Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Kürt Sorunu'nun ne olduğunu merak eden, çözümünü öğrenmek ve bu sorun hakkında yeterince bilgi sahibi olmak isteyen arkadaşlarımız varsa bu yazıyı okuyabilirler.. ----------------------------------------------- KÜRT SORUNU Ülkemizin en temel sorunu olan Kürt sorununun, demokrasinin Türkiye’de tüm kurum ve kuralları ile köklü bir şekilde yerleşmesinin önünde engel olduğu, bu sorunun demokratik yollarla çözülmeyişinden ötürü sürdürülmekte olan savaş, ülke kaynaklarını tüketmekte olduğu gibi, ülkenin gelecekteki ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel gelişimini de ipotek altına almaktadır. Kürt sorunu, tarihsel, siyasal ve sosyal boyutları olan, Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti’ne devredilen bir sorundur. Tarihten günümüze uzanan dinamik bir süreci ifade eden bu sorunun demokratik çözümü için tarihsel arka planının irdelenmesi gerekmektedir. Kürtler tarihin en eski çağlarından beri ve M.Ö. 2000 yıllarındaki yazılı belgelere geçtiği gibi Yukarı Mezopotamya’nın (Zagros) en eski halklarından biridir. M.Ö. 2000.li yıllara ait ve Sümerler’den kalma bir yazıtta Kürtler’den söz edilmektedir. Van Gölü’nün güneyinde ve “Su” halkıyla komşu olan Karda veya Kardaka ülkesinden söz edilmektedir. Zagros’un en eski halklarından olan “Guti.lerin Kürtlerin ataları olduğu konusunda tarihçiler hemfikirdir. Guti-Hurri-Kassit-Mitanni-Ürartu ve Medler’in bugünkü Kürtlerin ataları olduğuna ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Prof. Egon Von Eickstedt’e göre; Zagros dağlarının orta ve kuzey bölgelerinde Guti ya da Ourtie adı verilen bir halk yaşıyordu. Bu halkın ülkesine de GUTİUM adı verilmiştir. Hem yaşadıkları bölge itibariyle hem de akrabalıkları gayet açık görülen GUTİ ve KARDUKLAR bugünkü Kürtler’in merkezi yerleşim bölgeleri üzerinde yaşıyorlardı. Kürtler ard arda ve kesintisiz krallıklar kurmuş, eski Guti- Hurriler’in, Gutiler’in ve Karduklar’ın soyundan gelmektedir. M.Ö. 401 senesinde askerlerle Zagros’a yürüyüp, yenildikten sonra perişan bir halde geri dönmüş olan eski Yunan’ın ünlü yazarlarından Ksenefon on binlerin geri çekilişini anlatırken Kürtlerin ataları olduğu kabul edilen Karduklar’ın saldırısına uğradıklarını anlatır. Doğu bilimcisi Minorsky’nin Kürt tarihçileri ve yazarları tarafından kabul edilen tez Medler’in Kürtler’in ataları olduğu şeklindedir. Kürt dilbilimcisi ve Latin Kürt Alfabesi’nin kurucusu Celalet Ali Bedirxan da Kürtler’in Medler’in soyundan geldiği ve Hint-Avrupa Dil Ailesi’nden olan Kürtçenin Med Dilinin devamı olduğu yolundaki tezi güçlü bulduğunu ifade ediyor. Günümüzde yapılan karşılaştırmalı dil araştırmaları sonucu olarak, Kürtçe’nin Hint-Avrupa Dil Ailesi’ne mensup olduğu bilimsel olarak kabul edilmiştir. Karduklar, memleketlerini kuşatan Ahemenid İmparatorluğu yönetimi altındaki dönemde özerk yapılarını korumuşlardır. Bununla birlikte ücretli olarak katıldıkları Keyhusrev ve Haleflerinin ordularına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bunlar Ahemenid İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra arka arkaya Makedonyalıların, Büyük İskender’in ölümünden sonra Suriye Selösileri’nin, Pastersacidleri’nin M.Q. 556 tarihinde İran’daki Sasaniler’in nüfuzu altına girdiler. Kürtler bir dereceye kadar yerel bir özerkliği koruyarak İran ordusunda ortaklaşa veya ücretli askerlik yapmış ve İran İmparatorluğu’nun yücelmesine ye büyümesine yardım etmişlerdir. Kürtler’in İranlılarla ortak hayatı M.S. 652 yılına yani İran İmparatorluğu’nun yıkılmasına kadar devam etmiştir. Kürtler’in Halife Ömer zamanında Müslümanlaştırma sürecine sokulduğu dönem daha iyi biliniyor. Müslüman Araplar tarafından istilaya uğrayan bölge 7. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar Araplar’ın boyunduruğu altına girdi. Ünlü Osmanlı Yazarı Şemseddin Sami “Kamus-ül Alem” adlı eserinde Abbasi Halifeliği’nin zayıf düşmesiyle Kürt Reislerinden bir çok adamlarda Musul, Diyarbekir ve Cezire yörelerinde birer kale ve memleket ele geçirip, bir çok küçük hükümetler kurmuşlarsa da, tüm bölgeyi yönetim altına alarak cinsiyet (soy, milliyet) esasına dayalı bir hükümet kurmamışlardı. Kürt Hadebani Aşireti’nin bir kolu olan Ravadiler’den Eyüb bin Sadi bin Reva’nın oğlu olan Selahaddin-i Eyyubi Mısır’da devlete nail olup, kendisi ve çocukları Şam, Halep, Hicaz ve Yemen’de hüküm sürdükleri ve evlatlarıyla, akrabalarının yönetimi altında birçok seçkin hükümetler kurulduğunu anlatır. Alparslan’ın Kürt beyleri yardımı ile 1071 Malazgirt zaferi Selçuklular’a Anadolu’nun kapısını açtı. 14. yüzyılda Moğol istilası Küçük Asya’da ve bütün Ortadoğu’da önemli bir soykırım ve yıkımlar yaparken, bu bölgede yaşayan Kürtler, coğrafyanın verdiği avantaj ve tarihsel deneyimleri ile Timurlenk’in ordularına karşı savaşarak kısmen daha az zarar görmüşlerdir. Bu bölgede hiç bir imparatorluğun tam egemenlik sağlayamaması, Kürtler’in bağımsız beylikler halinde yaşamalarını sağlamıştır. 16. yüzyılda Kürt Beylikleri, İranlılarla sürekli savaş halindeydiler. İran Şahı Kürtler’in oturdukları bölgeleri ilhak etmek için sürekli bir çaba içindeydi. 1514 Osmanlı İran Çaldıran Savaşı’ndan sonra Kürtler’in iki imparatorluk arasındaki düşmanlıktan yararlanarak varlıklarını geliştirdikleri görülüyor. Bu durumdan dolayı Kürtler bağımsız bir konuma geldiler. Kürtler’in tarihi ile ilgili ilk eser olan Şerefname, Bitlisli Şeref Han (Bitlis’i) tarafından bu dönemde yazıldı (l 596). Bitlisli Şeref Han’ın yazdığına göre , Kürt bölgesinde bir çok Kürt Beylikleri vardı. Kürt Aşiret Beyleri Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim’in yanında yer aldılar ve Sultan Selim’in İran Şahı Şah İsmail karşısındaki zaferine önemli katkıda bulundular. Sünni Kürtler Sünni Osmanlı Padişahı’nı kendilerine yakın sayıyorlardı. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Kürt Beyleri’nden İdris-i Bitlisi’nin çabalarıyla Osmanlı merkezi otoritesiyle Kürtler arasında yapılan antlaşma sonucu, Osmanlı Devleti Kürdistan’da 16 özerk Kürt Beyliği’nin varlığını kabul ediyordu. Kürt Beylikleri’nin bu özerk statüsü 19. Yüzyıl’ın ortalarına kadar devam ediyor. Kürt Beyliklerinden güçlü olanları para basıyorlar, Cuma günleri adlarına hutbe okunuyordu. Kürtler’in yaşadığı coğrafya yeraltı ve yerüstü zenginlikleri nedeniyle ilk çağlardan beri çeşitli istila ve ilhaklara uğramıştır. Bu nedenle Kürt halkı talan, yağma, sömürü, sürgün, soykırım ve asimilasyon gibi çeşitli mağduriyetlere maruz bırakılmıştır. Osmanlı ve İran imparatorlukları arasındaki mücadele ve bölge üzerindeki hak iddiaları sonucu 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasına kadar süre gelen savaşlarda Kürt halkı iki imparatorluğun baskısı altında varlığını sürdürmüştür. 1639’dan sonra Kürtler’in yaşadıkları coğrafya iki imparatorluk arasında kesin olarak bölüşülmüştür. Alevi Kürtler’in İranlılar, Sünni Kürtler’in de Osmanlılar tarafından kullanılması mezhep ayrılığı, aşiret yapısı, üretim ilişkileri ve coğrafik yapı Kürtler’in birliğini engellemiştir. Osmanlı imparatorluğu batıda toprak kaybettikçe ve sürekli savaşların finansmanı için asker ve para gereksinimi arttıkça, Kürt bölgelerine daha fazla yüklenmek durumunda kalıyordu.Bu durum vergi ve asker vermek istemeyen Kürt Beylerini yer yer isyanlara yöneltiyordu. Bu isyanlardan belli başlıları 1806’daki Abdurrahman Paşa’nın Süleymaniye Bölgesi’ndeki Baban Ayaklanması, 1833-1836 Mir Muhammed Ayaklanması, 1840 Bedirhan Bey Ayaklanması, 1855 Yezdan Şer Ayaklanması, 1877 Bedirhan Osman Paşa ve Kardeşi Hüseyin Kenan Paşa Ayaklanması, 1880 Şeyh Ubeydullah Ayaklanmasıdır. 20. yüzyılın başlarından itibaren de imparatorluk sınırları içinde çeşitli Kürt faaliyetlerinin başladığı görülüyor. Bunlar; Mikdat Bedirhan Bey’in Kürdistan Gazetesi (1898). Ali Bedirhan Bey, Şerif Paşa ve Şeyh Abdulkadir’in .Teali ve Terakki-i Kürdistan Gazetesi”, “Kürt Teali Cemiyeti”, “Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti” ve onun İstanbul’da, kurduğu Kürt Okulu (1908), “Hetavve Kurd”, “Jin” dergileri ve çeşitli şehirlerde kurulan “Kürt Kulüpleredir. İki imparatorlukla zaman zaman süre gelen anlaşmazlık ve çatışmalara rağmen Kürt Beylikleri ile iki imparatorluk arasında Kürt Beylikleri’ne tanınan kısmi özerklik veya imtiyazlarla bu statü 1. Emperyalist paylaşım savaşının sonuna kadar devam etmiştir. Savaşa katılan Osmanlı İmparatorluğu’nun Müttefikleri ile birlikte kesin yenilgisinden sonra toprakları emperyalist ülkeler tarafından işgal edilir. Mustafa Kemal Anadolu’ya çıkmadan önce emperyalist devletlerin işgalleri ile birlikte Antep, Maraş ve Urfa’da işgal güçlerine karşı çete savaşları ve direniş başlamıştır. Irak Kürdistanı’ndaki Kürtler’in lideri Şeyh Mahmut Berzenci, bağımsızlık amacıyla İngilizlere karşı savaşıyordu. İngilizler tarafından iki kez Hindistan’a sürgün edildi. Mustafa Kemal milli mücadele döneminde Kürt ileri gelenleriyle girdiği dayanışma sonucu olarak Ruslarla ilk anlaşma olan Gümrü Anlaşması imzalanıyor. Amasya Tamiminde, Kürtlerle ilgili protokolün l. maddesinde “Kürtlerin ulusal ve sosyal haklarının takınacağı…” şeklinde bir ifadeye yer veriliyordu. Mustafa Kemal Nutuk’ta şunları söylüyor; Sevr’de: Fırat’ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında ve kalan bölge için itilaf devletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli hazırlayacaktır. Antlaşmanın imzalanmasından l yıl sonra bu bölgenin Kürt halkı, Milletler cemiyeti meclisine başvurarak Kürtler’in çoğunluğunun Türkiye’den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat ederlerse ve Meclis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü haklarından vazgeçecektir. Mart 1921 teklifinde; itilaf Devletleri, şimdiki durumu göz önünde tutarak bu konuda Sevr taslağında değisiklik yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. Şu şartla ki, özerk yönetilen bölgelerde Kürt ve Asuri-Keldani çıkarlarının yeterince korunması için tarafınızdan kolaylıklar gösterilsin. Mart 1922 teklifinde; bu durum söz konusu edilmemiştir. Lozan’da; elbette söz konusu ettirilmemiştir. İsmet İnönü ise “Hatıralar” da, Kürtler’in Milli Mücadelede canla başla beraberlik gösterdiklerini ve Lozan görüşmeleri yapılırken de vatansever olarak Türklerle beraber olduklarını anlatır. Daha sonra Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması ile bugünkü Suriye sınırı belirlenirken, Kürtler’in yaşadığı bölgenin bir kısmı Fransızlar’a akabinde Lozan Antlaşmasıyla Kerkük ve Musul gibi petrolce zengin Kürt illeri İngiliz yönetimine geçmiştir. Bu paylaşım neticesinde Kürtler’in özgürlük mücadeleleri Musul Petrolleri karşılığı İngilizler’le birlikte yıllarca süren mücadelelere rağmen kanla bastırılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra giderek Kürtler’in varlığı ret ve inkar edilmeye ve asimilasyon politikası yürütülmeye başlandı. Kürtler yeni bir sürece tabi tutuldu.Kürtler kimi zaman bu politikalara sert tepki gösterdi. Başta verilen sözlerden vazgeçilerek uygulanan bu politikalar karşısında 1925’de Şeyh Sait isyanı başlamıştır. Şeyh Sait isyanın bastırılmasından sonra Takrir-i Sükun Kanunu ve Şark Islahat Planı çıkarılarak yürürlüğe konuyor. Kürt dili yasaklanıyor, Kürtler’in Türk olduğu savı ortaya atılıyor, Kürtler topraklarından zorla çıkartılarak Anadolu’nun değişik yerlerine sürülüyor. Devletin bu politikalar karşısında 1925-1938 yılları arasında başlıcaları Ağrı ve Dersim isyanı olmak üzere 20 civarında isyan yaşandı. 74 yıllık Cumhuriyet Dönemi’nde bölgede ret, inkar, sürgün ve asimilasyon gibi uygulamaları hayata geçirmek için örf-i idare, Umumi Müfettişlik, Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal uygulamaları yürürlüğe konulmuştur. Türkiye’de 1950’lerden 1970’lere kadar Kürt ve Türk aydınlarının Kürt sorununun çözümüne yönelik çabaları çeşitli baskılarla karşılaşmış, on yıllar süren hapis cezaları, siyasi partilerin kapatılması gibi anti-demokratik yöntemlerle bastırılmıştır. Doğu mitingleri ve sonrasında Kürt sorununun çözümüyle ilgili aldığı kararlar sonucu Türkiye İşçi Partisi (TİP) kapatılmıştır. Günümüze kadar da bu politikalar sürdürülmüştür. 12 Eylül rejimi ve politikaları ile toplumsal dinamikler bastırılmış, cezalandırılmış, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün baskı altına alınması süreklilik kazanmıştır. Kürt sorununun çözümünde askeri yöntemlere dayalı, militarist anlayış tümüyle ortama egemen olmuştur. Kürtlerin demokratik talepleri şiddet politikaları ile bastırılmaya çalışılmaktadır. “Genel Kurmay, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı ve Daire Başkanları’nın bir bölümüne verilen brifing’de Türkiye’nin bir iç savaş halinde bulunduğu vurgulanarak “Türkiye tarihten gelen bir doğu sorununa teslim olmuştur. Askeri yapının iç savaş durumuna uygun hale getirilmesi gerekir” denildi. Milliyet 10 Aralık l997. 1920-1940 yılların arasında Takrir-i Sükun, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planı ve Tunceli Kanunu çıkarılarak Kürtler batıda çoğunluk oluşturmayacak şekilde iskana tabi tutulmuştur, l940 ile l980 yılları arasında yaşanılan göçlerin geneli ekonomik ve sosyal sebeplere, l980 sonrası göçler ise siyasi ve toplumsal nedenlere dayanmaktadır. Siyasal iktidarlar imzaladığı uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalmadığı gibi, Kürt sorunu konusunda düşüncelerini açıklayanlara cezai yaptırımlar uygulayarak susturmaya çalışmaktadır. Bu baskıcı anlayış sonucu 10 yılı aşkındır süren bu düşük yoğunluklu savaşta 30 bini aşkın insan hayatını kaybetti. İnsanlar evlerinden, yerlerinden edildi, köyler boşaltıldı, yakıldı, ormanlar güvenlik bahanesiyle ateşe verildi, yerleşim yerleri bombalandı. Savaş nedeniyle geniş alanlara döşenen mayınlar, halkın can ve mal güvenliğine zarar vermektedir. 3000’in üzerinde köy boşaltılırken 3 milyondan fazla insan yerlerinden yurtlarından uygulanan baskılar nedeniyle ayrılmak zorunda bırakıldı. Üretimden kopan bu insanlar ekonomik sıkıntılarla baş başa açlık, sefalet içinde, çöplüklerden ekmek toplayacak kadar insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldılar. Bölgede sürdürülen savaş, yüzlerce savaş zengini doğurmuştur. Yatırımların düştüğü işsizliğin arttığı ve ekonomik gelişmenin başlangıcında olan bir ülke için gizlenen ve denetlenemeyen konular dışında yılda 16 milyar dolara varan askeri harcamalar, ekonomik açıdan tüm toplumun yaşam standardının düşmesine neden olmasının ötesinde, toplumun geleceği üzerinde olumsuz etkileri olan bir sürecin varlığına yol açmıştır. Feodal yapı, işsizlik ve uygulanan baskıcı yöntem koruculuk sistemini geliştirmiş, koruculara ücret ödenerek ekonomik kaynaklar kayba uğratılmış ve Kürtler birbirine düşürülerek Kürdü Kürde kırdırma politikası hayata geçirilmiştir. Bölgede 1996 verilerine göre 62.034 köy korucusu, l4.872 gönüllü köy korucusu görev yapmakta ve bunlara her ay 170 milyar maaş ödenmekte. Günümüzde artan korucuları ve son zamanlarda Karadeniz bölgesindeki uygulamalarda katarsak durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. 1985-1996 yılları arasında 23.222 korucu görevden atılmış, 296 korucuya adam öldürmekten dava açılmış, diğer yandan aynı korucuların adam, kadın, kız kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştıkları belirlenmiştir. Olağanüstü hal uygulanan illerde dört yüz bine yakın güvenlik görevlisi bulunmakta. Bölgede artan belirsizlik ve şiddet beraberinde bu güvenlik birimlerinin bazılarının belirsizlikten yararlanarak ekonomik kazanç sağladıkları son çıkan çete olayları ile tespit edilmiştir. Örneğin; Yüksekova’da uyuşturucu pazarını resmi araç kullanarak sürdüren güvenlik birimleri ortaya çıkarılmıştır. Milli Güvenlik Kurulu’nun 16 Aralık 1996’daki raporuna göre Kürt nüfusunun toplam nüfusa oranı 2010 yılında toplam nüfusun %40’na, 2025’de %50’nin üzerine çıkma eğilimindedir. Kürt nüfusun azaltılması, doğum kontrol yöntemlerinin anlatılması gibi önlemler düşünülmüştür. Bölgedeki imamların %90’ı gardiyanların %80’i öğretmenlerin %43’ünün bölge halkından olduğu söylenerek, bölge halkından personel istihdamının makul seviyelere indirilmesi istenmiştir. Demokratik kuruluşlar, parti ve sendikalar, gazeteler, kültür merkezleri üzerinde baskılar uygulanarak sindirilmeye, sorunun çözümsüzlüğe itilmesine, baskı politikalarıyla süreklilik kazandırılmıştır. Bu süreçler devam ederken yakılan yıkılan yerlerdeki çevre tahribatları tarihi, sosyal, kültürel değerler, gelenek görenekler bir bir yok edilmiştir. Koruculuğu kabul etmeyen köyler yakılmıştır. Geçim kaynakları hayvancılık ve tarım olan insanların geçim kaynakları yok edilmiştir. Türkiye genelinde yaşanılan, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ve gözaltında kayıplar bölgede yoğun olarak yaşanmaktadır. Bölgede yaşanan sorunlara ilişkin düşüncelerini açıklayan başta milletvekilleri olmak üzere gazeteciler, bilim adamları, aydınlar ile binlerce insan yüzlerce yıla varan sürelerle cezaevlerine tıkılmaktadır. Yaşanılan savaş bahane edilerek insanlar siyasal, sosyal ve kültürel haklarından mahrum edilmektedirler. Bölgenin doğal kaynakları yıllardır bölge dışına taşınmaktadır. Bu durumda bu kaynaklardan oluşan katma değerden bölge halkı yararlanamamaktadır. Türkiye’yi de bağlayan uluslararası hukuk ilkelerine anlaşma ve sözleşmelere uygun olarak, eşitlik temelinde çok yönlü politik, yönetsel ve kültürel bir demokratik yapılanma oluşturmak zorunlu hale gelmiştir. Kürt sorunu Türkiye’nin iç sorunu olmaktan çıkmış, bölgesel çatışmalarda gündeme getiren uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Sorun demokraside, çok seslilikte, ülke mozaiğini kabullenmede, herkese eşit adil haklar sağlanarak, düşünceyi ifade etme ve örgütlenmenin özgür olduğu ortamda çözülür. Şiddetin temel olduğu, pompalandığı bir kültür televizyon ekranlarından yayınlanarak öldürme ve şiddet empoze edilmeye çalışılıyor. Ancak halkın büyük çoğunluğu savaşa karşı ve barış istiyor. Barışın kendisi temel bir İnsan hakkı olduğu kadar dillendirilebilmesi ve savunulabilmesi için de öteki temel hak ve özgürlükleri gerekli kılmaktadır. Barış ancak demokrasi, özgürlük ve insan haklarının olduğu bir ortamda yaşama geçirilebilir. Kürt sorunu emperyalist ülkelerle ve bölgede anti-demokratik devletlerin çıkarları ve kirli emelleri doğrultusunda değil, başta Kürt halkının iradesi olmak üzere bölge halklarının Demokrasi ve Özgürlük taleplerine uygun, demokratik, adil, eşitlik temelinde barışçıl yöntemlerle çözülmelidir. Demokratik Çözüm Önerileri; 1) Türkiye’de tüm toplumu büyük çapta sıkıntılara sokan savaşa son verilmelidir. 2) Kürt kimliği tanınmalı ve anayasal güvence altına alınmalıdır. Kürt dili ve kültürü üzerinde her türlü kısıtlayıcı politikalardan vazgeçilmeli, Kürt dili ve kültürü korunmalı, gelişmesi için olanak tanınmalıdır. Türkler’in ve Kürtler’in bir arada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen zaman kaybedilmeden kurulmalıdır. 3) Zorunlu göç nedeni ile köyünü ve yöresini terk etmek zorunda bırakılan insanların tüm maddi kayıpları tazmin edilmeli ve bunların can ve mal güvenliği sağlanarak özgürce yerlerine geri dönüşleri sağlanmalıdır. 4) Kürt sorunun tartışılmasını engelleyen, düşünceyi ifade etme ve örgütlenme özgürlüğü önünde engel olan tüm yasalar kaldırılmalıdır. 5) Demokrasinin yerleşmesi için Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler iç hukuka yerleştirilmelidir. Başta Anayasa olmak üzere anti- demokratik tüm yasalar gözden geçirilip, demokratik hukuk devleti normlarına uygun hale getirilmelidir. 6) Olağanüstü Hal, Koruculuk Sistemi, İller Yasası ve Merkezi Kriz Yönetmeliği kaldırılmalıdır. 7) Ülkede kalıcı barışın sağlanması için tüm siyasi tutuklulara ayrımsız genel af çıkarılmalıdır. 8) Savaş ortamında gelişen çeteler,ortaya çıkarılmalı faili meçhuller aydınlatılmalı ve tüm failleri yargılanmalıdır. TMMOB - Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği… Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Yazının akabinde demokratik çözüm önerileri başlığını da okuyunca bir an için aklıma şu geldi.Ortada ciddi bir savaş var ve bu savaş karşı cenah tarafından kazanıldı anlaşma maddeleri olarak da bahsedilen talepler öne sürülmekte.Önce savaş bitmeliymiş bu ne biçim bir cümle Allah aşkına!Kim kiminle savaşıyor?Savaştan kasıt PKK'yla olam mücadele mi yoksa bilmediğimiz bir yerde düzenli bir orduyla mı savaşıyoruz?Savaş bitsin diyenler kime söylüyor?TSK operasyon yapmasın,hiçbir şey yapmasın PKK demokrasi,insan hakları,özgür düşünce adına güya istediği gibi cana kıysın!PKK dağda DTP ovada terör estirsin,ülkeyi yakmaya yıkmaya çalışsın arkasından biz demokrasi istiyoruz derdimiz demokrasi desin.Çözüm için bütün samimiyetiyle iyi düşünceler içinde bu olaya insan ekseninde yaklaşanlar dahi bu duruş, bu düşmanca tavır karşısında kesinlikle bir daha düşünme gereği duyar.Bir hakkı istiyorsan önce haklı olmalısın karşısındaki vermese bile hakkını hak ettiğini, bu hakların sana reva olduğunu insanca duruşunla,sevgi, insan odaklı olmanla göstermelisin.Bu sorun PKK,DTP üzerinden kesinlikle ve kesinlikle çözülmez.Bu sorunu çözülmez hale getirmek daha da büyütmek için ellerinden geleni yapıyorlar.Karşı taraftan da bu sorunu salt askeri yöntemlerle ,baskı yoluyla çözme düşüncesinde olanları haklı çıkarıyor bu durum.Böyle bir ortamda kendini düşman ilan eden birine demokrasi vermek demek bahsedilen savaşı kaybetmek demektir.Bu sorunun kanaat önderleri PKK ve DTP olmaktan çıkmalıdır bunu da Kürt kardeşlerimiz kesinlikle algılamak zorundadır.Eğer ki PKK'nın ve DTP'nin yöntemini bu devletimiz ve büyük bir çoğunluğumuz benimseyip kullanmaya başlarsa devlet ve millet bu yönteme zorlanırsa ki bunu yapmaya çalışıyorlar bırakın sorun çözmeyi bugününü arar hale gelmeleri içten bile değildir...Herkes ne yaptığının ne yapıldığının farkında olmalı birilerinin kirli oyununa piyon olmayacak kadar akıllı davranmalıdır. MUHABBETLE... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Kürt Sorunu'nun ne olduğunu merak eden, çözümünü öğrenmekve bu sorun hakkında yeterince bilgi sahibi olmak isteyen arkadaşlarımız varsa bu yazıyı okuyabilirler.. ----------------------------------------------- KÜRT SORUNU Demokratik Çözüm Önerileri; 1) Türkiye’de tüm toplumu büyük çapta sıkıntılara sokan savaşa son verilmelidir. 2) Kürt kimliği tanınmalı ve anayasal güvence altına alınmalıdır. Kürt dili ve kültürü üzerinde her türlü kısıtlayıcı politikalardan vazgeçilmeli, Kürt dili ve kültürü korunmalı, gelişmesi için olanak tanınmalıdır. Türkler’in ve Kürtler’in bir arada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen zaman kaybedilmeden kurulmalıdır. 7) Ülkede kalıcı barışın sağlanması için tüm siyasi tutuklulara ayrımsız genel af çıkarılmalıdır. 8) Savaş ortamında gelişen çeteler,ortaya çıkarılmalı faili meçhuller aydınlatılmalı ve tüm failleri yargılanmalıdır. TMMOB - Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği… Yakalanan pkk teröristleri siyasi suçlu olarkamı gösterilmeli? Pkk teröristlerinin şehit ettikleri köylüler ,asker ve polislerin hesabınıda yaptınızmı* Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2008 Yakalanan pkk teröristleri siyasi suçlu olarkamı gösterilmeli? Pkk teröristlerinin şehit ettikleri köylüler ,asker ve polislerin hesabınıda yaptınızmı* Hesabına nasıl geliyorsa... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Hesabına nasıl geliyorsa... Ortak hesap olmasını istiyorum ,ikimizinde gönlü olsun o zaman belki adaletli davranmış oluruz. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Isin gercegi Türkiye'de Kürt sorununa ve ya baska benzeri sorunlara ciddi sekilde cözüm arayan bir yaklasim olmadigi gibi yakin bir zaman icerisinde olacaginida zannetmiyorum. Taaki Osmanlidan beri bizlere inkar, red, herksi düsman görme ve kendimizi ögme ve hakli görme politikasi siringalanmis. Bu hastaliktan kurtulmamiz cok zor. Allah kolaylik versin derim. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Ortak hesap olmasını istiyorum ,ikimizinde gönlü olsun o zaman belki adaletli davranmış oluruz. Benimde dileğim ve isteğim bu doğrultudadır. Bıktım artık bu savaştan, bu dramdan. Herkesin artık birbirini anlamasını istiyorum. Herkesin artık kin ve nefretten uzak durmasını istiyor ve diliyorum. Saygı ve sevgiyle Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ dersimkalan Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2008 kürtlere siyasi haklarının verilmesi tarafındayım..yani doğu anadoluya büyük bi yatırım yapılması..Sundan korkuyorum ki ne zman bir ülkeye ıslahat yapılırsa ardından dokunulmazlık onun ardından da bağımsızlık ilanı geliyor..İnsallah bu kürt sorunu da boyle olmaz... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2008 Anadolu'da Türkler ve Kürtler Taha Akyol Milliyet 15 Ağustos 2005 "TARİHÇİ Prof. Osman Turan, bizde, hatta dünyada bir numaralı Selçuklu dönemi uzmanıdır ve eserleri Anadolu'nun Türkleşmesi, bu arada Güneydoğu'da Kürt nüfusunun gelişimi gibi konularda son derece aydınlatıcı niteliktedir. Bugün merhum Turan'ın bir eserinden, "Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi" adlı kitabından bahsedeceğim. (www.otuken.com.tr). Cemşid Bender gibi şoven Kürt milliyetçilerine göre, Kürtler beş bin yıldan beri bugün bulundukları topraklarda yaşıyorlar, Türkler sonradan gelmişlerdir, Kürtçe antikçağı aydınlatan bir dildir, insanlığı mağaradan kurtaran, matematiği icat eden Kürtlerdir! vs... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yay., sf. 29-31, 46) Prof. Turan'dan öğreniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şehirden şehre değişmek üzere, Ermeniler ve Süryaniler çoğunluğu oluşturuyordu, hatırı sayılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu. Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn-ı Mansur olan Adıyaman'da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Silvan ve Diyarbekir'de Süryaniler, biraz da Yahudiler yaşıyordu. Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir: "20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk..." Frenkler Birinci Haçlı Seferi'nde Urfa ve çevresini içine alan bir "Haçlı Kontluğu" bile kurmuşlardır. (Sf. 250) * * * BİZANS hem sosyoekonomik bakımdan çöküntüye gidiyordu ve hem de mezhep farkı sebebiyle Doğu'daki Ermeni ve Süryanilere büyük baskı yapıyor, onları dağıtmak için şuraya buraya tehcir ediyordu. Malazgirt'ten sonra kurulan Türk beyliklerinin dinlere saygılı davranışı Ermenilerin, özellikle de Süryanilerin dostça duygularıyla karşılaşmış, hiç büyük Türk-Ermeni veya hele de Türk-Süryani savaşı yaşanmamıştır. (Sf. 252-253) Bölgenin Müslüman nüfusuna gelince... İslamlaşma, Hz. Ömer'in fetihleriyle 7. yüzyılda başladı. Bugün Diyarbakır ilini oluşturan topraklara o zaman Arap Bekir Bin Vâil aşireti yerleştiği için buraya "Diyar-ı Bekir" denildi. Müslüman nüfus, değişen oranlarda Türk, Kürt ve Araplardan oluşuyordu. Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü... Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... (Sf. 255) Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. (Sf. 134, 155) Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir. * * * KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler. (Sf. 252) Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı. (Sf. 133, 143, 212) Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler. (Sf. 256-259) Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir. Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir. Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım. Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir." Ben de bu yazıyı yapıştıryım dedim, tarihi bir de burdan okuyalım, bakalım. Gellicem yine. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2008 Anadolu'da Türkler ve KürtlerTaha Akyol Milliyet 15 Ağustos 2005 . . . Gellicem yine. Taha Akyol hangi parçalamadan söz ediyor anlayamadım? Kürtlerin büyük bir kısmı Türkiye'den kopmak istemiyor. Kürt sorunu PKK'nın tekelinde değil. Zira PKK Kürt Sorununun son ürünüdür. Bazı arkadaşlarımız kabul etsin yada etmesin, Türkiye'de Kürt Sorunu vardır. Hemde Türkiye'nin en büyük sorunu olmaktadır bu sorun. Çözümü yukarıda belirtilmiştir TMMOB - Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından. Sıralanan isteklerin ne kimseye nede ülkeye bir zararı asla söz konusu olamaz tam tersi ülke refaha ulaşacaktır. Korkularımızı yenmeliyiz. Kürtleri anlamaya çalışmalıyız.. Selametle Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2008 Karduklar, memleketlerini kuşatan Ahemenid İmparatorluğu yönetimi altındaki dönemde özerk yapılarını korumuşlardır. Bununla birlikte ücretli olarak katıldıkları Keyhusrev ve Haleflerinin ordularına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bunlar Ahemenid İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra arka arkaya Makedonyalıların, Büyük İskender’in ölümünden sonra Suriye Selösileri’nin, Pastersacidleri’nin M.Q. 556 tarihinde İran’daki Sasaniler’in nüfuzu altına girdiler. Kürtler bir dereceye kadar yerel bir özerkliği koruyarak İran ordusunda ortaklaşa veya ücretli askerlik yapmış ve İran İmparatorluğu’nun yücelmesine ye büyümesine yardım etmişlerdir. KARDUK YERİNE KÜRT MÜ? Kürtlerin ataları nereden? 'Anabasis' adlı kitabın çevirisi kafaları karıştırdı. Kürtler nereden geliyor? Asılları nereye dayanıyor. Tarihçiler ortak noktada buluşamıyor. Ancak Kürt edebiyatçı Mehmed Uzun'un 25 Mayıs 1999 tarihinde tuttuğu günce tartışmaları yeniden alevlendirecek.. Yazar "Ksenophon’un ’Anabasis’ adlı kitabının Türkçesinde Kürtler ve ülkelerinden, Karduklar* ve ülkesi şeklinde söz ediliyor. Oysa İsveç çevirisinde Kürtler ve ülkesi diye geçiyor. Bu 25 Mayıs 1999 tarihli notu gündeme getiren de Ertuğrul Özkök oldu. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni çevirideki bu dikkat çeken farkı araştırdı. Kitabın orjinalinde Kürt yerine Karduki kelimesi geçiyormuş.. Ertuğrul Özkök, İsveçli çevirmenin işgüzarlık yaparak kendi ülkesinin ön yargılarıyla hareket ettiği düşüncesinde.. Yazar, Türkiye'deki yazar ve aydınların ön yargılarına dokundurdu.. Böyle bir çeviriyi Türk çevirmenin yapması halinde neler olabileceğini soran yazar cevabını da şöyle veriyor: -(...)Eskimolar ve Amerika yerlileri de Türk’tür efsanesine benzer bir yaklaşımla, eserin Yunanca orijinalini, kendi nesebine uygun biçimde "aranje" etmiş. Ben çeviri uzmanı değilim. Merak ediyorum, böyle bir yorumu bir Türk çevirmen yapsaydı ne olurdu? En başta bizim yazarlarımız alır yerden yere vururdu. Görüyorum ki, İsveç’te bu çarpıtmadan rahatsız olan kimse çıkmamış. Ne yapalım, bu da onların bileceği iş... *M.ö 401 yıllarında Yunanlı yazar Ksenophon tarafından yazılan "Anabasis(Onbinlerin Dönüşü)" adlı kitapda adından sözedilen Karduklar, bazı tarihçi tarafından bugünkü Kürtlerin ataları olarak bilinir. Haber Tarihi : 12 Eylül 2007 (08:03) Haber Ekleyen : Güncel Haber Bot Haber Kaynağı : İnternet Haber Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 GENEL BİR DEĞERLENDİRME Altı gündür özetlemeye çalıştığım tarihçe, Kürtlerin kimliklerinin tanınmasıyla ilgili taleplerinin PKK ile başlamadığını, dolayısıyla, PKK’yı veya onun uzantısı sandığımız oluşumları yok sayarak veya yok ederek içine kısıldığımız kapandan kurtulamayacağımızı, aynı şekilde, her ne kadar, tarihsel ve güncel nedenlerle uluslar arası boyutları olsa da, sorunun köklerinin bu topraklarda, bizim tarihimizde olduğunu göstermiştir diye umuyorum. Bundan birkaç yıl öncesine kadar, Kürtler, haklı taleplerine meşruiyet sağlamak için Türk ulusçuluğunun doğuş anına gönderme yapıyorlardı. Milli Mücadele’de ‘Kürtler’ olarak yer aldıklarını, bunun karşılığında kendilerine bazı sözler verildiğini, ama bu sözlerin tutulmadığını söylüyorlardı. Bu iddialarında da büyük ölçüde haklıydılar. Ancak, Kürtlerin unuttuğu bir şey vardı. O da her milliyetçiliğin diğer milliyetçilikleri dışlayarak var olabileceğiydi. Öte yandan bu tarihçe, başından beri devletin sıkı sansürü altında yaşayan Türk tarafınca çok iyi bilinmediği için, Kürt taleplerinin PKK ile başladığını iddia eden resmi söylem genel olarak kabul görüyordu. Osmanlı’dan beri ‘millet-i hâkime’ olarak hüküm sürmeye alışmış Türklerin idrak etmesi gereken husus ise, eğer milliyetçilik denilen şey meşru ise Kürt milliyetçiliğinin de en az Türk milliyetçiliği kadar meşru olduğuydu. (Milliyetçilik hakkındaki düşüncelerimi ilerde yazacağım.) 1920’lerde, Wilson’un 14 İlkesi uyarınca ulus-devletini kurmayı başaramayan, ya da buna destek verilmeyen tek halk Kürt halkıydı. Ancak bunun çeşitli nedenleri vardı. Bilindiği gibi ulus-devlet kapitalist gelişmenin belli bir aşamasına tekabül ediyordu. Halbuki Kürtler o tarihte sosyo-ekonomik açıdan o aşamaya henüz gelmemişlerdi. Nitekim, erken dönem Kürt milliyetçiliğinin kanaat önderleri, Osmanlıcılık ile bağımsızlık arasında değişik bölünmeler yaşadılar. FARKLI EĞİLİMLER . Örneğin Türklerle Kürtlerin din kardeşi olduğunu söyleyen Seyit Abdülkadir ve yandaşları Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalırken, bir grup Kürt seçkini Anadolu’daki direniş hareketine katıldılar. Ancak bunların da bir bölümü, Ermenilerin Anadolu’ya dönemeyeceği kesinleştikten sonra Türklerle kurdukları ittifakı gözden geçirdiler ve özerklik veya bağımsızlık için uğraşmaya başladılar. Ama bu süreçte, Cibranlı Halit Bey ve Bitlisli Yusuf Ziya Bey örneklerinde olduğu gibi, Hamidiye Alayları’na asker veren Sünni aşiretlerin mensupları, bir zamanlar ezdikleri ve zulmettikleri Alevi aşiretlerin desteğini alamadılar. Nitekim, Koçgiri, Alevi isyanı sayıldığı için Sünni Kürtlerin/Zazaların desteğini; Şeyh Said isyanı ise Alevi (Kızılbaş) Kürtlerin/Dersimlilerin desteğini sağlayamadı. Hiçbir zaman yürürlüğe girmeyen Sevr Antlaşması’nda öngörülen bağımsız bir Kürdistan uğruna Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devletini bile kabul eden Şerif Paşa veya Kürt Teali Cemiyeti’ni kuran Bedirhaniler Batı’yla işbirliğine yöneldi. Bir ayağını İngilizlerde bir ayağını Türklerde tutan, hatta İngilizlere karşı Ankara ile askeri ittifaka bile yanaşan Şeyh Mahmud Berzenci veya 1922’de İranlılara yenildikten sonra Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Batı İran’daki Şekak aşiretinin reisi Simko İsmail Ağa gibi unsurlar ise Kürt ulus-devletinden çok kendi feodal beyliklerini kurmayı hedefliyordu. HÜKMEN YENİK . Buna, İngilizlerin önceliğinin Arap coğrafyası olmasını, tarihi boyunca önceliği Hıristiyan azınlıkların hamiliğine vermiş olan Fransızların İngiltere’ye karşı güçlü bir Türkiye uğruna zaten pek ilgili olmadıkları bu Müslüman grubun kaderine ilgisiz kalmalarını, Sovyet Rusya’nın kaypak politikalarını eklersek, Birinci Dünya Savası sonrasında Kürtlerin neden Wilsoncu ‘kendi kaderini tayin hakkı’ndan yararlanamadığını/yararlandırılmadığını anlarız. Aslında bu değerlendirmeyi Kürtler de büyük ölçüde kabul etmişlerdi. Kürtlerin kabul edemediği, yeni kurulan devletin giderek katı bir Türkçülüğe yönelmesiydi. Buna tepkilerini esas olarak 1925 Şeyh Said ve 1930 Ağrı isyanlarıyla göstermişlerdi. Ancak, devletin Kürtlere tepkisi çok daha sert oldu. Modernleşme sürecine Kürtleri dahil edecek projeler geliştirmek yerine onları zorla asimile etmeyi, ezmeyi, hatta imha etmeyi tercih ettiler. Bu da doğal olarak aslında yeni rejime uyum sağlamaya hazır kesimlerin bile etnik kimliklerine, bölgelerine, aşiretlerine, mirlerine, şeyhlerine, seyitlerine daha çok bağlanmalarına neden oldu. SÖMÜRGECİLİK SONRASI . Tarihçesini anlatmayı ileriye bıraktığım 1937-1938 ‘Dersim Tedip Harekâtı’ndan sonra Kürt milliyetçiliği uzun süre sesini çıkaramadı. 1950’lerden itibaren, Türkiye’deki modernleşme ve görece demokratikleşme süreciyle uyumlu olarak Kürtler de kendilerini daha rahat ifade etmeye başladılar. Modernleşme sürecinin ivme kazandığı 1960’larda, ağırlıklı olarak öğrenci ve aydınlardan oluşan bir kesim, 1920’lerin, 1930’ların milliyetçi söylemlerini popüler bir tarzda da olsa yeniden canlandırmaya çalıştılar. Bu dönem, dünyada sömürgeciliğin tasfiye olduğu, eski ‘sömürge halkları’na ‘kendi kaderini tayin hakkı’nın tanındığı yıllardı. Kürtler sömürge halkı olmadığı için bu haktan yararlanamazlardı ama, ‘sömürge olmayan halklar’a tanınan azınlık haklarından yararlanabilirlerdi. Ancak bunu sağlayacak projeleri hem iç sorunları hem de devletin göz açtırmaması yüzünden geliştiremediler. ÜÇÜNCÜ DENEME . 1980’lerden itibaren, Kemalist ideoloji ile göbek bağını koparamamış Türk soluyla yolunu ayıran Kürt solu, Türk radikal solunun 1960 ve 1970’lerde savunduğu ‘ulusal demokratik devrim’ tezinden esinlenen, ‘Kürt ulusal demokratik devrimi’ teziyle gerilla mücadelesine yöneldi. Bu örgütlerin en güçlüsü PKK’ydı. PKK, uluslar arası hukukun ‘sömürge olmayan’ halklara tanıdığı azınlık haklarına (ve genel olarak üçüncü kuşak haklara) atıfta bulunularak ‘kendi kaderini tayin hakkı’ söylemini tekrar gündeme getirmeye kalkıştı. Meşruiyetini de şiddete dayanarak sağlamaya çalıştı. Bir süre sonra, uluslar arası arenada tanınmayı başardı. PKK, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye tesliminden sonraki altı yılda şiddete ara verdiyse de, esas olarak devletin hiçbir adım atmamasından, tali olarak da ‘Irak ve İran faktörü’ yüzünden iki yıl önce silahlı mücadeleye tekrar döndü/döndürüldü. LEGAL SİYASETE İZİN YOK . PKK’nın hâlâ nihai şeklini almadığı görülen politikaları, legal Kürt partileri tarafından belli ölçülerde desteklenmekle birlikte bu partilerin PKK’dan farklılaşan yönleri de vardı. Ancak devlet bu farkları görmezden gelerek, legal Kürt partilerini sürekli siyasetin dışına itti. HEP, DEP, DEHAP, HADEP devletin uzlaşmaz tavrının kurbanı oldu ve kapandı/kapatıldı. Legal siyasi partilerin boşalttığı alanı da illegal örgütler doldurdu. Sıra DTP mi, göreceğiz. Eğer DTP’de ise, onun yerini neyin dolduracağını da hep birlikte göreceğiz. Peki, bu tehlikeli sarmaldan nasıl çıkabiliriz? Esas alanı tarih olan biri için, çözüm önerileri sunmaya kalkmak haddini aşmak olur. Üstelik bu konuda son günlerde Taraf’ta çok güzel yazılar yayımlandı. Örneğin 22 Ekim 2008’te yayımlanan Emekli Büyükelçi Akın Özçer’in ‘Türkiye terörle mücadelede ne kadar samimi’ başlıklı yazısını, hem Türk, hem de Kürt milliyetçilerinin tekrar tekrar okumasında büyük fayda var. NİYETİMİZ NE? Ama yazıda anlatılan ‘İspanyol modeli’nin başarılı olabilmesi için öncelikle her iki tarafın da, ‘aslında’ ne istediğine karar vermesi gerekiyor. Türk milliyetçiliği 85 yıldır ‘etkisiz hale getirmeyi başaramadığı’ bir başka milliyetçilikle sürekli çatışma halinde yaşamaya, hatta ülkesinin ortasından bölünmesine hazır mı? Yoksa diğer etnik, dinsel veya dilsel gruplarla birlikte, uluslar arası hukukun ve insan haklarının vardığı çağdaş düzeye uygun demokratik bir ülkede yaşamayı mı tercih eder? Aynı şekilde Kürt milliyetçiliği de karar vermeli. Kötülüğü, çirkinliği defalarca ispatlanmış 19. yüzyıl paradigmalarına sarılarak, büyük ihtimalle eleştirdiği Türk ulus devletine benzeyecek kendi ulus-devletini kurmak uğruna (ki kullandığı yöntemler bunu düşündürüyor), sonu belli olmayan kanlı bir savaşta hem kendi halkını hem Türk halkını yıkıma götürmeyi ahlaki buluyor mu? Yoksa daha kozmopolit, daha demokratik, daha gelişmiş bir ülkenin oluşturulmasına katkıda bulunarak, her iki halka da mutluluk vermeyi mi tercih eder? Eğer niyetler ikincilerse öncelikle karşılıklı silah bırakma, ardından, özgürlükleri, çoğulculuğu ve anayasal vatandaşlık anlayışını hedefleyen bir demokratikleşme paketiyle; Suriye, İran, Irak ve özellikle Irak’taki Kürdistan Bölge Yönetimi’yle sağlıklı ilişkileri hedefleyen bir dış politika anlayışıyla işe başlayabiliriz. Yok, birincilerse her iki tarafa da geçmiş ola… Taraf - Istanbul - 25.10.2008 - AYŞE HÜR Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Müslüm Türkses Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Kürtler Bu ülkede SORUNMU ?.ki hep Kürt Sorunu diyoruz ?.Dertleri Bölgeye giden eksik Hizmet sorunları olmasın sakın. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Kürtler Bu ülkede SORUNMU ?.ki hep Kürt Sorunu diyoruz ?.Dertleri Bölgeye giden eksik Hizmet sorunları olmasın sakın. Sen hiç sözünü ettiğin o bölgeye gittin mi? Gidip te orada kaldın mı acaba? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Benim Kürtlerle bir sorunum yok, kim Kürt, kim Türk haberim yok. Kürtlerin benle bir sorunu varsa ondan da haberim yok. Doğuda bulundum. Kürtçe bilmediğimi zannetikleri için arkamdan Kürtçe dalga geçen de, aşağılayan da çok oldu. İyi davranan, iyi konuşan da çok oldu. Anladığım kadarıyla iyi ve kötü olan Kürtler, iyi ve kötü olan Türkler var. Tüm iyi Kürt ve Türkler ayrı bir devlet kursa ve kötü Kürt ve Türklerden ayrılsa çok sevinirdim herhalde. Sevgiler, saygılar. 2 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Doğu insanları batıya gelmekten çekinir oldu. ****** Ama doğu insanı öyle değil. Doğudan çekinen bir sürü insan, geldiği zaman tahmininin tam tersini görebiliyor. Doğu insanının sıcaklığını gerçekten iyi bir biçimde hissediyor. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Doğu insanının sıcaklığını gerçekten iyi bir biçimde hissediyor.[/b] Askerler Aktütünde bu sıcaklığı hissettiler. Şimdi aynı sıcaklığı göstermek için onları arıyorlar ama ortada kimse yok 3 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Bütün sorun burdan kaynaklanıyor demek ki. Yani, Türk adından, yani mesela Kütürk olsa bir sorun kalmayacak. smile.gif Şaka bir yana Türk sözcüğünü bir üst kimlik olarak ele alırsak, bunun, Batılıların, Avrupalıların Selçuklulara ve Osmanlılara 1000 yıldır verdiği ad olduğunu görürüz. Avrupalılar, Anadoluya da Türkiye diye gelmişlerdir. Hatta, eski Yugoslavyada Boşnaklara saldıran Sırplar da Türk diye nitelerler onları. Sanırım bunun en belirleyici özelliği müslüman olmaktır. Malum Osmanlı din eksenli bir imparatorluktu. Cumhuriyetle birlikte, bu ismin alınmasında bu durumunda etkisi olmakla beraber çoğunluğu oluşturan Türk etnik kimliğine sahip insanların etkisi de vardır. Bu durumda bu Türk etnik adı nedir diye sormak lazım tabii yani bir alt kimlik anlamında. Türk kelimesi-etnik olarak söylüyorum- Anadoluya gelen Türkmenlerin yüzyıllar boyu yerli halkla karışmasıyla kendiliğinden oluşmuş bir etnisite adı olarak kabul edilmiştir. İşte bu yüzden Atatürk, Hititleri de, Lidyalıları de, Frigleri de atalarımız kabul etmiştir. İlginç bir şey söyleyeyim o dönemlerde Avrupadan, Anadoluya gelen Galatlar, İskoçların, İrlandalıların atası olan Keltlerin bir koluydu ve Çankırı yöresine yerleşmişlerdi. Empoze edildiğinin aksine, Kürtler de Anadoluya sonradan gelmiştir ve yerli halkla karışmıştır. Günümüzde zaten etnik anlamda arı bir ırk yoktur. Bu genetik araştırmaların gelişmesiyle ispatlanmış bir gerçektir. Bu tür bir bakış en son Nazi Almanyasında kalmıştır. Nazımın şiirindeki gibi Uzak Asyadan gelenler, bir kavim ismi olan Türkmenlerdi. Bilim adamları ve araştırmacılar Türkiye sözcüğünün İtalyanca'dan geldiğini kabul ederler. Tarihçi İlber Ortaylı bir makalesinde Cenevizli ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, Türkiye'yi Turchia ve Turmenia olarak tanımladıklarını belirtir.Ayrıca, Türkiye adı ilk defa 1190'da bir yazılı kaynakta, Haçlı Seferi vak'ayinamesinde geçmektedir. Abdulhaluk Çay ise Turchia tanımını çok daha gerilere götürür ve Turchia tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der "Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/Volga Nehri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır. Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kağanlığı için Doğu Türkiye’si, Arpad Hanedanı'nın kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiyesi şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir. Tarihte 13-14. yüzyıllarda Mısır Memlukları de Türkiye adını kullanmışlardı: ed-devlet üt Türkiya (1250-1387). Batılılar, Turchia halkına hiçbir zaman Türkiyeli demeyip, Türk (Turc) demişlerdir( Wikipedi) Ulusla( Millet ), ırk,kavim, boy vs. farklı kavramlardır. Ulus, modern bir kavramdır.Fransız devriminden önce tarihsel olaylarda millet kavramı kullanılmaz. Ya ümmet vardı, ya da etnisite ile tanımlanan feodal beylikler, krallıklar, şahlıklar... "Ne Mutlu türküm Diyene" Ben Kürtler, Türktür derken kart, kurt saçmalığını demiyorum. Başkaları ile karıştırmayın. Vatandaşlık aidiyeti anlamında Kürtler, Türktür diyorum. Daha doğrusu Anayasamız öyle diyor. Basklarda Fransızdır gibi. Türkler de, Kürtler de bunu böyle anlamalılar artık! Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 "Ne Mutlu türküm Diyene" Ben Kürtler, Türktür derken kart, kurt saçmalığını demiyorum. Başkaları ile karıştırmayın. Vatandaşlık aidiyeti anlamında Kürtler, Türktür diyorum. Daha doğrusu Anayasamız öyle diyor. Basklarda Fransızdır gibi. Türkler de, Kürtler de bunu böyle anlamalılar artık! İyi niyetinden kuşkum yok fakat Kütlere yapılan baskı bunu yalanlıyor. Mesela 1925'lerde neden Kürtçe yasaklandı? Sonra 1980'de yasaklandı. Neden Kürtlere onlarca baskı yapıldı? Bu ne anlama geliyordu? Aidiyet meselesi olmaktan çıkıyor.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 ****** Türkiyenin her tarafinda Kürt insanimiz vardir özgürce ve hicbir endise bile duymadan islerinde güclerindedirler. saygilarla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Gelelim TMMO'nun Çözüm önerilerine(!) Çözümü yukarıda belirtilmiştir Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından. Sıralanan isteklerin ne kimseye nede ülkeye bir zararı asla söz konusu olamaz tam tersi ülke refaha ulaşacaktır. Korkularımızı yenmeliyiz. Kürtleri anlamaya çalışmalıyız.. Selametle Ben Kürtlerin hor görülmesinden , dışlanmasından, asimile edilmesinden yana değilim, kardeş olarak ta görüyorum öncelikle yazdıklarımın yanlış anlaşılma ihtimaline karşı bunu belirtmiş olayım. 1) Türkiye’de tüm toplumu büyük çapta sıkıntılara sokan savaşa son verilmelidir. Yani bütün sorun Türkiyenin operasyonları öyle mi? Türkiye operasyon yapmasa PKK teröristleri silah bırakacak, evinde pijamaları çekip TV izleyecek öyle mi? Ya yapmazsa? Yani mesela bir mafya ya da hırsızlık örgütü var, devlet, diyecek ki ben size bir şey yapmıyorum, dalganıza bakın. Onlar da bu işi bırakacaklar öyle mi ? Türkiye'de terör, devletle vatandaş arasında bir olay değildir. Kimle kimin arasındadır? Teröristle, Türk milleti ve Türk devleti arasındadır. Yani Türk milletiyle, Türk devleti ile terörist arasındaki sorun, vatandaş ile devlet arasındaki sorun haline getirilmemelidir. PKK'nın, demokratikleşme diye bir sorunu yoktur. Terörün arkasında toprak ve bayrak isteği vardır. Yani, ne PKK'nın istekleri Kürt halkının isteğidir, ne de Kürt halkının, gerçek isteklerinin yapılması -ki yapılıyor ve yapılacaktır- terörü bitirir. 2) Kürt kimliği tanınmalı ve anayasal güvence altına alınmalıdır. Kürt dili ve kültürü üzerinde her türlü kısıtlayıcı politikalardan vazgeçilmeli, Kürt dili ve kültürü korunmalı, gelişmesi için olanak tanınmalıdır. Türkler’in ve Kürtler’in bir arada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen zaman kaybedilmeden kurulmalıdır. Daha önce söyledik; buna engel yok herkes kendi kültürünü geliştirebilir. Ha Kürt kimliği diye ana dilde eğitimi anlıyorsanız, ana dilde eğitim vatandaşı devletten uzaklaştırır, ayrılığa götürür. Bu her dil için geçerli. Mesela Türkçe dilekçe yazmayı bilmeyen biri nasıl devletle ilişkilerini yürütecek, Oradaki halkın büyük kısmı henüz Türkçe bilmiyor, nasıl olacak devletle ilişkileri ? ÖSS bir de Kürtçe mi yapılacak? Askerliğini Kürtçe mi yapacak? Türkçe bilmeyen önemli miktarda Kürt var zaten. Öncelik hangisi sizce çağdaş bir eğitim mi ? Ne olursa olsun Kürtçe eğitim mi? Kürtçe TV yayını mı? Benim özelikle sorguladığım bu hak ve talepler içerisinde mesela Kürtçe Eğitim. Deniyor ki okullarda tamamen Kürtçe eğitim olsun, yani Matematik, Sosyal Bilgiler, Tarih vs tüm dersler, bu doğru mu sizce ? Bunun sınırı ne ? Böyle bir şey olması ister istemez birbirine yabancılaştırıp bölünmeye götürmez mi milleti ? PKK bitirilmeden, sağlıklı bir şey yapılamaz öncelik bu, ancak bu demek değildir ki şu anda çağdaş ve objektif olma koşuluyla eğitim vermeyelim. Ben soru sordum sadece. Bana göre tabii ki, güvenlik tedbirleri ve operasyonları ile birlikte, eğitimin de paralel olması gerekir. Ha bu sadece yöre halkına verilecek eğitimle sınırlandırılacak bir şey değil. Elbette, uç noktada görev yapan askere de yani alt kademeye, erlere vs. verilecek bu eğitim polise de hukuk ve yetki dışı davranışlarını engelleme amaçlı. Ancak bunların olabilmesi için tabii ki bir de dirayetli bir hükümetin olması gerekir. Kürtçe yayın, hali hazırda TRT tarafından hazırlanıyor, yakında başlayacak. Eğitim konusunda ise CHP’nin Kürtçe seçimlik ders teklifi de var, değerlendiriliyor. Özel yayın denirse de burada ince çizgi açılacak Kürtçe TV ve yayınlanacak gazetelerdeki ayrılıkçı söylemlerin dikkatle takip edilmesi ve kurunun yanında yaşın yanmasına mani olunarak denetime tabi tutulması konusu. Bugün mesela Turan Dursun sitesini gerekçesiz kapatıp demokrat olduğunu iddia edenlerden ne derece bu yönde objektiflik beklenebilir o da ayrı bir tartışma konusu. Türkler’in ve Kürtler’in bir arada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen için, şu aşamada, Kürt, Türk, Türkmen, Çerkez, Arnavut, Laz vs. bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli, eşitlikçi, demokrat, sosyal faydayı gözeten, aydın fikirli ancak tam bağımsızlıkçı bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmek ve hızla partileşme sürecine gitmeleridir Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. 3) Zorunlu göç nedeni ile köyünü ve yöresini terk etmek zorunda bırakılan insanların tüm maddi kayıpları tazmin edilmeli ve bunların can ve mal güvenliği sağlanarak özgürce yerlerine geri dönüşleri sağlanmalıdır. Bu tespit doğrudur ancak eksiktir. Köyler neden yakıldı ? Öncelikle neden boşaltıldı onu bilmek gerek. Köyler ve mezralar dağınık ve kontrol dışı olduğundan oradaki halk PKK baskınlarına, baskılarına maruz kalıyorlardı. Halkı korumak için, her köye askeri bir birlik bulundurmak imkansız gibi idi. Bu nedenle köyler, mezralar mecburen boşaltıldı. Bu seferde PKKlı militanlar bu köyleri, mezraları, evleri kullanmaya ve üs haline getirmeye başladılar. Bu yüzden de köyler yakılıp yıkılarak teröristin yuvalanması engellenmiş oldu. Devletin ise en büyük ayıbı evlerini yaktığı bu insanlara, başka bir yerde aynı koşullarda imkan sağlamaması yada bu evleri güvenlik sağlanınca tekrar yaptırmaması, bu konuda maalesef duyarsız ve sorumsuz davranması 4) Kürt sorunun tartışılmasını engelleyen, düşünceyi ifade etme ve örgütlenme özgürlüğü önünde engel olan tüm yasalar kaldırılmalıdır. Bu bir iddia! Yani Kürtlerin siyaset yapmalarındaki engeller?? Neymiş bu engeller? Siyasi partiler yasasındaki ırkçı, ayrılıkçı parti kurulmasındaki yasaklar. Sadece Kürtler için mi bu yasa? Hayır! Öyleyse bu iddia bir çarpıtma anlamına gelir. Türk siyasi partilerinde siyaset yapmayı reddedip sorunları ırkçı temele indirgemek isteyen düşünüş biçimini simgeler. Kaldı ki bu söz edilen Kürtler azınlıktadır yani 20 yada 12 milyonda sadece iki milyon belki de daha az... DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. 5) Demokrasinin yerleşmesi için Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler iç hukuka yerleştirilmelidir. Başta Anayasa olmak üzere anti- demokratik tüm yasalar gözden geçirilip, demokratik hukuk devleti normlarına uygun hale getirilmelidir. Buna kimsenin itirazı olmaz. Ancak, PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor. O halde, şu aşamada, bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. PKK bitirilmeden bunun yapılması sizce mümkün mü ? PKK okulları yakıp, öğretmenleri öldürürken ? önceliklerin sıralamasının da yapılması gerekir diye düşünüyorum. Demokrasinin olabilmesi için insanımızın bilinçlenmesi, bakış açısını değiştirmesi gerekir, bu bir süreçtir, karşılıklı emek ister, karşılıklı iyi niyet ister, topyekün bir eğitim seferberliği ister. Bu da Ulusal, çağdaş bir devlet içerisinde olabilir ancak, anlatabiliyormuyum ? PKK bitirilmeden, sağlıklı bir şey yapılamaz öncelik bu, ancak bu demek değildir ki şu anda çağdaş ve objektif olma koşuluyla eğitim vermeyelim. Tabii ki, güvenlik tedbirleri ve operasyonları ile birlikte, eğitimin de paralel olması gerekir. Ha bu sadece yöre halkına verilecek eğitimle sınırlandırılacak bir şey değil. Elbette, uç noktada görev yapan askere de yani alt kademeye, erlere vs. verilecek bu eğitim polise de hukuk ve yetki dışı davranışlarını engelleme amaçlı. Ancak bunların olabilmesi için tabii ki bir de dirayetli bir hükümetin olması gerekir. Şu aşamada, Kürt, Türk, Türkmen, Çerkez, Arnavut, Laz vs. bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. 6) Olağanüstü Hal, Koruculuk Sistemi, İller Yasası ve Merkezi Kriz Yönetmeliği kaldırılmalıdır. Oldu, gözlerim doldu. PKK gelsin işgal etsin. Olağanüstü Hal, Koruculuk Sistemi, İller Yasası ve Merkezi Kriz Yönetmeliği neden var ? Durup dururken mi çıkarılmış ? PKK bunların sonucu mu ? Yoksa, bunlar PKK’nın sonucu mu ? 12 eylül dönemi tüm yurtta herkese, her kesime yapılan baskıları PKK kendi tezinin argümanı olarak kullanıyor. Sadece, Kürtlere yapılmış gibi gösteriyor. BU kabul edilince de PKK, sanal ‘Kürt sorunu’ nun sonucu oluyor. PKK bitirilmeden, sağlıklı bir şey yapılamaz öncelik bu 7) Ülkede kalıcı barışın sağlanması için tüm siyasi tutuklulara ayrımsız genel af çıkarılmalıdır. PKK’lılar, teröristler, bebek katilleri affedilsin. Hatta, yasalardan adam öldürmek, silahlı örgüt kurmak suçları da kaldırılsın. Bebek katilleri, vicdanları rahat bir şekilde ovada siyaset yapsın. Geceleri, pijamaları çekip, kaşına kaşına TV izlesinler. 8) Savaş ortamında gelişen çeteler,ortaya çıkarılmalı faili meçhuller aydınlatılmalı ve tüm failleri yargılanmalıdır. Bunu ben de istiyorum, tabii ki herkes hesap vermelidir, yetkisi dışına çıkan güvenlik görevlileri de, PKKlılar da… Yalnız, PKK’lılar, teröristler affedilsin de bu görevliler içeri atılsın nasıl bir yaklaşım. Buradan çıkan sonuç: PKK, ana dilde eğitim, TV, gazete için terör yapıyor. Bunlar serbest kalırsa-ki serbesttir- PKK eylem yapmayacak.Komik ama aslında kendi içinde mantıklı bir söylem, PKKnın ayrılıkçı bir örgüt olduğunu kabul ettiğinizi gösteriyor. Daha doğrusu tüm dünya, AB, ABD, PKKnın ayrılıkçı bir terör örgütü olduğunu kabul ettiğine göre, ana dilde eğitimin serbest bırakılmasıyla terörün sona ereceğini söylemek, ana dilde eğitimin ayrılığa sebep olacağını kabul etmek anlamına gelir, yani PKKnın amacına ulaşacağını ve daha fazla mücadele için neden olmayacağını ifade eder. Bu da başka bir mantıksızlık örneği. PKKnın ‘Özgürlük Savaşçısı’ olduğunu söylemek safdilliliği, PKKnın kendini fesh edebileceğine inanmak yani ABDnın BOP planını göz ardı etmek, bir zamanlar ABDnin Irak’a demokrasi götüreceğini savunanlar gibi…Şeyh Sait ayaklanmasının, İngiliz ve Fransızlarla Musul sorunu için masaya oturulacağı sırada çıkmış olması bir şey ifade etmiyor mu size? Yani, analitik düşünebilen Mühendis ve Mimarların oluşturduğu TMMO’dan böyle bir çıkış beklemezdim. Onlar bile bu Kürt dalgasına, Kürt sevdasına kapılmışlarsa vay halimize derim. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Bir ateş ki külleri tüm zamanlara acı verir, Bir ateş ki kardeşi kardeşten ayırır, Bir ateş ki patlayan mayınlara türküler yazar... Çok yazdım,yine yazacağım...Dilim benimdir,özelimdir...özelimmi yüreğimin en güzel yerine hapsettim...birşey var ki hapsolmayan...o da herşeyi ile benim olan bu coğrafyada ki halkımın gülümseyen gözleridir...lütfen ateşi söndürmek için bir damla da olsa suyu taşımak için vicdan!Türk ve Kürt Halkları için,bizim halkımız için! Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ By_Demokrat Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Gelelim TMMO'nun Çözüm önerilerine(!) Ben Kürtlerin hor görülmesinden , dışlanmasından, asimile edilmesinden yana değilim, kardeş olarak ta görüyorum öncelikle yazdıklarımın yanlış anlaşılma ihtimaline karşı bunu belirtmiş olayım. Tamam. Aynı şekilde bende açık yüreklilikle ve iyi niyetle cevap vereceğimi belirtmek isterim.. Yani bütün sorun Türkiyenin operasyonları öyle mi? Türkiye operasyon yapmasa PKK teröristleri silah bırakacak, evinde pijamaları çekip TV izleyecek öyle mi? Ya yapmazsa? Yani mesela bir mafya ya da hırsızlık örgütü var, devlet, diyecek ki ben size bir şey yapmıyorum, dalganıza bakın. Onlar da bu işi bırakacaklar öyle mi ? Türkiye'de terör, devletle vatandaş arasında bir olay değildir. Kimle kimin arasındadır? Teröristle, Türk milleti ve Türk devleti arasındadır. Yani Türk milletiyle, Türk devleti ile terörist arasındaki sorun, vatandaş ile devlet arasındaki sorun haline getirilmemelidir. PKK'nın, demokratikleşme diye bir sorunu yoktur. Terörün arkasında toprak ve bayrak isteği vardır. Yani, ne PKK'nın istekleri Kürt halkının isteğidir, ne de Kürt halkının, gerçek isteklerinin yapılması -ki yapılıyor ve yapılacaktır- terörü bitirir. Sorun Operasyonlar değildir sadece. Devlet bir adım attıktan sonra PKK da Ateşkes ilan edecektir muhtemelen ve Kürtler için birşeylerin yapılmasını bekleyecektir. Devlet, Kürtlerin haklarını verdikten sonra PKK dağdan inmiş olacak. Toprak meselesi diyorsunda, buna ne kadar eminsin? Takip etmiş olduğum kadarıyla PKK 15 seneden beri bağımsız devlet amacından vazgeçmiştir.. Temel Sorun Kürtlerin üzerindeki baskıdır. Bunu göremiyorsan ne yapabilirim. Daha önce PKK 6 defa ateşkes ilan etti biliyorsunuz belki? Ama Devlet Kürtler için birşey yapmadı. En uzun ateşkes 5 sene sürmüştü. 2000-2005 yılları arasında ilan edilmişti bu ateşkes. Daha önce söyledik; buna engel yok herkes kendi kültürünü geliştirebilir. Ha Kürt kimliği diye ana dilde eğitimi anlıyorsanız, ana dilde eğitim vatandaşı devletten uzaklaştırır, ayrılığa götürür. Bu her dil için geçerli. Mesela Türkçe dilekçe yazmayı bilmeyen biri nasıl devletle ilişkilerini yürütecek, Oradaki halkın büyük kısmı henüz Türkçe bilmiyor, nasıl olacak devletle ilişkileri ? ÖSS bir de Kürtçe mi yapılacak? Askerliğini Kürtçe mi yapacak? Türkçe bilmeyen önemli miktarda Kürt var zaten. Öncelik hangisi sizce çağdaş bir eğitim mi ? Ne olursa olsun Kürtçe eğitim mi? Kürtçe TV yayını mı? Benim özelikle sorguladığım bu hak ve talepler içerisinde mesela Kürtçe Eğitim. Deniyor ki okullarda tamamen Kürtçe eğitim olsun, yani Matematik, Sosyal Bilgiler, Tarih vs tüm dersler, bu doğru mu sizce ? Bunun sınırı ne ? Böyle bir şey olması ister istemez birbirine yabancılaştırıp bölünmeye götürmez mi milleti ? Anadilde eğitimden neden korkuluyor anlayamadım? Bu istek, dilini unutmamak adına yapılıyor. Nasıl insanlar İngilizce öğreniyor, İspanyolca öğreniyor. Kürtçe dil'de öğretilsin isteniliyor. Sözünü ettiğin mesele çok garip geldi bana. Öyle birşey yok. En başta ana dili unutmamak adına yapılıyor bu talepler.. Kürtçe eğitim, yani isteyen herkes (Seçmeli Ders) olarak Kürtçe eğitim almak istiyor bu noktada. Zira İngilizce eğitim de alınıyor ülkede biliyorsun. Bunun bir zararı olabilir mi? Sana yanlış ve abartılı bir şekilde anlatılmış veya gösterilmiş. PKK bitirilmeden, sağlıklı bir şey yapılamaz öncelik bu, ancak bu demek değildir ki şu anda çağdaş ve objektif olma koşuluyla eğitim vermeyelim. Ben soru sordum sadece. Bana göre tabii ki, güvenlik tedbirleri ve operasyonları ile birlikte, eğitimin de paralel olması gerekir. Ha bu sadece yöre halkına verilecek eğitimle sınırlandırılacak bir şey değil. Elbette, uç noktada görev yapan askere de yani alt kademeye, erlere vs. verilecek bu eğitim polise de hukuk ve yetki dışı davranışlarını engelleme amaçlı. Ancak bunların olabilmesi için tabii ki bir de dirayetli bir hükümetin olması gerekir. Kürt Sorunu halledilmeden PKK'da bitmez nasıl olacak?, PKK Bitsede muhtemelen başka örgütler çıkacaktır ortaya. Zira PKK Kürt Sorununun Son Ürünüdür. Kürtçe yayın, hali hazırda TRT tarafından hazırlanıyor, yakında başlayacak. Eğitim konusunda ise CHP’nin Kürtçe seçimlik ders teklifi de var, değerlendiriliyor. Özel yayın denirse de burada ince çizgi açılacak Kürtçe TV ve yayınlanacak gazetelerdeki ayrılıkçı söylemlerin dikkatle takip edilmesi ve kurunun yanında yaşın yanmasına mani olunarak denetime tabi tutulması konusu. Bugün mesela Turan Dursun sitesini gerekçesiz kapatıp demokrat olduğunu iddia edenlerden ne derece bu yönde objektiflik beklenebilir o da ayrı bir tartışma konusu. DTP ve Kuzey Irak Yönetimiyle görüşülmezse eğer Eğitim hakkı ve Kürtçe televizyonun bir yararı olmayacaktır. Herşey diyalogla çözülür ancak. Mesut Barzani ile temas kurdu Türkiye, görüyoruz fakat bu yeterli olmayacaktır. DTP ile görüşmesi daha sağlıklı olacaktır. Devlet Demokrat olduğuna inanıyorsa görüşmelidir bu kururmlarla. Diyalog olduğu zaman bizim bu şikayetlerimiz azami seviyelere düşmeye başlayacaktır. Yani herkes daha sağduyulu olacak birbirine karşı. Türkler’in ve Kürtler’in bir arada kardeşçe ve eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen için, şu aşamada, Kürt, Türk, Türkmen, Çerkez, Arnavut, Laz vs. bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli, eşitlikçi, demokrat, sosyal faydayı gözeten, aydın fikirli ancak tam bağımsızlıkçı bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmek ve hızla partileşme sürecine gitmeleridir Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. AK Parti'ye biraz güven vardı bu konuda, fakat gün geçtikçe özellikle güneydoğudaki seçmeni hayal kırıklığına uğramaya başladı. Vatandaşlar kime güveneceğini bilemiyor artık. CHP ve Deniz Baykal çok katı tutum içinde. Ergenekon'u savunmaktan çekinmiyorlar. Ya Ergenekon'un kim olduğunu bilmiyorlar yada onlarında Ergenekon'la ilişkisi var. Bak ben buraya yazıyorum: Deniz Baykal'ın ismide çıkacaktır Ergenekon'da. Hemde önemli bir lider olarak çıkacaktır. MHP'nin sağı solu belli olmuyor.. AK Parti'nin Politikasından beslenmeye çalışıyor sanki? Bu tespit doğrudur ancak eksiktir. Köyler neden yakıldı ? Öncelikle neden boşaltıldı onu bilmek gerek. Köyler ve mezralar dağınık ve kontrol dışı olduğundan oradaki halk PKK baskınlarına, baskılarına maruz kalıyorlardı. Halkı korumak için, her köye askeri bir birlik bulundurmak imkansız gibi idi. Bu nedenle köyler, mezralar mecburen boşaltıldı. Bu seferde PKKlı militanlar bu köyleri, mezraları, evleri kullanmaya ve üs haline getirmeye başladılar. Bu yüzden de köyler yakılıp yıkılarak teröristin yuvalanması engellenmiş oldu. Devletin ise en büyük ayıbı evlerini yaktığı bu insanlara, başka bir yerde aynı koşullarda imkan sağlamaması yada bu evleri güvenlik sağlanınca tekrar yaptırmaması, bu konuda maalesef duyarsız ve sorumsuz davranması Yeşülyurt Köyü olayını biliyormusun? Jandarmalar 1993'te Köylülere Dışkı Yedirmişti. Detayını araştırmanı tavsiye ederim.. Köyler ve yemyeşil ormanlar öyle yada böyle yakıldı/yıkıldı. Köylüler çok eziyet çekti. Yurtlarından edildiler. Suçları Kürt olmaktı, ve PKK ya yardım etmesinler diye boşaltılmuştı. Halbuki bu durum, köylülerin yüzünü dağlara, PKK'ya çevirmişti. Bu bir iddia! Yani Kürtlerin siyaset yapmalarındaki engeller?? Neymiş bu engeller? Siyasi partiler yasasındaki ırkçı, ayrılıkçı parti kurulmasındaki yasaklar. Sadece Kürtler için mi bu yasa? Hayır! Öyleyse bu iddia bir çarpıtma anlamına gelir. Türk siyasi partilerinde siyaset yapmayı reddedip sorunları ırkçı temele indirgemek isteyen düşünüş biçimini simgeler. Kaldı ki bu söz edilen Kürtler azınlıktadır yani 20 yada 12 milyonda sadece iki milyon belki de daha az... Savaş bitsin denildiği zaman, ve bunun için yürüyüşler yapıldığı zaman neden izin verilmiyor? PKK yandaşları mı oluyor onlar? Kaç milyon kişi bu yandaşlar? Ve bu yandaşları ne yapacağız? Ülkeden mi kovacağız, yoksa bu savaşı durdurmak için operasyonlar dışında birşeyler mi yapmalıyız?.. İnan çözüm diyalog'tan geçiyor. DTP neden öcü gibi görülüyor hayret ediyorum. Sözünü ettiğin Kürtler 7-8 milyonu aşmaktadır. Baskıları kaldığın zaman bu Kürtler 15 Milyon'u aşacaktır. Tabii her taraftaki Kürtlerden söz ediyorum, sadece Türkiye'deki Kürtler değil. Zaten en çok Türkiye'de bulunuyor bu Kürtler. DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Öyle yada böyle, DTP Kürtlerin en büyük temsilcisidir. Avrupa Birliği ne oluyor, bana anlatırmısın? Kaç Ülkeden oluşuyor? Kaç Ülkesinin ne kadar sorunu var? Biz Avrupa'dan dahamı Demokratız? Hayır, koskoca bir yalan. Avrupaya meraklı olduğumdan demiyorum ben bunu, zira görünen köy klavuz istemez arada çok fark var.. Bugün Avrupa yeni bir çağa atlamaya yakın ama biz henüz onların şu an bulunduğu çağdan uzaktayız. Buna kimsenin itirazı olmaz. Ancak, PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor. O halde, şu aşamada, bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. PKK bitirilmeden bunun yapılması sizce mümkün mü ? PKK okulları yakıp, öğretmenleri öldürürken ? önceliklerin sıralamasının da yapılması gerekir diye düşünüyorum. Ben doğuda kalıyorum Öyle bir şeye bu güne kadar tanık olmadım. İnanmıyorsan gel kendi gözlerinle gör. 1990'lı yıllarda çok felaketti buralar biliyorsun sanırım? O yıllarda her taraftan ölüm ve zulüm haberleri duyuluyordu. İnsanlar kim vurduya gidiyordu, ve faili "Belli" kişilerce öldürülüyordu çoğu zaman.. Ama şu anda öyle bir şey hiç yok sayılır. Öyle her okuduğuna ve duyduğuna inanma istersen. Demokrasinin olabilmesi için insanımızın bilinçlenmesi, bakış açısını değiştirmesi gerekir, bu bir süreçtir, karşılıklı emek ister, karşılıklı iyi niyet ister, topyekün bir eğitim seferberliği ister. Bu da Ulusal, çağdaş bir devlet içerisinde olabilir ancak, anlatabiliyormuyum ? Demokrasinin gelmesi için insanlar birbiriyle diyaloga girmelidir. Batıda, doğudan çekinen, yada doğu ve doğu insanını yanlış görenler doğuya bir kereliğine gelmelidirler. Gelip nasıl bir coğrafya olduğunu insanların nasıl yaşadıklarını görmelidirler. Ön yargıları kırmak için bunlar gerekli gerçekten.. Doğu insanları ve Doğu bölgesi dolaylı olarak yıllarca karalanmıştır/karalanıyor. Özelliklede Medya ve Basın tarafından.. Halbuki beyinlere empoze edilenin neredeyse tam tersidir buralar. Oldu, gözlerim doldu. PKK gelsin işgal etsin. Olağanüstü Hal, Koruculuk Sistemi, İller Yasası ve Merkezi Kriz Yönetmeliği neden var ? Durup dururken mi çıkarılmış ? PKK bunların sonucu mu ? Yoksa, bunlar PKK’nın sonucu mu ? 12 eylül dönemi tüm yurtta herkese, her kesime yapılan baskıları PKK kendi tezinin argümanı olarak kullanıyor. Sadece, Kürtlere yapılmış gibi gösteriyor. BU kabul edilince de PKK, sanal ‘Kürt sorunu’ nun sonucu oluyor. PKK bitirilmeden, sağlıklı bir şey yapılamaz öncelik bu PKK Dağdan indikten sonra korucuya ne gerek olacak artık? 12 Eylül'ün zararlarından birçok kişi etkilenmiştir. Ama Kürtler kadar asla kimse haksızlığa uğramamıştır. Yaşayanlar bilir. Diyarbakır Askeri cezaevi en basit örneğidir bunun. Dünyada 5. Sırada seçildi, en kötü cezaevi diye. Ve, Kürt Sorunu 12 eylülde başlamadı dikkatini çekmek isterim. PKK bitecektir elbette, ama eğer devlet isterse. DTP ile bu konu hakkında diyaloga geçirilirse. Ve Asker siyasetten uzak durursa. PKK’lılar, teröristler, bebek katilleri affedilsin. Hatta, yasalardan adam öldürmek, silahlı örgüt kurmak suçları da kaldırılsın. Bebek katilleri, vicdanları rahat bir şekilde ovada siyaset yapsın. Geceleri, pijamaları çekip, kaşına kaşına TV izlesinler. Başka bir çözüm yolu var mı? Hep böylemi devam etsin herşey. İnsanlar ölmeye devam mı etsin? Tabii bizim tuzumuz kuru, ondan bu kadar rahat konuşuyoruz herhalde. Kürt Sorununu göz ardı etmeden düşün istersen. Kürt Sorunu olmasaydı PKK'da olmazdı.. Bunu ben de istiyorum, tabii ki herkes hesap vermelidir, yetkisi dışına çıkan güvenlik görevlileri de, PKKlılar da… Yalnız, PKK’lılar, teröristler affedilsin de bu görevliler içeri atılsın nasıl bir yaklaşım. Buradan çıkan sonuç: PKK, ana dilde eğitim, TV, gazete için terör yapıyor. Bunlar serbest kalırsa-ki serbesttir- PKK eylem yapmayacak.Komik ama aslında kendi içinde mantıklı bir söylem, PKKnın ayrılıkçı bir örgüt olduğunu kabul ettiğinizi gösteriyor. Daha doğrusu tüm dünya, AB, ABD, PKKnın ayrılıkçı bir terör örgütü olduğunu kabul ettiğine göre, ana dilde eğitimin serbest bırakılmasıyla terörün sona ereceğini söylemek, ana dilde eğitimin ayrılığa sebep olacağını kabul etmek anlamına gelir, yani PKKnın amacına ulaşacağını ve daha fazla mücadele için neden olmayacağını ifade eder. PKK'yı ve bu sorunları ortaya çıkaranlar yargılansın denmek istemiş bu noktada. PKK'yı ortaya çıkaran "Ergenekon"un ta kendisidir, yada en azından zihniyetidir. Kürtler asimile edilmeye çalışıldığı için hor görüldüğü için ikinci sınıf karekteri muamelesi gördüğü için yerinden yurdundan edildiği için türküsünü rahatça söyleyemediği için şiirini rahatça yazamadığı için yıllarca sömürüldüğü için bu savaş var olmakta. Sadece eğitim-televizyon ve gazeteden ibaret birşey değil bu sorun. Belki eski baskı yok ama yinede ülke hala ciddi bir sorun yaşamakta. Sen bunları yaşamadığın anlayamazsın tabii. Sallayıp, bir cevap yapıştırıp geçersin. Bu da başka bir mantıksızlık örneği. PKKnın ‘Özgürlük Savaşçısı’ olduğunu söylemek safdilliliği, PKKnın kendini fesh edebileceğine inanmak yani ABDnın BOP planını göz ardı etmek, bir zamanlar ABDnin Irak’a demokrasi götüreceğini savunanlar gibi…Şeyh Sait ayaklanmasının, İngiliz ve Fransızlarla Musul sorunu için masaya oturulacağı sırada çıkmış olması bir şey ifade etmiyor mu size? BOP Meselesini sen düzgün okuyamamışsın galiba? Dünyayı yönetenler, Barışı isteyen Katolik ve Müslümanlara karşı çıkmaktadır, BOP için.. Kürtler bugün barışı istemektedir. Ama devlet Kürtleri anlayamıyor/anlamak istemiyor sanki. Yani, analitik düşünebilen Mühendis ve Mimarların oluşturduğu TMMO’dan böyle bir çıkış beklemezdim. Onlar bile bu Kürt dalgasına, Kürt sevdasına kapılmışlarsa vay halimize derim. Keşke sende anlayıp görebilseydin. Bunlardamı Vatan Haini oluyor yoksa? Kendin araştırırsan, gerçekten bazı gerçekleri sende görürsün. İnsanların içine, her kesimin içine girmelisin. Anlamaya çalışmalısın. Neden böyle herkes öcü gibi görülüyor? Düşmanın bile olsa, onu takip et ve hep daha iyi tanımaya çalış. Bu, bir dost tavsiyesidir.. Selametle Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Alparslan’ın Kürt beyleri yardımı ile 1071 Malazgirt zaferi Selçuklular’a Anadolu’nun kapısını açtı. 14. yüzyılda Moğol istilası Küçük Asya’da ve bütün Ortadoğu’da önemli bir soykırım ve yıkımlar yaparken, bu bölgede yaşayan Kürtler, coğrafyanın verdiği avantaj ve tarihsel deneyimleri ile Timurlenk’in ordularına karşı savaşarak kısmen daha az zarar görmüşlerdir. Bu bölgede hiç bir imparatorluğun tam egemenlik sağlayamaması, Kürtler’in bağımsız beylikler halinde yaşamalarını sağlamıştır. Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü... Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... (Sf. 255) Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. (Sf. 134, 155) Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir. * * * KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler. (Sf. 252) Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı. (Sf. 133, 143, 212) Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler. (Sf. 256-259) Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir. Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir. Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım. Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir." ( Taha Akyol - Prof. Osman Turan'ın Türkler ve Kürtlerin Tarihi üzerine yazısı ) Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2008 16. yüzyılda Kürt Beylikleri, İranlılarla sürekli savaş halindeydiler. İran Şahı Kürtler’in oturdukları bölgeleri ilhak etmek için sürekli bir çaba içindeydi. 1514 Osmanlı İran Çaldıran Savaşı’ndan sonra Kürtler’in iki imparatorluk arasındaki düşmanlıktan yararlanarak varlıklarını geliştirdikleri görülüyor. Bu durumdan dolayı Kürtler bağımsız bir konuma geldiler. Kürtler’in tarihi ile ilgili ilk eser olan Şerefname, Bitlisli Şeref Han (Bitlis’i) tarafından bu dönemde yazıldı (l 596). Bitlisli Şeref Han’ın yazdığına göre , Kürt bölgesinde bir çok Kürt Beylikleri vardı. Kürt Aşiret Beyleri Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim’in yanında yer aldılar ve Sultan Selim’in İran Şahı Şah İsmail karşısındaki zaferine önemli katkıda bulundular. Sünni Kürtler Sünni Osmanlı Padişahı’nı kendilerine yakın sayıyorlardı. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Kürt Beyleri’nden İdris-i Bitlisi’nin çabalarıyla Osmanlı merkezi otoritesiyle Kürtler arasında yapılan antlaşma sonucu, Osmanlı Devleti Kürdistan’da 16 özerk Kürt Beyliği’nin varlığını kabul ediyordu. Kürt Beylikleri’nin bu özerk statüsü 19. Yüzyıl’ın ortalarına kadar devam ediyor. Kürt Beyliklerinden güçlü olanları para basıyorlar, Cuma günleri adlarına hutbe okunuyordu. Kürtler’in yaşadığı coğrafya yeraltı ve yerüstü zenginlikleri nedeniyle ilk çağlardan beri çeşitli istila ve ilhaklara uğramıştır. Bu nedenle Kürt halkı talan, yağma, sömürü, sürgün, soykırım ve asimilasyon gibi çeşitli mağduriyetlere maruz bırakılmıştır. Çaldıran savaşından önce, Yavuz Sultan Selim'in, İrandaki Safeviler üzerine yaptığı Çaldıran seferi sırasında, şehirler dışında, tüm Anadolunun Alevi olduğunu, Yavuz Selim'in İrandaki Safevi Şii devletinin ( o da bir Türk devletidir ) özellikle doğu anadoludaki Alevi Türkmenler üzerindeki siyasi ve dini etkisi sebebiyle, bu bölgede büyük bir Alevi Türkmen kıyımı yaptığını, kalan Alevi Türkmenleri zorla Sünni yaptığını, bazılarının ise kendilerini Alevi Kürt diye tanıtıp katliamdan kurtulabildiklerini ve bu bölgedeki yerli halka karıştıklarını söyleyebiliriz. Bunun yanısıra Osmanlıların da Avşar boyuna yaptıklarını ve sürülen Türkmenerin doğuda Kürtleştiklerini de ekleyebiliriz. ( bkz.Kalktı göç eyledi Avşar İlleri türküsü ) Dolayısıyla, bu olayları, Kürtlere yapılmış talan, yağma, sömürü, sürgün, soykırım ve asimilasyon gibi göstermek tamamen çarpıtmadır. 1639’dan sonra Kürtler’in yaşadıkları coğrafya iki imparatorluk arasında kesin olarak bölüşülmüştür. Alevi Kürtler’in İranlılar, Sünni Kürtler’in de Osmanlılar tarafından kullanılması mezhep ayrılığı, aşiret yapısı, üretim ilişkileri ve coğrafik yapı Kürtler’in birliğini engellemiştir. Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir. Dolayısıyla, bu olayları, Kürtlere yapılmış talan, yağma, sömürü, sürgün, soykırım ve asimilasyon gibi göstermek tamamen çarpıtmadır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.