Φ Senyour Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Biz burda genelleme yapmıyoruz. İslamı kendi fikirlerimizle eleştirdiğimizde durum böyle oluyor. Tabiki beş parmağın beşide farklı farklı ancak din allahın dini. Din tartışılırken otomatik olarak o dine mensup herkese bir pay gidiyor bunu biz ateistler değilde dini dayatmalarda bulunan müslüman kardeşleriniz düşünmeli. Dinini yaşarken çevreye rahatsızlık vermemeli... Bakın aynısını bende sizin icin diyebilirim.... Bakın sizin şahsınız icin demiyorum ama islamı eleştirirken dozunu kacırıyorlar Aşağlanmaya kadar gidiyor bakın Benim icin ve müslümanım diyenlerin Kutsalına hakaret edilirse bir kere diyalog yolu tıkanır ve herkes kendi icine kapanmaya başlar... hakaret etmek cok farklı eleştirmek cok farklı bunun dozunu ayarlamak lazım.... Bakın müslümanlardan neden bukadar korkuluyor anlamadım bence paronayakca bırakın dinlerini yaşasınlar bakın türkiyede Müslümanlar haric Farklı dinlere mensup olanlar enazından müslümanlardan daha özgürce ibadetlerini yapabiliyorlar(tabi ne kadar özgürler o da tartışılır...) kendi dinlerini ögrenmek icin enazından yaasdışı kurumlara gitmiyorlar.... Sadece Konuşurken ya da tartışırken kimsenin kutsalına hakaret etmemeye dikkat etmeli mesela ben ''Atatürkü hic sevmiyorum desem katilin tekiydi desem''burda direk bana bölücü diyebilirler ve hicbir sekilde Atatürkü seven arkdaşlarla diyalog kuramam... tartışmalar alıp başını gider ve daha da önemlisi kalpler kırılmaya başlar ki ozaman yok olmak kacınılmaz olur.... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 İçim cız etti okurken Allah hepsine rahmet etsin. ancak bu ölen yavrular kuran kursunda değil de başka bir binada ölselerdi, siz kimi suçlayacaktınız bende bunu merak ediyorum? İnsanların ihmalkarlığı mı diyecektiniz, müteahhiti yakalatıp onun ceza almasını mı sağlayacaktınız yoksa yine Allahı mı suçlamaya kalkacaktınız? İnsanların nerede ve nasıl şekilde öleceğini kim nereden bilebilir, ölüm gelecekse kaçabilir misiniz, yada o saatten bir dakika az ya da bir dakika fazla yaşayabilir misiniz, ölümün keşkesi yada şöyle olsaydı ölmezdisi olmaz, ölümün karşısında hangimiz engelleyici olabiliriz, nerede yaşarsanız hangi şekilde yaşarsanız yaşayın ölüm gelip bizi bulacak, ister Kuran kursunda kuran okuyor olun, isterseniz sahilde güneş altında güneşleniyor olun. 1999 depremi sırasında ölen onca insanı düşünün(ki en ağır şekilde yaşayanlardan biriyim) orda kimin hatası var, binalar sağlam yapılmamış, neredeyse bataklık denen yerlere kurulmuş, çalınmış çırpılmış malzemeden insanlara ev diye satılmış vs vs, deprem olmuş 45 bin can gitmiş.Depremin olmasında da Allahı mı suçlayalım şimdi, doğal bir afet değil midir bu?Ama yok bir şekilde işin ucu gelip oraya dayanacak illaki değil mi? ? Bilim araştırma yapmaz mı deprem nasıl olur nereler daha çok tehlike altındadır, hangi evler sağlamlaştırılmalıdır diye uyarmaz mı insanları, akıl var mantık var ne olur birşeyleri sorarken biraz daha düşünerek sorun ve insanın aklı ile önlem alabileceği işlere de Allahı karıştırmayın. Ölüm onun emri olsa bile. Bakın Sayın Mimoza... Ben orada canlarını kaybeden çocuklar için Tanrı'yı suçlamıyorum... Benim sindiremediğim şey, kendilerine "Dindar" diyen insanların, "Dini" algılama şekilleridir... Ya hu insan dindar olabilir, inanabilir, kimse buna karışamaz... Fakat bu iş "Size ne, o çocuk benim çocuğum. Kur'an kursunda öldüyse şehittir, dava açmam, diskoda barda ölmedi sonuçta" kafasıyla, o çocukcağızların yaşamlarını neredeyse hiçe sayma noktasına geldiği zaman bunu söylemek lazım... Çünkü bu adamlar "Dinimiz böyle" diyerek ve öyle inanarak bu şekilde koşullanıyorlar ve düşünüyorlar... Ya hu size açık ve net bir şekilde sorayım: Ölen 18 bebecik için "Onlar şehittir, Kaçak Kur'an Kursunu yapana ve orada eğitim verene dava açmasınlar" diyebiliyor ve bunu vicdanına sığdırabiliyor musun? Tabii ki hayır... Ya hu daha 10-16 yaşlarında 18 can yaaa... Yaşayamadıkları koskoca bir hayat var... Kim hangi inançta olursa olsun, bunu bir imtihan ya da bir takdir olarak niteleyemez yaa... İnsan yaşamına değer veren hiç kimse böyle düşünemez... Ha ama diskoda ya da bar mı ölselerdi? Öyle birşey demedim... Ama orada da ölseler ve birisi çıkıp: "İlahi takdir, onlarda orada öldü" ya da "Size ne, burasının nasıl bir yer olduğunu biliyorlardı, eğlenirken öldüler" derse onlara da karşı çıkarım... Alıntı
Φ 3skiya Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Sn. 'Tengeriin boşig' bu konuda biraz fazla ön yargili davraniyorsunuz gibime geliyor, yani sadece tanri istedigi icin insanlari seven bir kiside, tabiki tanri sifatini kaldirdigimizda o sevgiyi bulamayiz.. Ancak her müslümanin veya o kuran kursunda ölen her cocugun anne ve babasinin evladini sadece tanri istedigi icin sevdigini, yoksa onlara karsi bir sevgilerinin olmayacagini söylemek ön yargili davranmak olur.. Yani bu isin aslini ne siz ne de biz bilemeyiz..Bir kisi o sekilde davrandi diye hepsini ayni kefeye koymakta haksizlik olur, ön yargi olur ki bu yanlistir bence.. Yaniliyor muyum? Sn. 'Tengeriin boşig' degindiginiz bu konuyu önceleri inandigim zamanlarda bende düsünürdüm ve hep sunu derdim "ya hadi bu peygamber sifatli insanlar zamanin en bilgin insanlariysa? (ki su an hâla öyle oldugunu düsünüyorum) ve hepsi isin aslini bilerek yani ortaya cikardiklari din soyut bir tanridan degilse? sadece insanlari ellerinden geldigi kadar yola getirmek icin böyle bir yola basvurmuslarsa?" Ancak bu düsünce bugün biraz celiskili.. Mesela Sn. Brainslapper diyorki; Muhammed Allah'a samimiyetiyle inanmistir ve icinden gelerek bu dini savunmus ve kendisine peygamberlik gönderildigini sanmistir..Yani buradaki durum art niyetsiz.. Sizde bir zamanlar benim düsündügüm gibi diyorsunuz ki; Muhammed bu dini bilerek ortaya cikarmis ve yoldan cikan, durdurulamayan insanlara karsi kullanmak zorunda kalmistir..Yani yok oldugunu bile bile varmis gibi göstermistir.. Ancak bile bile olmayan bir seyi varmis gibi göstermek her ne kadar insanlarin iyiligi icin olsada yalan oldugu icin yanlistir, degil mi? Cünkü sonunda bunu kendi cikari icinde kullanmis gibime geliyor.. O zaman Sn. Brainslapper; Muhammed samimiyetiyle, icinden gelerek bunu yaptiysa, neden kendi cikarina ayetlerle karsilasiyoruz? Egerki Sn. 'Tengeriin boşig''in dedigi gibi bilerek yapsaydi tabiki dini kendi cikarina kullanmasi normaldir.. Simdi sorum sudur; Muhammed bu dini kendisine peygamberlik gönderildigini zannederek samimiyetiyle inandigi icin mi cikarmistir? Yoksa hilebaz bir insan gibi, isin aslini bile bile, Allah ve cehennem korkusu ile insanlari yola getirmek icin mi cikarmistir? Ayrica su konuda da hem fikiriz; sadece cehennemde yanmak var diye iyilik yapan, kötülükten kacan, yalan söylemeyen, zarar vermeyen insanin kafasindaki o cehennemi yok edersek o kisi "amaan zaten cehennemde yok, kimseye hesapta vermeyecegim, insanlari dolandirsam ne cikar? kötülük yapsam ne cikar?" der..Bu insanlara belirli bi yastan sonra insanlik konusunda egitim vermenin zor oldugunu düsünüyorum..Yani dediginiz gibi birakin öyle olduguna inansinlar, hic yoktan insanlik kârli cikar.. Önemli olan yeni nesiller..Cocuklar..Onlara bu konuda üst seviyede egitim verilmesi lazimki onlar bu sekilde düsünmesinler, sadece insanlik icin yasasinlar..Insan olduklari icin kötülük yapmamalari gerektigini bilsinler..Cehennemde yanma korkusu icin degil.. Alıntı
Φ mimoza Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Bakın Sayın Mimoza... Ben orada canlarını kaybeden çocuklar için Tanrı'yı suçlamıyorum... Siz suçluyorsunuz demedim ki zaten sayın tengeriin, abraham arkadşımızın sorusuna karşılık yazdım ben onu, o nokyata gelmiş çünkü iş... Benim sindiremediğim şey, kendilerine "Dindar" diyen insanların, "Dini" algılama şekilleridir...Ya hu insan dindar olabilir, inanabilir, kimse buna karışamaz... Fakat bu iş "Size ne, o çocuk benim çocuğum. Kur'an kursunda öldüyse şehittir, dava açmam, diskoda barda ölmedi sonuçta" kafasıyla, o çocukcağızların yaşamlarını neredeyse hiçe sayma noktasına geldiği zaman bunu söylemek lazım... Çünkü bu adamlar "Dinimiz böyle" diyerek ve öyle inanarak bu şekilde koşullanıyorlar ve düşünüyorlar... Bunu bende desteklemiyorum zaten, benim başıma gelseydi yakar yıkardım ortalığı orası kesin, ama binayı yapanları yakar yıkardım, ölüm karşısında kimsenin yapabileceği birşey yok, o konu çok ayrı zaten, barda yada bale salonunda ölmediler ya gibi bir düşünceyi bende destkelemem, başka binada ölselerdi derken ki kastım ölümün nerede geleceği belli olmaz kısmını açıklamaktı. Kimin neye nasıl inandığını da sorgulayamıyor ya da sorgulasanızda aldığınız cevaplar karşısında elinizden birşey gelmediğini görüyorsunuz. Herkes bir şekilde birşeylere inanarak yaşıyor, ölüm acısını Allah kimseye yaşatmasın, hayatta en sevdiğinizi kaybetmek nasıl bir duygudur bunu yaşayan bilir sadece, Ama isyan edemiyorsunuz, çünkü Rabbinden gelip yine rabbine döneceğini biliyor insan. Kim hangi inançta olursa olsun, bunu bir imtihan ya da bir takdir olarak niteleyemez yaa...İnsan yaşamına değer veren hiç kimse böyle düşünemez... Ölüm malesef ki bir imtihan sayın tengeriin, öyle bir noktaya geldim ki ölüm karşısında, çok ince bir çizgide gittim geldim uzun süre, neredeyse isyan edecektim, bir süre sonra toparladım ve kendimi alıştırdım en sevdiğimi kaybetmeye.Ölümün Allahtan geldiğini kabul edip isyan etmeden durabilmek çok önemli, nasıl bir psikoloji ile söyledi o anneler babalr bunu bilmiyorum, belkide benim geldiğim noktaya gelmemek için dışa vurumları bu şekilde oldu... Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Mesela Sn. Brainslapper diyorki; Muhammed Allah'a samimiyetiyle inanmistir ve icinden gelerek bu dini savunmus ve kendisine peygamberlik gönderildigini sanmistir..Yani buradaki durum art niyetsiz.. Sizde bir zamanlar benim düsündügüm gibi diyorsunuz ki; Muhammed bu dini bilerek ortaya cikarmis ve yoldan cikan, durdurulamayan insanlara karsi kullanmak zorunda kalmistir..Yani yok oldugunu bile bile varmis gibi göstermistir.. Ancak bile bile olmayan bir seyi varmis gibi göstermek her ne kadar insanlarin iyiligi icin olsada yalan oldugu icin yanlistir, degil mi? Cünkü sonunda bunu kendi cikari icinde kullanmis gibime geliyor.. O zaman Sn. Brainslapper; Muhammed samimiyetiyle, icinden gelerek bunu yaptiysa, neden kendi cikarina ayetlerle karsilasiyoruz? Egerki Sn. 'Tengeriin boşig''in dedigi gibi bilerek yapsaydi tabiki dini kendi cikarina kullanmasi normaldir.. Simdi sorum sudur; Muhammed bu dini kendisine peygamberlik gönderildigini zannederek samimiyetiyle inandigi icin mi cikarmistir? Yoksa hilebaz bir insan gibi, isin aslini bile bile, Allah ve cehennem korkusu ile insanlari yola getirmek icin mi cikarmistir? Sayın 3skiya, Sorularınızda haklısınız. Sayın boşig ile benim Muhammed'i irdelerken temel bir görüş ayrılığımız var. Sayın boşig, Muhammed'in çok zeki biri olduğunu düşünür. Ben de, tam tersini. Ben Muhammed'in bu dini tebliğe başlarken kesinlikle kurnazca bir hareket yaptığını düşünmüyorum. Samimiyetle inanıyordu kendisinin Allah adını verdiği bir ilah tarafından görevlendirilen özel bir insan olduğuna. Samimiydi. Kuran'ın tebliğ sırasına göre okursanız, bunu görürsünüz. Yukarıdaki yazınızda, çok alakasız görünen bir sözünüzü renklendirdim. Nedenini söyleyeyim: İnsanlar her yaşlarında, her dönemlerinde aynı düşünceye sahip olmazlar. Düşünceleri değişir. Senin, benim herkesin düşüncelerinin değiştiği gibi. Ayrıca, yeni bir düzen kurmak gibi büyük sosyal olaylar tek kişinin ürünü olamazlar. Bu tür sosyal devrimler bir ekip işidir. Muhammed ilk başlarda, samimiyetle kendisinin peygamber olduğuna, Allah'tan vahiy aldığına inanıyordu. Zira mağaralarda yeterince beslenmeden, kir-pas içinde, börtü böceğin, kurt ve çakal seslerinin içinde, kendi başına halüsinasyonlar gören bir adam bu tür şeyler düşünür. Ama, Medine'ye hicretten sonra işler değişti. Mağarda yaşayan adam gitmiş, çevresinin "ulvilik" atfettiği bir adam haline gelmiştir. Beslenmesi düzelmiştir. Halüsinasyon oranı azalmıştır. Ayrıca çevresindeki halka genişlemiş, akılvereni çoğalmıştır. Muhammed bu noktadan sonra artık "saf bir adam" olmaktan çıkmış, çevresindekilerin ona atfettikleri güçlerin kaynağı üzerinde fazla yorum yapmadan, o güçleri kullanmaya başlayan, allahtan vahy alma diye bişey olmadığını farkeden, cinsel ilişkilerini düzenlemek için bile keyfine uygun, sipariş "vahyler" oluşturabilecek kadar gücünün farkında olan bir insan haline gelmiştir. Sayın boşig'in tasvir ettiği adam haline gelmiştir. Saygılar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Ben tehlikeli olanın cehennem korkusuyla kötü işler yapmayan insanların, bu inancı kaybettiklerinde çok kötü işler yapmaya başlamaları olduğunu düşünmüyorum. Bence tehlikeli olan şudur: "Öteki" inancı ile ona kötülük yapma hakkını kendinde bulmak. "Öteki" leri cehenneme göndermek, hem ona inanmayıp hem tanrının suyunu içip havasını soluyup onun yeryüzünü abdestsiz ayaklarıyla çiğnemelerine izin vermemek düşüncesi... Tehlikeli olan budur. Dinin en tehlikeli yanı "biz" ve "onlar" ayrımıdır. Ben, insanın maymundan geldiği düşüncesini uyardığı için maymundan nefret eden dindar biliyorum. Domuz nefreti zaten malum. Fakat bu insan resmen maymundan nefret ediyordu, bakmak bile istemiyor, yüzünü çeviriyordu. Maymunun bence çok ilginç ve sevimli hareketlerini izlemek, ona işkence gibi geliyor, nefretini tahrik ediyordu. Çok kısa bir psikolojik sorgulama, bunun kökende Darwinizm nefreti olduğunu açığa çıkarmıştı. İlginç bir deneyim olarak aklımda kaldı. Eminim biraz daha sorgulama fırsatım olsa, Kurân'daki "aşağılık maymunlar olun!" ayetinin de kökende yer aldığını ortaya çıkarırdım. Çünkü düzenli meal okuduğunu söylemişti. Yine de Arapça olarak döndürüp döndürüp okuyarak her harfinden sevap kazandığını düşünmesine göre iyi mi, karar vermek güç... Fakat bu insanın maymunların atalarının kafir insanlar olduğuna inandığını, kafirlerle maymunları bir kefeye koyduğunu düşünebiliyor musunuz?" Yeryüzünde bu kadar "öteki" leştirici bir düşünce daha olabilir mi? (Not: Maymun derken büyük ölçüde şempanzeden bahsediyorum.) Bu düşüncenin tüm bilim sistematiğini yerle bir etmesi zaten ayrı bir facia. İnanç dünyanın en tehlikeli hokkabazlığıdır. Tüm gerçekleri bir çırpıda tersyüz edebilir ve bu tersyüz edilmiş gerçeklere kitleleri inandırabilir. Bu yüzden kötüye kullanılma potansiyeli çok yüksektir. İyiye kullanılma olasılığı? Tabii ki bu da yüksektir. Zaten laiklik budur. Dini yok edip ortadan kaldırmak, dinsiz, tanrısız bir dünya toplumu yaratmak amaçlanmaz. Kimse çocuklara okullarda "bak yavrum, tanrı filan diye bir şey yoktur, her şey gördüklerimizden ibarettir" diye öğreti aşılanmasını isteyemez. Bu da dogmalar belletilmesi kadar yanlıştır. Çocuklara sadece bilim ilkeleri belletilir. Sonra mantık ve felsefe öğrenir ve gerisini özgür zihni halleder. Normali budur. Ben bazen dile getiririm: Ateizm, dini bir tez olarak almak ve ona antitez üretmektir diye. Bu yüzden ateist olmadığımı söylerim. Ateist olursam, dini bir tez olarak kabul etmiş (teizm) ve ona antitez üretme konumuna düşerim. Din bence bir tez değildir ki ona antitez üreteyim? Bilim ve felsefeye "tanrının varlığını kanıtlama görevi" yüklenmesine karşı olduğum kadar, "var olmadığını kanıtlama" görevi yüklenmesine de karşı çıkarım. Zaten felsefede ilkedir: "Var olmama kanıtlanamaz." Varsa, dolaylı belirtilerinden kanıtlanır. Belirti yoksa, yok sayılır. Örneğin uzaylılar "yoktur" çünkü UFO ihbarları yeterli kanıtlar değillerdir. Buradaki yokluk, mutlak bir yokluk değildir. Bilim kanıt toplar ve varsayım üretir. "Yoksayım" üretmez... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Ben Muhammed'in bu dini tebliğe başlarken kesinlikle kurnazca bir hareket yaptığını düşünmüyorum.Samimiyetle inanıyordu kendisinin Allah adını verdiği bir ilah tarafından görevlendirilen özel bir insan olduğuna. Samimiydi. Kuran'ın tebliğ sırasına göre okursanız, bunu görürsünüz. Bu ve yazının geri kalan kısmını akılcı bir çözümleme olarak değerlendiriyorum... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Ben tehlikeli olanın cehennem korkusuyla kötü işler yapmayan insanların, bu inancı kaybettiklerinde çok kötü işler yapmaya başlamaları olduğunu düşünmüyorum. Bence tehlikeli olan şudur: "Öteki" inancı ile ona kötülük yapma hakkını kendinde bulmak. "Öteki" leri cehenneme göndermek, hem ona inanmayıp hem tanrının suyunu içip havasını soluyup onun yeryüzünü abdestsiz ayaklarıyla çiğnemelerine izin vermemek düşüncesi... Tehlikeli olan budur. Dinin en tehlikeli yanı "biz" ve "onlar" ayrımıdır. Bunun örneğini Alevi-Sünni karşıtlığında görebilirsiniz... Sünniler, Alevilerin abdestsiz oldukları için onlara yaklaşmayı bile günah bulurlar... Gerçi Alevilerin Sünniler için böyle düşünceleri yok diye bir anlamda çıkarılamaz... Ama şu var ki en kötüsü Çingeneler içindir, Çingeneler Müslüman bile olsalar, onlarla birlikte olanın Cehenneme gideceği ile ilgili bir inanç daha vardır... Ya da kişi en azından kırk tas su dökünmelidir temizlenmek için... Yazık ya, insanlar ne hale getirilmiş... Oysa Çingene kızları o kadar da çirkin değildir yani... Ben, insanın maymundan geldiği düşüncesini uyardığı için maymundan nefret eden dindar biliyorum. Domuz nefreti zaten malum. Fakat bu insan resmen maymundan nefret ediyordu, bakmak bile istemiyor, yüzünü çeviriyordu. Maymunun bence çok ilginç ve sevimli hareketlerini izlemek, ona işkence gibi geliyor, nefretini tahrik ediyordu. Çok kısa bir psikolojik sorgulama, bunun kökende Darwinizm nefreti olduğunu açığa çıkarmıştı. İlginç bir deneyim olarak aklımda kaldı. Eminim biraz daha sorgulama fırsatım olsa, Kurân'daki "aşağılık maymunlar olun!" ayetinin de kökende yer aldığını ortaya çıkarırdım. Çünkü düzenli meal okuduğunu söylemişti. Yine de Arapça olarak döndürüp döndürüp okuyarak her harfinden sevap kazandığını düşünmesine göre iyi mi, karar vermek güç... Fakat bu insanın maymunların atalarının kafir insanlar olduğuna inandığını, kafirlerle maymunları bir kefeye koyduğunu düşünebiliyor musunuz?" Yeryüzünde bu kadar "öteki" leştirici bir düşünce daha olabilir mi? (Not: Maymun derken büyük ölçüde şempanzeden bahsediyorum.) Ben asıl şunu merak ediyorum: Hani Bilimsel bir şey keşfedildiğinde "Ahanda Kur'an-da geçiyor bu" diye alakasız bir ayeti alıp, bir kılıfa sokup alakalı hale getiriyorlar ya? "Aşağılık Maymunlar Olunuz" ibaresini niçin "Ahanda bakın Tersine Evrim'in kanıtı, Tanrı Tersine Evrimi yaratmış, ispatı da budur!" diyerek kabullenmiyorlar... Oysa bakın diğer tüm bir kılıfa bürünülen ayetlerin esnekliğini, bu "Maymunlar Olunuz" ibaresi çok açık ve nettir, kesin ve net bir ifadesi vardır. Ama alıpta "Tersine Evrim'in kanıtıdır" denilemez... Komik bu bence... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Sayın boşig, Muhammed'in çok zeki biri olduğunu düşünür.Ben de, tam tersini. Ben Muhammed'in bu dini tebliğe başlarken kesinlikle kurnazca bir hareket yaptığını düşünmüyorum. Muhammed kurnazdır, samimidir görüşleri benim de ilgimi çekti. O konuda birşeyler belirtmek istedim. Önce anlamlarına bakalım: Kurnaz: Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz: Samimi: İçten, candan, açık yürekli davranan. (sanırım objektif olmayı kast ediyor) Ve anlamlı bir alıntı: Aklı başında konuşuyorsa biliniz ki kesinlikle sahtedir. Gülüyor ve dans ediyorsa biraz daha az sahtedir. Kızıyor ve sinirleniyorsa daha da az sahtedir. Ana avrat dümdüz gidiyorsa biliniz ki samimidir. Samimi insanlarda en gıcık olduğum şey beni de durmaksızın samimiyete davet etmelidir. Şimdi ise ben merak ediyorum; Ağca, Mezarcı'nın "mehdiyim", Bush'un "savaş bana allahın emri" iddialarının samimi olmadıklarını addia edersek, Muhammedin samimi olduğunu neye dayanarak iddia edeceğiz? Şimdi; samimiliğin anlamını sadece, " halisünasyon gören fakat içten, açık yürekli" anlamında, kurnazlığın anlamını da "başarılı kimse" olarak mı kullanacağız? Beni bilgilendirin lütfen. Not: Tanımlamalar TDK'nındır. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Muhammed kurnazdır, samimidir görüşleri benim de ilgimi çekti. O konuda birşeyler belirtmek istedim. Önce anlamlarına bakalım: Kurnaz: Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz: Samimi: İçten, candan, açık yürekli davranan. (sanırım objektif olmayı kast ediyor) Ve anlamlı bir alıntı: Şimdi ise ben merak ediyorum; Ağca, Mezarcının "mehdiyim", Bush'un "savaş bana allahın emri" iddialarının samimi olmadıklarını addia edersek, Muhammedin samimi olduğunu neye dayanarak iddia edeceğiz? Şimdi; samimiliğin anlamını sadece, " halisünasyon gören fakat içten, açık yürekli" anlamında, kurnazlığın anlamını da "başarılı kimse" olarak mı kullanacağız? Beni bilgilendirin lütfen. Samimi'nin anlamını "Söylediklerine kendisi de inanan" anlamında alabiliriz belki... Kurnaz'ı ise motamot bir şekilde "Başarılı kimse" olarak alamayız... Kurnazlık sanki biraz şey gibi geliyor bana: "Amaca götüren her yol mübahtır" Ama kurnaz insanların zeki oldukları bence doğru bir tespit... Yine de esnek bir tanımlama bence, değişebilir... Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Muhammed kurnazdır, samimidir görüşleri benim de ilgimi çekti. O konuda birşeyler belirtmek istedim. Önce anlamlarına bakalım: Kurnaz: Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz: Samimi: İçten, candan, açık yürekli davranan. (sanırım objektif olmayı kast ediyor) Ve anlamlı bir alıntı: Şimdi ise ben merak ediyorum; Ağca, Mezarcının "mehdiyim", Bush'un "savaş bana allahın emri" iddialarının samimi olmadıklarını addia edersek, Muhammedin samimi olduğunu neye dayanarak iddia edeceğiz? Şimdi; samimiliğin anlamını sadece, " halisünasyon gören fakat içten, açık yürekli" anlamında, kurnazlığın anlamını da "başarılı kimse" olarak mı kullanacağız? Beni bilgilendirin lütfen. Sevgili bilimselci, Benim yazımda, Muhammed bu işe "başlarken" diye bir sınırlama var. Muhammed işe başlarken, herkesin deli diye dalga geçtiği, arkasından teneke çaldığı bir adamdı. Zaten fiziksel olarak da, hem halüsinasyon görmeye müsait, hem de bu gördüğü halüsinasyonların gerçek olduğuna inanan bir adamdı. 4-5 yıl mağaralarda yeterince beslenmeden, kir-pas içinde, börtü böceğin, kurt ve çakal seslerinin içinde, kendi başına yaşayan bir insan zaten rasyoneliteyi kaybeder. Kendi iç dünyasını kurar. Halüsinasyonlar görmeye başlar. Gördüğü şeylerin de "gerçek" olduğuna inanır. Medine'ye iltica edip, fiziki şartlarını iyileştirip, çevresindeki akıl verenleri ve müritleri artınca, "ben neymişim be abi" pozisyonuna giriyor. Bu noktadan sonra kurnazlık başlıyor., Sipariş ve kendi çıkarına hizmet eden ayetler üretmeye başlıyor. Önceden söylediği şeylere inanan insanların, Muhammed'in bilerek, yönlendirme ve yönetme amaçlı söylediği sözlerden ayırt edemeyeceğinin farkına varıyor ve bunu kullanmaya başlıyor. Yani safça inanç bitiyor, çıkar düzenine geçiyor. Saygılar. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Samimi'nin anlamını "Söylediklerine kendisi de inanan" anlamında alabiliriz belki... Kurnaz'ı ise motamot bir şekilde "Başarılı kimse" olarak alamayız... Kurnazlık sanki biraz şey gibi geliyor bana: "Amaca götüren her yol mübahtır" ... Doğru. Aczimendiler samimidir. Vakit Gazetesi kurnazdır. Hasan Mezarcı samimidir. Şevki Yılmaz kurnazdır. Saygılar. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Bakın müslümanlardan neden bukadar korkuluyor anlamadım bence paronayakca bırakın dinlerini yaşasınlar bakın türkiyede Müslümanlar haric Farklı dinlere mensup olanlar enazından müslümanlardan daha özgürce ibadetlerini yapabiliyorlar(tabi ne kadar özgürler o da tartışılır...) kendi dinlerini ögrenmek icin enazından yaasdışı kurumlara gitmiyorlar.... hakikatden neden bu kadar korkuluyor? bakin ne kadarda güzel izahat etmissiniz..... ONLAR kendi dinlerini ögrenmek icin enazından yasadışı kurumlara gitmiyorlar.... evet sir burda yatiyor.... LAIKLIK... Laiklik sadece Din devlet islerini birbirinden ayirmakda degil.. Laik Dinimizi Laik sekilde uygulamaya gecirebilmek yasatabilmek önemlidir.. birileri gibi ABD ye gidip ben ülkeye seriat getiricem ( bugünkü cumhurbaskani) gibi korkutmakla olmaz kol bacak kesmeyle insan dinini yasamaz... yasansaydi herkes arabistana göc ederdi? bu dünya göc dünyasi degilmi!... özgürlüge,, Acliktan kacma dünyasi degilmi yeme icme dünyasi degilmi tabii adam gibi yersen!!! Ülkemizin insanlari kadar konforlu Dini ibadetlerini yerine getirecek baska ülke bulamassin... ama ibadetin yarisi calismaktir yarisida temizliktir.. bunu yerine getirmezler.. tembellik vardir bu tembelligi kullanan din tüccarlari vardir! ONLAR kendi dinlerini ögrenmek icin enazından yasadışı kurumlara gitmiyorlar....gelelim tekrar bu söze, gitmezler gitmezler ne burda ne oralarda,, bakin müslüman ülkeleri haric.. o ülkelerin Halkin yüzde 70.Ateistir ve öyle oldugu halde gitmezler gitmezler... Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 "MUHAMMED a.s.v." İnsani ilişkilerin nirengi noktası, karşısındakinin farkına varmak ve onun da insan olduğu duygusuna ermektir. Sadece "kendi" merkezli yaşamak, "ben merkezli" düşünmek ve karşısındakileri hiçe sayıp görmezden gelmek insani ilişkilerin en önemli zaaf noktalarından biridir. Beşerî münasebetler, insan ilişkileri ve kişisel gelişimle ilgilenenler derler ki: İnsani ilişkilerin temel noktası, "empati" denilen kendini karşısındakinin yerine koyma prensibidir. Bu açıdan baktığımızda, Asr-ı Saadet'te insanlar Peygamber Efendimiz'in karakter ve şahsiyetine hayranlık duyarak sıcak bir duygu, yanık bir gönülle kendilerini O'nun etrafında pervane etmişlerdir. O'nun (sav), bulunduğu konumu şahsi çıkarları için kullanmayan, külfette en önde, nimet paylaşımında ise en sonda bulunması insanların gözünden kaçmamıştır. Medine'de sebebi bilinmeyen bir gürültü koptuğunda "Ne oldu, bu ses neyin nesi?" diyerek herkesin birbirinden medet umduğu bir sırada O, Ebu Talha (ra)'nın Mendub isimli atına binerek sesin geldiği yere gitmiş ve durumu tetkik ettikten sonra "Korkulacak bir şey yok" sözüyle ashabına sükunet telkin etmiştir. Hz. Peygamber'in hayatına baktığımızda, giyim konusunda şu üç ölçüyü öne çıkardığı görülür: İsraftan sakınmak; Giyinmeyi, kibir, gurur, azamet ve gösteriş vesilesi yapmamak; İçinde bulunduğu sosyal sınıfın imkan ve şartlarına uygun biçimde giyinmek. Saçları Yazılı vesikalara göre Hz. Peygamber, ustura tıraşlı değil, uzun saçlıdır. Saç biçimi ise, uzunluk kısalık durumuna göre, üç şekil arzetmektedir. En kısa şekli kulak yumuşağına kadar olup, en uzun şekli de omuzlarına dokunacak derecede olandır ki, her durum için üç ayrı tabir kullanılmıştır. İslami kaynaklar, Hz. Peygamber'in daima yanlarında bulundurdukları bazı zatî eşyalarını da kaydetmişlerdir. Bunlar; tarak, ayna, misvak, kürdan, makas, sürmedan gibi eşyalardır. Peygamber Efendimiz, saç boyası kullanmamışlar; ancak başlarını zaman zaman zeytinyağı ile yağlamışlardır. Yağı başlarına sürdükten sonra, sarıklarına bulaşmaması için, sarığın altına bir tülbend koyarlardı. Bu tülbend, yağın fazlasını emer ve sarıklarını yağlanmaktan korurdu. İbn Sa'd'ın kaydettiği bir vesikadan anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber, başlarını, sidr ağacı yaprağının kaynatılmasıyla elde edilen bir karışımla yıkardı. Peygamber Efendimiz, yanında "sükke" tabir edilen bir koku bulundurur ve gerektikçe ondan sürünürdü. Özellikle yolculuklarında birlikte götürülmesi mutad olan eşyaları arasında bir de "koku şişesi" yer almaktadır. Hz. Peygamber'in güzel koku ile ilgili davranışlarından biri de, O'nun ikram edilen kokuyu reddetmemesi idi. Peygamber Efendimiz sokağa çıktıkları zaman, kokularının o kendine has güzelliği ile çevredeki insanlar tarafından hemen farkedilirdi. Bu durumu, Enes b. Malik (ra) şöyle ifade etmektedir: "Rasûlullah Efendimiz Medine sokaklarının birinden geçtiğinde O'nun misk gibi kokusu hemen sezildiğinden, halk, o yoldan Hz. Peygamber'in geçtiğini söylerdi. Bizler, Peygamber Efendimiz'in gelişini, kokusunun güzelliğinden anlardık." Peygamber Efendimiz, hıfzısıhha dediğimiz koruyucu hekimliğe son derece önem verirlerdi: Saçlarını yağlaması, dişlerini misvakla temizlemesi, gözüne sürme çekmesi, suyu dinlene dinlene içmesi, fazla kireçli ve kalitesiz suları içmeyip Medine dışındaki pınar ve kuyulardan içme suyu getirtmesi, yediği gıdaların vücut ihtiyaçlarına göre ayarlanması ve daha pek çok tatbikatı, hep sıhhati korumak için almış olduğu tedbirlerdendi. Peygamber Efendimiz: Gözlerinizi ismid ile sürmeleyiniz. Zira ismid ile sürmelemek göze cila verir ve kirpik bitirir." buyurmuşlardır. İbn Abbas der ki: "Hatta Rasûlullah Efendimiz'in bir sürmedanı olup, her gece yatmadan önce bu sürmedandan üç kere sağ gözlerine, üç kere de sol gözlerine sürme çekerlerdi. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 "MUHAMMED a.s.v." İnsani ilişkilerin nirengi noktası, karşısındakinin farkına varmak ve onun da insan olduğu duygusuna ermektir. Sadece "kendi" merkezli yaşamak, "ben merkezli" düşünmek ve karşısındakileri hiçe sayıp görmezden gelmek insani ilişkilerin en önemli zaaf noktalarından biridir. Beşerî münasebetler, insan ilişkileri ve kişisel gelişimle ilgilenenler derler ki: İnsani ilişkilerin temel noktası, "empati" denilen kendini karşısındakinin yerine koyma prensibidir. Güzel sözler. Bu sözlere katılmamak mümkün değil. * Şimdi bu bilgiler çerçevesinde İslam'ı değerlendirelim: İnsani ilişkilerin nirengi noktası, karşısındakinin farkına varmak ve onun da insan olduğu duygusuna ermektir. İslamda, İnsani ilişkilerin nirengi noktası, karşısındakinin islami monoteist inanca sahip olup olmadığını öğrenmek ve buna göre hareket etmektir. Sadece "kendi" merkezli yaşamak, "ben merkezli" düşünmek ve karşısındakileri hiçe sayıp görmezden gelmek insani ilişkilerin en önemli zaaf noktalarından biridir. İslam'ın temel inançlarından olan "Ahiret İnancı" ben merkezciliğin ve bencilliğin zirve yaptığı alandır. Fantazi aleminde, herkes sevdiklerinin, ailesinin dostlarının cehennemde kabap olmasına aldırış etmeyecek ve üstleik "oh olsun size" diyecek ve huri kovalamaya devam edecektir. Namaz, hac gibi ibadetler de yine bencillik duygularının zirve yaptığı ibadetlerdir. Namazı kılandan ve hacca gidenin elde edeceği varsayılan "hayali cennet kazancı" dışında hiçkimseye faydası yoktur. Beşerî münasebetler, insan ilişkileri ve kişisel gelişimle ilgilenenler derler ki: İnsani ilişkilerin temel noktası, "empati" denilen kendini karşısındakinin yerine koyma prensibidir. İslam kölelik ve cariyelikten, yağmacılıktan bahsederken, hiçbirzaman yağmalananı, köle ve cariye yapılanı dikkate almaz. İslam peygamberi Muhammed, kendi adamları tarafından kocası, babası, abisi öldürülen Safiyye'yi aynı gece yatağına almış, onun yerine kendisini koyup, empati yapmamıştır. Bir kadına, sevdiklerinin ölümüne üzülme fırsatı, ağlama fırsatı dahi vermemiş, kendi zevkini önde tutmuştur. Safiyye, önce kendi kabilesinden Sellam b. Miskem ile nikahlanmis; bir süre sonra bosanarak Kinâne b. Ebi Hukayk ile evlenmisti. Bu esi de Hayber savasinda öldürülenler arasindaydi. Ayrica yine bu savasta Safiyye, esi ve babasiyla birlikte kardesini de kaybetmisti. Safiyye savas esirleri arasindaydi. Bazi kaynaklar Safiyye'nin asil isminin Zeyneb oldugunu kaydeder. Arabistan'da reislere veya hükümdarlara düsen ganimet hissesine "Safiyye" denildigi ve bu sebeple, Zeyneb de Hayber savasinda esir olarak Rasûlüllah (s.a.s)'in hissesine düstügü için ona "Safiyye" denIlmisti. İlkeleri formülleri, kuru kuruya ezberlemeyiniz. İlkeleri ve formülleri gerçek hayattaki olayların üzerine koyup, analiz yapınız. Olayları irdeleyiniz. O'nun (sav), bulunduğu konumu şahsi çıkarları için kullanmayan, külfette en önde, nimet paylaşımında ise en sonda bulunması insanların gözünden kaçmamıştır. Yağma paylaşımında hep geri durması (!) bizim de gözümüzden kaçmıyor!! Enfal Suresi 1 Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!" Enfal Suresi 41 Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir. 1100 - Katade (rahimehullah) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye bizzat istirak edince, onun sehm-i safiyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden once kole, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediginden alirdi. Safiyye validemiz de iste bu hissedendi. Gazveye bizzat istirak etmedigi takdirde bu hisse giyabinda ayrilirdi, ancak bu durumda secme hakki yoktu (ne ayrilmissa onu kabul ederdi.)" Ebu Davud, Harac 21, (2993). Saygılar. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 İlkeleri formülleri, kuru kuruya ezberlemeyiniz.İlkeleri ve formülleri gerçek hayattaki olayların üzerine koyup, analiz yapınız. Olayları irdeleyiniz. Bu benden Bu da yanımda yazıyı okuyan arkadaşımdan. (Rica etti) Alıntı
Φ 13thWarrior Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Aynı tas, aynı hamam Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Şimdi bu bilgiler çerçevesinde İslam'ı değerlendirelim: İnsani ilişkilerin nirengi noktası, karşısındakinin farkına varmak ve onun da insan olduğu duygusuna ermektir. İslamda, İnsani ilişkilerin nirengi noktası, karşısındakinin islami monoteist inanca sahip olup olmadığını öğrenmek ve buna göre hareket etmektir. Sadece "kendi" merkezli yaşamak, "ben merkezli" düşünmek ve karşısındakileri hiçe sayıp görmezden gelmek insani ilişkilerin en önemli zaaf noktalarından biridir. İslam'ın temel inançlarından olan "Ahiret İnancı" ben merkezciliğin ve bencilliğin zirve yaptığı alandır. Fantazi aleminde, herkes sevdiklerinin, ailesinin dostlarının cehennemde kabap olmasına aldırış etmeyecek ve üstleik "oh olsun size" diyecek ve huri kovalamaya devam edecektir. Namaz, hac gibi ibadetler de yine bencillik duygularının zirve yaptığı ibadetlerdir. Namazı kılandan ve hacca gidenin elde edeceği varsayılan "hayali cennet kazancı" dışında hiçkimseye faydası yoktur. İslam;kişinin, Moneteist (tek Rab) İnancını sorgulamaz, bilakis hoşgörü ile yaklaşır, İslam'ın hakim olduğu coğrafyada,şeytana tapanlar bile daima olmuştur bu itibarla "ben merkezli" yaşam Müslümana uymaz, hiçe saymak hele yakışmaz Yunus Emre'nin dediği gibi; Yaradılanı severim,Yaradan'dan ötürü, fikri daima ön planda olmuştur yoksa İslam'ın hakim olduğu coğrafyada (hiçe sayma,olsaydı) hiç gayrı müslim kalmazdı. Buda; İnsani münasebetlerin "NİRENGİ" noktasıdır. İslamın; Temel inançlarından'dır "AHİRET". İslam; İnsanları, zorla Cennet ve Cehenneme, atmaz "İRADE" kullanaraktan İNANIP,İNANMAMAK özgürlüğünü tanır, fantazi olup olmadığını (ya varsa) göreceğiz. Sevdiklerimiz,dostlarımız,ailemiz, ayaklarına takılıp duygu sömürüsü yapmak tamda çelişkili "Ruh" halini yansıtan bir durum, yoksa (kebap) olma durumu zaten insançsızlar nezdinde yok, o zaman İnananlar demekki "TUTARLI" ki neye,nasıl inanılacağını, açıkça beyan ediliyor, ateist anca; inanmadığı olayın Namaz,Hac getireceklerinin (kendince) bir kurgusunu yapıyor ve Müslümanın İbadetlerini yerine getirdiği zamanki duyguyu bilmediğinden ( ALLAH c.c. itaat) bencillik, diye yaftalayıp öte yana çekiliyor, ve kendini ilerici? addediyor, bilmiyorki? Ameller,Niyetlere göredir ve hiç kimse,başka birinin cezasını çekmez, üstelik ,hırsız,zina şirk, katil,dolandırıcı olmak bu dünyada serbestmi'de "AHİRET" te olmasın, yoksa "ADALET" nasıl dağıtılacak, herkesin yaptığı yanına kârmı kalacak dolayısı ile herkes kendi yoluna... İslam peygamberi Muhammed, kendi adamları tarafından kocası, babası, abisi öldürülen Safiyye'yi aynı gece yatağına almış, onun yerine kendisini koyup, empati yapmamıştır. Bir kadına, sevdiklerinin ölümüne üzülme fırsatı, ağlama fırsatı dahi vermemiş, kendi zevkini önde tutmuştur. Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Hz. Safiyye`ye İslâmı anlattı ve şöyle buyurdu: "Eğer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceğim. "Şayet Yahudiliği tercih edecek olursan seni âzad ederim. Sen de gider kavmine kavuşursun" Başka yazmaya gerek yok,birde "aynı gece yatağına almış" diyerek sanki oradaymış gibi davranmak, ve yanlış intiba vermek "EMPATİ" ye uyarmı, objektiflik ve ateistlik adına. İslam kölelik ve cariyelikten, yağmacılıktan bahsederken, hiçbirzaman yağmalananı, köle ve cariye yapılanı dikkate almaz. "İslam'da köle almak, köle olmak demektir." Zaman içinde köleliğin tamamen ortadan kalkmasına yönelik tedbirler: (bir kısmı). a) Bir köle bedelini ödeyerek hür olmak isterse -kölenin durumu müsait olduğu takdirde- sahibi bu teklifi kabul edecek ve ona bazı günler bu maksatla çalışması için izin verecektir. Kölelerin bedelleri ödenerek azat edilmeleri için zekat bütçesine ödenek konmuştur. c) Sahibi, kadın köle ile karı koca hayat yaşar da cariye çocuk doğurursa bu çocuk hür olduğu gibi anasının da statüsü değişmekte, "ümmü'l-veled" adını alan cariye artık alınıp satılır olmaktan çıkmaktadır. d) Devamlı köleleştirmenin kaynakları ortadan kaldırılmış, geçici olarak ve daha ziyade misilleme zorunluluğu yüzünden savaş esirlerinin köle olarak gazilere dağıtılması uygun görülmüştür. Bunun dışında hür bir insanı köleleştirmek şiddetle yasaklanmış, Hz. Peygamber (s.a.) "Bunu yapanlar kıyamette karşılarında dâvacı olarak beni bulacaklar" buyurmuştur. Harp esirlerine yapılacak muamele hakkında karar vermek devletin yöneticilerine bırakıldığı için yöneticilerin "karşılıksız salma, bedel ile serbest bırakma, müslüman esirler ile değişme" gibi bir karar vermeleri halinde köleliğin hiçbir meşru kaynağı kalmamış olacaktır. e) Yemin edip vazgeçme, Ramazan orucu tutarken cinsel temas yaparak oruç bozma, kaza yoluyla adam öldürme gibi birçok durumda kölesi olana köle azat etme mecburiyeti getirilmiştir. Böyle bir mecburiyet olmadığı halde köle azat edenlere büyük mükâfatlar vadedilmiştir.... Yağma paylaşımında hep geri durması (!) bizim de gözümüzden kaçmıyor!! Enfal-1. SANA ganimetler hakkında soracaklar. De ki: "Bütün ganimetler Allah'a ve O'nun Elçisi'ne aittir" Öyleyse, Allah'tan yana bilinç ve duyarlık içinde olun; aranızda kardeşlik bağlarınızı canlı tutun; Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı duyarlık gösterin, eğer [gerçekten] inanan kimselerseniz! Açıklama;Bütün ganimetler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne aittir" ifadesi, savaşta elde edilen ganimet üzerinde kişisel olarak hiçbir savaşçının hak iddia edemeyeceğini bildiriyor: Çünkü ganimet, Kur'an'da ve Hz. Peygamber'in öğretilerinde (Sünnetlerinde) yer alan ilkelere göre kamu malıdır ve İslamî devlet (ya da cemaat) yönetimi tarafından kamunun yararına kullanılır ya da dağıtılır. Enfal-41.BİLESİNİZ Kİ, [savaşta] ganimet olarak her ne ki ele geçirdiyseniz onun beşte biri Allah'a ve Rasûl'e; ve yakın akrabaya, yetimlere, ihtiyaç içinde olanlara ve yolda kalmışlara aittir. [Gözetmeniz gereken ölçü budur] eğer Allah'a ve o hakkın bâtıldan ayrıldığı, iki topluluğun savaşta karşı karşıya geldiği gün kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız. (Ki işte o gün tanık olduğunuz gibi) Allah'ın her zaman, her şeyi irade etmeye gücü yeter. Açıklama;Surenin ilk ayetine göre, "Savaş ganimetlerinin hepsi Allah'a ve Rasûl'e aittir"; bu, savaş ganimetlerinin kamu yarar ve ihtiyaçları gözetilerek İslam devlet ya da cemaat yöneticileri tarafından tasarruf ve tevzî edileceği; tasarruf ve tevziin onların gözetiminde gerçekleştirileceği anlamına geliyor. Büyük İslam fakihlerinin çoğu, ganimetlerin beşte dördünün savaşa aktif olarak katılmış olanlar arasında dağıtılabileceği yahut cemaatin refah ve ihtiyaçları doğrultusunda şu ya da bu yönde değerlendirilebileceği, ancak, Allah'a ve Rasûl'e (yani, daha açık bir ifadeyle Kur'an ilkelerine ve Rasûl'ün sünnetine göre işleyen yönetime) ayrılacak pay da içinde olmak üzere ganimetin beşte birinin, yukarıdaki ayette sayılan özel amaçlar için ayrı bir fon olarak ayrılması gerektiği görüşündedirler; Allah ve Rasûl için olduğu belirtilen pay devlet ya da cemaat yönetiminin ihtiyaç ve giderleri için kullanılacak kısımdır. Aslında bu konular enine,boyuna tartışıldı, ve cevapları defaatle verildiği halde,tekraren servise konmaları manidar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Hz. Safiyye`ye İslâmı anlattı ve şöyle buyurdu:"Eğer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceğim. "Şayet Yahudiliği tercih edecek olursan seni âzad ederim. Sen de gider kavmine kavuşursun" Başka yazmaya gerek yok Yani hakkaten de başka yazmaya gerek yok!!! Hangi kavmine gidip kavuşacak yahu, kabile katliamdan geçirilmiş. Savaşta öldürülenler zaten ölmüş, sağ kalanlar etekleri açılıp bakılarak ergen olduğuna karar verilen erkek çocuklar öldürülüp bir çukura doldurulmuş. Kız çocuklar ve kadınlar cariye olarak dağıtılmış. "Kavmine kavuşursun" demiş ha? Son günlerde duyduğum en trajikomik laf. Kara mizah demek az gelir. Sakın "benimle yatmazsan ruhunu bedeninden özgür bırakırım, bedenin çukurdaki kavmine kavuşur" demek istemiş olmasın? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Sahibi, kadın köle ile karı koca hayat yaşar da cariye çocuk doğurursa bu çocuk hür olduğu gibi anasının da statüsü değişmekte, "ümmü'l-veled" adını alan cariye artık alınıp satılır olmaktan çıkmaktadır. Bunda mı keramet görüyorsunuz? Peki "anası babası köle de olsa, her çocuk hür olarak doğar" niye dememiş? Hayvan mı bu köleler de çiftleştirilip çoğaltılıyorlar? Hadi savaş esiri bir süre köle olarak tutuldu diyelim. Çocuklarını niye köle kabul ediyor? Bu düpedüz KÖLELİK SİSTEMİNİN MEŞRU KABUL EDİLMESİ VE YAŞATILMASIDIR. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Hangi kavmine gidip kavuşacak yahu, kabile katliamdan geçirilmiş. Savaşta öldürülenler zaten ölmüş, sağ kalanlar etekleri açılıp bakılarak ergen olduğuna karar verilen erkek çocuklar öldürülüp bir çukura doldurulmuş. Kız çocuklar ve kadınlar cariye olarak dağıtılmış. "Kavmine kavuşursun" demiş ha? Son günlerde duyduğum en trajikomik laf. Kara mizah demek az gelir. Sakın "benimle yatmazsan ruhunu bedeninden özgür bırakırım, bedenin çukurdaki kavmine kavuşur" demek istemiş olmasın? Saygılar. Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2008 İslam'da köle almak, köle olmak demektir."Zaman içinde köleliğin tamamen ortadan kalkmasına yönelik tedbirler: (bir kısmı). Bu kadar kendinizi zorlamayın sn forumdaşım. Köleliğin yasal olduğu kitabı savunmak kolay değildir. Birde bizim açımızdan bak. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır. Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez. Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır. Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır. Bende bunları açıklamak ve savunmak zorunda kalsam..... Hangimizin durumu ürkütücü olurdu. Bir düşünün. Saygılar. Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2008 Gerci sizler bura da iyice derinlere girmissiniz konu ile ilgili, ben giremem o kadar fakat az önce Tengeriin okudugum bir yaziyi buraya aktarmak istiyorum.. ve diyorum ki keske düsüncelerim de yanilsaydim. Saygilar "Bu yurt binası neden ruhsatsız, çürük binada 17 kız öğrenci 200 YTL için ölmüş KONYA’nın Taşkent İlçesi Balcılar Beldesi’nde 1 Ağustos 2008'de meydana gelen patlamada yıkılan ve 1 öğretmen ile 17 öğrencinin öldüğü, 29 öğrencinin yaralandığı yurt binasında, Valilik tarafından oluşturulan komisyon incelemelerini tamamladı. Henüz raporlarını yazmayan komisyonun, patlamaya neden olan LPG tankında alarm sistemi ve acil durumlarda otomatik gaz kesme sisteminin bulunmadığını tesbit ettiği öğrenildi. Uzmanlar, zorunlu olan bu sistemlerin bulunması halinde, patlamanın yaşanmayabileceğini ileri sürdü. Balcılar Beldesi’nde bulunan Balcılar Kasabası Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği’ne ait Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu’nda 1 Ağustos günü saat 04.15'de meydana gelen patlamanın ardından 3 katlı yurt binası yıkılmıştı. Olayda, 1 öğretmen ve 17 öğrenci hayatını kaybetmiş, 29 öğrenci de yaralanmıştı. Patlamanın, yurt binasının yaklaşık 2.5 metre yanında bulunan ve mutfakta kullanılan LPG tankından, binaya gaz taşıyan borulardaki sızıntı sonucu, bir öğrencinin elektrik düğmesine basmasıyla meydana geldiği tesbit edildi. Olayın ardından Konya Valiliği idari, Cumhuriyet Savcılığı ise adli soruşturma başlattı. Adli soruşturma kapsamında 3 yurt ve dernek yöneticisi tutuklandı. 200-300 YTL'lik SİSTEM OLSA PATLAMA OLMAYABİLİRDİ Bir Vali Yardımcısı başkanlığında yürütülen idari soruşturmanın ise tamamlandığı, komisyon üyelerinin önümüzdeki pazartesi günü raporlarını tamamlayarak Valiliğe sunacakları öğrenildi. Komisyon üyelerinin enkazda yaptıkları incelemelerde patlamaya neden olan LPG tankında 2 önemli eksik tesbit ettikleri öğrenildi. İncelemede, LPG tankında bulunması zorunlu olan alarm sistemi ve gaz kesme sisteminin olmadığı görüldü. Uzmanlar, LPG tanklarındaki alarm sisteminin gaz sızıntısı dururumda devreye girdiğini, gaz kesme sisteminin ise, sızıntı durumunda tanktan gaz gönderilmesini otomatik olarak kestiğini ifade ederek, zorunlu olan bu iki cihazın bulunması durumunda patlamanın yaşanmamış olabileciğini iddia etti. Uzmanlar, "Dökme gaz, olarak adlandırılan bu sistemde tankın yeraltına gömülmesi gerekir. Ayrıca, çeşitli güvenlik sistemleri vardır, gaz alarm, otomatik gaz kesme bu sistemlerin en önemlisidir" dedi. Dökme gaz sistemi yapan firmalar, güvenlik sistemlerinin maliyetinin 200-300 YTL civarında olduğunu söyledi. Konya Valisi Osman Aydın, komisyonun incelemelerinin tamamlandığını belirterek, "Kamisyonumuz pazartesi günü raporunu tamamlayacak. Rapor doğrultusunda adli makamlara bilgi verilecek. Kusurlu olanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacak" dedi. 1990 yılında yapılan kurs binasına bir kaç yıl önce LPG tankı konulduğunu söyleyen Balcılar Beldesi sakinleri, "Kurs binası hayırsever kişilerin yardımıyla yapıldı. Kursun bir çok gideri de hayırsever vatandaşlar tarafından karşılanıyordu" dedi. DERNEKLER MÜDÜRLÜĞÜ İNCELEMELERİNİ TAMAMLADI Konya İl Dernekler Müdürlüğü görevlileri de yurdun bağlı bulunduğu Balcılar Kasabası Okul ve Kurs Talebelerine Yardım Derneği’ndeki incelemelerini tamamladı. Konya Valisi Osman Aydın, inceleme sonucunda önemli bir eksikliğe rastlanmadığını, derneğin tüm evraklarının bulunduğunu açıkladı. PARA YARDIMI YAPILDI Vali Osman Aydın, yanık tedavisi gören ve Ankara’ya sevk edilen iki yaralının ailelerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından 2’şer bin YTL verildiğini, diğer yaralıların ailelerine de 500’er YTL verildiğini söyledi. Aydın, "Başbakanlık Ekonomik ve Mali İşler Başkanlığı tarafından gönderilen ödenek çerçevesinde yatarak tedavi gören 27 yaralımızın ailelerine 5’er bin YTL, ölen 18 vatandaşımızın ailelerine de 15’er bin YTL maddi yardım verildi. Paralar, vatandaşlarımızın banka hesap numaralarına yatırıldı" dedi. FİRMANIN AÇIKLAMASI Konuyla ilgili olarak İPRAGAZ firmasından yapılan yazılı açıklama ise şöyle: "1 Ağustos Cuma günü Konya ili, Hadim ilçesi, Balcılar Beldesi’nde meydana gelen ve bir binanın çökmesi sonucu 18 genç kızımızın vefatıyla sonuçlanan, hepimizi derin üzüntülere boğan elim kazayla ilgili resmi soruşturma ve inceleme sürmektedir. Kurumumuz yargının bağımsız ve yönlendirmesiz işleyebilmesi sürecine saygısı nedeniyle, herhangi bir spekülasyona yol açmamak adına, bugüne kadar bu elim kaza ile ilgili yorum yapmaktan ve beyanda bulunmaktan imtina etmiştir. Öncelikle belirtmek isteriz ki ; kazanın meydana geldiği binaya, şirketimizce 2006 yılında, günün tüm kanun, yönetmelik ve standardlarının öngördüğü teknik ve yasal gereklere uygun olarak dökmegaz tesisatı kurulmuş, eksiksiz çalışır halde teslim edilmiş ve günümüze kadar da sorunsuz olarak LPG sevkiyatı yapılmıştır. Periyodik olarak tüm teknik kontrolleri tarafımızdan yaptırılan sistemin, en son kontrolü 2 Temmuz 2008 tarihinde gerçekleştirilmiş ve kazaya sebebiyet verebilecek herhangi bir aksaklığa rastlanmamıştır. Kurumumuz yasaların öngördüğü şekilde adli sürecin tamamlanmasını itidal ve sabırla beklemektedir. Ancak bu süreçte, bilgi ve yetkileri bulunmayan bazı kaynaklar bu elim kazayı polemik konusu haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bu davranış sahiplerini yasal çerçeveye uygun davranmaya ve adli sürece saygıya davet ediyoruz. Hukuki ve teknik dayanağı olmayan ithamlar konusunda yasal haklarımızdan taviz vermeyeceğimizi bildiriyoruz. Kaza sonrasından bugüne kadar yapılan ve halen devam eden inceleme ve soruşturmalar sonuçlanıncaya kadar itidalli ve sabırlı olmak gerektiğine inanıyor, sonsuz üzüntülerimizle bu kazada yitirdiğimiz çocuklarımıza Allah’dan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı dileklerimizi yineliyoruz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. " Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.