Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2008 Kimse bizim küçük kıza haksızlık edemez.Yayamazada edemezler.Karşılarında beni bulurlar.Forumlar için değil,bizim olan heryerde.Yayamaz ve küçük kız,çok iyi yüreklere sahipler,birbirlerini bulmuşlar.Yorgun Demokrat sen de hoşgeldin.Kusura bakma asi senden yemek falan istemiş.Yapmasını bilmiyorda,anası da uzak.ne yapsın aklı fikri yemekte. uyan asi bak sana memleketinden selam yolluyorum.Erzurumda yakın sana. Hıhhh işte okudunuz,duyuldumu bize bir dokunun yandınız anında kayşınızda acemi av katımız varmı sizin yanınızda arkanızda ahanda böyle bir dost?? şaka bir yana sağolasın acemi av kat....biz birbirimizi bunun yanında senide bulduk veya ben buldum.....(asi daha önceden bulmuştu demi ) Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2008 Amanda fıstıkım benim bugün anasının kokosunu içine çekiyo,ailesi ile birlikte...ne mutlusun bunu biliyorum.....senide ailenide komacannnn öptümmmm.....dabi bide acemi av katımızın yanına gidecen bensiz..ossun benim içinde sohbet et onunla komacanda öp.....peyniyimi unutma Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2008 Amanda fıstıkım benim bugün anasının kokosunu içine çekiyo,ailesi ile birlikte...ne mutlusun bunu biliyorum.....senide ailenide komacannnn öptümmmm.....dabi bide acemi av katımızın yanına gidecen bensiz..ossun benim içinde sohbet et onunla komacanda öp.....peyniyimi unutma Yayamaz maviye ulaşılmıyor,kapsama alanı dışında.Bir ara telefonu çaldı,aman dedim yakaladım,babası baktı bizim kız Iğdırı karıştırıyor,bir de nerede bulmuşsa bir keçi eve kadar getiriyormuş.Mavi kızma,baban söyledi. Şaka bir tarafa küçük kızımız Dbakırdan hasta gitmiş memleketine,şimdi iyileşmiştir galiba.Ha yayamaz mavi Erzuruma geldi,ben cezayı yedim.Arkadaşları arabaya yededk lastik almayınca dağ başında kaldık,mavi arabayı kaçırdıo ben de cezayı yedim.Ama süper bir gündü.Teşewkkürler!!!Kendisi buraya pek uğramamış ama gelirse sevgilerin en özelinden Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2008 Hıhhh işte okudunuz,duyuldumu bize bir dokunun yandınız anında kayşınızda acemi av katımız varmı sizin yanınızda arkanızda ahanda böyle bir dost?? şaka bir yana sağolasın acemi av kat....biz birbirimizi bunun yanında senide bulduk veya ben buldum.....(asi daha önceden bulmuştu demi ) evettttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt,asi beni bulmadı ben onu buldum güzel insanlar birbirini bulur Yayamazzzzzzzzz.bak seni de buldum ya yayamaz ve asi kız neredesinizzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz(biliyorum neredesiniz ama ) Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Sevgili Jön var ya şimdi yapabilsem,Yılmaz Güney'in en güzel filmini buraya taşırım.Şafak kaç,askerlik bitince haber ver.Sevgilerrrrrrrrrr askerimize..... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Yayamaz maviye ulaşılmıyor,kapsama alanı dışında.Bir ara telefonu çaldı,aman dedim yakaladım,babası baktı bizim kız Iğdırı karıştırıyor,bir de nerede bulmuşsa bir keçi eve kadar getiriyormuş.Mavi kızma,baban söyledi. Şaka bir tarafa küçük kızımız Dbakırdan hasta gitmiş memleketine,şimdi iyileşmiştir galiba.Ha yayamaz mavi Erzuruma geldi,ben cezayı yedim.Arkadaşları arabaya yededk lastik almayınca dağ başında kaldık,mavi arabayı kaçırdıo ben de cezayı yedim.Ama süper bir gündü.Teşewkkürler!!!Kendisi buraya pek uğramamış ama gelirse sevgilerin en özelinden Yaw hırçın benim keçiyi kestiler ben daha memleketteyim.babam aradığını söledi,ama ben sana ulaşamıyorum....bak evde nette kaçtım sanada kocamannnnnnnnnn sevgiler! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Amanda fıstıkım benim bugün anasının kokosunu içine çekiyo,ailesi ile birlikte...ne mutlusun bunu biliyorum.....senide ailenide komacannnn öptümmmm.....dabi bide acemi av katımızın yanına gidecen bensiz..ossun benim içinde sohbet et onunla komacanda öp.....peyniyimi unutma Peyniri unutur muyum?Anneme dedim ki var ya hazırla peyniri,yoğsa bidanem sana kocamaaaaaaaaaaaaaaaaaan sevgiler... [ color="#FF0000"]Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler, helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli, insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava, duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor. İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin, oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız. Ranzanın karşısında kafesli demir kapı, arkasında Mehmet. Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek mehmedim utanıyor, kahroluyor. "askerim ağam n'aparsın" diyor. Aslında o' da tutsak. Ben hücre içinde, o hücre önünde. Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye; yüzlerinde tecessüs. "çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar" ama yine de "çılgın adamın" karşısında bir eziklik duyuyorlar, o başka, gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede, zaman ve mekan özümlenmiş artık. Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren. Işık yirmi dört saat yanar. Bir nefes, bir dumandır yoldaşım. Cigaramı her çekişimde duman olur, uçar giderim, ta uzaklara, çoğu kere ada'ma giderim, cigaramın dumanı, beni memleketime; ada'ma götürür. ***** İstanbul’un, ***** bir bölgesinde, bir evdeyim yoldaşlarımla beraber. Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir. Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki... Ev de değil ada, ada! Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan, karanlık denizi'nin ortasında, güneşi batmayan bir ada. Ben ne şuralıyım, ne buralı, adalıyım adalı, ada'm ormanlıktır. Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün ada'mı kaplar. Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı. Ben adalıyım ey ***** hücre, ada'lı doğru ya sen nereden bileceksin ada'mı. Asırlık, feodal, militarist, hücre. Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin adamı? Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada yeryüzünde yoktur. Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze? Ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho? Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur. Böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır. Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi? Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırıdır. Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler... Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler... Ada'm kalabalıktır hain hücre: elde mitralyözüyle, Sierra maestra'da, falcon'da, vietnam'da Mozambik’te, angola'da, sina çöllerinde... Özgürlüğün türküsünü söyleyenler. Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı... Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar benim evlatlarımdır ***** hücre. Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri, "birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına Kel dünya, ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık. İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni. Seni yerle bir edecek adalılar'ı iyi tanı. Ada'm ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı evet ada'mı karanlığın suları bastı. Evet, benim gibi birçok adalı çirkef suların altında, ama boşuna sevinme, ada'm batmaz, yok olmaz ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi. Hepsi o kadar. Mahir Çayan[/color] Alıntı
Φ nyx-fallen angel Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Hosgeldin yine aramiza Siir icin sagol Nasil gecti iznin ? Alıntı
Φ jeune Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Sevgili Jön var ya şimdi yapabilsem,Yılmaz Güney'in en güzel filmini buraya taşırım.Şafak kaç,askerlik bitince haber ver.Sevgilerrrrrrrrrr askerimize..... aslinda nazimin hayatinin bir bolumunu anlatan mavi devli goz gibi yilmaz guneyinde filmini yapmalarini cok isterim.. safagim 176 batiyo bugun seni tekrar burda gormek cok guzel Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 16 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ağustos , 2008 evettttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt,asi beni bulmadı ben onu buldum güzel insanlar birbirini bulur Yayamazzzzzzzzz.bak seni de buldum ya yayamaz ve asi kız neredesinizzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz(biliyorum neredesiniz ama ) Peyniri unutur muyum?Anneme dedim ki var ya hazırla peyniri,yoğsa bidanem sana kocamaaaaaaaaaaaaaaaaaan sevgiler... [ color="#FF0000"]Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler, helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli, insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava, duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor. İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin, oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız. Ranzanın karşısında kafesli demir kapı, arkasında Mehmet. Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek mehmedim utanıyor, kahroluyor. "askerim ağam n'aparsın" diyor. Aslında o' da tutsak. Ben hücre içinde, o hücre önünde. Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye; yüzlerinde tecessüs. "çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar" ama yine de "çılgın adamın" karşısında bir eziklik duyuyorlar, o başka, gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede, zaman ve mekan özümlenmiş artık. Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren. Işık yirmi dört saat yanar. Bir nefes, bir dumandır yoldaşım. Cigaramı her çekişimde duman olur, uçar giderim, ta uzaklara, çoğu kere ada'ma giderim, cigaramın dumanı, beni memleketime; ada'ma götürür. ***** İstanbul’un, ***** bir bölgesinde, bir evdeyim yoldaşlarımla beraber. Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir. Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki... Ev de değil ada, ada! Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan, karanlık denizi'nin ortasında, güneşi batmayan bir ada. Ben ne şuralıyım, ne buralı, adalıyım adalı, ada'm ormanlıktır. Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün ada'mı kaplar. Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı. Ben adalıyım ey ***** hücre, ada'lı doğru ya sen nereden bileceksin ada'mı. Asırlık, feodal, militarist, hücre. Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin adamı? Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada yeryüzünde yoktur. Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze? Ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho? Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur. Böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır. Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi? Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırıdır. Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler... Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler... Ada'm kalabalıktır hain hücre: elde mitralyözüyle, Sierra maestra'da, falcon'da, vietnam'da Mozambik’te, angola'da, sina çöllerinde... Özgürlüğün türküsünü söyleyenler. Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı... Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar benim evlatlarımdır ***** hücre. Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri, "birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına Kel dünya, ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık. İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni. Seni yerle bir edecek adalılar'ı iyi tanı. Ada'm ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı evet ada'mı karanlığın suları bastı. Evet, benim gibi birçok adalı çirkef suların altında, ama boşuna sevinme, ada'm batmaz, yok olmaz ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi. Hepsi o kadar. Mahir Çayan[/color] Canımmmmmmmmmmmmmmmm merabaaaa ben geldimmmmm mesajına birasdan yanıt verecegim....sabaha karşı hiçbiyimis yokus...özlemek nekadar güsel bir duygu yaa............... bu sana asim................ Biz Bebekler de Üşürüz silmeyin gökten yıldızları...kıymayın güneşe uçurtmasıdır...ayla körebe oynayıp dut dalında uyuyan çocuğun gök kuşağına binmiş...başında henüz heybesi dert dolu...bu düşü yoksul yolculuğun girmeyin düşlerine onlar anlar çocukları en çok...basmayın kaldırım taşlarına kırmayın sokak lambalarını...gözleridir sokak çocuklarının bez bebekler de üşür sıkı sıkı...kucaklanmaya ihtiyacı vardır gözyaşlarının ışık yasaklı kan kırmızı sokaklarda...yol göstermez ateşböcekleri güle kurşun sıkar...kadife sesli hoyrat eller koparır hıçkırıklar içinde gülücükten yoksun masum çiçekleri . bil ki...gül yetişmez bataklıkta ne zaman ürkek bir şiir...kırık bir mızrapla vurursa cama bir avuç mutluluk arayan iki yetimin...yürek çarpmasını düşür aklına .. düşür ki açılmasın her gün taptaze bir mezar çiğnenmiş yapraklar gibi...kar altında kalmasın güneşe kar topu atsın çocuklar ... //...beni çocuk hüzünlerine değil...gülücüklerine sarın biliyorum...! Dünya...çocuk gülücüklerinde yeşerecek yarın...// 1998 tahsin özmen,bez bebekler de üşür, Tahsin Özmen Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Yaw hırçın benim keçiyi kestiler ben daha memleketteyim.babam aradığını söledi,ama ben sana ulaşamıyorum....bak evde nette kaçtım sanada kocamannnnnnnnnn sevgiler! Hülya ve keçi,ikiside inatçı.Ortak olan bu hehehehe,cidden üzüldüm.Yazık olmuş da ne yapacan keçiyi?Benim yerim değişti,numarayı ve adresi sana attım.Tabi sen voleybolu bırakıp telefonlara kaçmayınca,kırıldım işte yok kızdım(senin uslübünle)yahu ne bitmez izin.kocaman dediğin sevginin en kocamanı benden!E hadi gel artık! Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler, helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli, insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava, duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor. İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin, oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız. Ranzanın karşısında kafesli demir kapı, arkasında Mehmet. Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek mehmedim utanıyor, kahroluyor. "askerim ağam n'aparsın" diyor. Aslında o' da tutsak. Ben hücre içinde, o hücre önünde. Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye; yüzlerinde tecessüs. "çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar" ama yine de "çılgın adamın" karşısında bir eziklik duyuyorlar, o başka, gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede, zaman ve mekan özümlenmiş artık. Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren. Işık yirmi dört saat yanar. Bir nefes, bir dumandır yoldaşım. Cigaramı her çekişimde duman olur, uçar giderim, ta uzaklara, çoğu kere ada'ma giderim, cigaramın dumanı, beni memleketime; ada'ma götürür. ***** İstanbul’un, ***** bir bölgesinde, bir evdeyim yoldaşlarımla beraber. Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir. Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki... Ev de değil ada, ada! Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan, karanlık denizi'nin ortasında, güneşi batmayan bir ada. Ben ne şuralıyım, ne buralı, adalıyım adalı, ada'm ormanlıktır. Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün ada'mı kaplar. Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı. Ben adalıyım ey ***** hücre, ada'lı doğru ya sen nereden bileceksin ada'mı. Asırlık, feodal, militarist, hücre. Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin adamı? Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada yeryüzünde yoktur. Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze? Ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho? Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur. Böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır. Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi? Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırıdır. Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler... Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler... Ada'm kalabalıktır hain hücre: elde mitralyözüyle, Sierra maestra'da, falcon'da, vietnam'da Mozambik’te, angola'da, sina çöllerinde... Özgürlüğün türküsünü söyleyenler. Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı... Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar benim evlatlarımdır ***** hücre. Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri, "birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına Kel dünya, ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık. İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni. Seni yerle bir edecek adalılar'ı iyi tanı. Ada'm ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı evet ada'mı karanlığın suları bastı. Evet, benim gibi birçok adalı çirkef suların altında, ama boşuna sevinme, ada'm batmaz, yok olmaz ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi. Hepsi o kadar. Mahir Çayan Yayamaz Kayımcaya armağan olarak sunduğun bu şiiri bende sana armağan ediyorum neden mi?Güzel yürekli küçük kızımız,bunu buraya ve olduğun her yere yazacağım.Ama şimdi değil. Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Canımmmmmmmmmmmmmmmm merabaaaa ben geldimmmmm mesajına birasdan yanıt verecegim....sabaha karşı hiçbiyimis yokus...özlemek nekadar güsel bir duygu yaa............... bu sana asim................ Biz Bebekler de Üşürüz silmeyin gökten yıldızları...kıymayın güneşe uçurtmasıdır...ayla körebe oynayıp dut dalında uyuyan çocuğun gök kuşağına binmiş...başında henüz heybesi dert dolu...bu düşü yoksul yolculuğun girmeyin düşlerine onlar anlar çocukları en çok...basmayın kaldırım taşlarına kırmayın sokak lambalarını...gözleridir sokak çocuklarının bez bebekler de üşür sıkı sıkı...kucaklanmaya ihtiyacı vardır gözyaşlarının ışık yasaklı kan kırmızı sokaklarda...yol göstermez ateşböcekleri güle kurşun sıkar...kadife sesli hoyrat eller koparır hıçkırıklar içinde gülücükten yoksun masum çiçekleri . bil ki...gül yetişmez bataklıkta ne zaman ürkek bir şiir...kırık bir mızrapla vurursa cama bir avuç mutluluk arayan iki yetimin...yürek çarpmasını düşür aklına .. düşür ki açılmasın her gün taptaze bir mezar çiğnenmiş yapraklar gibi...kar altında kalmasın güneşe kar topu atsın çocuklar ... //...beni çocuk hüzünlerine değil...gülücüklerine sarın biliyorum...! Dünya...çocuk gülücüklerinde yeşerecek yarın...// 1998 tahsin özmen,bez bebekler de üşür, Tahsin Özmen ya beni unuttun sen,olsun ben arkadaşım Yyamaz Kayımcayı unutmam.bu sadece sana tamam mı? DİYALEKTİK GAZEL büyük bir şaşaadır ölüm ebruli nurlarla gelir öyle bir yanardağdır ki öfkesi mutantan destur'larla gelir karşıtıyla yüklüdür herşey mutlak çözümlerden vazgeç tartışılmaz mükemmellikler ne gizli kusurlarla gelir sen sen ol korkma karanlıktan dik ışık çekirdeklerini çünkü en berrak sular bile en yağlı çamurlarla gelir nasıl doğmakla başlarsa ölüm ölmekle başlar öyle hayat bil ki dünyayı sarsan sıçramalar birikmiş şuurlarla gelir ATTİLA İLHAN Alıntı
Φ hırçın karadenizli! Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Mavi bak bunu az önce okudum!Çok güzel;bakalım nasıl bulacaksın! göçmen kuşlar giderken uzaklara hoşçakalın diyecek bizlere uğurlarken onları aç olacağız döndüklerinde aç olacağız belki az kalacak, belki hiç kalmayacak kalırsak dik, ölürsek yiğit olacağız bir mevsim aç olacağız her mevsim onurlu olmak için Sabah ayaza kesmişti havalandırma. İnsanın içini ürperten bir soğukluk. Alışkanlıktan galiba, ne zaman havalandırmaya çıksak, gökyüzünün o muhteşem maviliğine takılır kalır gözlerimiz. Her sabah o maviden alırız yüreklerimize. Maviye keser yüreğimiz. Ayaza kesen havalandırmanın belki de en güzel yanı göğün mavisidir. Göçmen kuşları gördük bu mavide. Payımıza düşen kare gökyüzünde uçuyorlardı salına salına. Avucunu açsan, onları avucuna sığdırabilecekmişsin gibi geliyor insana. Bir avuç göçmen kuşu. Nereden gelir, nereye giderler bilmiyorum. Gözlerim yine göçmen kuşlarına takılıyor. Kara kara uçuşuyorlar gökyüzünde. Fırat geliyor aklıma. Göçmen kuşlar ve Fırat, Fırat'ın şiiri: "Göçmen kuşlar giderken aç olacağız döndüklerinde yine aç" Hemen havalandırmamızın üzerindeler. Onlara bakarken soluğum kesilecek gibi. Daha başım yukarıdayken kara ufak bir top havalandırmamızın duvarına sürtünerek hızla yere düşüyor. Bir kuş. Göçmen kuşların belki en küçüğü. Daha yavru. Avucumun içine alıyorum. Soluğumla ısıtmaya çalışıyorum. Belli ki hasta. Buna rağmen gözleri pırıl pırıl. Ürkek ürkek bakıyor. Korkuyor. Ona nasıl anlatabilirim ki, gözlerimle onları izlediğimi, yüreğimle konuştuğumu. Ve ona nasıl anlatabilirim ki korkmaması gerektiğini. Avucumda hala kanat çırpıyor. Tüm gücüyle kanatlarına yükleniyor. Ama onları harekete geçiremiyor. Gözleri sürekli akıyor. Gökyüzüne bakıyorum yine. Diğerleri gittikçe yükseliyor, uzaklaşıyorlar. Ufak bir karartı halindeler artık. Bir, avucumda kanat çırpmaya çalışan kuşa, bir gökyüzündekilere bakıyorum. İçim sızlıyor. Sürüsünden kopuyor bu kuş. Kimbilir neler neler düşünüyordur. Avucumun içini hırsla gagalamaya çalışıyor. Güçsüz, öyle güçsüz ki, o bütün gücüyle avucumu gagalamaya çalışırken, ben sadece baktığımda bunu farkediyorum. İçeri alıyoruz onu. Diğerleri çoktan gözden kayboldular. Siz rahat olun diyorum arkalarından. Ama onlar duymayacak kadar uzaktalar şimdi. Avucumdaki kuş ısındıkça daha bir hararetle kanat çırpıyor. Belli ki tek derdi soğuk. Gözleri gözlerimde. ... Gözlerini gözlerime dikme göçmen kuşu. Sana baktıkça bizimkiler geliyor aklıma. Bilir misin sen açlığımızı? Yıllar önce sizler uzak, sıcak ülkelere giderken biz açtık. Döndünüz yine açtık. Sonra yine gittiniz ve yine döndünüz ve biz yine açtık... 122 kez açlıktan öldük. Neden diyorsun ha? Kafese koymuşlar bizi. Sen kafese dayanır mısın, diyorum avucumdakine. Beni anlıyormuş gibi kanat çırpıyor tüm gücüyle. Anlardım diyorum, kalamazsın. Hele de yanında beraber şakıyacağın bir yoldaşın yoksa, bu kafes daha da kötü. Ben konuştukça kanat çırpmaya çalışıyor minik kuş. Anlıyor diyorum bu, anlıyor beni. Hani yıllar önce bizim Fırat size seslenirken "açız" dediğinde, belki de siz bunu hiç unutmadınız. Anlattınız hep birbirinize. Bundandır belki de, yavru kuş beni anlıyor. Isıtıyoruz onu. Isındıkça daha da canlanıyor. Canlandıkça daha da hızlı kanat çırpıyor. Kapılar kapanıyor. Minik kuş kanatlarını çırpmaktan vaz geçiyor. Öylece kalıyor. Sabah kalktığımızda minik kuşun yanına koşuyoruz. Daha da canlanmış, alt katta koşturuyor. Avucuma alıp havalandırmaya çıkıyorum. Gökyüzü yine maviye kesmiş. Bugün onu yolcu edeceğiz. Avucumun içine eğiliyorum, ona fısıldıyorum: "Döndüğünüzde belki yine aç olacağız. Açlığımızı uzak ülkelere götürün. 122'lerimizi anlatın. Fıratımızı anlatın" diyorum. Avucumu gagalıyor yine. Bu kez gagasını hissediyorum. Canlanmış. Kanatlarını hızlı hızlı çarpmaya başlıyor. Avucumu açıyorum. Vakit kaybetmeden hemen uçuyor. Havalandırmamızın üzerinde bir iki tur atıyor. Belki vedalaşıyor bizle, belki... Sonra göğün mavisine doğru kanat çırpıyor. Hava ayaz. Gök mavi. Yürek mavi. Göçmen kuşlar gidiyor, biz voltadayız... Çok beğendim;ne kadar güzel yazmışlar.Alıntıdır ayrıca;belirtelim değil mi Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 -1'in hikmetini şimdi anladım,ama anlama işi baya zamanımı aldı.Teşekkürler;sevindim buna!Yıldızlamaya devam mı? Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Hosgeldin yine aramiza Siir icin sagol Nasil gecti iznin ? Hoşbulduk Angelim,bak daha bugün geldim.Süperdi valla arada sizin için kaçtım netlere falan!Reca ederim made in turkey zaten şiirleri ben yazmıyorum,usta şairlerden şimdi sana çok sevdiğim İlkayımdan çokkkkkkkk güsel şarkı sözleri... Yaralanmış bir akşam vakti ömrüm Beni geceler bile anlar oldu Bütün ezgilerin sustuğu diyardayım Sen anlamadın gülüm suskunluğumu Varsın yokluğun zehir gibi yaşansın Düş de git yüreğimden sessizce İçimdeki çocuk öksüz kalsın Yorgunum gitmelerin tümüne Hadi git Yangın yemiş türküler gibi git Kalmasın gök mavisi ezgimde Su yeşili akmasın yüreğimde Bir solukta sussun ayrılık gülüm Tamamlanmış yalnızlık olur ömrüm Gidersen temelli susarım gülüm İçim acır, ürperirim ormanlarca En ağır yara olursun yüreğimde Yıldızların en uzağı gibi susarım Yangınlar başlar sustuğum yerimden İçim acır, ürperirim ormanlarca En ağır yara olursun yüreğimde Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 aslinda nazimin hayatinin bir bolumunu anlatan mavi devli goz gibi yilmaz guneyinde filmini yapmalarini cok isterim..safagim 176 batiyo bugun seni tekrar burda gormek cok guzel Sevgili Jön,yok artık sana ortak diyecem ne yapalım biliyor musun?Jönümüz varken anlatalım Yılmaz Güneyimizi...tüm yalanlardan ve önyargılardan uzak..toz pembe olmayan bir tarihle!Mavi gözlü devi soluksuz izlemiştim,Yılmaz Güneyide,mücadalesini de aynı duygularla izleyeceğim kesin.Şafak 176,dur tam tamına beş buçuk ay!Bende o zaman istanbulda olurum,işyerimizi açarız. Kovulmadığım sürece buradayım.Ve değer verdiklerim burada yazdığı sürece onlarlayım.Aranızda olmak gerçekten güzel.Bak hırçınımız da asker!ha bu arada niye kaçtın yaw?paşa mı geldi Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Canımmmmmmmmmmmmmmmm merabaaaa ben geldimmmmm mesajına birasdan yanıt verecegim....sabaha karşı hiçbiyimis yokus...özlemek nekadar güsel bir duygu yaa............... bu sana asim................ Biz Bebekler de Üşürüz silmeyin gökten yıldızları...kıymayın güneşe uçurtmasıdır...ayla körebe oynayıp dut dalında uyuyan çocuğun gök kuşağına binmiş...başında henüz heybesi dert dolu...bu düşü yoksul yolculuğun girmeyin düşlerine onlar anlar çocukları en çok...basmayın kaldırım taşlarına kırmayın sokak lambalarını...gözleridir sokak çocuklarının bez bebekler de üşür sıkı sıkı...kucaklanmaya ihtiyacı vardır gözyaşlarının ışık yasaklı kan kırmızı sokaklarda...yol göstermez ateşböcekleri güle kurşun sıkar...kadife sesli hoyrat eller koparır hıçkırıklar içinde gülücükten yoksun masum çiçekleri . bil ki...gül yetişmez bataklıkta ne zaman ürkek bir şiir...kırık bir mızrapla vurursa cama bir avuç mutluluk arayan iki yetimin...yürek çarpmasını düşür aklına .. düşür ki açılmasın her gün taptaze bir mezar çiğnenmiş yapraklar gibi...kar altında kalmasın güneşe kar topu atsın çocuklar ... //...beni çocuk hüzünlerine değil...gülücüklerine sarın biliyorum...! Dünya...çocuk gülücüklerinde yeşerecek yarın...// 1998 tahsin özmen,bez bebekler de üşür, Tahsin Özmen tam benim için yazılmış yayamazım ben geldim,tatil boyunca seninle haberleştik gerçi ama ossun asin sana kendi yazdıklarıyla tüm güzel cümlelerini yazacak(kendimi yazar havasında buldum bak)ben de seni çooooooooook özledim.Ama özlemek güzel değil,annemi de çok özledim ben.Ve acı veriyor bana bu!Sen iyisin değil mi?Alışkanlık olmayacak hiçbir zaman bizim için hasta olman.Demiştim,demeye devam edeceğim...............sen bize lazımsın!Ha bugün Hırçın da gelmiş.Sen bana sormuştun ya mesajda o nasıl.Canım görmen gerek,gitmiş o güzelim uzun saçlar azcık sevindim buna(hırçın valla gitti karizma)neyse avkat olunca kescek mecbur.Böyle ciddiyetsiz bir tipe verilir mi dava(gerçek)şimdi çok güzel şöyler yazacaktım sana ama ısrarla biri mesaj üstüne mesaj yazıyor tele.Dur onu bir halledeyim.Ha bu mısralar çok güzel! //...beni çocuk hüzünlerine değil...gülücüklerine sarın biliyorum...! Dünya...çocuk gülücüklerinde yeşerecek yarın...// o çocuklara yürekten sevgi!!!! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Hülya ve keçi,ikiside inatçı.Ortak olan bu hehehehe,cidden üzüldüm.Yazık olmuş da ne yapacan keçiyi?Benim yerim değişti,numarayı ve adresi sana attım.Tabi sen voleybolu bırakıp telefonlara kaçmayınca,kırıldım işte yok kızdım(senin uslübünle)yahu ne bitmez izin.kocaman dediğin sevginin en kocamanı benden!E hadi gel artık! keçi sensin ne olcak bak ben bu keçiyi Dbakra getirecektim,gizlice siteye sokacaktım,bizim kapıcının bahçesinden hergün yem çalacaktım,oooo nasıl olsa bi sürü boş oda var,onlardan birini keçime verecektim.Onu hediye almıştım ama ben.Ya var yab etini zorla yedirdiler,ay eti de hiç sevmem!Ya sen bana kızgınmısın gardaş?Valla senin için ta erzurumlara,bi de dağ başına geldim.oooo sen daha kırgınsın.Senin sayende akşam anca memleketi buldum desem;şakaaaaaaaaa yaptım.benim için özel olan can dostum,dışarda da her daim yanımda olan arkadaşım;sööööööööööz bi daha teleflerini kaybetmeyeceğim.Tatilden geldim de burası çok sıcak.Ah ah ya ben memleketi özledim.Sevgiler! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler,helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli, insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava, duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor. İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin, oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız. Ranzanın karşısında kafesli demir kapı, arkasında Mehmet. Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek mehmedim utanıyor, kahroluyor. "askerim ağam n'aparsın" diyor. Aslında o' da tutsak. Ben hücre içinde, o hücre önünde. Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye; yüzlerinde tecessüs. "çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar" ama yine de "çılgın adamın" karşısında bir eziklik duyuyorlar, o başka, gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede, zaman ve mekan özümlenmiş artık. Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren. Işık yirmi dört saat yanar. Bir nefes, bir dumandır yoldaşım. Cigaramı her çekişimde duman olur, uçar giderim, ta uzaklara, çoğu kere ada'ma giderim, cigaramın dumanı, beni memleketime; ada'ma götürür. ***** İstanbul’un, ***** bir bölgesinde, bir evdeyim yoldaşlarımla beraber. Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir. Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki... Ev de değil ada, ada! Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan, karanlık denizi'nin ortasında, güneşi batmayan bir ada. Ben ne şuralıyım, ne buralı, adalıyım adalı, ada'm ormanlıktır. Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün ada'mı kaplar. Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı. Ben adalıyım ey ***** hücre, ada'lı doğru ya sen nereden bileceksin ada'mı. Asırlık, feodal, militarist, hücre. Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin adamı? Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada yeryüzünde yoktur. Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze? Ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho? Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur. Böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır. Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi? Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırıdır. Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler... Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler... Ada'm kalabalıktır hain hücre: elde mitralyözüyle, Sierra maestra'da, falcon'da, vietnam'da Mozambik’te, angola'da, sina çöllerinde... Özgürlüğün türküsünü söyleyenler. Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı... Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar benim evlatlarımdır ***** hücre. Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri, "birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına Kel dünya, ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık. İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni. Seni yerle bir edecek adalılar'ı iyi tanı. Ada'm ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı evet ada'mı karanlığın suları bastı. Evet, benim gibi birçok adalı çirkef suların altında, ama boşuna sevinme, ada'm batmaz, yok olmaz ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi. Hepsi o kadar. Mahir Çayan Yayamaz Kayımcaya armağan olarak sunduğun bu şiiri bende sana armağan ediyorum neden mi?Güzel yürekli küçük kızımız,bunu buraya ve olduğun her yere yazacağım.Ama şimdi değil. sakın yazma;olur mu?kocaman bir sır.her ne kadar benim şiiri mi bana armağan etsende saol canım arkadaşım.Güzel yürekli olan sizlersiniz. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Mavi bak bunu az önce okudum!Çok güzel;bakalım nasıl bulacaksın! göçmen kuşlar giderken uzaklara hoşçakalın diyecek bizlere uğurlarken onları aç olacağız döndüklerinde aç olacağız belki az kalacak, belki hiç kalmayacak kalırsak dik, ölürsek yiğit olacağız bir mevsim aç olacağız her mevsim onurlu olmak için Sabah ayaza kesmişti havalandırma. İnsanın içini ürperten bir soğukluk. Alışkanlıktan galiba, ne zaman havalandırmaya çıksak, gökyüzünün o muhteşem maviliğine takılır kalır gözlerimiz. Her sabah o maviden alırız yüreklerimize. Maviye keser yüreğimiz. Ayaza kesen havalandırmanın belki de en güzel yanı göğün mavisidir. Göçmen kuşları gördük bu mavide. Payımıza düşen kare gökyüzünde uçuyorlardı salına salına. Avucunu açsan, onları avucuna sığdırabilecekmişsin gibi geliyor insana. Bir avuç göçmen kuşu. Nereden gelir, nereye giderler bilmiyorum. Gözlerim yine göçmen kuşlarına takılıyor. Kara kara uçuşuyorlar gökyüzünde. Fırat geliyor aklıma. Göçmen kuşlar ve Fırat, Fırat'ın şiiri: "Göçmen kuşlar giderken aç olacağız döndüklerinde yine aç" Hemen havalandırmamızın üzerindeler. Onlara bakarken soluğum kesilecek gibi. Daha başım yukarıdayken kara ufak bir top havalandırmamızın duvarına sürtünerek hızla yere düşüyor. Bir kuş. Göçmen kuşların belki en küçüğü. Daha yavru. Avucumun içine alıyorum. Soluğumla ısıtmaya çalışıyorum. Belli ki hasta. Buna rağmen gözleri pırıl pırıl. Ürkek ürkek bakıyor. Korkuyor. Ona nasıl anlatabilirim ki, gözlerimle onları izlediğimi, yüreğimle konuştuğumu. Ve ona nasıl anlatabilirim ki korkmaması gerektiğini. Avucumda hala kanat çırpıyor. Tüm gücüyle kanatlarına yükleniyor. Ama onları harekete geçiremiyor. Gözleri sürekli akıyor. Gökyüzüne bakıyorum yine. Diğerleri gittikçe yükseliyor, uzaklaşıyorlar. Ufak bir karartı halindeler artık. Bir, avucumda kanat çırpmaya çalışan kuşa, bir gökyüzündekilere bakıyorum. İçim sızlıyor. Sürüsünden kopuyor bu kuş. Kimbilir neler neler düşünüyordur. Avucumun içini hırsla gagalamaya çalışıyor. Güçsüz, öyle güçsüz ki, o bütün gücüyle avucumu gagalamaya çalışırken, ben sadece baktığımda bunu farkediyorum. İçeri alıyoruz onu. Diğerleri çoktan gözden kayboldular. Siz rahat olun diyorum arkalarından. Ama onlar duymayacak kadar uzaktalar şimdi. Avucumdaki kuş ısındıkça daha bir hararetle kanat çırpıyor. Belli ki tek derdi soğuk. Gözleri gözlerimde. ... Gözlerini gözlerime dikme göçmen kuşu. Sana baktıkça bizimkiler geliyor aklıma. Bilir misin sen açlığımızı? Yıllar önce sizler uzak, sıcak ülkelere giderken biz açtık. Döndünüz yine açtık. Sonra yine gittiniz ve yine döndünüz ve biz yine açtık... 122 kez açlıktan öldük. Neden diyorsun ha? Kafese koymuşlar bizi. Sen kafese dayanır mısın, diyorum avucumdakine. Beni anlıyormuş gibi kanat çırpıyor tüm gücüyle. Anlardım diyorum, kalamazsın. Hele de yanında beraber şakıyacağın bir yoldaşın yoksa, bu kafes daha da kötü. Ben konuştukça kanat çırpmaya çalışıyor minik kuş. Anlıyor diyorum bu, anlıyor beni. Hani yıllar önce bizim Fırat size seslenirken "açız" dediğinde, belki de siz bunu hiç unutmadınız. Anlattınız hep birbirinize. Bundandır belki de, yavru kuş beni anlıyor. Isıtıyoruz onu. Isındıkça daha da canlanıyor. Canlandıkça daha da hızlı kanat çırpıyor. Kapılar kapanıyor. Minik kuş kanatlarını çırpmaktan vaz geçiyor. Öylece kalıyor. Sabah kalktığımızda minik kuşun yanına koşuyoruz. Daha da canlanmış, alt katta koşturuyor. Avucuma alıp havalandırmaya çıkıyorum. Gökyüzü yine maviye kesmiş. Bugün onu yolcu edeceğiz. Avucumun içine eğiliyorum, ona fısıldıyorum: "Döndüğünüzde belki yine aç olacağız. Açlığımızı uzak ülkelere götürün. 122'lerimizi anlatın. Fıratımızı anlatın" diyorum. Avucumu gagalıyor yine. Bu kez gagasını hissediyorum. Canlanmış. Kanatlarını hızlı hızlı çarpmaya başlıyor. Avucumu açıyorum. Vakit kaybetmeden hemen uçuyor. Havalandırmamızın üzerinde bir iki tur atıyor. Belki vedalaşıyor bizle, belki... Sonra göğün mavisine doğru kanat çırpıyor. Hava ayaz. Gök mavi. Yürek mavi. Göçmen kuşlar gidiyor, biz voltadayız... Çok beğendim;ne kadar güzel yazmışlar.Alıntıdır ayrıca;belirtelim değil mi aferin sana.bir yıldız verdim sana.çok güzel?burada ki mavi ben miyim?hehe dediğini duyar gibiyim.Yüreğine kocaman sevgi.Ya o kadar çok yazmısın ki ver ver cevap bitmiyo.Bak bizim sitede acayip bir şey oluyor;anlamak için oraya dönmeliyim biraz.Orada ki yazını buraya taşıyacaktım ki...Teşekkürrrrrrrrrrr Alıntı
Φ Senyour Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Mavi olmıyan gökyüzüne.... Beni Tarihle yargıla..... Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is, Ve göz gözü görmez bir sis değildik biz Beni bilimle anla iki gözüm, felsefeyle anla, Ve tarihle yargıla... Bal değildir ölüm bana, idam gül değildir bana, Geceler çok karanlık, Gel düşümdeki sevgilim, Ay ışığı yedir bana... Ahh... Ben hasrete tutsağım, Hasretler tutsak bana Bıyığımdan gül sarkmaz, Bıyık bırakmak yasak bana, Mahpus bana, sus bana. Yağlık ilmek boynuma... Sevgili yerine Koynuma idamlar alır, idamlar alır yatarım, Ve sonra sabırla beklerim, Bulutları çekersiniz üstümden, Suçsuzluğumun yargılayıcılarını yargılarsınız, Ve o güzel geleceği getirirsiniz bana... Ölüm tanımaz işte o zaman sevgim, Tırnaklarımı geçirip toprağın sırtına, doğrulurum, Gözlerimde güneş koşar, Ve çiçekler ekersiniz, çiçekler ekersiniz toprağıma... Duygu bana, öykü bana, Roman gibi her an bana Hücremde yalnızım gel, Gel düşümdeki sevgilim, Soyunup hazırlan bana. Biraz sonra asmaya götürecekler beni, Biraz sonra dalımdan koparıp öldürecekler beni, Hoşçakalın sevdiklerim; Dört mevsim, yedi kıta, mavi gök... Bütün doğa hoşçakalın... Hoşçakalın sevdalılar, Çocuklar, üniversiteliler, genç kızlar, Sonsuz uzay, gezegenler ve yıldızlar, Hoşçakalın... Hoşçakalın senfoniler, oyun havaları, Sevda türküleri ve şiirler. Bildirilerimizin ve seslerimizin yankılandığı şehirler. Dağlarında yürüdüğümüz toprak, Yalınayak eylem adımlarıyla geçtiğimiz nehirler hoşçakalın... Hoşçakalın ağız tatlarım; Sıcak çorbam, çayım, sigaram... Havalandırma sıram, banyo sıram, kelepçe sıram... Parkamı, kazağımı, eldivenlerimi, ayakkabılarımı, Ve kalemimi, ve saatimi, Ve kavgamı bıraktığım sevgili dostlar Hoşçakalın, hoşçakalın... Dostum bana, sevdam bana, Soluğunu geçir bana, Uyku tutmuyor gözüm, Anılar sıraya girdi. Gel anne süt içir bana. Hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar, Mutluluğu için dövüştüğüm insanlar, Yedi bölge, dört deniz, Yedi iklim, altmış yedi şehir, Okullar, mahalleler, köprüler, tren yolları... Deniz kıyıları, balıkçı motorları, takalar, Asfalt yolu boyu dizilmiş fabrikalar, Ve işçiler ve köylüler... Hoşçakal ülkem Hoşçakal anne, hoşçakal baba, kardeşim, Hoşçakal sevgilim, hoşçakal dünya, Hoşçakalın dünyanın bütün halkları, Sınırlı olmayan mekâna, Sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben; En sevda halimle, en yaşayan halimle, Gidiyorum dostlarım, Hoşçakalın, hoşçakalın... Beni yaşamımla sorgula iki gözüm, Beni yüreğimle, beni özümle, Bilimle anla beni, felsefeyle anla beni, Tarihle anla beni, Ve öyle yargıla Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Mavi olmıyan gökyüzüne.... Beni Tarihle yargıla..... Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is, Ve göz gözü görmez bir sis değildik biz Beni bilimle anla iki gözüm, felsefeyle anla, Ve tarihle yargıla... Bal değildir ölüm bana, idam gül değildir bana, Geceler çok karanlık, Gel düşümdeki sevgilim, Ay ışığı yedir bana... Ahh... Ben hasrete tutsağım, Hasretler tutsak bana Bıyığımdan gül sarkmaz, Bıyık bırakmak yasak bana, Mahpus bana, sus bana. Yağlık ilmek boynuma... Sevgili yerine Koynuma idamlar alır, idamlar alır yatarım, Ve sonra sabırla beklerim, Bulutları çekersiniz üstümden, Suçsuzluğumun yargılayıcılarını yargılarsınız, Ve o güzel geleceği getirirsiniz bana... Ölüm tanımaz işte o zaman sevgim, Tırnaklarımı geçirip toprağın sırtına, doğrulurum, Gözlerimde güneş koşar, Ve çiçekler ekersiniz, çiçekler ekersiniz toprağıma... Duygu bana, öykü bana, Roman gibi her an bana Hücremde yalnızım gel, Gel düşümdeki sevgilim, Soyunup hazırlan bana. Biraz sonra asmaya götürecekler beni, Biraz sonra dalımdan koparıp öldürecekler beni, Hoşçakalın sevdiklerim; Dört mevsim, yedi kıta, mavi gök... Bütün doğa hoşçakalın... Hoşçakalın sevdalılar, Çocuklar, üniversiteliler, genç kızlar, Sonsuz uzay, gezegenler ve yıldızlar, Hoşçakalın... Hoşçakalın senfoniler, oyun havaları, Sevda türküleri ve şiirler. Bildirilerimizin ve seslerimizin yankılandığı şehirler. Dağlarında yürüdüğümüz toprak, Yalınayak eylem adımlarıyla geçtiğimiz nehirler hoşçakalın... Hoşçakalın ağız tatlarım; Sıcak çorbam, çayım, sigaram... Havalandırma sıram, banyo sıram, kelepçe sıram... Parkamı, kazağımı, eldivenlerimi, ayakkabılarımı, Ve kalemimi, ve saatimi, Ve kavgamı bıraktığım sevgili dostlar Hoşçakalın, hoşçakalın... Dostum bana, sevdam bana, Soluğunu geçir bana, Uyku tutmuyor gözüm, Anılar sıraya girdi. Gel anne süt içir bana. Hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar, Mutluluğu için dövüştüğüm insanlar, Yedi bölge, dört deniz, Yedi iklim, altmış yedi şehir, Okullar, mahalleler, köprüler, tren yolları... Deniz kıyıları, balıkçı motorları, takalar, Asfalt yolu boyu dizilmiş fabrikalar, Ve işçiler ve köylüler... Hoşçakal ülkem Hoşçakal anne, hoşçakal baba, kardeşim, Hoşçakal sevgilim, hoşçakal dünya, Hoşçakalın dünyanın bütün halkları, Sınırlı olmayan mekâna, Sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben; En sevda halimle, en yaşayan halimle, Gidiyorum dostlarım, Hoşçakalın, hoşçakalın... Beni yaşamımla sorgula iki gözüm, Beni yüreğimle, beni özümle, Bilimle anla beni, felsefeyle anla beni, Tarihle anla beni, Ve öyle yargıla Kimse bizi tarihel anlamadı,ama herkes bizi tarihle yargıladı.Çok teşekkür ederim Senyour(valla bu nicki görünca aklıma Ölü Canlar kitabı geliyor;Gorki'ydi yanlış hatırlamıyorsam) bu da Senyour'aaaaaaa! EY HALKIM ! Sevidir öz türkçe Tüm belaların mümessili Her dilde aynı sızıyı hatırlatır Yalnızlık Bakma kemik sesidir sesimin içine sızan Kırılmaktadır sabah akşam Eklemlerim fire vermektedir ek yerlerinden Ruhumdaki Dikiş izleri belli olmaktadır Evet değirmende bir başak kederidir un Ama suyla hamur olacak bir şey değildi bu kördüğüm... Sen bir sokak oluyorsun bazı Bazı bir koku Birinin saçına sinen Sen bir şaka oluyorsun bazı Durup dururken aklıma gelen Sen bir çift göz oluyorsun bazı Bir tek sözü bile aklında tutamayan Herkes kötü davranıyor bana Sözüm kesiliyor Ve kanıyor en zayıf harfinden Saçım çekiliyor Yüzümden Herkes bana kötü davranıyor Yalnızlığım ki,yirmidört saat birlikteyiz Kendisiyle Bazı o bile uğramıyor Asıl gelmeyince gelen Bir ölüm haberi gibi Ağaçlarım sökülüyor sonra Başka yere ekilecekmiş süsü veriyor Kuru dallarımın pişmanlığına Ellerime yapraklar dökülüyor Hak edilmiş bir sonbahardan Herkes bana kötü davranıyor Uğradıklarında anlıyorum Görmezden geliyorlar Yol uzun vakit kalmıyor bana Ayaküstü kalbimi kırıp gidiyorlar Ağzımda kendi gözyaşım birikiyor İçin için bir tuz tadı İçin bu kayıplar içinizden geldiği gibi Üzülmeniz için Herkes sevsin istedim beni Suç işledim masa örtülerime Süs mahiyetinde Kimseyi sevemedim uluorta Suç işledim kayıtlara geçti Geçti gitti bir ömrün Henüz bilmiyorum ne kadarı Cezadır ey halkım Çekilir tenimden Tez elden hazırlanır doktora Kendini ele veren tezler Konumuz yoktur ey halkım Konuşmacınız yalnızlık illetinde Yazılarına bir süre zarar verecektir Kendisi yıllık gizinde Kar bile yağmaz Kış kendini tanımlamaz Akdenizin zedeli mevsimlerinde Seyrine buğu dayanmazdı oysa Çocukluğum Lapa lapa bir seyirliktir Komikliğimiz yoktur ey halkım Komiğiniz kar izindedir Kadındır Saçlarında birbirine karışır teller Sevgilinin tellerine bakışlar konar Herkes sevdiğine canım Böyle mi yazar? Aşkımız yoktur ey halkım Sevdalınız şıllık izindedir Yazımız yoktur ey salkım Üzümlerimiz üzünç içinde Şarap meylindedir Şiirimiz çoktur ey halkım Şairiniz acı çekmektedir. Yılmaz Erdoğanı sevdiğini düşünerek!Sevgiler! Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 hamurunu ac gerısını bende yapıyım ben senden kusmustum demı ya bı anda unttum hıhh Sercan lütfen benimle barış.Kırgın olmana dayanamam!Lütfen!Akıl edemedim ve seni geç keşfettim(yarın yapımcımla konuşalım,sana bir kaset)Özlettin kendini...artık gel! Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.