Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ECELSİZ VE KEFENSİZDİ ÖLÜMÜN HALEPÇE!


mavi olmayan gökyüzü

Önerilen İletiler

Ey dünya...

Gülüşlerimi tutsak etmeyin...

Vahşi bir katliamla güne başlıyor ölüm...

Ey tarih kaderimiz değildir bu zulüm...

Çocuklar...

Kadınlar...

Tüm insanlar...

Kurumuş dallar gibi yanıyorlar...

.....................

 

 

16 Mart 1988. Gökyüzünde dalga dalga bir ağıt. Güneş dargın. Irmaklar usul usul kırılgan. Ve resmi tarih;HALEPÇE KATLİAMI!

 

İran-Irak Savaşı’nın sekizinci yılında Enfal Operasyonu kapsamında gerçekleştirilen Halepçe Katliamı’nda, binlerce Kürt korkunç şekilde yaşamını yitirmiştir. 16 Mart 1988’de gerçekleştirilen katliam sırasında İran sınırına yakın bir bölgede bulunan Halepçeliler, Irak ordusunun yaptığı hava bombardımanından sonra sığınaklara çekildilerse de bir süre sonra helikopter ve uçaklardan atılan kimyasal gazlardan kendilerini kurtaramamışlardır. Saldırılarda en az 5,000 sivil ölmüş, 10,000’den fazla sivil yaralanmıştır.

 

16 Mart 1988. Ortadoğu deşilmiş bir yara. Koşar adım geleceğe uzanırken yere devrilmiş bir fidan. Yılların yorgunluğunu çizgileriyle anlatan bir çınar. Küçüçük gözleriyle dünyayı seyre dalmış bir bebe ve yavrusuna siper olmuş bir ana... Ve resmi tarih;HALEPÇE KATLİAMI!

 

Dünya Halepçeli çocukların cansız bedenlerinde ölümün soğukluğunu ve çocukların saflığını beraber izledi

 

Saldırılar sonrası bölge halkı tamamen mülteci durumuna düştü

 

İnsan hakları ve özgürlükleri bir kez daha tüm dünyanın gözleri önünde hem de en acımasız bir şekilde ihlal edildi

 

Dünya devletleri bu olayı kınamakla yetindi

 

Bölgede hakim diğer güçler ise reelpolitiğin vermiş olduğu sorumlulukla (!) derin bir sessizliğe büründü

 

Bugün Halepçe Katliamı’nın 20. Ci yıldönümü ve bugün bu katliamın tek teselllisi zalim saddamın diğer zalimlerle beraber olması gereken yerde olduğudur…

 

16 MART 1988. Ölümün adına ihanet denildi. Dünya sustu;insanlık seyirci kaldı. İhanetin bedelini ödemeliydi anneler,çoçuklar,genç kızlar,ergenler..Bunu için;sadece bunu için ;16 mart sabahı sana günaydın diyeceğim;sadece sana ve ECELSİZ VE KEFENSİZ ÖLÜMÜNE....

 

Nefeslerini kesiyor siyanür...

Ve hardal...

Yakıyor napalm...

Kül ediyor acımasız...

Yaşamı tanımamış güzel bedenleri...

Çocuklar...

Kadınlar...

Tüm insanlar...

Kurumuş dallar gibi yanıyorlar...

.....................

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 61
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

AH HALEPÇE HALEPÇE FERYADIN SENİN

BAĞRIMDA HANÇERDİR İNİLTİN SENİN

 

 

Uzun gurbet yolculuğunda görüyorum kendimi..

 

yargılanıyorum sokakların derinsizliğinde,

 

yargısız,mahkemesiz..

 

vedalaşmak geliyor içimden tanıdığım-tanımadığım insanlarla..

 

hıçkırık tutan tüfeğimin çifte namlusuydu beynimde öten..

 

sokakların derinsizliğinde yargılanıyorum sorgusuz,sualsiz..

 

gediklerde ıslık çalan bendim,

 

oysa mermi sesleriydi bir zamanlar..

 

korkulu bir duygunun prangalı esiriydim halepçe meydanında..

 

yargılanıyordum yargısız,

 

sorgusuz,

 

mahkemesiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

YERLİ TANIKLAR

 

Katliâmdan sonra olay yerine gidip bütün vâhşeti gözleriyle müşâhâde eden Sabah gazetesinden Ramazan Öztürk şöyle anlatıyordu:

 

"Halepçe, İnab, Dûceyde kasabalarıyla çevre köylerde yaşayan insanların tamamı ölüyor. Biz 21 Mart günü oraya vardık. Dört gün geçmişti aradan ve aynı vâhşet gözleniyordu. Bütün sokaklar, caddeler insan hayvan ve ölüleriyle doluydu. Gördüğümüz bütün insan cesetleri kadın, genç kız, çocuk ve bebeler ile çok yaşlılardı. En katı insan bile dayanamaz. Ben tarif edemiyorum. Katliâm demek, faciâ demek hafif geliyor. Vâhşet. Vâhşet de hafif geliyor. Dûceyde ve İnab’da gördüklerimizin de Halepçe’den hiçbir farkı yok. Her yer darmadağın, taş üzerinde taş kalmamış. İnab köyü de öyle. Bir tepenin eteğinde kurulu İnab’da yaşayan yüzlerce insan, Iraq uçaklarının bombalarından kaçmak için çocukların alıp yollara düşmüşken ****** avlanmışlar. Dere kenarlarında, köyün çıkışındaki yolda, ağaç diplerinde, yerde yatan yüzlerce ceset. Hayvanlar da kaçamamış, çoğu olduğu yerde ölmüş. Köyün hemen yanındaki tepenin ardında ise, insan cesetlerinden oluşmuş bir başka tepecik. Tüylerimiz ürperiyor. Fotoğrafları çekerken ağlıyordum. Allâh bir daha bana böyle bir sahne göstermesin."

 

Güneş gazetesinden Faruk Ölçücü ise vâhşeti şöyle dile getiriyordu:

 

"Etrafta hardal gazının yakarak öldürdüğü kadın ve çocuk cesetlerinin resimlerini çekerken, kusmamak için kendimi güç tutuyordum. Halepçe’nin bütün sokakları, Iraq uçaklarının attığı kimyasal bombaların etkisiyle katledilmiş Kürt kadın ve çocukların cesetleriyle doluydu. Atılan sinir ve siyanit gazlarının etkisiyle iç solunum sistemleri tahrib olan bu zavallı insanlar boğularak ölmüşlerdi. Dış görünümlerinde hiçbir şey olmayan bu insanlar, sokaklarda uyur gibi yatıyorlardı. Koca kasabada, hayvan dahil hiç kimse kalmamıştı. Atılan kimyasal bombalar, düştüğü yerlerden uzak noktalara, rüzgârın etkisiyle gaz bulutu şeklinde evlerin içindeki odalarda saklanmış insanların da boğularak ölmesine neden olmuştu. Keşke ben de ölseydim."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'O gün tüm ailemi kaybettim'

 

Halepçe'de 5 bini aşkın insanın ölümüne yol açan ve kent üzerine bir karabasan gibi çöken 16 Mart katliamının canlı tanıkları o günleri anlattı. Katliamdan sağ kurtulmayı başaran ancak ailesinden 7 kişiyi kurban veren 74 yaşındaki Ayşe Ali, o günü hatırladığında gözyaşlarına hakim olamıyor. Katliam gününü anı anına hatırladığın belirten Ayşe nine, o günü şöyle anlattı: 'Bombalama olduğu gün eşim ve çocuklarımla birlikte evdeydik.

 

Bombalama başladığında eşim çocukları yanına alarak üst mahallede bulunan kardeşinin evine gitti. Ben evde tek kaldım. Bombalamanın şiddeti artınca evden çıkamadım. Bombalama akşama kadar sürdü. Eşimi ve çocukları merak ettiğim için onların yanına gitmek istedim. Gittiğimde herkesin yerlerde yatan cansız bedenini gördüm. Seslendim, seslendim ama kimseden ses çıkmıyordu. Çocukları aramaya başladım. İki oğlumun banyoda cansız bedenlerine rastladım önce. Sonra evin diğer odalarına baktığımda kızlarımın birbirlerine sarılarak can verdiğini gördüm. O gün tüm ailemi kaybetmiştim. Katliamda ailemden 7 kişi olmak üzere tam 30 akrabamı kaybetmiştim.'

 

Çocukların cansız bedenine bakış

 

Ayşe Ali de gazdan etkilendiğini, her tarafının yanmış olduğunu söyledi. Gözlerinin görmediğini belirten Ayşe Ali, şöyle devam etti: 'Kimyasal gazdan bende etkilenmiştim. Her tarafım yanmış ve gözlerim görmüyordu. Önce İran'ın Kırmanşah hastanesine gittim ama orada tedavi olamadım. Beni Tahran'a sevk ettiler. Tahran'da 50 gün boyunca sırt üstü yarı baygın olarak kaldım. Vücudumun çeşitli yerlerinde hala yanık izleri var ve gözlerim iyi görmüyor. Katliamın üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen çocuklarımın cansız bedenleri hala gözümün önünde, onları asla unutmadım. Katliam öncesi çocuklarımı kucaklıyor onları öpüyor onlara sarılıyordum ama 16 Mart Katliamı tüm sevdiklerimi benden aldı. Herkesi toplu halde gömdükleri için onların şuan hangi mezarda olduklarını bile bilmiyorum. Mezar taşlarını okşayamıyorum, mezarları başında dualar okuyamıyorum. Ama onlar hala evimde, yanımda. Onları asla unutmayacağım. Saddam çok annenin gözyaşı dökmesine ve binlerce kişinin ölümünden sorumludur. Allah dualarımızı kabul ederek onu cezalandırıyor.'

 

Katliam sonrası herhangi bir yerden yardım alamadıklarını da anlatan Ayşe Ali, 'Katliamdan sonra hiç kimseden yardım almadık. Ayda verdikleri beş kilo pirinç dışında bize yardım yapılmadı. Bize yardım elini kimse uzatmadı. Ne Birleşmiş Milletler, ne de başkalarından yardım almadık.

 

Katliam öncesinde eşimin emeklilik maaşı vardı. Ondan sonra o öldü diye maşı da kestiler. Şuan ben tek başıma bir kadın olarak hiç kimsenin yardımı olmadan yaşamaya çalışıyorum' diye konuştu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dünyanın neresinde olursa olsun kime karşı yapılmışsa yapılsın bu tip katliamlar insanlık tarihinin yüz karasıdır..

...Ve insanlık ne yazıkki tarihten bir nebzede olsa ders almadan 21.yüzyılda bile bu katliamlara devam etmektedir.

İnsanın tüylerini diken, diken eden bu vahşetlerin bir daha yaşanmaması ümidi ile...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Halepçe katliamı buram buram ölüm kokan,annelerin kucağında can veren bebelerin minik bedenlerini canlandırıyor gözümde. O bedenler ki yaşamlarının baharında insanlık dışı bir katliama kurban edilmiştir.Bir fotoğraf karesi vardı katliamdan hemen sonra çekilmiş zihinlerde yerini alan

 

Zehirli gaz ile katledilmiş binlerce masum bedenin doldurulduğu sokaklarda ölürken kucağından bırakmadığı bebeği ile yatan kadın karesi

 

Saddam asılırken bu kare canlandı hafızamda… İnsanlık dışı bu katliam kendisini insan olarak tanımlayan herkesin bir utancıdır. halepçe katliamı abd ve saddamın çıkarları için kürtlere yaptığı ******* bir katliamdır.

 

abd nin amacı kimyasal silah denemesi. saddamın amacı kürleri asimile dip ırak ı kürtlerden arındırmak. bugün şengal de yapılan katliam gibi.

 

ama unutulmaması gereken birşey var. katliam hiçbir zaman çözüm olamaz. bugün kürdistan kuruluyorsa ırakta bu halepçe katliamlarının sonucudur. yeni kuşağın hesap sormasıdır bu.

yahudiler giderek güçleniyorsa bu geçmişteki hitlerin yahudilere yaptığı katliamın sonucudur. aynı şekilde çine kuvvet veren geçmişteki hiroşima bombasıdır.

 

 

16 Mart 1988’de Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’in emri ile Irak ordusu birlikleri 70 bin nüfuslu kalepçe şehrine saldırdi

 

Halepçe’nin göze çarpan ilk özlleiği İslami duyarlılığı yüksek Kürt halkının yoğun olarak yaşadığı bir yer olmasıydı

 

Saddam Hüseyinin ırkçı ve haksız siyasetine muhalif olan bölge halkı bu tavırlarını acı bir şekilde ödedi

 

O güne kadar bir çok kere yapıldığı gibi hakim güçler isteklerinin yerine getirilmediğini öğrenince bölge halkını tamamen ortadan kaldırmayı planladı

 

Bunun üzerine daha önce Horoşima ve Nagazaki’de yapılan bu sefer Halepçede uygulandı

 

Şehir halkının üzerine kimyasal silahlarla ateş açıldı

 

Kadın çocuk ayırımı yapılmadan 6330 kişi katledildi

 

Dünya Halepçeli çocukların cansız bedenlerinde ölümün soğukluğunu ve çocukların saflığını beraber izledi

 

Saldırılar sonrası bölge halkı tamamen mülteci durumuna düştü

 

İnsan hakları ve özgürlükleri bir kez daha tüm dünyanın gözleri önünde hem de en acımasız bir şekilde ihlal edildi

 

Dünya devletleri bu olayı kınamakla yetindi

 

Bölgede hakim diğer güçler ise reelpolitiğin vermiş olduğu sorumlulukla (!) derin bir sessizliğe büründü

 

 

 

 

 

Birazda yazılanlara göz atarsak....................

 

 

 

 

Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şube Başkanı Mahmut Kasapoğlu, Halepçe’deki olaydan Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin haberi olduğunu açıkladı. 16 Mart 1988’de yaşanan olayla ilgili olarak ilginç bilgiler veren Kasapoğlu, “Dönemin Irak yönetimi, ikisini de uyarmıştı” dedi.

 

SALDIRIYI BİLİYORLARDI

 

KasapoĞlu, şok açıklamalarına şöyle devam etti: Saldırı, bölgeye sızmış olan İranlı unsurlara karşı düzenlenmişti. Barzani ve Talabani’ye 48 saat içinde tahliye edin bilgisi verildi. İkisi de kasıtlı olarak bölgeyi boşaltmadı...

 

Güle oynaya katliam

 

 

Celal Talabani, 16 Mart 1988’deki Halepçe katlimanından hemen önce “Kimyasal Ali” lakaplı Ali Hasan El Mecid ve Saddam Hüseyin’in sağ kolu İzzeddin El Duri’ye birlikte halay çekmiş

 

 

ABD’nin Irak’a ilk müdahalesinin önünü açan ve tarihe “Halepçe Katliamı” olarak geçen ve 16 Mart 1988 tarihinde Irak Ordusu’nun kimyasal silahlarla saldırdığı söylenen olayla ilgili çok çarpıcı bir iddia ortaya atıldı. O tarihlerde çekildiği belirtilen fotoğraflarda ABD tarafından Irak Devlet Başkanı sıfatı verilen aşiret reisi Celal Talabani ile katliamın sorumluları olarak gösterilen İzzeddin El Duri ve Kimyasal Ali yan yana görülüyor. Fotoğraflarda Talabani olduğu belirtilen kişiyle Saddam’ın askerlerinden İzzeddin El Duri ve Kimyasal Ali lakaplı Ali Hasan El Mecid yan yana halay çekiyor. Samimi fotoğraflar, Halepçe katliamının arkasında başka bir planın olduğunu gösterir nitelikte.

 

Saldırıdan haberleri vardı

 

Bu iddiayı güçlendiren bir başka iddia da Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şube Başkanı Mahmut Kasapoğlu’ndan geldi. Kasapoğlu, Halepçe’deki olaydan Barzani ve Talabani’nin haberi olduğunu söyledi. O dönem Irak Yönetiminin Barzani ve Talabani’ye “İran askerleri, sivil unsurlar olarak o bölgeye sızdı. Bölgeye kimyasal göndereceğiz. 48 saat içinde bölgedeki Kürtleri tahliye edin” talimatı göndermiş ve bu ikisi de “olur” cevabını verdiğini kaydeden Kasapoğlu şunları söyledi:

 

Bölgeyi bilerek boşaltmadılar

 

“Halepçe’ye kimyasal silahla saldırı olacağını hem Mesud Barzani hem de Celal Talabani biliyordu. Bölgeyi bilerek boşaltmadılar. Zaten orada da belirtildiği gibi çok fazla insan hayatını kaybetmedi. 50-60 kişinin hayatını kaybettiğini söyleyebilirim.”

 

O tarihlerde çekildiği belirtilen fotoğraflarda ABD tarafından Irak Devlet Başkanı sıfatı verilen aşiret reisi Celal Talabani ile katliamın sorumluları olarak gösterilen İzzeddin El Duri ve Kimyasal Ali yan yana görülüyor.

 

Kimyasal gazlarla katlettiler

 

İran-Irak Savaşı’nın sekizinci yılında Enfal Operasyonu kapsamında gerçekleştirilen Halepçe Katliamı’nda, binlerce Kürt korkunç şekilde hayatını kaybetti. 16 Mart 1988’de gerçekleştirilen katliam sırasında İran sınırına yakın bir bölgede bulunan Halepçeliler, Irak ordusunun yaptığı hava bombardımanından sonra sığınaklara çekildilerse de bir süre sonra helikopter ve uçaklardan atılan kimyasal gazlardan kendilerini kurtaramadılar. Saldırılarda en az 5,000 sivil öldü, 10,000’den fazla sivil yaralandı.

 

 

 

 

 

İşte şiir diye belkide ciddiye alınmıyan şu ifadeler canımı yakıyooo,lanetliyorum,kınıyorum ama lanet olsun ki gidenlerin hiçbiyini geri getiremiyorum!!!!!

 

 

 

çürüyen kokusuyla yağdı kimya

kesildi feri gözlerin, sustu dil

artık ne yürek sızısı var genç kızların

ne bıyık bırakan delikanlılar

insan etiyle doldu çukurlar

 

...................................................................

 

 

 

vurulduğunu söylediklerinde henüz çocuktum

aklım ermiyordu bazı şeylere hep ölüyordunuz azize

anlamıyordum,çocuktum

şimdi beni sorarsan azize

ölen her kardeşimle ölüyorum

her toprağa düşenle bende düşüyorum inan

tüm acıları bir yürekte taşımak çok zor azize

tüketiyor adamı...

 

 

 

Sizin nekadar canınız yanıyo onu bilemicem!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'O gün tüm ailemi kaybettim'

 

Halepçe'de 5 bini aşkın insanın ölümüne yol açan ve kent üzerine bir karabasan gibi çöken 16 Mart katliamının canlı tanıkları o günleri anlattı. Katliamdan sağ kurtulmayı başaran ancak ailesinden 7 kişiyi kurban veren 74 yaşındaki Ayşe Ali, o günü hatırladığında gözyaşlarına hakim olamıyor. Katliam gününü anı anına hatırladığın belirten Ayşe nine, o günü şöyle anlattı: 'Bombalama olduğu gün eşim ve çocuklarımla birlikte evdeydik.

.

.

.

Katliam öncesinde eşimin emeklilik maaşı vardı. Ondan sonra o öldü diye maşı da kestiler. Şuan ben tek başıma bir kadın olarak hiç kimsenin yardımı olmadan yaşamaya çalışıyorum' diye konuştu.

 

 

Ya anlatilamayanlar?

sadece halepcemi?

Dunyanin her yerinde zulumedenler, zulumlerini gizlemeye calismislar, bu bizlerin gordukleri, onlarin uzerini ortemedikleri.

Dersim 1934 olaylarini okumustumda,

Bir turk oldugum halde,

Musebbiplerini, lanetlemistim,

yinede zalimler icin yasasin cehennem.

saygilar.

Evren.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya anlatilamayanlar?

sadece halepcemi?

Dunyanin her yerinde zulumedenler, zulumlerini gizlemeye calismislar, bu bizlerin gordukleri, onlarin uzerini ortemedikleri.

Dersim 1934 olaylarini okumustumda,

Bir turk oldugum halde,

Musebbiplerini, lanetlemistim,

yinede zalimler icin yasasin cehennem.

saygilar.

Evren.

 

Bende nerede Evren abim düşünmeye başlamıştım ki;yüreğine sağlı abim!İnsan ise bizi buluşturan ne önemi var kim olduğumuzun.Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bende nerede Evren abim düşünmeye başlamıştım ki;yüreğine sağlı abim!İnsan ise bizi buluşturan ne önemi var kim olduğumuzun.Saygılar...

 

 

Malesef insanlar kafa tasciligi dusunmekten insan olduklarini unuttular.

Bende insan olduklarini hatirlatmak istedim.

saygilar.

'mavi olmayan gökyüzü'

 

Evren.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 11 ay sonra...

Bugün 19 Mart 2009...16 Mart 1988'in acısı hala yüreğimizde.Ölümün dili yoktur,zulmün mantığı yoktur.Geç yazdım,yazmak istemeyişimdendi,unuttuğumdan değil.

 

Halepçe seni unutmayacağım.

 

HALEPÇE KATLİAMI

 

Elma kokusunu sever misiniz?Ya da şöyle sorayım.Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi?...Hayır mı?O halde size bir olay anlatayım..

 

Bundan 19 yıl önce,16 Mart 1988 sabahı,elma kokusuyla uyandı Halepçeliler.Sevinçle mutfağa yöneldiler önce.Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar.Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor,hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla.Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış.Hızlı hızlı yürümeye başladılar;kokunun kaynağını aramaya başladılar.Gittikçe şiddetlendi elma kokusu.Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki.Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler.Bu sefer daha hızlı…koşmaya başladı birçoğu.Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi.Koşuyorlardı;ama yanıyorlardı da.Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar.Yanma iyice artıyordu.Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla.Bir an önce suya ulaşmalılardı.Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer,asit dolu bir havuza girmişler gibi.Artık ölmüşlerdi,ölümün nereden geldiğini anlayamadan.Yanarak ölmüşlerdi,üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma…çığlıklarla…bağırışlarla…çağırışlarla…Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden,ne olduğunu anlayamadan…

 

“Saçlarım tutuştu önce

Gözlerim yandı,kavruldu

Bir avuç kül oluverdim

Külüm havaya savruldu.”

 

Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki;vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi,nefes almak için çırpınırsınız;alamazsınız.Deriniz büzülüp çürür.Yavaş yavaş,acı çeke çeke ölürsünüz.Öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz.

Bu zehir de elma kokuluydu.Güzel kokulu zehir…Zekice planlanmış bir katliamdı.Hedeflerinde çocuklar vardı,geleceği hedeflemişlerdi..

En çok da çocuklar öldü Halepçe’de.Tıpkı diğer katliamlardaki gibi.Yıllar sonra ülkelerine “demokrasi” getirecek olan o uzak memleketteki adamlar,kendi memleketlerindeki o “diktatör”e hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri.Ölmeden önce,ölürken,yanarken Halepçelilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o “özgürlükçü ve demokrat” adamlar.Çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi.Başka soykırım planları vardı.

 

Onlardı zaten,Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan.Onlardı Vietnam’da yüzlercesini.,binlercesini katleden.Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen.Duyamadılar o çığlıkları…

 

Şimdi Halepçeli çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı,Ruandalı,Vietnamlı kardeşleriyle dünyaya barış mesajı veriyorlar,insanlığa sesleniyorlar:

 

“Çalıyorum kapınızı

Teyze,amca bir imza ver

Çocuklar ölmesin

Şeker de yiyebilsinler..”

 

16 Mart günü kulağınız kapıda,burnunuz havada olsun;tanıdık bir koku duyarsınız belki…(alıntı)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne Hiroşima'daki yedi yaşındaki kızın

Ne de Halepçe'deki yedi günlük bebeğin kaderi değil,

İktidarlarını sürdürmek isteyen diktatörlerin zulmü bu...

Hiroşima ve Halepçe

Dilim varmıyor ama hain bir tuzakla' H' harfinde buluşurlar.

Halkların kaderi hoş buluşmaz.

Halepçe'yi vuran Hardal ve Saddam Sarini

Sermayedarların iktidar ve saltanat sancısı

Hiroşima ve Halepçe'ye bombalar attırır.

Onlar kim mi?

Onlar aynı düşünce ve aynı eller...

Hardal ve sarin gaz bombaları sonunda

Yerde yatan cansız bedenler aklı savurur,

Yürek kavrulur...

Yedi bin Kürt yaralı,

Beş bin Kürt yaşamını yitirir.

Halepçe sanki

Haritadan silinir...

Bir bahar günü dağ taş, kurt kuş

Bu acıya yanar.

Hardal ve Sarin bombaları yağar halkın üstüne;

Yanar kavrulur doğa.

Süleymaniye'nin Şehrezur bölgesindeki Ha-lepçe'den,

Kaçanlar ardına bakamaz...

Analar, çocuklarına ' De lori' söyleyemez.

Binlerce insan derelere, dağlara sığınır.

Acıya gebe ilkel toplum zalimi

Çift acı gibi, çift bombalarla halkı vurur...

Dağ taş, kurt kuş bu şivana yanamaz.

Her şey yanar yanar kül olur...

Yanar ha yanar hardaldan

Sızım sızım sızlar,

Sinsice sızan sarinden...

Bir nefes, bir ses, bir el arar binlerce insan.

Devri dönesice dünya sessiz kalır.

Halepçe'nin yüreklerdeki sızısına...

Can yanar, canan yanar, doğa yanar.

Halepçe'ye atılan bombalar

Kürtlerin,

İnsan olma, ulus olma, özgür dünya istemine karşıdır.

Halepçe'yi vuran bombalar insanlığın gelecek fotoğrafını sunar.

Yedi kızdan sonra bir oğul sahibi olan Ali Haver,

Bir aylık oğluyla can veren babanın fotoğraf karesi,

'Sessiz Tanık' TIME kapak olmakla kalmaz,

Tek başına o katliamın tanığı;

Saddam'ın cezalandırılmasının belgesi olur...

Yıllar geçse de gazeteci Ramazan Öztürk'ün, o fotoğraf karesi

Akıllarda silinmez...

Diktatörlerin gerçek yüzünü gösterir.

Halepçe'nin şindanini, şingirtine dönüşür.

Ses olur.

Sel olur.

Savaşın süngüsünde iktidar olur.

Aynı güçlerin sunduğu iktidar, sızıları saramaz.

Yaşamlar yıllar önce sönmüştür.

Şehir yitiktir,

Yurt acılı,

Sevda vurulmuş,

Akıl sürgün,

Umut gölgeli,

Özgür dünya özlemi yaralı...

Gaz bombalarına sessiz kalan dünya

Sesli tarih olan ağıtlara kulak verir mi ?

Gün olur devran döner.

Sarin bombası atan Saddam sanık sandalyesinde...

Bir Kürt lider, onun koltuğunda oturur.

Yine de acılar dinmez.

Binlerce ölü, binlerce sakat, binlerce yaralı beden.

Baharı bekleyen insanlar,

Hardal solur, çiçek yerine

Vahşetin tarihi yazılır

Canlılar cansız kalır

Ölüm utanır Halepçe'de

16 Mart Halepçe'dir...

Sular çağlar, dağlar ağlar,

Şivan'ın Halepçe'si yürek dağlar.

yirmi bir yıl geçse de;

Ağıtlar hala Halepçe'yi söyler(alıntı)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Ne Hiroşima'daki yedi yaşındaki kızın

Ne de Halepçe'deki yedi günlük bebeğin kaderi değil,

İktidarlarını sürdürmek isteyen diktatörlerin zulmü bu...

.

.

(alıntı)

 

Kuzey Irak Kurtlerinin Saddam'a karsi ABD'nin yaninda yer almasini emperyalistlerle isbirligi olarak nitelendirenlere ithaf olunur.

Iste bir tarafiniz da emperyalisler, oteki tarafiniz da vahsi bir katil, Saddam! Hangi tarafa yonelirdiniz siz onlarin yerinde olsaydiniz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuzey Irak Kurtlerinin Saddam'a karsi ABD'nin yaninda yer almasini emperyalistlerle isbirligi olarak nitelendirenlere ithaf olunur.

Iste bir tarafiniz da emperyalisler, oteki tarafiniz da vahsi bir katil, Saddam! Hangi tarafa yonelirdiniz siz onlarin yerinde olsaydiniz?

 

Denize düşen yılana sarılırsa o yılan onu boğar...

 

O yüzden katilden kaçmanın yolu vampire sığınmak değildir...

 

Nasıl ki maphuslukta kimseye güven olmaz, sırtını duvardan başkasına dayamazsın,

 

Bu durumda da üçüncü bir yol vardır uygulanacak, ona başvurursun...

 

Bu sadece Kuzey Irak Kürtleri için değil Irak'ta yaşayan ve Saddama karşı olan bütün etnik unsurlar için geçirlidir...

 

Sözü uzatmadan üçüncü yolun ne olduğunu söyleyeyim...

 

Mustafa Kemal bu ülkeyi Yunan işgalcilerden kurtarmak için İngiliz ya da ABD emperyalizmine sığınmadı...

 

Hem padişah tarafından kurdurulan Hareket Ordusuna, hem Yunanlılara, hem de kendi meclisindeki saltanatçı ve mandacı tayfaya karşı savaştı...

 

Ve onun bu azmiydi bu kazanılması imkansız savaşı kazanmasını sağlayan...

 

Kuzey Iraklı Kürt'ler dediniz...

 

Onlar gerçekten bağımsız bir devlet isteseydi Barzani ve Talabani önderliğinde ABD'nin kucağına oturmak yerine kendi bilekleriyle bunu yaparlardı zaten...

 

Tıpkı bizim Kurtuluş Savaşımız gibi... Tıpkı bizim yedi düvele karşı dimdik durduğumuz gibi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuzey Irak Kurtlerinin Saddam'a karsi ABD'nin yaninda yer almasini emperyalistlerle isbirligi olarak nitelendirenlere ithaf olunur.

Iste bir tarafiniz da emperyalisler, oteki tarafiniz da vahsi bir katil, Saddam! Hangi tarafa yonelirdiniz siz onlarin yerinde olsaydiniz?

 

 

Sayın Diyarbakırlı..

 

Bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini hızlandıran , bu mücadeleyi kitle- halk- nezdinde meşrulaştıran ve zaferi yakınlaştıran nedenlerin en önemlilerinden biri AÇIK İŞGAL koşullarının yaşanmasıdır...( Irakta olduğu gibi..)

 

Kapitalizm -ve Emperyalizm- bir dönem dünya ülkerinin sömürülmesi için uyguladıkları bu açık işgal yönteminin süreç içerisinde o ülkelerde çok hızlı bir şekilde ulusal bilincin '' ulusal halk kurtuluş mücadeleleriyle '' uyanıp aldıkları birçok yenilginin sonuçlarından ( Türkiye , SSCB ülkeleri , Küba ,Vietnam ,Angola ,Yemen ,G.Kore ve benzerleri ) dersler çıkarmışlardır....

 

Bir çok yenilgiden sonra açık işgal dönemini kapatan Emperyalizm yeni süreçte sömürülerinin devamı için GİZLİ İŞGAL

dönemini başlatmıştır...Kendi orduları ve yöneticileri - sömürge valileri vb - ile yaptıklarını süreç içerisinde o ülke içindeki yerli işbirlikçiler - sınıflar - aracılığıyla yapmaya başlamıştır.. ..Emperyalizme bağlı ekonomik sınıf ( TÜSİAD, toprak ağaları,tefeci ,bezirgan işbirliği ) , Devlet ve o ülkenin Ordusu aracılığı ile yaşanmaya başlanan bu süreçte kitleler gerçek sömürü ve bağımlılık ilşkisini görememiştir...

 

Irak özelinde sohbete devam edebiliriz ...: ABD açık işgali ile yıkılan Saddamın -Baas- kanlı diktatörlüğünden sonra Iraklıların öncelikli hedefi bu sefer ABD Emperyaliziminin daha açık , daha kanlı diktatörlüğünü kovmanın ortak mücadelesini vermektir.

 

Tarihte bu tür yaşanmış örneklerde mevcuttur.....Vietnam 'da yıllarca süren ulusal kurtuluş mücadelesiyle önce Fıransız işgalciler ülkeden kovulmuş , hemen ertesinde ABD Emperyalizminin işgaliyle başlayan süreçte savaşa hiç ara vermeden

devam edilmiş ve Vietnam halkı zafere ulaşmıştır...

 

Kuzey Iraktaki Kürt liderleri ve yöneticileri ABD ile girdikleri bu Gönüllü Bağımlılık ilişkisi içerisinde kendi halkıına - Irak Halklarına - ihanet ediyorlar...

 

Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Denize düşen yılana sarılırsa o yılan onu boğar...

 

O yüzden katilden kaçmanın yolu vampire sığınmak değildir...

 

Nasıl ki maphuslukta kimseye güven olmaz, sırtını duvardan başkasına dayamazsın,

 

Bu durumda da üçüncü bir yol vardır uygulanacak, ona başvurursun...

 

Bu sadece Kuzey Irak Kürtleri için değil Irak'ta yaşayan ve Saddama karşı olan bütün etnik unsurlar için geçirlidir...

 

Sözü uzatmadan üçüncü yolun ne olduğunu söyleyeyim...

 

Mustafa Kemal bu ülkeyi Yunan işgalcilerden kurtarmak için İngiliz ya da ABD emperyalizmine sığınmadı...

 

Hem padişah tarafından kurdurulan Hareket Ordusuna, hem Yunanlılara, hem de kendi meclisindeki saltanatçı ve mandacı tayfaya karşı savaştı...

 

Ve onun bu azmiydi bu kazanılması imkansız savaşı kazanmasını sağlayan...

 

Kuzey Iraklı Kürt'ler dediniz...

 

Onlar gerçekten bağımsız bir devlet isteseydi Barzani ve Talabani önderliğinde ABD'nin kucağına oturmak yerine kendi bilekleriyle bunu yaparlardı zaten...

 

Tıpkı bizim Kurtuluş Savaşımız gibi... Tıpkı bizim yedi düvele karşı dimdik durduğumuz gibi...

 

:clover:

 

Saddam'a silahları verenler kimlerdi?

Ve neden müdahale etmediler?

Neden şimdi Saddam'a kızanlar, Amerikayı alkışlıyorlar?

Amerika, Irak'ta Saddam'dan dahamı az zulüm yaptı?

 

Elbette hayır,

 

zaten yapılmak istenen yapıldı, işgal meşrulaştırılmalıydı Saddam'ı silahlandırarak meşrulaştırıldı, sonrası Amerikan Demokrasisi!

 

Kan ve ölüm kokar elleri

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

......

Iste bir tarafiniz da emperyalisler, oteki tarafiniz da vahsi bir katil, Saddam! Hangi tarafa yonelirdiniz siz onlarin yerinde olsaydiniz?

 

Sevgili Diyarbakırlı,

 

ABD,Irak'a demokrasi götüreceğim diye nidalar atarken,bunun olmaması için o kadar çok dua etmiştim ki.Biliyordum ki,demokrasi değil ölüm götürülecekti Irak'a.Nitekim öyle oldu;işgal tüm yalanları ile kabullenildi,sömürgeci zihniyetler istediklerini tam olarak alamasa da aldı.

 

Yalnız Saddam Hüseyin yakalandığı gün gerçekten çok sevinmiştim.Bunun tek nedeni Halepçe Katliamı değildi.Saddam Hüseyin bir diktatördü.Kendisi gibi olmayanları vurdu,kırdı.Bunu yaparken yalnız mıydı?Hayır,tüm bu yobazlıkların destekçisi ABD ve İngiltere gibi emperyalist ülkelerdi.Nitekim Halepçe Katliamında kullanılan kimyasal silahların kaynağı da kendileriydi,buna susanlarda yine kendileriydi.

 

İsterseniz Halepçe Katliamı'na beraber dönelim.

 

22 Eylül 1980...İran ve Irak arasında ki savaş. Güçler dengeler için çatışmada.İşte Halepçe de bu çatışmaların bir güç gösterisine dönüşmesidir.

 

Halepçe ,Güney Kürdistan'ın Süleyman kentine bağlı bir Kürt yerleşim bölgesidir.Bu bölge aynı zamanda tüm Kürt hareketlerinin merkezidir.Barzani ve Talabani arasında ki mücadale de bu bölgede büyük yıkımlara yol açmıştır.İran-Irak savaşının olduğu dönemlerde İran,Irak'a karşı Barzani başkanlığında ki PDK'yı desteklerken,Talabani başkanlığında ki YNK hem PDK ile hem de İranla mücadale etmiştir.1984 yılında Barzani aracılığı ile Talabani de İran saflarına geçmiştir.Bu destek,toprak bütünlüğüne bağlı kalınarak sürdülecekti.

 

Kürt grupları arasında ki bu ittifak Saddam Hüseyin'i telaşlandırmaya yetti. İran peşmergeleri büyük bir memnunuyitle bölgede karşılanırken,Hüseyin bir türlü sonlandırılamayan savaşın sancılarını bu gelişmelerle daha ağır bir şekilde yaşamaya başladı.

 

14 Mart'ta bölgeye gelen peşmergeler 15 Mart'ta bölgeden çekildi. Aslında bu bile gelen tehlikenin en önemli göstergesiydi.Nedensiz bir şekilde bölgeden çekilen peşmergeler, buna rağmen bölge ye teşrif etmeyen Irak ordusu...işte 18 Mart.

 

18 Mart 1988...Germiyan bölgesin de başlayan bombalama,Halepçe'de ölüm silahına dönüştü.5 bini aşkın insan Halepçe'de katledildi.

 

Sonra mı...Dünya için çok önemsiz olan bu katliamdan kısa bir süre sonra İRAN ve IRAK arasında ki savaş son buldu.Saddam Hüseyin,Halepçe ile verdiği gözdağından karlı çıktı.

 

...

 

Bir taraftan bir katil,diğer taraftan emperyalistler;tarafınız kim olacak?

 

Tarafınız kim olursa olsun, kaybeden yine sizlersiniz.

 

Ben söz konusu Irak oldu mu hep derim;ABD kendi ipine sahip çıkamayınca o ipi kesti.Bu kadar basit.

 

Olan ise orada öldürülen halklara oldu.

 

Gelen yine gideni arattı.

 

Sevgili forumdaşlarım,

 

Kimileri ihanet diyor Saddam'ı istemeyenlerin dileklerine...hayır,bunun adı ihanet değildir.Sizi ve değerlerinizi yok sayan bir diktatöre olan öfkedir..

 

Kurtuluş Savaşı ve Irak?

 

O kadar basit değil.

 

Denize düşen yılana sarılıyor,boğulacağını bile bile…başka çaresi mi var!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Denize düşen kim?

 

Deniz Türkiye mi?

 

Yılan Amerika mı?

 

Ondan mı bu sarılışlar?

 

Çok değil beş yıl içerisinde bazı şeyler daha iyi anlaşılacaktır, Amerika'ya ya da Batı'ya sırt erip onlarla işbirliği yapmanın bedelini en çok kimler ödeyecek?

 

Batı hangi ezilmiş halkın, hangi soykırımın, hangi insan haklarının savucusu olmuştur? Kendilerinden ve çıkarlarından başka hiç birşey düşünmez onlar, ortadoğuda kim kendi devletine ihanet ederek Batıyı dost edinmişse sonlarını yine Batı belirlemiştir... Bundan sonrada değişmeyecek, kanlı ellerle yine sözde demokrasi dayatacaklar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Diyarbakırlı,

 

.

.

.

Denize düşen yılana sarılıyor,boğulacağını bile bile…başka çaresi mi var!

 

"Kurtuluş Savaşı ve Irak?O kadar basit değil. Denize düşen yılana sarılıyor boğulacağını bile bile... Başka çaresi mi var!" sözlerine kadar olan bölüme şapka çıkartıyor ve hatta size bir :clover: sunuyorum sevgili forumdaşım...

 

Zira bir emperyalist ülkenin tek amacı sömürdüğü ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını emmek, bunun için de o ülkede söz sahibi olduğu düşünülen kişi ve kurumları ele geçirmek ve türlü entrikalarla o ülkede karmaşa çıkarmaktır... Bunun kısa adı "Böl-Parçala-Yönet" taktiğidir...

 

ABD birçok ülkede olduğu gibi Irak'ta Saddam, İran'da da Ayetullah Humeyni eliyle bir sömürge hükümeti kurdurmuştur... Bilenler İran İslam devriminin ne şekillerde yapıldığını, Şah'ın nasıl devrildiğini, Ayetullah Humeyni'nin nasıl ve nereden İran'a gelip Şah'ın koltuğuna oturduğunu bilir... Dikkat edin İran İslam Devrimi'nin tarihi 1979'dur... Saddam bundan çok kısa bir süre sonda Baas Partisi'yle iktidara gelmiştir ve Halepçe Katliamını'da içeren o ünlü İran-Irak Savaşı da bu iki güç arasında çıkmıştır...

 

Amaç belli, hedef ortadadır... İkisi de diktatörlükle yönetilen iki halkı birbirine kırdırıp, düşman edip, hemen ardından müdahale ederek ortadaki rantın paylaşılmasıdır...

 

İran-Irak Savaşı tam da bu emperyalist hedefle ABD güdümünde CIA projesiyle kurgulanıp ortaya konmuş bir horoz dövüşünden başka bir şey değildir... Olan iki ülkenin halklarına olmuştur, bu horoz dövşü uğruna Halepçe'de Kürt Soykırımı yapılmıştır...

 

Bir an bile durup şartlar gözönüne alındığında, topraklarındaki petrolü bile kendi başına çıkaracak teknolojiye sahip olmayan bir ülkenin nasıl olup da sinir gazına sahip olduğu ayan beyan ortaya çıkmaktadır... Zira bu silahların ABD tarafından sadece kaos yaratmak için Irak ordusuna verildiği ortadadır...

 

Sayın Mavi... Yukarıda belirttiğim gibi, arz ettiğim cümlelerinize kadar olan kısmına kadar yazınıza bütün kalbimle katılıyor, size şapka çıkarıyorum... Yalnız bir önceki yazımda da belirtmiş olduğum gibi denize düşmenin çaresi bile bile yılana sarılmak değildir... Boyumuzu cellattan kurtulma pahasına vampire teslim edemeyiz...

 

Kurtuluş Savaşı hiçbir ulus için şartlar ne olursa olsun imkansız değildir... Zordur ama imkansız değildir...

 

Türkiye Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal önderliğinde olmayan bir orduyla olmayan silahlarla olmayan maneviyatını ortaya koyup olmayan enerjisiyle 1919'dan 1922'y kadar savaştı... Bundan önce iki Balkan Harbi, bir Trablusgarp Savaşı ve daha niceleri vardı... Ardından o güne kadar dünyanın gördüğü en büyük felaket çöktü insanlığın üstüne... 1. Dünya Savaşı... Bütün bu savalardan yenilgiyle, sayıları milyonlarla ifade edilen şehitlerle, sıfırı tüketmiş bir ekonomiyle, lağvedilmiş bir orduyla ve el konulmuş bir ülkeyle çıkıldı...

 

Bütün bu şartlara ve üstelik silah da olmamasına karşın, Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin İngiliz askerleri tarafından basılması ve milletvekillerinin tutuklanmasına rağmen, kaçabilen milletvekillerinin ve mahalli seçimlerle görevlendirilen mebusların oluturduğu Birinci Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı verilmesine karar vermişti...

 

Üstelik bu Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkan birçok yerli unsur vardı... Saltanatçılar ve mandacılar... Biri İstanbul'dan yayınladığı fetvalar ve gazetelerle Kurtuluş Savaşı'na ve onun kahramanlarına lanetler yağdırıyor, emperyalizme boyun eğmek istemeyen vatanseverler hakkında "katli vaciptir" nidaları yükseltiyor, diğerleri de savaşmak yerine bir ülkenin sömürgesi (onların deyimiyle mandası) olmayı teklif ediyordu...

 

Yani demem o ki, o günlerin Türkiye'sinin hali, bugünün Irak'ından daha iyi değil, bilakis daha kötüydü...

 

Önemli olan bağımsızlığı talep edebilecek, bunun için ölümü bile göze alacak yüreğe sahip olmakta...

 

Siz "kurtuluş savaşı ve Irak?? İmkansız" derken Irak'taki halkların bağımsızlık için savaşacak yüreği olmadığından bahsedyorsanız o zaman bir itirazım olmaz...

 

Ancak yüreksizlikten başka bir sebep de yoktur bu kutlu savaştan kaçınmaya sebep....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yakışmadı...Mavi

 

Denize düşen yılana sarılmaz

 

Denize düşen yüzmeyi öğrenir boğulmamak için.....

 

Ehveni - şer' in doğru olmadığını bilenlerdensin

 

Çare mi demiştin Mavi....

 

Çare kendine kendi halkına güvenmeyle başlıyor ....

 

sayin Quazimolo,

 

100 150 bin civarinda TSK askeri sinirda Kuzey Irak'a girmek icin can atiyorken kimin aklinda ne yuzme orgenmek kalir?

Ya da soyle bir sey desem? Bir dusunun... Kuzey Irak Kurtleri cok mazlum bir topluluktur... Yillarca baslarina gelmeyen kalmadi! Bunu da hepimiz biliyoruz, simdi kendi asiri fikirlerimizden dolayi bu insanlar hakkinda ileri geri konusmamaliyiz.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayin Quazimolo,

 

100 150 bin civarinda TSK askeri sinirda Kuzey Irak'a girmek icin can atiyorken kimin aklinda ne yuzme orgenmek kalir?

Ya da soyle bir sey desem? Bir dusunun... Kuzey Irak Kurtleri cok mazlum bir topluluktur... Yillarca baslarina gelmeyen kalmadi! Bunu da hepimiz biliyoruz, simdi kendi asiri fikirlerimizden dolayi bu insanlar hakkinda ileri geri konusmamaliyiz.....

 

 

Sayın Diyarbakırlı...

 

Daha önceki yazılarımda da açık net bir şekilde belirtmeme rağmen anlatamadığımı düşünerek birlez daha denemeyi gerekli görüyorum....

 

Ben bir ülkeyi bir toplumu yorumlarken ; yönetici , sömürücü , baskıcı sınıflar ile ezilen ,sömürülen ,zulüm ve baskı gören geniş halk yığınlarını ayırarak yorumluyorum..

 

Tekrar ediyorum....Dünyanın hangi noktasında olursa olsun ABD Emperyalizmi ile girilen ilişki biçiminin ifadesi geniş halk yığınları açısından sömürülme , baskı ve zulümdür.....Yönetenler açısından ise bu azgın sömürüden pay almak refah ve zenginliktir..

 

Ben ileri geri konuşmuyor sadece sınıfsal bir tahlil yapıyorum...Senin işine gelmiyor olabilir..

 

Kuzey Irak Kürt Yönetimi , ABD ve Türkiyeninde olacağı yeni bir süreç ile sömürünün tüm kurumlarını oluşturuyorlar...

Tabiki yeni oluşmaya başlayan sınıfın iktidarınıda...

 

Mazlum Kürt halkı sömürülmeye devam edecek ....

 

Sayın Mavi ve Diyarbakırlı..

 

Güçten ve sayılardan bahsediyordunuz sanırım...

 

Vietnam ormanlarında 7 kişi bir direğe diktikleri bayrağın etrafında yemin ederek başladılar. İlk silahlar tahtadanndı. Karşılarındaki güç : Vietnam devleti ,ordusu ve işgalci Fransız ordusu. Daha sonra 500 000 kişilik dünyanın en gelişmiş ABD ordusu ....Sonuç omlarca yıl sonra zafer

 

Kübada hurda bir tekneyle 85 kişi çakaralmaz silahlarıyla çıktılar... ..İlk çatışmadan 12 kişi sağ kaldı ...

 

Cezayir ulusal Kurtuluş savaşı

 

Angola bağımsızlık savaşı

 

Libyadaki Ömer Muhtar

 

ve Türkiye.......Türkler , Kürtler ,Çerkesler herkes birlikte...

 

Ulusal Kurtuluş halk savaşları tarihine biraz bakmanızı öneririm..Güçler dengesi nasılmış..?

 

Bağımsızlık ve Özgürlük Mücadelesinin tek yolu herşeye rağmen yüzmeyi öğrenmekten geçiyor..

 

Her zaman , o ikilemlerin dışında bir başka yol vardır...

 

 

Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili "quazimolo"

 

Sizi,halklara olan inancınızı çok iyi biliyorum.Sizi hayalkırıklığına uğrattığımm için çok özür dilerim.

 

Sevgili dostum,

 

.....

 

Denize düşen yılana sarılıyor,boğulacağını bile bile…başka çaresi mi var!

 

dedim.Biliyorum ki ne deniz ne de yılan çıkıştır.Saddam Hüseyin'inin zulmünden kaçarken ABD'nin hesaplarında heba olmak...buyrun deniz,buyrun yılan.

 

Irak,Suriye,İran ve Türkiye...Kürt'lerin yoğun olarak yaşadığı ülkeler.Yaşadıkları coğrafyalarda dalgalanan bayraklar farklı da olsa kaderleri aynı.Acıları birbirine tanıdık.

 

Irak için Halepçe Katliamı dedik.Bu sadece görünen köyün kılavuzluğu.Ya Baas iktidarlığını,aşiretliğin yobazlığını, kendi dışında ki tüm yok saymaları...Süregelen Kürt isyanlarını,her başkaldırı da katledilen Kürtleri hangi kılavuzluklarla tarihe yazacağız?

 

Örneğin Enfal...

 

Kuzey Irak'ta ki Kürtlerin bağımsızlık isteği,Ruslarla işbirliği Baas iktidarıyla katliama dönüştü.1968 döneminden itibaren eline aldığı bayrakla Araplaştırma politikasında,ya Arap olmayı ya da ölmeyi seçenek olarak sunan bu iktidarlığın yaptığı en büyük kıyımlardan biri de Enfal'dır.(Bu arada yine aynı iktidarın Şiilere olan tahammülsüzlüğünü de ayrıntı olarak belirtmekte yarar var)

 

Enfal opresyonları adı altında binlerce Kürdün yaşamına son verildi.Adına Cihat dendi...

 

Kürtlerin yaşadığı başka bir ülke...Suriye;

 

Lise yıllarındayken,bir hocamız Suriye gezisini bize anlatırken,orada ki Kürt'ler için kimliksiz demişti.Orada ki Kürtlerin bir kimliği yoktu,yaşadıkları yerde açlık,sefalet en acısı ise çöpler vardı.Bunu duyduğum da nasıl demiştim;sonra öğrendim ki...

 

Suriye,1962 nüfus sayımlarında Kürtleri yabancı olarak kimliksizliğe mahkum etmişti.

 

İran...çok farklı değil,orada da Kürtler politik hesapların ve sistemlerin kurbanı olmuştur.

 

Türkiye;belirli bir bölgede yaşayan bombalar ile açıklar bu etnik kimliği...

 

Sevgili dostum,diyorsunuz ki;

Yakışmadı...Mavi

 

Denize düşen yılana sarılmaz

 

Denize düşen yüzmeyi öğrenir boğulmamak için.....

 

Ehveni - şer' in doğru olmadığını bilenlerdensin

 

Çare mi demiştin Mavi....

 

Çare kendine kendi halkına güvenmeyle başlıyor ....

 

Biliyorum,yakışmadı.

 

Kendi halkıma güvenmeliyim.İnsana güvenmeliyim.

 

Bütün bu gereklilikleri biliyorum,ama yaşananlar bana güven konusunda ki niyetlerimi baştan hesaplattırıyor.

 

Diyorum ki,

 

denize düşen yılana sarılmamalı;yüzmeyi öğrenmeli.Ama sonra birden kendime dönüyor;yüzmeyi bilmeyen biri deniz de boğulmaz mı,yüzmeyi öğrenmeye çalışırken elinden tutan olmayınca çırpınarak ölmez mi?

 

Düşünü ki,bir halk.Düşünün ki Ortadoğu.Düşünün ki emperyalizm,çıkar ve dengelere kurban olarak sunulan bir halk.Düşünmeyi unutmuş,cehalet demiyor ;açlık diyorum,sefalet diyorum...kimliğinin bedelini ölümle ödemiş bir halk.

 

.........

 

Daha önceki iletim de Saddam,elinden ipleri kaçıran emperyalistlerin kestiği ip demiştim.İşgal,safsatalarla gelen ölüm demiştim.

 

Yalnız,şunu çok iyi biliyorum ki;Irak halkı Saddam'ı istemiyordu.Saddam,sadece Kürtleri değil sadece Şiileri değil kendisinden saydıklarını bile yok etti.

 

Bunun içindir ki;Saddam'a olan öfkenin adına ihanet diyemiyorum.Eden bulur derler ya,zorbalık yapan bir diktatör zorbalıkla tahtından alındı.Canından oldu.

 

..........

 

Güçten ve sayılardan bahsediyordunuz sanırım...

 

.........

 

Diyarbakırlı forumdaşımızı bilmiyorum ama ben güç ve sayılardan bahsetmiyorum.Güç ve sayılar zaten verdiğiniz örneklerde bir geçerli bir ölçüt olmaktan çıkar.Ben ezilenlerden,ezilenlerin elinden alınan değerlerden ve onların çıkmazından bahsetmiştim.

 

Ne egemenler ne de hesaplar ne de sayılar...hiçbiri insan gerçeğinden bağımsız değildir.

 

 

Sanılmasın ki onayladığımdır ABD'nin çıkış olarak algılanması.Hayır,kesinlikle hayır...Söz konusu Irak oldu mu;çok sevdiğim bir kullanım vardı...

 

"Dün Irak'ta film çekmek yasaktı;bugünse yaşamak"

 

sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Denize düşen kim?

 

Deniz Türkiye mi?

 

Yılan Amerika mı?

 

Ondan mı bu sarılışlar?

 

.........

 

Sardunyam,

 

Yılan Amerika,ama deniz Türkiye değil.Çok açık yazdıklarımız.Neden böyle bir soru ile konuyu farklı bir noktaya çekme gereği hisettiğinizi anlamış değilim.

 

saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

....

 

Siz "kurtuluş savaşı ve Irak?? İmkansız" derken Irak'taki halkların bağımsızlık için savaşacak yüreği olmadığından bahsedyorsanız o zaman bir itirazım olmaz...

 

Ancak yüreksizlikten başka bir sebep de yoktur bu kutlu savaştan kaçınmaya sebep....

 

Sevgili forumdaşım,

 

Yürek diyecekseniz,ABD'den medet umacakların herşeyden önce yobaz ilan ettikleri bir diktörle mücadale etmeleri gerekti.Bedeli ne olursa olsun.

 

Benim demek istediğim sahip olunacak bir yürek değildi.Saddam'ın kin ve nefret ektiği yüreklerin düşmanııkları ve kişisel hesaplardı.

 

Kurtuluş Savaşı sürecinde bizi bir eden ortak tarihimiz,ortak değerlerimiz vardı.Ne zaman ki söz konusu değerler oldu,biz de diğerince ötekileştik.Bugün yaşananlar,bunu net gösteriyor.

 

İşte Irak'ta eksik olan bu;ortak tarih ve ortak değer.Eğer ki tarihte kan varsa,değer de kin varsa;ortak olan sadece düşmanlık olur.

 

Analizleriniz için ayrıca teşekkür ederim.

 

saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.