Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

17 KÜÇÜK CAN KONYA’DA SON YOLCULUKLARINA UĞURLANDI

 

 

 

 

Konya"nın Taşkent İlçesi’ne bağlı Balcılar Beldesi’nde izinsiz Kur’an kursu olarak kullanılan kız öğrenci yurdu, önceki gün gaz kaçağının yol açtığı patlamada çöktü. Süleymancılar cemaati kuruluşu olan Balcılar Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği’ne bağlı 45 kişilik Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu’nda sabah namazı için uyanan kızlardan 17’si ile Kurs öğretmeni Semra Ünal göçük altında yaşamını yitirdi. 29 öğrenci ise tedavi altına alındı.

 

CUMA İBADETİ YAŞAMLARINA MAL OLDU

 

Okul dönemi boyunca yurdun hemen karşısında bulunan ilköğretim okuluna ve liseye yurttan gidip gelen öğrenciler, tatille birlikte Balcılar Beldesi ve çevre köylerdeki ailelerinin yanına gittikleri, ancak perşembe günü kızların büyük çoğunluğunun yurda çağrıldığı iddia edildi. Perşembeyi cumaya bağlayan geceyi ibadetle geçirme geleneğini benimseyen Süleymancılara bağlı yurdun yatakhane ışıkları yatsı namazının ardından söndü.

 

Yurdun banyolarına sıcak su sağlayan mutfaktaki ısıtıcı binanın dışında bulunan LPG ile çalışıyordu. Ancak bu ısıtıcıya gaz akışı sağlayan LPG borusu belirlenemeyen bir nedenle yerinden çıktı. Öğrencilerle birlikte sabah namazı için uyanan ve gaz sızıntısının farkına varan bir yurt görevlisinin elektrik düğmesine basmasıyla birlikte yurtta büyük bir patlama meydana geldi ve bina çöktü.

 

SON YOLCULUKLARINA UĞURLANDILAR

 

Patlamada yaşamını yitirenlerden kurs öğretmeni Semra Uysal Karaman"da, Fadime Yazıcı, Fatmaana Toz, Hatice Doğru, Elif Beyz Tuğyan Meram İlçesi Kurtuluş Mezarlığı"nda, Cennet Karaalp, Teslime Duran, Şerife Göktaş, Leyla Semerci, Ummünur Gümüştekin, Zehra Güllü Balcılar Beldesi"nde, Sema Bayram ise Afşar Beldesi"nde, Teslime Gökdemir, Şerife Bağcı, Rukiye Sena Demirbaş, Huriye Durmuş, Hatice Özçömlekçi, göz yaşları içinde, toprağa verildi.

 

ENKAZDAN ÇIKAN MEKTUP

 

Enkazda öğrencilerin birçok eşyası bulunurken, eşyalar arasındaki bir mektup dikkat çekti. Bir öğrencinin yazdığı tahmin edilen, ""Kandiliniz mubarek olsun"" diye başlayan mektupta, esprili bir şekilde ölüm anlatılıyor. Mektupta Ahiret Havayolları ile seyahat edileceği, Ahiret Hava Yollarının genel Müdürünün Azrail olduğu yazıyor.

 

 

***

 

İşte faciadan kurtulan çocukların anlattıkları...

 

Facİadan yaralı kurtulan Merve Avcı, yaşanan olayı şöyle anlattı: “Sabah saatlerinde namaza kalktık. Abdest almak için aşağı indim. Zemin kattan kuvvetli bir hışırtı geliyordu. Yurttaki iki hocamızla birlikte mutfağa girdik. Hocalarımızdan biri, "mutfakta gaz hortumu çıkmış" dedi. Mutfağın kapısında duruyordum. Hocalarımız "kapıyı kapat" dedi. İkinci kata çıktım. Binada panik yoktu, hatta öğrenciler yataklarındaydı. Yukarı çıktıktan 5 dakika sonra aşağıdan yatakhanelere gaz kokusu gelmeye başladı ve hemen ardından çok şiddetli bir patlama meydana geldi. 5 arkadaşımla birlikte patlamadan sonra binanın ayakta kalan kısmındaydık. Zemin kattan yukarı doğru çıkan alevleri çok yakımızda hissettik. Kapıyı açtığımızda binanın yarısının yıkıldığını ve sadece bizim bulunduğumuz bölümün ayakta kaldığını gördük. Üzerime iki tahta parçası devrilmişti. Bağırarak yardım istedim. Yardıma gelenler beni kurtardı. Önemli bir sağlık sorunum olmadığı için hastaneye götürülmedim.”

 

Okul tatile girdikten bir hafta sonra yurda yazıldığını anlatan Esranur Durmuş, “Birinci kattaki birinci yatakhanede ikinci ranzada kalıyordum. Olay sabahı her zamanki gibi saat 05.00 civarında namaz için Fatma Göktaş hocam kaldırdı ve hazırlanmaya başladım” dedi. Bu sırada, patlama sesi geldiğini söyleyen Durmuş, “Gözüme toz toprak kaçtı. Bir şey göremiyordum. Fatma hocamın nerede olduğunu bilmiyordum. Ranzayla çöken duvar arasına sıkışmıştım. Sonra bazı ablalarımızın hareketsiz yattıklarını gördüm. Bir süre sonra sivil savunma beni kurtardı. Hareketsiz duran ablalarımızın ölüp ölmediğini sorduğumda yaşadıklarını söylediler. Hastaneye geldim. Sol kolum iki yerden kırılmış. Sağ kolum da kırık. Bacaklarım da ezilmiş” dedi.

 

 

 

Şerife Atayer ise, sabah namazına kalktıktan sonra birinci kattaki lavaboya giderek, abdest almaya başladığını söyledi. Lavaboda 10-15 öğrencinin olduğunu anlatan Şerife, “Bir anda ne olduğunu anlamadan patlama oldu ve üzerime duvarlar yıkıldı. Sıkışmıştım. Bağırarak yardım istedim. Yıkıntının dış tarafına yakındım. Beldeden amcalar beni çekerek çıkarttı. Sağ ayağım acıyor ama iyi sayılırım. Diğer arkadaşlarımın da kurtulduğunu söylediler” dedi.

Gönderi tarihi:
Takdiri ilahi de, geç.

 

İşte size kör zihniyetin korkunç sözü: "Eceliyle öldüklerine inanıyoruz. İlahi adalet. Şikayetçi olmayacağız."

Ölen o küçücük bedenlerin aileleri böyle diyor işte!!!!

Gönderi tarihi:

Dinle beni bre ****** Müslüman

 

written_7.jpg

 

Dinle beni bre ****** Müslüman

 

 

SEN beni "Kafir oldun", "Deccal oldun", "Salman Rüşti oldun" falan diye terörize ederek susturacağını mı sanıyorsun?

 

Senin idraksiz, şuursuz ve saplantılı dindarlığının ürettiği bu şapşal ithamlardan tırsıp, o "17 günahsız küçük kız"ın hesabını soramayacağımı mı zannediyorsun?

 

"Aman bunların çarpık dindarlığına ses etmeyeyim... Aman tekere çomak sokmayayım... Yoksa bana Salman Rüşti derler" diyerek köşeme çekileceğimi mi sanıyorsun?

 

Nasıl ki...

 

Bazı aşırı laiklerin, içinde "Kuran kursu" geçen her olayda, meseleyi bir "insanlık meselesi" olmaktan çıkarıp, "Bu çağda Kuran mı öğrenilirmiş?" noktasına taşımasına şiddetle karşı çıkıyorsam...

 

Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet...

 

* * *

 

Galiba sen beni 17 küçük kızın ölümünün sorumluluğunu, "Bütün suç tüpçüde!" şeklindeki manşetiyle tüpçüye yükleyen, ahlaksızlığı kendisine şiar edinmiş "Vakit" tayfasındakilerle karıştırıyorsun...

 

Sakın karıştırma!

 

Unutma ki:

 

Onların işlerine ya "sütçü" karışır, ya "tüpçü"...

 

"Vakit" tayfasındakilerin "Hüseyin Üzmez vakası"nda neler yazıp çizdiklerini şöyle biraz kafanı çalıştırarak hatırlasana...

 

"İslam davası" adına küçük bir kız çocuğunun taciz edilmesine sahip çıkan zihniyet, "İslam davası" adına 17 küçük kızın enkaz altında can vermesini tabii ki "tüpçü"ye ya da "sütçü"ye yükler...

 

Onlardan başka ne beklenir ki?

 

* * *

 

Birileri çaresizlik ve yoksulluk içinde çırpınan köylülerin kızlarını, "Kuran öğreteceğiz" diye evlerinden alıp götürecek...

 

Ancak...

 

O kızların can güvenliğini sağlayamayacak... Barınma koşullarını yerine getirmeyecek... Doğru dürüst hiçbir önlem almayacak...

 

Sonra bir gün, sabah namazı vakti, kızların barındırıldığı bina korkunç bir gürültüyle çökecek...

 

17 kız o binanın enkazı altında can verecek...

 

Ve ben de, bu durum karşısında...

 

"Bu kızlar orada Kuran öğreniyordu... Namaza kalkmışlardı... Bu yüzden onlar şehit olmuştur... Ne mutlu onların anne ve babalarına" diye yazacağım, başka da bir şey yazmayacağım, öyle mi?

 

O kızlar şehit olmuş olabilir... Bu Allah ın takdiridir... Ben bir şey diyemem...

 

Ben onlara "şahadet şerbeti içirmek" yerine...

 

Neden önlem alınmadığını, neden denetimsiz kurs açıldığını, neden izinsiz iş yapıldığını, neden koruma altında tutulan küçük kızların can güvenliklerinin sağlanmadığını sorarım...

 

Bunu yaparken de...

 

Ne "Bütün suç tüpçüde" diye İslami fırlamalıklara yüz veririm...

 

Ne de "Şehit oldular" tarzında metafizik rahatlamalara...

 

Ben hesap sorarım...

 

Çünkü bu benim hem insanlık, hem de kulluk vazifemdir...

 

* * *

 

Bir şey daha var ey ****** Müslüman...

 

Sen zannediyor musun ki...

 

Konya nın o kuş uçmaz kervan geçmez bölgesinde "yurt" adı altında kaçak Kuran kursu açan o adamlar, salt "Kuran öğretmek" gibi kutlu bir işe soyunmuşlardır...

 

Sen zannediyor musun ki...

 

Adamların tek amacı, Allah rızasını kazanmaktır...

 

Eğer öyle olsaydı...

 

"Kuran öğreticiliği" gibi dokunulmaz bir gücü ellerine alıp, türlü çeşitli politik oyunlar çevirmezlerdi...

 

Sen "Süleymancı" denilen grubun kaç liderinin, kaç partiden milletvekilliği kaptığını biliyor musun?

 

Düne kadar Demirel in, Mesut Yılmaz ın, Erbakan ın listelerinin en tepesine oturan bu adamların, şimdi AKP listelerinde yer bulabildiğinden haberdar mısın?

 

Küçük köylü kızlarının cesetlerinin üzerinden yürütülen bu kirli güç mücadelesine neden destek verecekmişim ki?

 

* * *

 

Bak, benim ****** mütedeyyin arkadaşım...

 

Bunları yazıp çiziyorum diye...

 

Sen benim için...

 

"Salman Rüşdi oldu", "Kafir oldu", "Deccal oldu" mu diyeceksin?

 

De birader, de...

 

Hiç gocunmam...

 

"Bütün suç tüpçüde" diye yazıp "İslam mücahidi" olacağıma...

 

Alınmayan önlemlerden zerre kadar söz etmeyip, sadece "Melekler cennete uçtu" ya da "Şehit oldular" diye etliye sütlüye dokunmayan başlıklar atıp, "Bu Ahmet Hakan ne kadar takva sahibi bir adamdır" diye takdir kazanacağıma...

 

Hesap sorarak...

 

"Deccal" olmayı yeğlerim...

 

Tamam mı? Anlaştık mı?

Gönderi tarihi:

Ali Değirmenci alçaklığın evrensel tarihi ve bismillah boylu çocuklar

 

 

-ali şeriati’yi saygıyla anarak-

 

kişi yoksul olunca, iyilikleri ve güzellikleri bile aşağılanır diyor ali şeriati. oysa güçlü olanın, ensesi kalın olanın, kesesi ve kasası sağlam olanın saçmalıkları bile önemli sözlermiş gibi dinlenir. yersiz konuşmaları, tiksindirici geğirmeleri, ***** ***** lakırdıları dahi bilim ve felsefe nutku gibi anlaşılır. soğuk, sevimsiz ve ********* şakaları bile dinleyicileri güle güle öldürür.

 

biz müslümanlar, zengin ve güçlü olduğumuz dönemlerde, ispanyol ve italyan hocalar ile bilginler ders vermek istediklerinde, bizim mollalarımızın cübbeleri ile hırkalarını hiç çekinmeden hatta gururla giyer; kendilerini müslüman bilgelere benzetmek için üstlerini başlarını yırtarlardı. bugün bizimkiler ********** bir aferin almak için onların önünde günde elli kere takla atmaktan, el etek öpmekten, ******** yapmaktan çekinmiyorlar.

 

hıristiyan zanaatkârlar; avrupa’da göz boyamak istediklerinde mallarının üzerine “allah” yazarlardı. yani, bunda bir frenk üçkâğıdı, bir *********, bir ********* yoktur demeye getirirlerdi. bunlar bağdat’tan, buhara’dan, kurtuba’dan, gırnata’dan, şam’dan, medine’den semerkant’tan gelmiş eşyalardı. kendi yaptıklarını sahtelerinden ayırt etmek için, sattıkları haçlarının üzerine bile “allah” yazanlara rastlanırdı. bizim suyumuzun suyu bile onlar için bir ömre bedeldi.

 

haçlı seferleri başlayınca, onlar bizi kıyımdan geçirdiler. biz de onlardan aşağı kalmadık. birbirimizin evini basıp biz de büyük bir hünerle birbirimizi biçtik. hıristiyanlar daha sonra yahudilerle bir oldular. yer yer, zaman zaman güçlerini birleştirmekten çekinmediler. bizim atlaslarda ceylan kovalayan emirlerimiz ise göbek ve sakal bıraktılar, rakkaselerle oynaştılar, enfiye kutularını süslediler, hurmanın kırk bin türlü faydasından söz eden kitaplar yazdırdılar. sünni şii’yi, şii sünniyi, türk iranlıyı, iranlı arab’ı, arap berberi’yi, berberi tatar’ı kılıçtan geçirdi. çekişme, düşmanlık, kötümserlik, kıskançlık, tartışma, gıybet, savaş,************* tabanları sırtına değecekmiş gibi koşuşturup durdu her yerde. iyiliği arkasız bıraktılar, kötülüğün gönüllü celladı oldular.

 

dünya haritasını önüne koy şimdi, diyor şeraiti. fars körfezi’nden ispanya’ya bir çizgi çiz. oradan çin’e başka bir çizgi daha. İşte bu üçgen bir zamanlar müslümanların yurduydu. en önde aynı sancak yürüyordu, en önce aynı söz söyleniyordu. tek bir inanç vardı her türlü zaafa rağmen; tek bir kitap, tek bir kıble. ya şimdi?

 

aynı mezhebe, aynı dile, aynı toprağa, aynı tarihe sahip olanlar bile bir mescidde kırk türlü namaz kılıyor. kimi yarın gerçekleştireceği kumpası kuruyor kafasında, kimi kırk yıl sonra yiyeceği tatlının hesabını yapıyor. kimi kocaya varacak kızıyla didişiyor, kimi son dakka golünü düşünerek varıyor secdeye. tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek saf tutan mı dersin, tavuğu esirgemediği yerden hâlâ niye kaz gelmediğini düşünerek salavat getiren mi?

 

hepimizin başını kuma gömdü birileri sanki. oyuk gözlerle, allah canımı al der gibi çarpan kösnül kalplerle, amuda kalkarak hayata tutunan gövdelerle yaşıyoruz. Kendisine faydası olmayan kişi, başkalarına da ancak ayakbağı olacaktır elbette.

 

*

 

şükür ki çocuklarımız anlıyor. bu doğurgan ve acılı coğrafyanın çocuklarının keskin gözlerinde çakmakta olan şimşeği siz de görüyor musunuz? onun için yazmak lazım. tanıklık lazım. biriktirmek, berkitmek lazım. üzerlerine yüreklerinden başka muska takmadan kucaklamak lazım onları. arap, kürt, türk, boşnak, çeçen, eskimo, fars, cermen, zenci fark etmez. birlemeyi bilenler; bir önündeki sonsuz sayıda sıfırları görenler onların arasından çıkacaktır.

 

hadi herkes bir seyyid bulsun, bir ali, bir zeynep, bir selahaddin, bir malcolm, bir yasin, bir şikaki, bir nasrallah, bir malik, bir ebuzer, bir sümeyye, bir rachel, bir ikbal, bir berfin, bir tarık, bir fatıma. haydi perde insin, haydi taklit bitsin. bu uğursuz öykünme, bu rezillik, bu yabancılaşma sona ersin.

 

çekip gitsin içimizden derilerini kazıyan inkârcılar! sesimizi beğenmeyenler, şarkımıza eşlik etmesin. yezid’in eteğine yapışmaktan bıkmayanlar safımızı, suyumuzu, soframızı artık terk etsin. sesimizi ateşe verelim. gök şarlayarak boşansın arkamızdan. hamas’ın elinden tutalım, gözlerinden öpelim hizbullah’ın. taşları tencerede kaynatan anneyi bulalım yine, karnına taş bağlayanları. içimizde güpgüzel bir kudüs yeşersin. mekke’nin bilinci göversin, kahire silkinsin. diyarbakır artık döşünü dövmesin, afgan dağları umuda kessin. gazze ve ramallah’ta çocuk ektiğimiz tarlalar bir bir yeşersin! bağdat’ın içine yassız girilsin! güzelliğimize yetişemeyen iblis avanesi, **********!

 

*

 

hadi herkes yoldan çekilsin! sadece bismillah boylu çocuklar yürüsün! saraya telâş düşsün, sokağa kıyam, sabaha felah. dile kelâm düşsün, döle civan, dala şahan. çöle bârân düşsün, güle hazan, bülbüle figan. göle akşam düşsün, yele feryad, güzele gam. zindana yûsuf düşsün, yüreğe ateş, ateşe ibrahim. zulme âsâ düşsün, tûra musa, utanca zorba.

 

ele zincir düşsün hey, gönle cemre, yola bismillah!...

Gönderi tarihi:

Bu laik devletten hesap sorulmuyor ama ...

 

Rüsvetin kol gezdigi , imari , kanunlari takmayan ,

laik sistemin yetistirdigi laik insanlarin

laik memur olarak götürdükleri rüsvetler

de söz konusu degil ...

 

Keyfyetsiz ve ehliyetsiz tesisatlar , izinsiz binalar

buna göz yumman laik zabita ekipleri,polisleri yani

laik sistem sorgulanmaz ...

 

Kuran patlamadi , bir bina patladi ya da cöktü ...

Türkiyede hic olmayan bir sey , degil mi?

 

 

Neyse Mutlu Tönbekici bu makalesi yerinde :

 

 

Mühim bir sorunumuz var. Biz bina yapmasını bilmeyen bir toplumuz. Koca bir millet olarak son 50 yılda bina yapmasını komple unuttuk. Bina adını verdiklerimiz insanı kanser hastası yapacak kadar çirkin bir takım tuğla ve beton yığıntıları sadece. Ne dayanıklı, ne de güzel. Acıklı bir takım üst üste, yan yana hücreler. Ama kesinlikle bina değil.

 

Mağara devri adamına ver aynı malzemeyi, o da aşağı yukarı bu kadar çirkin ve entipüftü şeyler yapmayı becerir. Bu ülke nasıl oldu da bu kadar geriledi insan inanamıyor. Zira çok uzak değil bundan yüz yıl öncesine kadar bu ülke insanı "gerçek" binalar yapmayı beceriyordu. Hem güzel hem dayanıklı olan sivil mimari örneklerinin üç beş arta kalanını memleketin her köşesinde görmek mümkün. Çayelili de yapabiliyormuş, Bursalı da yapabiliyormuş, Mardinli de Konyalı da... Bu topraklar gerçek bina nedir biliyor yani. Üç kuşak öncesi, zengin değildiyse bile bir görgüye sahipti ve haysiyetli, estetik ve dayanıklı binalar yapabiliyor, yaptırabiliyordu. Başka türlüsü düşünülemiyordu bile.

 

Ama şimdi tümüyle unutmuş durumda. Sadece 100 yıl içinde 10 bin yıl geri gidebilmiş bir ülkeyiz. Açıklamalara şiddetle muhtaç bir durum.

 

Ben açık söyleyeyim apartmanlara zaten ama gökdelenlere falan da güvenmiyorum. Sadece boyu çok uzatılmış gecekondular gibi geliyor bana onlar. Zira ultra modern bir alışveriş merkezinde yağmur yağdığında camlardan içeriye şakır şakır su aktığını görmüş bir insanım ben. Yalıtımda bu kadar özensizlik varsa temelde niye olmasın? Yalıtımı da temeli de aynı adamlar yapıyor, aynı mühendisler denetliyor zira. Planlar pek güzel, pek doğru, pek depreme dayanıklı çizilmiş olabilir (şimdi durduk yerde Mühendisler Odasının protestolarını üzerimize çekmeyelim) ama uygulayan da bakalım o kadar özenli mi?

 

Kaçak kuran kursu patladı, 18 yoksul kızcağız öldü, aileleri perişan oldu şimdi millet kaçak kuran kurslarına taktı.

 

Takalım tamam ama patlayan kuran değil ki! Patlayan ne kuran ne kurs. Patlayan bina. Yani Konyalı da olsa, Çayelili de olsa, Mardinli de olsa Türklerin (ve Kürtlerin) yapmayı beceremedikleri o "şey". Ne temelini, ne planını, ne tesisatını, ne çatısını, ne giderini, ne fosseptiğini ne bahçesini becerebildikleri o "şey".

 

Bundan bir iki hafta önce hatırlarsanız bu ülke köpük faciasını da yaşadı. Otelin birinde birkaç kişi saçma bir tesisat hatası yüzünden hayatını kaybetti.

 

Turizmi sorgulayan oldu mu?

 

Söz konusu binada diyelim fen dersleri, matematik dersleri ve hatta inkılap tarihi dersleri verilseydi durum değişecek miydi? Matematik öğrencileri hayatını kaybetseydi suçlu matematik mi olacaktı? Çağdaş, laik, demokratik eğitim veren okulların tesisatlarına, temellerine, çatılarına güveniyor musunuz yoksa siz?

 

"Bu analar babalar nasıl insanlardır, nasıl evlatlarını buraya terk edebilmiş? Bu nasıl bir dini gözü dönmüşlüktür? Kuran kurslarının hepsini derhal yasaklayalım" diye feveran etmiş bir okur. (Okurlar karışıyor böyle arada..)

 

Üniversitedeki ilk yılım korkunç barakalarda geçti. Zira binası henüz olmayan üniversiteleri eğitime açmak gibi saçma bir huyumuz vardı. (Halen var mıdır bilmiyorum) Ana binanın inşaatı devam ederken bizleri de barakalara tıkmışlardı. Çok soğuk günlerde aynı kampus içindeki Atatürk Eğitim Fakültesi'nin sınıflarında ders görürdük zira barakalarımıza ısıtma tertibatı yapmak kimsenin aklına gelmemişti. (Burası Antalya ya! Veya bizler kutup ayısıyız ya...) Biraz daha güvendeyiz derken rüzgarlı bir günde iki sıra arkamdaki kızın başına çerçevesi ve camıyla birlikte komple pencere düşmüştü. Dehşet verici bir şeydi. On on beş dikiş atılmıştı kızın başına. Kuran kursunda değildik, siyasi bilimler dersindeydik.

 

Bu durumda ne diyeceğiz? "Bunlar nasıl analar babalardır, bu nasıl bir 'fenni' gözü dönmüşlüktür? Üniversitelerin hepsini yasaklayalım" mı?

 

Resmi veya sivil, okul binalarımız da çok kötü, iş yerlerimiz de çok kötü, evlerimiz de çok kötü... Kuran kursu olarak kullanılan bina da tabii ki kötü.

 

Bina yapmasını bilmeyen toplumlar ilkel toplumlardır. Binalarına bakıp zihni gelişmişlikleri hakkında bir fikir sahibi olabilir insan.

 

Türkiye topraklarını fazlasıyla gezmiş biri olarak söylüyorum ki manzara feci.

 

VATAN

Gönderi tarihi:
written_7.jpg

 

tabi ki dogru söyledigi tarafları var.

ama dikkat edin bu tip yapılanmalar hiç bir zaman sistem ile arasını bozmamışdır.

belki siyasette yer kapmak vb. için

kim bilir

ama sisteme hiç bir noktada itirazlarıda yok bu tip yapıların

Gönderi tarihi:

Melek oldu uctular dıyenlerın cocukları neden Amerıkalarda Fransalarda özel kolejlerde okuyorlar,onlarda gıtsınler bır kacak Kuran kursuna belkı tüpcü tüpü ayarlamıs olabılır patlar ve o cocuklarda melek olup ucarlar,mademkı melek olmak kacak Kuran kurslarında ölmekten gecıyo o zamamn herkes gıtısın böle kurslara ******** ve ucsunlar cennete,eger o kadar kolaysa cennete ucmak veya Arapca ıle cennete uculuyorsa Arapların hepsı cennetlıktır zaten.

 

saygılarla

Gönderi tarihi:

Ahmet Hakan dünün bır numaralı türban savunucusu.Kanal 7 nın gözde habercısı,Iskele Sancak programının yapımcısı,bastacı edılen bır medya mensubu,bırdenbıre bu ısım seıatcı ve AKP yandası odaklar tarafından "DECCAL"ılan edılecek kadar düsman sahıbı oldu.Müslüman gecınen lerın gercek kımlıklerı Ahmet Hakan ısmıne saldırı tarzları ıle ortaya cıkmaktadır.Müslüman gecınenlerın en büyük düsmanları gerceklerı yazan anlatan ve onların Allaha ortaklılarını ortaya dökenlerdır.Laık devlete ve Laık ınsanlara saldırmayı meslek edınmıs olanların kımler olduklarını bılmek kadar tesllı edıcı hıcbırsey olamaz.Allahı kendılerıne ortak tutarak Allahın adını kullanarak ınsanların beyınlerını yıkamaya calısanlara Allah yerı geldıgınde kendısıle ortak olunamıyacagını münasıp bır sekılde anlatır,ve onların ********,yanı ergenekonun arkasına saklanmakla Allahı aldatamazlar.

 

 

saygılarla

Gönderi tarihi:

bu tip tarikat ve cemaatlerin en büyük destekçisi sistemin kendisidir.

geçerli olan sistem tevhitçi müslümanlar ile savaşırken, bu tip tarikat ve sözde cemaatleri el altından destekler

oy için ve siyasal taleplerde bulunmasın diye

başlarına bir iki hocamsı şey koyarlar ve olay biter,******** hepsi o

bakın bu yapıların yıllardır destek veridigi partilere, her türden partiye girerler.

erbakana hiç biri destek vermez, çünkü aynı tabana oturuyorlar, iktidar mevzu yani..

anap gibi, dsp gibi, dyp gibi hatta bazıları chp gibi partilari tutarlar...

siyaset ve düzenle alakalı hiç bir talepleri olmaz bunların, yoksa yaşam alanları ve saltanatları dagılıverir..

şöyle dikkatlice bakınca sistemin ve bu tür tarikat ve cemaatlerin nasılda belli bir uyumluluk arzettigi görülür.

Gönderi tarihi:

6081813.jpg

Bir babanın yürek burkan dramı

 

Meryem ve Fatma. Onlar Balcılar Kız Öğrenci Yurdu faciasından yaralı kurtuldular. Biri Konya'ya, diğeri Ankara'ya hastaneye kaldırıldı. Babaları nerede olduklarını öğrendi. Ama onları göremiyor. Üstelik, bu olaydan önce de haftalardır görmemiş kızlarını.

 

Adı Ahmet Özbağrıaçık... Konya'nın Taşkent İlçesi'nin bir köyünde yaşıyor. 6 çocuğu var. Bulabilirse mevsimlik tarım işçiliği ya da hamallık yapıyor. Sorulduğunda, "Başkaca bir geçimim yoktur beyim" diyor, yüzü önüne düşüyor sonra da uzun uzun susuyor.

 

O bir baba... Patlama haberini, Balcılar'daki kız öğrenci yurdunun çöktüğünü saatler sonra haber alıyor. Ciğeri yanıyor. Çünkü onun iki kızı da orada! Biri Meryem, 13 yaşında. Diğeri Fatma 16 yaşında.

 

Fatma 2 yıldır Özel Boğaziçi Kız Yurdu'nda kalıyor. Her yaz iki kızını da buraya yatılı gönderiyor. Nedeni mi?

 

Yurt, kurs boyunca yemek-içmek-yatmak bedava...

 

Susması bitiyor, gözlerinde çaresizlik yüzü mahsun anlatıyor usul usul:

 

"Yurt çökmüş dediler... Önce şaşırdım. Sonra, 'Benim kızlarım orada' dedim. Koştum... Geldim ki, benim kızlardan haber yok. Yandım... 'Üzülme, senin kızlar yaralı, kurtulmuş' dedi biri. Nerede peki? Kimse bilemedi hemen. Sonra, birinin Konya'ya, diğerinin küçüğümün, Meryem'in Ankara'ya hastaneye götürüldüğünü öğrendim.

 

Hemen Konya'ya uçmak istedim, kızımın yanına. Sonra aklıma geldi. Cebime baktım. Para yoktu. Vardı da üç-beş lira!

 

Allah razı olsun, Konya'ya kendi otomobiliyle gidecek biri çıktı. Param cebimde kaldı. Meryem'i, küçük kızımı gördüm. Hafifti yaraları. Yüreğim serinledi.

 

Öptüm, kokladım onu.

 

Ben yavrularımı 2.5 haftadır görmüyordum. Burnumda tütüyorlardı. Onlar kursta, ben ne iş bulursam onun peşindeydim.

 

Şimdi tek düşüncem Ankara'ya gitmek.

 

Büyük kızım Fatma orada. Ağır yaralıymış. Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi görüyormuş..."

 

Sonra, yüzü yine yere düşüyor Ahmet Özbağrıaçık'ın. Boğazına bir yumru takılıyor sanki. Anlayan anlıyor onu.

 

Ankara'ya, kızı Fatma'yı görmeye gidemiyor işte.

 

Söyleyemiyor, Ankara'ya gidecek parası yok cebinde.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.