl bir kurumdur?

 

Nasıl böyle elemanları barındırlar?

 

Bu korkunç alışkanlık niye hâlâ devam eder?

 

Bu hakkı kendilerinde niye görürler?

 

Çünkü biliyor ki bir şey olmayacak.

 

Polisler tarafından dövülerek öldürülen Metin Göktepe davası nasıl sonuçlandı?

 

Dava ilden ile dolaştı, defalarca bozuldu, sonunda söz konusu polisler az bir ceza ile kurtuldu.

 

Engin Çeber davası ne olacak?

 

Yine hiç. Festus Okey’in ki peki? Yine hiç. Devlet devleti yargılamaz. Nokta.

 

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah "kimlik sorun" diyor. Kimlik soranların başına neler geldiğini dünkü Vatan’da

 

okudunuz.

 

Nereye kime ne sorabiliyoruz?

 

Yakalanmaları 3 ay sürmüş. Hepsi sabıkalı, hepsinin dosyası olduğu halde.

 

Zaten yakalandıkları için bu haber servis edildi. Aksi taktirde bizim böyle bir şeyden haberimiz olmayacaktı.

 

Demek ki daha neler var. Ancak çözülünce haberimiz oluyor. Bu bir başarı mıdır bunu da sormak lazım..

 

Cerrah nasıl bir kurumu yönettiğini bilmiyor belli ki. Kurumun halk nezdindeki intibaını da bilmiyor belli ki.

 

Polise karşı açılmış davaların istatistiklerini de bilmiyor belli ki. O yüzden çocuklar gibi şaşırıyor.

 

Nasıl sormazmışız...

 

Şaşırın bakalım daha siz. Biz şaşırmıyoruz. Mutlu Tömbekici

 

~~~

 

Türkiye’de polise kimlik sorulur mu?

 

İstanbul Avcılar’da bir grup şehir magandasının polis kıyafeti giyerek bastıkları müzikholden bir kadını saçından

 

sürükleyerek kaçırmasından sonra yapılan "resmi açıklama"lar ve yorumlar,

 

bu ülkede bazı şeylerin olması gerekenle - olan arasında ne kadar da farklar olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

 

Televizyon kanallarının çoğu, müzikholün güvenlik kameralarının saniye saniye kaydettiği bir zorbalığı ekrana getirirken

 

hiç kimsenin "sahte polisler"e müdahale etmemesini eleştirdi.

 

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah,

 

"Her polis yeleği giyen, arabasında mavi ışık olan kişi polis değildir.

 

‘Ben polisim’ diyene kimlik sorun.

 

Şüpheleniyorsanız mutlaka 155 Polis İmdat’ı arayın" dedi.

 

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in bu konudaki açıklaması ise

 

"Vatandaş kimlik soracak, polis de göstermek zorunda" oldu.

 

Aslında olması gereken bu...

 

Peki olabiliyor mu ?

 

Hayır.

 

Görüntüler ortada...

 

Avcılar’daki müzikholü basanlar, önüne çıkanın kimine cop, kimine tekme sallıyor,

 

sonra da genç bir kadını sürükleyerek götürüyorlar.

 

Böyle bir durumda vatandaşa, "Ben polisim diyene kimlik sorun" tavsiyesinde bulunmak,

 

"O dayaklardan siz niye nasibinizi almadınız?" demekten başka bir şey değildir.

 

İnsanlardan 155’i arayıp polisi polise şikâyet etmesini beklemek,

 

durup dururken başlarını derde sokmalarını beklemektir.

 

Türkiye, demokrasinin gerçek anlamda hayata geçtiği, insan hakları konusunda hiçbir ihlâlin yaşanmadığı bir ülke olsa,

 

insanlardan "resmi açıklamalar"da dile getirilen duyarlılığı bekle.

 

Ama gel gör ki Türkiye, çoğu konularda maalesef hâlâ bir polis devleti.

 

Türkiye, haksız yere polisten dayak yiyen binlerce insanı bir yana bıraktım, 1 Mayıs’ta Taksim’de eşiyle cafede

 

oturmaktan başka hiçbir suçu olmayan yaşlı bir adamı tokatlayan o polisi bulup cezalandırdı mı?

 

Hayır...

 

İnsanlara, "Polise kimlik sorun" demek kolay.

 

Polis, kimliğini göstermeyip, "Sen misin bana kimlik soran?"

 

deyip soranı benzettiğinde ne yapacağınızı da açıklayın o zaman.

 

Ali Eyüpoğlu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 55
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Malesef ülkemizde yilardan beri polisler makamlarini suistimal ederek yüzlerce ysadisi hareketlerde bulunmuslardir ve develt daima onlarin arkasinda olmustur. Evet Türkiye'de uzun dönemden beri polisten korkmuyorum diyen yalan söyler, cünki polis deyince akla onlarin her sey yapabilecekleri akla gelir. En son 1 mayis eylemlerinde bile gördük. Artik caniler polisi kullanarak daha rahat eylem yapabiliyorlar. Insanlarda polisi öyle tanidiklari icin onlari gercek polis olarak biliyorlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Polise kimlik soran da pişman sormayan da...

 

Birkaç gündür sürekli karşımıza bir şekilde çıkıyor. Kanunun çizdiği yol ile eylem örtüşmüyor. Yani ki; size tanınan haklar uygulamada başınızı belaya sokabiliyor. Hakla sürekli olarak içiçe olan polis; bazen zevk için bazan güvenlik için bir takım faaliyetlere girişebiliyor. Bu faaliyetler ister istemez hepimizde polise karşı olumsuz bir algılama yaşatıyor.

 

Daha önceki kanunumuzda tipini beğenmediği adamın üstünü arama yetkisi vardı polisin. Veya kimlik sorma. Sonra bu makul şüpheye çevrildi kimlik için. Üst arama için daha ağır şartlar getirildi. Ancak; uyulmuyor.

 

İstanbul'da bir avukat arkadaşımız (Üniversiteden arkadaşımdır) polise kimlik sorduğu için darb'e maruz kalmıştı.

 

Avukat Muammer Öz, 3 Ağustos 2007’de ailesiyle Moda parkında otururken, polisler geldi, “Kimlikleri çıkartın” dedi. Öz de, “Önce siz kimliğinizi çıkartın” diye cevap verdi. Ancak bu sorunun bedeli ağır oldu. Polislerden dayak yiyen avukatın kaburgaları çatladı, burnu ve kolu kırıldı.

 

Aslında Muammer'in meselesi bir numune-i imtisaldir. Zira kendisi polise mukavemetten yargılandığı halde polisler henüz mahkemeye dahi çıkartılmış (getirtilebilmiş) değiller. Savcı veya hakimdeki bu polis koruma yaklaşımı nasıl ve nereden çıkıyor anlamıyorum. Her ne ise; polise kimlik soran avukat dayak yedikten sonra acaba polise kimlik soran 25 yaşındaki Hasan'a polisin yaklaşımı ne olacaktır...

 

Şüphesiz her polis aynı değildir, içlerinde bu mesleği ve bu mesleğin onurunu yükselten insanlarda vardır. Ancak; bu meslek arka tarafındaki tabanca ve kelepçe, yanındaki jop ile sürekli olarak, özellikle suçlulurla karşı karşıya sürekli olarak kalan polislerde psikolojik sorunlara yol açıyor. Bir tepeden bakma, bir sallamama, bir umursamama, bir kaale almama, bir baskılama-zora başvurma duygusunu törpülüyor. Şiddet'in kökeninde de karşınızdakini adamdan saymama yok mudur?

 

Hasılı haklarınızı bilmek kadar karşınızdakinin de yetkilerini bilmesi ve sizi bir insan olarak görmesi gerekiyor...Celalettin Cerrah; polise kimlik sorma hakkınız var diyeceğine kendisine polisler hakkında götürülen şikayetler konusunda daha ciddi tedbirler alırsa bu çok daha iyi olur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu sahte poliscilikten acilmis ama sahte polislerle gercekleri birbirinden ayiran özellige baktigimizda sadece birilerinin kimliklerinin gercek oldugu ve mesleklerinin polis oldugunu görüyoruz,icraatta ise sahtesi veya gercegi pek de ayirdedilmeyecek kadar benzerlik gösteriyor.

 

Birileri sahte polis kimliginde vatandasi veya bir baskasini taciz ediyor dögüyor tecavüz ediyorken digerleride gercek polis kimligiyle ayni seyleri veya benzerlerini yapiyor.

 

Örnegin Yilbasi gecesi eglenmek icin Taksim'e gelmis olan yabanci kizlari taciz edenlerin polis tarafindan hicbir isleme tabi tutulmamis olmalari bide üstelik,*SIKAYET YOK*diyerek olayin oldu bittiye getirilmesi,ve bazi forumdaslarimizinda- ben utanarak yaziyorum -*efendim o kizlarin o saatte oralarda ne isleri varmis,kendileri kasinmis*tarzi yaklasimlarini hatirliyorum.

 

Biz, bir polisimiz yaralandigi veya sehit edildigi zaman icimiz yanmaktadir.Polis vatandasin en güvenebilecegi,sirtini dayayabilecegi,bir sorunu oldugunda basvuracagi en yakin dostu olmali iken,polisimiz maalesef vatandasla arasina koydugu mesafe ve ben herseyim tarzi yaklasimi ile iyi not alamamaktadir.

 

Polise kimlik sormak vatandas icin bir güvenlik sorunudur,polisin de vatandasin bu istegine kayitsiz sartsiz uymasi o vatandasin güvenligi icin bir olmazsa olmazdir.Dizi filimlerde kimlik göstermekle polislik olmuyor,gercek yasamdadir bütün sorun.Bütün polislerimiz ayni degil demek cözüme kavusturmaz,sadece olayi basite indirger.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu sahte poliscilikten acilmis ama sahte polislerle gercekleri birbirinden ayiran özellige baktigimizda sadece birilerinin kimliklerinin gercek oldugu ve mesleklerinin polis oldugunu görüyoruz,icraatta ise sahtesi veya gercegi pek de ayirdedilmeyecek kadar benzerlik gösteriyor.

 

Birileri sahte polis kimliginde vatandasi veya bir baskasini taciz ediyor dögüyor tecavüz ediyorken digerleride gercek polis kimligiyle ayni seyleri veya benzerlerini yapiyor.

 

Örnegin Yilbasi gecesi eglenmek icin Taksim'e gelmis olan yabanci kizlari taciz edenlerin polis tarafindan hicbir isleme tabi tutulmamis olmalari bide üstelik,*SIKAYET YOK*diyerek olayin oldu bittiye getirilmesi,ve bazi forumdaslarimizinda- ben utanarak yaziyorum -*efendim o kizlarin o saatte oralarda ne isleri varmis,kendileri kasinmis*tarzi yaklasimlarini hatirliyorum.

 

Biz, bir polisimiz yaralandigi veya sehit edildigi zaman icimiz yanmaktadir.Polis vatandasin en güvenebilecegi,sirtini dayayabilecegi,bir sorunu oldugunda basvuracagi en yakin dostu olmali iken,polisimiz maalesef vatandasla arasina koydugu mesafe ve ben herseyim tarzi yaklasimi ile iyi not alamamaktadir.

 

Polise kimlik sormak vatandas icin bir güvenlik sorunudur,polisin de vatandasin bu istegine kayitsiz sartsiz uymasi o vatandasin güvenligi icin bir olmazsa olmazdir.Dizi filimlerde kimlik göstermekle polislik olmuyor,gercek yasamdadir bütün sorun.Bütün polislerimiz ayni degil demek cözüme kavusturmaz,sadece olayi basite indirger.

 

 

saygilarla

Sn politika, ilk defada olsa yazmis oldugunuz yorumun altina hic tereddütsüz imzami atiyorum. Benim eklemek, daha dogrusu dikkat cekmek istedigimi yazmak istiyorum.

"polisimiz maalesef vatandasla arasina koydugu mesafe ve ben herseyim tarzi yaklasimi ile iyi not alamamaktadir" söylüyorsunuz. Aciklik getirmek sitedigim devletin polise aciktan da olmasa öyle davranis yetkisini vermesidir. Bu olay bana eski Dogu Almanya polislerinin hareketini animsatti. Duvar dönemindeki polis ile sonrasi ayni ama davranislari ne hikmetse hemen degisti. Demek oluyorki Dogu Alman devleti polisi egitirken vatandasa saygiyi degil korkutmalarini ögretmis ve beklemis. Duvar sonrasi bakiyorsun ayni polis sana daha nezaket davraniyor. Ben o zaman duvar öncesi ve sonrasi berlin'de yasadigim icin her iki tarafida iyi taniyorum ve transit yolculukta Dogu Alman polisiyle sinir kapilarinda ve yollarda cok karsilasirdik. Dogu Berlin'e gittigimizde bile polisin yetkisinin cok fazla oldugunu hissederdik ve dogal olarak cekinirdik. Itiraz bile edemezdin. Bir gün icerisinde ayni polislerin davranislarinda 180 derece bir degisiklik oluyorsa bunu aciklamasi herhalde anlattigim gibi olur. Malesef Türkiye'nin polisi Dogu Alman polisinin davranisina benziyor ve bu destegi gerekli mercilerden aliyorlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dün 32.günde Engin Ceber le birlikte işkence gören arkadaşı bir bayan güzel bir söz söyledi.

 

"O insanlar oraya giyerken neden Polis kıyafeti giyiyor .Başka bir kıyafetle gitmiyor veya üniformayla" gibi bir sözdü, net hatırlayamıyorum.

Polisin yarattığı korkuyu galiba hiçbir şey yaratamamış ondan olsa gerek ama öte yandan da katılmadığım kısımlar da var tabi.

 

Hastaneye gidiyoruz.Hemşire azarlar doktor azarlar.

Nufüs müdürlüğünde memur azarlar.

Özel Güvenlik azarlar.(ona ne oluyorsa :D üniforması varya )

Daha say say bitmez.Üstünüze giydiğiniz üniforma veya büründüğünüz kimlik karşı taraftan üstün olduğunuza dair bir belirtimidir illa ki.

 

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dün 32.günde Engin Ceber le birlikte işkence gören arkadaşı bir bayan güzel bir söz söyledi.

 

"O insanlar oraya giyerken neden Polis kıyafeti giyiyor .Başka bir kıyafetle gitmiyor veya üniformayla" gibi bir sözdü, net hatırlayamıyorum.

Polisin yarattığı korkuyu galiba hiçbir şey yaratamamış ondan olsa gerek ama öte yandan da katılmadığım kısımlar da var tabi.

 

Hastaneye gidiyoruz.Hemşire azarlar doktor azarlar.

Nufüs müdürlüğünde memur azarlar.

Özel Güvenlik azarlar.(ona ne oluyorsa :D üniforması varya )

Daha say say bitmez.Üstünüze giydiğiniz üniforma veya büründüğünüz kimlik karşı taraftan üstün olduğunuza dair bir belirtimidir illa ki.

 

 

 

 

 

Sn godzilla, biliyorsunuz ülkemizde koltuk cok önemli oldugu icin oturan gitmiyor. Nedenide koltuk sayesinde herkes kedisini padisah zannediyor, bu koltuk basbakanlik olabilir, okul olabilir (ögretmenden de korkan cok bilirsiniz, dayak varya), okuldaki kalfa olabilir, her türlü memur olabilir. Yani sistemimiz malesef bu makamlari verirken onlara o makamin hizmet degilde kendi egolarini gidermek icin oldugu hissi veriyor, sorun burada. Bu sistem zaten ülkemizin gelismis ülkeler arasindaki konumunu da iyi belirliyor. Bosuna cogu konularda disardan elestiri almiyoruz herhalde. Koltuklarindan korkanlarda zaten bu tür elestirilere iyi gözle bakmiyorlar. Polisi biraz daha derinden elestirsek gene birileri cikacak ve hemen Türk polisi ne yaparsa dogrudur diyerek bizi ya vatanhaini ilan ederler yada terörüst. Yillardan beri ülke sistemini elestiriyoruz, iskence var diyoruz, haksizlik yapiliyor diyoruz. Ama cevaplar ne oluyor genelde öyle bir sey olamaz, sadece bireysel suc islemedir deniliyor ve hemen savunmaya geciliyor. Polisin görevi hangi sartlarda olursa olsun zanliyi veya sucluyu sadece yakalayarak hakim önüne cikartmaktir, 1 mayis eylemlerinde gördügümüz gibi karsilikli taslasmalar ve bir polis tarafindan yakanmis bir vatandasa bile halaa kafa göz dikkat etmeden joplamak degil. Neymis efendim onlarda insanmis ve kendilerine hakim olamiyorlarmis. olamaz böyle bir sey, kabul edilecek bir argüman degil. Beceremedigi ve kaldiramadigi ise soyunmasin ve egitim alarak nasil davranacagini ögrensin. Polis mercisi siyasi düsünemez ve siyasi olarak hareket edemez, ama malesef bu meslek ülkemizde sadece siyasi emeller icin kullaniliyor ve ortaya böyle bir kaos cikiyor. Trafik polisi vatandasa makbuzsuz ceza keser, gümrük polisi gene rüsvet ile kacakcilara göz yumar. Hapishanede gardiyanlar oranin agasi sayarlar kendilerini. Saymakla bitmez. Bizler bu sorunun temeline inmemiz gerek. Temeline inmek istemiyoruz cünki dokunuyor!!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

296636xo1.jpg

 

 

Türkiye’de polis şiddeti artıyor

Dünyanın önde gelen insan hakları kuruluşlarından Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) Türkiye’de polis

 

şiddetinin arttığını belirten bir rapor yayımladı.

 

New York merkezli İnsan Hakları İzleme örgütünün (HRW) hazırladığı son rapora göre Türkiye’de hem polis şiddeti artıyor,

hem de suçlular gereğince cezalandırılmıyor.

 

80 sayfalık "Adalete Karşı Safları Sıklaştırmak - Polis Şiddetiyle Mücadele Önündeki Engeller" başlıklı raporda,

 

Türkiye’de polisin uyguladığı şiddetin artmasıyla, hükümetin kuralları ihlal edenlerden hesap sormaması

 

arasında bağlantı olduğunu belirtiliyor.

Raporda, polisin kötü muamelede bulunmasıyla ilgili olarak 2007 yılı başından bugüne dek yaşanan 28 ayrı vaka

 

belgeleniyor ve bu ihlallerin soruşturulma süreci aktarılıyor.

 

 

Türk polisinin -bazıları ölümle sonuçlanan- ateşli silah kullanması, göstericilere kötü muamele ve aşırı güç kullanarak

 

müdahalesi, ve kimlik kontrolleri sırasında ve sonrasında yaşanan kötü muamele vakaları raporda yer alıyor.

 

 

ŞİKAYETÇİ OLAN KENDİNİ SUÇLU BULUYOR

İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, polis hakkında suç duyurusunda bulunanların kendilerini,

 

polise "görevi yaptırmamak için direnme" suçuyla yargılanırken bulmaları oldukça sık karşılaşılan bir durum.

 

Örgüt Başkanı Kenneth Roth, "Türkiye, polisin her an silahını çekebileceği ve şiddet kullanabileceği düşüncesiyle

 

mücadele etmelidir" diyor.

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün dikkat çektiği bir nokta, Türkiye’de polis şiddetinin 2007 yılı Haziran ayında

 

Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucu artmış olduğu görüşü.

 

Bu durumu eleştiren çevreler yasadaki değişiklikle polise, ölümcül güç kullanma konusunda geniş takdir

 

yetkisi verildiğini, ayrıca keyfi durdurma ve arama uygulamasının da teşvik edildiğini söylüyor.

 

 

BAĞIMSIZ BİR POLİS ŞİKAYET BİRİMİ KURULABİLİR

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporunda, Türkiye hükümetine yönelik detaylı tavsiyeler yer alıyor.

 

Bu tavsiyelerden biri, polisin görevini kötüye kullanması halinde, suçluları yargıya sevkedebilecek yetkinlikte

 

soruşturma yetkisine sahip etkin bir bağımsız polis şikayet biriminin kurulmasını içeriyor.

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, ölümcül güç kullanımının, son çare olarak ve yalnızca gerektiğinde hayat

 

kurtarmak için kullanılabileceğinin yasalarda net olarak ifade edilmesi talebinde bulunuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu konuda örnek vermek en iyisi. Bir çok ülkede, şöyle bir prosedür vardır ;

 

Polis, ister arama , ister gözaltına alma, ister suçüstü, isterse müdahele yapıyor olsun. Görevini gösterir muteber bir belge ibraz etmek (rozet, kimlik vs) ne amaçla orada olduğunu söylemek, zanlıya hangi gerekçeyle müdahele edildiğini bildirmek, ve zanlının haklarını yüzüne okumak zorundadır. Bu unsurlardan biri veya birkaçı yerine getirilmediği taktirde hem yerine getirmeyen güvenlik görevlisi hakkında cezai işlem uygulanır. Hemde o müdahele sırasında el edilen deliller, mahkemede zanlıya karşı delil olarak ya hiç kullanılamaz ya da ikinci üçüncü dereceden güvenilir delil olarak kullanılabilir.

 

yani en azından yabancı filmlerden gördüğümüz kadarıyla "Polis (elinde kimlik veya rozet) bu bir aramadır" , " uyuşturucu kaçakçılığı şüphesiyle tutuklusunuz" , "haklarınız şunlar şunlardır" şeklinde gerçekleşir bu işlem"

 

Eğer işlemi gerçekleştiren polisler bunlardan herhangi birisini yerine getirmezse, adam evinde veya üstünde bir kilo eroinle bile yakalanmış olsa, ya o delile dayanarak suçlanamaz, ya da savcı suçlamasını ana olarak o delile dayandıramaz. Zira ele geçen delil veya yapılan suçüstü hali, davanın ana dayanağını teşkil edecek kadar güvenilir kabul edilmez.

 

Elbette bu prosedürleri uygulayan ülkeler "ya arkadaş dur, zevk olsun diye prosedür koyalım" ya da "böyle prosedür koyalım ki , suçlular paçayı kurtarsın" diyerek uygulamıyordur. Mutlaka sistemin işleyişi içerisinde bunu zorunlu kılacak olaylar yaşanmıştır, veyahutta bu prosedürün yokluğunun yol açtığı suistimaller, delil karartmalar, suç yıkmalar yaşanmıştır. Bu ülkelerde böyle bir prosedüre ihtiyaç duymuşlardır.

 

Ülkemizde ise, bir çok arkadaşın ve mikrofon uzatılan vatandaşın bahsettiği gibi. Eğer siz o polis memurundan daha "şeyli" bir devlet çalışanı falan değilseniz, polise kimlik sormak gerçekten cesaret ister ve sert bir tepkiyle karşılaşırsınız. Bu tepki genelde "ne diyon lan sen" şeklinde el ve ayağında katıldığı tartaklama, tekmeleme şeklinde bir tepki olur. Bugüne kadar basından duyduğumuz ya da gözümüzle şahit olduğumuz vakalara göre. Zira polisler genelde ellerinde telsiz olmarına, veyahutta üniforma giyiyor olmalarına rağmen kimlik sorulduğu durumlarda bunu bir hakaret olarak kabul ederler. Eline bir telsiz uydurmak, ya da söz konusu vakadaki gibi, polis yeleği, polis üniforması satın alıp giymek çok imkansız bir şeymiş gibi.

 

Bizim İstanbul Emniyet Müdürümüz ise, göreve başladığından beri butür konularda gösterdiği reaksiyondan farklı bir reaksiyon göstermedi ; "vatandaş niye polise kimlik sormuyor"

Sayın Müdür, bu soruyu şöyle biz size sorsak, neden polis arama-tarama, gözaltına alma, müdahele etme gibi faaliyetleri yürütürken kimlik göstermiyor? Türk Emniyet Teşkilatında polisin kimlik ibraz etme zorunluluğu vatandaşın talep etmesine mi bağlıdır? Eğer benzer her durumda, emniyet görevlileri resmi kimliklerini ibraz ediyor olsalardı, o zaman vatandaşlar göstermemelerinden şüphelenir ve göstermelerini talep ederdi. Kesinlikle o müzikhol daha önce yüzlerce kez polis tarafından aranmıştır. Ve müzikhol sahipleri arama yapmaya gelen polislerin kimlik ibraz ettiklerini hiç görmemiştir. Zira ben en azından bu güne kadar köşe başlarında "uygulama" denilen vatandaşların kimliğini alıp telsizle merkezden gbt sorma işlemlerinde, ya da oturduğumuz, cafe, kahvehane, eğlence merkezi , lokanta gibi yerlere kimlik yoklaması yapmaya gelen polislerin, içeri girince işyerine sahiplerine ve vatandaşlara kimlik ibraz ettiklerine hiç şahit olmadım. Hattı zatında beyoğlunda ailesiyle beraber türkü barında eğlenen bir hakimin bile , "uygulama" yapmaya gelen polislere kimlik sorduğu için, dayak yediği vakayıda unutmayalım. Bu olayla ilgili sokakta röportaj yapılan vatandaşlardan birisi güzel birşey söylemişti "polisin kimlik göstermesi zorunluymuş, nasıl zorunlu, göstermeyince bir ceza yok, böyle zorunlu mu olur" diye. Tekrar söylüyorum eğer her durumda kimlik ibraz etmek, polisimizin sürekli yerine getirdiği bir davranış olsaydı. O müzikhole polis yelekleri, ve telsizlerle gelen şahıslar müzikhole girdiklerinde kimlik göstermedikleri için oranın sahipleri ve güvenlik görevlileri bu numarayı yemezlerdi.

 

İçkili yer işleten bir kimsenin, polis yelekleri ve polis telsiziyle arama yapmaya geldik diyen bir ekibe, kimlik sorması, Türkiye şartlarında "abi mühürleyin burayı, benide alın götürün" anlamına gelir. Gerçek budur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birde Ferhan Şensoy ve arkadaşlarının, Nazi almanyası'nı konu alan bir oyundan sonra, girdikleri iddia üzerine, istiklal caddesinde yaptıkları bir şeyi anlatayım.

 

Şensoy ve arkadaşları oyundan sonra aralarında iddiaya girerler. Şensoy az sonra yapacakları şeye kimsenin tepki göstermeyeceğini ve dediklerini yapacağını iddia eder. Hayır olmaz diyen arkadaşlarıyla iddianın neticesini öğrenmek için istiklal caddesine çıkarlar. Oyun Nazi Almanyası hakkındadır. Eğer çok yanlış hatırlamıyorsam 90'lı yıllarda oynadıkları , "Kahraman Asker Schweik" oyunundan sonra. oyunda giydikleri, ikinci dünya savaşındaki Nazi askerleri ve subaylarının üniformaları üstlerinde, İstiklal caddesinde galatasaray lisesinin önünden başlayarak meydana kadar durdukları vatandaşlara kimlik sorup üstlerini ararlar :) Onlarca kişiye aynı şeyi yaptıkları halde, kimse tepki göstermez, karşı çıkmaz, kimliğini verir, üstünün aranması için duvara yaslanır, hayırlı görevler diyerek gider sonra. En sonunda bir tanesine, ya kardeşim üstümüzdeki üniforma ne üniforması diye sorarlar adam "eski alman askeri üniforması abi" der, kardeşim o halde niye kimliğini veriyorsun, üstünü arattırıyorsun derler , adam "ne bileyim abi, başımız belaya girmesin, benim işim olmaz" der :).

 

Ferhan Şensoy iddiayı kazanır. SKY Türk'teki röportajında spikerin kendisine bu anısını anımsatmasından sonra, spikerin türk toplumunun duyarsızlığı ve tepkisizliği diye başladığı yoruma binaen Şensoy, bunun toplumun duyarsızlığı ve tepkisiyle direk alakalı olmadığını. O yıllarda polisin benzer uygulamalarının vatandaşta yarattığı korku ve çekincenin sonucu olduğunu söylemişti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Korku Kültürü Nasıl Yenilir ?

 

"""İstanbul Avcılar’da polis kıyafetli eşkıyanın pavyon basıp “kadın kaldırması” bana Ferhan Şensoy’un 20 yıl önceki deneyini hatırlattı:

Şensoy ve tiyatrocu arkadaşları, bir oyunda kullandıkları Nazi subayı üniformalarıyla Beyoğlu’na çıkıp kimlik kontrolü yapmışlardı. Üzerlerinde gamalı - haçlı kostümler, deri çizmeler, Nazi kasketleriyle İstiklal’den gelen geçeni çevirip “Kimlik bitte (lütfen)!” diyorlardı.

Komik değil mi?

Ama insanların tepkisi hiç de komik değildi.

Güpegündüz kendilerine yarı Türkçe yarı Almanca kimlik soran “Nazi subayları”na herkes uysalca boyun eğmişti.

Galiba sadece bir kişi “oyun”u anlayıp karşı çıkmış, diğerleri kuşkulandıysa da “Ne olur ne olmaz” diye kimlik göstermişti. """

 

Can Dündar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türk polisinden korkmayan var mı?

 

Ben korkuyorum.

 

Bakın size korkularımla ilgili birkaç yaşadığım olayı aktarayım.

 

Nevruz günü,annem dahil herkes kendilerine akıl veren polis abileri onaylıyor.

 

Polis abiler ne diyor;cehaletinizden efendim bu yaşananlar diye başlıyor;gerisini siz tahmin edin.

 

Ben bu arada her dediğini okeyleyen anneme,Kürtçe ''ne diyorsa sen neden evet diyorsunuz'' deyiverdim.

 

Bakın şu işe,polislerimiz Kürtçe'yi de çok iyi anlıyormuş.

 

Vay sen misin diyen :)

 

Tehditler önce,sonra ben ısrar edince düşündüklerimden;seni dinsiz yakıştırmaları ve gözaltı naraları.Gözaltı deyince inanın korktum.Bilirim bizim ülkemiz de gözaltına alınanların akibetini.Annemi sormayın,kalbi yok iyi ki diyecek türden.Neyse ki babam gelip,benim daha çocuk olduğum konusunda onları ikna etmeye çalıştı.Ama beni asıl kurtaran amcamın ünü oldu.Akşama kadar ev esareti yaşadım ailemin onayı ile.Ben korktum,ailem korktu...

 

Diğer örnek de yine benden.

 

Diyarbakır'a geldiğim ilk hafta telefonum çalındı.Karakola gidecekken yol üstünde bir boyacı abi,hemen olayı bildirdi.Daha sonra polisler geldi;ifadem bile alınmadan Diyarbakır'da biraz dolanalım,bakarsınız buluruz falan dediler.İnanın o akşam 3 saat boyunca Diyarbakır'da aynı yerleri dolandık.Önce nerede çakışıyorsunuz muhabbeti,sonra bölge hakkında ağza alınmayacak ifadeler.Bir baktım ki muhabbetleri gerçekten de seviyesizleşmeye başladı,ben karakola gideceğim diye ısrar ettim.Hayatım da ilk defa polislerden bu kadar nefret ettim.

 

Sevgili Birce çok iyi örnekler vermiş,yaşananları ve yaşayanları oldukça net ifade etmiş.

 

Engin Ceber en son vaka.

 

Öncesinde tartaklanan avukatlar,parkta dolaşan sivil vatandaşlar.

 

Öncesinde dur ihtarına uyulmadığında öldürülen Baran'lar...

 

O Samast ile hatıra fotografı çekenler....

 

Bu ülke de polisilerden korkulur,çünkü onu denetleyecek güç yoktur.

 

Bu ülke de polislerden korkulur,çünkü kimsede hesap verecek vicdan yoktur.

 

Bu ülke de birey ahkam keserken kendisini polis olarak gösterir;çünkü o da bilir ki bu ülke de en çok polisten korkulur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kendi polisimiz,kendi insanimiz ammaa,dogruyu söylemekten geri adim atmamaliyiz.Polis,görevi geregi müdahale etmesi gereken her yerde müdahale ederek hem güvenligi saglamakla hemde magdur olani korumakla yükümlüdür.

Polis,bu görevini yerine getirebilmesi icin herkese esit mesafede olmak durumundadir.Yani babasida,kardeside olsa hak ve hukukun üstünlügüne uymak zorundadir.Bazen polislerimizi görürüz;ya bir magazanin ya bir kahvenin önünde sapkasi alnina cekilmis,ya bir esnafla ya bir arkadasiyla gevezelik edip cay kahve icerken.Polis meslegi böyle gayriciddi davranislara izin vermez.Mesaisi bittikten sonra sivil bir insandir ve gidip istedigiyle sohbet ederek cay kahve icebilir.Yani bunu neden yaziyorum?

Polisimizin maalesef bu alanlarda yeterli egitimi yoktur.Halkin arasinda nasil davranmasi gerektigi konusunda polisimize yeterli egitim verilmemistir.Özellikle Kapalicarsida ara sokaklarda cok rastlarim polislere laklak edip vakit geciren.Böyle polislik olmaz,böyle bir polis vatandasin belki korkmasini saglar ama kendisine saygi uyandiramaz,korku ise onun polis olmasindan degil polisin eline düsmenin ne demek oldugunu bilmesindendir,halbuki vatandasin polisten korkmasini degil saygi duymasini saglamaktir önemli olan.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...
Polis kılığında müzikhol basıp, kaçırdıkları kadına saatlerce tecavüz eden zorbalara 9 ayrı suçtan dava açıldı

 

İstanbul Avcılar'da geçen Ağustos'ta polis kıyafetli 6 kişi, Esen adlı müzikholu basmış, şehir eşkıyalarından 3'ü, kaçırdıkları Cansever K. adlı konsomatriste saatlerce tecavüz etmişti. Yakalanarak hapse atılan Yusuf Kılıç (26), Cesim Gelturan(28), Cihangir Nurçin(25), Yıldırım Ağbaba (19), Mehmet Duran (24), Hakan Firuze (30) ve Mehmet Fuat Bakla (23) ile ilgili soruşturma 8 ay sonra sonuçlandı.

Hazırlanan iddianamede Yusuf Kılıç'ın müzikhole önceden gittiği, Cansever K.'yı masasına birkaç kez davet ettiği, genç kızın bu teklifi kabul etmemesi üzerine de “Sen benim masama gelmiyorsun. Ancak bir gün gelir seni zorla masandan alarak gereğini yaparım” diyerek tehdit ettiği anlatıldı.

 

Ruh sağlığı bozuldu

Şüphelilerin genç kızı Mehmet Duran'a ait olan site içindeki bir eve götürdüklerinin anlatıldığı iddianamede Cesim Gelturan, Yusuf Kılıç ve Cihangir Nurçin'in, Cansever K.'ya birden çok kez cinsel saldırıda bulundukları, bu eylemlerinin iz ve delillerini yok etmek için de banyoda yıkadıkları belirtildi. İddinamade ayrıca gelen Adli Tıp raporuna göre Cansever K.'da cinsel eylem nedeniyle ruh sağlığında bozulma meydana geldiği de belirtildi.

 

İddianamede 6 şüphelinin “silahla birden fazla kişiyle tehdit, özel işaret ve kıyafetleri usuzsüz kullanma, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, nitelikli cinsel saldırı, mağdurun beden ve ruh sağlığın bozacak şekilde cinsel saldırı, basit yaralama, bıçak ve diğer aletleri izinsiz olarak satma, satın alma, taşıma veya bulundurma” suçlarını işlediği ifade edildi.

101 yıl hapsi istenen var

Şüpheli Cesim Gelturan için 32 yıldan 89 yıla, Yusuf Kılıç için 36 yıldan 101 yıla, Mehmet Fuat Balka için 34 yıldan 95 yıla, Cihangir Nurçin için 34 yıldan 95 yıla, Yıldırım Ağbaba için 34 yıldan 95 yıla, Mehmet Duran için de 29 yıldan 82 yıla kadar hapis cezası istendi. Şüphelilerden Hakan Firuze hakkında ise Cesim Gelturan'ın yanında işçi olduğu, suçun işlendiği aracı kiralayarak işverenine teslim ettiği ve başkaca bir eyleminin olmadığı gerekçesiyle takipsizlik verildi.

 

(Vatan)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hangi meslekten olursa olsun görevini kötüye kullananlardan korkulur aslında..

 

Gümüşhane'de polis karakoluna gidiyorum nöbetçi polise tuvalete gitmek istediğimi söylüyorum (karakoldan başka yer bulamadınmı dediğinizi duyar gibiyim çok sıkışmıştım ne yapayım)içeri dönüyor avazı çıktığı kadar "bayan tuvalete gidecekmiş yolu gösterin" diye bağırıyor içerde oturan arkadaşlarına.."sağol be biraz daha bağırsaydın ya tüm Gümüşhane duysaydı" diye sitem ediyorum yaptığını düşününce kendide gülüyor..

Bir bayan polis eşliğinde gidiyorum.Ne üst araması ne bir şey girdim çıktım sonra aklıma şöyle bir şey takıldı peki ya ben bir terörist olsadım o tuvalete bomba koysaydım..

Aslında polis vatandaşa güveniyor yada güvenmek istiyor,onlar bizden daha çok korkuyorlar daha tedirginler..

 

Türk polisinden korkmayan varmı,diye sorulmuş ben korkmam niye korkayım ki,tam tersi polisleri,askerleri,doktorları çok severim..Hatta ciddi ciddi kafa tuttuğum polisler bile olmuştur,pes dedirtmişimdir.Bir keresinde bir futbol maçında tartıştığım polis en sonunda"sen Of'lumusun "dedi evet ne olmuş diye bağırıncada "yok bir şey tüm olaylar sizden çıkıyorda"demişti gülerek benide güldürmüştü..

Siz hiç Amerikan polisi hakkında birşey okumadınız herhalde ellerini bile görünen yere koymadımı mıhlıyorlar adamı..

Hani Adana'daydı sanırım polisin gözünün önünde adam karısını rehin alıp onlarca yerinden bıçaklamıştıda polisi seyrettiği için suçlamıştı herkes o olay Amerikada olsaydı eminim rehinede rehin alanda vurulmuştu..

Yada bırakın korkulsun anacım nasılsa kimsenin kimseden korkusu kalmamış bari polisten korkulsun..

Ama öyle yanınızda bir kadını saçından sürükleyip götürenin üniformasına bakıpta sessiz kalmayın,hakkınızı aramasınıda bilin..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesele de aslında bu değil mi Kardeşim...

 

Hakkı aramak...Pekiyi hakkını arayanların bazan bulduğu hak/sızlık acaba hak arama isteğini ne derecede etkiliyor...

 

Bir avukat arkadaşımdan bahsetmiştim. İstanbul'da bir parkta eşiyle beraber otururken polis gelip kimlik soruyor. Avukat arkadaş da polislere kimlik soruyor ve harika denilebilecek bir dayak yiyor.

 

Diyelim ki; bu polisin akrabalarından birisiniz ve olayı duydunuz (duymayan kalmadı ama) "Ulan avukatı dahi polise kimlik sorduğu için dövmüşler aman bulaşmayalım da ne derlerse yapalım" benzeri bir psikoloji oluşmaz mı, kanaat hasıl olmaz mı?

 

İnsanlar, kendilerini koruyan/koruması gereken güçten niye korkarlar? Çok sevdiğim polis arkadaşlarım var ve kısmetse bu yaz kardeşim de polis oluyor. Ben arada sırada ondan da korkuyorum ya o ayrı hikaye...

 

Ancak ne olursa olsun, nasıl bir korku olursa olsun...Yanınızda bir kadını sürükleyip polis kılığına girmiş kişiler zorla götürüyorlarsa dayağı göze alıp birşeyler yapmanız gerekiyor ancak oraya gidenlerde herhalde dayak yemeye gitmediler ;)

 

Her ne ise; en azından savcı tarafından istenilen ceza güzel de daha önce demiştik. Bizim savcılarımız istemekle mahir bakalım hakim ne karar verecek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye'de iyi polislerin sayısı gittikçe azalmış.

Esasen toplumun bir aynasıdır polis, onların genel kültür seviyesine bakınca, psikolojik durumlarını düşününce, sistemin dayatmış olduğu zorbalik kültüründen polisinde nasibini aldığını söyleyebilirim...

Türkiye'nin genel anlamda bir eğitim sorunu var, bizler eğitimden ne anlıyoruz onuda tam olarak kimse bilmiyor fakat toplumun genel anlamda bir kültür sorunu yaşadığı ve nihayetinde polisinde bu toplum içerisinden çıktığı gerçeği ile birbirini tamamlıyor...

Türk Polisi kendisine münhasır bir hogamonya yaratmış görevini ve yapabileceklerinin sınırını bilmiyor, ayarlayamıyor, ORANTISIZ GÜÇ kullanarak aslında görev hatası yapıyor fakat genellikle görmezden geliniyor... Ya da toplum bunu kabulleniyor, polis güç kullanabilir, sorgulama esnasında dayak atabilir, eğer dayak atarsada asla şikayetçi olunamaz önkabulüne herkesi inandırmış görünüyorlar...

Üniformalı güç sivilleri genellikle korkutuyor, çoğu polis bu korkudan garip bir haz alıyor...

Tır şoförlerinin küçük araçlara baktığı gibi bişey...

Toplum=kültür=eğitim=polis sorunu görmezden geldiği sürece bu orantısız ve hukuk dışı uygulamalar devam edecektir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ulan avukatı dahi polise kimlik sorduğu için dövmüşler aman bulaşmayalım da ne derlerse yapalım" benzeri bir psikoloji oluşmaz mı, kanaat hasıl olmaz mı?

Zaten böyle bir psikoloji insanlarda oluşmuş durumda. Belki de amaç budur.

Bende duyduğum bir olayı size aktarmak isterim.

 

Çok basit bir olayda polis tarafından dövülen çocuk için -ki polisin tembihleyip , nasihat edip bırakabileceği kadar basit bir olay- ailesi dayak yediğine ve polis tarafından darp edildiğine dair adli tıptan rapor alıyorlar ve bu yönde ifade eden 3 tane de şahit var çocuğu darpettiler diye. Aile polislerden davacı oluyor. Polislerin yargılanması için valilikten izin alınması gerekiyor vedoğal olarak valilik bu izni vermiyor. Buna karşı idare mahkemesinde dava açılıyor, gelen cevap:

 

 

-Çocuğun dövüldüğüne dair bilirkişi raporu ve tanık ifadeleri yeterli değildir.

 

Ne kadar ilginç değil mi? birileri birilerini ısırmıyor. Polisler hakkında dava açılması için öldürülmesi gerekiyor herhalde , hani şu hep söylenen bahane vardır ya yetkili ağızlar tarafından "polis orantılı güç kullanmıştır". Öldürmenin neresi orantılı güçtür, elleri kelepçeli çocuğun ağzını burnunu dağıtmak nasıl bir orantıdır çözemedim.

 

Ve çok ilginç bir olay daha , bir polis tanıdığım eşine aynen şunları tembihliyor:

 

Başına bir iş gelirse sakın polise gitme de kime gidersen git.

 

Velhasıl polislerden korkmuyorum ama sevmiyorum da.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Gelincik gayet net ve herkesin bildiği bir gerçeği vurgulamışsın.

 

Sana katılmamak imkansız, benimde bir arkadaşımın kardeşi hırsızlık şüphesi üzerine polis tarafından göz altına alınıyor, gözaltındayken 6 polis tarafından ciddi şekilde dövülüyor fakat daha sonra gerçek hırsızlar yakalanıyor, polis bu arkadaştan özür dileyerek salıveriyor...

 

Ben neden şikayetçi olmadın dedim, kimi kime şikayet edeceğim yarın başıma bir iş gelse kim savunacak dedi...

 

Burada sorgulanması ve düşünülmesi gereken şey, polisin gözaltındaki kişiye şiddet uygulama hakkı var mı yok mu, polisin yetkileri nelerdir, ne kadardır...?

 

Eğer polis, zanlıları ya da şüphelileri kendi ölçüleri ile cezalandıracaksa mahkemelere ne hacet kalır?

 

Fakat bu yalnızca bizim ülkemizin sorunu değil hani büyük abimiz Amerika varya, malum onları örnek alıyoruz, bu konuda da onlardan geri kalmıyoruz!

 

Şu Amerikan Demokrasisini çözen var mı? Türkiye'ye ithal ettikleri demokrasiyi çözer miyiz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Asagida bir gencin polis tarafindan nasil öldürüldügü haberini alintiladim. Bu alintida ilginc olani Polisin ifadesinde havaya uyari atesi actigi ve sonunda ülüm kursununun kaza sonucu kendi iradesi disinda kaynaklandigini söylüyor. Bu tip ifadeler nedense ülkemiz polisinde hemen hemen rutin bir durum. Genelde hep ayni ifadeler, havayaates ederler, ama her ne hikmetse bu kursun havadan geri dönerek sahsin ya kalbine yada baska ölümcül noktasina girer. Emniyet ise bu tip polis memurlarindan hesap soracagi yerde onlara sahip cikar ve eger mümkünse davaliyi korkuturda.

Türkiye'de polisten korkmuyorum diyen ya yalan söylüyor yada isbirlikcidir. Egitimsizligin yaninda birde kurum olarak vatandasa saygi ögretilmiyor. Polis memurunun vermis oldugu ifade ve kendisini savunmasi o kadar gülüncki, ufak bir cocuga anlatsaniz o bile inanmaz.

 

"Polisin 18 yaşında öldürdüğü gencin davasında arbede

 

Antalya'da, geçen yıl 27 Ekim'de 'Dur' ikazına uymayan 18 yaşındaki Çağdaş Gemik'i tabancayla vurarak öldürdüğü iddia edilen polis memuru Mehmet Ergin'in, bugünkü ilk duruşmada tutukluluk halinin devamına karar verildi.

 

İfadesine başsağlığı dileyerek başlamak isteyen polis memuru Ergin'e Gemik'in dayısı Cemal Efe “Katil” diye bağırdı. Ölen Çağdaş'ın annesi Sevgi Efe Gemik ise sanık sandalyesindeki polis memuruna, “Benim canımı acıttın, Allah da senin canını acıtsın” dedi. Duruşma öncesinde de adliye bahçesinde toplanan kalabalıkla, polis arasında arbede çıktı.

27 Ekim 2008 Pazartesi günü öğleden sonra, devriye gezen ekibin ‘Dur’ ikazına uymayarak kaçan motosikletli iki gence ateş açan Önleyici Hizmetler Şubesi'nde görevli polis memuru 34 yaşındaki Mehmet Ergin, gençlerden Çağdaş Gemik'in ölümüne neden olmuş, çıkarıldığı mahkemece tutuklanan 13 yıllık polis memuru, cezaevine gönderilmişti. Polis memuru Ergin hakkında ‘kasten adam öldürmek’ suçundan ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açılmıştı.

Çağdaş Gemik'i tabancayla öldürdüğü iddia edilen polis memuru Mehmet Ergin'in yargılanmasına bugün başlandı. Sanık polis memuru Ergin'in Antalya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı duruşma saat 11.10'da başladı. Duruşmada tutuklu sanık Mehmet Ergin hazır bulunurken, meslektaşı Ahmet Üstün ise tanık sıfatıyla yer aldı. Öldürülen Çağdaş'ın annesi Sevgi Efe ve babası Haşim Gemik'in yanısıra dayısı Cemal Efe müdahil olarak davaya katıldı. Ailenin avukatları olarak Murat Erdoğan, Muhsin Taşar, Nusret Gürgöz, Gülgün Gürbüz, Münip Ermiş ve Behiç Ayçiçek katılırken, sanık avukatı olarak Süleyman Çalıkuşu katıldı. Duruşma polis memuru Ergin’in ifadesiyle başladı. Ergin ifadesine, “Önce merhumun ailesine başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum” diye başladı. Bu sırada müdahil sırasında avukatların yanında oturan Çağdaş Gemik'in dayısı öğretmen Cemal Efe, “Ne başsağlığı dileyeceksin? Katil” diye bağırdı. Mahkeme Başkanı hakim Mehmet Zeki Söğüt'ün müdahale etmesi üzerine bu sefer izleyici sıralarından bir kadın, “Yediği haltı anlatacak” diye bağırdı. Uyarılar üzerine sessizlik sağlandıktan sonra Ergin ifade verebildi.

 

‘HAVAYA UYARI ATEŞİ AÇTIM’

Polis memuru Mehmet Ergin, olay günü sabah saat 11.00 sıralarında görev aldıklarını belirterek, “Ben motosikleti kullanıyordum. Arkamda ise meslektaşım Ahmet Üstün oturuyordu. Bizim görev yerimiz Zeytinköy Mahallesiydi” dedi. Olay günü iki motosiklet durdurduklarını ve birinde 1 kilo esrar ele geçirdiklerini belirten Ergin, olayı şöyle anlattı:

“1176 Sokak'ta seyir halindeydik. Bu sırada karşımızdan bir motosiklet geldi. Üzerinde iki kişi vardı. Sürücünün başında kask vardı. Kontrol amaçlı ‘Dur’ işareti yaptık. Hızla kaçmaya başladılar. Peşlerine düştük. Bir süre sonra durdular. Biz de motosikletimizi sağa yanaştırıp durduk. Ben ve arkadaşım Ahmet aşağı indik. O diğer zanlının yanına doğru giderken, ben motosiklete doğru yürüdüm. Arada 4- 5 metre vardı. Bir anda kasklı sürücü yeniden motosikletine gaz verdi ve yolun sağından 30 derecelik bir açı ile sola doğru kaçmaya başladı. Bu bendeki kuvvetli suç şüphesini arttırdı. Suçsuz bir insan niye kaçsın ki? Bizim motosikletlerimiz enjeksiyonludur. Geri dönüp motosikleti çalıştırıp peşine düşmem arasında zaman geçecekti. Gayri ihtiyari olarak arkasından koştum ve tabancamı çıkarıp mekanizmayı kurdum ve ‘Dur polis’ diyerek havaya bir el uyarı atışı yaptım. Tekrar 4-5 metre koşmuştum ki yolun sol tarafındaydım ve bir anda yoldaki mucur yüzünden dengemi kaybettim. İradem dışında tabancam patladı. Şahıs sola doğru yere düştü. Koştum, baş parmağımla kanın çıktığı yere tampon yapmaya çalıştım. Nefes almakta zorlanıyordu. Başını sağa doğru çevirdim ve 7- 8 dakika böyle bekledim. Arkadaşım ambulans çağırıyordu o sırada. Doktor geldi ve nabızını kontrol etti ve ‘Ex olmuş’ dedi. Şahsı tanımam. Düşmanlığımda yoktur. Ben görevimi yaptım. Böyle olmasını da istemezdim.”

NASIL ATEŞ ETTİĞİNİ GÖSTERDİ

Polis memuru Ergin, hakim Mehmet Zeki Söğüt'ün “Sen düşerken tabanca ateş aldıysa neden ayaklarına gelmedi?” sorusuna, “Düşme sırasında insan kontrolünü kaybediyor. Ben düşme anında elimin hangi pozisyonda bile olduğunu hatırlamıyorum. Parmağım tetikte olduğu için, refleks olarak tabanca ateş aldı” cevabını verdi. Müdahil avukatların isteği üzerine nasıl ateş ettiğini gösteren polis memuru Ergin, sağ kolunu havaya kaldırdı ve tabancanın mekanizmasını çekişini ve havaya atış pozisyonunu gösterdi. Bu sırada sanık Ergin'e avukat Behiç Ayçiçek, “Yılda kaç defa silah eğitimi alıyorsunuz. Senin bu eğitimde atış derecen nedir” diye sordu. Mehmet Ergin ise “Atış eğitimimiz yılda iki defa yapılır. Bize ne derecesi verildiğimiz söylenmez ancak atışta kötü olan meslektaşlar geri çağrılır ve yeniden atış eğitimi alır. Ben hiç geri çağrılmadım” diye cevap verdi.

Bu ifadelerin ardından anne Sevgi Efe Gemik ifade verdi. Anne Gemik, “Şikayetçiyim. O benim ciğerimi acıttı, Allah da onun ciğerini acıtsın” dedi.

Baba Haşim Gemik ise 8 yıl önce eşinden ayrıldığını belirterek “Oğlum halk oyunları oynuyordu. Olay günü Çallı Semti'nde yemek yedik ve onu bir daha görmedim. Şikayetçiyim” dedi.

 

ONLARLA GÖZ TEMASIM KALMADI

Bu sırada tanıkların dinlenmesine geçildi. Kara çarşafla mahkeme salonuna giren Raziye Alkan, “Ben arka taraftaydım. Silah seslerini duyunca balkona çıktım. Baktım ki bir motosiklet yerde, çocuk kanlar içinde, bir polis yere diz çökmüş, ayakta olan diğer polis ise “Niye ateş ettin, niye ateş ettin?” diye bağırıyordu. Diğer yanındaki çocuk ise ‘Abi ehliyeti yoktu, o yüzden kaçıyordu’ dedi” diye konuştu.

Tanık olarak dinlenen diğer polis memuru Ahmet Üstün ise “Olay sırasında iki kişi olduğumuz için ben motosikletten inen çocuğa odaklandım. Kaçmasın veya üzerinde bir şey varsa, atmasın diye. Silah sesi geldi, dönüp baktığımda Mehmet’in elinde tabancasını havada gördüm. Yeniden başımı diğer zanlıya çevirdim, göz temasım kalmadı onlarla. Bir el daha tabanca sesi duyunca yeniden dönüp baktığımda Mehmet'in tabancası yere doğruydu” dedi.

Hakim Mustafa Zeki Söğüt'ün “Terörist kovalamıyordunuz ya. Başka orada ne yapabilirdiniz?” sorusuna ise polis memuru Ahmet Üstün, “Ben polis olarak suç ayrımı yapmıyorum. Bana göre uyuşturucu satanlar, teröristten daha önemli. 13- 14 yaşındaki çocuklar eroin kullanıyorlar” diye konuştu.

 

AVUKATLARDAN SANIĞA SORU YAĞMURU

Daha sonra ailenin avukatlarından Muhsin Taşar ise polis memurlarının kullandığı motosikletlerin gücü ile Çağdaş Gemik'in kullandığı motosikletin gücünün karşılaştırmasını polis memuru Mehmet Ergin'e yaptırdı. Avukatlardan Murat Erdoğan ise “Hangi ruh hali ile bu olay yaptınız. Kaçsaydı ne olurdu yani” diye sorarken, bir diğer avukat Gülgün Gürbüz ise İstanbul'da polis kıyafetli kişilerin bir bardan bir kadının saçlarından tutup götürdüğüne dikkat çekti.

Mahkeme Başkanı Söğüt, olayın görgü tanığı ve ölen Gemik'in motosiklette arkasında oturan Halil Keşifçi'nin talimatla alınan ifadesini okudu. Hakim Söğüt, Keşifçi'nin, “Polis memuru Mehmet Ergin, Çağdaş'ın arkasından dizini kırarak atış yaparak vurmuştur” dediğini kaydetti.

Sanık avukatı Süleyman Çalıkuşu ise Halil Keşifçi için ilk ifadesinde yer alan “3 yaşındaki kardeşime bakıyordum. Çağdaş geldi ve teyzesini ziyarete birlikte gitmemizi söyledi” sözlerinden yola çıkarak “Nedir bu kadar önemli olan da 3 yaşındaki bir çocuğu evde yalnız bırakıp gidebiliyor. Maktul; Polis Selahiyet Kanunu'na göre tipik direniş yapmıştır ve polis bu klasik direnişi kırmak için görevini yetine getirmiştir” dedi.

İsteği olup olmadığı sorulan polis memuru Mehmet Ergin ise “Uzun süredir ailemden ayrıyım ve tutukluyum. Takdir mahkemenizindir” dedi.

2.5 saat süren duruşma, polis memuru Mehmet Ergin'in tutukluluk halinin devamına karar verilerek 26 Haziran tarihine ertelendi.

 

SABAH ADLİYE BAHÇESİNDE ARBEDE

Duruşma öncesinde, Çağdaş Gemik'in babası Haşim, annesi Sevgi Efe Gemik ile İzmir'de ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin ateş açması sonucu öldüğü bildirilen Baran Tursun'un babası müteahhit Mehmet Tursun, ‘TCK'nın 301'inci maddesine muhalefet’ suçundan yargılanan yazar Temel Demirer, Alevi Kültür Dernekleri Antalya Şubesi, Antalya Özgürlük Derneği ile bazı sendika ve dernek temsilcileri adliyenin bahçesinde toplandı. Üzerlerine ‘Adalet istiyoruz’ yazılı tişörtler giyen ve ‘Çağdaş'ın katili polis cezalandırılsın. Ailesi’ yazılı pankart açan kalabalık, zaman zaman sloganlar attı. Duruşma nedeniyle adliye bahçesi ve çevresinde geniş güvenlik önlemi alan Çevik Kuvvet Şubesi'ne bağlı polisler, grubu slogan atmamaları için uyardı. Daha sonra, kalabalık duruşmayı izlemek üzere adliye binasına girerken çevik kuvvetle aralarında arbede yaşandı. Polis, adliye binasına girenlerin bazılarını dışarı çıkardı.

 

MADDE KALKMAZSA ÇOCUK CENAZESİ KALKAR

Gemik Ailesi'nin avukatı Münip Ermiş, Adliye bahçesinde yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Sanık polis, ayağının kaymasıyla kaskın düşmesi sonucu silahının istem dışı patladığı ifadesini yineledi. Aynı zamanda 'zaten benim silah kullanma yetkim var. Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nun (PVSK) 16'ncı maddesi bana bu yetkiyi verdi' diyor. Maddede 2007 yılında yapılan değişiklikle, durmayan şahsa ateş etme hakkı veriyor. Ama Çağdaş Gemik özel bir durum. Kaçan, aranan, mahkeme kararı olan bir şahıs değil. Silah kullanmanın sadece zorunlu, meşru müdafa halinde olması durumu oluşması halini şart koşan insan hakları standartları var. Bu ölümlerin tek nedeni 16'ncı madde değişikliğidir. Türkiye'de sokakta gezen kimsenin can güvenliği yok demektir. Çünkü durmadı dediği takdirde her türlü şiddet uygulanabiliyor. Uygulanacak şiddetin ölçüsünü polis takdir ediyor. Kanun geniş bir yetki vermiştir. Bu psikolojinin kırılması için siyasi iktidarın karar vermesi gerekir. 16'ncı madde devam ettirilecekse ölümler de devam edecektir. Çocuk cenazeleri kaldırmaya devam edeceğiz.” Teslime TOSUN- Göksel YAPAR- Süleyman EKİN/ANTALYA, (DHA)"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tuvaletin birinde söyle bir yazi ve ona hitaben baska bir yazi daha vardi;Birisi "uff ne pis kokuyor "diye yazmis,ona cevaben yazilan yazi ise"yoksa sen gülmü........du"

 

Simdi hep Türk polisinden yazmisiz,sikayetler sikayetler insan haklari ihlalleri,korkular,can güvenliginin olmamasi gibi iddialar.Gercek veya yanlis her neyse.

 

Tabii ki bizim polisimizin noksanlari var.Bunun aksini iddia etmek gülünc olur.Polisimizin noksanlarinin birisi onlara gerekli egitimin verilmemis olmasi ikicisi ideolojik yapilanmadir.Bizde polis baslibasina bir devlettir.Peki bu sadece bizdemi böyledir?Tabiiki hayir.Polis dünyanin neresinde olursa olsun polistir ve elinde güc olandir.Bu gücü bazilari gerektigi zaman kullanir bazilari ise hep kullanir.Bizim polisimizde disiplin yoktur olmadigini onlarin cadde ve sokaklarda yürümesinden anlayabiliriz.Disiplinsizligin yanisira denetimsizlik sonucu istenmeyen olaylar olmaktadir.Ama polisimizin icinde bulundugu anarsi ortami polisi olumsuz etkileyen etkenlerden biridir.Polis anarsi ile mücadele etmekle yükümlü oldugundan farkli bir psikolojinin icersindedir.Ayrica polise kimlik sormak polisin manevi sahsiyetine hakaretle es anlamli kabul edildigi icin kimlik sorma hakkini polis sadece kendisinde görmekte ve kendisine kimlik soranida hirpalamaktadir.

 

Ne varki polis her tarafta polistir.Avrupa'da bazi ülkelerde yasanan polis ölümlerinden sonra polisler arama yapmak icin durdurduklari arabanin yaninda her an silah kullanmaya hazir olarak bekler.Daha dogrusu dur emrine uymayanlara,veya süpheli hareketlerde bulunanlara karsi polise silah kullanma yetkisi verilmistir.Bizim polisimizi elestirenlerin bu gercekleride anlatmalari gerekmezmi,yani taman bizim polisimiz kaba gücten hoslanir ama birazda genel olarak dünyada polisi inceleyelim.Almanya'da polis tarafindan durmadi diye öldürülen cok gencecik insanlar vardir.En azindan Almanyada olanlarin bunu inkar etmeyeceklerini umarim.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan bir kanunun verdiği yetkiyi bilip diğer kanunun kıstığı yetkiyi sallamazsa sorunlar olabiliyor. Çağdaş Gemik...Şüpheli midir? Hangi makul şüphe ile hareket edilerek durdurulmak istenilmiştir. Bu görevdeki polisler trafik polisi de değildirler ki sürücü belgesi sormak için durdursunlar.

 

Önleyici Hizmetler Şubesi.

 

Polisin kimlik sorması, üst araması gibi yetkiler; bir dönemler tip begenmemeyle anlam kazanarak uygulanıyordu. Yeni TCK bu tip beğenmemeyi makul şüphe seviyesine yükseltti. Hal böyle olunca herkese kimlik soramayacağınız gibi kolay kolay üst araması da yapmanız mümkün değil.

 

Pekiyi makul şüphe uyandığında polisin dur ihtarına uymayan biri hakkında nasıl davranılması gerekir. Polis Vazife ve Selahiyat Kanununun ilgili maddesine göre önce havaya sonra durduracak bir noktaya ateş esas alınıyor.

 

Pekiyi olayda bu polis memuru bu çocuğu öldürmek ister mi? Bana kalırsa istemez. Ancak bana kalırsa kaskı da yüzünün üstüne düşmemiştir lakin kendisini de böyle kurtarabileceğini düşünmektedir. 4-5 metrelik koşu esnasında tam olarak nişan alamamış durdurmak için ettiği ateşle motorsiklet üzerindeki genci öldürmüştür.

 

Pekiyi aynı polis memuru için olayı bir de şöyle düşünelim. Bu olayda ölen gencin üzerinden 5 kilo c-4 bir el bombası 1 de tabanca çıksaydı. Polis memuru "kahraman" ilan edilmez miydi?

 

Bazen kahramanlıkla/katilliğin arası çok daralıyor.

 

Daha önce Polis Meslek Yüksek Okullarında atış eğitimi esnasında atışları kaydeden polislerin, öğrencilere; "Oğlum vurmayın, vurmayın. Yarın birgün bir adamı vurursunuz gelip de bizden hedefi vurmaktaki oranlarınız sorulacak. Eğer hedefi sürekli vuruyorsanız şuraya sıktım ancak adama değdi diyemezsiniz" dediğini belirtmiştim.

 

Türkiye gibi terörün üst düzeyde örgütlendiği/işler gerçekleştirdiği bir ülkede havaya ateş, kaçması durumunda durdurmaya yetecek derecede ateş edilmesi uygundur. Bir kişi eğer ciddi manada bir suç işlememişse havaya ateş edilmesi ona gerçeği hatırlatır. Dandik bir saçmalık uğruna vurulacaksın "DUR". Ancak ucunda hayli önemli derecede hapsi sonuçlayacak bir suç varsa kaç ha hapiste ölmüşsün ha burada...

 

Bu arada her durumda maalesef bu da olmuyor ve bazen suçsuz gençler kaçıyorlar ve bazen de kendini bilmez bir polis kendisinin bütün hayatını karartmak pahasına sanki bir öç alıyormuş gibi bir tuhaflıkla bir cana kast edebiliyor.

 

Söylediğim gibi. Onlar olmadığında bizim de güvenliğimiz tehlikede ancak bazen de güvenliğimiz bizzat onlar tehdit ediyorlar. Hal böyle olunca bir orta yol bulmak zorlaşıyor. Orta yolu da yargı bulmalı. Ben hala Memur yargılanmasıyla ilgili kanunu anlayabilmiş değilim. Arkadaş; bu nasıl bir dokunulmazlık zırhı yahu. İlk önce kalkması gereken kanunlardan bir tanesi de budur...Yargı adam akıllı işini yaparsa doğru ile yanlışı ortaya koyarsa, hakedene cezasını verirse poliste (hatalı olanlar) kendilerine çeki düzen verecektirler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir söz vardır "kontrolsüz güç, güç değildir" diye.

 

Devletin güvenlik görevlileri devletin gücüyle donatılmış kimselerdir. Bu görevlilerin sahip oldukları güç, dünyada ki en muteber güçtür. Yani "devlet gücü". İlk devletten beri bu gücün nasıl kullanılacağı ve nasıl kullanılması gerektiği tartışılmaktadır. Çağlar boyunca insanlık ilerledikçe bu güç daha da artmış. fakat daha da kıstılı ve kontrol altında bir güç haline getirilmiştir. Bırakalım asayişi, savaşlarda bile bu gücün kullanımına kısıtlamalar getirilmiştir.

 

Asayiş ve iç güvenlik te devletin gücünü kullanan görevliler polis ve jandarma teşkilatı mensuplarıdır. Şehirlerde ise polis teşkilatı mensupları. Böylesine muteber bir gücü kullanacak kimselerin taşıdıkları gücün sorumluluğu ve bilincinde olacak kadrolar olması gerekir. En azından çağımız bunu gerektirir.

 

Bu aşamada Türk polis teşkilatının birinci problemi buradadır. Görece oldukça kısa ve kalitesiz bir eğitimle polis teşkilatına personel alınmaktadır. Normalde polisin herhangi bir devlet memuruyla aynı seviyede eğitim ve mesleki bilgiye sahip olması gerekirken ne yazık ki böyle değildir.9 aylık eğitimle polisler göreve başlamaktadır. Bu süre dünyanın en kısa polis eğitim süresidir. Sıradan bir vatandaşın askerlik hizmetini yaparken aldığı eğitim, bir polis memurunun göreve başlamadan önce aldığı eğitimin neredeyse iki katıdır.

 

Ülkemizde ki polis eğitim süreci bu açıdan gerçek anlamda rezalettir. Süre çok kısadır. 22-23 ya civarında ki adaylar 17-18 yaşında liseyi bitiren yani 5-6 yıl eğitimden uzak kalmış kimselerdir. Artı staj yoktur.

 

Staj olmadığı gibi mezunların birçoğunun ilk görevlendirildikleri yer polis ve vatandaş ilişkisinin en sağlıksız ve en gerilimli sahası olan çevik kuvvettir. Tabiri caize bu şubenin polislerine adam dövüleceği zaman ihtiyaç duyulur. Yani ülkemizde ki polis eğitiminin fiili staj alanı budur. Yeni mezun polisler göreve birer çevik kuvvet mensubu olarak başlarlar. Bilmem bunun ne kadar saçma ve sakat bir uygulama olduğundan bahsetmeme gerek var mı ?

 

Oysa dünya da bizde "çevik kuvvet" olan teşkilatda görev yapan polisler bu teşkilat için özel olarak eğitilirler ve (eğer üstün yetenekli insanlar oldukları anlaşılmazsa) polis olarak hayatları bu teşkilatta geçer. Zira bu teşkilatın tek görevi vardır. Toplumsal olaylarda fiziki güç kullanmak.

 

Hangi mesleği yaparsanız yapın staj süresi sizin hem mesleğiniz hemde hizmet verdiğiniz vatandaşlarla olan ilişkinizi tanımladığınız süreçtir. Bir doktor tıp fakültesinde onca eğitim almıştır. Eğitimi sırasında "hasta" onun için kitaplarda yazıldığı şekliyle ya da uygulamalı eğitim aşamasında muyane esnasında hocasının anlattığı şekliyledir. Oysa staja başladığında, "hasta" kitaplarda gördüğü biçimde değil, bir kişilik olarak karşısına çıkar. Doktor staj sırasında hem pratik yaparak kendini geliştirir, hemde "hasta" olarak meslek hayatı boyunca karşısında olacak insanları tanır. Onlarla olacak ve olması gereken ilişkisinide bu aşamada öğrenir. Zira, kitaplarda gördüğü hiçbir hasta, yanlış teşhis koyduğunu düşünüp burnunu kırmaz doktorun. Ya da utanmaz. Ya da yalan söylemez, saklamaz.

 

Aynı şekilde yeni mezun polislerin ilk görev yeri olarak, emniyet teşkilatının en sıkıntılı, en gerilimli, en sorunlu, vatandaş-polis ilişkisinde en çatışmalı birimi olan çevik kuvvette görevlendirilmeleri, ve daha sonra görev alacakları şubelere burada mecburi görev sürelerini tamamlayıp (3 yıldı sanırım) öyle dağıtılmaları ne kadar kötü ve zararlı bir uygulamadır. Açık konuşalım, 3 yıl boyunca görevi gerekli hallerde, adam dövmek, yüzüne biber gazı sıkmak, dağıtmak, engellemek olan. Meslek hayatına böyle başlayıp, fiili stajınıda böyle geçiren bir polis memurunun üç yılı doldurunca bir mahalle karakoluna atanması normal birşey midir ?

 

Hiçbir gelişmiş ülkede böyle uygulama yoktur. Bizde ki Çevik Kuvvet'in muadili olan polis birimlerinde görev alan personel, bu birime göre eğitilir, ve oradan alınıp normal bir şubeye verilmez daha sonra, zira bir çevik kuvvet polisinin eğitimi, görev gerekleri, ile ne bileyim bir semt karakolunun polisinin görev gerekleri ve meziyetleri farklıdır. İkisi aynı teşkilata mensup olsa da birbirinden oldukça farklı görevler yapmaktadırlar. Çevik kuvvet polisinin tek işlevi, şiddet kullanarak engellemek iken, bir semt karakolu polisinin her türlü şiddet kullanımı en son başvuracağı yöntemdir. Çevik Kuvvet'in muadili olan şubelerde görev yapan polisler, Çevik Kuvvet'e ihtiyaç duyulan durumlar dışında vatandaşla polis olarak herhangi bir ilişkiye geçmezler. Normal şubelerde görevlendirilmezler...

 

Oysa dediğim gibi bizde, yeni mezun polislerin çoğu (daha doğrusu çevik kuvvet polisi olmaya engelleri olmayanların tümü) önce zorunlu olarak çevik kuvvette üç yıl görev yapmakta. Ardından diğer şubelere dağıtılmaktadır. mesleğe ilk adımını attığı, fiili staj süresinide barındıran üç yıl boyunca tek görevi şiddet kullanarak engelleme olan bir polis memurunun polislik ve görev algısı, çevik kuvvet şubesinde hiç bulunmayan bir polisten tabiki daha farklı olur.

 

sanırım ne demek istediğimi anlatabildim. Bu bence başlı başına bir sorundur.

 

Modern örneklerinde olduğu gibi, emniyet teşkilatının vatandaş-polis ilişkisinde en sorunlu ve sert sahası olan Çevik Kuvvetin sadece bu şube için eğitilmiş polislerden oluşması. Bu şubede görev alan polislerin, bu özel görevlerine göre özlük haklarına, çalışma saatlerine, psikolojik desteğe sahip olması. Bu şubenin yeni mezun polislerin mecburi görev yeri, amirlerin ise sürgün yeri olmaktan çıkıp. Bir terörle mücadele, ya da çocuk şubesi gibi, Çevik Kuvvet konusunda daimi görev yapacak, uzmanlaşacak şekilde personel alınması. Hem bu şubenin sorunlu yanlarını büyük ölçüde ortadan kaldırır. Hem de üç yıl boyunca tek işlevi direk zor ve şiddet kullanarak toplumsal olaylar veya kalablık asayiş durumlarında vatandaşları engellemek olan polislerin doğası gereği, diğer polislere oranla şiddet kullanmaya daha meyilli olacağı açıkken, onların ciddi asayiş, takip, yakalama, baskın gibi görevlerde kullanılmamaları sağlanır.

 

Kaçan şüpheli ? İlk önce Bekir'in bahsettiği gibi bir "makül şüphe" standartı olması gerekir. İki tür şüpheli vardır. Aranan, yakalanması için telsizlerden araç veya kişi tarifi yapılan, yani hali hazırda yakalanması gereken bir suçlu/zanlıya benzerliği olduğu için şüpheli olanlar. Birde hal ve hareketleri ile şüphe uyandıranlar.

 

Kanunlarda ki "şüpheli" tanımı esasında birinci söylediğime göre düzenlenmiştir. Misal telsizlerden filanca yerde soygun yapan, ya da filanca kişiyi vurup kaçan bir zanlının, eşgali anons edilir. İşte ne bileyim şunu giyiyor, şu yaşlarda. Ya da şu renkte şu modelde araç kullanıyor şu istikamete gidiyor. Görev başında ki polis te yazılı emirle, ya da telsiz anonsuyla tarif edilen zanlının tipine uyan şahıs veya aracı görür. Bu klasik "şüpheli" tanımıdır. Muhtemelen silahlıdır, tehlikelidir, suç işlediği düşünülmektedir. Takip eden polise ya da çevresinde ki vatandaşlara zarar verme ihtimali yüksektir.

 

Birde ikinci yazdığım "şüpheli" tipi vardır. O da polis herhangi bir anons veya tarife bağlı olmaksızın, kendi kişisel kanaatiyle şahıstan şüphelenmiştir. Ve kimlik sorgusu/ üst araması yapmayı gerekli görmüştür.

 

Şimdi, birinci durumdaki şüphelinin takibi ile, ikinci durumda ki şüphelinin takibi arasında fark vardır. Birincisinde tehlikeli bir zanlı takip ediliyordur. İkincisinde kaçmak dışında suçlu veya tehlikeli olduğuna dair herhangi bir veri olmayan bir şüpheli takip ediliyordur. Bir insanın kaçması onu tehlikeli bir suçlu yapar mı ?

 

mesela belki ;

 

Asker kaçağıdır.

 

Mal beyanında bulunmadığı için tutuklaması vardır

 

Üstünde esrar cigaralığı vardır.

 

Kullandığı aracı kullanmak için gereken ehliyeti yoktur.

 

Alkollü araç kullanıyordur.

 

Babasının haberi olmadan arabanın anahtarı alıp gezen bir çocuktur.

 

Ya da ufak tefek bir suçtan aranıyordur.

 

Panikleyip kaçmıştır.

 

Tabi ki tehlikeli bir suçlu da olabilir. Fakat bir insanın sadece polisten kaçıyor olması, onu silah kullanarak durdurulması gereken tehlikeli bir suçlu ya da zanlı yapar mı ? Polisin dur ihtarına uymadığı için direk ateş açabilmesi mantıklı mıdır ? Bunun suistimale ne kadar açık olduğu ortada değil midir ?

 

Kaçan bir şüpheliyi polisin takip etmesi çok zor birşey midir ? telsizle anons eder kaçan aracı takibe başka polis araçlarıda katılır. Yaya kaçan için destek ister. Yani ne eşgali, ne pozisyonu tehlikeli bir zanlıya uymayan, salt kaçıyor diye silahla durdurmanın yaratacağı acı sonuçlar olmaz mı? Ve ülkemizde olmamakta mıdır ? Böyle vurulup, üstünden silah çıkmayan onca insan vardır.

 

Görüyoruz, elin oğlu 11 Eylül eylemini yaşadığı halde, kaçırdığı uçakla, Kanada'dan Amerika'nın taa ortasına kadar, hiçbir telsiz anonsuna cevap vermeyen, hiçbir kuleyle irtibat kurmayan türk gencini, savaş uçaklarıyla saatlerce izledi sabırla. Yakıtı bitip zorunlu iniş yapınca yakaladı. Sonunda hiçbir terör örgütüyle bağı olmayan, intihar etmek isteyen, depresif bir genç çıktı. Zormuydu yani, bir füzeyle çocuğun kullandığı uçağı düşürmek. Düşünüyorum, o çocuk bu işi Türkiye'de bırakalım uçakla, arabayla yapsa ne olurdu?

 

Hepsi bir yana, Bekir'in söylediği o "bir nokta" kaçan şüpheliyi durdurmaya yeterli olacak bir noktadır. Yayaysa bacağından, bir araçla kaçıyorsa, aracı kullananın kaza yapmasına veya takla atmasına yol açmayacak şekilde, arka lastiklerinden vurmaktır. Peki o "durdurma amaçlı" atış sırasında şüpheli ölüyorsa ? Yani şüpheliyi kovalayan görevli, gereğinden fazla şiddet kullandıysa ? Genelde ne olur ? O Mobese kameraları mutlaka bozulur, Baran Tursun ve bu örnekte olduğu gibi, yere düşen bir polis yanlışlıkla ateş etmiş olur. Maktüle hangi mesafeden ateş edildiğini gösterecek olan elbiseler emniyette kaybolur vs.

 

Güvenlik görevlilerinin , görevleri başında kanunlara ve gereklere uygun davranmasını sağlayacak en muteber yaptırım olan, uygun davranmayanların caydırıcı şekilde cezalandırılması yalan olur genelde. O görünmez zırh devreye girer. Elli tane hukuki takla atılır. Dava zamanaşımına uğrayacak şekilde sürümcemeye bırakılır. birşeyler olur. Netice. Yapan yaptığıyla kalır, ölen öldüğüyle. Kağıt üstünde çok güzel yaptırımlar ve önlemler vardır. Ama sadece kağıt üstündedir.

 

Birde "ya terörist olsaydı, ya silahlı olsaydı" gibi faraziyeler üretilmez mi. Sanki her vatandaş potansiyel suçlu da böyle bir ön kabülle düşünelim.

 

Türkiye'de değişmeyen şeylerinden başında bu gelmektedir. Eğer devlet görevlisiyseniz, suç işlediğiniz de, sıradan bir vatandaşa karşı uygulanan cezai yaptırımlar ve yasalarda havuç/sopa olayı vardır. Yani size ceza verecek olan kurumlar. Ceza vermemek için ellerinden geleni yaparlar.

 

Taklalar söz konusu olur. Bir genç işkenceyle öldürülür. Bakan çıkar, "işkenceyle adam öldürmenin cezası ağırlaştırılmış müebbettir" der. Ama "döverek ölüme sebebiyet vermek" "kasten yaralama" gibi davalar açılır, işkenceyle adam öldürenlere.

 

Devlet memurları suç işlediğinde, devlet memuru olmaları sebebiyle, sıradan vatandaşlardan daha ağar bir cezaya çarptırılırken modern ülkelerde. Biz de devlet memuru olmak suç işlediğinde alacağınız cezayı katbekat yumuşatan birşeydir. Aynı suçu işleyen sıradan bir vatandaşa sopa, size havuç olur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bekir,

 

"Pekiyi aynı polis memuru için olayı bir de şöyle düşünelim. Bu olayda ölen gencin üzerinden 5 kilo c-4 bir el bombası 1 de tabanca çıksaydı. Polis memuru "kahraman" ilan edilmez miydi?"

 

demişsiniz.Oldukça yerinde bir yaklaşım.

 

Evet kahraman ilan edilir.Üstüne bir de madalya verilirse şaşmam.Bakınız,ne kadar haklıyım bilmiyorum ama ben buna sadece "çelişki" derim.

 

Hukukçu olduğunuzu bildiğim için soruyorum;bu çelişkinin yasalardaki yeri nedir?

 

Mesela Baran...

 

Baran bir intihar bombacısı da olabilirdi...yasalar o zaman Baran'ın yaşama hakkını elinden alanları kahraman ilan etmemize izin verir miydi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.