Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

MEHMET ALİ AĞCA SERBEST BIRAKILDI


TANİA HAYDE

Önerilen İletiler

Abdi İpekçi cinayetinden sonra papa ya yaptığı suikastle adeta bir kahraman olarak yıllarca lanse edilen mehmet ali ağca serbest bırakıldı.

 

serbers bırakılırken izlemişsinizdir adeta bir kahraman :)

 

son yıllarda hep ondan bahsedilirken abdi ipekçi cinayetinden çok papaya yaptığı suikast ön plandaydı.

abdi ipekçi olayı çok fazla konuşulmuyordu.dikkat etmişsinizdir.

 

 

peki siz doğru buluyormusunuz serbest bırakılmasını?

 

 

avukatının da dediği gibi

 

''TÜRK ADALETİNE TÜRK DEVLETİNE TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİZ'' mi?

 

 

tahliyesinden sonra ne yapacak dersiniz.bi yerde okumuştum ''KURU FASULYE Mİ YİYECEK'' :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

''TÜRK ADALETİNE TÜRK DEVLETİNE TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİZ''

 

Borçtan ziyade alacağı olan biri gibime geldi.benim alacağım vardı karşılığında beni bıraktı devletim der gibi bir anlam çıkardım ben.ama ben her zaman yanlış anlamlar çıkarırım nedense.huyum kurusun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tahliye edildi 'kurul'u bekliyor

 

Tahliye olan Abdi İpekçi'nin katili Ağca'nın GATA'da tetkikleri yapıldı. Sağlık Kurulu'nun Ağca'nın askerliğe elverişli olup olmadığı yönünde bir rapor hazırlayacağı öğrenildi

 

Lube Ayar - İstanbul

 

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü yaptığı sırada Abdi İpekçi'yi öldüren ve ardından Papa 2. Jean Paul'e yönelik suikast girişimiyle dünyanın gündemine oturan Mehmet Ali Ağca (48), Türkiye'ye döndükten 5.5 yıl sonra kaldığı Kartal E Tipi Cezaevi'nden tahliye oldu.

Ağca, Kartal Cezaevi'nden dün 09.30 sıralarında çıktı. Ağca'nın tahliyesi nedeniyle yerli ve yabancı basın kuruluşlarından çok sayıda gazeteci, sabah erken saatlerde cezaevi önüne geldi. Emniyet güçleri çevrede geniş güvenlik önlemleri alarak barikat oluşturdu.

 

Polis eşliğinde

Ağca'yı karşılamaya gelenlerden bazılarının elinde sarı ve kırmızı renkli karanfiller vardı. Ağca için cezaevinin karşısında bir de kurban kesildi. Ağca, alkış sesleri arasında ve polis eşliğinde sivil plakalı beyaz otomobille önce Pendik Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne, sonra da askerlik sorunu nedeniyle Maltepe'deki Pendik Askerlik Şubesi'ne götürüldü.

 

Yarım saatte belge

Şubede yarım saat kalan ve aldığı tebliğ pusulasıyla adres bildiriminde bulunan Ağca, dışarı çıkarken, Papa ile çekilmiş fotoğrafının kapak yapıldığı TIME dergisini basın mensuplarına gösterdi. Bir arkadaşına ait olduğu öğrenilen "Mercedes" marka otomobile binen Ağca'nın yolunu kesen bir grup, karanfil atıp, ellerindeki Türk bayraklarını sallayarak sevgi gösterisinde bulundu. Polis, yolu güçlükle açtıktan sonra, Ağca sevk edildiği Tuzla Piyade Okulu Komutanlığı'na doğru yola çıktı.

Yerli ve yabancı basın ordusu tarafından sıkı takibe alınan Ağca'nın, revirde yapılan muayenesinin ardından serbest kalacağı, ancak ikametgâh olarak gösterdiği Pendik'teki bir evden sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez polis karakoluna gidip imza atacağı iddia edildi. Ancak Ağca, revirden aldığı yazıyla sıkı güvenlik önlemleri altında bu kez Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesi'ne götürüldü.

Ağca, bir saat kaldığı hastanenin acil çıkış kapısında kendisini bekleyen 100'e yakın basın mensubunu atlatarak kaçmayı başardı. GATA'da tetkikleri yapılan Ağca'nın dosyasının sağlık kuruluna gönderileceği ve kurul tarafından askerliğe elverişli olup olmadığı yönünde rapor hazırlanacağı öğrenildi.

 

Halasının sevinci

Ağca'nın tahliye haberini aldıktan sonra annesi Müzeyyen Ağca'nın kapısını ilk çalan, halası Gülenden Yıldırım oldu. Yıldırım, "Çok sevinçliyim. Çifte bayram yaşıyoruz. Yeğenimi 28 yıldır görmüyordum" dedi.

 

İpekçi'nin mektubu AP'de

 

DIŞ HABERLER SERVİSİ

Mehmet Ali Ağca'nın salıverilmesi uluslararası ajanslar tarafından da yakından takip edildi. Amerikan AP ajansı, haberlerinde, İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet'in önceki gün Milliyet'te yayımlanan mektubundan alıntı yaparak, "Ağca bence sadece babamın katili değil. Ben, onu bizim 'Milli Katilimiz' olarak görüyorum. O, 'Katil' ile 'Türk' sözünün yan yana gelmesine neden olan kişi" ifadelerini kullandı. Ajans, 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Deniz Ergin'in "Türkiye'nin imajını lekeleyen bir katil bırakılmamalıydı" sözlerini aktardı. Reuters ve AFP de, Ağca'nın serbest bırakılışını haber verdi.

 

Bedelliyi istemiş

 

MEHMET AKİF ERDEM İstanbul

MEHMET ALİ AĞCA'nın avukatı Mustafa Demirbağ, müvekkilinin 2000 yılında bedelli askerlik için başvuruda bulunduğunu belirterek, "Uzun zamandır cezaevinde olmasını ve sağlık durumunu da göz önüne alarak, yasal haklarımızı kullanacağız" dedi.

 

'Asker olmak istiyor'

Ağca'nın Tuzla Piyade Okulu Komutanlığı'ndaki işlemleri sırasında, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demirbağ, müvekkilinin yurtdışında bulunduğu dönemde bedelli askerlik için başvuruda bulunduğunu ve yasal haklarından yararlanmak istediğini söyledi. "Ağca'nın, askerden muaf olmakla ilgili herhangi bir isteği yok" diyen Demirbağ, şöyle devam etti:

"Elbette kendisi askerliğini yapmak istiyor. Ancak takdir edersiniz ki, çok çok uzun bir süredir cezaevinde. Gerek sağlığı, gerekse de yaşı uzun süreli bir askerliğe müsait değil. Gerekli girişimlerde bulunacağız."

Ağca'nın tahliyesini gayet sakin karşıladığını anlatan Demirbağ, "Bildiklerini anlatması karşılığında İtalya'ya yerleşmesi ve koruma verilmesi konusundaki haberlerin" hatırlatılması üzerine de "Komik bir açıklama. Ağca, İtalya'ya ancak turist olarak gidebilir" dedi.

 

Dosyası bilinmiyor

Demirbağ, "Cezasının yanlış hesaplandığına ilişkin iddialara ne diyeceksiniz?" sorusuna ise, "Ağca'nın dosyasını bilmiyorlar" karşılığını verdi.

 

TKP'lilerden Ağca'ya protesto gösterisi

 

Ağca'nın GATA'daki muayenesi sırasında, Türkiye Komünist Partisi'nden (TKP) yaklaşık 50 kişilik bir grup, protesto gösterisinde bulundu. Ellerinde öldürülen Kemal Türkler, Doğan Öz, Bedri Karafakioğlu, Necdet Bulut ve Bedrettin Cömert'in fotoğraflarını taşıyan grup, hastane önünde durduruldu. TKP'li Erkan Baş, yaptığı basın açıklamasında, "1970'lerde kontrgerillanın operasyonlarında bulunan Ağca, basit bir tetikçi değil, yetenekli bir katildir" dedi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'Özel Harp'çinin tırmanış öyküsü

 

Emekli Org. Kemal Yamak'ın anılarıyla kontrgerilla tartışması yeniden açıldı. "Yamak'ın sağ kolu" Yirmibeşoğlu'nun biyografisi tartışmalara ışık tutuyor

 

Bugün gizli bir örgütün ve onun eski başkanının portresini çizeceğim. Örgütün adı: Özel Harp Dairesi... "Daire", Kemal Yamak'ın ilkin Hürriyet'te özetlenen anılarıyla (Doğan K., 2006) gündeme geldi.

 

Ardından "Yamak'ın sağ kolu" olduğu söylenen emekli Org. Sabri Yirmibeşoğlu da tartışmaya katılarak "Özel Harp'te çalışanlarla iftihar ettiklerini" açıkladı.

 

Madem açıldı, gelin Yirmibeşoğlu'nun peşine takılıp bu tarih labirentinin koridorlarında biraz dolaşalım.

 

"Garip bir üsteğmen"

 

Yirmibeşoğlu göz kamaştıran bir kariyere sahip...

 

50'lerin başında Çankırı Gerilla Okulu'nda, "Turancılık davası"ndan beraat ettikten sonra gönderildiği ABD'den yeni dönen "gerilla öğretmeni" Yüzbaşı Alparslan Türkeş'in "çok sevdiği öğrencisi" oldu.

 

1955'te 6-7 Eylül olayları sırasında Özel Harp Dairesi'nin atası sayılan Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevliydi.

 

Gazeteci Fatih Güllapoğlu'na ("Tanksız Topsuz Harekat", Tekin Y., 1991) söylediği şu sözler hiç unutulmadı:

 

"6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı."

 

Yirmibeşoğlu bir başka görüşmede (Aksiyon, 31.03.2001) "Ben orada garip bir üsteğmendim" derken, sözlerini şöyle "düzeltti":

 

"Savaşta, düşmanın işgal ettiği bölgelerde bazı olaylar yaratılır ve düşman yaratmış gibi gösterilir. (...) Halkı düşmana karşı galeyana getirmek(tir amaç)... Belki Güneydoğu'da da oluyor bunlar, yanlış olarak..."

 

Gladyo'nun anavatanında

 

NATO'nun CIA desteğiyle, İtalya'dan başlayarak tüm Avrupa'da komünizme karşı kontrgerilla faaliyeti yürütecek birimleri, yani Gladyo'yu kurduğu Soğuk Savaş yıllarında Yirmibeşoğlu, NATO eğitimi için Napoli'ye gitti.

 

Dönüşte "Türk kontrgerillasının doğum yeri" olarak bilinen Kıbrıs'a tayin oldu. 63 olaylarını orada yaşadı. "Oradaki Türkleri teşkilatlandırdı".

 

1964'te Belçika'daki NATO karargahında Nükleer Silahlar Şubesi'ndeydi. Herkesin iki yıl görev yaptığı bu gizli birimde beş yıl çalıştı.

 

Dönüşte Özel Harp Dairesi Kurmay Başkanlığı'na atandı. Üç sene sonra da Daire'nin başına geçti.

 

Ecevit'e brifing

 

İşte Başbakan Ecevit Özel Harp Dairesi'nden o aşamada "tesadüfen" haberdar oldu. 1974'te "Daire" için örtülü ödenekten para istenince, daha önce adını bile duymadığı bu resmi kurum hakkında derhal brifing istedi.

 

Başbakanlık konutundaki brifingi veren, Özel Harp Dairesi'nin Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu idi.

 

Ecevit o günden sonra Özel Harp'i denetim altına almaya çalışırken Yirmibeşoğlu daha önemli bir göreve, NATO İstihbarat Başkanlığı'na tayin edildi. 1978'e kadar burada kaldı.

 

Dönüşte tümen komutanı olarak Sarıkamış'a atandı.

 

Ecevit'le yolları orada bir kez daha kesişti.

 

"Vatansever arkadaş"

 

1978'de Ecevit başbakan olarak Sarıkamış'a gittiğinde Tümg. Yirmibeşoğlu Orduevi'nde kendisine ve eşine yemek verdi.

 

Ecevit, Komutan'dan Özel Harp'le ilgili bilgi almaya çalıştı. (B. Ecevit, "Karşı Anılar", DSP, 1991, s. 43) "Daire"ye bağlı sivil örgütte görev alanlardan bazılarının olaylarda yer aldığından kuşkuluydu.

 

Yirmibeşoğlu "Kuşkularınız yersiz" deyince Ecevit şunu sordu:

 

"Farz-ı muhal, buradaki MHP il başkanı, aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?"

 

Yirmibeşoğlu samimiyetle doğruladı bunu:

 

"Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır."

 

"Güvenilir gençler"

 

Yamak, kitabında bu anıyı anlatırken "Ecevit, bu teşkilatın içinde kendi partisinden kaç milletvekili bulunduğunu öğrenseydi ne olurdu?" diye soruyor ve bunda şaşılacak bir şey olmadığını ekliyor:

 

"Özel harpçi olarak eğitilenler daha genç yaşlarda bölgesinde güvenilir, saygın, sözü geçen, (...) önder niteliklere sahip oldukları için seçilmişlerdi. Milletvekili oluşları da bu seçimin doğruluğunu göstermiyor mu?"

 

Yirmibeşoğlu tamamlıyor:

 

"Birçok olay olmuş, bu teşkilatın tek bir üyesi bu olaylara karışmış mı?"

 

Peki kimdi MHP'nin Erzurum'daki "güvenilir" il başkanı?

 

CHP'li Süleyman Genç'in "Kuşatılan Devlet Türkiye" kitabında yazdığına göre İpekçi'nin öldürülmesinde ve Ağca'nın cezaevinden kaçırılmasında adı geçen, Musa Serdar Çelebi'nin iş ortağı, "Doğunun Başbuğu"

 

Yılma Durak...

 

Yükseliş sürüyor

 

Devam edelim:

 

12 Eylül döneminde Yirmibeşoğlu Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı'dır.

 

1982-83 arası Milli Savunma Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı...

 

1983'te Ankara Sıkıyönetim Komutanı...

 

1984-86 arası Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı...

 

1986-88 arası yine Sarıkamış'ta, 2. Ordu Komutanı...

 

1988-90 arası Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri...

 

"Üruğcu general"

 

Bu yıllarda Özal'la birlikte çalıştı.

 

Özal, Öztorun'un yerine Torumtay'ı getirerek Üruğ'un "2000 planları"nın önünü keserken Yirmibeşoğlu "Üruğcu" olarak tanınıyordu. (Bkz: "Bay Pipo", Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, Doğan K., 1999. s. 431)

 

Belki de bu şöhreti, onun tırmanışını durdurdu.

 

1990'da kadrosuzluktan emekliye sevk edildi.

 

MHP'den teklif

 

2001'de Aksiyon'da yayınlanan söyleşisinde emekli olduktan sonra askerlere görev verilmemesinden yakındı. "ANAP'tan aldığı bir sinyal dışında siyaset teklifi almadığını" hatırlattı ve şöyle dedi:

 

"Sıkıntıya girmemek için sizden bekliyorlar. Ben 'Gireceğim' der miyim, o derse düşünürüm. Resmen söylemediler ama öyleydi. Sonra MHP'den mesela..."

 

SUİKAST SORUŞTURMASI

 

Özal televizyonun sesini açtı ve komutanın adını sordu

 

Şimdi size eski bir öyküyü hatırlatacağım:

 

1988 Özal Suikastı...

 

Nasıl Ecevit, kendisine karşı düzenlenen Çiğli suikastının ardında kontrgerillayı aramışsa Özal da kendi suikastçısının ardındaki "örgüt"ü aramıştı.

 

Afyonlu işadamı Kemal Horzum'dan kuşkulanıyordu. Horzum, Emlakbank'ı dolandırmakla suçlanıyordu.

 

Banka bünyesinde Horzum'u soruşturan komisyona, suikast işiyle de ilgilenmelerini söyledi.

 

Komisyon üyeleri hem suikastçı Kartal Demirağ'ın hem Horzum'un memleketi olan Afyon'a gitti. Orada ne bulduklarını komisyon üyesi Uğur Tönük, daha sonra TBMM'de kurulan Horzum Araştırma Komisyonu'na şöyle anlattı:

 

Kartal kontrgerillacı

 

"Afyon Dazkırı'da 1974-77 seneleri arasında Ege'de meydana gelen sol hareketleri önlemek için bir kontrgerilla teşkilatı kurulduğunu, Kartal Demirağ'ın da bu teşkilatın yetişmiş bir elemanı olduğunu tespit ettik."

 

Demirağ özel kamplarda emekli askerlerce eğitilmişti. "Her şeyi vatanımız için yaptık" diyor, MİT'le ilişkisi olduğunu söylüyordu.

 

Komisyon soruşturmayı derinleştirince Özal'ı vuran silahın Demirağ'a Kongre salonunda polisler tarafından verildiği yönünde duyumlar aldı. Afyon'daki teşkilatın üzerine gitmeye karar verdiler.

 

İşte tam o aşamada Tönük, Ortaköy'de bir villaya davet edildi. MİT görevlisi olduklarını sandığı üç görevli kendisine "Bu tahkikatı kesin" dedi.

 

Bir generalin adını verdiler ve "Paşa kararınızı bekliyor" dediler.

 

Tönük soruşturmadan çekildi.

 

Özal'a söylüyor

 

Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyeliğinden emekli bir savcı olan Tönük'le daha sonra tanıştım ve suikast soruşturmasının nasıl kesildiğini onun ağzından dinledim.

 

O günlerde başına gelenleri bir tek Turgut Özal'a açıklamıştı. O sahneyi bütün ayrıntılarıyla anlattı:

 

Özal'ın Harbiye Orduevi'ndeki odasında buluşmuşlar, diz dize oturmuşlar. Tönük, kendisini tehdit edenlerin adını verdiği generali açıklayacağı anda Özal odadaki büyük ekran televizyonun uzaktan kumandasına uzanmış ve sesi sonuna kadar açmış. Sonra da Tönük, Paşa'nın ismini Özal'ın kulağına fısıldamış:

 

"Sabri Yirmibeşoğlu!"

 

"Olacak iş mi?"

 

Yirmibeşoğlu o dönem MGK Genel Sekreteri idi.

 

Görev süresi 1 yıl uzatılsa Kara Kuvvetleri Komutanı olabilecek, oradan Genelkurmay Başkanlığı'na tırmanabilecekti.

 

Olmadı.

 

Özal'a adı fısıldandıktan

 

1 yıl sonra emekliye sevk edildi.

 

Yıllar sonra suikast konusunu soran Aksiyon'a "Hiç ciddiye almadım. Olacak iş değil" dedi.

 

Düşman kim?

 

Acaba kimler engellemişti suikast soruşturmasını?

 

Yılma Durak ya da Kartal Demirağ da Özel Harp'in istihdam edip silahla eğittiği "vatansever gönüllüler" miydi?

 

"Bazı olaylar yaratılır, düşman yaratmış gibi gösterilir" taktiğinin uygulayıcıları mıydı?

 

"Düşman" kimdi?

 

"Düşman"ı ve ona karşı kurulan resmi örgütü ABD bilirken neden Türkiye'nin Meclis'i ve başbakanı bilmiyordu?

 

Bunları sormaya devam edeceğiz.

 

[email protected]

 

08.01.2006

 

MİLLİYET

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vatikan’da bir suç işlenmiş, yargılaması yapılmış. Papa davasında verilen ve orada çektiği cezanın Abdi İpekçi cinayeti için de geçerli olması mümkün mü? Böyle bir hukuk mantığı olur mu.

 

ne demeli hukuk katledildi.

 

milli katilimiz hayırlı uğurlu olsun

 

abisi de diyorki o evrensel ve beynelminel bir kişi

 

cazaevinde nekadarkalması gerekirdiden çok aslında abdi ipekçi cinayetinin aydınlatılmamış olması ve bunun üzerine gidilmemesi önemli olan.

 

Karışıklık çıkartmak, bombalama ve suikastlar tertiplemek, toplumun saygın isimlerini kaçırmak ve öldürmek benzeri eylemler gerçekleştirmek gibi özel harp yöntemleri yani ozamanlarda adını koydukları kontrgerilla nizamnamesi yöntemleriyle geröekleştirilen İpekçi cinayeti bu örgütlenmenin bir parçası ve böyle olduğu için, bugüne kadar aydınlatılmadı.

 

çatlı yı bayraklarla karşılayanlar şimdide ağca yı öyle karşıladı.hepsi aynı soydan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yine birileri kimliğini açık etti. Ağcayı bozkurt işaretleri ve tekbirlerle karşılayanlar, kimin yanında kimin safında olduklarını belli ettiler.

 

abdi ipekçiyi öldürmüş, hangi servisten aldığı bilinmemekle birlikte bir dış örgütün emriyle papa'yı vurmuş bir adamı. bozkurt işaretleri ve tekbirlerle karşılamak nedir. bu mudur onların davaları, ağca mı temsil eder onu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir Zıplayan Dana

benim alacağım vardı karşılığında beni bıraktı devletim der gibi bir anlam çıkardım ben.

Kesinlikle aynı fikirdeyim...

Çok basit bir akıl yürütme ve o kadar da doğru bence...

Hadi abisinin yorumları normal,ne yapsa ne etse kardeşidir,kavuşmanında verdiği heyacanla bir şeyler der insan ve düşünmez pek ne dediğini insan o anda...

Ama karşılamaya gelenlere ne demeli?

Bir katili ve bir din adamını vuran kişiyi "BOZKURT İŞARETİ" ile karşılamak çok ilginç gelmedi bana...

Daha önce de biz bunları görmüştük,hem de uzun değil bir kaç sene önce...

Bu "ülkücü" denilen FAŞİST ve KATİL güruh her zaman bu kişilerle gurur duymuştur ve duyacaktırda...

Bu onların fikirlerinin merkezinde var...

Katiller...

Bu ülkenin nice değerlerini öldüren fikriyatlarının sonucudur bu...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Kirlenmek güzeldir" reklamlarına çocuklardan çok Ülkemize yakıştırılacak gibi...

Çok üzücü...

 

--------------

Onlar Hep Aramızdalar; ''Katil aramızda... Katil aramızda...'' Kaç gündür kulaklarımızda bu çığlık var. Polisiye film oynayan bir sinemaya film başladıktan sonra girmişiz de gözlerimiz henüz karanlığa alışamadan duyduğumuz seslerden, çığlıklardan ürkmüş gibiyiz.

 

Mehmet Ali Ağca 'nın cezaevinden salıverilmesinden bu yana toplumun geniş kesimlerinde benzerine az rastlanan bir heyecan gözlemleniyor, bundan da ''katil'' in serbest bırakılmasını kimsenin beklemediğini anlıyoruz. Hukukçular, politikacılar, bürokratlar, medya, sivil toplum örgütleri... Hiç kimse, ''Bu adam ne kadar yatacak? Ne zaman çıkacak?'' diye merak etmemiş, hukuk kitaplarını karıştırmamış, sorup soruşturmamış. Dolayısıyla ''şaşkınca bir heyecan'' yaşanıyor şimdi. Peki, kim yaptı bu yasaları, kim onayladı? Japonlar, Perulular, yoksa Eskimolar mı gelip çıkardılar? Bu şaşkınca heyecanın ya da bu heyecanlı şaşkınlığın nedenini anlamak olası değil; yürürlükteki yasalar ''bizim'' yasalarımız değil mi?

 

Burası İtalya değil ki, insan öldürmeye teşebbüsün, teşebbüs sırasında insanı yaralamanın cezası 19 yıl olsun! Burası Türkiye, burada katillerin ''içerde'' kaldığı yılların toplamı 3-5, bilemedin 6-7 yıldır, bu bilinmiyor mu? Daha önce de birçok kez, ''Bu ne biçim ceza sistemi?'' diye yakınmadık mı, tanık olduğumuz, aklımızın almadığı başka adalet dağıtımlarında? O halde nedir bu şaşkınlık, nedir bu heyecan?

 

Ayrıca Mehmet Ali Ağca birlikte yaşayacağımız ilk ''katil'' de olmayacak. Ortada elini kolunu sallaya sallaya dolaşan o kadar çok katilimiz var ki. Bu toplum katillerle, katilleriyle bir arada yaşayarak, yaşamaya alıştırılarak, alışarak gelmedi mi bugünlere?

 

Geriye bakıp bir düşünelim, 1960'ların sonlarından bu yana yapılan o toplu kıyımları, işlenen cinayetleri, bombalamaları, havaya uçurmaları, diri diri insan yakmaları anımsamaya çalışalım. İlk anda aklımıza gelenler bile ne kadar çok değil mi? Her ölümün bir ya da birden fazla katili olduğuna göre, tüm bu katiller yakalanıp hak ettikleri cezalara çarptırıldılar mı, yakalanamayanlar, yakalanmayanlar bir yana, cezaya çarptırılanlar aldıkları cezaları çektiler mi sonuna kadar? Yakalanması, yargılanması, cezalandırılması gereken katillerden kaçı ''bilerek, istenerek'' yakalanmadı? Yakalananlardan kaçının kaçmasına göz yumuldu?

 

Bu sorular hep yok muydu kafalarımızda? Öyleyse neden heyecanlanıyoruz, neye şaşıyoruz şimdi?

Acılı ailelerin öfkeli şaşkınlıklarını, isyanlarını anlayabiliyorum, fakat bu tür olayları baştan sona izlemesi gereken hukukçuların, politikacıların, bürokratların, medyanın, ilgili sivil toplum örgütlerinin, hele hele Adalet Bakanı'nın ve Adalet Bakanlığı yetkililerinin şaşkınlıklarını anlamakta güçlük çekiyorum. Anlayamıyorum.

 

Yargıç kararını bildirdiği an hükümlünün de cezaevinde ne kadar kalacağı belli değil midir? İnfaz savcısının, cezaevi müdürünün ellerinde ''müddetname'' adı verilen süre bildirim belgesi yok mudur? Adalet Bakanlığı'ndan onaylı bu belge hükümlüye verilmez mi? Cezaevlerindeki tüm hükümlülerin ellerinde bulunan bu ''müddetname'' Kartal Cezaevi'nde yatarken Mehmet Ali Ağca'ya verilmemiş midir? Eğer verilmişse, ki mutlaka verilmiştir, o halde Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek ve çalışma arkadaşları neye ve niçin şaşırmışlardır?

 

Biz bu filmi daha önce birçok kez gördük. Şimdi gösterime giren ''Katil Aramızda'' nın yeni olan bir yanı yok. Belki adına itiraz edilebilir, ''Onlar Hep Aramızdalar'' denseydi daha iyi olurdu bence de.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ağca hergün karakola gidip imza atmazsa bakaya durumuna düşecekmiş ve askerlik şubesi hakkında yakalama emri çıkartabilecekmiş.ama 2 gündür kayıp ve kimse nerde olduğunu bilmiyor.

 

ağca askerlik yapmak istemiyormuş sağlık sorunlarını sebep göstererek.

 

hani VATAN SAĞOLSUN!!! du

 

hani HERŞEY VATAN İÇİN!! di

 

 

yaa bide aklıma takılan tahliyesi sırasında gazteci ordusu karşıladı.sanki ne soracaklar ve ne cevap alacaklar.paparazzi geyiklerinden başka ne çıkabilirki. ne giymiş. nasıl bakmış.ne yana bakmış.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

öyle, bayrağında şerefi var. bir katilin serbest bırakılması sırasında kullanılması ne rezillik. daha önce uyuşturucu ve alkol komasından ölmüş birinin şehit diye bayrağa sarılamsından sonra. sanırım bayrak kanunu tekrar yürürlüğe sokulmalı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ağcanın serbest bırakılması hukuki bir hatadır, neticede tüm hukukçuların ortak görüşü Haluk kırcı gibi, onunda yargıtay tarafından tekrar içeri tıkılacağı yada kaçıp saklanacağı, ama peki ona "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye karşılayanlar. bak yargıtayın onlar için yapacağı hiç bir şey yok işte.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir Zıplayan Dana

evet jet hızıyla kitabına uydurularak nasıl da aldı çürük raporunu.

 

Bu konuda aynı fikirde değilim açıkçası...

25 yıldan fazla cezaevinde kalan bir insan ister istemez çürür,ve zaten kafa olarak çürüdüğünü MESİH teorisinden dolayı biliyoruz.Uzun süre ,yanılmıyorsam 10 yıl kadar hücrede kalan birinin bu hale gelmeside şaşırtıcı değil.Adamı sevmiyorum ama yinede bunları gözardı etmemek gerekir diye düşünüyorum...

Kitabına uydurulmamıştır bence,öyledir.

Konuşmaması da gayet doğal bence...Bunu paraya çevirmekde onun insiyatifinde ve bundan para da kazanacaktır...

Sorun şu: Bu katilin dışarı çıkması ve hele de bu kadar kısa sürede çıkması değil sorun...

Sorun şu:nasıl olurda hiçbir şey açıklamadan çıkabilir bu adam dışarı.

 

Ama insan KATİL de olsa saygı duymadan duramıyor bu adama.Herkes samimi olsun bu konuda.Bu adamı İtalyan polisi de,Amerikaanın CİA'si de,İsrail'in MOSSAD'ı da konuşturamadı.Ve eminimki binbir çeşit işkence de yapmışlardır.Hele de CİA ve MOSSAD'ın bu kanuda ne kadar iyi oldukları gözönüne alınırsa.

 

Tek üzüldüğüm nokta da şudur:Abdi İpekçi'nin kızının bu konudaki hali...Düşünsenize babanızın katili dışarıda ve O'na kimse dokunamıyor.Ne hale gelir insan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.