Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

MUHAMMED GERÇEĞİ .............


Yayamaz Kayımca

Önerilen İletiler

Hadisi ebem de, dedem de beğenmeyebiliyor. İş, örneğin başka neleri beğenmediğinizde...

 

Dokunulmaz tabulara dokunan, kutsalların kutsallık bağlamlarını parçalayan, zihinleri saran dogmalara karşı yükselen bu yiğit sesi yürekten alkışlıyorum. Teşekkürler Suheyla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu ayetlerlemi taraf oluyorsunuz? (Diyanet Mealinden alınmış ayetler)

1.

Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da "gayb"ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür. (4:34)

.

.

Kutsal dediğiniz Kitap bumudur? Yoksa insaniyet dışı, kin ve nefret dolu bir arabın sözlerimidir? Yukardaki altıncı maddede (6) deki yahudilere olan küfürü görüyormusunuz? Arapların buna dayanarak, mini bebeklere, okul derslerinde, Yahudilerin Maymundan geldiklerini öğretiklerini biliyormusunuz?

 

Sayın Suheyla,

 

Verdiğiniz ayetler gerçekten de anlaşılması gereken.Yorum alanı gerektirecek.Ben din konusunda çok da hatta hiç bilgili deeğilim.Sadece aklım ve duygularım bana sonsuz bir varlığı gösteriyor,ona gerçekten tüm yüreğimle inanıyorum.Onun için bu verilen ayetleri şimdi bir yere not edip,bilgisine güvendiğim kişilere soracağım.Umuyorum ki allacağım yanıtlar inancımı zedelemez.

 

Ve Muhammed'e gelince...o benim için inandıkları ile kitleleri,asırlarca ardında sürekleyen biri.Sevgim ve saygım sonsuz ona;getirdikerini onaylasam da onaylamasamda!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı insanlar İslam dinini hadislerden arındırmayı büyük bir reform hareketi olarak propaganda ediyor ve bununla kurtuluş reçetesini hazırladıklarını vaad ediyorlar.

 

Böyle bir şey söz konusu bile değildir. Bir kere bunu yapmak, bir çok tutucu ve bağnazın ayaklanmasına ve "din elden gidiyor" çığırtkanlıklarına yol açacaktır, bir...

 

İkincisi, bizzat kendisi dogma olan bir şeyi dogmalardan temizleyemezsiniz. Bu bir kandırmaca ve asıl "Allah ile aldatma" nın ta kendisidir. Hadisleri kullananlar peygamber ile aldatıyor, fakat bu "Yalnızca Kurân" cılar, dosdoğru Allah ile aldatıyorlar. Çünkü Allah'tan (*) gelen kutsal dogmalar öne sürmektedirler. Yemeği pişirip önümüze koyuyorlar: "İşte kutsal yemek. Bunu yiyin. Biz onu arındırıp temizledik!" Mutfağa bir göz atsak? "Yooo, olmaaaz! Koskoca allameyiz yahu! İlahiyat bitirdik, üstüne ikiyüzelli kitap yazdık! Kurân benim dediğimi demek istemiyorsa kimin dediğini demek istiyor olacak?"

 

Adamlar da düşünecek: "Biz Kurân bu adamın demek istediğini diyor düşüncesi uğruna, peygamberimizin sözlerinden vaz geçmişiz. Demek var bu işin bir hikmeti. Afiyet olsun arkadaşlar!"

 

Oldu o zaman, bu zatı bir de başbakan yapalım başımıza, ilahiyatçı ekibini de meclise sokalım, güzel güzel Kurâna uygun yasalar çıkarsınlar.

 

Millet, kendinize gelin. Din bazlı yapılan her iş, sonu gelmez tartışmalara yol açacaktır. Bu yolla hiç bir şey başaramazsınız, tartışma ve çekişmelere tuz biber ekersiniz, başka bir şey değil. Yapacağınız iş, dogmaları geçersiz kılmak olsun. Bu, inançları ortadan kaldırmak anlamına gelmiyor. İnanç bireyseldir, her insanın gönlünde kutsaldır, gönlüne karışamayız. Gönlünüzün en yüce yerine koyabilirsiniz, kimsecikler karışamaz. "Benim idolüm Prenses Süreyya. Dünyanın gelmiş geçmiş en güzel kadını odur" diyene kimse karışıyor mu? Gönül işi bu. İsteyen Marylin Monroe der, ona da karışmayız. Ama toplumu hedefleyen, toplumsal öneriler içeren bir öğretiye kutsal derseniz, dogmalar hesabına çalışırsınız...

 

(*) Allah sözcüğünü büyük harfle başlayarak yazmam ve ekleri ayırmam, saygı ifadesi değildir. Bu konu nedense yanlış anlaşılıyor. Bu tamamen dilbilgisi kuralıdır, İslam'ın tanrısı bu adla isimlendirildiği için özel isimdir, Zeus'tan da aynı şekilde bahsederim, Ahura Mazda'dan da, Apollon'dan da...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Oldu o zaman, bu zatı bir de başbakan yapalım başımıza, ilahiyatçı ekibini de meclise sokalım, güzel güzel Kurâna uygun yasalar çıkarsınlar.

 

Hayır, demirefe, tamamen yanlış anlamışsın. Şu yazıyı, sabredip sonuna kadar okursan, demek istenileni anlarsın. Özellikle, 3.madde...:)

 

 

Bugün İslâm dünyasındaki düşünce hayatında birbirinden ayrı üç Kur’ân tasavvuru bulunmaktadır. Aşağıda bu üç tasavvuru yer yer meteforlara da başvurarak izah etmeye çalışacağım.

 

I – Birinci tasavvur,tarih boyu İslâm dünyasında egemen olmuş Sünni tasavvurdur. Bu tasavvura göre Kur’ân kutsal bir kitaptır. Mutlak olan Allah’ın mutlak kelâmıdır. O’nun zatı ile kaim ezeli sıfatları olan ilim, irade ve kelâm sıfatlarının bir tecellisidir. Bundan dolayı “Kelâm-ı Kadîm”dir.

Yaratılmamıştır. “Kelâm-ı Nefî” olarak yani mana olarak Allah ile birlikte ezelidir. “Kelâm-ı Lafzi” olarak yani Arapça olarak Hz. Muhammed’e 7. yüzyılda indirilmiştir.

 

Hitabı ve hükümleri evrenseldir. Yani bütün insanlaradır. Hükümleri itibariyle tarih üstü, toplum dışı sabit ve mutlaktır. Tanrı nihaî hakikati söylemiştir. Bu inanç giderek bütün hakikati söylemiştir kanaatine dönüşmüştür.

 

Teşbihde hata olmaz. Onun taşı toprağı (harekesi-harfi cerri) altındır. İbarelerin, ifadelerin, cümlelerin altında binlerce anlam gizlidir. Her çağa göre manalar çıkarılabilir. O evrensel bir akide ve evrensel bir şeriattır. Vahiy, aklın alternatifidir (akıl-nakil). Aralarında derece farkı değil; mahiyet farkı vardır. Vahiy (Kur’ân), tabir yerindeyse Allah’ın aklının bir ürünüdür.

 

Kur’ân’ın içerdiği dini ruh, şeriatı da beden metaforlarıyla karşılayacak olursak; onun ruhu da bedeni de kıyamete kadar bakidir, değişmez ve evrenseldir. Bu Kur’ân anlayışını ‘Ay’ meteforuyla da izah edebiliriz. Ayın sınırları bellidir.

 

Sönmüştür, ancak sürekli ışık verir. Ayın ışık kaynağı Güneştir. Kur’ân da sabittir. (Mevrid-i nassda içtihata mesağ yoktur). Ancak, Ayetlerden her zaman yeni manalar çıkarılabilir. O manaları ayetin altına Allah depolamıştır.

 

Böylesine mutlak-kutsal-sabit bir Kur’ân anlayışı doğal olarak Hz. Muhammet ve onun hadislerine de sirayet etmiştir. ‘Sahih-i Buhari’nin veya ‘Kütüb-i Sitte’nin neredeyse Kur’ân’a denk epistemolojik otoritesi buradan gelir.

 

Mutlaklık veya kutsallık anlayışı mıknatıs gibi yakınında duran şeyleri kendine çeker ve onları ‘yerden’ kaldırır.

 

Hz. Muhammed’in “Nur-i Muhammedi” kavramıyla varlığın ontolojik kaynağı haline gelmesi veya “levlake levlâk, Lema halaktu’l-Eflâk = sen olmasaydın evreni yaratmazdım” anlayışı buradan çıkar. Artık Hz. Muhammed “Arpa ekmeği yiyen Arap bir kadının oğlu, içimizden birisi değil, “fahr-i kainat”tır. Bu kutsallık ve mutlaklık Hz. Muhammed ve hadislerden geçerek Sahabeye, tabiun’a ve mezhep imamlarına sirayet etmiştir.

 

Özetle, mutlak, kutsal ve sabit olan “merkez” etrafını, çevresini de kendine benzetmiştir.

 

II- İkinci Kur’ân tasavvuru, İslâm dünyasının ve düşüncesinin çöküşüyle beraber pozitivist bilim felsefesinin etkisinde kalan laik Müslüman aydınlarda oluşan tasavvurdur.

 

Onlara göre Kur’ân, sönmüş bir yıldız gibidir. Zayıf bir parlaması vardır o kadar.

 

Aklın ‘aydınlama’sından sonra ona bir ihtiyacımız yoktur. Biz ilhamımızı gökten değil akıldan almalıyız. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Bilim ve akıl sadece “Nasıl?” sorusunun cevabını vermez. “Niçin?” sorusunun cevabını da verir.

 

Kur’ânın ruhu da bedeni de tarihseldir. Ortaçağın mistik aklının ürünüdür. Onun şeriatı “çöl kanunu”dur. Kur’ân kendi döneminde fevkalade ileri-devrimci adımlar atmıştır, fakat o adımların bugün için bir örnekliği veya kılavuzluğu söz konusu değildir. Halkın dini inancının kaynağı olması hasebiyle dolaylı bir saygınlığı vardır.

 

III – Üçüncü tasavvur yeni oluşmaktadır. M.İkbal, Fazlurrahman, H. Hanefi, M. Abid el-Cabiri, R.Garaudy, Ali Şeriatî, Abdulkerim Suruş, Mehmed S.Aydın, Mehmet Hatiboğlu gibi Müslüman entelektüeller tarafından savunulmaktadır.

 

Bu tasavvurun ortak paydasını şöyle özetleyebiliriz: Mu’tezile’nin savunduğu gibi Kur’ân Allah’ın fiil sıfatlarından olan irade ve kelâm sıfatının ürünüdür.

 

Yani ezeli değildir, yaratılmıştır. Mutlak olan Allah rölatif olan varlıkla ilişkiye girdiği zaman, çıkan ürün rölatiftir, mutlak değildir. Çünkü, Kur’ân’ı oluşturan dil (Arapça), Hz. Muhammed (insan) ve Arap toplumu rölatiftir. Vahiy ilişkisi bir zamanda (7.yüzyıl) ve bir mekanda (Arap yarımadası) vuku bulmuştur. Kur’ân, Lahûtî (ilahi) olduğu kadar nasûtîdir(insanidir).

 

Allah insan aklı ve insan diliyle insana hitap etmiştir. Vahiy ile insan aklı arasında mahiyet farkı değil, derece farkı vardır. Vahyin fikri muhtevası Arap kültürünün ve Arap zihin dünyasının içindedir. Tevrattan, İncilden dini fikirler içerdiği gibi, Arap cahiliye döneminin doğru fikir ve fillerini de içerir. Başta Hz. Ömer olmak üzere Hz. Muhammed ve arkadaşlarının doğru görüp uyguladıkları fikir ve fiiller vahiy tarafından onanır.

 

(Muvafakat-ı Ömer). Bundan dolayı Musa Carullah, bazı farzların temelinin sünnet olduğunu savunur. Bu bakış açısına göre vahyin bir dudağı gökte, bir dudağı da yerdedir. Yukarı aşağıyı belirler, aşağı da yukarıyı.

 

Kur’ân sadece gökten inmemiştir, aynı zamanda yerden bitmiştir. Yerle gök arasında diyalektik bir ilişki söz konusudur. Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya insanın hakkı insana verilmiştir.(Esbab-ı Nuzul, Nesih-Mensuh, Mekki-Medeni.) Allah, Araplara hitap etmiştir.

 

Arapça ile bütün insanlığa hitap etmemiştir. O günkü iletişim imkânlarını ve yabancı dil bilme oranını göz önünde tutarsak bu son derece doğaldır. Aksi, abes olurdu. Allah dini Arap olmayanlara yayma sorumluluğunu (şahidlik.2/143) Araplara yüklemiştir. Kur’ânda tekrar hatırlatılan (tezkire) ‘ed-Din’ Hz. Ademden beri peygamberlerin tebliğ ettikleri dindir. Yani İslâmdır. Ruh –beden metaforuna tekrar başvurursak, bu tasavvura göre Kur’ânın ruhu Hz. Ademden kıyamete kadar sabittir. Bunlar da Tevhid, MEAD (ahiret), ibadet (tapınma) ve Adalettir (salih amel/ahlak). Kur’ânın bedeni ise (şeriat) tarihseldir.

 

Yani Kur’ândaki sosyal ve siyasi hükümler (muamelât) Arap toplumunun maslahatları göz önünde tutularak oluşturulmuştur. Çünkü, sabit olan ed-Din, indiği toplumun yapısına göre ‘tedeyyûn’ eder. Etini ve elbisesini tarihten ve toplumdan giyer. Vahyi ve ilahî (semavî) anlamda din tektir. Şeriatler ise muhteliftir. Son şeriatın (Kur’ân ve Sünnet) ismi de ‘Şeriat-i Muhammedi’dir.

 

Ortaçağda ‘islâmi İlimler’i tedvin eden Müslüman alimler, Arapların ihtiyacını karşılayan ‘Şeriat-ı Muhammedi’ (Kur’ân-Sünnet) den ümmetin bütününün ihtiyaçlarını karşılayacak ‘islâm şeriatı’nı (İslâm medeniyetini) inşa ettiler.

 

Geleneğin katılığı ve taklidin yaygınlığı nedeniyle yeniçağa geçerken bu ortaçağ şeriatı aşılamadı. İslâm dünyasının her alanda yaşadığı krizin anlamı budur. Bugün ‘şeriat’ denince herkesin şuuruna üşüşenler bunun kanıtıdır.

 

Bu tasavvura göre Kur’ân güneşe benzer. Güneş sıcaktır, dinamiktir varlık olarak sınırları belli olsa da ışıma yoluyla görülmez. Işıma yoluyla kendinden bir şeyler kaybeder. Kur’ân’ın ışıması Müslüman entelektüelin kalbi (aklı ve sezgisi) vasıtasıyla olur. Kur’ân’ı okuyan mümin entelektüel, ondan kimliğini, kişiliğini, benliğini, karakterini ve bilincini oluşturur ve dünyevi olgular, olaylar, fenomenler dünyasına dalar ve sorun çözer.

 

Kur’ân’ı tefsir etmez. Olayları tevîl eder (aslına, hakikatine icra eder, çözer). Bundan dolayı peygamber “Ma raahu’l-muminune hasenen fehuva intallahi hesanun= müminlerin iyi gördüğü, Allah indinde de iyidir” demiştir. Bu durumda hata da yapılsa bir sevap alınır. Hz. Ömer böyle bir şahsiyet idi.

 

Bu tasavvura ‘fenomenolojik’ tasavvur ismi verilebilir. Olguların özüne bakar. Kur’ân bütünüyle ‘ölçü’ değildir. Örnektir. Örneği kavrayan, Allah’ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar. Çünkü ‘her dönemin ayrı bir hükmü vardır’(13/98).

 

Kitabı şerh etmez. Bulunduğu epistemolojik zemin yorumsamacıdır. hermenötiktir. Rölativizm ile mutlak hakikat iddiasının arasında, dinlemeyi bilen, hakikatin bulunabileceğine inanan, delile dayanan, iknai bir yoldur bu.

 

Bu tasavvuru bir başka metaforla da açıklayabiliriz. Bu tasavvurun Kur’an kavrayışı ‘yağmur’a benzer. Yağmur rahmettir. Yağmuru oluşturan su yeryüzünden gökyüzüne çıkar ‘bulut’ olur yoğunlaşır ve yere ‘yağar’. Vahyin, Kur’ân’ın fikri malzemesi de yerden alınır. Vahyin bütün verileri yeryüzüne aittir. Olgular, niyetler, duruşlar, fiiller Allah tarafından Semadan dinlenir ve Vahiy pasajları (ayetler) olarak ‘inzal’ edilir. Vahiy, Kur’ân’da rahmettir(7/203).Yağmur humuslu topraklarda berekete dönüşür. Vahiy de kalbi ‘yumuşak’ olan insanlarda hidayete dönüşür.

 

Bu bakış açısında merkez dinamik olduğu için çevre ve etraf da dinamiktir. Hz. Muhammed ve Sünneti de ölçü değil, örnektir (usce). Kur’ân ile sünnet arasındaki fark Allah ile Hz. Muhammed (halik-mahluk) arasındaki fark kadar büyük değildir. Hz. Muhammed’in yanılabilirliği oranında azdır. İnsanların en hayırlıları Sahabe, sonra tabiun, sonra etba-ı tebiun değildir. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. En hayırlıları en muttaki olanlarıdır.

 

Üçüncü tasavvura göre din, salt bir takım kutsal kişiler (peygamber, sahabe, veli, şeyh, imam, ilahiyatçı,vs.) kutsal mekanlar (Kâbe, Mescid-i aksa, cami,vs.), kutsal zamanlar (Ramazan, Cuma, Kadir gecesi vs.), kutsal nesneler (Kur’ân, zemzem, tesbih, seccade, sarık, cübbe, vs.) değildir.

 

Din salt ahiret için (köşk, şarap, huri) yapılan bir takım özel ibadetler (hacc, oruç, namaz, Kur’ân okuma vs.) de değildir. Din, Tevhid inancı ile birlikte (iman) bunun zorunlu yansıması olan adalettir (salih amel). Din, dünya içindir, dünya da ahiret içindir. Din, gün boyu iyiliği, adaleti hakkaniyeti ayakta tutmaktır, bunları ikâme etmektir. Kötülüğü, haksızlığı, zulmü engellemektir (emr-ibil ma’ruf ve nahye ani’l-munker). Sosyal ve siyasal günah işlememektir. Çünkü bunlar büyük günahlardır. İnsan hakları ihlalleri büyük günahlardır. Ahlâki her davranış, gün boyu işlenen daimi sevaptır, ibadettir. Bir öneriyi, çözümü, fikri ve fiili ‘dini’ kılan şey, başına bir ayet veya hadis yerleştirmek değildir. Muttaki bir bilinç, temiz bir vicdandan gelen her öneri, çözüm, fikir ve fiil, dinîdir. ( İlhami Güler )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır, demirefe, tamamen yanlış anlamışsın.

Yanlış anlaşılan hiç bir şey yok. Önerdiğin yazıyı okuduğun zaman;

 

"Kurâna uygun yasalar çıkarsınlar" sözü,

 

"Kurâna sözde uydurulmuş yasalar çıkarsınlar" şekline geliyor, başka bir şey değil, zaten ben de "uygun" derken bunu kastetmiştim. İlahiyatçıların görevi, kutsallıklara ilişmeden, dogmalara dokunmadan, tabuları ellemeden apaçık anlamlara kırk takla attırmaktır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:clover:

Evet en güzel yorumu okudum.Teşekkürler

Pek çok kez din tartışmasının sonucu olamayacağı belirtilmiş.

Ancak ;İnsan davranışları ve sosyal olgular üzerinden gidilmeli ve örtülü olarak yapılan vahhabi ırkçılığı ortaya konmalıdır.

Misal ben onların peygamberinin türkler hakkında söylediği idda edilen şeyleri söyleyip söylemediği hakkında fikrim yok..Mantıkla gidersek şayet o bedevi Türkler hakkında bu tip karalayıcı ve açıkça soykırıma davet eden şeyler söylediyse tartışma bitmiştir.(Önce bu kişinin insan olup oolmadığını tartışın sonra sıra peygamberliğine gelsin)

Yok eğer sözkonusu bedevi böyle birşey söylememiş ise bunu bedevilerin Türk düşmanlığına bir kılıf arama denemesi olarak algılayabiliriz.Her ne kadar bunda dinin dahli yok isede önümüze din diye konulan şeyin anlamsız diyalektiğini temizleyemeyiz.(teknik olarak bu tanrının işi olmalı :P )

Son olarak bir ironi var ortada Türkleri çirkin bir tür! olarak tarif eden ****** ırkın etno-morfolojisine bir göz atın ve sakın gülmeyin :P

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nisa-34.

ERKEKLER, kadınları, Allah'ın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allah'ın koru[nmasını buyur]duğu mahremiyeti koruyan sadık ve itaatkar kadınlardır. Kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlara gelince, onlara [önce] nasihat edin; sonra yatakta yalnız bırakın; sonra dövün; ve bundan sonra itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Allah gerçekten yücedir, büyüktür.

 

Açıklama;Peygamber, Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece "gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması" halinde dövülebileceğini ve bunun da, "acı vermeyecek şekilde yapılması" (ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir. Bu mealdeki Hadislere Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce'de rastlanmaktadır. Bu Hadisler ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, "bir misvakla veya benzeri bir şey" ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak Taberî) veya hatta "katlanmış bir mendil" ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır.

 

Maide-38.

HIRSIZLIK eden erkeğe ve hırsızlık eden kadına gelince, işlemiş oldukları fiillere karşılık, Allah'tan (gelen) caydırıcı bir müeyyide olarak her ikisinin ellerini kesin: zira Allah kudretlidir, hikmet sahibidir.

 

Açıklama; Kur'an'ın öngördüğü bu cezanın son derece şiddetli oluşunun hikmeti, ancak, kimseye karşılığında bir (hak) verilmeksizin hiçbir görev (teklîf) yüklenmeyeceği şeklindeki temel İslam Hukuk prensibi dikkate alınırsa anlaşılabilir; ve "görev" terimi, bu bağlamda, aynı zamanda ceza ehliyetini de kapsar. Şimdi, İslam toplumunun her üyesinin -hem müslim hem de gayrimüslim- devrolunamaz haklarından birisi, bir bütün olarak toplum tarafından korunma hakkıdır. Sayısız Kur'an buyruğundan ve Peygamber'in öğütlerini nakleden sahih Hadisler'den açıkça anlaşılacağı gibi, her vatandaş, toplumun ekonomik kaynakları üzerinde bir paya ve böylece sosyal güvenlikten yararlanma hakkına sahiptir: Başka bir deyişle, her vatandaşa, toplumun tasarrufundaki kaynaklar ile mütenasip adil bir hayat standardı sağlanmalıdır. İslam'ın sosyal düzenlemeleri, her erkeğin, kadının ve çocuğun, (a) yeterli yiyecek ve giyecek, (B) yeterli barınak, © eğitimde fırsat ve imkan eşitliği, ve (d) sağlık ve hastalık esnasında bedava tıbbî bakım sahibi olduğu bir idarî yapı amaçlar. Böyle bir yapının gereği, toplumun her üyesine, çalışma çağında ve sağlıklı iken üretken ve kazançlı iş sahibi olma hakkının; hastalık, dulluk, zorunlu işsizlik, yaşlılık veya küçüklükten doğan imkansızlık hallerinde ise, (toplum veya devlet tarafından) yeterli beslenme, barınak, vb. imkanların sağlanmasıdır. İslam'ın sosyo ekonomik sistemi son tahlilde mensuplarının inancına dayalı olduğundan, sistem son derece hassas bir denge üzerinde durmaktadır ve her zaman titizlikle gözetilmesi gereken bir korunma ihtiyacı içindedir. Herkese tam güvenlik ve sosyal adaletin sağlandığı bir toplumda bir kimsenin toplumun diğer mensuplarının aleyhine olarak kolay ve haksız kazanç sağlama teşebbüsünde bulunması, bir bütün olarak sisteme karşı bir saldırı olarak görülmeli ve buna göre cezalandırılmalıdır: Hırsızın elinin kesilmesini öngören yukarıdaki hükmün sebebi budur. Eğer toplum, mensuplarının her biriyle ilgili yükümlülüklerini yerine getiremiyorsa, münferit ihlallere karşı ceza hukukunun (hadd) en sert müeyyidelerini uygulama hakkına da sahip olamaz ve bu durumda kendisini idarî cezaların daha yumuşak şekilleri ile sınırlamalıdır. (Büyük Halife Hz. Ömer'in, el kesme cezasını, o dönemde Arabistan'ı etkileyen kıtlık süresince ertelemesi, bu prensibin doğru bir değerlendirmesiydi.) Özetlersek, hırsızlığın cezası olarak el kesilmesinin, başka hiçbir şartta değil, yalnızca halihazırda mevcut olan ve tam olarak işleyen bir sosyal güvenlik programının bulunması halinde uygulanabileceği sonucuna rahatlıkla varabiliriz.

 

 

Nisa-3.

Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan [diğer] kadınlardan biri ile evlenin [hatta] ikisi, üçü veya dördü [ile]; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile yahut meşru şekilde sahip olduklarınız ile (evlenin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.

 

Açıklama; . Birden fazla (azamî dörde kadar) evliliğe izin verilmesine gelince, bu, "Onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile [evlenin]" hükmü ile öylesine sınırlandırılmıştır ki böylesi çok evlilikten yalnızca çok istisnaî durumlarda ve istisnaî şartlar altında söz edilebilir.

 

 

Talak-4.

Ay hali görmekten kesilen ve hiç ay hali görmeyen kadınlarınıza gelince, onların iddeti, -eğer [onun süresiyle ilgili] bir şüpheniz varsa- üç [takvim] ay[ı] olacaktır; hamile olanların iddetleri ise, doğum yaptıklarında sona erecektir.Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyan herkese, buyruklarına uymayı kolaylaştırır

 

Amenna ve Saddakna.

 

Ahzab-50.

EY PEYGAMBER! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helal kıldık. Ve seninle birlikte [Yesrib'e] göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını, dayılarının ve teyzelerinin kızlarını; ve kendilerini Peygamber'e özgür iradeleriyle teklif eden, Peygamber'in de almak istediği mümin kadınları [da sana helal kıldık]: [bu sonuncusu] yalnız sana özgü bir imtiyazdır, öteki müminler için değil, [zaten] onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik. [Ve] artık sen [gereksiz] bir endişeye kapılmamalısın, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

 

İslam, meşru bir nikaha dayanmadıkça bir erkek ile kadın arasındaki her tür cinsel ilişkiyi kesinlikle yasaklar. Bu konuda "özgür" bir kadın ile köle arasındaki tek fark, birincisinin kocasından mehir talep edebilmesine karşılık, meşru yollarla sahip olduğu kölesi ile evlenen kişinin böyle bir mükellefiyetinin olmamasıdır: çünkü bu durumda köle kadının evlenme yoluyla özgürlüğünü elde etmesi, mehire denk bir bedel olarak görülmektedir.lafzen, "sağ elinin sahip oldukları" ile.

 

Bakara-65.

Nitekim, içinizde Sebt Günü'nün kutsallığını ihlal edenleri biliyorsunuz; bu davranışlarından ötürü onlara: "Aşağılık maymunlar gibi olun!" dedik.

 

bu hadiseyi hem o zaman hazır olanlara, hem de arkadan geleceklere bir ibret-i müessire (tesirli ibret), etkili bir gözdağı yaptık, korunacaklara da unutulmayacak bir öğüt, bir mev'iza kıldık. Onlar verdikleri sözde durmadılar. Ahde vefa etmek, insanlık borcu ve gereği iken ona yanaşmadılar. İşte bu sebeple insanlığın gereklerinden olan ilim ve idrak, marifet ve iz'andan mahrum edilerek maymun kılıklı, sefil, boynu bükük ve sürünen kimseler oldular, ki, buna "mesh" tabir olunur. Bunlar dış görünüşüyle kuyruklu maymunlara mı döndüler? Yoksa dış görünüşüyle insan şeklinde oldukları halde iç dünyaları ve huyları itibariyle manen maymun gibi mi oldular? Bunun tefsirinde iki görüş vardır. Tefsircilerden pek çoğu, âyetin lafzına ve dış yüzüne nazaran tam ve gerçek mesih (suret değişikliği) olduğunu söylemişlerdir. Fakat Mücahid ve onun izinden giden diğer tefsirciler, bu hükmün temsilî olduğunu, şu halde meshin manevî olması gerektiğini savunmuşlardır. Ki, zamanımızın anlayışına bu daha uygun görünmektedir.

 

 

Ahzab-4.

 

ALLAH hiç kimseye tek bedende iki kalp vermemiştir: ve [aynı şekilde,] "kendiniz için annelerinizin bedeni kadar haram" saydığınız eşlerinizi hiçbir zaman sizin [gerçek] anneleriniz kılmamış ve evlatlıklarınızı da [gerçek] çocuklarınız saymamıştır: bunlar ağzınıza doladığınız boş laflar[ın işaretlerin]den başka bir şey değildir; halbuki Allah [mutlak] doğruyu söyler: ve doğru yolu ancak O gösterir.

 

Açıklama; Burada zihâr adı verilen İslam öncesi Arap geleneğine işaret edilmektedir. Bu geleneğe göre koca, eşini, sadece "Sen benim için artık annemin sırtı gibi [haram]sın" demek suretiyle boşayabilirdi. Zahr ("arka/sırt") terimi, burada, "beden"i sembolize etmektedir. Müşrik Arap toplumunda bu boşama şekli kesin ve geri dönülmez görülürdü; üstelik bu şekilde boşanan kadın yeniden evlenemezdi ve ölünceye kadar eski kocasının kontrolünde kalmaya mahkum olurdu.

 

Bakara-282.

Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir

 

Amenna ve Saddakna.

 

Nisa-11.

Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

Bileşik Kesir

 

İşaretine bakılmaksızın payı paydasından küçük olmayan (büyük veya eşit olan) kesirlere bileşik kesir denir.

RASYONEL SAYILARDA SIRALAMA

Pozitif kesirlerde sıralama yapılırken aşağıdaki yollardan biri kullanılır.

 

I. Yol:

 

Paydaları eşit olan (eşitlenen) kesirlerden payı en büyük olan diğerlerinden daha büyüktür.

 

II. Yol:

 

Payları eşit olan (eşitlenen) kesirlerden paydası en küçük olan diğerlerinden daha büyüktür.

 

III. Yol:

 

Payı ile paydası arasındaki farkı eşit olan, basit kesirlerde, payı en büyük olan diğerlerinden daha büyüktür.

 

Payı ile paydası arasındaki farkı eşit olan, bileşik kesirlerde, payı en büyük olan diğerlerinden daha küçüktür.

 

Yukarıda verilen yöntemler pozitif kesirlerde geçerlidir. Negatif kesirlerde ise durum tersinedir.

İki rasyonal sayı , arasında sayılamayacak çoklukta rasyonel sayı vardır. Bunlardan bazılarını bulmak için b ile d nin OKEK i bulunur. Verilen kesirlerin paydaları bulunan OKEK inde eşitlenir. İstenen koşuldaki sayıyı bulmak için kesirler genişletilebilir.

Aynen, “AVL”…

 

 

Tevbe-29. Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.

 

Açıklama; Lafzen, "kendilerine [önceden] vahiy/kitap verilmiş olup da inanmayanlarla ..." yahut: "kendilerine [önceden] kitap verilen kimseler içinden inanmayanlarla ..." Başka bir deyişle, yukarıdaki savaş buyruğu ancak, Müslümanlar cemaatine ya da devletine karşı girişilen bir saldırı yahut onun güvenliğini açıkça ve tereddüte yer bırakmayacak biçimde tehlikeye sokan bir tehdidin mevcudiyeti halinde geçerlidir. yukarıdaki ayet, müminler için, Kur'an'a bağlı cemaate karşı saldırganca davranarak benimsemiş göründükleri kendi inançlarını dahî çiğnemekten çekinmeyen kitap ehline karşı, ama kitap ehlinin yalnızca böyle olanlarına karşı yapılmış bir savaş çağrısı olarak anlaşılmalıdır.

 

Kutsal dediğiniz Kitap bumudur? Yoksa insaniyet dışı, kin ve nefret dolu bir arabın sözlerimidir? Yukardaki altıncı maddede (6) deki yahudilere olan küfürü görüyormusunuz? Arapların buna dayanarak, mini bebeklere, okul derslerinde, Yahudilerin Maymundan geldiklerini öğretiklerini biliyormusunuz

 

Arapların, mini bebeklere,Yahudilerin “MAYMUN” dan, geldiklerini öğretmesini bilmiyoruz’da Darvin (Yahudi) kendi ırkdaşlarının ,evrim diye bas,bas bağırıp maymundan geldik dediğini biliyoruz,bundan gocunmayıp’ta sırf İslam karşıtlığı olsun diye,hayali,kurgu üretmekve şu sözleri yazmak ne demektir ( Kutsal dediğiniz Kitap bumudur? Yoksa insaniyet dışı, kin ve nefret dolu bir arabın sözlerimidir) yazık, çok yazık…

Yoksa siz “Yahudileri” çokmu masum görüyorsunuz, Madde 6 (Ayet) dediğinizin kısımdaki cevabı iyi okuyun…

KUR’AN NE DERSE DOĞRUDUR,AMENNA VE SADDAKNA…

DOLAYISI İLE MUHAMMED MUSTAFA a.s.v.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Aslında “TÜRKLERİ” tarif eden bir çok batılı ülke lideri ve din adamı var, örnek; protestan’lığın kurucusu Martin Luther mesela, veya neokon zihniyeti, vs vs buradan hareket ederek, bir Dinin peygamberine “BEDEVİ” yakıştırması yaparak,sonrada,bütün bir ırkı töhmet altında bırakıp “MORFOLOJİK” takılmak,tamda ırkçı temayüller topiğine has bir bakış,dolayısı ile bu bakışa “BİR TÜRK OLARAK BENDE DERİMKİ” gelmiş geçmiş, geçecek bütün “TÜRK” boyları,soyları arasında, “MÜSLÜMAN TÜRK” ler kadar başarılı,ileri, (her konuda) başka bir Dinden “TÜRK” gösterilsin, yok eğer eski Türkler şöyle idi,böyle idi mavalı yazılmaya başlandımı, bir ırkın medeni olmasının ilk şartının “ALFABESİ” veya Dünyada “MEDENİYET” kurması, düşünülür,ve her toplumun bir “ŞEHİRLİSİ,KÖYLÜSÜ” olması hasebiyle,toplumun tamamının “bedevi” diye aşağılanması, zaten bu kelimeyi yazan (MORFOLOJİ) kişinin morfolojiden ne anladığına bağlı, bir bakış açısıdır.

Sonra bir toplum üyesi olup “TÜRK” ve bu toplumun ezici çoğunluğunun “MÜSLÜMAN” olması ve kendini Müslüman Türklerden soyutlayıp, onların inandığı Dinin Peygamberine a.s.v. (İnsani değer) olmadık yazılar yazılması, Müslüman olan Türklerinde (ezici çoğunluğu) şu soruyu sorma durumu hasıl olur, sizin ırkınızın boyu “TÜRK” olarak hangisidir ve “MORFOLOJİK” bir araştırmanız varmı ve başarılarınız nedir (Dünya çapında).

Moğolları bilir İnsanlar “MORFOLOJİK” olarak ve İslam Dünyasına olan katkılarınıda Cengiz han vasıtası ile malumdur, daha Moğollar ve Cengiz han yokken, onları tarif eden ve yapacaklarını anlatan Peygamber a.s.v. söylediklerinin çıkması dolayısı ile zaten doğrudur, bu itibarla diyalektik takılma ile morfolojik ironi yapmak tamda kendi ırkını, darvinist ilerici bir konuma getirir’ki en azından ben bir “TÜRK” olarak bu safsatayı kabul etmem,dolayısı ile herkes kendi yoluna…

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ancak ;İnsan davranışları ve sosyal olgular üzerinden gidilmeli ve örtülü olarak yapılan vahhabi ırkçılığı ortaya konmalıdır.

Sayın alpnoyan, biz epey bir süredir bu tartışmaların içindeyiz. İnsanların davranışları ve sosyal çarpıklıklar üzerinden eleştirdiğiniz zaman, "bu dinin değil, yanlış uygulanmasının sonucu" diye savunuyorlar. Peki diyoruz, hadis kaynaklarını göstererek bahse konu yanlış uygulamaların tarih boyunca yapılageldiğini gösteriyoruz, hadisleri de reddediyorlar. Ona da peki diyoruz, Kurân ayetlerinin bahse konu uygulamalara ve kanıt oluşturan hadislere paralel olduğunu, temel hazırladığını gösteriyoruz, bu kez de ayetleri olmadık biçimlerde eğip bükerek, öyle demediğini savunmaya çalışıyorlar. En açık, en belirgin anlamlara kırk takla attırarak anlamını çarpıtıyorlar.

 

Dolayısıyla en sonunda yapılacak iş, dogma kavramına yüklenmek olarak kalıyor. Çünkü Kurân ayetlerinin en olmadık biçimlerde çarpıtılarak yanlış bir şey söylenmediğini kanıtlama çabası neye dayanıyor? Bu sözlerin tanrı katından gelen yanlış olabilemez, doğru olmaları zorunlu sözler oldukları dogmasından.

 

Bu dogma ne pahasına olursa olsun, ne şart altında olursa olsun, savunulacak. Çünkü dogma! Bu noktaya kadar gerilediklerini göstermek ve dogma savunusunun mantık dışılığının anlaşılmasını sağlamak gerekiyor.

 

Dogma kavramına yüklendiğiniz zaman, türbeye çaput bağlamakla başka en temel gösterilen bir inanç arasında fark kalmıyor. O da dogma, o da... "O sahte inanç, gerçek inanç şu" savunusunun anlamı kalmıyor. Her durumda konuyu dogma temelinde ele alma durumunda kalırsınız. O zaman her dini, her mezhebi, her tarikatı ayrı ayrı eleştirme zahmetinden de kurtulursunuz. Hepsi dogmadır. Dogmanın eğrisi doğrusu olmaz. İnanınca hepsi doğru olur, inanç da sadece inananı bağlar, bir başkasını bağlamaz.

 

Bu da bizi laiklik anlayışının en sağlamına götürür...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

biz epey bir süredir bu tartışmaların içindeyiz. İnsanların davranışları ve üzerinden eleştirdiğiniz zaman, "bu dinin değil, yanlış uygulanmasının sonucu" diye savunuyorlar.

 

Laiklik anlayışında;(seküler) “İnsanların davranışları ve sosyal çarpıklıklar” yokmudur, ve bir Din mensuplarının yanlış uygulaması olmazmı, bu yanlış uygulamalarımı savunalım, yoksa bu yanlışları yapanlara ve Din karşıtı olanlara karşı, kendimizi savunmayalım’mı,ne dersiniz…

 

Peki diyoruz, hadis kaynaklarını göstererek bahse konu yanlış uygulamaların tarih boyunca yapılageldiğini gösteriyoruz, hadisleri de reddediyorlar. Ona da peki diyoruz

 

Hadis; "Söz fiil takrîr yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Hz. Peygamber'e (veya sahâbe ve tâbiûna) izafe edilen her şeydir."

 

HADİSİN YAPISI: Sened ve metin.

HADİS ÇEŞİTLERİ.

Kabul veya red açısından

Makbul

Merdud

Râvi sayısı açısından

Mütevatir

Âhâd

Meşhûr

Senedin müntehası (hadisin söyleyeni) açısından

Kudsî

Merfû

Mevkûf

Maktu

Sıhhat ve hüküm açısından

Sahîh

Hasen

Zayıf

Seneddeki inkıta nedeniyle zayıf kabul edilen hadisler

Ravide cerhi gerektiren bir hal nedeniyle zayıf kabul edilen hadisler

Hadisçiler sahîh hadisleri kendi arasında yedi dereceye ayırmışlardır

b. Buhârî'nin yalnız başına rivayet ettiği hadisler

 

c. Müslim'in yalnız başına rivayet ettiği hadisler

 

d. Kitaplarına almamış olsalar da Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygun hadisler

 

e. Yalnızca Buhârî'nin şartlarına uygun olanlar

 

f. Sadece Müslim'in şartlarına uygun olanlar

 

g. Buhârî ve Müslim dışındaki hadis mütehassıslarının sahîh dedikleri hadisler

 

Mürsel, Munkatı hadis Mudal hadis Muallak hadis Tedlis İsnad tedlisi, Şuyuh tedlisi, Tesviye tedlisi.

Râvide cerhi gerektiren bir halin olması nedeniyle zayıf olan hadisler ise mevzu metrûk münker muallel müdrec maklûb muzdarib şâz musahhaf muharref şeklinde on çeşittir.

Teâruz açısından

 

Muhkem

Muhtelif

 

Şimdi kısa ve açıklamasız olarak alıntıladığım Hadis çeşitleri bunlar ( eksik olabilir) acaba Müslümanlara karşı hangi Hadisi, hangi şekilde (cımbızlama veya kasıtlı yorum) örnek gösterir, inanmayanlar,ilgilenen objektif kişilere sunulur…

 

 

Kurân ayetlerinin bahse konu uygulamalara ve kanıt oluşturan hadislere paralel olduğunu, temel hazırladığını gösteriyoruz, bu kez de ayetleri olmadık biçimlerde eğip bükerek, öyle demediğini savunmaya çalışıyorlar. En açık, en belirgin anlamlara kırk takla attırarak anlamını çarpıtıyorlar.

 

 

Sağlam kanıt,delil,yoksa ben yazdım oldu, olurki,aynen determinist’in İrade karşısında çuvallamasına benzer…

 

Dolayısıyla en sonunda yapılacak iş, dogma kavramına yüklenmek olarak kalıyor. Çünkü Kurân ayetlerinin en olmadık biçimlerde çarpıtılarak yanlış bir şey söylenmediğini kanıtlama çabası neye dayanıyor? Bu sözlerin tanrı katından gelen yanlış olabilemez, doğru olmaları zorunlu sözler oldukları dogmasından.

 

Bu dogma ne pahasına olursa olsun, ne şart altında olursa olsun, savunulacak. Çünkü dogma! Bu noktaya kadar gerilediklerini göstermek ve dogma savunusunun mantık dışılığının anlaşılmasını sağlamak gerekiyor.

 

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.Zariyat 47.

 

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Enbiya 30.

Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. Kıyamet Suresi, 4.

 

Yukarda 3 Ayet Meali var, aksini ispat eden varsa yazsın…

Amenna ve saddakna…

 

 

 

Dogma kavramına yüklendiğiniz zaman, türbeye çaput bağlamakla başka en temel gösterilen bir inanç arasında fark kalmıyor. O da dogma, o da... "O sahte inanç, gerçek inanç şu" savunusunun anlamı kalmıyor. Her durumda konuyu dogma temelinde ele alma durumunda kalırsınız. O zaman her dini, her mezhebi, her tarikatı ayrı ayrı eleştirme zahmetinden de kurtulursunuz. Hepsi dogmadır. Dogmanın eğrisi doğrusu olmaz. İnanınca hepsi doğru olur, inanç da sadece inananı bağlar, bir başkasını bağlamaz.

 

Teferruat…

 

Bu da bizi laiklik anlayışının en sağlamına götürür...

 

Yoksa “LAİKLİĞİN” çeşidimi varda en sağlamına gidilir, veya kaç çeşit laiklik var, laikos,laikçi,laik, vs vs sağlamı hangisi…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laiklik anlayışında;(seküler) “İnsanların davranışları ve sosyal çarpıklıklar” yokmudur,

Her türlü anlayışta çarpıklıklar olabilir. Ama bu anlayışlar dogmatik, kutsal, dokunulmaz, eleştirilmez değilse çarpıklığın düzeltilmesi yoluna gidilir.

 

Dogmaları ise siz burada ne yapar eder, anlamını büker, gizler, bir şeyler yapar, düzeltmiş gibi yaparsınız, öte taraftan tekrar patlak verir. Bu iletişim dünyasında biri çıkar "yok öyle değil o" der, foyanızı açığa çıkarır. Bu devirde ve bu iletişim çağında dogmayı dogma olarak tutmaya devam ettiğiniz sürece anlamını ne eğip büküp şekle sokabilir, ne gizleyebilirsiniz.

 

Çaresi, dogmaları yıkmak, tabulara dokunmak, eleştirilmezleri eleştirmek ve kutsallıkları yumuşatmak, katı bağlamları gevşetmektir.

 

Örneğin bir dogmatik, kendi dogması içinde "madem her şeyi tanrı yarattı, insanı da tanrı yarattı, o halde kadını da o yarattı. Madem o yarattı, bir bildiği var ki kadının üremesine kanama belirtisini koydu, o halde kanaması başlayan çocukla evlenilebilir" demişse, bu dogma olarak kaldığı sürece bir şey yapamazsınız. Ama dogma olarak ele almadığınız zaman, erken ilişki ve hamileliklerin sakıncalarını ortaya koyar, bir yasa ile bir evlenme yaşı sınırı koyarsınız. Ne demek yahu? Bazı hormonal nedenlerle çok erken kanama olabiliyor. Dogmanız yüzünden çocuğu kocaya mı vereceksiniz hemen? Tanrı filan kanamayı filan işaret filan yapmış değil anlıyor musunuz? Bu dogma! Yok böyle bir şey!

 

Dogma ile gerçek arasında ne kadar fark var görüyor musunuz? Siz laik, laikos, laikçi diyorsunuz, hiç tepki vermiyoruz. Ama biz "müslüman, müslümancı, müslümanos" desek "kutsallarımıza hakaret var!" diye ayağa kalkarsınız. Çünkü dogmalarınıza dokunulmazlık, eleştirilemezlik ataması yapıyorsunuz. Fark buradan kaynaklanıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KUR’AN NE DERSE DOĞRUDUR

Bunu baştan söyleseydiniz de uzun ayrıntılı açıklamalara girmeseniz çok daha doğru yapmış olurdunuz. Kadına şiddet konusunda yaptığınız savunma fazlasıyla komik. Katlanmış mendil ile dövme saptırmacası tam fıkralık!

 

Diğer savunularınıza hiç girmiyorum da, bir şeye dikkat çekeceğim: Bu ayetler demeyeyim, çünkü "hem ayet diyorsun, hem eleştiriyorsun, hiç ayet eleştirilir mi?!" gibi acaip bir itiraz ile karşılaşıyorum. "Ayet" sözcüğünün kullanımını Kurân patentlemiş mi? Hangi patent enstitüsüne? Bu sözcüğü kullanmak sadece ona ve inananlarına özgü bir hak mıdır? Arap dili İslam yokken yok muydu? Allah dili midir, patentini mi tescillemiş?

 

Yine de "pasaj" diyeyim hadi. Bu pasajlarda ne söylendiğini uzun uzadıya çok tartıştık. Hiç bir itiraz gelmedi, konu bitti. Her itirazın yersiz olduğunu kanıtladık. Orada cevap yokken, bakıyorsunuz başka yerde aynı konu mantar gibi bitiyor. "Orada öyle demek istemiyor, böyle demek istiyor!" Yahu arkadaş, bunu tartışılırken, konu sıcakken niye söylemedin?

 

Örneğin Tevbe suresi bal gibi, buz gibi İslam'dan başka din kabul olmayacağını, başka tanrı tanıyanların ya öldürülüp ya sürüleceğini, (bu konuda sadece anlaşma yapılanların mühletinin anlaşmaları bitinceye kadar uzatılacağını) mühlet ve anlaşma süreleri bitince İslam toprağında tek müşrik bırakılmayacağını, aynı tek tanrıya, fakat başka kitaba inananların ise "küçülerek!" elleriyle cizye ödeyeceklerini açık seçik, net ve kesin ilan etmiş. Bu ültimatom öyle katı ve kesindir ki, başında besmele olmayan tek suredir. Daha bunun evirip çevirecek, eğip bükecek hiç bir yanı yok! İslam inanç özgürlüğü diye bir öngörü getirmemiştir. Kurân'da inanç özgürlüğünün kırıntısını bulamazsınız. Başlangıçtaki güçsüzlük döneminde yazılmış "dinde zorlama yoktur" ayetinin koskoca Tevbe suresini iptal ettiğini savunacaksanız, bu kadar büyük çelişki olmaz, çünkü Tevbe suresi zaten daha sonra kronolojik olarak...

 

Din propagandasının gücünü görüyor musunuz? Koskoca sureyi, hem de başında besmele olmayan tek sure olma özelliğinde olan bir sureyi doğru dürüst bilen yok, tek bir ayet bilen bilmeyen herkesin dilinde! Çünkü öyle propaganda edilmiş. Neye sığınarak yapıyor bu etkin propagandayı? Kutsallık zırhına ve eleştirilemez dogma zırhına bürünerek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunu baştan söyleseydiniz de uzun ayrıntılı açıklamalara girmeseniz çok daha doğru yapmış olurdunuz. Kadına şiddet konusunda yaptığınız savunma fazlasıyla komik. Katlanmış mendil ile dövme saptırmacası tam fıkralık!

 

Aslında; komik,fıkralık demeyle, baştan kendini eleştirilemez konuma almak ( kendi görüşü zinhar doğru) tam bir ilizyon, Kadına şiddet konusunu, “savunma” gibi algılamak dahi abes, nedeni; “Peygamber, Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece "gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması" halinde dövülebileceğini ve bunun da, "acı vermeyecek şekilde yapılması" (ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir.” Bu mealdeki Hadislere Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce'de rastlanmaktadır. Bu Hadisler ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, "bir misvakla veya benzeri bir şey" ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak Taberî) veya hatta "katlanmış bir mendil" ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır. Şimdi bu kayıtlar varken bunu yazmamak olurmu ve size veya şürekalarınıza savunma gibimi görünüyor bu durum, olay bu…

 

Diğer savunularınıza hiç girmiyorum da, bir şeye dikkat çekeceğim: Bu ayetler demeyeyim, çünkü "hem ayet diyorsun, hem eleştiriyorsun, hiç ayet eleştirilir mi?!" gibi acaip bir itiraz ile karşılaşıyorum. "Ayet" sözcüğünün kullanımını Kurân patentlemiş mi? Hangi patent enstitüsüne? Bu sözcüğü kullanmak sadece ona ve inananlarına özgü bir hak mıdır? Arap dili İslam yokken yok muydu? Allah dili midir, patentini mi tescillemiş?

 

Diğer “savunularıma” hiç girmeden? Bir şeye dikkat çekiyorsunuz ve yazmadığım veya dikkat çekmediğim bir konuyu ortaya sürüp (Bu ayetler demeyeyim, çünkü "hem ayet diyorsun, hem eleştiriyorsun, hiç ayet eleştirilir mi?!" gibi acaip bir itiraz ile karşılaşıyorum.) kendin pişir,kendin ye mantığından hareketle,yoruma başlıyorsun,nerede “AYET” eleştirisi yapmışım’ki (haşa) bu yazıyı,yazıyorsun, sonra hemen başka bir dala atlayıp “AYET” sözcüğü kullanımını “KUR’AN” patentlimi demekle (Hangi patent enstitüsüne?) mizahi bir yazı ile desteklemek, ancak, bu yazıda kendini belli eder yani kendini ele verir, şöyle yazmışsınız, (Bu sözcüğü kullanmak sadece ona ve inananlarına özgü bir hak mıdır), evet, varsa mantıklı bir izahın yaz, yoksa kabul et. Arap dili ve bütün diller, İslam yokken ( Peygamberimiz vahy almadan) vardı, fakat hiçbir şey yokken,ne kainat,ne İnsan “ALLAH c.c.” vardı ve dolayısı ile bütün diller ve Arap dili ALLAH’ın bir lutfudur,üstelik “KUR’AN” Arapça olması hasebiyle tescillenmiştir, ve muhteşem bir dildir…

 

 

Yine de "pasaj" diyeyim hadi. Bu pasajlarda ne söylendiğini uzun uzadıya çok tartıştık. Hiç bir itiraz gelmedi, konu bitti. Her itirazın yersiz olduğunu kanıtladık. Orada cevap yokken, bakıyorsunuz başka yerde aynı konu mantar gibi bitiyor. "Orada öyle demek istemiyor, böyle demek istiyor!" Yahu arkadaş, bunu tartışılırken, konu sıcakken niye söylemedin?

 

**************

 

Örneğin Tevbe suresi bal gibi, buz gibi İslam'dan başka din kabul olmayacağını, başka tanrı tanıyanların ya öldürülüp ya sürüleceğini, (bu konuda sadece anlaşma yapılanların mühletinin anlaşmaları bitinceye kadar uzatılacağını) mühlet ve anlaşma süreleri bitince İslam toprağında tek müşrik bırakılmayacağını, aynı tek tanrıya, fakat başka kitaba inananların ise "küçülerek!" elleriyle cizye ödeyeceklerini açık seçik, net ve kesin ilan etmiş. Bu ültimatom öyle katı ve kesindir ki, başında besmele olmayan tek suredir. Daha bunun evirip çevirecek, eğip bükecek hiç bir yanı yok! İslam inanç özgürlüğü diye bir öngörü getirmemiştir. Kurân'da inanç özgürlüğünün kırıntısını bulamazsınız. Başlangıçtaki güçsüzlük döneminde yazılmış "dinde zorlama yoktur" ayetinin koskoca Tevbe suresini iptal ettiğini savunacaksanız, bu kadar büyük çelişki olmaz, çünkü Tevbe suresi zaten daha sonra kronolojik olarak...

 

Örnek; "Kim İslam'dan başka bir din kabul ederse o, ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır." (Al-i İmran: 85)

Tevbe; 4. Ayet; Ancak, kendileriyle sizin [ey inananlar] bir andlaşma yapmış bulunduğunuz Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlar arasından size karşı yükümlülüklerinde bundan böyle bir kusur işlemeyen ve size karşı kimseye arka çıkmayan kimseler bu söylenenlerin dışındadırlar; öyleyse onlarla olan andlaşmanıza, üzerinde anlaştığınız süre doluncaya kadar riayet edin. (Ve bilin ki) Allah, yalnızca, kendisine karşı sorumluluk bilinci içinde olanları sever.

 

Tevbe; 6. Ayet; Ve Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlardan biri senin korumana başvurursa, onu koruma altına al, olur ki [senden] Allah'ın sözünü işitip anla[yabili]r; ve sonra onu, kendini güvenlik içinde hissedebileceği bir yere ulaştır; bu (davranışın), onların [belki de yalnızca] [hakkı] bilmedikleri için [günah işleyen] kimselerden olmaları ihtimalinden dolayıdır.

 

Açıklama; Kur'an'ın her ayeti, Kur'an'ın bütünü gözönünde bulundurulup bütünlük içinde değerlendirilmeye çalışılarak okunmalı, anlamlandırılmalı ya da yorumlanmalıdır.İnananların savaş içinde bulundukları müşrikler arasında vaki olması mümkün ihtida olayından söz eden ayet de Kur'an'ın temel ilkeler örgüsü içinde değerlendirilmelidir. Bunlardan biri de "Dinde zorlama yoktur" (2:256) ilkesidir. Bu ilke, inananların zora başvurarak insanların dinlerini değiştirmeye girişmelerinin kesin bir biçimde yasak olduğunu ortaya koymaktadır ki, bu da Müslümanların, baş eğdirdikleri bir düşmandan kurtulma şartı olarak İslam'ı benimsemesini istemeleri ya da beklemeleri ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Bunun gibi, yine Kur'an: "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz (de) savaşın; fakat aşırı gitmeyin, çünkü muhakkak ki Allah aşırı gidenleri sevmez". (2:190); ve "Eğer sizi kendi halinize bırakmazlar, size barış teklif etmez ve ellerini çekmezlerse, o zaman onları yakalayın, ele geçirdiğiniz zaman öldürün: İşte böylelerine karşı size [savaşmanız için] apaçık yetki verdik" (4:91) şeklinde ölçüler koymaktadır. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, savaşa ancak savunma amacıyla izin vardır; bunu pekiştiren bir ifade de: "Eğer vazgeçerlerse -(o zaman) Allah çok- bağışlayıcı, çok-merhamet edicidir" (2:192) kaydıdır. Aynı anlamda: "Eğer vazgeçerlerse, o zaman husumet bütünüyle son bulacaktır" (2:193) tekidi de vardır. Öte yandan, düşmanın "Eğer tevbe eder, salâta katılır [lafzen, "namazı kılar"] ve arındırıcı yükümlülüklerini (zekât) yerine getirirlerse" sözleriyle ifade edilen İslam'a dönüşü, onlar için "düşmanlığı bırakma"nın yollarından, nereden bakılırsa bakılsın, sadece biridir ve dolayısıyla, bu surenin(Tevbe) 5 ve 11. ayetlerinde bu konuya yapılan atıf, İslamiyet'in bazı kasıtlı tenkitçilerinin ileri sürdüğü gibi, kesinlikle, "ya ihtidâ ya ölüm" gibi bıçak sırtı bir seçimi îma etmemektedir. Nitekim, 4 ve 6. ayetler, inananların, bu tür inkarcılara karşı benimseyecekleri, onlar düşmanları değilmiş gibi davranmalarını öngören tutum hakkında ilave bir açıklama getirmektedir.

Anlaşılmıştır zannedersem…

 

 

Din propagandasının gücünü görüyor musunuz? Koskoca sureyi, hem de başında besmele olmayan tek sure olma özelliğinde olan bir sureyi doğru dürüst bilen yok, tek bir ayet bilen bilmeyen herkesin dilinde! Çünkü öyle propaganda edilmiş. Neye sığınarak yapıyor bu etkin propagandayı? Kutsallık zırhına ve eleştirilemez dogma zırhına bürünerek...

 

Aslında propaganda yapmaya gerek yok, sebebi inanmayanların yaptıkları güya eleştirel yaklaşım,İnanan veya inanmayanları okumaya sevk ediyor ve elleriyle,gözlerini kapatıp, Güneş yok diyen durumuna sokuyor bazılarını ama Güneş var…

Gerisi teferruat bile değil…

 

"KUR'AN NE DERSE DOĞRUDUR" Amenna ve saddakna...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama dogma olarak ele almadığınız zaman, erken ilişki ve hamileliklerin sakıncalarını ortaya koyar, bir yasa ile bir evlenme yaşı sınırı koyarsınız. Ne demek yahu? Bazı hormonal nedenlerle çok erken kanama olabiliyor. Dogmanız yüzünden çocuğu kocaya mı vereceksiniz hemen? Tanrı filan kanamayı filan işaret filan yapmış değil anlıyor musunuz? Bu dogma! Yok böyle bir şey!

 

Çocuğu kocaya verme,"FLÖRT" etsin.

Bazı hormonal nedenlerden çok erken kanama olan bir sürü çocuk kocaya verilmiş. (kanıt yok,yorum gırla).

Tanrı filan,kanamayı filan,yapmış değil, anlıyormuymuşuz. İfade,ama mantık yok.

"Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." (65/4)

Ne imiş...

 

Dogma ile gerçek arasında ne kadar fark var görüyor musunuz? Siz laik, laikos, laikçi diyorsunuz, hiç tepki vermiyoruz. Ama biz "müslüman, müslümancı, müslümanos" desek "kutsallarımıza hakaret var!" diye ayağa kalkarsınız. Çünkü dogmalarınıza dokunulmazlık, eleştirilemezlik ataması yapıyorsunuz. Fark buradan kaynaklanıyor.

 

Yine anlayamamışsınız, laikos; eski Yunan,Laikçi; günümüz güzel vatanımızda, laik; her hangi bir medeni ülke, ama müslümanos,zırva tevil götürmez cinsinden.

İnananlara (Müslüman) yapılanların binde,biri laikçilere yapılsın gör feveranı...

 

Örneğin bir dogmatik, kendi dogması içinde "madem her şeyi tanrı yarattı, insanı da tanrı yarattı, o halde kadını da o yarattı. Madem o yarattı, bir bildiği var ki kadının üremesine kanama belirtisini koydu, o halde kanaması başlayan çocukla evlenilebilir" demişse, bu dogma olarak kaldığı sürece bir şey yapamazsınız. Ama dogma olarak ele almadığınız zaman, erken ilişki ve hamileliklerin sakıncalarını ortaya koyar, bir yasa ile bir evlenme yaşı sınırı koyarsınız.

 

Erken ilişki ve hamileliklerin sakıncalarını ortaya koyup, bir yasa ile evlenme sınırı koymak, sorunu çözüyorsa,evlenmeden ilişki kurup,hamile olma durumundada "KÜRTAJ" yaptırmak en iyi çözüm,ortamda müsait,ülkemizde "ZİNA" suç olmaktan çıktı nasıl olsa...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kur'an'ın her ayeti, Kur'an'ın bütünü gözönünde bulundurulup bütünlük içinde değerlendirilmeye çalışılarak okunmalı, anlamlandırılmalı ya da yorumlanmalıdır.

Elbette. Kronolojik sıraya göre de... Kurân bir defada ortaya çıkmış bir kitap değildir. Esasen hiç bir sistematiğe de sahip değildir. Aynı konu hakkındaki cümleler bir araya toplandığı zaman bir bütünlük oluşturmazlar. Oluşturmak için kronolojik sıraya bakmak gerekir. Baktığımız zaman da, güçsüz, etkisiz olduğu dönemde başka, gücü ele geçirdiği dönem çok başka konuştuğunu görürüz.

 

Söz konusu Tevbe ültimatomu da Mekke'nin ele geçirilip devletin ilan edildiği dönemdedir ve son durumu gösterir. Ya ölüm, ya sürgün, ya müslüman olma. Tek istisna ehli kitap isen küçülerek (niye küçülerekse artık bilemiyorum, hangi intikamcı anlayışın tezahürü bu kelime?) elinle cizye ödeyeceksin. Olay bu...

 

Yalnız bir şeyi belirteyim, ben Kurân'ı kendi nedenselliği içinde, kendi ortaya çıkış şartları içinde yargılamıyorum. Benim tek itirazım, değişmez doğruları içerdiği, dokunulmaz, eleştirilmez, bu gün ve her zaman harfiyen uyulması gerekli kutsal olduğu savına. Yoksa ortaya çıkış döneminin şartları içinde bir çok konuda durumun gereğine göre yazılmış olduğunu düşünmekte sakınca görmüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın alpnoyan, biz epey bir süredir bu tartışmaların içindeyiz. İnsanların davranışları ve sosyal çarpıklıklar üzerinden eleştirdiğiniz zaman, "bu dinin değil, yanlış uygulanmasının sonucu" diye savunuyorlar. Peki diyoruz, hadis kaynaklarını göstererek bahse konu yanlış uygulamaların tarih boyunca yapılageldiğini gösteriyoruz, hadisleri de reddediyorlar. Ona da peki diyoruz, Kurân ayetlerinin bahse konu uygulamalara ve kanıt oluşturan hadislere paralel olduğunu, temel hazırladığını gösteriyoruz, bu kez de ayetleri olmadık biçimlerde eğip bükerek, öyle demediğini savunmaya çalışıyorlar. En açık, en belirgin anlamlara kırk takla attırarak anlamını çarpıtıyorlar.

 

Dolayısıyla en sonunda yapılacak iş, dogma kavramına yüklenmek olarak kalıyor. Çünkü Kurân ayetlerinin en olmadık biçimlerde çarpıtılarak yanlış bir şey söylenmediğini kanıtlama çabası neye dayanıyor? Bu sözlerin tanrı katından gelen yanlış olabilemez, doğru olmaları zorunlu sözler oldukları dogmasından.

 

Bu dogma ne pahasına olursa olsun, ne şart altında olursa olsun, savunulacak. Çünkü dogma! Bu noktaya kadar gerilediklerini göstermek ve dogma savunusunun mantık dışılığının anlaşılmasını sağlamak gerekiyor.

 

Dogma kavramına yüklendiğiniz zaman, türbeye çaput bağlamakla başka en temel gösterilen bir inanç arasında fark kalmıyor. O da dogma, o da... "O sahte inanç, gerçek inanç şu" savunusunun anlamı kalmıyor. Her durumda konuyu dogma temelinde ele alma durumunda kalırsınız. O zaman her dini, her mezhebi, her tarikatı ayrı ayrı eleştirme zahmetinden de kurtulursunuz. Hepsi dogmadır. Dogmanın eğrisi doğrusu olmaz. İnanınca hepsi doğru olur, inanç da sadece inananı bağlar, bir başkasını bağlamaz.

 

Bu da bizi laiklik anlayışının en sağlamına götürür...

Sayın demirefe!

Bakın tanrı beni bağnazlıktan korusun.Evet islam diye servis edilen vahhabi ırkcılığına tepkili biri(size göre kafir) olduğum doğrudur.Ancak burada bile dogmaların yargısıyla yüzyüzeyim tekrar yazıyorum öyle metafizik değil gayet modern fizik anlamda islamdaki Allah inancımı taşıyorum(Başka bir yol keşfedemedim)

Benim tepkim dinci geçinenlerin el altından anadoluda türklüğe karşı aşağılayıcı tutumudur ve malesef bunlar sanki dinin bir parçası gibi lanse ediliyor.

efendim alimler şöyle buyurmuş yok efendim hadis şöyle diyor diye girişlerden sonra türkleri aşağılayan(ısrar ediyorum ki araplar en çirkin uluslardan biridir en azından bu hadisleri okuduktan sonra bu inancım pekişti) demagojileri görmüyormuyuz.Hayır lafı geldimi çoğunluk kendisini türk olarak ifade ediyorda hiçmi şerefi zedelenmiyor bu ötekileştirmede ecüc-mecüc(yagog-magog) darvinistlerin safsatasına hadis uydurmuş zevatlar.

Halbuki buhari dahi Sahih hadis sayısının 16 yada 17 olduğunu belirtmiş demekki kalanlar yalan.

Kaldıki böyle bir hadis olsa bile bu sonuçta bir insanın görüşüdür.(Ben muhammedin sözünü tanrının sözüdür diyemem tanrı tanrıdır muhammed ise insandır ve görüşüde kendi görüşüdür)

Tekrar ediyorum benim islamın fizik kurgusuyla problemim yok bilakis islamın içinde sunulan dayatılan vandalizme tepkim var.İkincisi nasıl oluyorda islam köleliği yasaklamamış? Ben çoğu zaman bunun bile tahrifat sonucu böyle olduğunu düşünüyorum.

Yeri gelmişken Hz Abraham lincoln'ü de rahmetle analım zira O köleliğe adam gibi hayır demiş ve bununla kalmamış savaşmış birisi.Buyurun şimdi tanrı zenginleri sever,esirleri kullanın onlardan faydalanın,hediye edin diyen birisimi Hazreti ünvanına sahip yoksa Abraham lincoln'mü?

Bizim tartışmamız gereken nokta burada kölelik insanlığın inkarıdır cariyelikte.Ve gücümüz aklımız yetiyorsa burayı çözelim bu nokta çözülmedikçe türkleri zebani yada şeytan diyede tasvir etmeleri muhtemeldir.

Saygılarımla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın alpnoyan, biz epey bir süredir bu tartışmaların içindeyiz. İnsanların davranışları ve sosyal çarpıklıklar üzerinden eleştirdiğiniz zaman, "bu dinin değil, yanlış uygulanmasının sonucu" diye savunuyorlar. Peki diyoruz, hadis kaynaklarını göstererek bahse konu yanlış uygulamaların tarih boyunca yapılageldiğini gösteriyoruz, hadisleri de reddediyorlar. Ona da peki diyoruz, Kurân ayetlerinin bahse konu uygulamalara ve kanıt oluşturan hadislere paralel olduğunu, temel hazırladığını gösteriyoruz, bu kez de ayetleri olmadık biçimlerde eğip bükerek, öyle demediğini savunmaya çalışıyorlar. En açık, en belirgin anlamlara kırk takla attırarak anlamını çarpıtıyorlar.

 

Guzelce net ifade olunmuş. Teşekkurler. Ayni şekilde, Hadisleri reddeden Muslumanlarin bilemedikleri veya çözemedikleri şudur:

 

Nasıl namaz kılınır, ne zaman kılınır, ne dua edilir, Hac'da ne yapılır, Sunnet olmak, ... gibi en onemli sayılan Islam inançları Kurandan değil, Muhammedin Sünnetinden gelir. Al-Buhari ve Muslim hadisler kolleksiyonlarının, Islam dininin(Sunnilerin) esaslarından biri olduğunu bilmiyorlar. Hadislere aldırış etmeyip bu inançları takip edenler, çeliskide olduklarından haberdar değildirler. Dolayisiyle, tartışmaların idaresi güç oluyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Süheyla, başka tartışmalarda da belirttim: Hadisleri Kurân'dan sonra ikincil bir kutsal kaynak olarak kabul edip etmemeleri tamamen kendi bilecekleri iş. Benim için fark etmiyor. İfade ettikleri konular çok fazla farklı değildir. Sadece kapsam genişlemiş veya daralmış olur.

 

alpnoyan, sizin görüşlerinizin biraz netleşmesi gerekiyor sanıyorum. Sizin kafir olduğunuzu düşündüğümü söylemeniz üzerine galiba biraz tepkisel yazmakta olduğunuzu farkettim. Ben böyle bir şey düşünemem, düşünmüş olamam. Zaten hiç böyle bir düşünce de ifade etmedim. Fakat argümanınıza baktığım zaman, evet, kimsenin ırksal özellikler üzerinden kötüleme yapmaması gerekiyor, bu konuda haklısınız.

 

Sorun Vahhabilik mezhebi ise, İslam dünyasında sadece Suudi Arabistan'da sorun var demektir. Diğer bir deyişle, bir tek Vahhabilik olmasaydı, İslam mükemmel bir din olacaktı. Öyle mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Süheyla, başka tartışmalarda da belirttim: Hadisleri Kurân'dan sonra ikincil bir kutsal kaynak olarak kabul edip etmemeleri tamamen kendi bilecekleri iş. Benim için fark etmiyor. İfade ettikleri konular çok fazla farklı değildir. Sadece kapsam genişlemiş veya daralmış olur.

 

alpnoyan, sizin görüşlerinizin biraz netleşmesi gerekiyor sanıyorum. Sizin kafir olduğunuzu düşündüğümü söylemeniz üzerine galiba biraz tepkisel yazmakta olduğunuzu farkettim. Ben böyle bir şey düşünemem, düşünmüş olamam. Zaten hiç böyle bir düşünce de ifade etmedim. Fakat argümanınıza baktığım zaman, evet, kimsenin ırksal özellikler üzerinden kötüleme yapmaması gerekiyor, bu konuda haklısınız.

 

Sorun Vahhabilik mezhebi ise, İslam dünyasında sadece Suudi Arabistan'da sorun var demektir. Diğer bir deyişle, bir tek Vahhabilik olmasaydı, İslam mükemmel bir din olacaktı. Öyle mi?

Hayır hocam sadece vahhabiliğe değil ben tüm bu ötekileştirmenin altında kişinin kendine tapınması yeralmakta demek istedim ki buna siyaset psikolojisinde metafizik yolla kişinin kendine has unsurları kutsaması olarak tanımlayabiliriz.

Bu ne demektir konumuzun ekseninde düşünürsek şayet vahhabilerin asyada türklere yaptığı (müslüman olan boylara bile uygulamışlar) soykırıma kutsallık yükleme adına din üzerinde oluşturulan metafizik deformasyon sürecinin etkilerini bu gün dahi gözlemleyebiliyoruz.Benim ısrarla ERGENEKON tabiri üzerinde durmam ise işlevsel kapsam olarak bunu ortaya koymasıdır.Test edildiğinde ergenekon türklerin varoluş hikayelerinin yöresel argümanlarla taşınmış bir metnidir.Ancak burada eski bir Türk devletinin yaşam alanında(Anadolu selçukluları anadoluda kurulmuş tek türk devletidir.) ergenekon kelimesine karşı bir GİZLİ BİR KİN sözkonusudur.

Bu gayet doğaldır çünkü Ergenekon destanının tarihsel arka planında gerçekte türkleri yokolma noktasına getiren düşman araplar yani bedevilerdir. Ve bu kıyıma yüklenmesi gereken bir örtü lazımdı o halde arap ırkının köle edinme ,cariye edinme,cinayet işleme,tecavüz etme hakkının kutsanması gerekiyordu.Yoksa bu yaptıklarıyla bırakın üstün olmayı (Taek--waa meselesi :P ) müslüman olmayı bile ıskalatacaktı.

Ve bu henüz islamın doğuş aşamasında büyük bir deformasyon getirmiştir.

Ve ne yazıkki anadolu insanıda islamı arabın vehhabiliği üzerinden tanımayı onu kaynağından almakla eş tutmuş bu öykünme ile onların bu deforme sistemlerini bir başka coğrafyada bir anlamda 'kendini yeniden üretmesi' fırsatını tanımıştır.

Ancak burada bitmiyor.Bu asyadaki tedhiş ve kıyımın rövanşında KÜLTİGİN kılıcıyla arap yarımadasının içlerine kadar fars ülkesindeki vahhabi vilayetlerine kadar intikam seferlerini yaptıkça bu kez arapların deforme etmeleri gereken bir başka olgu ortaya çıkmıştır: 'TÜRKLÜK' yani ecüc mecüc-deccal(Atatürk'e karşı) şeytan veya pek çok çirkin ve kötü mitolojik mahlukata türk adı verilmesi tesadüf değildir.Bu kendini öteki üzerinden tanımlamada salt sosyal mitler etkin olmamış aynı zamanda tarihsel ve defacto olgularda etkin olmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır hocam sadece vahhabiliğe değil ben tüm bu ötekileştirmenin altında kişinin kendine tapınması yeralmakta demek istedim ki buna siyaset psikolojisinde metafizik yolla kişinin kendine has unsurları kutsaması olarak tanımlayabiliriz.

Bu ne demektir konumuzun ekseninde düşünürsek şayet vahhabilerin asyada türklere yaptığı (müslüman olan boylara bile uygulamışlar) soykırıma kutsallık yükleme adına din üzerinde oluşturulan metafizik deformasyon sürecinin etkilerini bu gün dahi gözlemleyebiliyoruz.

 

 

İbn-i Teymiyye (1263-1328):

Vehhabiliğin kökü İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el Cevzi'ye dayanır. Kurumsal olarak ortaya çıkışı bu imamlardan yaklaşık 400 yıl sonradır. Yani Vehhabilik, Teymiyye ve Cevzi'nin yorum ve aksiyonları temel alınarak ortaya atılmıştır.

İbn Teymiyye'nin alt yapısını oluşturduğu Vehhabilik, yıllar sonra ortaya çıkmış olan bir akımdır. Kurucusu Teym kabilesinden olan Muhammed bin Abd al Vahhab'dır.

Muhammed bin Abd al Vahhab 1703 senesinde doğdu.

Vehhabiliğin alt yapısı bu.

Şimdi; Şu yazılan yazı (Bu ne demektir konumuzun ekseninde düşünürsek şayet vahhabilerin asyada türklere yaptığı (müslüman olan boylara bile uygulamışlar) soykırıma kutsallık yükleme adına din üzerinde oluşturulan metafizik deformasyon sürecinin etkilerini bu gün dahi gözlemleyebiliyoruz.) Asyada “SOYKIRIM”, kimler, vehhabiler, zatı muhterem tarih vermemiş fakat vehhabiler üzerinden İslama ve dolayısı ile Müslümanları eleştirmiş. Tarihi karıştırmak 1000 senede olabilir,400 de,700 de,önemli değil,önemli olanın müslümanı eleştirmek ve bilmediğ konuda ahkam kesmek...

 

Hayır hocam sadece vahhabiliğe değil ben tüm bu ötekileştirmenin altında kişinin kendine tapınması yeralmakta demek istedim ki buna siyaset psikolojisinde metafizik yolla kişinin kendine has unsurları kutsaması olarak tanımlayabiliriz.

 

Der forumdaş ve...

 

Bakın tanrı beni bağnazlıktan korusun.Evet islam diye servis edilen vahhabi ırkcılığına tepkili biri(size göre kafir) olduğum doğrudur.Ancak burada bile dogmaların yargısıyla yüzyüzeyim tekrar yazıyorum öyle metafizik değil gayet modern fizik anlamda islamdaki Allah inancımı taşıyorum(Başka bir yol keşfedemedim)

 

Böylede yazabilir,neymiş; (Hayır hocam sadece vahhabiliğe değil ben tüm bu ötekileştirmenin altında kişinin kendine tapınması yeralmakta demek istedim ki buna siyaset psikolojisinde metafizik yolla kişinin kendine has unsurları kutsaması olarak tanımlayabiliriz.)

Siyaset psikolojisinde,metafizik yolla değil (gayet modern,fizik anlamda,) kendine has unsurları kutsarmış,başka bir yol keşfedememiş,hayırlı yollar,herkesin düşüncesi kendine...

 

 

Benim ısrarla ERGENEKON tabiri üzerinde durmam ise işlevsel kapsam olarak bunu ortaya koymasıdır.Test edildiğinde ergenekon türklerin varoluş hikayelerinin yöresel argümanlarla taşınmış bir metnidir.Ancak burada eski bir Türk devletinin yaşam alanında(Anadolu selçukluları anadoluda kurulmuş tek türk devletidir.) ergenekon kelimesine karşı bir GİZLİ BİR KİN sözkonusudur.

Bu gayet doğaldır çünkü Ergenekon destanının tarihsel arka planında gerçekte türkleri yokolma noktasına getiren düşman araplar yani bedevilerdir.

 

Ergenokon test! Ve işlevsel kapsam?sonra ne yazmış forumdaşımız (Ergenekon destanının tarihsel arka planında gerçekte türkleri yokolma noktasına getiren düşman araplar yani bedevilerdir.) muhteşem bir tesbit,Ergenokon ve Arap bedeviler, nerede Ergenokon destanının tarihsel arka planında, Gerçekten bilgilendim,demekki ergenokon destanının arka planında Moğollar değilde,Arap bedeviler varmış,bu arada Selçuklular,Anadoludaki tek Türk devletidir, bilgi edinmek güzeldir,bunuda yeni öğrendim…

 

 

Ve bu henüz islamın doğuş aşamasında büyük bir deformasyon getirmiştir.

Ve ne yazıkki anadolu insanıda islamı arabın vehhabiliği üzerinden tanımayı onu kaynağından almakla eş tutmuş bu öykünme ile onların bu deforme sistemlerini bir başka coğrafyada bir anlamda 'kendini yeniden üretmesi' fırsatını tanımıştır.

 

 

Ve İslamın doğuş aşamasında,Anadolu İnsanıda İslamı Arap vehhabiliği üzerinden tanımıştır??? Muhtemelen Anadoludaki Tek Türk devleti olan Selçuklular ama bir sorun var o zaman vehhabilik yoktu,olsun , nasıl olsa dilin kemiği yok (yazının sanalı)…

Fakat bu “ÖYKÜNME” ve “DEFORME” sistem,kendini yeniden başka bir coğrafyada “ÜRETME” fırsatını tanımış,olmayan bir şeyin üremesi nasıl olurmuş,oda başka bir muamma…

 

 

Ancak burada bitmiyor.Bu asyadaki tedhiş ve kıyımın rövanşında KÜLTİGİN kılıcıyla arap yarımadasının içlerine kadar fars ülkesindeki vahhabi vilayetlerine kadar intikam seferlerini yaptıkça bu kez arapların deforme etmeleri gereken bir başka olgu ortaya çıkmıştır: 'TÜRKLÜK' yani ecüc mecüc-deccal(Atatürk'e karşı) şeytan veya pek çok çirkin ve kötü mitolojik mahlukata türk adı verilmesi tesadüf değildir.Bu kendini öteki üzerinden tanımlamada salt sosyal mitler etkin olmamış aynı zamanda tarihsel ve defacto olgularda etkin olmuştur.

 

Şimdi, deveye demişler neren eğri,oda demişki nerem doğru, sayın forumdaş bir kere fars (İran) ülkesinde Vehhabi vilayeti olmaz,nedeni Fars (İran) şia,şii,dir, ve birbirleri ile hiç alakaları yok…

Ve yecüc,mecüc, anlayamadığım,yecüc,mecüc olayını “ATATÜRK’LE” nasıl bağdaştırıldığı.

Şeytan ve pek çok çirkin mahlukata,nerede,nasıl “TÜRK” adı verilmiş,kanıt yazılmal,yoksa,bu yazılanlar,yazanın kişisel sui zannıdır. Türkler İslamiyetin şanlı bayraktarlarıdır,ATATÜRK bile Elmalı tefsiri,Buhari’nin Hadis külliyatını bastırtmıştır.

Defacto olgular, sosyal mitlerle,parelellik gösterirken,tarihsel arka plandaki ergenokon nerde imiş, yoksa onun miti,yetmemişmi,Anadoludaki Tek Türk şelçuklular üzerine…

 

 

Benim tepkim dinci geçinenlerin el altından anadoluda türklüğe karşı aşağılayıcı tutumudur ve malesef bunlar sanki dinin bir parçası gibi lanse ediliyor.

efendim alimler şöyle buyurmuş yok efendim hadis şöyle diyor diye girişlerden sonra türkleri aşağılayan(ısrar ediyorum ki araplar en çirkin uluslardan biridir en azından bu hadisleri okuduktan sonra bu inancım pekişti) demagojileri görmüyormuyuz.Hayır lafı geldimi çoğunluk kendisini türk olarak ifade ediyorda hiçmi şerefi zedelenmiyor bu ötekileştirmede ecüc-mecüc(yagog-magog) darvinistlerin safsatasına hadis uydurmuş zevatlar.

 

Yorum okuyanların... :)

 

Halbuki buhari dahi Sahih hadis sayısının 16 yada 17 olduğunu belirtmiş demekki kalanlar yalan.

Kaldıki böyle bir hadis olsa bile bu sonuçta bir insanın görüşüdür.(Ben muhammedin sözünü tanrının sözüdür diyemem tanrı tanrıdır muhammed ise insandır ve görüşüde kendi görüşüdür)

Tekrar ediyorum benim islamın fizik kurgusuyla problemim yok bilakis islamın içinde sunulan dayatılan vandalizme tepkim var

 

 

Vandalizmin psikiyatrik yönü antisosyal kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Erkek bireylerde daha sık görülmektedir. Kadınlarda daha az rastlanmasına karşın, antisosyal kişilik bozukluğu olan genç annelerin eşlerine ve çocuklarına karşı şiddet içeren davranışlarda bulunduğu bildirilmiştir. Vandalizmin özellikle ergenlik çağında ilaç, uyuşturucu ve alkolün kötüye kullanımıyla ilişkili olduğu saptanmış olup; kokain kullanan gençlerde %57 oranında bu tür davranışlar görülmüştür.

 

İSLAM VE İÇKİ,UYARMI,UYMAZ...

 

Vandalizm; bilgisizlik yüzünden ya da zevk için kamu malları ya da sanat yapıtlarını büyük zararlara yol açarak yıkmak ve bu yıkımı kendi başına bir amaç durumuna getirmektir. "Kırıp geçirmek" anlamında kullanılan bu kavrama yaygın biçimde Fransız Devrimi sırasında rastlanmasına karşın daha eski zamanlardan beri görüldüğü bilinmektedir. Kavimler göçü sonrasında barbar "Vandal"lar eski Roma ve Yunan medeniyetlerinin sanat eserlerini tahrip edip, yağmalamışlardır.

Sonra İslamın fizik kurgusu demekle ne kast ediliyor pek anlamadım,eğer anlatılırsa istifade ederiz,yani İslamın getirdiği (söylediği) fiziği kabul ama öteki Vandalizm.

Selimiye,Elhamra vs vs...

Gerisi teferruat, veya fürüat….

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

İbn-i Teymiyye (1263-1328):

Vehhabiliğin kökü İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el Cevzi'ye dayanır. Kurumsal olarak ortaya çıkışı bu imamlardan yaklaşık 400 yıl sonradır. Yani Vehhabilik, Teymiyye ve Cevzi'nin yorum ve aksiyonları temel alınarak ortaya atılmıştır.

.

?.

 

 

Tek cümle ile: Vehhabilik arap ırkçılığına bu gün giydirilen kılıftır.Yani vehhabiliğin mezheb geçmişine değil arap ırkçılığına yönelmen gerekiyordu.Bir şey daha iyi araştır horasan ve fars ta pek cok arap vilayeti dolayısıyla valisi vardı.Halkın arap olduğunu yazmadım?

Ve evet Selçuklulardan başka Anadoluda türk devleti var diyorsan onuda okuyucuların takdirine bırakıyorum.

Son merhalede sanırım 'tanrı tanrıdır muhammed insandır'a takılmışsın ; yoksa bilmediğimiz bir şeymi var?

Ve şimdi Atatürke deccal türklere yagog-magog yada muhammedin betimlediği o yaratıklar olarak tanımlandığı ve bu gün dahi bunların dillendirildiği yalanmı?Siz kavramların adlarının kronolojik seyrini kontrol edeceğinize o yorumda yazmış olduğum olgulara değinseniz daha verimli bir tartışma olabilirdi.Misal arapların tecavüz-yağma ve katliamları Göktürk devletinin hemen öncesinde gerçekleşmişmidir yoksa yazdıklarım yalanmı?Bunları ortaya koyun.

Ve fahrettin paşanın kabe savunmasında bedeviler tarafından ihanete uğramasıdamı yalan?

*****************

 

 

 

Bunuda son kısımı yeni farkettim evet deformasyon var veya tanrıda bir problem var ki köleliği yasaklamamış teşvik etmiş.Artı ;aartııı zengini seven tanrı benim mekanımda işsiz kalır ilelebet :P zira bende böyle bir tanrıyı sevmem....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

“TÜRKLER” merttir, samimidir,yaşadıkları her topluluğa çabuk uyum sağlarlar, misafirperverdirler, tarihlerinde her zaman alicenap oldukları bilinir, bu itibarla “TÜRK” olmakla daima övündüm ve Elhamdülillah Müslümanım.

Bilgi alış verişi yapmak (tartışarak) hepimizi bir anlamda bilmediğimizi öğrenmektir,yoksa Türklüğün arkasına sığınarak (vede her zaman olduğu gibi ATATÜRK’ÜN) başka bir Türk ırkdaşını hakir görmek ( bedevi) diye ve tezek muhabbeti yapmak, en azından Türk olmanın şuuru ile bağdaşmaz,ve Türk ırkı hiçbir zaman başka bir ırkı tahkir,tahrik etmez.

İnsanlar; hangi ırktan olursa olsun, Dünya’ya ne verdikleri ile anılırlar,bu İnsanlar Avustralya aborjinleri,Afrika yerlileri,dahi olsa, bence (acizane) burada en önemli miras,geleceği şekillendirecek olan, “AHLAK” tır,bu Ahlak anlayışı ister,izm olsun,ister Din olsun, bunu yaşatacak olanda,yine İnsandır. Malum dünya emperyalistleri,düşman olarak İslamı ve Müslümanları şeçtiler,İslam Dünyasını doğal lideri, Öz be öz Türk olan Osmanlı mirasçısı,Türkiye cumhuriyetidir, ve Türkiye Cumhuriyetinin ekseriyeti (kahir çoğunluk) Müslüman Türktür, ve Anadoluda kurdukları devlet, beylik vs vs hepside Müslümandır,üstelik Türklerin,Dünya üzerinde ulaştıkları en büyük imparatorluk (Devlet-i Aliye) bu topraklarda filizlenip, dal budak salmış,Osmanlıdır,gelecekte, yine Türkiyenin’dir , yine malum; TÜRKİYEMİZ,İNSANIMIZ,ÇOĞUNLUKLA,MÜSLÜMANDIR, bu itibarla,beni bir “TÜRK” olarak beğenmeyen,başka bit Türk’ün,benden fazlası nedir,veya sebebi nedir,eğer “DİNİM” olan İslam,dolayısı ile Müslüman olmam ise,Müslüman olmayan her hangi bir Türk’ün veya devletinin, Dünyanın ,geçmişine,geleceğine,ne verdiğinide yazması gerekir, yahut TÜRK olanın zaten bilinen hasletleri sebebiyel, Türk gibi davranması lazım değilmidir.

Saygılar sunarım...

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

“TÜRKLER” merttir, samimidir,yaşadıkları her topluluğa çabuk uyum sağlarlar, misafirperverdirler, tarihlerinde her zaman alicenap oldukları bilinir, bu itibarla “TÜRK” olmakla daima övündüm ve Elhamdülillah Müslümanım.

Bilgi alış verişi yapmak (tartışarak) hepimizi bir anlamda bilmediğimizi öğrenmektir,yoksa Türklüğün arkasına sığınarak (vede her zaman olduğu gibi ATATÜRK’ÜN) başka bir Türk ırkdaşını hakir görmek ( bedevi) diye ve tezek muhabbeti yapmak, en azından Türk olmanın şuuru ile bağdaşmaz,ve Türk ırkı hiçbir zaman başka bir ırkı tahkir,tahrik etmez.

İnsanlar; hangi ırktan olursa olsun, Dünya’ya ne verdikleri ile anılırlar,bu İnsanlar Avustralya aborjinleri,Afrika yerlileri,dahi olsa, bence (acizane) burada en önemli miras,geleceği şekillendirecek olan, “AHLAK” tır,bu Ahlak anlayışı ister,izm olsun,ister Din olsun, bunu yaşatacak olanda,yine İnsandır. Malum dünya emperyalistleri,düşman olarak İslamı ve Müslümanları şeçtiler,İslam Dünyasını doğal lideri, Öz be öz Türk olan Osmanlı mirasçısı,Türkiye cumhuriyetidir, ve Türkiye Cumhuriyetinin ekseriyeti (kahir çoğunluk) Müslüman Türktür, ve Anadoluda kurdukları devlet, beylik vs vs hepside Müslümandır,üstelik Türklerin,Dünya üzerinde ulaştıkları en büyük imparatorluk (Devlet-i Aliye) bu topraklarda filizlenip, dal budak salmış,Osmanlıdır,gelecekte, yine Türkiyenin’dir , yine malum; TÜRKİYEMİZ,İNSANIMIZ,ÇOĞUNLUKLA,MÜSLÜMANDIR, bu itibarla,beni bir “TÜRK” olarak beğenmeyen,başka bit Türk’ün,benden fazlası nedir,veya sebebi nedir,eğer “DİNİM” olan İslam,dolayısı ile Müslüman olmam ise,Müslüman olmayan her hangi bir Türk’ün veya devletinin, Dünyanın ,geçmişine,geleceğine,ne verdiğinide yazması gerekir, yahut TÜRK olanın zaten bilinen hasletleri sebebiyel, Türk gibi davranması lazım değilmidir.

Saygılar sunarım...

 

 

 

 

Kimseyi dininden ötürü hakir görmedim.Ben ırkçılık lafı açıldığında mangalda kül bırakmayan bölücü ve ermeni demokratların kayığında müslüman özgürlük yaygaracılarının ülkeyi getirdikleri noktanın sizin bu zihniyetinizden beslendiğini belirteyim.

Eleştirdin amenna ben bedevinin din ve mezhep tarihini nerden bileyim.Türk devletiyim diyorsun 80'li yıllarda diyanet personelinin maaşları arap 'rabıta teşkiletınca'ödenmiş.

Sadece gülüyorum.

İstanbulu peçenek ve tatar süvarileri macar topçuları ile fetheden sırp çocuğu(fatih) ilk iş bir bedeviye türbe yaptırıyor...Fıkra gibi...bir sırp töremesi arap için anıt yapıyor....Senin türk dediğin devlet bu mudur?

Viyanada oyun bozuldu Tatar atalarım uyandı vede osmanlının türk olmadığı resmi kayıtlarla halka ilan edildi...osmanlıdan destek geri çekildi...sonuç ortada Viyana bozgunu...*******...1720 prut muahedesine kadar rusyadan vergi alanda Tatar hanıydı ancak bunu dahi osmanlıya yazıyorlar...

Not: Sizin kendinize Türk demenizi saygıyla karşılıyorum kesinlikle şahsınızın türklüğüne dil uzatmam.Ama kabul edin Anadoluyu fetheden türk devleti aynı zamanda anadoludaki son türk devleti olan Selçuklulardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sadece vahhabiliğe değil ben tüm bu ötekileştirmenin altında kişinin kendine tapınması yeralmakta demek istedim

Alpnoyan, anlaşılmıştır. Demek istediğini gayet iyi anladım ve onaylıyorum.

 

Tarih dezenfekte edilmemeli ve tüm yönleriyle irdelenmelidir, haklısın. Türkler İslam dininin yayılma stratejilerine çok uygun olduğunu farkedince bir anda karar değiştirip bu dine girdiler. Orta Asya halkları önce doğuya, Çin'e doğru, daha sonra batıya doğru, ama sürekli yayılma stratejileri gütmüşlerdir. Bu dini Arap egemenliğinden kurtarıp kendi ellerine alacaklarını çok iyi farketmişlerdi. Öyle de oldu, Türkler İslam dinini kabul etmese bu din yeryüzünden ya silinir, ya çok marjinal kalırdı. (Türkler bu konuda Farslarla rekabet etmişler ve İslam'da söz sahibi olma hakkını Türkler ele geçirmiştir. Bu rekabet halen sona ermiş değildir. ABD ılımlı İslam dediği Türk İslam'ını bu nedenle desteklemektedir. Arap veya Fars egemen İslam istenmiyor. Avrupa ise farklı düşünüyor, Avrupalılar için Türk İslam'ı kabustur, istemezler. ABD ve AB Türkiye'ye farklı bakarlar, bunu bilmek lazım.)

 

O yüzden Türk adı dünyada en çok speküle edilen adlardan olmuştur. "Lord of the Rings" deki Orkların Türklerden esinlendiği söylenir. Ki bu doğrudur bence, çünkü Ork ordularına katılan insanlar hep doğulu tipinde betimlenmiş filmde. O yüzden bu filme yöneltilen en önemli eleştiri, ırkçılık yaptığı şeklinde olmuştur.

 

Dünya karmaşık bir yer, tarihsel kökenlerimiz ise oldukça fazla karmaşık. Ne diyelim, dünya basit olsa sıkıcı olurdu, böylesi iyi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sadece gülüyorum.

İstanbulu peçenek ve tatar süvarileri macar topçuları ile fetheden sırp çocuğu(fatih) ilk iş bir bedeviye türbe yaptırıyor...Fıkra gibi...bir sırp töremesi arap için anıt yapıyor....Senin türk dediğin devlet bu mudur?

Aslında "PEÇENEK,TATAR" üstelik "MACAR" ın kökenini bilmemek,tamda gülünemeyecek bir durum, ve en vahimi sırp çocuğu "FATİH" tanımlaması,gerisi teferruat...

 

Eleştirdin amenna ben bedevinin din ve mezhep tarihini nerden bileyim.

 

***********************

 

Not: Sizin kendinize Türk demenizi saygıyla karşılıyorum kesinlikle şahsınızın türklüğüne dil uzatmam.Ama kabul edin Anadoluyu fetheden türk devleti aynı zamanda anadoludaki son türk devleti olan Selçuklulardır.

 

Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız, tarihteki 16 büyük Türk imparatorluğunu, ortadaki güneş ise Türkiye Cumhuriyeti'ni simgeler. Büyük Hun İmparatorluğu Batı Hun İmparatorluğu Avrupa Hun İmparatorluğu Ak Hun İmparatorluğu Göktürk İmparatorluğu Avar İmparatorluğu Hazar İmparatorluğu Uygur Devleti Karahanlılar Gazneliler Büyük Selçuk İmparatorluğu Harzemşahlar Altınordu Devleti Büyük Timur İmparatorluğu Babür İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu.

 

Saygılar...

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.