Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?


Dogrucudavut

Önerilen İletiler

Öncelikle şunu belirteyim... İsrail başka Mossad başka ! Cia başka Abd başka ! Ulus-Devlet bir olarak değerlendirmek ne kadar yanlış ise İstihbari ve Dünya Düzenleri o kadar karmaşık gelebilir... !

 

Kemalizm zaten İsrail projesidir... Lakin buda bu ülkede bunlar halk tarafından hazmedilmesi kolay şeyler değildir... ! Pkk-hizbullah-El kaide-İrtica ! Bunlar Masonların localarından idare edilen Derin ağlardır !

 

İlk cümlenden bir şey anlamadım. Biraz daha açarmısın ?

 

Kemalizmin İsrail projesi olduğunu neye dayanarak iddia ediyorsun ? Halk tarafından hazmedilmesi kolay olmayan şeyler nelerdir ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ergenekon diye adlandırılan kavram o kadar geniştir ki Askeri, siyasi, istihbari, emniyetsel tüm akideleri sarsar ! Tamamıyle yok edilmesi denen bir kavram Ülkeyi böler... Bu itibarla sadece Tasviyesi gündeme gelebilir... !

 

:) Yani, Türkiyenin kendisi Ergenekondur mu demek istiyorsun ? Bu durumda yok edilmesi gereken Türkiyedir mi demek istiyorsun ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her Madalyonun bir perde arkası mevcuttur... Atatürkçü olmak ile Kemalist ideoloji kılıfı adı altında israile Hizmet etmek farklı şeylerdir...! Bu ülkedeki Sağ-sol kavgasıda Alevi-Sünni Kavgasıda Türk-Kürt sorunlarıda gerek Tarih içinde gerekse günümüzde ÜRETİM dir...!

 

Abd'de Cia Abd'ye ait değildir... Mason ve Yahudilerindir... İngiltererede MI5,MI6 ingilterenin değil Mason ve Yahudilerindir...! İsrail'de Mossad bile İlluminati'nindir...!

 

ideolojileri, fikir babaları, teorisyenleri her izm'in Yahudi ve Masondur ! Komunizm, Emperyalizm hatta Kemalizm...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani, Türkiyenin kendisi Ergenekondur mu demek istiyorsun ? Bu durumda yok edilmesi gereken Türkiyedir mi demek istiyorsun ?

 

Elbette Hayır ! Türkiye içinde İsrail İsrailden daha kuvvetlidir ! İlk kastettiğim budur ! Ayrıca Ergenekonun yok edilmesinden kastım büyük bir Ülke bölünmesine ve Kaosa yol açar ! İçinde Dünya kadar Asker, Dünya Kadar siyasetçi dünya kadar istihbaratçı Dünya kadar değerli, önemli görülen kişiler dpğrudan ve dolaylı bulunmaktadır ! Bunların ortaya çıkarılması Ülkeyi Kaosa götürür !

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kemalizmin İsrail projesi olduğunu neye dayanarak iddia ediyorsun ?

 

izmler ! Aşırılaştırma, Radikalleştirme, Bağy ve Kaos kültürü Telmud inançlarından Kabbala kavramlarından gelmektedir... Böl Parçala ve yönet kavramları bir çoğunun bilgisindedir... Bu oluşumlar Kavramları Kavramından soyutlayarak suyun akışından giden yöntemle içini boşaltıp suyun akışını kendine çeviren sistemdir... !

 

Kemalizm Hassas bir konu olduğu için hassasiyet ve duygular bir kenara bırakıldığında En sert koruyucularının Masonlar ve Sebatayistler olduğu görülecektir... Oysaki Onların Mustafa Kemal Umrunda bile değildir...! Umurlarında olan şey ise LAİKLİKTİR... Çünkü Türkiye LAİKLİK olduğu sürece Abd ve İsrail'in KUDÜS MERKEZLİ TEK DÜNYA DEVLETİ'ni asla değiştiremeyeceğine inanmaktadır... ! Tabi bunu Masonların inançlarından alıntılıyorum ! Sonra atlamayın LAİKLİK karşıtı diye !

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her Madalyonun bir perde arkası mevcuttur... Atatürkçü olmak ile Kemalist ideoloji kılıfı adı altında israile Hizmet etmek farklı şeylerdir...! Bu ülkedeki Sağ-sol kavgasıda Alevi-Sünni Kavgasıda Türk-Kürt sorunlarıda gerek Tarih içinde gerekse günümüzde ÜRETİM dir...!

 

Abd'de Cia Abd'ye ait değildir... Mason ve Yahudilerindir... İngiltererede MI5,MI6 ingilterenin değil Mason ve Yahudilerindir...! İsrail'de Mossad bile İlluminati'nindir...!

 

ideolojileri, fikir babaları, teorisyenleri her izm'in Yahudi ve Masondur ! Komunizm, Emperyalizm hatta Kemalizm...

 

İyi de ben sana Kemalizmin bir Yahudi projesi olduğuna deliller nelerdir diye sormuştum sen bana hikaye anlatmışsın.

 

Şimdi sen Gladyoyu ( Süpernato-Kontrgerilla ) Kemalist olarak mı görüyorsun ?

 

Ayrıca, Siyonizmle Yahudiliği aynı mı görüyorsun ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

izmler ! Aşırılaştırma, Radikalleştirme, Bağy ve Kaos kültürü Telmud inançlarından Kabbala kavramlarından gelmektedir... Böl Parçala ve yönet kavramları bir çoğunun bilgisindedir... Bu oluşumlar Kavramları Kavramından soyutlayarak suyun akışından giden yöntemle içini boşaltıp suyun akışını kendine çeviren sistemdir... !

 

Kemalizm Hassas bir konu olduğu için hassasiyet ve duygular bir kenara bırakıldığında En sert koruyucularının Masonlar ve Sebatayistler olduğu görülecektir... Oysaki Onların Mustafa Kemal Umrunda bile değildir...! Umurlarında olan şey ise LAİKLİKTİR... Çünkü Türkiye LAİKLİK olduğu sürece Abd ve İsrail'in KUDÜS MERKEZLİ TEK DÜNYA DEVLETİ'ni asla değiştiremeyeceğine inanmaktadır... ! Tabi bunu Masonların inançlarından alıntılıyorum ! Sonra atlamayın LAİKLİK karşıtı diye !

 

Değilmisiniz ? :)

 

Kemalizmin en sert koruyucularına örnek verebilirmisin ?

 

Türkiyedeki Laiklikle, Kudüs merkezli Tek Dünya devletinin gerçekleşmesinin ne gibi bir ilgisi var ?

 

Peki, Panislamizm( ümmetçilik ) de mi bir Talmud kavramıdır ?

 

Masonların inançlarından alıntıladığınız yer neresi, internetten mi ? O siteyi kim kurmuş ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kavramlar o kadar hassas ki Tahrik unsuru bile karışmayı tetikler... ! Türkiyede Laikliği savunanların Maksadı Din hassasiyetinin Devlete gelmesini Şeriat adı altında Çağ dışılık olarak görmesidir... ! Masonlar içinse Osmanlı vesayetindeki Türklerin Tarihte namaz kılmasa bile, Oruç tutmasa bile, içki içöse bile İSLAM ile tarihte TÜRK'ün özleştirilmesinden dünyadaki en tehlikeli İslami Irk olarak Korkularından kaynaklanır... Türkler İslam ile buluştuğunda Dünyayı Yönetti ! LAİKLİK kalkarsa Bizi perişan ederler ! Diye düşünmektedir... !

 

Türk Halkı için Laiklik ise Tüm Dinleri eşit kapasitede gören bir üst kavramdır ! Oysa Masonlar için Laiklik ! Dünya üzerindeki Dinler ile Devletlerin Ana gövdelerini ayırma projesidir ki TEK DÜNYA DEVLETİ kurulabilsin !

 

Laiklik zaten Yahudilerin-Masonların Hristiyanlara attığı ilk goldür ! Laiklik Hristiyanların Fall=Düşüş inancına karşılık TANRI YOK TOPLUM var İdeolojisidir... ! Bunuda çıkaran Yahudi ve Masonlardır ! Abd 1 Dolarında http://www.mavilink.com/resim/dolar1.jpg , http://www.mavilink.com/resim/dolar2.jpg , http://www.mavilink.com/resim/dolar2.jpg NOVUS ORDO SECLORUM yazar ! Dünya Düzeni LAİKLİK olmalıdır ki TANRIDAN devlette uzaklaşan Halklar Yönetilebilsin Manasındadır !

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki, Panislamizm( ümmetçilik ) de mi bir Talmud kavramıdır ?

 

Bir açısıyla doğrudur... Batı sorgulamaları algılama manasındadır ! Lakin Algılanan Ümmetçilik Halkımızda Müslüman olan ''La ilahe illa Allah Muhammeden Resulullah'' diyen kalbinde inanan herkesin kardeş olduğu inancıdır ! Oysa Panislamizm ise Ülke ve Siyasi açılarda bu açılımın kullanılıp içini boşaltması amacını taşır ki ! Bu Telmudla özdeştirilemez ! Bilakis Irkçılık Telmud'un asli kavramını oluşturur ! Türkçülük gibi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kavramlar o kadar hassas ki Tahrik unsuru bile karışmayı tetikler... ! Türkiyede Laikliği savunanların Maksadı Din hassasiyetinin Devlete gelmesini Şeriat adı altında Çağ dışılık olarak görmesidir... ! Masonlar içinse Osmanlı vesayetindeki Türklerin Tarihte namaz kılmasa bile, Oruç tutmasa bile, içki içöse bile İSLAM ile tarihte TÜRK'ün özleştirilmesinden dünyadaki en tehlikeli İslami Irk olarak Korkularından kaynaklanır... Türkler İslam ile buluştuğunda Dünyayı Yönetti ! LAİKLİK kalkarsa Bizi perişan ederler ! Diye düşünmektedir... !

 

Türk Halkı için Laiklik ise Tüm Dinleri eşit kapasitede gören bir üst kavramdır ! Oysa Masonlar için Laiklik ! Dünya üzerindeki Dinler ile Devletlerin Ana gövdelerini ayırma projesidir ki TEK DÜNYA DEVLETİ kurulabilsin !

 

Laiklik zaten Yahudilerin-Masonların Hristiyanlara attığı ilk goldür ! Laiklik Hristiyanların Fall=Düşüş inancına karşılık TANRI YOK TOPLUM var İdeolojisidir... ! Bunuda çıkaran Yahudi ve Masonlardır ! Abd 1 Dolarında http://www.mavilink.com/resim/dolar1.jpg , http://www.mavilink.com/resim/dolar2.jpg , http://www.mavilink.com/resim/dolar2.jpg NOVUS ORDO SECLORUM yazar ! Dünya Düzeni LAİKLİK olmalıdır ki TANRIDAN devlette uzaklaşan Halklar Yönetilebilsin Manasındadır !

 

Devlet ile dini ayırmanın Tek Dünya devletine ne gibi bir katkısı olabilir ? Lütfen benim sorularıma masal anlatarak cevap verme. Sorularıma cevap değil bunlar, bana oluşum mekanizmalarını izah etmen gerek.

 

Dolardaki yazıların ortasına Davut yıldızı çizip, her bir köşesine denk gelen harflere uygun kelimeler bulup bunu mason yapmak bir ispat değildir. Ayrıca, 6. köşe boş kalmış, oraya neden bir şey bulamamışlar. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir açısıyla doğrudur... Batı sorgulamaları algılama manasındadır ! Lakin Algılanan Ümmetçilik Halkımızda Müslüman olan ''La ilahe illa Allah Muhammeden Resulullah'' diyen kalbinde inanan herkesin kardeş olduğu inancıdır ! Oysa Panislamizm ise Ülke ve Siyasi açılarda bu açılımın kullanılıp içini boşaltması amacını taşır ki ! Bu Telmudla özdeştirilemez ! Bilakis Irkçılık Telmud'un asli kavramını oluşturur ! Türkçülük gibi...

 

Yani Talmudla özdeşleştirilemez diyorsun ama öte yandan Panislamizmin içi boşaltılmış diyorsun, öyleyse içini boşaltan kim ? Talmutçular olmadığına göre kim ? Panislamiz mi sen ırkçılık olarak mı biliyorsun ? Türkçülüğün kökeni hangi kitap peki ? Necmettin Erbakan Susurluk davası için neden faso-fiso dedi, ışık söndürme eylemlerine neden mum söndü oynuyorlar dedi. Sususrluk davasında bastıran muhalefete, neden gluglu dansı yapıyorlr dedi, yoksa o da mı Talmutçu idi ? :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Siyonizmin amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı'nın dağılmasını beklemeliyiz." (The Complete Diaries Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt I, sf.374)

 

Noolmuş ? Gayet normal! Osmanlı dağılacak ki, Filistin tarafları kolayca ele geçirilebilecek. Dağılmasa nasıl satın alacaklar toprakları zorla alamayacaklarına göre, değil mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Meseleleri iyi anladığınızı sandığım için detaylı ayrıntıya girmedim... Tüm mesele Siyonizm Tek Dünya Devletidir... Çeteler Mafyalar için Çıkar ! Siyasiler için Makam ve Elitlik, İş Adamları için Para ve Ündür... !

 

İlüminatinin Devrim Planları

 

apınakçı geleneğin masonluğa dönüşümü içinde, bir takım yan ürünler de ortaya çıktı. Gül-Haçlar bunların biriydi. Bir diğeri ise, okültizm tarihinin en tartışmalı örgütlerinden biri olan İlüminati (Aydınlanmışlar) Derneği'ydi. Almanya'nın güneyindeki Bavyera bölgesinde kurulduğu için "Bavyera Aydınlanmışları" olarak da bilinen dernek, masonik ideallere uygun bir siyasi düzeni devrim yoluyla kurmak amacını taşıyordu. Monarşilere ve Kilise'ye şiddetle düşman olan İlüminati, Adam Weishaupt adlı bir hukuk profesörü tarafından kurulmuştu. Adam Weishaupt, örgütün amaçlarını şu şekilde sıralamıştı:

 

1- Bütün monarşilerin ve düzenli hükümetlerin feshedilmesi,

 

2- Şahsi mülkiyet ve verasetin feshedilmesi,

 

3- Aile hayatı ve evlilik kurumunun feshedilmesi ve çocuklar için komünal bir eğitim sisteminin kurulması,

 

4- Bütün dinlerin feshedilmesi. (Eustace Mullins, The World Order: Our Secret Rulers, s. 5)

 

The Encyclopedia of Occult'ün bildirdiğine göre, Almanya içinde gittikçe güçlenen İlüminati hareketi, bütün masonik ritüelleri uygulamakla beraber, geleneksel mason localarından ayrı bir yapıdaydı. Weishaupt, örgüte katılan yüzlerce entelektüel üzerinde büyük bir otorite kurmuştu. Örgüt üyelerinin yalnızca çok az bir bölümü, "büyük üstad"la, yani Weishaupt'la yüzyüze görüşebiliyordu. 1780'de Alman mason localarının üstadlarından olan Baron Von Knigge'nin katılımıyla, örgütün gücü iyice arttı. Weishaupt ve Knigge, Almanya'da, din ve monarşi karşıtı bir devrim yapma hazırlığına giriştiler. Fakat hükümetin durumdan haberdar olması üzerine, İlüminati üstadları Weishaupt ve Knigge, örgütü dağıtıp normal mason localarına katılmaya karar verdiler. Birleşme, 1782'de gerçekleşti.

 

Okült tarihçilerce kabul edildiğine göre, Fransız Devrimi'nde rol oynayacak olan bazı devrimcilerin arasında, Babeuf gibi İllümine kökenliler de önemli bir yer tutuyordu.40

 

İlüminati, özellikle din düşmanlığı ile ön plana çıkan bir örgüttü. İngiliz tarihçi Michael Howard'ın ifadesiyle, örgütün büyük üstadı olan Weishaupt, kurulu dine karşı "patalojik bir nefret" duyuyordu.41 Bu nefreti, siyasi bir devrimle uygulamaya geçirmeye çalıştılar. Başarılı olamadılar, ancak hedefledikleri devrim, Fransa'daki "biraderleri" tarafından hazırlandı ve hayata geçirildi. Bu, ünlü Fransız Devrimi'ydi. (Michael Howard, The Occult Conspiracy, s. 63)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ERSÖZ, FAİLİ MEÇHULLERDEN YARGILANSIN’

12:23 16 Ocak 2009

 

Silopi "kayıpları" olayının aydınlatılması için yıllardır hukuk mücadelesi veren Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, Levent Ersöz"ün gözaltına alınmasına yönelik görüşlerini gazetemiz BirGün"e değerlendirdi.

 

Ersöz"ün gözaltına alınmasını "gecikmiş ama önemli" bir gelişme olarak değerlendiren Elçi, Ergenekon"un faaliyet alanının Kürtler olduğuna dikkat çekerek, Ersöz"ün de bu kapsamda yargılanması gerektiğini söyledi. Ergenekon davasının Danıştay ve Cumhuriyet gazetesi saldırıları ile sınırlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Elçi, ""Ergenekon sadece son dönemde yaşanan olaylar değildir. Ersöz"ün çalıştığı dönem, hak ihlallerinin, faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı dönemdi. Dolayısıyla, Ergenekon"da da asıl olarak faili meçhul cinayetlerin aydınlatması ve soruşturmanın bu yöne kayması gerekiyor"" dedi.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin, Serdar Tanış davasında Türkiye"yi mahkûm ettiğini hatırlatan Şırnak Barosu Başkanı, Ersöz"e ilişkin şimdiye kadar her hangi bir gelişmenin olmamasının üzüntü verici olduğunu söyledi. Nuşirevan Elçi, ""Levent Ersöz"ün faili meçhul cinayetleriyle yargılanmasını istiyoruz. Bu konuda müdahillilik talebimiz de olacak"" diye konuştu.

 

Alinti: -http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1232101394&year=2009&month=01&day=16-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ERGENEKON sorusturmasi kapsaminda saygıdeğer insanlar gözaltına alınır mı diyenler,saygıdeğer bir asker olan Hilmi Özkök paşayı dinleyen saygıdeğer insan Levent paşa için aynı ifadeyi kullanabilirler mi merak ediyorum.

 

"Levent Ersöz'ün dinlediği Paşa...

Haber Tarihi: 16 Ocak 2009Kategori: GündemYorum Sayısı: 1Okunma Sayısı: 2672Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan Ersöz'ün dinlediği Paşa..

 

Bursa Bölge Komutanı iken 2003'te Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı'na atanan Ersöz, o dönemde arası iyi olmayan dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün telefonlarını dinlettiği ortaya çıktı.

 

Dinleme işinin merkezden şüphe çekeceğini düşünen Ersöz, bu işi Urfa İl Jandarma İstihbaratı'na yaptırmış. Ankara'ya gittikten sonra yanına aldırıp çalışması için Genelkurmay İstihbarat Daire'sinde yer tahsis edilen gizli tanık, şahit olduğu olayı ifadesinde şöyle anlattı:

 

Jandarma’ya talimat verdi

 

"İstihbarat Grup Komutanlığı'nın yanında bulunan Teknik İstihbarat bölümünde eylemlere ilişkin faaliyetler planlanıyordu. Levent Ersöz Paşa'nın o tarihte Genelkurmay Başkanı ile arası iyi değildi. Genelkurmay Başkanı'nın telefonu ile Abdulkadir Aksu, Vecdi Gönül ve Hüseyin Çelik'in telefonlarının dinlenmesi konusunda merkezden şüphelenirler düşüncesi ile Urfa İl Jandarma İstihbaratından dinlenmesi hususunda bizzat kendisi giderek talimat verdi.""

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Su derin devleti gercekten cözüpte sorumlulari saf disi biraksak görecegiz faili mechuller nasil feili bellilermis ve kimlerin vatansever olugunu da iyi taniyacagiz. Inaniyorumki Ugur Mumcu ve diger degerli yazar ve aydinlarimizinda katilleri bunlarin arasinda.

 

"Ersöz ve kayıp HADEP'liler

 

Haber Tarihi: 16 Ocak 2009Kategori: GündemYorum Sayısı: 0Okunma Sayısı: 3754İşte Tuğgeneral Levent Ersöz'ün 4 kişiden oluşan ekibi ve bu ekiple birlikte karıştığı suçlar...

 

 

Ersöz Paşa ile refakatindeki Astsubay’ın yolları daha önce Şırnak’ta kesişmişti. Silopi’de 2 HADEP’linin kaybolduğu tarihte Ersöz Şırnak Alay Komutanı, Astsubay Gül ise 'istihbarat astsubayı' olarak görev yapıyordu.

 

Ergenekon davasının firari sanıklarından emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün yakalandığı sırada yanında bulunan astsubay Selim Gül ile 2001 yılında Şırnak'ta birlikte görev yaptıkları ortaya çıktı.

 

O dönem Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı Levent Ersöz'ün ekibinde, Selim Gül'ün yanı sıra Şemdinli olaylarının astsubay Ali Kaya ile birlikte olan Jitemci PKK itirafçısı Veysel Ateş'in de bulunduğu tespit edildi.

 

2001 yılında Ersöz ve ekibi kapatılan HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve ilçe yönetim kurulu üyesi Ebubekir Deniz, 25 Ocak 2001'de Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı'na çağırıldıktan sonra kaybolması olayına karıştı.

 

HADEP’liler ortadan kayboldu

 

Oğlunun kaybolmasından önce Şırnak İl Jandarma Komutanı Levent Ersöz tarafından tehdit edildiklerini iddia eden Serdar Tanış'ın babası Şuayip Tanış, Ersöz ve ekibinde bulunan isimler hakkında şikâyetçi oldu. Silopi Savcılığı tarafından 2001 yılında açılan soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Tanış ve Deniz'in davası 2001 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındı.

 

Veysel Ateş’le yargılandı

 

AİHM iki HADEP'linin kaybolmasından Levent Ersöz ve ekibini sorumlu tutarak Türkiye'yi 172 bin euro tazminata mahkum etti. Tanış ve Deniz'in aileleri AİHM kararından sonra yeniden şikâyetçi oldu, ancak sonuç alamadı. Tuncay Güney'in açıklamalarıyla gündeme gelen asit kuyularının ve 2001'deki 'Silopi kayıpları'nın sorumlusu olarak Levent Ersöz, Şemdinli davası sanığı Veysel Ateş ve Selim Gül gösteriliyor.

 

Silopi’nin 8 yıllık meçhul kayıpları

 

HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve ilçe yöneticisi Ebubekir Deniz, 25 Ocak 2001'de çağrıldıkları Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı Merkez Karakolu'ndan bir daha çıkamadı. Tanış ve Deniz'den o günden bu yana geçen 8 yıldır haber alınamıyor.

 

GAZETECiLERi GiZLiCE KAYDETTi

 

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün adı daha önce gazetecileri gizlice kaydettirdiği iddiasıyla da gündeme gelmişti. Emekli Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un tutuklandığı 6. dalga operasyonda ortaya çıkan iddiaya göre Ersöz'ün gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı görüşmeleri gizlice kaydettiği ve bunları dönemin Jandarma Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'a bildirdiği ortaya çıkmıştı.

 

Patronlar da var

 

Ersöz'ün gizlice kaydettiği gazeteciler arasında Nuray Başaran ve Mustafa Balbay yer aldı. Görüşmelerde Balbay'ın Radikal Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'e ilişkin "Tam Amerikancıdır" dediği iddia edilmişti. Gazetecileri istihbarat kaynağı gibi kullanan Ersöz, bu arada bazı medya patronlarıyla da görüşmüş bu kişileri de gizlice kameraya kaydetmişti."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlüminatinin Devrim Planları

 

Tapınakçı geleneğin masonluğa dönüşümü içinde, bir takım yan ürünler de ortaya çıktı. Gül-Haçlar bunların biriydi. Bir diğeri ise, okültizm tarihinin en tartışmalı örgütlerinden biri olan İlüminati (Aydınlanmışlar) Derneği'ydi. Almanya'nın güneyindeki Bavyera bölgesinde kurulduğu için "Bavyera Aydınlanmışları" olarak da bilinen dernek, masonik ideallere uygun bir siyasi düzeni devrim yoluyla kurmak amacını taşıyordu. Monarşilere ve Kilise'ye şiddetle düşman olan İlüminati, Adam Weishaupt adlı bir hukuk profesörü tarafından kurulmuştu. Adam Weishaupt, örgütün amaçlarını şu şekilde sıralamıştı:

 

1- Bütün monarşilerin ve düzenli hükümetlerin feshedilmesi,

 

2- Şahsi mülkiyet ve verasetin feshedilmesi,

 

3- Aile hayatı ve evlilik kurumunun feshedilmesi ve çocuklar için komünal bir eğitim sisteminin kurulması,

 

4- Bütün dinlerin feshedilmesi. (Eustace Mullins, The World Order: Our Secret Rulers, s. 5)

 

Kaynak HY değilmi ?

 

Şimdi bakalım 1.maddeden itibaren planlarını gerçekleştirebilmişler mi ?

 

1-Bütün monarşilerin ve düzenli hükümetlerin feshedilmesi,

 

Monarşi falan kalmadı, tarihsel sürecin mantığı gereğince. Eh, hadi, Fransız devrimine katılan birkaç tanesi olmuş, hadi bunlar yapmış diyelim.

 

2- Şahsi mülkiyet ve verasetin feshedilmesi,

 

Böyle bir şey oldu mu herangi bir ülkede, eski Sovyetler hariç, olmadı. Demek ki, bunu gerçekleştirememişler.

 

3- Aile hayatı ve evlilik kurumunun feshedilmesi ve çocuklar için komünal bir eğitim sisteminin kurulması,

 

Böyle de bir şey olmamış, aileler var, evlilik kurumu yaşıyor. yani, bunu da yapamamışlar. Geçelim 4.ye,

 

4- Bütün dinlerin feshedilmesi.

 

Kim feshetmiş hangi dini, kimin buna yetkisi var ve nerede olmuş. Bu da olmamış bir şey.

 

Burdan çıkan sonuç, demek ki İllüminati bir şeyi becerememiş. Dünyayı yönetememişler. Deli saçması, uçuk bir dernek olarak tarihe gömülmüş bir olay, hiç bir kıymeti harbiyesi olmamış. üstelik, bu Yahudi derneği de değil, bilakis bütün üyelerini Germen ırkından seçecek kadar ırkçı Alman.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ergenekon kapsaminda yakalanan Ersöz ile ilgili Evrensel'lin haberi:

 

"16/01/2009

Şırnak Cumhuriyeti suçları aydınlatılsın

Şerif Karataş

Ersöz tehdit ettikten sonra kaybolan Serdar Tanış’ın ailesi, Ergenekon’a müdahil olmak için başvurdu

Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz yakalandı. Ersöz’ün Şırnak’ta görev yaptığı dönemde meydana gelen olaylar ile ilgili yargılanması isteniyor. 25 Ocak 2001’de Şırnak’ın Silopi İlçesi Jandarma Komutanlığı’na çağırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan HADEP ilçe yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in başına gelenlerden Ersöz sorumlu tutuluyordu. Hukukçular, Ersöz’ün komutanlık yaptığı Şırnak’taki karanlık dönemin tümüyle aydınlatılmasını istiyorlar.

Silopi savcılığı’na başvurdular

Gözaltında kaybedilen Serdar Tanış’ın ailesi, Ergenokon davasına müdahil olmak istemiş, mahkeme heyeti talebi reddetmişti. Aile, Ersöz’ün yakalanmasının ardından dün yeniden Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu.

Gazetemize konuşan Şırnak Baro Başkanı Nüşirevan Elçi, Levent Ersöz’ün görev yaptığı dönemde insan hak ihlallerinde artış yaşandığına dikkat çekti. Elçi, “Ergenokon’un asıl faaliyet alanı Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı yerler. Batı’daki faaliyetleri de Kürt vatandaşlara yönelikti. Olayın asıl mecrasına dönmesi açısından olumlu” dedi. Elçi, yaşanan bu gelişmenin JİTEM kurbanlarının gömüldüğü belirtilen BOTAŞ kuyularının açılmasını sağlaması gerektiğini söyledi.

Hasip Kaplan’ın yeğenine‘helikopterden atarım!’ tehditi

DTP Şırnak Milletvekilli Hasip Kaplan da, Şırnak’taki birçok olayda Ersöz’ün isminin geçtiğini hatırlattı. Kaplan, “Birçok kanun dışı işler var. İdil’de de insanları tehdit etmişti. Benim yeğenim de tehdit edilenler arasındaydı” dedi.

Ersöz’ün yakalanması ile birlikte Ergenokon davasının Fırat’ın öbür yakasında geçeceğini ifade eden Kaplan, “İlk kez Güneydoğu’dan bir müdahale, bir somut talep ile yüzleşilecektir. Umuyoruz ki beyanlarda çıkan Silopi, Cizre, Nusaybin arasındaki BOTAŞ kuyularının kazılması sürecine gireriz. Şırnaklılar bu olayın mağdurudur, müdahilidir, davacısıdır” diye konuştu.

Kaplan’ın yeğeni Faik Kaplan’ın tehdit edilmesi olayı ile ilgili iddialar ise şöyle: 2001 yılında Şırnak’ın İdil ilçesinde, 2 kişi Faik Kaplan’ın dükkanına gelerek Levent Ersöz’ün kendisini çağırdığını, gelmemesi halinde zor kullanacaklarını söyler. Kaplan jandarmaya gider. Ersöz, “HADEP’i kurmaya çalışıyorsun. İdil’de seni ve Resul Sadak’ı, Silopi’de SerdarTanış’ı öldüreceğim. Aklınızı başınıza toplayın. Devletinize sadık olun. Biz istediğimiz her şeyi yaparız, istediğimiz adamı istediğimiz yerden götürürüz. Kimse bizden hesap soramaz. Seni helikopterden baş aşağı atarım. Cesedini kimse bulamaz. Buraya gelmeden amcan Hasip Kaplan’a şikayet etmişsin. Kime şikayet edersen et, nereye gidersen git. Ya dediklerimi yaparsın ya da bir hafta içinde İdil’i terk edersin” der.

Korku cumhuriyeti

Kaybedilen HADEP’li yöneticilerin ailelerinin avukatı Tahir Elçi de, Levent Ersöz’ün Şırnak’a gelişiyle birlikte yaşanan gelişmeleri şöyle anlattı: “O dönemde bir korku cumhuriyeti inşa edilmişti Şırnak’ta. İnsanlar süresiz bir şekilde gözaltına alınıyor, kaybediliyor, tehdit ediliyor, mallarına el konuluyordu. Tam bir hukuksuzluk ortamı hakimdi Şırnak’ta. En somut örneği, HADEP’li Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in, ve ailelerinin Levent Ersöz tarafından bizzat ölümle tehdit edilmeleridir. Bu yaşandı. Arkasında ‘Siz bu siyasi faaliyetinize son vermez iseniz, siz HADEP İlçe Teşkilatı’nı Silopi’de kurmaya devam ederseniz, sizi öldürürüm, öldürtürüm’ diye çok açıkça belirtmişti. Hem Serdar Tanış’ı hem de babasını tehdit etmişti. Tehditlerinin de gereğini yaptı. Gün ortasında bu iki insanı bütün insanların gözü önünde güpegündüz alıp kayıp ettirdi. Bununla ilgili biz derhal somut delil ve bilgilerle suç duyurusunda bulunduk, şikayetler yaptık ama ne yazık ki Türkiye’de bir sonuç alamadık. Türkiye yargısı bu konuda ne yazık ki iyi bir sınav vermedi.”

Müdahil olacağız

Serdar Tanış’ın o dönemin jandarma istihbarat birim amiri olan biri tarafından Silopi Jandarma Komutanlığı’na çağrıldığının belgesi ile tespit edildiğine dikkat çeken Elçi, “Bu bölgede işlenen ve bir kısmı işte Ergenokon’da yargılanan ve aranan Levent Ersöz gibi bu kişiler tarafından işlenen suçlar, ne yazık ki yargı tarafından etkili bir şekilde soruşturulmadı. İşte bu Ergenekon soruşturması ile bizim beklediğimiz, en azından bu suçların da araştırılması ve faillerinin ve delillerinin ortaya çıkarılması. Gerekli işlemleri yapacağız. Kesin müdahil olacağız” dedi. (İstanbul\EVRENSEL)

 

--------------------------------------------------------------------------------

Özel hastanede sahte kimlikle yakalandı

Ergenekon soruşturması kapsamında aranan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz yakalandı. Prostat ameliyatı olmak için geldiği Ankara’daki Özel 100. Yıl Hastanesi’nde polislerin yakaladığı Ersöz’ün, Mehmet Orhan Gülcü sahte kimliğini kullandığı öğrenildi. Ersöz’ün üzerinden çeşitli kurumlara ait sahte kimlikler de çıktı. Eski Jandarma İstihbarat Başkanı emekli General Ersöz’ün, aylardır bulunduğu Rusya’dan deniz yoluyla Türkiye’ye geldiği, sağlık sorunları sebebiyle Kırşehir’de görevli Jandarma Astsubay S.G. ve yeğeni Baran Tayral tarafından hastane hastane dolaştırıldığı belirlendi. Ersöz’ün 1 ay 10 gündür Ankara’da olduğu ortaya çıktı.

Tuğgeneral Levent Ersöz’ün Ergenekon davasında tutuksuz yargılanabilmek için sağlık raporu almaya çalıştığı, ilk önce Ümitköy’de A Klinik Tıp Merkezi’ne gittiği, buradaki tedavisinin ardından sahte kimlikle Balgat’ta Özel 100. Yıl Hastanesi’ne gelerek prostat tedavisi için gün aldığı ileri sürülüyor. Hastane Başhekimi Op. Dr. Talat Aydın, Ersöz’ün gözaltına alınmasını şöyle anlattı: “Polisler sivil olarak hastaneye geldiler. Daha sonra gözaltı yaptılar. Ersöz’ün yanında iki kişi daha vardı. Üzerinden çok sayıda çeşitli kurumlara ait kimlik çıktı. Mehmet Orhan Gülcü adıyla kayıt yaptırmış. Polis gözaltı yapıldıktan 40 dakika sonra hastaneden götürüldü.” Emekli general Ersöz’e yardım ettikleri öne sürülen astsubay S.G. ile Ersöz’ün yeğeni B.K. da gözaltına alındı. Ersöz, akşam saatlerinde uçakla İstanbul’a getirildi.

 

Tanış: Ailemizi sürekli tehdit ediyordu

Yakup Tanış:

(HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış’ın ağabeyi):

2000 yılından beri aileyi tehdit ediyordu. Başta kardeşim o dönemin Adalet Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, Başbakanlığa başvurdu. Adam o zaman burayı Şırnak Cumhuriyeti olarak ilan etmişti. Kendi cumhuriyeti. Çok karanlık, çok güçlü bir isimdi. Şırnak’a ayağını basarsa Serdar’ı öldüreceğini beyan etmişti. Silopi’de 25 Ocak’ta gözaltına alındılar. Biz hemen 26 Ocak’ta başvuruda bulunduk. Gözaltı olduğunu kabul etmiyorlardı. 5 gün boyunca bütün yetkililer sustu. Ünal Çakıcı, Silopi Kaymakamı idi. Çakıcı, avukatların huzurunda “Onların ne işler karıştırdığını biliyorum. Şu an nerede oldukları da umurumda değil” demişti. Halbuki sabıkaları yoktu. Trafik cezaları dahi yoktu. Tek yaptıkları, HADEP’in ilçe teşkilatını açmaktı. OHAL Valiliği’ne de suç duyurusunda bulunduk. Başbakandan Cumhurbaşkanına, Genelkurmay Başkanlığı’na, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na... AİHM olmak üzere her yere başvuruda bulunduk. Defalarca suç duyurusunda bulunduk. AİHM’de görülen davada Türkiye suçlu bulundu. Davanın devam ettirilmesi yönünde karar verildi. Aynı zamanda Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Ergenokon davasında Levent Ersöz’ün ismi geçiyordu. Bizim müdahilliğimiz kabul edilmedi. Ersöz’ün yakalanmasının davanın seyrini değiştireceğine inanıyorum. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla suç duyurusunda bulunduk.

 

Demirtaş: Silopi mezarlığı’nda 200 faili meçhul

DTP Grup Başkan vekili Selahattin Demirtaş, Silopi Belediye mezarlığı’nın kimsesizler bölümünde 200’den fazla infaz edilmiş, kaçırılmış ve kayıp kişinin iskeletinin bulunduğunu belirtti. Demirtaş, başta Zekeriya Öz olmak üzere Ergenekon savcılarını, mezarlıkta kazı yapmaya davet etti. Demirtaş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, milletvekili seçilmeden önce söz konusu mezarlıkta savcı nezaretinde yapılan bir kazı sırasında tek bir mezardan 4 insan iskeletinin çıktığını söyledi. Güneydoğu’da yaşanan olayların sorumlularından birinin emekli Tuğgeneral Levent Ersöz olduğunu söyleyen Demirtaş, şöyle konuştu: “Levent Ersöz, Şırnak alay komutanlığı yaptığı dönemlerde Silopi HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yardımcısı Ebubekir Deniz’in kaybolduğu günlerin askeri yetkilisi ve sorumlusudur. Ailenin avukatı olarak o olaya tanıklık ettim. O dönemde bu 2 genç kaybolduktan bir gün sonra Şırnak Alay Komutanlığı’nda tutulduğunu öğrendik. Cumhuriyet başsavcısına ‘Alay Komutanlığı’na birlikte gidip gençleri oradan almayı’ teklif ettik. Başsavcı ağlayarak cevap verdi ve bunu yapamayacağını, Şırnak’ta resmi yetkisi olsa bile fiili yetkiyi kullanamayacağını, bir alayı denetleyerek o kişilerin orada olup olmadığını araştıramayacağını belirtti. Bu dönemde Ersöz orada alay komutanıydı. Eğer ‘Ergenekon nedir, derin devlet nedir’ öğrenilmek isteniyorsa, bu olaylar araştırılsın. Tuncay Güney’in ifadelerinin olayı magazinleştirmeyi amaçladığı belli. Türkiye’nin hak ettiği demokratik toplum yapısına kavuşması, bu operasyonun bu yönde derinleştirilmesine bağlı. Aksi halde hiç kimsenin içi rahat olmayacaktır. Önümüzdeki yıllarda Ergenekon denilen örgütlenmenin başka kanatları tarafından infazlar yapılabilir. Bu kaygıyı taşımaktayız.”"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye üzerinde oynanan bu oyun,yavas yavas aydinliga kavusuyor.Bir meczubun deli sacmalari ile bütün Türkiye kusku altinda.Hukukcular acik acik uyariyorlar;Ergenekon davasi cizgiden cikmaya basladi,hukuk disi uygulamalar,elde olmayan delillerle bir dava acilmis ve bir akil kackininin sözleri ile bazi savcilar ve iktidar cadi avina cikmislar diye.

 

Tümgeneral yakalanmamak icin sakal birakmis,iftiranin yalanin da kuyruklusu buna denir.O General Askeri istihbaratin komutani,Istihbarat komutani taninmamak icin sakal birakacak ve hastaneye gelecek!

Yine ayni sekilde,özel kuvvetlerin basi,kroki cizecek ve bunu masasinin üzerinde unutup veya bilgisayarina gecirecek,veya bir istihbarat elemani el bombalarini mutfakta saklayacak ki bulunsunda yandas medya bunlari yayinlasin.Bu kadar ciddiyetten uzak bir karmasa icin Türk milleti bir yildan fazla bir süredir korku ile yasatiliyor.

 

Bu arada Sincan Yenikentte yapilan kazida bulunan 30 el bombasinin kafile ve pim numaralari eslestirildi.Ortaya cikan sonuc ise gercekten Devrimekona benzer gibi!

 

Bombalarin,19 Haziran 2003'de Marksist -Leninist Komünist Parti (MLKP) üyesi SAMI ÖZBIL VE IBRAHIM AKMAZLAR'IN STAR GAZETESI IZMIR TEMSILCILIGI'NIN DE BULUNDUGU ISHANININ OTOPARKINA ATTIGI EL BOMBASIYLA AYNI KAFILE NUMARASINI TASIDIGI BELIRLENDI.Önceki gün Ankara Pursak'larda poset icinde bulunan 13 Bombadan 5'inin kafile numarasida ayni cikti.Uzmanlar bir kafilede 5 bin el bombasi üretildigini söylediler.

 

Ergenekon göreceksiniz en sonunda sola dogru bir sert virajla devam ederek,bugün Ordu ve milliyetciler üzerinde oyun oynamaya calisanlarin tepesine oturacaktir,bekleyelim görelim.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye üzerinde oynanan bu oyun,yavas yavas aydinliga kavusuyor.Bir meczubun deli sacmalari ile bütün Türkiye kusku altinda.Hukukcular acik acik uyariyorlar;Ergenekon davasi cizgiden cikmaya basladi,hukuk disi uygulamalar,elde olmayan delillerle bir dava acilmis ve bir akil kackininin sözleri ile bazi savcilar ve iktidar cadi avina cikmislar diye.

 

Tümgeneral yakalanmamak icin sakal birakmis,iftiranin yalanin da kuyruklusu buna denir.O General Askeri istihbaratin komutani,Istihbarat komutani taninmamak icin sakal birakacak ve hastaneye gelecek!

Yine ayni sekilde,özel kuvvetlerin basi,kroki cizecek ve bunu masasinin üzerinde unutup veya bilgisayarina gecirecek,veya bir istihbarat elemani el bombalarini mutfakta saklayacak ki bulunsunda yandas medya bunlari yayinlasin.Bu kadar ciddiyetten uzak bir karmasa icin Türk milleti bir yildan fazla bir süredir korku ile yasatiliyor.

 

Bu arada Sincan Yenikentte yapilan kazida bulunan 30 el bombasinin kafile ve pim numaralari eslestirildi.Ortaya cikan sonuc ise gercekten Devrimekona benzer gibi!

 

Bombalarin,19 Haziran 2003'de Marksist -Leninist Komünist Parti (MLKP) üyesi SAMI ÖZBIL VE IBRAHIM AKMAZLAR'IN STAR GAZETESI IZMIR TEMSILCILIGI'NIN DE BULUNDUGU ISHANININ OTOPARKINA ATTIGI EL BOMBASIYLA AYNI KAFILE NUMARASINI TASIDIGI BELIRLENDI.Önceki gün Ankara Pursak'larda poset icinde bulunan 13 Bombadan 5'inin kafile numarasida ayni cikti.Uzmanlar bir kafilede 5 bin el bombasi üretildigini söylediler.

 

Ergenekon göreceksiniz en sonunda sola dogru bir sert virajla devam ederek,bugün Ordu ve milliyetciler üzerinde oyun oynamaya calisanlarin tepesine oturacaktir,bekleyelim görelim.

 

 

saygilarla

Vallahi nereye kadar uzaniyorsa ortaya cikar umarim. Bu isin solu, sagi, vatanseveri, milliyetcisi olamaz. Derin devleti ehr kesimden sahislari iicnde barindiriyor. Amacta tabiiki su anki Ergenekon olayinda oldugu gibi, insanlarin kafasini karistirmak. Neymis efendim solcu ile sagci nasil ayni örgütün icerisinde olurmus. Olur tabiiki, cünki onlar bulunduklari yerlerde derin devlet icin görevlerini yapiyorlar. PKK bile var bu iisn icerisinde, tabii bu gercek bile bazilarini cileden cikartiyor ve dogal olarak hayal olmasini diliyorlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"17/01/2009

Kayıp Kenan Bilgin Gölbaşı’nda mı?

Fatih Polat

1994 yılında gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’in ailesini telefonla arayan kişi, ‘Onu Gölbaşı’na götürdüler. Durumu çok kötü’ demişti

Ergenekon Operasyonu’nun 10’uncu dalgası, ‘gömülü silahlar’la birlikte, kaybedilen insanlarımıza dair de yeni ipuçlarını gündeme getirdi. Özel Harekat Dairesi eski Başkanı İbrahim Şahin’in evinden çıkan krokiden yola çıkarak silahların bulunduğu Gölbaşı, yıllardır Özel Harekat Timlerinin eğitim yeri, karargahı olarak bilinirdi.

Ergenekon silahlarının bir kısmının bulunduğu Gölbaşı’nın bir başka özelliği daha vardı. Türkiye Devrimci Komünist Partisi’ne (TDKP) yönelik 12 Eylül 1994 tarihinde düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Kenan Bilgin, Gölbaşı’na götürülmüştü. Ondan sonra da bir daha kendisinden haber alınamadı. Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin, sorularımızı yanıtladı.

 

Kenan Bilgin’in gözaltına alındığından nasıl haberiniz oldu?

Kenan, 12 Eylül 1994’te gözaltına alındı. Gözaltına alınmasından 6 gün sonra, bizim haberimiz oldu. Bize Ankara’dan, İnsan Hakları Derneği’nden haber geldi. Kimliği belirsiz bir kişinin gözaltına alındığı ve Kenan Bilgin olabileceği söylendi. Biz hemen aile olarak Ankara’ya gittik ve gereken bütün yerlere başvurular yaptık.

 

Nerelere başvurdunuz?

Adalet Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Terörle Mücadele’ye. Meclis’te görüşmelerimiz oldu. Birçok milletvekiliyle görüştük. O dönem İnsan Hakları Bakanlığı vardı ve İnsan Hakları Bakanı da Azimet Köylüoğlu’ydu. Kendisiyle görüştük. O bize, “Yerin dibinde bile olsa bulup çıkaracağız. Merak etmeyin” dedi. Üç gün sonra yeniden aradığımızda ise “Benim de yapacak bir şeyim yok” dedi. Bu resmi başvuruların hiçbirinden sonuç alamadık ama Kenan Bilgin’in sivil polislerce gözaltına alındığı ortaya çıkmıştı. Onunla birlikte gözaltına alınan arkadaşlar vardı. Onlar, avukatları aracılığıyla bize haber gönderdiler. Kenan Bilgin’in farklı bir kimlikle gözaltına alındığını söylediler. O arada Ankara’da Avukat Murat Demir gözaltına alınıyor ve Murat Demir ile karşılıklı hücrelerden konuşmuşlar. Kenan, ‘Ben Kenan Bilgin’im. 20 günden beri buradayım ve beni hâlâ kayıt altına almadılar. Beni kaybedecekler’ diyor. Dışarıya bildirilmesini istiyor. Akrabalarının ismini de veriyor Murat Demir’e. Ben çıktıktan sonra Demir ile konuştum İnsan Hakları Derneği’nde. ‘Ondan üç gün sonra ben tekrar Kenan’ı gördüm. Çok kötü durumdaydı. İki kişi koltuğunun altına girmişti, sürükleyerek getirdiler ve hücresine bıraktılar. Kısa bir süre sonra da, beyaz önlüklü biri hücresine girdi ve bir daha sesini duyamadım. Ben ondan sonra sesimi duyurmak için ona bağırdım, ama hiç ses alamadım. Muhtemelen öldürülmüştü’ dedi.

 

Peki bu arada Kenan Bilgin ile ilgili başka bir haber alabildiniz mi?

O arada birileri beni evden aradı. Üç dört kez aradı. Kenan Bilgin’in Gölbaşı’na götürüldüğünü söyledi. Bu bilgileri bize vermesinin doğru olmadığını, adını söyleyemeyeceğini belirtti ve Gölbaşı’na zaten kimsenin ulaşmasının mümkün olmadığını söyledi. Orada Özel Harekat’ın karargahı olduğunu, orayı hem işkencehane, hem de hastane olarak kullandıklarını söyledi. Ağır işkence görenlerin burada tedavi edilip mahkemeye çıkarıldığını söyledi. ‘Kenan’ın durumu nasıl’ diye sordum, ‘Çok kötü’ dedi; ‘hareket edecek durumda değil, yatıyor. Serum takılmış ve her an gidebilir.’ Aynen bu bilgileri bana verdi. Bu kişi Gölbaşı’nda olduğunu belirtti, ancak tam yerini söylemedi. Ondan sonra da hiçbir bilgi alamadık.

 

Peki Ergenekon Operasyonu kapsamında İbrahim Şahin’in gözaltına alınmasının ardından Gölbaşı’nda gömülü silahlar bulundu. Bu haberi duyduğunuzda ne düşündünüz? Neler hissettiniz?

Biz Ergenekon’un geçmişteki JİTEM gibi kontgerilla örgütlenmesinin bir unsuru olduğunu çok iyi biliyoruz. Şimdi biz, ‘Oradan sadece silahlar değil cesetler de çıkarılsın’ diyoruz. Belki bize, ‘O zaman Ergenekon yoktu’ diye cevap verebilirler. Ama biz, Ergenekon’un parçası olduğu yapının, o dönem varolduğunu ve bu olayları gerçekleştirdiğini biliyoruz. Kaybedilenlerin cesetlerinin Gölbaşı’nda ya da başka bir yerde gömüldüğünü biliyoruz. Talebimiz, silahlar çıkarıldığı gibi kayıplar da çıkarılsın ve yakınlarına teslim edilsin. En azından bu yapılmalı.

 

Yargı sürecini de biraz anlatır mısınız?

Türkiye’deki yargılamadan hiçbir şey çıkmadı. Gözaltına alındığı da kabul edilmedi. Daha sonra biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Oradaki dava lehimize sonuçlandı ve Türkiye, suçlu bulunarak tazminata mahkum edildi.

 

O yıllarda pek çok kayıp söz konusu idi ve düzenli olarak Galatasaray’da kayıp eylemleri yapılıyordu. Siz de katıldınız bu eylemlere. O süreçten de biraz söz eder misiniz?

O dönemde kayıp olayları fazlalaşmıştı ve biz kayıp aileleri olarak, İHD İstanbul Şubesi’nde bir araya geldik. Önce 5-6 kişiydik. Defalarca toplandık ve nasıl bir tepki örgütleyebileceğimizi tartıştık. Sonra Galatasaray’da aileler olarak oturma eylemi yapma kararı aldık. Zaman zaman katılımın bin kişiyi aştığı bile görüldü ve bu eylem, Türkiye tarihinde süreklilik açısından en uzun eylem olarak tarihe geçti. İstanbul Emniyet Müdürlüğü oraya o dönemler bir otobüs koydu ve ‘Kayıplarınızı yazın, biz arayalım’ dedi. Kaybedenin kim olduğunu bildiği için kimse polisin girişimine rağbet etmedi tabii. Daha sonra da oradaki oturma eylemimizin yasadışı olduğunu öne sürerek bize defalarca saldırdılar. Yaşlı annelerin, babaların coplanarak yerlerde sürüklendiği günleri yaşadık. En son o eylemin süreci de böyle tamamlandı.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Taşanlar, Ankara Emniyet Müdürü’ydü

 

Devletin AİHM’de mahkum olduğu Kenan Bilgin davasında, dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı Selahattin Kemaloğlu, AİHM heyetine verdiği ifadesinde, olayın soruşturulması konusunda Ankara Emniyeti’nden sağlıklı bilgi alamadığını belirterek şöyle dedi: “Başsavcıyla görüştüm. Dedim ki, emniyet müdürü hakimler kanununa tabidir. Bunun hakkında suç duyurusunda bulunalım. Bari hiç olmazsa o soruşturmayı yapan, o ekipte bulunanların isimlerini bildirselerdi. Ben o şahitlerle onları karşılaştıracaktım, yüzleştirecektim. Ben onların ifadelerini alacaktım, onları yüzleştirecektim. Fakat hiç yanıt verilmedi. Başsavcı da çok muhterem bir insandı. ‘Sen yürüt’ dedi. Başsavcı Vekili Mehmet Ali Karaatlı ile konuştum. Dedim ki: ‘Emniyet müdürü hakkında bari suç duyurusunda bulunalım, bu hakimler kanununa tabidir.’ O da olmadı.” Savcı Kemaloğlu’nun, Kenan Bilgin olayında kendilerinden bilgi sakladığını söylediği dönemin Ankara Emniyet Müdürü, Orhan Taşanlar’dı.

Orhan Taşanlar, 8 Ocak 1996 günü, Metin Göktepe’nin gözaltına alınıp dövülerek öldürüldüğü dönemin de İstanbul Emniyet Müdürü idi ve toplu gözaltı emrini o vermişti. Ancak, her iki olayda da Taşanlar’ın yargılanması mümkün olamadı.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Bir kayıplar ülkesiyiz

 

Türkiye’de İnsan Hakları Derneği kayıtlarına göre 839 kişi kaybedildi. 19 Mayıs 2006 yılında yapılan Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nda konuşan, Kayıplara Karşı Uluslararası Komite Türkiye Seksiyonu Temsilcisi Av. Özlem Gümüştaş ise bölge illerinde yürüttükleri çalışmalar sonucunda kayıp sayısının 1228 olduğunu gördüklerini belirtmişti.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Gölbaşı’nda ceset de aransın

 

 

Avukat Kamil Tekin Sürek:

Ergenekon soruşturması çerçevesinde Ankara Gölbaşı’nda arazi kazılıp çok sayıda silah, patlayıcı ve mühimmat bulununca, müvekkil İrfan Bilgin, ağabeyi Kenan Bilgin’in cesedinin de Gölbaşı’na gömüldüğü ihbarı nedeniyle olayın yeniden Ergenekon Çetesi kapsamında araştırılması talebi ile savcılığa müracaat etti.

Kenan Bilgin, 12 Eylül 1994 tarihinde Ankara Dikmen’de bir otobüs durağında polise benzer sivil kişilerce alınmış ve daha sonra kaybedilmişti. Olayla ilgili olarak uzun süren bir hukuki süreç yaşandı. Bilgin ailesi ve avukatları, bütün hukuki yollara başvurarak Kenan’ın bulunması için çaba sarf ettiler. Kenan Bilgin’i Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde gördüğünü söyleyen biri avukat çok sayıda tanık ortaya çıktı ve birkaç yerde tanıklık yaptılar. Fakat, iç hukuktan bir sonuç alınamadı.

Bilgin ailesi AİHM’e başvurdu. AİHM de bütün tanıkları tek tek dinledi. Hükümet de bazı tanıklar göstermişti. Fakat, hükümetin tanıkları da verdikleri ifade ile Kenan Bilgin’in gözaltında kaybedildiğini teyit etti. Hükümetin tanıkları da, Kenan’ın kaybedilmesini inkar etmeye çalışırken pek çok açık verdiler. Ve AİHM, Türkiye’yi yaşam hakkını ihlal ve Kenan Bilgin’in kaybedilmesi olayını ciddi olarak soruşturmamaktan 270 bin Fransız frangı tazminata mahkum etti.

Bütün bu olaylar olurken İrfan Bilgin’i telefonla arayan bir kişi, kendisinin polis olduğunu, Kenan Bilgin’in çok ağır işkence gördüğünü ve hayati tehlike ortaya çıkınca Gölbaşı Polis Tesisleri’nde bulunan hastanede iyileştirilmeye çalışıldığını ama ölünce cesedinin Gölbaşı’nda araziye gömüldüğünü söyledi. Bu ihbar üzerine İrfan Bilgin, tekrar avukatları vasıtasıyla olayın araştırılması ve Kenan’ın cesedinin bulunması için Ankara Emniyeti ve Savcılığı’na başvurdu. Fakat, bu iki kurum da olayı incelemedi bile.

Gölbaşı’nın özel bir anlamı var. Burası jandarma bölgesidir. Aynı zamanda burada Özel Harekat Dairesi Tesisleri var. Yani İbrahim Şahin, Korkut Eken ve ekibi, burada eğitim aldı, Ayhan Çarkın vb. eğitti. Bugün Ergenekon diye anılan çetenin pek çok elemanı buradan mezun oldu.

Gölbaşı’nın her yerinin kazılması ya da dedektörle aranması durumunda silahların yanı sıra çok sayıda ceset de çıkacağından eminiz. Savcı Zekeriya Öz ve diğer savcılar, Kenan Bilgin dosyasını isteyip yeniden incelemelidir!"

 

Alinti: -http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=43833-

 

Neden kimse bugüne kadar güvenlik güclerinden tutukladiginiz adami nasil kayip edersiniz diye sormadi, ama yesilleri savunuyoruz, catlilari savunuyoruz, Ibrahim sahinleri savunuyoruz? Bumu seffahligimiz bizim? Bizler tüm kayiplarin ve faili mechullerin bulunmasi adina Ergenekon denilen derin devletin örgütlenmesinin tüm elemanlarinin ve yaptiklarinin ortaya cikarilmasini istiyoruz. Ergenekoncularin tabiiki bu tip insanlik disi uygulamalari ört bas etmek icin derin devletin devam etmesini iste,eleri ve bunun icinde büyük bir caba harcamalari gayet normal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

*****

Yasalardan bahsedenler,yasanin suclu ilan edemedigi veya henüz etmedigi cünkü suc sabit olmadan hic kimse suclu ilan edilemez prensibine uyarken,bazi olaylarin etkisinden kurtulamayip kin kusan ifadelerle insanlari suclu ilan edenler var.Hak ararken haksizlik üzerinden prim yapmaya benziyor bu.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Internetten yayin yapan Nasname isimli kürt yayininin bir yazari olan Metin Delikan'in Ergenekon ve PKK ile ilgili yazisinda devamli söyledigimiz PKK ve terörün bitmesini istemeyen güclerin oldugu iddaamiz dahada gücleniyor. Biz buradan sözde vatanseverlerin aslinda PKK'nin bitmesini istemedigini ve terörden beslendiklerini söylerken ve hatta Apo'nun bile yakalanmasinin danisikli dögüs oldugunu söylerken kimse inanmak istemiyordu. Buyurun Metin Delikan neler söylüyor hep beraber okuyalim.

 

"Metin Delikan :Karasu “zaten” Karasu.

18 Jan, 2009 05:23:00 Metin - Delikan

Yazı boyutu

 

PKK yöneticisi Mustafa Karasu Ergenekon Davası’nı da içine alan epey uzun bir demeç vermiş. Böyle bir açıklamadan başka bir şey de beklemiyordum. Hepsi “zaten” ile başlıyor, “zaten” ile bitiyor. Yani sanki herşeyi kendileri kurgulamış, herşeyin kontrol altında olduğunu demeye getiriyor.

 

 

 

 

 

Benim de dileğim o. Keşke PKK nin Ergenekon ve diğer istihbaratlarla ilişkisi hakkında bu kadar söylenti olmasa, keşke tipik bir Ortadoğu örgütü olmasaydı, keşke istihbarat ilişkileri yerine politik görüşleri üzerinde tartışabilseydik. Ama herkesin bildiği gibi PKK nin tarihi “komplo, ajan, işbirlikçi, hain, kahraman” kavramları üzerine kurulmuştur.

 

Ve bu yüzden Öcalan “15 bin iç infaz yaptık” diyordu. Öcalan bunu söylerse biz de tabiatiyle örgüte bu yanıyla bakar, sebebini sorgularız. Deriz ki; “Kürdistan’da 3 000 köy boşaltıldı, biz hiç bir köyün boşaltılmasından yana değiliz, ama madem ki boşaltıldı, bunların kaçı Arap veya Türk?”

 

Deriz ki “Polis kayıtlarına göre Avrupa’da işlenmiş 200 PKK cinayeti var. Biz hiç bir insanın ölümünden yana değiliz. Ama madem ki insanlar öldürülmüş, bunların kaçı Türk, Arap veya İranlı?”

 

Deriz ki “Peki, Avrupa’da kaç Kürd PKK korkusuyla sokağa çıkamıyor?”

 

Bu soruların çok tuhaf cevapları çıkacaktır karşınıza. Karasu’nun da buna verecek bir cevabı olmalıdır ama yoktur.

 

Ergenekon’a gelince hemen söyleyeyim...

 

Ergenekon Davası devam ediyor ama nasıl bir süreç izleyeceğni, PKK ye nasıl dokunacağını hala tam olarak bilmiyoruz. Çünkü Ergenekon’un kuruluş amacı “bölücü”; dolayısıyla Kürd sorunu, “irticacı”; dolayısıyla Fetullah Gülen ve Ak Parti üzerine kurgulandığını biliyoruz.

 

Abdullah Öcalan’ın yakın dostu Doğu Perinçek ve büyük abisi Yalçın Küçük de bunların içinde. Bunların neyle suçlandığı, neden tutuklandıklarını henüz bilmiyoruz, ama eğer devlet sırrı olarak üstü örtülmezse ortaya çok ilginç ilişkilerin çıkacağı muhakkak.

 

Karasu bana 27 mayıs darbesinden bu yana devletin çok özel istihbaratçısı Ergenekoncu Perinçek’in PKK yi nasıl yönlendirdiğini ve nasıl balım gülüm olabildiğini açıklamalıdır. Tuncay Güney’in “Doğu Prinçek Ergenekoncuların PKK içindeki uzantısıdır” derken neyi kastediyor?

 

Yalçın Küçük hangi görevle Şam’a gitti? O sırada TC nin Şam Büykelçisi Cenk Duatepe’nin Yalçın Küçük’ün bacanağı olduğunu bilmiyor muydu? Böyle bir “tesadüfü” nasıl açıklar? Yine nasıl olur da PKK içinde yönetici ve yönlendirici olabildiğini hangi gerekçelerle ve neyle açıklar?

 

Yine Tansu Çiller’in suikast timini Mesut Yılmaz’ın deşifre etmesi ve Abdullah Öcalan’ı koruması ve suikast haberini vermesini hangi “zaten” ile açıklayacaktır?

 

Görüldüğü gibi bunları “zatenler” ile açıklamak yetmez.

 

Neredeyse bütün Kürdler’i işbirlikçi olmakla, hatta İsmail Beşikçi’yi Ziya Gökalp’likle suçlayan bir mantığın Yalçın Küçük ve Doğu Prinçek gibi kafatasçı derin devletçilerle bu kadar yakın olması neyle izah edilebilir? Her hafta verdiği Atatürk nutukları neden?

 

Dahası...

 

PKK ile ilişkilerini en fazla merak ettiğim Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur, Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Veli Küçük, Aytekin Özen gibi Kürdistan kasaplarının dosyaları da kamuoyuna verilmiş değil. Şimdiden şunu söylemek gerekir ki bu dosyaların ve iddianamelerin içinde pek çok “devlet sırrı” var. Bunlar açıklanır mı açıklanmaz mı bilemiyorum.

 

Ama şu kesin...

 

Ergenekon tutuklamaları başlar başlamaz İmralı’dan “Ergenekon’a dokunmayın” diye bir mesaj geldi. Bir sonraki mesajında Ergenekon sanıkları hakkında bazı ip uçları verdi. “Buraya geldiler. Bu işi aramızda çözelim dediler, ben de evet dedim.” Bir sonraki mesajında Bingöl’de katledilen sivil otuz sekiz kişi ile ilgili çok ilginç bilgiler verdi.

 

Ne olmuştu?

 

Meğer 33 asker Malatya’da otobüse bindirilmiş. Ceplerine asker kimliği konulmuş. O saatte oradan geçecekleri bilgisi bizzat Abdullah Öcalan’a bildirilmiş. O katliamdan 7 kurşun yarası almış ama yaşayan askere göre hiç bir koruma verilmemiş. Asker kimliği yerine nüfus kağıdı kullanmalarına dahi izin verilmemiş. Karakoçan-Yolçatı’ya kadar eskort verilmiş. En tehlikeli yerde ise tek tabanca koruma dahi verilmemiş. Dahası; o dönemde askeri tedbir alınmadan bir yerden bir yere askeri sevkiyat yasakmış.

 

Bu bilgiler Taraf gazetesi tarafından detaylarıyla yazıldı.

 

Abdullah Öcalan bunu şöyle açıklıyor. “Bana tehlikeli bir timin falan saatte falan yerden geçeceği bilgisi verildi. Olaydan sonra yalan olduğunu anladım.”

 

Peki bu askeri bilgiyi Öcalan’a veren kim? Size iki isim söyleyeyim: Biri Abdulkadir Aygan’ın sık sık sözünü ettiği Kovancılar Jandarma Komutanı ünlü JİTEM’ci Zahit Engin ve o dönemde Elazığ’da “teknik takip” te görev yapan Ergenekon sanığı, şu anda tutuklu olan ve Üzeyir Garih cinayetinin de tezgâhçısı Mehmet Fikri Karadağ.

 

Görüldüğü gibi bu iş kaplumbağa yürüyüşü ile de olsa açığa çıkıyor. Bu işte bir başka işin de olduğu anlaşılıyor. Hani zatı muhterem “Bu savaşı bitireni bitirirler” demişti ya!.. Ben bunun ip uçlarını şimdiden görüyorum. Bu savaşın devam etmesini, insanların ölmesini, gerginliğin mümkün oldukça daha fazla tırmanmasını, gariban Türk köylerine, Kürd dağlarına “şehit” cenazelerinin gitmesini isteyen karanlık güçler vardı.

 

Şimdi Ergenekon sürecinin diğer yüzüne bakalım...

 

Eğer bir mercedes kamyona çarpmasa Susurluk gibi bir kirli örgütlenmeyi bilebilir miydik? Elbette hayır. Böyle bir kaza kamuoyunda o döneme kadar “olabilir mi?” diye şüphe ile bakılan derin ilşkileri açığa çıkardı. Gördük ki “imkânsız” gibi görünen kirli ilşkiler “mümkün” müş.

 

Karasu’nun ikide bir ağzına doladığı Tuncay Güney olayı da Susurluk’taki kaza gibidir.

 

Bu kasetlerin yapıldığı tarih 2001 dir. Yani Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya konulduğundan bir buçuk sene sonra. Yani olay henüz tazedir.

 

Öcalan yakalandıktan sonra Ergenekon’un şimdiki sanıkları çok tuhaf bir şekilde İmralı’ya kaydırılmıştır. Bursa tugay komutanlığına Hurşit Tolon, İmralı cezaevine Levent Ersöz, Öcalan’ın ifadesinin alınmasına da Şam’dan bir tanıdığı olan Hasan Atilla Uğur getirilmiştir.

 

Bu kadarla da kalmıyor.

 

O sırada emekli olan Veli Küçük ve Doğu perinçek de devreye sokuluyor. O dönemde Öcalan’ın avukatı olan Okçuoğlu işin içinden çıkarılıp Perinçek’in has adamı ve Aydınlıkçı Doğan Erbaş paraşütle bu tezgahın içine sokuluyor.

 

1999’da; yani Öcalan’ın yakalandığı sene Ergenekon belgesi yazılıyor. Tuncay Güney’in ifadelerine göre Veli Küçük’ün Bilecik’teki çiftliğinde Tuncay Güney, Doğu Perinçek, Adnan Akfırat ve Veli Küçük bir araya geliyorlar ve hep beraber yeni bir sürecin teorisini yazıyorlar. “Ergenekon” adındaki bu belge dosyada mevcut.

 

Bu belgenin “Panzehir” başlıklı kısmında Kürdlerin ve Türklerin yeni bir süreçte yer alması gerektiği konusunda yeni “düşünceler” yazılıyor. Nedir bunlar? CHP nin PKK lileştirilmesi ve PKK nin CHP lileştirilmesi. Bu belgeyi dosyadan bulup okuyun, Öcalan’ın Atatürk’ü niye böyle sık sık övdüğünü anlarsınız.

 

Bunu biraz açalım...

 

Aynı belgede PKK nin dağıtılması yerine faydalanılması gerektiği, PKK ve HADEP’in başına bu işi çok iyi bilen Türk subaylarının getirilmesi konusunda anlaşıyorlar. Bunlar benim yazdığım şeyler değil, Ergenekon belgesi böyle diyor. Hatta bu belgede Abdullah Öcalan’ın “henüz emekli olmak istemediği” gibi tuhaf bir not da düşülüyor. Çünkü “emekli olmak” için önce memur olmak gerekir. O yazıyı okuduktan sonra şöyle bir soru sorma hakkım var: Acaba Öcalan kimin memuruydu?

 

Bundan amaç neydi? Öcalan’ın İmralı’ya konmasından sonra Kürd ve Türk insanının savaşın ve kan dökülmesinin bitmesi umudunu sabote etmek. Kürd açılımını engellemek, mümkün olduğunca geciktirmek.

 

Çünkü bu savaştan rant sağlayan pek çok kirli gurupların hortumları kesilebilirdi. Onun için beş yüz gerillayı içeride bırakmışlardı. Çünkü lazım olabilirdi. İşte bu da açıklanmalı.

 

Karasu’nun üzerinde durduğu bir konu da şu: Öcalan teslim olmak istemedi. Öyle bir iddia da yalandır.

 

Karasu’ya şunu söylemek gerekiyor ki Kürd toplumunda balık hafızalılar çoğunluktadır. Bu doğru. Ama Öcalan İmralı’ya konduktan sonra rahmetli Mahmut Baksi’nin “Zaten Serok’la teslim olmayı konuşmuştuk. Bu işi Ankara’da çözmek gerektiğini düşünmüştük” dediğini hatırlar mı Karasu?

 

Ben hatırlıyorum.

 

İstersen bütün bu gelişmelerden ABD’nin rolünü irdeleyelim. Hiç şüphesizdir ki Öcalan’ı Suriye’den çıkaran ve İmralı’ya getirip Türkiye’nin önüne Kürd sorunu gibi zor bir “ev ödevi” koyan ABD’dir. Hani rahmetli Ecevit de “ABD bize Öcalan’ı niye verdi, anlamış değilim” demişti de herkesi şaşırtmıştı.

 

Ben anlıyorum.

 

Şu anda da TC’yi Kürd sorununda adım atmaya zorlayan güç de ABD’dir. Hatırlarsanız Aktütün baskınında 17 asker ve iddialara göre epey bir PKK li hayatını kaybetmiş, her yere cenazeler gitmişti. Bir süre sonra birileri –tabi ki Amerika-, Taraf gazetesine bazı görüntüler servis etmiş, Genelkurmay neye uğradığını şaşırmıştı. Hatta TC tarihinde ilk defa Genelkurmay’ın tahtı ciddi biçimde sarsılmıştı.

 

Neydi bu görüntüler? Bir ay boyunca Aktütün çevresindeki PKK hareketlerini günü gününe Van’daki komuta merkezine ulaştırılmış ama Genelkurmay önleyici bir tedbir almamıştı. Belli ki Aktütün karakolunun basılmasını isteyen yanlız PKK değildi, Genelkurmay’ın da böyle bir baskına ihtiyacı vardı.

 

Şuna gelmek istiyorum...

 

Türkiye’deki bütün yapılanmalardan ABD’nin haberi vardır. Gladio, Ergenekon örgütlenmelerinden ABD’nin haberinin olmaması imkânsız. Hatta soğuk savaş döneminde bütün bunların kurucusu Amerika’dır.

 

TRT Şeş’in de, Ergenekon Davası’nın da Erdoğan ve Bush’un 5 Kasım görüşmesindeki kağıtlarda notları vardır. Bunu bilmek hiç de zor değil. Erdoğan’ın Ergenekon’un üzerine gidecek iradesi yoktu ve bu konularda ABD’den yardım istedi. Bilirsiniz ABD bütün dünyada gözü ve kulağı vardır. Eğer isterse Ergenekon meselesinde elindeki bilgi ve belgeleri Aktütün’de olduğu gibi Taraf’a servis eder ki kimse altından kalkamaz.

 

Yine de kamuoyunun haklı olarak bu davada sonuca gidilemiyeceği konusunda bir şüphesi var. Çünkü Şemdinli ve Susurluk’un hazin sonunu hepimiz biliyoruz. Ama Ergenekon Davası’nı başlatan irade bu işi sonuna kadar götürebilirse Türkiye yüzyıl sonra –çünkü bu ceberrut sistemin kaynağı 1908’dir- demokrasiyi yakalamak yolunda çok önemli bir yere gelmiş demektir. . Daha da önemlisi bu gibi örgütlenmeler Anti-Ameriancı olmakla kendi ayaklarına sıkmışlardır.

 

Bu konuda ben epey iyimserim. Çünkü TC tarihinde ilk defa generallere dokunuluyor, ilk defa söylenmeyen şeyler söyleniyor, ilk defa asker ve bürokratların güvenirliliği konuşuluyor, ilk defa sistem bu kadar ciddi sorgulanıyor ve ilk defa devletin resmi televizyonu Kürd dilinden yayın yapıyor

 

Anlayacağınız; Ergenekon Davası ile Türkiye, ABD ve Avrupa’nın istediği yeni bir sürece götürülmüştür. Bunun içinde PKK nin de hizaya getirilmesi veya tasfiyesi sözkonusudur. Bu değişimlerin arkasında hangi irade olursa olsun, benim için farketmez. Karasu bilmiyorsa söyleyeyim: Bunun adı BOP’tur, yani Amerikan-Avrupa çözümü.

 

İster sevelim, ister sevmeyelim; buna uymak, beraber yürümek durumundayız. Bundan PKK de dahil bölgenin bütün demokrasi isteyen güçlerinin faydası vardır. Suriye’yi Ortadoğu’nun devrimcisi, Saddam’ı dost bilen PKK nin bu sürece ne diyeceğini bilemem ama her halükârda Amerikancı çözüm Suriyeci çözümden elzemdir.

 

Bir şey daha...

 

Bütün herkesin bildiği gibi PKK ve Kürd sorunu hakkında çekmecelerde bekleyen pek çok “devlet sırrı” vardır. Bunlardan biri de geçenlerde Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru’nun değindiği raflardaki Öcalan’ın video kasetleridir, savcılık ve polis ifadeleridir, uçaktaki bir buçuk saatlik çekimleridir.

 

Yine tesadüfen TV lerden izlediğim bir Kürd “İmralı’daki gardiyanlar bir gün anılarını yazarsa ortaya çok ilginç şeylerin çıkacağını bilmeliyiz” demişti.

 

Ben de aynı kanıdayım.

 

Küçük bir ihtimal ama şunu da belirteyim. Yakında bir seçim var. Bu seçim Kürdistan’da AK Parti ile PKK arasında bir boy ölçüşmesi olacağa benziyor. Daha üç ay zaman var. Bir bakarsın gardiyanlar anılarını erken kaleme alır ve Karasu bunları açıklayacak kelime bulamaz. Yani “hizmetinize hazırım” diye başlayan “raflardaki kasetler” in devamı da her an bir yerlere servis edilebilir. Mesela TRT 2’ye.

 

Bu da mümkün.

 

PKK dahil hiç bir Kürd’ün zarar görmesini istemem. Ama eğer ortada insan hayatı varsa, savaşı durduracak her türlü çabayı göstermek boynumun borcudur.

 

Geçenlerde bir kahvede Roj TV açıktı ve Kandil’deki gerillaların görüntüsü vardı. Yanımdaki Kürd mırıldandı: “Görüntüler çok eski. Bunların hepsi öldü.” Bir daha baktım. Hepsi de yirmilerinde gençler. Söylememe gerek var mı? Kürdler her savaşta büyük bedeller ödedi. Şehit görüntülerine bakmak yerine Kürdistan topraklarında bilginin ve insani değerlerin silahlara üstün olacağı günü beklemek benim hakkım değil mi?

 

İşte bunun için on binlerce insanın canına malolan devlet sırlarının da, PKK sırlarının da takipçisi olmak durumundayız. Ergenekon Davası’nı bu yüzden önemsiyorum. Kime dokunursa dokunsun, umurumda değil.

 

Daha önemlisi...

 

Artık örgütleri ve kişileri demokrasiye ve insana feda etmenin zamanıdır. Yıllardır beklentimiz bu.

 

Not: Ben bunları yazarken Levent Ersöz yoğun bakıma kaldırıldı. Önce söndürdüğü ocakları, Şam’a ettiği telefonları anlatsın. Sonra nereye giderse gitsin. Serbest kalsa da olur.

18.01.2009"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.