Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

12 eylul bilnacosu..


jeune

Önerilen İletiler

12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs 1960 darbesinin ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından cumhuriyet tarihindeki üçüncü müdahalesini yaptı ve yönetime el koydu

 

İSTANBUL - Süleyman Demirel’in Başbakan’ı olduğu hükümet görevden alındı ve TBMM lağvedildi. Yürürlükteki, 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı. Ülke 1983 seçimlerine kadar Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi tarafından yönetildi.

 

Milli Güvenlik Konseyi’nin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, 1982 yılındaki halk oylamasında, yüzde 92’lik “Evet” oyu ile büyük farkla kabul edildi.

 

 

 

Aynı halk oylamasında, Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçildi. Kabul edilen Anayasa’da, generallerin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı sürdü.

 

DARBENİN SONUÇLARI

TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.

650 bin kişi gözaltına alındı.

1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

7 bin kişi için idam cezası istendi.

517 kişiye idam cezası verildi.

Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı).

İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

388 bin kişiye pasaport verilmedi.

30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.

937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi.

300 gazeteci saldırıya uğradı.

3 gazeteci silahla öldürüldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

14 kişi açlık grevinde öldü.

16 kişi “kaçarken” vuruldu.

95 kişi “çatışmada” öldü.

73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence altın soru şudur;

 

12 Eylül, yani ülkenin 20 yıl geriye gitmesini sağlayan bu adım, kimler tarafından hazırlandı, kimler; ülkenin bu hale gelmesi için çaba sarfetti, 12 Eylül darbesinden sonra işkence gören, ölen, idam edilenlerden önce, o ülkenin karanlık iç çatışması günlerinde kaç kişi öldü?

 

Darbeyi hazırlayanları AK layiıp, darbe yapanları lekelemek, yanlı ve kasıtlı konuşmaktır...

 

Darbe, hiç bir şekilde hoş görülmez, ancak darbeyi hazırlayanların hala yaşıyor olması ve hala bu devleti ve milleti karanlıklara götürmesi; sizce suçlu darbecimi, darbeyi tetikleyenmi?

 

Saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DARBENİN SONUÇLARI

 

TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.

650 bin kişi gözaltına alındı.

.

.

 

İşte rakamlarla bir darbe anatomisi...Sevgili Jön teşekkür ederim.Tepkili ve duyarlı olan yüreğine...

“- Yahu sorsanıza… İşkenceyi sorsanıza. Asıl bunları sormanız lazım. Evet itiraf ediyorum. Hapishanelerde işkencelere engel olamadık. Bir çok insan bu yüzden sakat kaldı, öldü. O kadar rica ettik yapmayın filan diye. Ama bizi dinlemediler. O gardiyanlar yok mu; ah o gardiyanlar? Onlar yapıyorlardı. Çünkü, 12 Eylülden önce seslerini çıkaramıyorlardı. Mahkumlar hep onları dövüyorlardı. !2 Eylül olunca başlarına teğmenler filan diktik. Fırsat ellerine geçince gardiyanlar da ne yapsınlar? İşkence yaptılar. Fena muamelede bulundular. Çok rica ettik, yapmayın falan dediysek de maalesef dinletemedik. Bu müessif olaylar oldu. Ama tespit ettiklerimizi yakaladık. Hatta sanırım bir polisle, bir astsubay mahkum oldu. Hem her ülkede işkence var. Bakın bugün bile bizde var. Amerika’da yapıyor mapusanedeki Iraklılara… Ama, başlarına diktiğimiz teğmenler işe yaradı. Onlara İstiklal marşımızı söylettiler. Sabahları hani ilköğretimde söylerler ya her sabah Türküm, çalışkanım falan diye onları söyletirlerdi…”(Kenan Evren)

 

ve olan oldu;darbe bir çığlığa dönüştü...

 

kram_pufpuf.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence altın soru şudur;

 

12 Eylül, yani ülkenin 20 yıl geriye gitmesini sağlayan bu adım, kimler tarafından hazırlandı, kimler; ülkenin bu hale gelmesi için çaba sarfetti, 12 Eylül darbesinden sonra işkence gören, ölen, idam edilenlerden önce, o ülkenin karanlık iç çatışması günlerinde kaç kişi öldü?

 

Darbeyi hazırlayanları AK layiıp, darbe yapanları lekelemek, yanlı ve kasıtlı konuşmaktır...

 

Darbe, hiç bir şekilde hoş görülmez, ancak darbeyi hazırlayanların hala yaşıyor olması ve hala bu devleti ve milleti karanlıklara götürmesi; sizce suçlu darbecimi, darbeyi tetikleyenmi?

 

Saygılarımla

 

Darbe kabullenmeyecek olandır;yıkımdır ve karanlıktır.

Darbe bu ülkenin topraklarına ekilmiş ateştir.

Darbe ince hesaplara dayanan ince ayardır...evet sormak lazım...neden darbe?Amerika tarafından !!bizim çocuklar!! olarak nitelendirilenler...darbeye suskun kalanlar...bu koşullara su taşıyanlar...ve bu darbeyi meşru görenler...ve darbe...sormak lazım;neden darbe?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbe kabullenmeyecek olandır;yıkımdır ve karanlıktır.

Darbe bu ülkenin topraklarına ekilmiş ateştir.

Darbe ince hesaplara dayanan ince ayardır...evet sormak lazım...neden darbe?Amerika tarafından !!bizim çocuklar!! olarak nitelendirilenler...darbeye suskun kalanlar...bu koşullara su taşıyanlar...ve bu darbeyi meşru görenler...ve darbe...sormak lazım;neden darbe?

 

Darbeyi meşru saymak ile darbe zeminine hizmet etmek farklı şeyler...

 

Bakınız, günümüzde AKP de aynı şeyleri yapıyor ama kimse olayların farkında değil. Sürekli olarak anayasaya ve yasalara karşı adımlar atıyor. neden? Darbe olsun diye. Sonrada "darbe oldu biz ne yapalım" diyecekler. Oysa darbe bu ülke için ABD nin emri.... Peki ne olacak?

 

Asker bu kadar köşeye sıkışmışken "darbe yap darbe yaaapp" diye bağıranlar varken (darbe karşıtları toplantısı da bunun içindir), bir yanda ateş çemberinde Türkiye, diğer yanda AB uyum yasaları ayağına talan edilmiş topraklar, diğer yanda silahlanmış etnik azınlıklar-cemaatler.....

 

Yahu sormazlarmı "hiç mi hırsızın suçu yok?"

 

Vatandaş, tüm bunları haketmekte! Kusura bakmayın... 2 torba pirinç, 3 çuval kömüre kendini ve vatanını satanlara darbe de müstehak, manda da müstehak!

 

Saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evren’in posta kutusundaki mahkeme celbi

 

 

Genelkurmay sitesindeki biyografisine göre 1918 yılında doğmuş. Ama 90. yaş gününü geçen yıl ıskartaya çıkmış siyasetçiler, küflü bakkallarını kapatıp gelmiş işadamlarıyla birlikte kutlamıştı.

 

Hatta paraya kıyılmamış, lazerle gökyüzüne “Evrenin Evren’ine nice mutlu seneler” bile yazılmıştı.

 

Bu yıl onun için tatsız geçiyor olmalı. “Çifte standart yok, bütün darbelerin canı cehenneme” korosuna yoğun katılımlar oldu. Yaptığı darbeyi “Anarşiyi bitirdi” diye alkışlayanların çocukları büyüdü, darbelerle hesaplaşıyor. Ergenekon soruşturması Türkiye’nin karanlık tarihinde ucu Marmaris’ten çıkabilecek bir gedik açtı. Kulağı çok çınlatıldı, daha da çınlatılacak.

 

Aynı yaşta olduğu Nelson Mandela’nın doğum günü kutlamaları için düzenlenen dev konseri de izlediyse üzülmüştür. Onun son izlediği Sezen Aksu konserinde ise olanları biliyoruz. Evrenin Evren’inin de izleyiciler arasında olduğunu fark edip, onunla hoş beş etmemiş Sezen Aksu. O da kızıp ortasında terk etmiş konseri. Belki de astırdığı 17 yaşındaki Erdal Eren için yazılmış Son Bakış’ı söylemiştir Sezen, ona kızmıştır.

 

Sezen Aksu bu büyük hadise üzerine “üzüldüm, bilerek yapmadım, sadece görmedim” demiş.

 

Üzülmeyin Sezen Hanım. Evrenin Evren’ini bir karadelik yuttu. Kimse göremiyor.

 

Bakmayın konseri terk etiğine, o da bu görünmezlikten mutlu. İşler karıştı, yaş, rütbe dinlemeden sabaha karşı çalınıyor kapılar.

 

Bu tufanda fark edilmemek için bu yıl doğum günü bile yapılmadı ona. “Allah bizi almayı unuttu, hatırlatmak istemiyorum” diye açıkladı durumunu.

 

Haksız mı?

 

Hem ne yapmış ki hatırlayalım?

 

Bakın ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmî internet sitesinde yer alan ülke tanıtımlarındaki Türkiye bölümünde, o ve yaptıkları hakkında hâlâ neler yazıyor:

 

“1975-1980 arasında ülke Demirel ve Ecevit liderliklerindeki istikrarsız koalisyon hükümetleriyle yönetildi. 1979’un sonlarına doğru ekonomideki çöküş hızlandı, aşırı sağ ve sol arasındaki şiddet tırmandı tüm bu faktörler istikrarsızlığı artırdı. Siyasal çatışmalara her gün 20’den fazla kurban veriliyordu. Sert bir biçimde bölünmüş Meclis yeni cumhurbaşkanını seçemiyor, krizi giderecek yasama faaliyetlerinde bulunamıyordu.

 

12 Eylül 1980’de Kenan Evren komutasındaki Milli Güvenlik Konseyi kamu düzenini sağlamak için başarılı bir hareket gerçekleştirdi. Binerce terörist saklanmış silahları ve cephaneleriyle birlikte yakalandı.”

 

(On September 12, 1980, the CNS (“Council of National Security”), led by Gen. Kenan Evren, moved successfully to restore public order. Thousands of terrorists were captured, along with large caches of weapons and ammunition.) (http://www.state.gov/outofdate/bgn/t/13706.htm)

 

Darbenin meşruiyet gerekçeleri bölümü 12 Eylül’de Kenan Paşa’nın okuduğu bildiriden kes yapıştır mı? Darbe kelimesini kullanmamakta gösterilen özen, darbeden sonra tutuklanan binlerce insana terörist derken neden esirgenmiş?

 

Sitedeki bu resmî “ülke arka plan notlarını” CIA hazırlamaktaymış. Aynı notlarda 1960 darbesine gerekçe olarak da ekonomik krizi ve artan siyasi tansiyonu göstermişler. İngilizce olarak “Gerekçesiz darbe olmaz, kaşınmasaydınız olmazdı” demişler.

 

12 Eylül günü de “bizim çocuklar başardı” demişlerdi. Hadi o zaman Barack Obama’nın başkan olmak üzere olduğu bir ülke değildi karşımızdaki. Ama bugün hâlâ darbe diyemedikleri o “başarılı hareketi” yapan, “kamusal düzeni sağlayan” yaşlı adam “hâlâ onların çocuğu mu?” yoksa. O yüzden mi bu rahatlık, bu sessizlik?

 

Hadi “onların çocuğu” diye konduramıyorlar darbeciliği. Peki, ya darbenin kapattığı Meclis ne diyor 12 Eylül için?

 

Bu kez TBMM’nin resmî internet sayfasına bakalım:

 

“1961 Anayasasının uzun ve ayrıntılı hükümleriyle kurulan mekanizmalar iyi işleyemedi. Egemenliğin çeşitli organlar arasında bölünmesi nedeniyle, kurumlar arasında uyumlu çalışma ortamı sağlanamıyordu. Siyasî ve sosyal istikrarsızlık, bunalımlara yol açtı. Sonuçta, ülke 12 Eylül 1980’de ikinci bir askerî darbeyle karşılaştı. Anayasa askıya alındı, siyasî partiler kapatıldı. Siyaset adamlarının büyük bir bölümüne siyasî yasaklar getirildi. Yönetime el koyan askerî güç, 1960’da olduğu gibi yeni bir anayasa için “Kurucu Meclis” oluşturdu.”

 

Yani “Evet Meclis olarak çok başarısızdık. Darbeye neden olduk” demişler. 12 Eylül Anayasası’nın faziletlerinden bahsetmişler (halbuki biz onlardan yeni bir anayasa bekliyorduk). Darbecilere de ne diyeceklerini şaşırıp, askerî güç deyivermişler.

 

Peki, Cumhurbaşkanlığı ne diyor, bu eski darbeci Cumhurbaşkanı için. Bu kez Cumhurbaşkanlığı sitesindeyiz:

 

“7 Mart 1978’de Genelkurmay Başkanlığı’na atandı. Bu görevi sırasında 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askerî müdahaleyle diğer görevlerinin yanı sıra Milli Güvenlik Konseyi ve devlet başkanlığını da üstlendi.”

 

“Gerçekleştirilen” darbeyle. Evren Paşa da, birileri bu darbeyi gerçekleştirince görevleri üslenivermiş. Suçu en fazla böyle bir fırsatçılık. Ama 8. Cumhurbaşkanımız darbeyle gelmişti demek de kolay değil.

 

Ve son olarak Genelkurmay sitesindeyiz. Genelkurmay, darbelerine ne diyor?

 

“7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atanmış, 12 Eylül 1980 Harekâtı’nın ardından 9 Kasım 1982 tarihine kadar “Devlet, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanlığı”, 1 Temmuz 1983 tarihine kadar Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı olarak görev yapmıştır.”

 

‘Harekât.’ Demokrasiden totalitarizme doğru bir harekât.

 

Şimdi söyleyin, bu sitelere her gün girip, yerli yerlerinde durduklarını gören kim kendini “Evrenin Evren’i” ilan etmez?

 

Onun bunca olan bitene, AB reformuna, demokratikleşmeye rağmen hâlâ Evrenin Evren’i olarak kaldığını görenler, kendilerini Türkiye’nin Başbuğ’u olarak görmüş çok mu?

 

Yine de bu aralar fazla ortalarda gözükmek istememekte haklı. Evrende yıldızlar kayıyor. Kayan yıldızları da karadelikler yutuyor.

 

Birkaç gün sonra da posta kutusunda bir mahkeme celbi bulacak.

 

Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu onu 12 Eylül günü Bilgi Üniversitesi Mahkeme Salonu’ndaki Vicdan Mahkemesi’ne çağırıyor.

 

12 Eylül 2008 günü, gücün bir türlü kuramadığı mahkemeyi, vicdanlar kuracak.

 

Mahkemede tanıklar arasında işkence yaptığı gençlerin annelerinden Leman Fırtına olacak. “Beslemeyip astığı” 17 yaşındaki Erdal Eren’in arkadaşı Hüner Buğdaycıoğlu. Diyarbakır Cezaevi’nde zulüm ettiği Orhan Miroğlu. Göz boyamak için Kuran’dan ayetler okuyup aldattığını sandığı Allah’ın, içeri tıktığı sevgili kullarından İhsan Eliaçık.

 

Ve bir an için, büyük mahfillerde hakkında yazılanları, “Evrenin Evren’i” olduğunu unutup o mahkemeye gelme cesareti gösterirse; işte asıl o gün onların gözlerine bakmaktansa görünmez olmayı, bir karadeliğe karışıp hatırlanmamayı isteyecek.

 

Ama o gün de Allah her şeyi hatırlayacak.(Yıldıray Oğur)

12 Eylül vicdan mahkemesinde 28 yıl sonra halk yargıladı.Onlar yine yoktu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hazir konu 12 Eylulden acilmisken sanirim o donemin iskenceleri okunmadan gecilmez belki aramizda yasayanlar veyahut yakinlari vardir yinede okumanizi tavsiye ederim insanin kanini donduracak iskence yontemleri guantamanoyu sanirim aratmiyordur.

Gazeteci Oğuz Güven'in 78 kuşağını anlattığı "Zordur Zorda Gülmek" adlı kitabında insanın kanını donduran işkence yöntemleri anlatılıyor.

 

 

12 Eylül 1980 darbesinin öncesi ve sonrasında "78 kuşağı" diye adlandırılan gençlerin yaşadığı trajikomik gerçek öykülerin yer aldığı kitap yeni öykülerle genişliyor.

 

3. Baskısını yine 12 Eylül'ün yıldönümünde yapan kitapta, bu kez Diyarbakır Cezaevi'nde uygulanan işkence yöntemleri de tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor. İşte, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşme Araştırma ve Adalet Komisyonu raporundan akıllara durgunluk veren işkence yöntemleri:

 

FALAKA: Yaygın ve sürekli uygulandı. Ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir vb. vurularak gerçekleştirilirdi. Bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları sökerdi. El ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat bırakırdı.

 

 

KÖPEK SALDIRTMA: Tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtılırdı. Köpeğin ilk kaptığı yer bacak arası olurdu.

 

 

ZlNCİR: 20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır, tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla itilir. Tutuklu tek ayağından zincire bağlanır, bu zincir yüksek bir yere asılır, tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalırdı.

 

 

GERME: Tutuklunun bir bacağı merdiven kenarlığına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanıp kapı kapatılır, tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öyle kalırdı. Koşuşturulur, zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşerdi.

 

 

AYAKTAN ASMA/TEPE: 50-60 kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan "tepe ol" komutu verince tüm tutuklular üst üste bindikten sonra, bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, istiklal Marşı'nın on kıtası okutulurdu.

 

 

KULE: Havalandırmaya çıkan tutuklular altı kişilik daire oluştururlardı. Bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarıldıktan sonra, gardiyanın "yıkıl" komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır ve böylece tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme ve çıkık olurdu.

 

 

RANZA ALTI: Gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girip, "ranza altı ol" komutunu verince, koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerdi. Herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekiyordu. Ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kaldığından, gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlardı.

 

 

KANTAR: Tutuklular havalandırmada çırılçıplak soyundurulup tek sıra halinde dizilirler, sıranın ön tarafında duran tutuklu sırt üstü yatırılırdı. İkinci tutuklu, yatan tutuklunun testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırır, tutuklunun kaç kilo geldiğini söylemesi istenirdi. Tüm tutuklular birbirini tartana kadar bu işlem devam ederdi.

 

 

KERVAN: Havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir, her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir, bacakları, altındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenirdi. Gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem tutuklular ayakta duramayacak duruma gelene kadar sürerdi.

 

 

SEHPA: Tutuklu gece koğuştan alınıp, koğuş koridorunda gardiyan ve subaylardan mizansen olarak oluşturulan bir mahkemede sorgulanırdı. Mahkeme, tutukluyu idam cezasına çarptırır, ikinci katın merdiven kenarlığına bir ip geçirilip, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır, tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve temsili infaz gerçekleştirilirdi. Tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılırdı.

 

 

COP SOKMA: Gardiyanlar copu zeytinyağına batırır ve yağlı copu tutuklunun makatına zorla sokardı. Sonra bu copu kendisine ya da bir başka tutukluya yalatırlardı.

 

 

ÇEK-ÇEK: Tutuklu çırılçıplak soyundurulur ve erkeklik organına bir ip takılırdı. Gardiyan ipin diğer ucunu alıp hızla koşar, tutuklu da zorunlu olarak gardiyanın peşinden koşar.

 

 

LAĞIM SUYUNA SOKMA: Tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. Hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilirdi.

 

 

 

KiTAP OKUMA: Koğuşta bir tutuklunun eline kitap verilir, tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulurken, diğer tutuklular bu sözcükleri tekrarlarlardı. Sabahtan akşama kadar yapılan bu işlem sırasında, tutuklular ayakta durmak zorundaydı.

 

 

MARŞ SÖYLETME: Cezaevinde bulunan herkes elli'yi aşkın marşı ezberlemek zorundaydı. Bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilirdi.

 

 

ÖL DEDİĞİMDE: Tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilirdi. Gardiyanın "öl" komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülürdü. Bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanırdı.

 

 

SİGARA İÇİRME: Bunun çok çeşitli yöntemleri vardı. En çok uygulananları şunlardı: Koğuşta kalan tutukluların eline beş adet sigara verilir, sigaraların tümü yakılarak devamlı ağzında tutulurdu. Gardiyanın "çek-bırak" komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir, sigaralar-filtreleri dahil- tutuklulara yedirilirdi. Bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, havasızlık ve dumanla boğulma ortamı yaratılırdı.

 

 

BANYO: Tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya götürülürdü. Banyoda sabun kullanılmazdı. Hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılırdı. Daha sonra tutuklular koridora çıkarılır, "Yat-sürün" komutuyla tutuklular yerlerde süründürülerek koğuşlarına götürülürdü.

 

 

SAYIM DÜZENİ: Tutuklular günde en az beş kez sayılırdı. Her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçer, sayım talimi yaptırılır, yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol ile, çöker kalkarlardı.

 

 

GECE NÖBETİ: Geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulurdu. Nöbet sırasında devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vururdu.

 

 

LOKOMOTİF: Tutuklular havalandırmaya çıkarılır, İki kişi çırılçıplak soyundurulur, bunlardan birisi domalıp iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan bunu kucaklardı. Gardiyanın "uygun adım marş" demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar, diğer tutuklular zorunlu olarak bunları izlerdi.

 

 

PİSLİK YEDİRME: Her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardı. Lağım suları ve insan pislikleri burada toplanırdı. Tutuklulara bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenirdi.

 

 

İŞEME: Havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir, diğer tutuklulara, yerde yatan tutuklunun yüzüne işemesi istenirdi..

 

 

TECAVÜZ: Cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederlerdi. Ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz etmeleri istenirdi.

 

 

HASTANE: Hastanede de cezaevindeki kurallar geçerliydi. Hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatardı.

 

 

VEREM: Veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek zorunda bırakılırdı. Aynı battaniyenin altında yatırılırlardı. Veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır, karavanadaki yemeklere karıştırılır ve bu yemekler tüm tutuklulara yedirilirdi.

 

 

AYAKTA BEKLETME: Bu yöntem cezaevinde her gün geçerliydi. Sabah saat 05'den akşam 17-19'a kadar tutukluların oturması yasaktı.

 

 

KONUŞMA YASAĞI: Koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktı. Böyle bir suçu işleyen tutuklulara yukarıdaki işkence yöntemleri uygulanırdı.

 

 

GECE BASKINI: Nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlardı.

 

 

AVUKAT-ZİYARET DAYAĞI: Avukat görüşmesine ve diğer görüşmelere gidip gelirken tutuklulara dayak atılırdı. Görüşlerde hiçbir şey konuşulmaması tembih edilirdi. Tutuklular avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlardı.

 

MAHKEME DAYAĞI: Tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirlerdi. Elleri arkadan kelepçeli olurdu. Cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürlerdi.

 

 

Belki aranizda bunlari okuyan arkadaslar benim uydurdugumu dusunebilir o nedenle unutmadan Haber Hurriyetten alintidir...

bilginize sunulur ..

Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbeyi meşru saymak ile darbe zeminine hizmet etmek farklı şeyler...

 

Bakınız, günümüzde AKP de aynı şeyleri yapıyor ama kimse olayların farkında değil. Sürekli olarak anayasaya ve yasalara karşı adımlar atıyor. neden? Darbe olsun diye. Sonrada "darbe oldu biz ne yapalım" diyecekler. Oysa darbe bu ülke için ABD nin emri.... Peki ne olacak?

 

Asker bu kadar köşeye sıkışmışken "darbe yap darbe yaaapp" diye bağıranlar varken (darbe karşıtları toplantısı da bunun içindir), bir yanda ateş çemberinde Türkiye, diğer yanda AB uyum yasaları ayağına talan edilmiş topraklar, diğer yanda silahlanmış etnik azınlıklar-cemaatler.....

 

Yahu sormazlarmı "hiç mi hırsızın suçu yok?"

 

Vatandaş, tüm bunları haketmekte! Kusura bakmayın... 2 torba pirinç, 3 çuval kömüre kendini ve vatanını satanlara darbe de müstehak, manda da müstehak!

 

Saygılarımla

 

benim üniversitedeki sosyal bilimler hocam darbe için hep şunu söylerdi;dabecileri,cuntacıları ayaklar altına alırken,neden sormuyoruz kendimize...buna izin verenlerin hiç mi suçu yok?

 

evet sormak lazım,hırsızın hiç mi suçu yok?

 

var,susmakla,seyirci kalmakla,ateşe su taşımakla...

 

ama yinede sormak lazım,

 

hırsız neden hırsızlık yapar?İş olsun diye değil değil mi?

 

bu halk bunları hakketmiyor,o halkı değil;o halkı 2 3 ton kömüre mecbur bırakanları,onu iyi bir vatandaş olarak yetiştirmeyenleri suçlayın.

 

darbeyi hiçbir tarih haketmez,hele ki demokrasi diyorsanız.

 

1961 Anayasası ile verilen özgürlükler 1980 Anayasası ile alınıyorsa sormakl lazım;neden ve kime hizmet!

 

Tabi şunu da anlamak lazım;Abd'nin iyi çocukları kimlerdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.