Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 21 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 21 Temmuz , 2008 Web Siteme Git İşte Filistin de savaş!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Alıntı
Φ Yorgun_Demokrat Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2008 Hasan Cemal'den Yaşar Büyükanıt'a; Başka çaremiz yok Büyükanıt Paşa! Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt demiş ki: “İnsanlığın değer verdiği değerlerden biri insan hakları, ikincisi demokrasi, üçüncüsü özgürlük, dördüncüsü barış… Biz bu değerleri terörle mücadelede elimizden kaçırdık.” Sormak lazım: Neden kaçırdınız bu değerleri? 1980’lerin Diyarbakır Askeri Cezaevi örneğinde olduğu gibi, Felat Beyler’e dışkı yedirilirse, insan hakları elbette kaçar elinizden… Bir Kürt sözcüğü, Kürdistan sözcüğü yüzünden insanlar terörist diye birkaç yıl hapse atılırsa, özgürlük elbette kaçar elinizden… Kürtçe’yi yasaklar, kamuya açık yerlerde Kürtçe dilinin konuşulmasını cezalandırırsan, demokrasi elbette kaçar elinizden… Kürt ana babadan doğan bebeklere Kürtçe isim konulmasını yasaklarsan, insan hakları elbette kaçar elinizden… Mezraların, köylerin yüzyılların ötesinden gelen Kürtçe isimlerini Türkçe’yle değiştirirsen, insan hakları elbette kaçar elinizden… “Kürt yok, Türk var!” ırkçılığını ve saçmalığını yıllar boyu devletin resmi politikası olarak izlersen, ders kitaplarına bile yazarsan, barış elbette kaçar elinizden… Yüzbinlerce insanı zorla evinden barkından edersen, onlara kendi yurdunda sürgün acısını yaşatırsan, insan hakları elbette kaçar elinizden… Yüzbinlerce insanın mezrasını, köyünü zorla boşaltıp yıkarsan, yakarsan, barış elbette kaçar elinizden… Kürtçe şarkı söylenmesini, Kürtçe radyo televizyonu, Kürtçe yayını yıllar boyu yasaklarsan, özgürlük ve demokrasi elbette kaçar elinizden… Sarı-kırmızı-yeşil renkleri bile Kürt renkleri diye tehlikeli sayarsan, bu renklerle giyinip kuşanıp mendil sallayarak eğlenen düğün salonlarını basarsan, hatta böyle düğünlerin sahiplerini karakola çekersen, barış elbette kaçar elinizden… “Devlet bazen rutin dışına çıkar!” zihniyetiyle terörle mücadelede hukuk dışılığa bulaşıp faili meçhulleri ya da Susurluk’ları hoş görürsen, insan hakları ve demokrasi elbette kaçar elinizden… 12 Eylül döneminin Diyarbakır örneğinde olduğu gibi hapishaneleri işkencehanelere dönüştürürsen, insan hakları ve barış elbette kaçar elinizden… Terörle mücadele adına hukuk dışılığa prim tanırken gazetecileri, insan hakları aktivistlerini ‘andıç’larsan, insan hakları elbette kaçar elinizden… Ne yazık ki öyle. Bütün bunlar yaşandı. Frene basmak ve yaşananları soğukkanlı biçimde eleştiri süzgecinden geçirmek lazım. Bu bir görev! Geçmişin acıları bazen olgunlaştırır insanları. Geçmişten alınabilecek derslerle geleceğin barışını kurmak kolaylaşır. Daha fazla kan akmasın. Daha çok gözyaşı dökülmesin. Yeter bu kadar şehit cenazesi ve taziye çadırı. Artık silahı değil, siyaseti düşünmenin zamanıdır. Eğer barış ve demokrasiyi, insan hakları ve özgürlükler düzenini amaçlıyorsak, bir daha elimizden kaçırmak istemiyorsak, Başka çaremiz yok Büyükanıt Paşa… 14/12/2007 Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2008 Hasan Cemal'den Yaşar Büyükanıt'a; Başka çaremiz yok Büyükanıt Paşa! Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt demiş ki: “İnsanlığın değer verdiği değerlerden biri insan hakları, ikincisi demokrasi, üçüncüsü özgürlük, dördüncüsü barış… Biz bu değerleri terörle mücadelede elimizden kaçırdık.” Sormak lazım: Neden kaçırdınız bu değerleri? 1980’lerin Diyarbakır Askeri Cezaevi örneğinde olduğu gibi, Felat Beyler’e dışkı yedirilirse, insan hakları elbette kaçar elinizden… Bir Kürt sözcüğü, Kürdistan sözcüğü yüzünden insanlar terörist diye birkaç yıl hapse atılırsa, özgürlük elbette kaçar elinizden… Kürtçe’yi yasaklar, kamuya açık yerlerde Kürtçe dilinin konuşulmasını cezalandırırsan, demokrasi elbette kaçar elinizden… Kürt ana babadan doğan bebeklere Kürtçe isim konulmasını yasaklarsan, insan hakları elbette kaçar elinizden… Mezraların, köylerin yüzyılların ötesinden gelen Kürtçe isimlerini Türkçe’yle değiştirirsen, insan hakları elbette kaçar elinizden… “Kürt yok, Türk var!” ırkçılığını ve saçmalığını yıllar boyu devletin resmi politikası olarak izlersen, ders kitaplarına bile yazarsan, barış elbette kaçar elinizden… Yüzbinlerce insanı zorla evinden barkından edersen, onlara kendi yurdunda sürgün acısını yaşatırsan, insan hakları elbette kaçar elinizden… Yüzbinlerce insanın mezrasını, köyünü zorla boşaltıp yıkarsan, yakarsan, barış elbette kaçar elinizden… Kürtçe şarkı söylenmesini, Kürtçe radyo televizyonu, Kürtçe yayını yıllar boyu yasaklarsan, özgürlük ve demokrasi elbette kaçar elinizden… Sarı-kırmızı-yeşil renkleri bile Kürt renkleri diye tehlikeli sayarsan, bu renklerle giyinip kuşanıp mendil sallayarak eğlenen düğün salonlarını basarsan, hatta böyle düğünlerin sahiplerini karakola çekersen, barış elbette kaçar elinizden… “Devlet bazen rutin dışına çıkar!” zihniyetiyle terörle mücadelede hukuk dışılığa bulaşıp faili meçhulleri ya da Susurluk’ları hoş görürsen, insan hakları ve demokrasi elbette kaçar elinizden… 12 Eylül döneminin Diyarbakır örneğinde olduğu gibi hapishaneleri işkencehanelere dönüştürürsen, insan hakları ve barış elbette kaçar elinizden… Terörle mücadele adına hukuk dışılığa prim tanırken gazetecileri, insan hakları aktivistlerini ‘andıç’larsan, insan hakları elbette kaçar elinizden… Ne yazık ki öyle. Bütün bunlar yaşandı. Frene basmak ve yaşananları soğukkanlı biçimde eleştiri süzgecinden geçirmek lazım. Bu bir görev! Geçmişin acıları bazen olgunlaştırır insanları. Geçmişten alınabilecek derslerle geleceğin barışını kurmak kolaylaşır. Daha fazla kan akmasın. Daha çok gözyaşı dökülmesin. Yeter bu kadar şehit cenazesi ve taziye çadırı. Artık silahı değil, siyaseti düşünmenin zamanıdır. Eğer barış ve demokrasiyi, insan hakları ve özgürlükler düzenini amaçlıyorsak, bir daha elimizden kaçırmak istemiyorsak, Başka çaremiz yok Büyükanıt Paşa… 14/12/2007 Çok teşekkür ederim Yorgun Demokrat...ellerine sağlık! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2008 GANDHİ, TUZ YÜRÜYÜŞÜ VE... SİVİL İTAATSİZLİK Cafer Solgun Tuz; sofralarımızın ayrılmaz bir parçası, yemeklerimizin tadı olan bir nesne. Gündelik yaşamımız içerisinde, gerektiğinde hatırladığımız bir şey. Ama aslında tuz, bildiğimizden ve sandığımızdan daha fazlası demek. Tarih boyunca nice savaşların, isyanların nedeni olmuş. Zenginlik, kutsallık, hatta aşk değerleri atfedilmiş ona. Romalılar, Yahudiler, Tanrı tarafından kabul görmelerini sağlamak için kurbanlarını tuzla arındırmışlar. Dinler için de büyük önem ifade etmiş tuz; Müslümanlar tuzu kem gözlerden ırak olmanın sembolü sayarken, Hırıstiyanlar tuzun şeytandan koruduğuna inanmışlar. Tuz yürüyüşü... Tuz, aynı zamanda sivil itaatsizliğin efsanevi ismi Mahatma Gandhi'nin eylemiyle de özdeşleşmiştir. 12 Mart 1930'da Mahatma Gandhi, İngiliz sömürgecilerinin koyduğu 'tuz vergisi' uygulamasını ve İngilizlerin Hindistan'daki tuz tekelini protesto etmek için bir yürüyüş başlattı. Gandhi, bulunduğu Guceyrat Eyaleti'nin Ahmetabat kentinin, 388 km ötesindeki Dandi kasabasına doğru başlattığı yürüyüşünde, kasabaya 6 Nisan günü ulaştı. Gandhi bu yürüyüşü gerçekleştirdiğinde, 61 yaşındaydı. Yürüyüşünün sonunda Gandhi, elindeki tuz topağını binlerce kişinin tanıklığında parçaladı. Mahatma Gandi'nin eylemi, Hindistan'da geniş kapsamlı bir sivil itaatsizlik dalgasını başlatmış, bağımsızlık mücadelesinin de dönüm noktasını oluşturmuştu. Barış ısrarı Gandhi bir ilke, özgürlük ve aynı zamanda barış insanıydı. İlkeli olmak, sahiplendiği davanın başarısı için ne denli olmazsa olmaz değerde ise, buna bağlı olarak özgürlük istem ve davasına içtenlikle, sadaketle bağlılık da aynı ölçüde, ancak Gandi gibi bir kişiliğin şahsında zafer kazanabilirdi. Hiç kuşkusuz Gandhi'nin ilkeli duruşu ve özgürlük davasına bağlılığı, onun barışçıl kişiliğinde çok daha büyük bir anlam ve değer kazanmıştır. Biliyoruz ki tarihte bağımsızlık ve özgürlük davası için yürütülen çok kanlı savaşlar, mücadeleler olmuştur. Bu savaş ve mücadeleler, gerekçeleriyle meşru ve haklıdırlar, tartışma konusu açık ki bu değil. Ancak bu durum, Gandhi'nin yaşam ve mücadele tarzıyla, yaşam felsefesinin, dünya görüşünün farkını, anlam ve niteliğini ortaya koyması bakımından onu ve eylemini daha çarpıcı kılmaktadır. Bu yüzdendir ki Gandhi, dünyadaki tüm barış hareketlerinin hala en büyük ilham kaynağıdır. Onun davasına bağlılığındaki içtenliği ve ilkeli duruşu kadar barıştaki ısrarı, barış hareketlerinin ilham kaynağı olagelmiştir ama, açıkcası ondaki direncin örnekleri çok fazla değildir. Kendi döneminde Gandhi'yi de farklı mücadele yöntemlerine sevk etmek isteyenler olmuştur. Ancak Gandhi, kendi kişiliğiyle özdeşleşen barışçıl yol ve yöntemlerle mücadeledeki ısrarını her zaman korumuştur. Bir bakıma, daha zor olanını, daha uzun soluk ve sabır, direnç gerektireni tercih etmiştir; o, bunun için Gandhi'dir... Sivil itaatsizlik Gandhi'nin mücadele tarzında sivil itaatsizlik, öncelikli bir yer tutar. 76. yıldönümünde Tuz Yürüyüşü, bu yönüyle bir kez daha öğrenmek gereken zengin bir deneyim oluyor. Zira dünyamız, ABD'nin egemenlik politikalarının yol açtığı savaş ve çatışmalarla kanlı bir tarihi süreçten geçiyor. Bir parçasını oluşturduğumuz Ortadoğu coğrafyası, günlük olarak yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği bir kan gölüne dönmüş durumda. Kürt sorunu, barışçıl, demokratik çözüm olanaklarına rağmen inkar ve imha zihniyetindeki ısrar nedeniyle hala büyük acıların konusu olmayı sürdürüyor. Bu tabloyu daha da detaylandırmak mümkün. Sivil itaatsizlik, tam da bu kanlı gerçeklik nedeniyle güncel bir önem ifade ediyor. Savaş ve çatışmalardan, ulusal, mezhepsel sorunlar, çelişkiler yaratmaktan çıkarları olanlar, açık ve kesindir ki halklar ve insanlık değil. Bölgemiz özgülünde baktığımızda bu, çok daha çarpıcı bir gerçeklik oluyor: ABD öncülüğündeki emperyalist egemenlik politikaları, sadece işbirlikçi güçlerin çıkarlarına olabilir. Halkların bu politikaların dümen suyundan kurtulmaları, bu politikaların işlevsiz kalmasının yegane yolu oluyor. Savaşa karşı barış isteminin kitlesel boyutlarda yükselmesi, çok ciddi siyasi sonuçlar yaratabilirdi ve hala da yaratabilir. Savaşa, militarizme, halkları çeşitli biçimlerde birbirine düşman etmeye yönelik politikalara karşı etkin ve etkili kitlesel sivil itaatsizlik eylemleri, barış eylemleri, sanıldığından daha yaşamsal sonuçlar yaratabilecek önemdedir. Bu yüzden Gandhi ve onun kişiliği, mücadelesi, yaşam felsefesi, günümüzde hala öğretici değerini olanca güncelliğiyle koruyor. Alıntı
Φ misafir1980 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 21 Ağustos , 2008 Savaşın çocukları Olenka Frenkiel BBC muhabiri / Freetown Ivan, rahatsız edici bir soğukkanlılıkla ilk kez birini nasıl öldürdüğünü anlatıyor. . . savaşın çocukları,hangi esareti yaşıyor acaba.Barış nazlıdır savaşa.Oldukça etkileyici,elinize sağlık. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2008 Irak işgali sırasında annesini,babasını ve ayaklarını kaybeden Iraklı çocuğun ABD komutanına yazdığı şiirin ilk dörtlüğünde şunlar yazılıydı; ''SİZDE DE BARIŞ BÖYLEMİDİR FRANKS, İNSAN HAKLARI ÇOCUK YETİM VE AYAKSIZ BIRAKIR MI ORDA DA DÜŞER Mİ AYIN KAN GÖLÜNE AKSİ GÜPEGÜNDÜZ DÜŞER Mİ PAZAR YERİNE DEMOKRASİ!'' ve o dörtlükten mısralara hergün bir yenisi ekleniyor.Irak'ta hergün ölüm haberleri gelmeye devam ediyor.Irak işgal edildi;çünkü hesaplar bunu gerektiriyordu.Irakta'n gelen karanlığı Nazım!la kucaklamalı mı? ak bir karanfil gibi çatlayıp da çekirdek, atom bahçelerine yürüyünce aydınlık, yalnız meraklıları değil, bütün insanlık, şiirin aynasında kendini seyredecek. Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2008 2 saate yakındır bir şeyler yazmaya çalışıyorum ama nafile... Bi bakiyim şuralara dedim buraya geldim. Benim artık hiçbir şeye inancım kalmadı.Şuna inanıyorum buna inanıyorum demekten korkuyorum artık.İnandığım şeyden beni caydıracaklar diye.Benim her şeyi gırgıra alışım bundan. BARIŞ'a hiç inanmıyorum artık.İnanmıştık ta caydırdılar.Korktuğum başıma geldi.Zaten yok barış marış falan.Savaş a bahane olsun diye yaratılmış uyduruk bir şey... Barış getiricez diye geliyorlar bi kaç bin kişi ölüyor toprakların bölük pörçük oluyor.Al sana barış.Alsana barış ala al bak tamam çok elleme kırılır Özgürlük , demokrasi vs. hepsinin çok basit bir tanımı var ama bizler filozofluk yapıp döktürmeye çalışıyoruz ama etrafa döküyoruz kelimeleri...Berbattt.... Demokrasi , demokratikleşme paketi, toplum barışı , birlikte yaşamak...falan onlar ne. Demokratikleşme paketini kısaca tanımlayayım:Demokratikleşme paketi Hani amerika demokrasi getiricem diye uçaklarla Irak'a atıyordu.Ama ne hikmetse o paketler düştüğü yeri yok ediyordu.Buydu demokratikleşme paketleri. Ben hiç bişeye inanmıyorum artık. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2008 Sevgili Godzilla, bende artık barışa inanmıyorum! Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2008 Sevgili Godzilla, bende artık barışa inanmıyorum! hele ki sen... işte şimdi her şey daha kötü Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2008 Sevgili Godzilla, bende artık barışa inanmıyorum! Benim tanıdığım Hülya,asla barışa olan inancını kaybetmez...şimdi canı sıkkın sadece. O da bilir ki barışa olan inancımız insana olan sevgimizdendir. Hülya biz kazanacağız.Sabret!(şimdi iyi değilsin biliyorum,en kısa zamanda iyi ol da gel buraya) Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2008 Türkiye’ye de Gandhi Gerek Gandhi, dünya tarihinde sivil itaatsizlik ve pasif direnişin simge isimlerinden biri, hatta uygulamada en önemlisi kabul edilmektedir. Gandhi felsefesi Satyagraha yani hakikate tutunmak veya sevgi gücü olarak tanımlanır. Gerçeğe, barışa, demokrasi ve iyiye ulaşmak için rakibine karı şiddet kullanmadan, ona acı çektirmeden kendine acı çektirmek gerek. Aslında sivil itaatsizlik doktrinin düşünce babası David Thoreau’dur. Sivil itaasizliğin temel felsefesini özetleyen bazı düşünceler şöyledir: Kişinin kendini feda etmesi, diğer nefislerin feda edilmesinden daha erdemlidir. Vicdanımıza ters kanun ve politikalara itaat etmek insanlığa aykırıdır. Şiddete dayalı yöntemleri kökünden reddetmek gerek. En iyi yönetim en az yönetendir. Thoreau, vicdan süzgecine tabi tutmadan devletin yasa ve eylemlerine uymaya hevesli yurttaşları şöyle tarif eder: Onlar devlete kulluk ediyor, insan olarak değil tabii, makine olarak, gövdeleriyle! Bu insanlar kendilerini taş, toprak yerine koyuyorlar, odun yerine! Aynı amaca uygun tahtadan adamlar üretilebilir belki bir güzel, neden olmasın? Böylesi kullar saman dolu kuklalar kadar saygıya değer ancak. Bunlar makinelerin işlevleri nedeniyle taşıdıkları kadar değer taşır alt tarafı. Yine bunlar gibiler çoğu kez iyi yurttaş sayılır. Birçok aydın ve entelektüel de kafalarıyla kulluk ederler devlete, ahlaki tercihleri pek önemsemediğinden, farkında olmadan Tanrı yerine İblis’e hizmet etme ihtimalleri çok yüksektir. Gandhi’ye göre, yanlış araçla doğru bir hedefe gidilemez. Yani şiddet kullanılarak barışa ulaşılamaz. Barışa ulaşma yöntemi, bu nedenle önemlidir. “Zalime kullandığı yöntemle cevap verirsen, senin zalimden ne farkın kalır?” diye sormaktadır haklı olarak. Gerek G. Afrika ve gerekse Hindistan’da zalim, ırkçı ve ayrımcı yönetimlere karşı uyguladığı barışçıl direniş ve sivil itaatsizlik eylemleri ile bu iki bölgede de ciddi başarılar elde etmiştir. Sevgiye dayalı ve barışçıl yöntemler karşısında en zalim diktatörlerin bile güçsüz kaldığını gösteren bir eylem adamıdır Gandhi. G. Afrika’nın ırkçı rejimine karşı direnirken ona bir komutan şöyle der: “Sizden nefret ediyorum, ama size karşı çok güçsüzüm. Eğer silahla mücadele etseydin en kısa sürede kolayca senin hakkından gelirdim. Fakat sen yeri geldiğinde bize bile acıyor, yardım ediyor ve bize karşı nefret beslemiyorsun. Bu sevgi dolu yöntemlerine karşı kendimizi çok güçsüz hissediyor ve bir şey yapamıyoruz”. Evet bu tarihi bir itiraftır ve bundan sonra adil olmayan yönetimlere karşı uygulanması gereken yöntemin doğru bir teşhisidir. Fakat ne yazık ki inanlar hep kolayını seçiyor ve şiddete dayalı araçları tercih ediyorlar. Şiddete dayalı yöntemler beraberinde toplumda karşılıklı bir şiddet dilini doğurmaktadır. Şiddet dili de düşmanlığı, ayrımcılığı, nefreti ve “öteki”ni gayri insanileştirmeyi beraberinde getirir. Türkiye’de Kürt meselesinde olan da budur. Kürtler adına hareket edenler işin kolayını seçti ve silaha sarıldı, böylece barıştan ve demokrasiden değil, şiddetten beslenen anlayışa bir ab-ı hayat sunmuş oldu. Şiddetten beslenen anlayış ise “nasıl değil, kinim Türkiye’si” ilkelliğine dayalı olduğu için bu şiddetten beslendi, palazlandı ve bütün toplumu teslim aldı. PKK ile ilgili haklı ve doğru bir tespit yapılıp, terörü doğuran nedenler ortadan kaldırılmadıkça, bugün PKK yok edilse bile yarın bir başka PKK doğar. Pasif direnişin Türkiye okuması ise şudur: Bugün PKK kendini fesh etse ve barışçıl yöntemlere yönelse, şiddetten beslenen derin yapılar yarın yeni bir PKK kurar ve şiddeti devam ettirir. Çünkü şiddet, sadece karşı şiddeti doğurmuyor, aynı zamanda birçok zulüm ve haksızlığı da meşrulaştırıyor. Dolayısıyla derin güçler bu fırsatı elinden kaçırmak istemezler. Türkiye’de çeyrek asırdır süren bu anlamsız şiddete son verecek, onun yerine pasif direniş veya sivil itaatsizliğe başvuracak güçlü bir iradeye ihtiyaç vardır. Pasif yöntemler hem toplumda geniş destek bulacak, toplumun kesimleri arasında düşmanlığın yeşermesine zemin hazırlamayacak; hem de şiddetten beslenen derin yapıları yıkacaktır. Şiddetsiz mücadele basittir, fakat ayrımcı, dışlayıcı, gayri ahlaki ve gayri insani anlayış sahiplerine karşı silahtan daha etkili bir yöntemdir. İşte bu nedenle Kürtlere, daha doğrusu Türkiye’ye bir Gandhi gerek. Web Siteme Git Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2008 hele ki sen...işte şimdi her şey daha kötü Sevgili Godzilla, sadece bir örnek... Irak'ı işgal etme arefesinde,alanlarda BARIŞ diye haykıranlar ve buna rağmen ABD tarafından savaş uçakları ile Demokrasi götürdüğü Irak'ta ki bilanço...bu bana BARIŞ sadece bizim kendimizle aldatmacaya dönüştüğüm büyük bir yanılgı dedirtiyor...sevgiler! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2008 Benim tanıdığım Hülya,asla barışa olan inancını kaybetmez...şimdi canı sıkkın sadece. O da bilir ki barışa olan inancımız insana olan sevgimizdendir. Hülya biz kazanacağız.Sabret!(şimdi iyi değilsin biliyorum,en kısa zamanda iyi ol da gel buraya) Sevgili Hırçın Karadenizli... gerçekten şimdi iyi değilim;çünkü tüm iyi niyetler bitmiş durumda... insan,onu da artık anlamıyorum... yine de belki son bir umutla,coğrafyamda barış için; ''Türkiye’ye de Gandhi Gerek'' diyorum...teşekkürler! Alıntı
Φ nyx-fallen angel Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2008 Barisa inaniyorum. Insan sozlerine inanmiyorum sadece...... Birseye inanmaliyiz ki inancimiz icin birsey denistirelim. Denistirenler hep iyi yonlere denistirmeseler de inandiklari yone denisitiyorlar... Ama Baris , Savas gibi hep vardi. Savas koyalken, Baris hep daha zordu. Ben zorluklari severim minicik Baris , kucucuk Savastan daha iyidir. Aranizdan biri anladiysa yazdim'dan valla tebrik ederim Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 31 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 31 Ağustos , 2008 Sevgili Hırçın Karadenizli... gerçekten şimdi iyi değilim;çünkü tüm iyi niyetler bitmiş durumda... insan,onu da artık anlamıyorum... yine de belki son bir umutla,coğrafyamda barış için; ''Türkiye’ye de Gandhi Gerek'' diyorum...teşekkürler! senin yazdığım bir yazı vardı. Barışım demiştin,seni çok seviyorum;insan sevdiğine kızar,ona kırılır;hele sevmeyi gerçekten bilen biriyse.İşte barışın bu senin,onunla ve onsuzluğun aynı acıya dönüşmeside bundan Hülya.Sevgiyle... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 31 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 31 Ağustos , 2008 Sevgili Angel, ben anladım,hemde çok iyi...BARIŞ için SAVAŞ! Hırçın,işte biz böyle severiz...acı veririz...bu arada adımı yazmışken soyadımı ve künyemi de verebilirsin! Bir çocuğum olsaydı Bir çocuğum olsaydı Adı Boran Barış olurdu Boran gibi asi ve kararlı Barış gibi hep dilenen Bir çocuğum olsaydı Adı Boran Barış olurdu Benim gibi inatçı ve özgür Senin gibi imrenilen Bir çocuğum olsaydı Adı Boran Barış olurdu Hep acılarla yoğrulan Ama hiçbir zaman pes etmeyen Bir çocuğum olsaydı Adı Boran Barış olurdu Senden olmalıydı Senin gibi sevilen Erkin Pirsultan Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2008 Tamam,soyadı...... Diyarbakır dediğine bakmayın,oralı değil.Çizgi film,komik şeyler ve çikolata,hastasıdır.Diyarbakırda lahmacun ve su kıtlığı ondan kaynaklı bir soruna dönüşecektir...Diyarbakırlı varsa buralarda benden uyarması,ha bi de çok inatçıdır,sırf bahse girdi diye camide dilencilik bile yaptı Barışın kızı,seni böyle deşifre ettim işte bir daha olmayacak,söz.Ama yukarda yazdıklarımda tamamen ciddiyim.Ne yapıyorum ben,kahrolsun savaş Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2008 Sevgili Hırçın Karadenizli... gerçekten şimdi iyi değilim;çünkü tüm iyi niyetler bitmiş durumda... insan,onu da artık anlamıyorum... yine de belki son bir umutla,coğrafyamda barış için; ''Türkiye’ye de Gandhi Gerek'' diyorum...teşekkürler! Svgili mavi bende YAKUP CEMİLİ BEKLİYORUM İnanıyorumki Beklediğimiz yakup Cemil gelecek. (bakalım hangisi daha erken gelecek ) Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2008 Savaş yerini birgün de olsa barışa bırakırsa,işte o gün gökyüzü ne kadar da aydınlık diye haykıracağım! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 bir annenin kokusunu düşünsene, çocuğuna yani bana sarılmak işte ben o kokuyu artık içime alamayacağım anneme doluca sarılamayacağım Eeeyy benim akrandaşlarım, arkadaşlarım, yaşıtlarım siz kimbilir kaç kızla dansederken türküler dinleyip halaylar çekerken hergece feneri kimbilir kaç alemde nerelerde söndürürken ve hatta kimbilir hangi türkü barda devletler kurup, halk kurtaracaksınız kimbilir kaç biradan sonra solculuk oynayacaksınız işte ben sizin gibi türküler dinleyemeyeceğim halaylar çekemeyeceğim ben bir kıza sarılıp dans bile edemeyeceğim uuuuyy anam uuuyy Babam anlatırdı benim doğduğum köylerin yokluk ve sefaletten başka hiç bir özelliği yokmuş altı ay dünyadan uzak kar ve karanlığa mahkum bir yurt sonrası çamur, çamurda kalmış tek ayakkabılar(alıntı) Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 ..........SAVAŞ BİR ANNENİN OKUNMAYAN KADERİDİR...... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2008 ferman savaş olsa da... Bir ülkede namuslu insanlar en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o devlet için kurtuluş yoktur..."-Sicilyalı- diyen cesaret için inanıyoruz barışa... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Bir ülkede namuslu insanlar en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o devlet için kurtuluş yoktur..."-Sicilyalı- diyen cesaret için inanıyoruz barışa...[/i][/size] Sn. Mavi, Barışa hepimiz inanıyoruz da izninizle düzeltmek zorundayım; o sözü söyleyen İkinci Adam- Lozan Kahramanı İSMET İNÖNÜ'dür. Saygılar. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Sn. Mavi, Barışa hepimiz inanıyoruz da izninizle düzeltmek zorundayım; o sözü söyleyen İkinci Adam- Lozan Kahramanı İSMET İNÖNÜ'dür. Saygılar. teşekkür ederim. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.