Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Selamlar...

 

Başlığımızı kısaca açayım gerisini sonra getirmeye çalışalım.

 

Bugünlerde bazı zevattan "Terörle mücadele konusunda elimizde yeterli imkan yok, elimizi güçlendirecek kanuna ve yetkilere ihtiyaç var" gibi söylemler dillendirilmeye başlandı Aktütün faciası üzerinden.

 

Fazladan yetki (yetkisiz yetki) daha önce yaşandı ve ülkeye fayda getirmediği görüldü. Bunu asker bilmiyor mu? İşkence ve köy yakma hadiselerini yaşadık ve hala etkileri devam ediyor. Bunlar bilindiği halde ne oluyor da şu anda mevcut onca yetkiye rağmen hala fazladan yetki isteniyor.

 

Bugün bir haberde adı konulmamış bir olağanüstü hal ilanından bahsediliyordu. Bilindiği üzere 2000 yıllara ayak bastıktan sonra askerin siyasi alandaki manevra alanı giderek daraltıldı. Askerimiz buna pek alışık değildi. Bu alan daraldıkça asker gerçek görevine yönlendirilmeye çalışıldıkça askerden sesler çıkmaya devam etti ama giderek cılızlaştı bu ses.

 

Bugün, siyaset üzerindeki otoritesini yitirme noktasına gelmiş asker tekrar bu saldırı ile eline yeni bir imkan/güç geçirmek mi istiyor.

 

Tersi; bu saldırı üzerine askerin mevcut gücü iyice kırılmaya mı çalışılıyor bir kısım medya tarafından. Asker iyice yalnızlığa, iyice pıstırılmışlığa sürülerek siyaset üzerindeki hegemonyası tamamen kırılarak, asker kışlasında olmak zorundadır denmeye mi getiriliyor.

 

Konuya böyle bir girizgah yapalım gerisini de tamamlayabiliriz umarım...

  • Cevaplar 95
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

* PKK'ya katılım neden bu kadar fazla?

 

* Katılımı nasıl engelleriz?

 

* Terörle mücadelenin hukuksal boyutundaki eksiklikler nelerdir?

 

* Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin etkisi nasıl artırılır?

 

Bu soruları soran Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ...

 

 

Soruların son üçü askerin özellikle PKK terörüne nasıl baktığının işareti. Katılımı engellemeyi kendi görevleri sayıyorlar, hukuksal eksiklik olduğunu düşünüyorlar, kolluk kuvvetlerinin etkisini arttırmaya çalışıyorlar...

 

Komutan'ın sosyal bir sorumluluk hissetmesi gerçekten takdire şayandır ancak Genel Kurmay Başkanı olarak sorduğu sorularda bazı sakatlıklar vardır.

 

Terörle mücadelenin hukuksal boyutundaki eksiklikler nelerdir diye sorarken; aslında tam olarak neler eksik bilmemekte ama yine de birşeylerin eksik olduğunu düşünmektedir. Bu psikoloji ile doğru adımların atılması mümkün değildir. Kaldı ki; hukuksal yollar ilk elde askerin alanı da değildir.

 

Katılımın engellenmesi askerin görevi değildir. Askerin sosyal sorumluluk hissetmesi ayrı birşeydir asker zihniyeti ile sosyal alana müdahale etme anlayışı farklı birşeydir. Katılımın engellenmesi siyasi iradenin sorumluluğundadır. Gerekli yapıyı oluşturacak, katılımın engellenmesi (bu set çekme değil, katılım nedenlerini ortadan kaldırma-hangi nedenler var ki milliyetçilik haricinde denebilir) için neler gerekiyorsa hükümet ve Meclis yapacaktır, yapmalıdır. Askerin yapacağı birşey varsa, ÖZÜR DİLEMEK olabilir.

 

Gelelim Kolluk Kuvvetlerinin etkisinin arttırılmasına. Genel Kurmay Başkanımız, PKK üzerinden bütün terör örgütlerini mi dikkate alıyor yoksa bütün terörist örgütleri mi? Aslında askerin, sürekli olarak karşısında bulduğu sadece PKK var. Diğerleri ile genelde polis karşılaşıyor. Pekiyi, PKK meselesinde olağanüstü hal bizim askerimize yetmedi mi? Bundan daha etkin hangi yöntem var. Kaldı ki; askerin etkinliğinin en üst seviyede olduğu yıllarda PKK terörünün de en etkin yılları olduğunu bizler görmedik mi? Yine askerin köy yakmalarında ve işkence ile suçlanmalarında birçok Kürdün, intikam duygusu ile PKK'ya katılmış olabileceğini hiç düşünmedik mi?

 

Burada bir özeleştiri şarttır. Ancak, özeleştiri yerine; askerin etkisinin nasıl arttırılacağı sorgulanmaya çalışılmaktadır. Meseleye bu açıdan baktığınızda asıl talebin başka birşeyler olduğu görülebilir. Nedir bu talep?

 

Konunun başında neyi sormuştuk? Asker eskiyi istiyor. Neyi...Etkin/etkili/sözünün üstüne söz olmayan noktaya geri dönmek istiyor. Genel Kurmay Başkanımızın 7 sorusundan 4'ü bunun emarelerini taşıyor. Gerisi mi? Geri kalanlar sadece şıkları çoğaltıyor o kadar...

Gönderi tarihi:

İngiltere, Londra Metro'sunda patlayan bir bombadan sonra. Terörle mücadele kanunun baştan sona değiştirdi. Ve şu an İngiltere'de terörle mücadele birimi. Bir zanlıyı avukatlıyla görüştürmeden bir ay boyunca sorgulayabiliyor.

 

İspanya, madridde patlayan bombalardan sonra terörle mücadele kanununu baştan sona değiştirdi. Gözaltı süresi ve Avukatlarla görüşme hakkı İngiltere'nin yeni TMK ile aynı olmasının yanında. Üst ve bina aramaları için hakim kararı şartını kaldırdı.

 

Türkiye, 1999 yılında, PKK mensuplarının büyük ölçüde ülke topraklarından atılması, APO'nun Suriye'den çıkarılması ve Kenya'da Türkiye'ye teslim edilmesiyle nihayete erecek olan diplomasi savaşı. Terör eylemlerinin münferit hadise seviyesine kadar geriletildiği askeri başarıdan sonra. Terörle Mücadele Kanunun'da değişikliğe gitti. Ohal'i kademeli olarak kaldırdı. Irak savaşıyla birlikte , Türkiye'nin yıllar boyunca artık unuttuğu terör eylemleri tekrar tırmanışa geçti. Ve terör tekrar Türkiye'nin baş sorunu haline geldi.

 

Peki, şöyle bir kıyaslayalım bakalım. İki bomba patlamasıyla başta bombaların patladığı ülkeler olmak üzere. Avrupa ülkeleri birer birer Terörle Mücadele Kanunlarını Türkiye'deki kanundan katbekat sert hale getirirken. Irak savaşıyla birlikte terörün tırmandığı Türkiye'de askerin ve polisin, yetki arttırımı istemesini. Askerin siyasi güç istemesi olarak yorumlamak?

 

İlker Başbuğ'un sorduğu sorular, sadece askeri bağlayan ve onun görevi olan sorular mı? Bu kadarına pes.

 

 

* PKK'ya katılım neden bu kadar fazla?

 

* Katılımı nasıl engelleriz?

 

* Terörle mücadelede uluslararası platformda neler yapılmalı?

 

* Kuzey Irak'taki yerel yönetimle nasıl ilişkiler kurulmalı?

 

* Terörle mücadelede kültürel faktörlerden nasıl faydalanılır?

 

* Terörle mücadelenin hukuksal boyutundaki eksiklikler nelerdir?

 

* Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin etkisi nasıl artırılır? -

 

 

""Katılımın engellenmesi askerin görevi değildir. Askerin sosyal sorumluluk hissetmesi ayrı birşeydir asker zihniyeti ile sosyal alana müdahale etme anlayışı farklı birşeydir. Katılımın engellenmesi siyasi iradenin sorumluluğundadır.""

 

Akademisyenlerin, stratejistlerin, terörle mücadele uzmanlarının katıldığı bir toplantıda. İlker Başbur bu soruları soruyor ve ne üzerinde çalıştıklarını anlatıyor. Bunuda askerin siyasal alana müdahele olarak göstermekye çalışmaya ben pes derim.

 

O toplantıya katılanlar, beyin fırtınası yapar. Sorulara cevaplar ararlar ve bunu hükümete sunarlar. Dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizdede bu böyledir.

 

İlker Başbuğ'un bu soruları sorduğu toplantıya diğer katılımcılara bakalım ;

 

Toplantıya Uluslararası Strateji Araştırmalar Kurumu'ndan (USAK) Terör Uzmanı İhsan Bal, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'ndan Uzman Ali Nihat Özcan, Bahçeşehir Ü. Rektörü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, AÜ Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, TOBB Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Çağlar ile Terör ve Güvenlik Uzmanı Ercan Çitlioğlu katıldı

 

ne kadar güzel bir toplantı. Genelkurmay Başkanı, akademisyenler, terör uzmanları, psikiyatristler, uluslararası ilişkiler uzmanlarıyla beyin fırtınası yapıyor.

 

Yani bir beyin fırtınasını, askerin siyasal alana müdahelesi olarak görmek ? Bilmem hatırlatmama gerek var mı da? Bakanlar, milletvekilleri terör uzmanı falan değildir. İzlenecek yolu seçerken, asker, polis, sivil kişi veya kurumların hazırladıkları çalışmaları, raporları incelerler.

 

bilmem yine hatırlatmama gerek var mıda? Milli Güvenlik Kurulu toplanır. Ve asker bu konulardaki öneri ve çalışmalarını hükümete sunar. Dünyanın her ülkesinde, terörle mücadele eden kurumların kendi çözümleri ve görüşlerini hükümete aktardıkları benzer oluşumlar vardır. Tabi eğer o ülkenin milletvekilleri ,bakanları, başbakanları hepsi birer, terör uzmanı, yüksek rütbeli asker, usta istihbaratçı, stratejist falan değilse.

Gönderi tarihi:

Terörün tırmanışa geçmesinin nedeni OHAL'in kaldırılması ve Terörle Mücadele Kanunu değildir. Irak Savaşını dolayımında belirtmişsin ama başına bunlar konulunca asıl neden bunlarmış gibi anlaşılıyor. Bir kişinin terörist olması için birden çok neden bulunur ancak onu durduracak nedenler içerisinde en az yeri Kanun işgal eder. Bir adam ölümü göze aldıktan sonra şu kadar hapis yatarsın bu kadar gözaltında kalırsın demenin manasını kimse bilemez...

 

Irak savaşıyla birlikte terörün tırmandığı Türkiye'de askerin ve polisin, yetki arttırımı istemesini. Askerin siyasi güç istemesi olarak yorumlamak?

 

İstenilen gerçekte nedir? Hangi yetkiler istenmektedir. Bugün olmayan hangi yetkiler...Gözaltı süresi mi? Evvela hangi yetkiler alındı bunları bilmek gerekiyor. Ama ehemmiyeti yok.

 

Geçmiş zaman içerisinde bir adam elinde bıçak ayağının dibinde karısı bıçağı kadına sokuyor geri çıkartıyor...20 kadar polis yapma diye bağırıyor. Adam bıçağı tekrar kadına sokuyor tekrar çıkartıyor. Yer kan, bıçak kan, el kan...O kadar polis. Sonra biri çıkıp "Polisin elinden yetkisini alırsanız böyle olur" diyor. Ben, ana avrat sövüyorum. Ulan, sıksana. Orda olsam ben vururum adamı benim dahi meşru müdafaya yetkim var sen görevi ihmal suretiyle bir kadının ölmesine neden oluyorsun. Bunu da yetkimizi elimizden aldılar diye yutturmaya çalışıyorsun.

 

Toplantıda sorulan soruların siyasi alana müdahale olduğunu belirtmedim. Sorulardan bir tanesi dolayımında askerin siyasi alanda işi yoktur orasa siyasi iradenindir dedim. Pekiyi; İlker Başbuğ "Katılımı nasıl engelleriz" derken...şunu mu diyor. Biz ülke olarak katılımı nasıl engelleriz. Yoksa biz ordu olarak katılımı nasıl engelleriz. Kimlere sormuş. Bomba yapma tarifini almayı dört gözle beklediğim Deniz Hanıma söylemiş. Şaka bir yana...

 

Bir Genel Kurmay Başkanı ilgili soruları Terör Zirvesinde hükümete bildirebilir. MGK'da bildirebilir. Gerekli çalışma yapılacaksa bu çalışmayı siyasi irade yapar ve hem askere hem stratejistlere ve hem de toplumun zihin okumacılara (psikiyatristlere) sorup gerekli çalışmayı yapar. Askerin görevi ve sorması gereken neler yapılacağını bu kişilere sormak değildir. Bu sorular alenen bu insanlara soruluyorsa; beyin fırtınası değildir bunun adı. Zira sorular biraz meseledir.

 

Bu kişilere bu soruların sorulması gerekiyorsa Hükümet sormalıdır. Sormuyorsa; sorumluluk hükümetindir. Pekiyi; gerçekte istenen nedir?

 

İlker Başbuğ; mevcut düzenlemelerin ellerini kollarını bağladığını söylemiş midir? Ben, böyle bir açıklama duymadım. Askeri zevattan (belki bir kaç istisna) da duymuyordum bu zamana kadar. Şimdi ne oldu? Aktütün baskınında hangi kanuni düzenleme engel olabilirdi. Bu baskından sonra yetki/güç/kuvvet verilmesinin istenilmesi manidardır. Hele de sıcak takip de artık serbest olduktan sonra başka yetki talebi. Sorulması gereken asıl soru şudur?

 

Aktütün vakıası yaşandı ve bu vakıanın yaşanmasını engelleyecek bir kanunu kimse yapamaz. O halde niye şimdi bu vakıadan sonra yetki isteniyor ve hele ki sıcak takiple ilgili de bir sorun yoksa.

 

Ben, asla kolluğun fazla yetkisi olmasını tasvip etmedim. Zira; sonuçta ne zaman kolluk ile karşılaşacağınız belli olmaz. Ve hiç bir suçunuz olmasa dahi karakola alınabilirsiniz. Gözaltı süresinin 10'larca gün olduğu durumda ne kadar canınızın yanacığını bilemezsiniz. Ve yine 1,5 metrelik surdan düşüp öldüğünüzde bütün kemiklerinizin nasıl kırıldığını bile anlayamazsınız. Kolluk yetki talep ediyormuş. Ne için...Teröristi durdurmak için mi?

 

Teröristi durdurmak için eldeki yetki yeter de artar bile. İngiltere/İzlanda/ABD/İsrail'de teröre karşı bu kadar sert kanunlar varken niye bizde yok ha...Keşke bunun cevabını Mordechai Vanunu'ya sorsaydık. Veya Guantanamolu bir mahkuma...Ebu Gureyb'de işimizi görürdü değil mi?

O hukuksuzluklar olmasaydı işkenceyi yasaklayan maddede bu halinde olmazdı. Hangi hukuksuzluklar olduğunu hemen hepimiz biliyoruz.

 

Polis hala yakalama evrakını düzenlerken; şüpheli karşı koydu, kaçmaya çalıştı, yere düştü gibi ifadelerle doldurup dövmeye zemin ararken; polis meslek yüksek okulu öğrencilerine atış yaptıran komiser; hedefi tam isabetle tutturan öğrencilere oğlum vurmayın bunların hepsi not alınıyor yarın birini vurursunuz ondan sonra gelip atışlardaki notunuza bakarlar. Eğer kötü atış yapıyorsanız yahu adam zaten atış yapmasını bilmiyormuş o yüzden ayağı sıkmış yanlışlıkla başta vurmuş derler" diye uyarırken; bir de yetki arttırımı ha...

 

Biliyorum; tartışmamız bu yetki arttırılsın mı arttırılmasın mı değil. Tartışmamız beyin fırtınası da değil. Hangi yetkiler, neden sonra isteniyor. İstenilen yetki ile ne değişecek ne durdurulacak. Mevcut yetkiden daha fazla yetki hangi hukuksuzluklara neden olacak, olağanüstü hal dönemindeki aşırı uygulamalar terörist sayısını arttırmış mıdır arttırmamış mıdır? Hal böyle olunca ben yetki konusunda korkuyorum.

 

Asker siyasi alanın sorularını siyasi alanın elemanlarının soracağına itimat etmelidir. Kendi sorularını da beyin fırtınası ekibine sorarak onlardan cevap valabilir.

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Son altı yılda kaç pkk'lı tutuklandı buna karşılık kaç asker ve emekli general tutuklandı?

 

Kaç sivil içeri alındı kaç pkk'lı serbest bırakıldı?

Bunlar iyi sorular...

 

Yerli yerince soru sormak, yersiz soruları yanıtlamaktan daha iyi bir yanıttır...

Gönderi tarihi:
Selamlar...

 

Başlığımızı kısaca açayım gerisini sonra getirmeye çalışalım.

 

Bugünlerde bazı zevattan "Terörle mücadele konusunda elimizde yeterli imkan yok, elimizi güçlendirecek kanuna ve yetkilere ihtiyaç var" gibi söylemler dillendirilmeye başlandı Aktütün faciası üzerinden.

 

Fazladan yetki (yetkisiz yetki) daha önce yaşandı ve ülkeye fayda getirmediği görüldü. Bunu asker bilmiyor mu? İşkence ve köy yakma hadiselerini yaşadık ve hala etkileri devam ediyor. Bunlar bilindiği halde ne oluyor da şu anda mevcut onca yetkiye rağmen hala fazladan yetki isteniyor.

 

Bugün bir haberde adı konulmamış bir olağanüstü hal ilanından bahsediliyordu. Bilindiği üzere 2000 yıllara ayak bastıktan sonra askerin siyasi alandaki manevra alanı giderek daraltıldı. Askerimiz buna pek alışık değildi. Bu alan daraldıkça asker gerçek görevine yönlendirilmeye çalışıldıkça askerden sesler çıkmaya devam etti ama giderek cılızlaştı bu ses.

 

Bugün, siyaset üzerindeki otoritesini yitirme noktasına gelmiş asker tekrar bu saldırı ile eline yeni bir imkan/güç geçirmek mi

istiyor.

 

Tersi; bu saldırı üzerine askerin mevcut gücü iyice kırılmaya mı çalışılıyor bir kısım medya tarafından. Asker iyice yalnızlığa, iyice pıstırılmışlığa sürülerek siyaset üzerindeki hegemonyası tamamen kırılarak, asker kışlasında olmak zorundadır denmeye mi getiriliyor.

 

Konuya böyle bir girizgah yapalım gerisini de tamamlayabiliriz umarım...

Hem askere hem polise daha fazla yetki verilmeli ,şüphelendiği durumlarda savcıdan izin almadan arama yapmalı.

 

Bununla beraber ,eğer zafiyet ve görevi ihmal varsa bunun sorumluları kim olurda olsun (ister hükümetten ister askerden)hesabı sorulmalı ve ağır cezalar uygulanmalı.

 

terör suçluları ve yatakçılarının cazası ağırlaştırılmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalı ,kesinlikle af gibi durum olmamalı.

 

kritik bölgeler ilan edilmeli vs...zamanım olmadığından şimdilik bu kadar.

Gönderi tarihi:
Hem askere hem polise daha fazla yetki verilmeli ,şüphelendiği durumlarda savcıdan izin almadan arama yapmalı.

 

Bununla beraber ,eğer zafiyet ve görevi ihmal varsa bunun sorumluları kim olurda olsun (ister hükümetten ister askerden)hesabı sorulmalı ve ağır cezalar uygulanmalı.

 

terör suçluları ve yatakçılarının cazası ağırlaştırılmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalı ,kesinlikle af gibi durum olmamalı.

 

kritik bölgeler ilan edilmeli vs...zamanım olmadığından şimdilik bu kadar.

 

Sayin Kaplan-200

 

Bu caydirici cezalar nedir mesela.. hani pek etkili olmuyorda mesela ornek birisi imralida omru hayatinda gormedigi hizmeti gormekte adam resmen adanin tek sahibi yani disarida iken her an namlu ile burun burunayken bugun varim yarin yokum hesabini yaparken simdilerde ondan iyi ve rahati yok istediginde ziyaretcileride geliyor ohh hem gozunu kirpmadan once askerimizin sehit dusmesine neden oldu simdide el ustunde tutuluyor..

Bir digeride gorevi ihmal varsa hukumet olsun ister asker olsun hesap sorulmali diyorsun bu hesabi kime verecek peki en ufak birseyde hemen birileri cikip yok askeriyeyi yildirmaya calisiyorsunuz yok bolucu yandaslarisiniz demiyormu..

kritik bolgeler ilan edilmeli demissin ama turkiyede kritik olmayan bir bolge soyleyebilirmisiniz bana ??

saygilar

Gönderi tarihi:

Darbe yemiş, Zincirbozanda tutuklu kalmış, mahkemelere çıkmış, yıllarca siyasi yasaklı kalmış eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'den doğru ve yerinde tespitler:

 

"ASKERLER YAPTIKLARI HİÇBİR ŞEYDE YALNIZ DEĞİLLERDİR.

 

-Askerler,Türkiye'de bölünmeden çok çökme derim ben, yani devletin çöküvereceği endişesinden hep korkarlar, dağılmadan korkarlar, yani orta yerde eğer yönetilemezlik bir durum görürlerse onu düzeltmenin yolunun yönetime müdahale olduğu kanaatindedirler. Yönetilemezliği. Çünkü yönetilemezliğin neticesi bu endişeleri verir. Bu endişelere yalnız askerler kendisi kapılmaz. Askerler yaptıkları hiçbir şeyde yalnız değillerdir. Onlar da bu kamuoyunun içinde yaşarlar, kamuoyu huzursuz hale gelince onlar da huzursuz hale gelir ve kamuoyu desteği olmadığı sürece de çok fazla bir şey yapmazlar. Kamuoyu desteğinden emin oldukları takdirde o hareketleri yapmışlardır. Nitekim ondan sonra da o hareketler alkışlanmıştır. Ha ne kadar gönüllü ne kadar gönülsüz başka, ama millet ikiye bölünmüştür, alkışlayan, alkışlamayan. Yani devlete olan inançta derin devlet olayını söylüyorum, kamuoyu eğer evvela inancını kaybediyorsa bu askere kolaylıkla intikal eder.

 

- Bir bakıma asker toplumla nefes alır verir diyorsunuz...

 

- Evet... Kamuoyunun inancını kaybetmesinden sonra işte orada asker şeye girer, uçurumun kenarına geldik, kurtaralım'a girer... Öyle girer ve bunu ülkeyi yöneten hükümetlere de hissettirmez genelde. O bekler kendisi hissetsin. Bir yerden sonra halkın hükümetleri aştığı kanaatindedir."

Gönderi tarihi:
Hem askere hem polise daha fazla yetki verilmeli ,şüphelendiği durumlarda savcıdan izin almadan arama yapmalı.

 

Bununla beraber ,eğer zafiyet ve görevi ihmal varsa bunun sorumluları kim olurda olsun (ister hükümetten ister askerden)hesabı sorulmalı ve ağır cezalar uygulanmalı.

 

terör suçluları ve yatakçılarının cazası ağırlaştırılmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalı ,kesinlikle af gibi durum olmamalı.

 

kritik bölgeler ilan edilmeli vs...zamanım olmadığından şimdilik bu kadar.

 

 

Terörle mücadele kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun 29/6/2006/

Madde 4 - Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:

 

a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.

B) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar.

c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

ç) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

d) Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar.

e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 inci maddesinde tanımlanan suç."

Madde 4 - 3713 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

"Madde 5 - 3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz."

 

Madde 9 - Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili davalara, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemelerinde bakılır. Bu suçlardan dolayı onbeş yaşın üzerindeki çocuklar hakkında açılan davalar da bu mahkemelerde görülür."

 

g) 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 92 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü bu Kanun kapsamında yer alan suçlar bakımından da uygulanır."

 

Madde 10 - 3713 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme yasağı

 

Madde 13 - Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı verilen hapis cezası, seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak, bu hüküm, onbeş yaşını tamamlamamış çocuklarla ilgili olarak uygulanmaz."

 

 

TERÖR ÖRGÜTLERİ

Madde 7 - (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 6.Mad)

 

Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.

 

Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır

 

Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.

B) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.

İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.

B) Şüpheli, gözaltı süresince yalnız bir müdafiin hukuki yardımından yararlanabilir. Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; ancak bu süre içerisinde ifade alınamaz.

f) Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (8) numaralı alt bendindeki, 139 uncu maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendindeki ve 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (5) numaralı alt bendindeki istisnalar uygulanmaz.

 

 

Buraya ayrı bir not düşmekte fayda vardır. 135. a)Maddesinde suçluların izlenmesi, iletişimlerinin tespiti, kayda alınmasında ancak belirli suçlar için istisnalar getirilmiştir. Ancak, konu terör örgütü olunca hiçbir istisna olmadan dinleme, kayda alma yapılabilmektedir.Yine teknik araçlarla izleme için sayılı suçlar bakımından düzenlenmiş istisnalar da terör suçluları için uygulanmaz. Yani; istenildiği gibi telefonunuz dinlenebilir, eviniz dinlenebilir, gizli kamera yerleştirilebilinir.

 

g) 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 92 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü bu Kanun kapsamında yer alan suçlar bakımından da uygulanır.

Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak bu hükümler onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar hakkında uygulanmaz.

 

Madde 17 - (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 12.Mad)

Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır.

 

Ceza ve Güvenlik Tedbirelirin İnfazı hakkında kanun 107/4

(4) Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Ancak, bu süreler;

a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kırk,

B) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzdört,

c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla kırk,

d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört,

e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuziki,

 

Tck/ SİLAHLI ÖRGÜT

Madde 314 - (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

 

Ayrıca işlemiş olduğu her suç dolayısıyla ayrıca cezalandırılacaktır. Yani örgüt kurmaktan ayrı ceza, birini öldürmekten ayrı ceza yiyecektir.

 

TÜRK CEZA KANUNU

KASTEN ÖLDÜRME

Madde 81 - (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

 

NİTELİKLİ HÂLLER

Madde 82 - (1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

B) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle,

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır

 

SUÇ İÇİN ANLAŞMA

Madde 316 - (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddî olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. .

 

Bu kadar madde yeter sanırım. Gelelim açıklamaya:

 

Gözaltı süresi normal suçlulara göre terör suçlularında ve toplu suçlulukta daha uzundur. Şartlı salıverilme süresi çok daha uzundur. Yargılama şekli çok daha ağırdır zira ağır ceza mahkemesi görevlidir. Müdafii ile görüşme kısıtlanabilir. Tek müdafii görevlendirilebilir. Cezalar çok daha ağırdır ve hemen hemen hepsi ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmaktadır. Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis dolayısıyla terör suçlusunun içerde kalacağı süre 40 yıldır. 40 yıl koşullu salıverilme süresidir. 40 yıldan önce oradan çıkması mümkün değildir. Cumhurbaşkanı bir şekilde affetmezse.

 

Ve dahası; dinleme, izleme konusunda sınırlama yoktur. Konu terör suçları olduğunda gizli kamera, ses kayıt cihazları, telefon dinleme serbesttir. Her türlü iletişim izlenebilir. Verilen kısa süreli cezalar seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelemeye tabii tutulamaz.

 

Bunlar aslında eldeki imkanların çok da az olmadığını bizlere göstermektedir yeter ki eldeki yetki ve güç doğru kullanılsın.

Gönderi tarihi:

Sayın bekir,diyorsunuz ki;

 

 

Bunlar aslında eldeki imkanların çok da az olmadığını bizlere göstermektedir yeter ki eldeki yetki ve güç doğru kullanılsın.

 

ben de ekliyorum;

 

Türk Silahlı kuvvetleri,dünyanın en güçlü kuvvetlerinden biridir;techizattan tutun da personele.Hal bu iken;30 kişi ile başlayan,30 bin ile devam etse de bu muazzam ordu karşısında pek de donanımlı olmayan PKK neden hala var?

 

Tabi ki tek sorumlu asker değil;tek sorumlu olmayan asker değilken,en az sorumlu olan da asker değil...

 

Madem bu askeri yönüyle de tartışılıcaksa bunu herkes kendi kendine sorsun(Kürt sorununu sadece askeri olarak gören taraflarca günde beş öğün sorulunca daha faydalı olacaktır)

 

Saygılar!

Gönderi tarihi:
Terörün tırmanışa geçmesinin nedeni OHAL'in kaldırılması ve Terörle Mücadele Kanunu değildir. Irak Savaşını dolayımında belirtmişsin ama başına bunlar konulunca asıl neden bunlarmış gibi anlaşılıyor. Bir kişinin terörist olması için birden çok neden bulunur ancak onu durduracak nedenler içerisinde en az yeri Kanun işgal eder. Bir adam ölümü göze aldıktan sonra şu kadar hapis yatarsın bu kadar gözaltında kalırsın demenin manasını kimse bilemez...

 

OHAL , Terörle Mücadele kanunu ihtiyaçlar üzerine şekillenir. Terörü durdurmada kanunların önemine ilişkin söylediklerini açıkçası yok sayıyorum dostum. En önemli yeri kanun işgal eder. Bundan salt cezaları ağırlaştırmak gibi unsurlar anlaşılıyorsa bilmem.

 

Terörle Mücadele Kanunu, sadece terör suçu işleyenlere verilecek cezaları içermez. Aynı zamanda terörle mücadelede görev alan devlet görevlilerinin durumları, izleyeceği usuller, yapacakları, yapamayacakları, özlük hakları gibi bir çok unsuruda içerir. Dolayısıyla Terörle Mücadele Kanunu , terörle mücadelede oldukça belirleyici bir konumdadır.

 

Bir adam ölümü göze almış olabilir. Ama bu bütün teröristlerin ölümü göze aldığı, aynı iradeye sahip olduğu anlamına gelmez. Türkiye'nin terörle mücadelede halen etkin bir tanık koruma programı yoktur mesela.

 

 

İstenilen gerçekte nedir? Hangi yetkiler istenmektedir. Bugün olmayan hangi yetkiler...Gözaltı süresi mi? Evvela hangi yetkiler alındı bunları bilmek gerekiyor. Ama ehemmiyeti yok.

 

Şu an yürülükte olan Terörle Mücadele ve Ceza Muhakemeleri Kanunu, Polis Vazife ve Selahitetleri Kanunu gibi kanunların AB uyum sürecinde çarpık bir şekilde değiştirildiği. Salt dış talepler ve uyum sürecine göre törpüleme yöntemiyle değiştirildiği bir çok açık içerdiği. Ucube hale geldiği, yıllardır basından, iktidar, muhalefet partisine mensup siyasilere kadar herkesin dillendirdiği birşeydir.

 

Kolluka daha fazla yetki vermek, işkenceye , kötü muameleye izin vermek demek değildir. İşkence ve kötü muamele içinde kolluğun yasal yetkiye değil, müsamahaya ve el altından desteğe ihtiyacı vardır. Zira kanunlarda açık ve seçik olarak suç olarak belirtilmiş bir fiili işlemek için herhangi bir yasal yetki olamaz.

 

 

Toplantıda sorulan soruların siyasi alana müdahale olduğunu belirtmedim. Sorulardan bir tanesi dolayımında askerin siyasi alanda işi yoktur orasa siyasi iradenindir dedim. Pekiyi; İlker Başbuğ "Katılımı nasıl engelleriz" derken...şunu mu diyor. Biz ülke olarak katılımı nasıl engelleriz. Yoksa biz ordu olarak katılımı nasıl engelleriz. Kimlere sormuş. Bomba yapma tarifini almayı dört gözle beklediğim Deniz Hanıma söylemiş. Şaka bir yana...

 

Bir Genel Kurmay Başkanı ilgili soruları Terör Zirvesinde hükümete bildirebilir. MGK'da bildirebilir. Gerekli çalışma yapılacaksa bu çalışmayı siyasi irade yapar ve hem askere hem stratejistlere ve hem de toplumun zihin okumacılara (psikiyatristlere) sorup gerekli çalışmayı yapar. Askerin görevi ve sorması gereken neler yapılacağını bu kişilere sormak değildir. Bu sorular alenen bu insanlara soruluyorsa; beyin fırtınası değildir bunun adı. Zira sorular biraz meseledir.

 

Bana paranoya gibi geldi. Fazla vakit okumaktan olabilir. buda benim şaka bir yanam olsun :)

 

Dostum genel kurmay başkanı, emniyet genel müdürü vs, bilim adamlarıyla, akademisyenlerle suçların önlenmesi ile ilgili toplantılar, çalışmalar yapar. Hazırladığı raporları, çalışmaları hükümete sunar. Bu normal işleyiştir.

 

Bu kişilere bu soruların sorulması gerekiyorsa Hükümet sormalıdır. Sormuyorsa; sorumluluk hükümetindir. Pekiyi; gerçekte istenen nedir?

 

Dostum gerçekten bu konuda yanlış bilgi sahibisin. Emniyet neden uyuşturucuya karşı kampanyalar düzenlemiyor mu? Tv programları hazırlıyor? Görevi suçluları yakalamak olan komiserler camilerde bile uyuşturucu karşıtı vaazlar veriyor? Senin mantığınla emniyet siyasi alana müdahele ediyor. Zira emniyetin görevi suç işleyenleri veya suça teşebbüs edenleri yakalamak. Yani Emniyet uyuşturucu müptelalığını azaltmak için çalışıyor değil mi?

 

Aynı şekilde Emniyet yetkilileri konferanslar, paneller düzenliyor, aynı şekilde bilim adamları, sosyologlar, psikiyatristlerle, gençleri uyutşurucan uzak tutmak için izlenecek yöntemleri tartışıyor. Sonra bunları kendi imkanlarıyla icra ediyor değil mi? Kampanyalar, okullarda konuşmalar, camilerde komiserlerin namaz öncesi yaptığı konuşmalar, düzenlenen etkinlikler

 

Senin yürüttüğün mantıkla, emniyet siyasi alana müdahele ediyor.

 

Böyle şey olur mu? Tabiki Genelkurmay başkanıda, terörle mücadele ederken, önleyici tedbirler üzerine çalışmalar yapacak terörle mücadele eden bir kurumun başı olarak.

 

Artı bunun sadece hükümetin görevi olduğu şekindeki bir iddia , sadece senin tasavvurun. Yok öyle birşey.

 

İlker Başbuğ; mevcut düzenlemelerin ellerini kollarını bağladığını söylemiş midir? Ben, böyle bir açıklama duymadım. Askeri zevattan (belki bir kaç istisna) da duymuyordum bu zamana kadar. Şimdi ne oldu? Aktütün baskınında hangi kanuni düzenleme engel olabilirdi. Bu baskından sonra yetki/güç/kuvvet verilmesinin istenilmesi manidardır. Hele de sıcak takip de artık serbest olduktan sonra başka yetki talebi. Sorulması gereken asıl soru şudur?

 

Aktütün vakıası yaşandı ve bu vakıanın yaşanmasını engelleyecek bir kanunu kimse yapamaz. O halde niye şimdi bu vakıadan sonra yetki isteniyor ve hele ki sıcak takiple ilgili de bir sorun yoksa.

 

Ya dostum, yani seni tanımasam gazete okumuyor, haber izlemiyor diyeceğim. Aktütün karakolu saldırısı olmadan hükümetin isteğiyle, terörle mücadele ile ilgili kanunlarda yapılacak değişiklikler için emniyet, ordu ve diğer bazı kurumların temsilcilerinden oluşan komisyon çalışmalar yaptı. Hazırladıkları talepleri hükümete sundular ve hükümet ile komisyon arasındaki görüşmelerde iki madde halihazırda kabul edildi. Cemil Çiçek basın toplantısı düzenleyerek iki madde üzerinde uzlaşıldığını , diğer maddeler ile komisyonun çalışmalarına devam ettiğini söyledi. Ki bu yönde çalışmalar sene başından beri zaten vardı. Terörle daha etkin mücadele için.

 

Ben, asla kolluğun fazla yetkisi olmasını tasvip etmedim. Zira; sonuçta ne zaman kolluk ile karşılaşacağınız belli olmaz. Ve hiç bir suçunuz olmasa dahi karakola alınabilirsiniz. Gözaltı süresinin 10'larca gün olduğu durumda ne kadar canınızın yanacığını bilemezsiniz. Ve yine 1,5 metrelik surdan düşüp öldüğünüzde bütün kemiklerinizin nasıl kırıldığını bile anlayamazsınız. Kolluk yetki talep ediyormuş. Ne için...Teröristi durdurmak için mi?

 

Teröristi durdurmak için eldeki yetki yeter de artar bile. İngiltere/İzlanda/ABD/İsrail'de teröre karşı bu kadar sert kanunlar varken niye bizde yok ha...Keşke bunun cevabını Mordechai Vanunu'ya sorsaydık. Veya Guantanamolu bir mahkuma...Ebu Gureyb'de işimizi görürdü değil mi?

O hukuksuzluklar olmasaydı işkenceyi yasaklayan maddede bu halinde olmazdı. Hangi hukuksuzluklar olduğunu hemen hepimiz biliyoruz.

 

Benim yazdıklarımı, değiştirip yerine kendi örneklerini koyacaksan benim adımı karıştırma dostum o zaman. Ben ne ABD'yi ne İsrail'i örnek verdim. Bu forumda en sevmediğim şeyde budur. İsrail gibi faşist bir devleti örnek vereceğime terörle mücadelenin hukuki boyutu için. Direk sınırsız vur yetkisini savunurdum yorulmazdım.

 

ABD'yi de örnek vermedim. ABD'de Polisin suçüstü yaptığı zanlıyı gözaltına alırken zanlının haklarından birini ihlal etse bile. Suçüstünün mahkemede geçersiz olmasına rağmen. İşkence ve kötü muamelenin ABD'de yaygın olduğuda aşikardır. Zira yasal olarak zanlıların oldukça ileri haklara sahip olduğu, polisin zanlıya avukatı yanında olmadan soru sormaya bile hakkının olmadığı ABD'de, işkence sistematik ve yaygın birşekilde uygulanmaktadır. Zira işkence yapan personel bu yetkiyi yetki ve salahiyetleri kanunundan almamaktadır.

 

işkence ve kötü muamele ile kolluğun az yetkili, çok yetkili olmasının bir alakası yoktur. İşkence Hükümetlerin bilgisi dahilinde, yasadışı olarak uygulanan bir yöntemdir. Devlet kolluk gücünde görev yapan personelinin kanunların suç saydığı fiilleri işlemesi halinde müsamaha göstermeden kararlı bir şekilde ceza verirse, kolluk istediği kadar yetki sahibi olsun, işkence ve kötü muammele olmaz. Zira işkence yetkisi yasal olarak verilmediği gib, el altından verilen bu yetki için, yasal düzenlemeye de gerek yoktur.

 

 

Polis hala yakalama evrakını düzenlerken; şüpheli karşı koydu, kaçmaya çalıştı, yere düştü gibi ifadelerle doldurup dövmeye zemin ararken; polis meslek yüksek okulu öğrencilerine atış yaptıran komiser; hedefi tam isabetle tutturan öğrencilere oğlum vurmayın bunların hepsi not alınıyor yarın birini vurursunuz ondan sonra gelip atışlardaki notunuza bakarlar. Eğer kötü atış yapıyorsanız yahu adam zaten atış yapmasını bilmiyormuş o yüzden ayağı sıkmış yanlışlıkla başta vurmuş derler" diye uyarırken; bir de yetki arttırımı ha...

 

Evet, terörle mücadelede daha etkili olak için yasal düzenlemeler yapılması = istediğinizi yapın anlamına geliyor.

 

Sanırım anlaşılan bu.

 

Şöyle sorayım; Gözaltı süresinin uzatılması, işkence yapılması için olanak mı sağlıyor? Yani gözaltı süresinin daha uzun olması veya kısa olmasına göre mi personel işkence yapar veya kaçınır ? İşkence sistematik ve siyasi iradenin bilgisi dahilinde gerçekleştirilen bir yöntemdir. Polisin ya da askerin bireysel kararıyla, kendi keyifleriyle yaptıkları birşey değildir. Sen işkence olaylarına tepki gösterenlere "polisin elini soğutmayın" dersen, gözaltı süresi yarım saat olsada işkence yapılır. Ama işkenceye sıfır tolerans gösterip, işkence yapan personelini, bırakalım daha fazlasını, bir vatandaşın, diğerine işkence yapması olarak görüp ona göre cezalandırsan bile işkenceyi önlersin.

 

Kolluğun arama yapma yetkisinde düzenleme yapılması neye olanarak sağlar?

 

Hayır şu an polisin sınırsız yetkisi olduğu için mi? Protestocular öldüresiye dövülüyor sokakta? Bunun sebebi çok yetki olması mı? Az yetki olması mı? Yoksa başbakanın bu seneki bir mayısta Taksimde gösteri yapmak isteyenleri Allah yarattı demeden öldüresiye döven polislerle ilgili soru soran gazetecilere "memleketin polisine laf etmeyin" tarzında bozuk attığı için mi?

 

Şu an polisin yetkileri görece daha kısıtlı. Peki neyi değiştiriyor bu? 8 martı kutlamak isteyen kadınlar yerlerde sürüklenirken, ayak altında çiğnenirken, polisin yetkilerinin kısıtlı olması engelleyici mi oldu?

 

Dşyarbakırda 17 yaşında bir genç panzer tarafından ezildi ve öldü. Ne önleyiciliği oldu kısıtlı yetkinin?

 

Bunlar ayrı konular. Siyasi erk, basının karşısına çıkıp eleştiren gazetecileri azarlayacak kadar arkasında durdukça polisin yetkisi az olmuş çok olmuş mesele mi?

 

 

Asker siyasi alanın sorularını siyasi alanın elemanlarının soracağına itimat etmelidir. Kendi sorularını da beyin fırtınası ekibine sorarak onlardan cevap valabilir.

 

Saygılar...

 

Fazla vakit okumaktan :)

 

Suçla mücadele eden her kurum, aynı zamanda suçu önleyecek tedbirler üzerinede çalışma yapar.

Gönderi tarihi:

Neyse ki vakit okumuyorum, nerdeyse üzerime alınacağım esprileri...B)

 

Kanun derken; forumda anlaşılan Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun olduğu için bu kanunlar katılımı artırma/eksiltmede önem arzetmez diyorum. Zaten açıklamamda özellikle şu kadar hapis yatarsın bu kadar gözaltında kalırsın demişim.

 

Gözaltı önemli bir meseledir. Türkiye'de gözaltı kadar tehlikeli çok az süreç olduğu şüpheli açısından gözaltı önemlidir. İşkence; bazen hükümetler karşı dursada yapılır. Ama senin de belirttiğin gibi çoğu zaman hükümetin bilgisi dahilindedir. Ancak; ben orada hukuk dışı eylemi nasıl hukuk içi gibi göstermeye çalıştıklarını beyan ettim. Yakalama evrakından bahsettim.

 

Olağanüstü hal yönetiminde; yetki o kadar genişliyor ki; verdiğiniz yetkiyi denetleyemiyorsunuz bile. Hasılı; gözaltı süresinin uzaması suçsuzlar için manevi işkence olurken; bazı işgüzarlar tarafından da işkenceye meşru bir zemin olarak telakki edilmektedir. Bahsini ettiğim polis, yargılanacağından korkmasa bir kişiyi yakaladığında; karşı koydu, şuraya çarptı, buraya çarptı gibi bir evrak düzenlemek zorunda dahi hissetmez kendini.

 

CYRANO; 2006 yılı içerisinde birçok değişiklik oldu iyi yönde. Zaten, ben yukarda bazı değişik maddeleri gösterdim. Şüphesiz her zaman kanunlarda bir takım eksiklikler olur. Yoktur dersem bizzat kanunlara karşı kendi yönelttiğim eleştiri hükümsüz kalır. Ancak; ben şu anki yetki yeterlidir diyorum. Fazlasının bir hükmü olacağını da düşünmüyorum. Terörde kolluk son kertede devreye girmelidir. Ha, önleyici kolluk da vardır değil mi? O da suçun işlenmesinden önce devreye giren kolluk kuvveti olmakla beraber; PKK'ya yurt içerisinden katılımı engelleyecek olanın siyasi irade olduğunu söylüyorum. Yurt dışından katılımlar konusunda söylenebilecek şeyler ayrı.

 

Emniyet uyuşturucuya kampanya düzenlemiyor mu? Asker PKK'ya karşı kampanya düzenler mi? Düzenlerse kim itibar eder. Hasılı emniyetin uyuşturucu ile savaşıyla askerin PKK ile mücadelesi pek birbirine benzemez.

 

Yine emniyet ile askerin yapısı siyasi alan dolayımında farklıdır. Polis genel olarak halkla içiçe olmasına karşılık asker böyle değildir. Bu sebeple ikisi arasında tam bir teşbih yapmak mümkün de değildir.

 

mevcut düzenlemelerin ellerini kollarını bağladığını söylemiş midir? Ben, böyle bir açıklama duymadım. Askeri zevattan (belki bir kaç istisna) da duymuyordum bu zamana kadar. Şimdi ne oldu? Aktütün baskınında hangi kanuni düzenleme engel olabilirdi. Bu baskından sonra yetki/güç/kuvvet verilmesinin istenilmesi manidardır

 

Söylediğim bu olduğuna göre; hala da arkasında duruyorum. Şu anki yetkiler engel midir? Yetersiz de değildirler. Eli kolu ne askerin ne de polisin bağlı değildir. Ancak; mesela terörle mücadele kanunu gibi bir kanununuz olmazdı; dinleme ancak hakim kararıyla olur denirdi, bu hangi suç olursa olsun böyle yapılırdı, gizli kamera, her türlü kayıt yasak olurdu o zaman...elimiz kolumuz bağlı diyebilirdiniz.

 

Polisimiz/askerimiz elimizden yetki alınırken hangisi alındı diye soruyorum; ya diyor eskiden adamı bülbül gibi konuşturuyorduk şimdi hemen mahkemede inkar ediyorlar. Eskiden, ifadesini alıp tutanağı imzalatıyorduk şimdi avukatı olmadan ifadesini alamıyoruz. Ee, başka; Ya eskiden şöyle yapıyorduk böyle yapıyorduk...

 

Suç işlenmeden evvel durdurmuyordunuz suç işlendikten sonra suçlu buluyordunuz. Hasılı asker ve polis hala kendilerine meşru bir alan arıyorlar. Nasıl ederiz de herifi vurur, döveriz diye. Gözaltı süresi kısa imiş. Ulan 48 saat ne yapıyorsunuz. 48 saatten de fazla tutabiliyorsunuz ya içerde o ayrı hikaye. Biz de hala gözaltı süresi yasal dövme süresi gibi anlaşılıyor.

 

İşkencenin arkasından hükümet desteğini çektiğinde sıfırlanacağını söylemek tam manasıyla mümkün değildir veya işkencecilere karşı sert bir tutum içine girilmesi de işkenceyi tam manasıyla sona erdirmez. Lakin önemli bir düşüş sağlar. Şu bir gerçektir ki; Polis ve Asker doğrudan işkence için yetki isteyemez zaten böyle bir yetki verilmesi de mümkün değildir. Ancak; bazı önemli yetkiler verildiğinde bunun nasıl okunacağı önem kesbeder. Artık toleransımız var...

 

ABD ve İsrail'i örnek verdiğini söylemedim. Verdiğin örnekler belliydi ben sadece biraz daha ileri gittim. Terörle mücadele de İsrail'den daha sıkı bir devlet var mıdır? Ha, İsrail'in kanununu esas alamayız ama o halde niye İngiltere bize örnek olarak konuluyor ki; Madem ciddi bir terör durumundan bahsediyoruz o zaman İsrail'in kanunu daha uygundur.

 

Buradaki asıl mesele şudur. Bir defa koruduğunuzda ne zaman arkasından çekildiğinizi koruduğunuz anlamayacaktır. Polis, aha bana yetki verildi anlayışına sahip olduğunda aynı zamanda hükümet arkamızda diyecektir. Nitekim Taksim meselesi böyledir. Pekiyi bu ayar tutar mı? Gerçekten "suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olana kadar kimse suçlu değildir" anlayışı kolluk kuvvetlerinde yer ettiğinde gözaltı süresi isterse 15 gün olsun önemli değildir. Zaten gözaltı süresi de suçu önlemede o kadar etken birşey de değildir. 3 gün içerisinde mesele genel olarak hallolur. Olmazsa da zaten terör suçlarında sulh ceza mahkemesi tutuklanma taleplerini olumlu cevaplamaktadır. Bu mesele değil ama gözaltılarda Türkiye'de çok canlar yanmıştır. Gözaltında insanlar 1,5 metrelik surdan düşerek birçok kemiğini kırdırmış ve hakka yürümüştür. Gözaltı süresi 1 gün olsa-2 gün olsa bu hadise yaşanmayacak mıydı? Bunu söylemek mümkün değildir ama bu süreyi uzattığınızda polis bunu nasıl okuyacaktır bu okumaya karşı nasıl önlem alınacaktır.

 

Askerimiz bu zamana kadar suçu önleyecek tedbirlerin kendi işi olduğu hesabındaydı şimdi dönüp yok yahu sadece bizle olmuyor dedi. Ancak; bu kez de devreye ben girdim. Hössst dedim değil mi? Siz kendi işinize bakın siyasi iradede kendi işine baksın. Ondan sonra siz siyasi irade ile başbaşa verip ne yapılacaksa onu yapın. İkide birde çıkıp da açıklama yapmayın işte yanlış anlıyoruz...

 

Hülasa; Tartışmamızdaki birinci soru bu minvalde...Pekiyi Asker etkisizleştirilmek isteniyor sorusu nereye gitti.

 

Asker niye etkisizleştirilmek istenir. Bunun iki nedeni olabilir. Bir askerden nefret ediliyordur (niye) İki bu ülkeden nefret ediliyordur (niye) üç askerin siyaset üzerindeki etkisinden nefret ediyorlardır, dört: kuyruk acısı...

 

2x2 matematikçilere göre 4 ediyor. Avukatlara göre sonuç farklı çıkıyormuş. İki neden dedim 4 çıktı; halihazırda birçok neden birbiriyle içiçe...

 

Terörü durdurmak için ceza kanunlarının yeterli olmadığını bilmemek mümkün değil ancak bu konuda üzerinde durulan ceza kanunları idi. Zira istenen yetki bunlardan ibarettir. Yoksa; asker ceza kanunları dışında terör konusunda hangi hukuksal yapıyı istiyor Yerel Yönetimin kendisine verilmesini değildir umarım... :(

Gönderi tarihi:
* PKK'ya katılım neden bu kadar fazla?

 

* Katılımı nasıl engelleriz?

 

* Terörle mücadelede uluslararası platformda neler yapılmalı?

 

* Kuzey Irak'taki yerel yönetimle nasıl ilişkiler kurulmalı?

 

* Terörle mücadelede kültürel faktörlerden nasıl faydalanılır?

 

* Terörle mücadelenin hukuksal boyutundaki eksiklikler nelerdir?

 

* Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin etkisi nasıl artırılır? -

 

PKK askerin mi sorunudur;hayır.Peki ,asker bu sorunun neresindedir?Askeri yöntemlerle çözülmeye çalışılan Kürt sorunu,Kürt sorununun bir sonucu olan PKK...İŞTE TAM BU NOKTADA ASKER BU SORUNUN DENİLDİĞİ GİBİ KAYNAĞI OLABİLİR.

 

Aslında işin özüne inmek çok da zor değil;Kürt sorunu yada başka bir adlandırma,şark sorunu da diyebilirsiniz;herkesin baştan beri kabul etmesi gereken bir sorununun varlığı,o sorun hakkında ki doğru çıkarımlar ve sunulacak reçete.Bu çözümsüzlük garabesinden kurtulmak hiçte zor değil.

 

 

Kürt sorununu, birkaç kendini bilmezin devlet otoritesine karşı olan terbiyesizliği(bu tanımı başka bir forumda görmüştüm)olarak nitelerseniz,askerinize de hadi vurun dersiniz.

 

Asker kendisine verilen bu emri yerine getirmek zorundadır;sormak lazım...peki bu kendisine verilen görevi yerine getiren asker,yaptığı yanlışlıklar ile soruna ne kadar ortaklık etmiştir?

 

Bana sorarsanız;ben sorunsallaşan askeri anlayıştan çok daha fazla sorun olan siyasi anlayışa bakalım derim.Asker bu sorunun çözümünde ne kadar samimidir,yaptıkları nedir,yapması gereken nedir vs soruları, yukarda sorulan soruların içerisinde ararsak yaşananlara,kısa vadede yaşanacaklara bakış açımız daha doğru olacaktır.

 

Bu son saldırı ile beraber,bu ülkenin insanları belki de ilk kez devlet otoritesinde ki eksiklikleri,devlet kurumlarını bu kadar net ifadelerle eleştirmeyi becerebildi;becerdi dedim.Çünkü tabulaştırılan sorun,kurum,ideoloji vs çözümsüzlükten başka bir şey getirmez.

 

Katılımı nasıl engelleriz?

 

katılımı engellemenin yolu askeri değildir;öncelikle bölge halkının,devleti kendi yanında görmesi gerek.Devlet halkına ''ben buradayım,her koşulda yanındayım demeli'';devlet oradaydı zaten diyecek olan olursa,eklerim...devlet orada değildi;asker oradaydı,devlet orada değildi,koruyucu oradaydı...Asker devlet midir;kesinlikle halk için hayır.Koruyucu mu...?geçtim onu...

 

devlet otoritesinin olmadığı bir yerde;neler yoktur ki...PKK da orada olması gerekene dönüşmez mi?O da,orda ben buradayım demez mi;istediği şekilde egemenlik kuramaz mı...

 

bu arada kendi çevremden edindiğim bir izlenimi yazmadan geçemeyeceğim;burada bu sorunu konuştuğumuz da düşüncesini belirten bazı arkadaşlarımız;biz PKK çözüm değil dediğimiz zaman bize şunu söylüyor;Ama bu ülkede Kürtçe nasıl serbest oldu,sen bilmiyorsun...Bakın bu sorunu sahiplenmeyen,çözümde de yoktur;PKK ve DTP bu sorunu sahiplendikçe;halk nezdinde bu kaçınılmazdır.

 

ne zaman ki bu ülkenin tüm insanları,güvenebildikleri,kendilerini rahat hissettiklerini düşündüğü bir devleti görürse o zaman dağlara çıkmaz,ne zaman ki siyasisi ile aydını ile kendisine uzatılan el görse,o zaman dağlara çıkmaz...ne zaman ki medyası ölümü şu veya bu gibi rantlarla kutsallaştırmaktan çıkarırsa,o zaman dağlara çıkmaz...ne zaman ki ''ötekileştirilmezse'' o zaman dağlara çıkmaz...

 

ne zaman ki kendisi Kürt kimliği ile bu ülkenin insanı olursa,o zaman dağlara çıkmaz...ne zaman ki insanlar ona Kürt değil,insan gözü ile yargılamaya başlarsa...işte o zaman,sadece o zaman katılımın önüne geçilecek...demokrasinin kazandığı gün!

 

......

 

 

 

 

Gönderi tarihi:

Bizi çözüme götürecek treni ya görmezlikten geliyor ya da gaflet haliyle kaçırıyoruz.Yıllar yıllar sonra sorunun,sorunların adını bıçak kemiğe dayandığı an koymaya çalışıyor olmanın adımını atıyoruz.Bugün gelinen şu noktada sosyal,ekonomik,demokratik açılımların silahlı mücadelenin yanında büyük bir değer atfettiğinden ziyadesiyle söz etmeye başladık.Bu sorun bu noktaya gelmeden büyümeden önce bu taraflarıyla da düşünülmeli o yönde de mücadele verilmeliydi.Bugünkü ortamda,mevcut şartlarda yukarı tükürsen bıyık,aşağı tükürsen sakal çıkmazı oluşmuştur.PKK görünürde Güneydogu'daki halkımıza verilmeyen hakların verilme mücadelesini yapmaktadır.Biz Güneydoğu'daki halkımızın sorunlarını PKK üzerinden algıladığımız için bu anlayış hasıl olduğu için çok sıkıntılı bir konumla konumlandırdık kendimizi.Bundan sonra yapacağımız siyasi,ekonomik demokratik açılımlarda eger ki yaparsak şu anlayışın ortya çıkması içten bile değildir.PKK bu mücadeleyi vermeseydi bu haklar elde edilemeyeceki.Yani PKK öyle bir konuma gelmiş olacak ki hitap ettiği kesime mücadelesinin etkiliğini,doğruluğunu kanıtlamış olacak.Bizim de korkumuz hep bunun üzerine kuruluydu zaten.Hak verdiğimizde daha fazlası istenecek mi durum daha da vahim olacak mı?PKK'nın onun destekçilerinin verdiği intiba da tam bu nokta da önemli.Onların derdi bu bayrak altında bu ülkenin vatandaşı olarak insanca haklara sahip olarak yaşamak değil.Sorunu bu anlayış tamamen başka alanlara kaydırmakta demokrasi dışına çıkarmaktadır.PKK'nın anlayışı çözüm üretmek,birilerinin haklı taleplerini savunmak değildir.Bunu Güneydogu'daki samimi olan insanlarımızın kesinlikle görmesi gerekmekte ve göstermek zorundayız.Biz sorun alevlenmeye başladığında PKK'nın soruna insan hakları,demokratik haklar bağlamında sahipleniyormuş gibi anlayış oluşturmasına izin vermeden ordaki bazı insanlarımızın PKK'ya bu noktada eklemlenmesine engel olabilseydik,devlet bize sahip çıkıyor anlayışını oluşturabilmenin adımlarını atabilseydik bu kadar derinleşmeyecekti bu sorun.Artık bu sorun Güneydoğu sorunu olmaktan da çıkmıştır.PKK bize karşı şiddetle kullanılan, büyük devletlerin maşalığını yapan, sözde hak mücadelesi veren bir noktadadır.Karşımızda etnik temelli bölücülük yapan bir örgütten ziyade bize karşı kullanılan bir örgüt vardır kanımca.Hem PKK'yı Güneydoğu'dan,zihinlerden soyutlamak için uğraşacağız hem de arkasında bize düşman devletlerin bulunduğu bence bize karşı mücadele veren küresel bir örgütle uğraşacağız.Birileri bu örgütün yok olmasını istemiyor aşikar.Allah yardımcımız olsun...

 

MUHABBETLE...

Gönderi tarihi:

''Asker niye etkisizleştirilmek istenir. Bunun iki nedeni olabilir. Bir askerden nefret ediliyordur (niye) İki bu ülkeden nefret ediliyordur (niye) üç askerin siyaset üzerindeki etkisinden nefret ediyorlardır, dört: kuyruk acısı...''

 

Sayın bekir,asker niye etkisizleştirilmek istenir,demiş ve 4 seçenek ile ''bunlardan dolayı demiş''

 

Askerden neden nefret edilir ki;kimbilir belki de diğer seçeneklerde aramak gerek.

 

Bu ülkeden nefret etmek,bu ülkenin birliğinden rahatsız olmak,kendi askeri anlayışımızı bir tarafa bırakırsak;askerden de nefret etmeyi gerektirir.Tabi ya bir ülkenin askeri kuvveti,onun olmazsa olmazıdır.

 

bakın birinci seçeneğimizin aranabileceği bir diğer seçenek;askerden nefret edersiniz,çünkü bu ülkeyi sevmezsiniz.

 

gelelim 3. seçeneğe...Özellikle altını çizdim;nitekim ben siyaset ile uğraşan bir askeri değil;işiyle uğraşan bir askeri görmek isterim.Askerin işi güvenliktir;siyaset yapmak değil.

 

Peki;askeri darbe sonuçlarının tartışıldığı bir ülkede askerin görev ve sorumluluklarını ''askeri olan''ile açıklamak ne kadar doğru?Nokta dergisinde yayımlanan darbe gülükleri bize o duruşu net gösermedi mi?

 

Bunu da belirteyim;PKK ya katılımlar nasıl engellenir şeklinde başlayan sorular;Askerin sorması gereken sorulardır;siyasi değil.PKK sadece askerin sorunu değil;askerin de içinde olduğu;birbirinden bağımsız olmayan sorunların sonucudur...

 

Bu arada bazı arkadaşlarımız,gözaltı,işkence,askerin yetkileri...konusuna değinmişler.Maalesef ülkemiz;gözaltında ki işkencelere,alanlarda ki güvenliğin öfkesine,polisilerin keyfi davranışlarına alışkın.

 

Bu herşeyden önce bir zihniyet meselesidir; zihniyet değişmeli...

Gönderi tarihi:
''Asker niye etkisizleştirilmek istenir. Bunun iki nedeni olabilir. Bir askerden nefret ediliyordur (niye) İki bu ülkeden nefret ediliyordur (niye) üç askerin siyaset üzerindeki etkisinden nefret ediyorlardır, dört: kuyruk acısı...''

.

.

gelelim 3. seçeneğe...Özellikle altını çizdim;nitekim ben siyaset ile uğraşan bir askeri değil;işiyle uğraşan bir askeri görmek isterim.Askerin işi güvenliktir;siyaset yapmak değil.

 

Peki;askeri darbe sonuçlarının tartışıldığı bir ülkede askerin görev ve sorumluluklarını ''askeri olan''ile açıklamak ne kadar doğru?Nokta dergisinde yayımlanan darbe gülükleri bize o duruşu net gösermedi mi?

 

Darbe günlüklerinin düzmece olduğu anlaşıldı, o ayrı konu. Asker, siyasetçiler, siyasetle uğraşmayı beceremediği için siyaset yapar. Bu da Türkiye gerçeği!

 

Bunu da belirteyim;PKK ya katılımlar nasıl engellenir şeklinde başlayan sorular;Askerin sorması gereken sorulardır;siyasi değil.PKK sadece askerin sorunu değil;askerin de içinde olduğu;birbirinden bağımsız olmayan sorunların sonucudur...

 

Bu arada bazı arkadaşlarımız,gözaltı,işkence,askerin yetkileri...konusuna değinmişler.Maalesef ülkemiz;gözaltında ki işkencelere,alanlarda ki güvenliğin öfkesine,polisilerin keyfi davranışlarına alışkın.

 

Bu herşeyden önce bir zihniyet meselesidir; zihniyet değişmeli...

 

Doğru, zihniyet değiştirmesi gereken biziz, bizleriz, halkımızdır. Çünkü, işkence yapanlar da bu halkın içinden çıkar, işkenceye göz yuman hükümetler de.

Gönderi tarihi:

PKK sadece terör örgütü değildir. Hafife alınmamalıdır.Avrupadaki ve Türkiyede büyükşehirlerdeki sivil örgütlenmeleri, sahip olduğu uyuşturucu mafyası ile her türlü psikolojik savaşı başarıyla uygulayan, uluslararası destekli bir yapılanmadır.

 

Güneydoğuda yaşanan çatışmalar, gerilla savaşıdır.Bu savaş, Türk devleti ve milleti ile terörist arasındadır. Türk devleti ile Kürt asıllı Türkler arasında değildir.8 yıl önce, OHAL köyleri yakmadı, mezraları yaktı. Bu mezralar, teröristin saklanmasına, sivil halkın arasına karışmasına olanak sağlıyordu. Boşaltılan mezralardaki vatandaşlara sahip çıkılmadı, kötü davranıldı doğrudur, adeta PKK?nın kucağına itildi o ayrı konu.

 

Batı illerine göçen vatandaşlar, buralardaki PKK sivil milisler tarafından markaja alınmaktadır. Devlet sahip çıkmadığı için bunların bulduğu işlerde çalışan Kürt vatandaşlarımızdan topladıkları paralar, askerimize kurşun olarak geri dönmektedir.Bu insanların dağa çıkmasının DTP nin kapatılması ile ilgisi yoktur.

Bu vatandaşlarımıza sürekli olarak ?Devlet sizi eziyor, haklarınızı kısıtlıyor, PKK sizin için çalışıyor, savaşı kazanacağız, devlet kuracağız? denerek ayrılık tohumları ekilmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu yaratılmak istenmektedir. Öte yandan, diğer vatandaşların bu insanları dışlaması da ya da daha doğrusu aşırı milliyetçi ve ırkçıların, bu insanları düşman olarak görmesi de bu propagandayı haklı çıkarmaya yaramaktadır.Yine bu dışlamadan dolayı, varoşlarda illegaliteye (yasadışı işlere) sapanlar ise yine bu kutuplaşmayı haklı göstermektedir.

 

Sivil toplum kuruluşları yoluyla da demokrat düşünceli aydın vatandaşlarımıza, Kürt haklarından, ekonomik haksızlıklardan, üst düzey kültürel federasyondan dem vurularak, sanki ?Kürt hakları? verilirse PKK savaşı bitirecek" gibi bir hava yaratılmak istenmekte ve sorun, bir demokratikleşme sorunu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu PKK?nın psikolojik savaşıdır.Bu yolla, kamuoyu yaratıp, Askere baskı yapılmasını sağlayıp, TSK?nın operasyon yapmasını engellemektir hedef.

 

Türkiye?de şeriatçı, ırkçı parti kurmak yasaktır. AKP?nin nasıl %47?ye ulaşıp laik Cumhuriyeti zorladığı göz önüne alınırsa, herhangi bir ırkçı veya bölücü bir partinin de oyları kapıp Türkiyeyi zorlaması işten bile değildir. Bunun sebebi, eğitimsizliktir. Çünkü, tam anlamıyla demokrasi için,oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, ağanın, şeyhin, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazımdır.

 

DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir.

 

Cumhuriyet, gerçek demokrasi için halkı eğitim ve feodal yapıyı yıkma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bunlar, ne yazık ki, tamamlanamamış projelerdir. Devletin, toprak reformları, köy enstitüleri, başta tek parti olan CHP?nin içindeki muhafazakar ve toprak ağalarından oluşan kanat tarafından muhalefetle karşılanmış, bu kanatın CHP?den ayrılıp DP?yi kurması ve 1950?de iktidara gelmesiyle son bulmuştur.Bu yüzden tüm yurtta, Cumhuriyetin, sağlıklı demokrasi için, vatandaşı çekmek istediği bilinç düzeyine bir türlü gelinememiş, doğu ve güney doğuda ise egemen olan ağalık, şeyhlik, töre gibi kurumlardan oluşan feodalite nedeniyle bu bölge gelişememiş, fabrikalar açılamamış, istihdam olanakları yaratılamamış, yoksulluk kader olmuştur. İktidardaki sağ partiler içindeki ağalar, şeyhler, halkın oyunu ipotek altına almışlar, yapılacak reformları ise, bir yandan halka, "Devlet/Türkler, Kürtleri, Kürt kültürünü yoketmek istiyor"u işleyip, diğer yandan da devlete "bak isyan çıkar ha, halk karşı çıkıyor" tehditiyle önlemişlerdir. Feodal zümre, bu yolla kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Buna en basit örnek, töre cinayetleridir. Bölgede kadının adı yoktur. Devlet töre cinayetlerini önlemeye çalıştığında ise "Bu Kürdün geleneğidir, kültürüdür"denerek karşı çıkılmaktadır.

 

Doğrudur, 12 eylülden sonra, tüm yurtta yapılan insan hakları ihlalleri ve gelen yasaklar, bölgede, Kürtlerde zaten verilen gazlarla yaratılmış olan bu potansiyeli kullanarak PKK terörüne zemin oluşturmuştur. Yani, etki tepkiyi, şiddet şiddeti doğurmuştur.

 

Bu sorunun çözümü TSK?nın teröristle masaya oturması olamaz. Bu sorunun çözümü kültürel haklar verilmesi de değildir. Çözüm, Kürt vatandaşlarımıza başta aş, iş, sevgi, anlayış ve ırkçı-dinsel anlayıştan uzak çağdaş bir eğitim vermekten başlar.

Çünkü, insan hakları sıralamasında, YAŞAM HAKKI, KÜLTÜREL HAKTAN ÖNCE GELİR. PKK?nın kaynağı bu şekilde kurutulabilir. Bir Kürt Ulusu yaratılarak değil! Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu olması ya ayrı devleti ya da Federasyonu gerektirir. Buna hemen itiraz edilecektir biliyorum ve bunu da tartışmaya hazırım. Çünkü, iş burada düğümleniyor. Bu düğüm çözülmedikçe sorun anlaşılamaz.

 

Çözüm tüm ( Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Tatar vs. ) vatandaşlarımızın doğru ( tam bağımsızlıkçı, demokrat, ulusçu) siyasal partiyi seçmeleri, böyle bir parti yoksa da sivil bir oluşumla yeni bir siyasal parti kurmalarıyla olabilir ancak.

Saygılar.

Gönderi tarihi:
PKK askerin mi sorunudur;hayır.Peki ,asker bu sorunun neresindedir?Askeri yöntemlerle çözülmeye çalışılan Kürt sorunu,Kürt sorununun bir sonucu olan PKK...İŞTE TAM BU NOKTADA ASKER BU SORUNUN DENİLDİĞİ GİBİ KAYNAĞI OLABİLİR.

 

Aslında işin özüne inmek çok da zor değil;Kürt sorunu yada başka bir adlandırma,şark sorunu da diyebilirsiniz;herkesin baştan beri kabul etmesi gereken bir sorununun varlığı,o sorun hakkında ki doğru çıkarımlar ve sunulacak reçete.Bu çözümsüzlük garabesinden kurtulmak hiçte zor değil.

Dagdan inen eli silahli terörist kaynak olmuyorda! kişlasinda duran Asker mi kaynak oluyor.. merak ediyorum dagdaki eli silahli teröristlere dünyada hangi yöntemlerle nasil vede hangi savunma gücleri müdahale eder? Askermi, polismi, yoksa sivil halkmi?

 

kürt sorunu deniyor baslica sorunlari nedir.. nasil bir sorun, herbir kürt asilli Türk vatandasin basinda bir askermi bekliyor.. yoksa degisik kökenli bir sivilmi bekliyor yoksa yasadiklari bölgeleri birileri özenle secip onlara bataklik bölgelere yerlestiripte kendileri altin bölgeleri mi kapiyor.. yoksa onlarin yasayabilecegi bir bölge cizilmisde onun disina mi cikamiyorlar! sorun nerde.. yoksa herkesin evinin catisi kiremitden de onlarin ki kerpicten mi

devlet otoritesinin olmadığı bir yerde;neler yoktur ki...PKK da orada olması gerekene dönüşmez mi?O da,orda ben buradayım demez mi;istediği şekilde egemenlik kuramaz mı...

Devlet otorisini kim saglar en basta halkin kendisi degilmidir saglayacak olan, Emek gücüyle olsun Beyin gücüyle olsun Devletin güvenlik güclerine tam güven vede bir sivil olarak o güclere en basta yardimci olmak vede o devletin vatandasi olarak asli görevi degilmidir Devlet otorisinin saglandigi ülkelerde bu böyle degilmidir..

 

sonra güney doguda sehirlerde polis yokda o görevi sehirlerde Asker.. Daglarda da Askerin yerine pkk terörist örgütümü üsleniyor..

 

katılımı engellemenin yolu askeri değildir;öncelikle bölge halkının,devleti kendi yanında görmesi gerek.Devlet halkına ''ben buradayım,her koşulda yanındayım demeli'';devlet oradaydı zaten diyecek olan olursa,eklerim...devlet orada değildi;asker oradaydı,devlet orada değildi,koruyucu oradaydı...Asker devlet midir;kesinlikle halk için hayır.Koruyucu mu...?geçtim onu...

 

Devlet Askerinle polisinle halkin yaninda olur onun asli görevidir her vatandasini tanimak zorundadir? eger bir vatandas özürlüyse bir olay cikarmissa olay yerine gelen güvenlik gücleri hatda halkin istihbariti olmadan ona, ona göre davranir,, sadece yemek is vermeyle o halk korunmaz.. bizi birileri korur diyorsaniz o ayri konu! fakat korunmasi gereken daglar ne olacak! batida bile her dagin tepesinde veya eteginde Askeri üsler yokmudur oralari gel gec hanimidir öylemi zannediyorsunuz! sen korunmak istemiyorsan onlar kendini korumak zorundadir cünkü onlarin Asli görevi o topraklari korumaktir.. cünkü onlar o topraklarin otoritesini saglar!!!

Gönderi tarihi:
''Asker niye etkisizleştirilmek istenir. Bunun iki nedeni olabilir. Bir askerden nefret ediliyordur (niye) İki bu ülkeden nefret ediliyordur (niye) üç askerin siyaset üzerindeki etkisinden nefret ediyorlardır, dört: kuyruk acısı...''

 

Sayın bekir,asker niye etkisizleştirilmek istenir,demiş ve 4 seçenek ile ''bunlardan dolayı demiş''

 

Askerden neden nefret edilir ki;kimbilir belki de diğer seçeneklerde aramak gerek.

 

Bu ülkeden nefret etmek,bu ülkenin birliğinden rahatsız olmak,kendi askeri anlayışımızı bir tarafa bırakırsak;askerden de nefret etmeyi gerektirir.Tabi ya bir ülkenin askeri kuvveti,onun olmazsa olmazıdır.

 

bakın birinci seçeneğimizin aranabileceği bir diğer seçenek;askerden nefret edersiniz,çünkü bu ülkeyi sevmezsiniz.

 

gelelim 3. seçeneğe...Özellikle altını çizdim;nitekim ben siyaset ile uğraşan bir askeri değil;işiyle uğraşan bir askeri görmek isterim.Askerin işi güvenliktir;siyaset yapmak değil.

 

Peki;askeri darbe sonuçlarının tartışıldığı bir ülkede askerin görev ve sorumluluklarını ''askeri olan''ile açıklamak ne kadar doğru?Nokta dergisinde yayımlanan darbe gülükleri bize o duruşu net gösermedi mi?

 

Bunu da belirteyim;PKK ya katılımlar nasıl engellenir şeklinde başlayan sorular;Askerin sorması gereken sorulardır;siyasi değil.PKK sadece askerin sorunu değil;askerin de içinde olduğu;birbirinden bağımsız olmayan sorunların sonucudur...

 

Bu arada bazı arkadaşlarımız,gözaltı,işkence,askerin yetkileri...konusuna değinmişler.Maalesef ülkemiz;gözaltında ki işkencelere,alanlarda ki güvenliğin öfkesine,polisilerin keyfi davranışlarına alışkın.

 

Bu herşeyden önce bir zihniyet meselesidir; zihniyet değişmeli...

Bence askerın müdahalesi konusunda yeterli arastırmaları yapmadan vur abalıya hesabı askere vurmak haksızlıktır.

Askerı müdahaleler ıncelenırken bence Türk sosyal ve demokrası kültürünün olusumu dıkkate alınmalıdır.Türk kültürü kendi yarattıgı Orta Asya Atlı Bozkır Kültüründen kaynaklanır.8,9.yüzyıldan itibaren Islam kültürü ile karsılasır.

Türk kültürü 1839 yılına kadar askeri kültürü ıcerecek sekılde bir bütünlük gösterir.Bu tarıhten sonra kendı meslegıne dönük calısmalara ve teskılatlanmaya baslar ordu.Sivil kadroların olusması uzun yılları gerektırecektır.1950 li yıllarda Inönü,gazetecilere*Demokrasiyi bizde sizinle beraber ögreniyoruz*demistir.

Türk siyasi kültürü Türk devrimi ile Batı kültürüne paralelleşmeye baslamıstır.Bu ordu ılk defa 1912 Balkan harbınden ıtıbaren kendı yetıstırdıgı bir meslege yönelık sistemlı egıtım gören komutanlar tarafından yönetılmeye başlandı.Aynı ordu Istıklal harbını yaptı.Mısakı Milli hudutları ıcersınde TC'YE HAYAT VERDI VE BÜYÜK TÜRK DEVRIMINI AYNI ALTIN KADRO gerceklestırdı.

Bu askerlerın kurdukları Cumhurıyete can verdıklerı devlete ve gerceklestırdıklerı devrıme sahıp cıkmaları yanlıs anlasılmamalı ve ona göre degerlendırılmelıdır.Tarıhı olguları bılmeden veya önemsemeden onun sosyal,etık ve psıkolojık tabanının bılmeden askerı müdahalelerı degerlendırmek zordur.Zor oldugu ıcın ıste askere dıl uzatmak bır meslek halıne getırılmıstır.

Türk ordusu ilerıcı ve gelısme yanlısıdır,tutucu degıldır,dogru veya yanlıs tarıhı gelısmelerın sonunda Türk ordusu bir müsyonu olduguna ınanmaktadır.

Yapılan müdahalelerden sonra demokratık düzene gecılmesı buna bir ısarettır.Tabııkı yanlıslar düzeltılmelıdır.Ama mesrulugunu kaybetmıs bır ıktıdar ve olmayan bir muhalefete ülke emanet edılemez.Darbelerın olusum dönemlerını ıyıce ıncelemekte yarar vardır.Bu dönemlerde sıyası ıktıdarın parlamentonun calısamaz oluşu,ülke cıkarlarını korumaktan aciz olunması yeni bir secime gitme durumunun olmaması darbeler ıcın birer mesnettır.Bu demek oluyorkı ordunun kışlasına cekılıp oturması sıyası otorıtenın adam gıbı siyaset yapması ve ülkeyı yönetmesı gerekmektedır.Ülkenın cıkarları kısısel veya partı cıkarlarından cok daha hayatidir.

 

 

saygılarla

Gönderi tarihi:
Darbe günlüklerinin düzmece olduğu anlaşıldı, o ayrı konu. Asker, siyasetçiler, siyasetle uğraşmayı beceremediği için siyaset yapar. Bu da Türkiye gerçeği!

 

Doğru, zihniyet değiştirmesi gereken biziz, bizleriz, halkımızdır. Çünkü, işkence yapanlar da bu halkın içinden çıkar, işkenceye göz yuman hükümetler de.

 

Darbe günlüklerin düzmece olduğunu neye dayanarak söylediniz değerli arkadaşım;paylaşırsanız sevinirim...

 

Asker,siyasetçiler siyasetle uğraşmayı beceremedikleri için de siyasi olsa,siyasette olan askerler siyasiyi tıkadıkları için de siyasiler beceriksiz olmasın mı?

 

Türkiye gerçeği...kadere dönüştürülen,yargısız kabul edilen...dün bu gerçek bu olsada yarın için mücadale etmeliyiz...

 

Zihniyette de sonuna kadar dediklerinizi destekliyorum...değişmesi gereken yasalardan önce değişmesi gereken zihniyetler...sevgiler!

Gönderi tarihi:
Dagdan inen eli silahli terörist kaynak olmuyorda! kişlasinda duran Asker mi kaynak oluyor.. merak ediyorum dagdaki eli silahli teröristlere dünyada hangi yöntemlerle nasil vede hangi savunma gücleri müdahale eder? Askermi, polismi, yoksa sivil halkmi?

 

kürt sorunu deniyor baslica sorunlari nedir.. nasil bir sorun, herbir kürt asilli Türk vatandasin basinda bir askermi bekliyor.. yoksa degisik kökenli bir sivilmi bekliyor yoksa yasadiklari bölgeleri birileri özenle secip onlara bataklik bölgelere yerlestiripte kendileri altin bölgeleri mi kapiyor.. yoksa onlarin yasayabilecegi bir bölge cizilmisde onun disina mi cikamiyorlar! sorun nerde.. yoksa herkesin evinin catisi kiremitden de onlarin ki kerpicten mi

 

Devlet otorisini kim saglar en basta halkin kendisi degilmidir saglayacak olan, Emek gücüyle olsun Beyin gücüyle olsun Devletin güvenlik güclerine tam güven vede bir sivil olarak o güclere en basta yardimci olmak vede o devletin vatandasi olarak asli görevi degilmidir Devlet otorisinin saglandigi ülkelerde bu böyle degilmidir..

 

sonra güney doguda sehirlerde polis yokda o görevi sehirlerde Asker.. Daglarda da Askerin yerine pkk terörist örgütümü üsleniyor..

 

Devlet Askerinle polisinle halkin yaninda olur onun asli görevidir her vatandasini tanimak zorundadir? eger bir vatandas özürlüyse bir olay cikarmissa olay yerine gelen güvenlik gücleri hatda halkin istihbariti olmadan ona, ona göre davranir,, sadece yemek is vermeyle o halk korunmaz.. bizi birileri korur diyorsaniz o ayri konu! fakat korunmasi gereken daglar ne olacak! batida bile her dagin tepesinde veya eteginde Askeri üsler yokmudur oralari gel gec hanimidir öylemi zannediyorsunuz! sen korunmak istemiyorsan onlar kendini korumak zorundadir cünkü onlarin Asli görevi o topraklari korumaktir.. cünkü onlar o topraklarin otoritesini saglar!!!

 

Sayın Efendi Türkler,yazdıklarımdan bu anlamları mı çıkarttınız?O zaman daha açık yazayım...

 

''Dagdan inen eli silahli terörist kaynak olmuyorda! kişlasinda duran Asker mi kaynak oluyor.. merak ediyorum dagdaki eli silahli teröristlere dünyada hangi yöntemlerle nasil vede hangi savunma gücleri müdahale eder? Askermi, polismi, yoksa sivil halkmi?''

 

diye yazılanları okuyunca,merak ettim;ben ne zaman PKK ve askeri karşılaştırdım.Sayın Efendi Türkler,PKK sizin için terör örgütü mü?Benim için bu.Asker devletin kurumu,PKK illegal bir örgüt!Altını çiziyorum;çünkü ben kalkıp burada illegal olan örgütün haklılığını tartışmıyorum,terörist ise sizin için ben terörden beslenenlere hesap sormuyorum;sadece benim için ölçüt olan askeri anlayışımı sorguluyorum...neden rahatsız oldunuz bundan ve neden bana PKK ile karşılık verdiniz...

 

ve askerin görevidir;PKK'ya karşı halkı korumak;halkı da PKK ilan eden zihniyeti,kendisiyle yıkmak.

 

yine diyorsunuz ki;

 

''kürt sorunu deniyor baslica sorunlari nedir.. nasil bir sorun, herbir kürt asilli Türk vatandasin basinda bir askermi bekliyor.. yoksa degisik kökenli bir sivilmi bekliyor yoksa yasadiklari bölgeleri birileri özenle secip onlara bataklik bölgelere yerlestiripte kendileri altin bölgeleri mi kapiyor.. yoksa onlarin yasayabilecegi bir bölge cizilmisde onun disina mi cikamiyorlar! sorun nerde.. yoksa herkesin evinin catisi kiremitden de onlarin ki kerpicten mi ''

 

size diyeyim başlıca sorunu;Kürt olduğunun farkına vardığı gün elinden alınan yaşama hakkı!diğerlerini yazmaya gerek var mı?

 

yine sizden;

 

''Devlet otorisini kim saglar en basta halkin kendisi degilmidir saglayacak olan, Emek gücüyle olsun Beyin gücüyle olsun Devletin güvenlik güclerine tam güven vede bir sivil olarak o güclere en basta yardimci olmak vede o devletin vatandasi olarak asli görevi degilmidir Devlet otorisinin saglandigi ülkelerde bu böyle degilmidir.. ''

 

 

Halkın kendisi taraf olmaya zorlanırken,PKK bir taraftan,devlet adına ahkam kesilenler bir taraftan bu insanları öldürürken,sömürürken;kendi yaşama derdine düşen bir halktan daha ne bekliyorsunuz,onu nasıl da böylesine sorguluyorsunuz?Buna hakkınız yok,buna hakkımız yok.

 

''sonra güney doguda sehirlerde polis yokda o görevi sehirlerde Asker.. Daglarda da Askerin yerine pkk terörist örgütümü üsleniyor.. ''

 

Sn Efendi Türkler,değerli arkadaşım,ya benim ne demek istediğimi anlamadın,ya da kabul etmek istemedin...bir defa daha okuyun,tekrar bu derseniz;o zaman açıklarım...

 

ve son olarak yine siz diyorsunuz ki;

 

''Devlet Askerinle polisinle halkin yaninda olur onun asli görevidir her vatandasini tanimak zorundadir? eger bir vatandas özürlüyse bir olay cikarmissa olay yerine gelen güvenlik gücleri hatda halkin istihbariti olmadan ona, ona göre davranir,, sadece yemek is vermeyle o halk korunmaz.. bizi birileri korur diyorsaniz o ayri konu! fakat korunmasi gereken daglar ne olacak! batida bile her dagin tepesinde veya eteginde Askeri üsler yokmudur oralari gel gec hanimidir öylemi zannediyorsunuz! sen korunmak istemiyorsan onlar kendini korumak zorundadir cünkü onlarin Asli görevi o topraklari korumaktir.. cünkü onlar o topraklarin otoritesini saglar!!!''

 

 

Ben tam olarak yazılanları anlamadım;yalnız bizi koruması gereken devlet,eğer sizin ötekileştiren yaklaşımınızla hareket ederse ''vay halimize''

 

 

 

 

 

 

Gönderi tarihi:
Bence askerın müdahalesi konusunda yeterli arastırmaları yapmadan vur abalıya hesabı askere vurmak haksızlıktır.

Askerı müdahaleler ıncelenırken bence Türk sosyal ve demokrası kültürünün olusumu dıkkate alınmalıdır.Türk kültürü kendi yarattıgı Orta Asya Atlı Bozkır Kültüründen kaynaklanır.8,9.yüzyıldan itibaren Islam kültürü ile karsılasır.

Türk kültürü 1839 yılına kadar askeri kültürü ıcerecek sekılde bir bütünlük gösterir.Bu tarıhten sonra kendı meslegıne dönük calısmalara ve teskılatlanmaya baslar ordu.Sivil kadroların olusması uzun yılları gerektırecektır.1950 li yıllarda Inönü,gazetecilere*Demokrasiyi bizde sizinle beraber ögreniyoruz*demistir.

Türk siyasi kültürü Türk devrimi ile Batı kültürüne paralelleşmeye baslamıstır.Bu ordu ılk defa 1912 Balkan harbınden ıtıbaren kendı yetıstırdıgı bir meslege yönelık sistemlı egıtım gören komutanlar tarafından yönetılmeye başlandı.Aynı ordu Istıklal harbını yaptı.Mısakı Milli hudutları ıcersınde TC'YE HAYAT VERDI VE BÜYÜK TÜRK DEVRIMINI AYNI ALTIN KADRO gerceklestırdı.

Bu askerlerın kurdukları Cumhurıyete can verdıklerı devlete ve gerceklestırdıklerı devrıme sahıp cıkmaları yanlıs anlasılmamalı ve ona göre degerlendırılmelıdır.Tarıhı olguları bılmeden veya önemsemeden onun sosyal,etık ve psıkolojık tabanının bılmeden askerı müdahalelerı degerlendırmek zordur.Zor oldugu ıcın ıste askere dıl uzatmak bır meslek halıne getırılmıstır.

Türk ordusu ilerıcı ve gelısme yanlısıdır,tutucu degıldır,dogru veya yanlıs tarıhı gelısmelerın sonunda Türk ordusu bir müsyonu olduguna ınanmaktadır.

Yapılan müdahalelerden sonra demokratık düzene gecılmesı buna bir ısarettır.Tabııkı yanlıslar düzeltılmelıdır.Ama mesrulugunu kaybetmıs bır ıktıdar ve olmayan bir muhalefete ülke emanet edılemez.Darbelerın olusum dönemlerını ıyıce ıncelemekte yarar vardır.Bu dönemlerde sıyası ıktıdarın parlamentonun calısamaz oluşu,ülke cıkarlarını korumaktan aciz olunması yeni bir secime gitme durumunun olmaması darbeler ıcın birer mesnettır.Bu demek oluyorkı ordunun kışlasına cekılıp oturması sıyası otorıtenın adam gıbı siyaset yapması ve ülkeyı yönetmesı gerekmektedır.Ülkenın cıkarları kısısel veya partı cıkarlarından cok daha hayatidir.

 

 

saygılarla

 

 

Sayın Politika,

 

belirttiğiniz noktaları mutlaka dikkate almalıyız;tabi ki sadece askeri olan anlayışlarla açıklanmayacak kadar büyük hatalarımız vardır.Bu yönetimiyle,bu iktidarıyla,bu halkıyla olan hatalardır;ama dikkat edelim...biz bu askeri müdahalelerle ''demokratik düzene geçme aşamaları'' nda demokrasiyi öğrenmedik;geldiğimiz noktaya döndük...YANİ DEMOKRAT OLMAYA DEĞİL,DEMOKRAT HAYALLERİ KURMAYA YARAYAN ASKERİ MÜDAHALELERDİ SADECE BU!

Gönderi tarihi:
Darbe günlüklerin düzmece olduğunu neye dayanarak söylediniz değerli arkadaşım;paylaşırsanız sevinirim...

 

Asker,siyasetçiler siyasetle uğraşmayı beceremedikleri için de siyasi olsa,siyasette olan askerler siyasiyi tıkadıkları için de siyasiler beceriksiz olmasın mı?

 

Türkiye gerçeği...kadere dönüştürülen,yargısız kabul edilen...dün bu gerçek bu olsada yarın için mücadale etmeliyiz...

 

Zihniyette de sonuna kadar dediklerinizi destekliyorum...değişmesi gereken yasalardan önce değişmesi gereken zihniyetler...sevgiler!

 

Değerli Arkadaşım,

 

Bu da Ergenekon komedisi zaten! Em.Orgnrl. Özden Örnek'e ait olduğu söylenen darbe günlüklerini, Paşa kendisi yalanlıyor, savcılık soruşturmayı sürdürüyor bu günlükler hakkında ama işin tuhafı, Paşa'yı içeri almıyorlar ya da sorgulamıyorlar.

 

Soruşturma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen belgelerden çoğunun, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yazışma usulleri taklit edilerek veya bilgisayar teknikleriyle kurgulanarak oluşturulduğu belirlenmiş... Ve türlü sahtekârlıklar ortaya konmuş!

 

"Bir zamanlar; Deniz Kuvvetlerimiz'in komutanlığını yapmış birisi…

Bay Örnek; anılarını yazmış; burada da darbecilerden söz etmiş. Bunun

günlüklerini birileri ele geçirmiş; Fethullahçı basına sızdırmış. Bu

iddialar doğru ise Bay Örnek darbecileri niye ihbar etmemiş… İhbar etmeyerek

suçu ve suçluyu gizlemiş olmuyor mu?

Tıpkı Özkök gibi…

Ama Bay Örnek'in konumu da çok ilginç…

Oğullarından Tolga Örnek'in yaptığı filmlerin giderini Başbakan Erdoğan'ın

çok yakını olan işadamı Ahmet Çalık karşılıyormuş. Ahmet Çalık; Sabah-atv'yi

devlet bankalarının kredileriyle alan bir işadamı. Yetmedi, yetmedi… Bu

darbe günlüğü tutan Bay Örnek'in küçük oğlu da Bursa Gaz Şirketi'nde yönetim

kurulu üyesi imiş. Şu Allah'ın işine bakın ki Bursa Gaz da Ahmet Çalık'ın

imiş…

Yani günlükçü Örnek'in oğulları ile Başbakan Erdoğan'ın adamları arasında

sıkı bir para bağı oluşmuş.

İş bununla kalmamış…

Bay Örnek'in karısının istimlak edilen bir işyeri nedeniyle, Başbakan

Erdoğan 2003 yılında bu aileye 75 milyar daha para ödetmiş. Afiyet olsun;

güle güle yesinler…

 

 

Lakin; darbeden söz eden bu paşaya Ergenekon savcısı Öz hiçbir şey demiyor.

Onu içeri alıp sorgulamıyor.

Yani; hükümetle şiir gibi olanlar, darbeden uzak tutulurken, komutanlıkları

dönemlerinde gericilere karşı sert tavırlar gösteren Tolon Paşa ile Eruygur

Paşa hapse tıkılıyor.

Amerika'ya karşı çıkan paşalar… Avrupa Birliği'nin PKK karşısındaki tavrını

eleştiren paşalar… PKK ile mücadele eden paşalar terörist ilan ediliyor.

İstanbul Başsavcısı; *'Siz bu tür terörü bilmezsiniz; onu ancak biz biliriz!

*' anlamında işin içine dalıveriyor.

Kuşatmanın küresel boyutunu görebiliyor musunuz?

 

NE BİLGİSAYARMIŞ AMA…

Ergenekon davasının görüleceği mahkeme bilgisayarda belirlenmiş. Ve kura da

13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkmış. Şu Allah'ın işine bakın ki bu mahkeme de

Ergenekon savcısı kimlerin tutuklanmasını istemiş ise onlar için tutuklama

kararı veren mahkeme imiş.

Demek ki günümüzün bilgisayarları bile akıllanmış. Makine bir bakıyor; iki

bakıyor; Başbakan Erdoğan'ı kızdırmamak için kurayı getirip 13. konduruyor.

Türkiye'nin bilgisayarları bile işini biliyor, vesselam…

 

GİZLİ TANIK-YALANCI TANIK

Atatürkçüleri kanlı katiller gibi göstermeye kalkışanlar; minarenin kılıfını

da önceden hazırladılar. Tanık Koruma Programı adıyla hazırlanan iş; meğer

Ergenekoncuları mahkum ettirmek için planlanmış imiş.

Ergenekoncu gösterilenleri mahkum edebilmek için tanıklar bulunacak…

Bunların sesi bile değiştirilecek… Yüzleri gerektiğinde ameliyat

ettirilecek, kimlikleri yenilenecek…

Kimden koruyorsunuz bu tanıklarınızı? PKK'dan mı?

Yoksa; tanık koruma adı altında yalancı tanık aramak peşinde misiniz?

Meclis çoğunluğuna dayanıp böyle kanunlar çıkartarak cumhuriyetçileri mahkum

ettirmeye kalkışmayınız. Yalancının mumu ancak yatsıya kadar yanar."

Rıza ZELYUT-Web Siteme Git

 

Bir de, acaba ilk önce siyaseti beceremeyenler yüzünden mi asker siyasetle ilgilenmek zorunda kalmış ona da bakmak lazım. Bu olay, tavuk-yumurta hadisesi olmasa gerek.

Gönderi tarihi:
Değerli Arkadaşım,

 

Bu da Ergenekon komedisi zaten! Em.Orgnrl. Özden Örnek'e ait olduğu söylenen darbe günlüklerini, Paşa kendisi yalanlıyor, savcılık soruşturmayı sürdürüyor bu günlükler hakkında ama işin tuhafı, Paşa'yı içeri almıyorlar ya da sorgulamıyorlar.

 

Soruşturma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen belgelerden çoğunun, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yazışma usulleri taklit edilerek veya bilgisayar teknikleriyle kurgulanarak oluşturulduğu belirlenmiş... Ve türlü sahtekârlıklar ortaya konmuş!

 

"Bir zamanlar; Deniz Kuvvetlerimiz'in komutanlığını yapmış birisi…

Bay Örnek; anılarını yazmış; burada da darbecilerden söz etmiş. Bunun

günlüklerini birileri ele geçirmiş; Fethullahçı basına sızdırmış. Bu

iddialar doğru ise Bay Örnek darbecileri niye ihbar etmemiş… İhbar etmeyerek

suçu ve suçluyu gizlemiş olmuyor mu?

Tıpkı Özkök gibi…

Ama Bay Örnek'in konumu da çok ilginç…

Oğullarından Tolga Örnek'in yaptığı filmlerin giderini Başbakan Erdoğan'ın

çok yakını olan işadamı Ahmet Çalık karşılıyormuş. Ahmet Çalık; Sabah-atv'yi

devlet bankalarının kredileriyle alan bir işadamı. Yetmedi, yetmedi… Bu

darbe günlüğü tutan Bay Örnek'in küçük oğlu da Bursa Gaz Şirketi'nde yönetim

kurulu üyesi imiş. Şu Allah'ın işine bakın ki Bursa Gaz da Ahmet Çalık'ın

imiş…

Yani günlükçü Örnek'in oğulları ile Başbakan Erdoğan'ın adamları arasında

sıkı bir para bağı oluşmuş.

İş bununla kalmamış…

Bay Örnek'in karısının istimlak edilen bir işyeri nedeniyle, Başbakan

Erdoğan 2003 yılında bu aileye 75 milyar daha para ödetmiş. Afiyet olsun;

güle güle yesinler…

 

 

Lakin; darbeden söz eden bu paşaya Ergenekon savcısı Öz hiçbir şey demiyor.

Onu içeri alıp sorgulamıyor.

Yani; hükümetle şiir gibi olanlar, darbeden uzak tutulurken, komutanlıkları

dönemlerinde gericilere karşı sert tavırlar gösteren Tolon Paşa ile Eruygur

Paşa hapse tıkılıyor.

Amerika'ya karşı çıkan paşalar… Avrupa Birliği'nin PKK karşısındaki tavrını

eleştiren paşalar… PKK ile mücadele eden paşalar terörist ilan ediliyor.

İstanbul Başsavcısı; *'Siz bu tür terörü bilmezsiniz; onu ancak biz biliriz!

*' anlamında işin içine dalıveriyor.

Kuşatmanın küresel boyutunu görebiliyor musunuz?

 

NE BİLGİSAYARMIŞ AMA…

Ergenekon davasının görüleceği mahkeme bilgisayarda belirlenmiş. Ve kura da

13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkmış. Şu Allah'ın işine bakın ki bu mahkeme de

Ergenekon savcısı kimlerin tutuklanmasını istemiş ise onlar için tutuklama

kararı veren mahkeme imiş.

Demek ki günümüzün bilgisayarları bile akıllanmış. Makine bir bakıyor; iki

bakıyor; Başbakan Erdoğan'ı kızdırmamak için kurayı getirip 13. konduruyor.

Türkiye'nin bilgisayarları bile işini biliyor, vesselam…

 

GİZLİ TANIK-YALANCI TANIK

Atatürkçüleri kanlı katiller gibi göstermeye kalkışanlar; minarenin kılıfını

da önceden hazırladılar. Tanık Koruma Programı adıyla hazırlanan iş; meğer

Ergenekoncuları mahkum ettirmek için planlanmış imiş.

Ergenekoncu gösterilenleri mahkum edebilmek için tanıklar bulunacak…

Bunların sesi bile değiştirilecek… Yüzleri gerektiğinde ameliyat

ettirilecek, kimlikleri yenilenecek…

Kimden koruyorsunuz bu tanıklarınızı? PKK'dan mı?

Yoksa; tanık koruma adı altında yalancı tanık aramak peşinde misiniz?

Meclis çoğunluğuna dayanıp böyle kanunlar çıkartarak cumhuriyetçileri mahkum

ettirmeye kalkışmayınız. Yalancının mumu ancak yatsıya kadar yanar."

Rıza ZELYUT-Web Siteme Git

 

Bir de, acaba ilk önce siyaseti beceremeyenler yüzünden mi asker siyasetle ilgilenmek zorunda kalmış ona da bakmak lazım. Bu olay, tavuk-yumurta hadisesi olmasa gerek.

 

Değerli arkadaşım,her satırda okunması,her satırda anlaşılması gereken bir ileti bu.Buna affınıza sığınarak;daha sonra cevap vereyim...başka bir iletiniz daha var;şu tartışmaya açık olduğunuzu belirttiğiniz iletiniz kastım...ona da uzun uzun değinmek,düşüncelerimi belirtmek istiyorum;katıldığım ve katılmadığım noktalarıyla...tekrar görüşmek dileği ile...sevgiler!

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.