Misafir Marcus Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 Biz farklıyız dediler. Biz sorunları çözmeye talibiz dediler. Geçen zaman gösteriyorki sadece kendi yandaşlarına çözüm üretmişler... Bu ******* halkı birdaha kandırma imkanınız yok... Ekonomik veriler yerlerde sürünüyor. Satacak bir ülke malıda kalmadı... Aklı sıra askeri öne sürecek.... Yok arkadaş biz bu hikayeyi daha önceden gördük... Askeri karıştırma.... Batmanın miladı o değil çünki... Sizsiniz ve ***** gibi hesabını vereceksiniz.... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2008 12 Eylülle baslayan sürec,Türkiye'nin,hem ekonomik yönden hemde misak.i milli sinirlari yönünden ve hemde birlik ve bütünlük yönünden demontaji anlamini tasimaktadir.1950 DP iktidarinin Türkiye'yi ABD nin uc karakolu yapmasi ile Amerikan mandasina gecisimiz,Özal'la tehlikeli bir viraja gelmistir.Evren'in ve Özal'in Güneydogoyu Türkiye'den ayirma fikirleri ve bu konu üzerinde sarfettikleri sözler hala canliligini korumaktadir.Ilk federasyon fikrinin Özal'la baslamasi bir tesadüf degildir. Türkiye'yi bir terör ortamina sürüklemek ileriye dönük bir projenin baslangiciydi.Türkiye gibi ulus bir devlet,Atatürk ilke ve Inkilaplari ile peklesmis Cumhuriyet ancak etnik yapinin ülke gündemine sürülmesi ile temelden sarsilabilirdi ki zaten Özal ve yandaslari,ABD ve AB isbirligi,icerde ise dinci ve tarikatci Atatürk karsitlarinin isbirligi ile ve öncügünü Özaldan devralan Erbakan etnik yapiyi kasimaya basladi.Önce Kürt kökenli yurttaslarimiz devlete karsi kiskirtilmayabaslandi,PKK terörünü mesrulastirmak icin Atatürk'ün*NE MUTLU TÜRK'ÜM DIYENE *sözü carpitilarak sen öyle dersen daga tasa öyle yazarsan onlarda *ne mutlu kürtüm *derler denmeye baslandi,o günlerde mürit olan Erdogan ise hocasinin sözlerini tekrarlamaktan kacinmayip,Cankaya fatihi ile beraber hwm Atatürk hem Laiklik ve hemde Cumhuriyete karsi söylemler üretmeye basladilar.Etnik kökenlerin kasinmasinin yanisira birde TÜRBAN sorunu cikartildi ortaya.Gerek Özal,gerek Erdogan vw gerekse Erbakan ayni zamanda tarikat üyleriydiler,Laikligin sulandirilmasi Özal'la baslatildi ve öylede devam etti. PKK terörü Türkiye'nin hem kalkinmasina hemde üniter yapisina karsi ic ve dis isbirlikcilerin elbirligi vererek sahneye koyduklari birseydir.PKK terörü süresince özellikle aydin adi verilen bir kesimin adeta Türkiye'i parcalayin Kürtlere verin der gibi sözleri cok ibret vericidir.Diger yanda sözde Ermeni soykirimi son 5 yilda aniden alevlenmis ve sanki gizli bir el tarafindan Türkiye sözde Ermeni soykirimi dayatmasi ile karsi karsiya kalmis ayni dönemde Türkiye icin stratejik bir önemi olan KIBRIS ise Rumlarin referandumda hayir demesi ile simdilik kaydiyla Rumlarin eline gecmekten kurtulmustur.Yine bu son 5 yillik dönemde Cumhuriyet tarihinde görülmemis bir kadrolasma baslamis tüm önmeli noktalar tarikatcilar ve Fetullahcilar tarafindan isgal edilmistir,bu noktalardan biride Cankaya'dir.Ne kadar ilgincki kendini amansiz bir Atatürkcü olarak lanse etmis olan Prof.Toktamis Ates Cankaya'nin fethini alkislamistir.Yine bu son dönemde,Türkiye acik arttirmaya cikarilmis ve yine bu son dönemde Atatürk'ün zamaninda cikarilmis olan köy topraklari satilamaz kanunu degistirilip yabancilarin köylerden toprak satin alabilmeleri saglanmistir.Yeralti zenginliklerimiz yavas yavas yabancilarin tekeline gecerken,kiyi seritlerimizde turizm adi altinda yabancilara peskes cekilmeye baslanmistir.Yine bu son dönemde,Cumhuriyet tarihinin en yüksek dis borclanmasi gerceklesmis ve 10 nesil sonrasina kadar ülke borc batagina girmistir,IMF den borc alarak borc ödeyen AKP yönetimi bugüne kadar milleti pembe tablolar cizerek aldatmis ve hala aldatmaktadir.Amerikada patlak veren ekonomik krizin Türkiye'yi nasil etkiledigi kamuoyunun gözünden kacirilmis gündem türban ve 301 e odaklandirilmistir. AKP nin yönetim kadrosu ve bünyesindeki milletvekilleri belki az bir istisna disinda kalan hemen hepsi Atatürk ve Cumhuriyete karsidir,iktidara gelmeden önce söylediklerinin hepsini teker teker gerceklestirmeye baslamislar ve Tayyib degisti diye onun reklamini yapan medya simdide onu bastaci etmeye devam etmektedir.Cünkü medyanin kuyrugu Tayyibin elindedir,ne yazikki gazetecilik gibi serefli bir meslek yalakalarin elinde ********** olmustur.Dün devrimci Atatürkcü gecinen nice isimler bugün Tayyip Erdogana canak tutma yarisina girmislerdir. AKP halki aldatmistir,"2008 yilinin AB yili olacagini söyleyen Cankaya fatihi Gül bunu ifade ederken aslinda 2008 yilinda Türkiyeden cok seylerin gidecegini söylemek istemistir.Konu üniversitelerde türban tasimak veya basörtüsü takmak degildir,konu türbanin altinda saklanan gerceklerdir.Yoksa kim ne takarsa taksin. saygilarla Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 İnsanların bu kadar çabuk saf ve tutum değiştirmelerine gerçekten çok şaşırıyorum. Bazı insanlar kısa bir süre içerisinde, önce ateşli AKP karşıtı. Sonra sıkı AKP ci. Sonra yine sıkı AKP karşıtı oluveriyor tekrar Daha düne kadar, AKP yi yerlere göklere sığdıramayan. AKP karşıtlarına, darbeci, demokrasi düşmanı bilmemne sıfatlarını yakıştıranlar. Şimdi yine ağız değiştiriyor. "Rüzgar gülü" diye bir şey var ya Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 İnsanların bu kadar çabuk saf ve tutum değiştirmelerine gerçekten çok şaşırıyorum. Bazı insanlar kısa bir süre içerisinde, önce ateşli AKP karşıtı. Sonra sıkı AKP ci. Sonra yine sıkı AKP karşıtı oluveriyor tekrar. Daha düne kadar, AKP yi yerlere göklere sığdıramayan. AKP karşıtlarına, darbeci, demokrasi düşmanı bilmemne sıfatlarını yakıştıranlar. Şimdi yine ağız değiştiriyor. "Rüzgar gülü" diye bir şey var ya. Sevgili Cyrano; İnsanların düşünsel çelişkiler yaşamasının son derece doğal olduğunu... Ve onların bu çelişkilerini çözümlerken karşılaştıkları eleştiri ve yaptıkları öz eleştirilerin çoğu kez yararlı sonuçları ortaya çıkardığını biliyoruz... Bütün mesele hangi yöne savrulursak savrulalım sonuçta karşılıklı olarak yaptığımız tartışmalarda oluşan düşünsel etkileşimlerimiz... Acımasızca da olsa yapılan eleştirlerden alacağımız dersler bizi kendi öz eleştirimizi yaparken her zaman daha tutarlı olmaya yönlendirdiğini de hep yaşadık... O nedenle marcusun o dönem farklı bir yaklaşımla ortaya koyduğu o görüşleri ele alarak bir kez daha ne, neden sorgulamasını kendi içimizde yapmış olmamız... Ve senin ve diğerlerimizin onu en acımasızca eleştirirken ona yaptığımız katkılar hepimiz için birer kazanç diye düşünüyorum... Şüphesiz seni ve hepimizi yaşanan bu çelişkili durum üzdü ve değişen görüşlerden sıyrılmakta o kadar kolay değil... Seni, bu yazdıklarında haksız görmediğimi...Tutarlı durduğunu da bildiğimi söylemem gerekiyor... Ama değişimleri sonuçları sancılı da olsa olumluya yönelmesi açısından desteklemek gerektiğini... Ve bunu her birimizi olumluya yönlendirmenin sorumluluk anlayışı olarak değerlendiriyorum... Sana ve sevgili marcusa sevgilerimi yolluyorum... Dost selamlarımla... *tna Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 Biz farklıyız dediler. Biz sorunları çözmeye talibiz dediler. Geçen zaman gösteriyorki sadece kendi yandaşlarına çözüm üretmişler... Bu ******* halkı birdaha kandırma imkanınız yok... Ekonomik veriler yerlerde sürünüyor. Satacak bir ülke malıda kalmadı... Aklı sıra askeri öne sürecek.... Yok arkadaş biz bu hikayeyi daha önceden gördük... Askeri karıştırma.... Batmanın miladı o değil çünki... Sizsiniz ve ***** gibi hesabını vereceksiniz.... sayin Marcus Avrupada Türkler yakiliyor sesimizi duyan varmi? yakiyorlar arkadasim bizleri avrupada yakiyorlar! dünde yaktilar sadece emin olmak istiyoruz!!! cevabimiz var? Irak yaniyor Avrupada Türkler yakiliyor ...ne yazikki bizimkilerin basina Türban gecmis kim kimden neyini sakliyor .. anlamis degilim bir sac bir tutam sac ugruna müslüman alemi ... kendi kendine harakari yapiyor!!! Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2008 Sevgili Cyrano; İnsanların düşünsel çelişkiler yaşamasının son derece doğal olduğunu... Ve onların bu çelişkilerini çözümlerken karşılaştıkları eleştiri ve yaptıkları öz eleştirilerin çoğu kez yararlı sonuçları ortaya çıkardığını biliyoruz... Bütün mesele hangi yöne savrulursak savrulalım sonuçta karşılıklı olarak yaptığımız tartışmalarda oluşan düşünsel etkileşimlerimiz... Acımasızca da olsa yapılan eleştirlerden alacağımız dersler bizi kendi öz eleştirimizi yaparken her zaman daha tutarlı olmaya yönlendirdiğini de hep yaşadık... O nedenle marcusun o dönem farklı bir yaklaşımla ortaya koyduğu o görüşleri ele alarak bir kez daha ne, neden sorgulamasını kendi içimizde yapmış olmamız... Ve senin ve diğerlerimizin onu en acımasızca eleştirirken ona yaptığımız katkılar hepimiz için birer kazanç diye düşünüyorum... Şüphesiz seni ve hepimizi yaşanan bu çelişkili durum üzdü ve değişen görüşlerden sıyrılmakta o kadar kolay değil... Seni, bu yazdıklarında haksız görmediğimi...Tutarlı durduğunu da bildiğimi söylemem gerekiyor... Ama değişimleri sonuçları sancılı da olsa olumluya yönelmesi açısından desteklemek gerektiğini... Ve bunu her birimizi olumluya yönlendirmenin sorumluluk anlayışı olarak değerlendiriyorum... Sana ve sevgili marcusa sevgilerimi yolluyorum... Dost selamlarımla... *tna Sevgili Gecekuşu. Ben insanların düşüncelerinin değişmesinden bahsetmiyorumki. Ben insanların bu kadar çabuk, dün kara dediklerine ak. Sonra tekrar ak dediklerine kara demelerine şaşırıyorum. Bunuda düşünsel bağlamda değil. Karşı duruş bağlamında. Yani bir insan, aylar önce kendi söylediklerini söyleyenlere demediğini bırakmayıp. Bir kaç ay sonrada tekrar demediğini bırakmadıklarıyla aynı şeyleri söylemeye başlarda. Bence "fikir değişimi" bu konuda pek açıklayıcı olmaz Bu foruma ilk geldiğinde çoğunluk AKP yi eleştirirken herkesten fazla AKP yi eleştirip AKP yandaşlarına saldırmak Bu forumda çoğunluk AKP yi överken bu sefer herkeseten fazla AKP yi övüp. AKP karşıtlarına saldırmak. Aylar sonra çoğunluk AKP yi eleştirirken yine herkesten fazla AKP yi eleştirip AKP lilere saldırmak Bu fikir değişiminden başka bir şey ve sevgili Gecekuşu Beni anladığını biliyorum. Açıkçası ben böyle bir tavra, tutarlı bir AKP yandaşını tercih ederim. En azından görüşlerinde samimidir ve inandığını söylüyordur. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2008 Akp daha çok değişecek renkten renge gömlekten gömleğe daha çok girecek... Siz asıl bir kaç ay sonra ellerinde patlayacak olan ekonomiden sonra görün onları... Değişecek gelişecekler Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2008 Forumda bir takım insanlar için fikirlerin değişmesi daha çok olumsuz anlamlar taşıyor. Dönek'lik olarak nitelendiriliyor ve bir karakter zaafı olarak görülüyor. Fikirlerin zaman içinde değişmesi insan yaşamının doğal bir süreci değil mi. En amiyane şekliyle, siyasal konularda fikir değiştirilenlere şak diye yapıştırılan döneklik suçlamalarını çoğu kez ********* insanların ruh halinin dışavurumu olarak görüyorum. Oysa insan, fikirlerini değiştirse de aynı ahlaki yapıya bağlı kalabilir. Aynı dürüstlük siperlerini savunmaya devam edebilir. O zaman kendisi olmaktan çıkmaz. Önemli olan sahip olduğunuz dünya görüşüdür.Bu görüş hangi siyasal partiye mensup olursanız olun o kalıba girmekte hiç zorluk çekmez.Eleştirilmesi gereken şey değişmiş olması değil, tam tersidir.İnsanın içine kapatıldığı dünyadan başka dünyalar olduğunu keşfetmesi,kendin olabilmenin verdiği özgüven ve yaygın düşünsel toteme karşı olma güdüsü Neden kişileri içine saplandıkları çamurdan başkalarınada bulaştırma histerisine sebep olsunki. Özgür düşünce kendisini yenileyen apayrı bir devinim sürecini başlatır.Statik olmak Hayatı tümden yok saymakla aynı anlama gelir.Babanız asker,savcı,polis,memur,işçi olabilir. Ama dünyaya armut gelip armut gitmenize engel olamaz?. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2008 Basbakanin aslinda hicbir nedeni olmayan ama Ludwigshafen yangini ile eline gecen bir firsatida degerlendirecegi daha o Almanyaya gitmeden birkac gün öncesinden ATV ye verdikleri *Basbakanimiz geliyor*yüksek sesli reklamlarindan anlasiliyordu,Evet Erdogan neden Almanyaya gitti?Neyin görüsmesini yapmak icin Almanyaya gidiverdi,ne kaldi AB ile görüsülecek?AB herseyi söylemedimi?Türkiye AB kriterlerine uymadigi,Ermeni soykirimini tanimadigi,Kibris'in Rumlara ait oldugunu orada söz sahibi olanlarin Rumlar olduklarini kabul etmesini,Ermenistan sinitinin acilmasini,Güneyedoguya özerklik anlamida gelecek bir statü verilmesini,Egede Yunan tezi nin kabul edilmesini,Firat ve Diclenin AB kontrilüne verilmesini AB SÖYLEMIS VE BEKLEMEYE GECMISTIR.Erdogan neyi konusmaya gitti peki Almanya'ya? Erdogan'in Merkel'e biz Türkiye'de Alman üniversitesi aciyoruz sizde Almanyada TürK okullari acin derken heralde Merkel'i kendisi gibi sanmisti.Merkel Almanya icin siyaset yapan bir basbakandir,Erdogan gibi AB ve ABD icin siyaset yapan birisi degildir.Erdogan'in her iki kelimesinden birisinin Merkel'e tesekkür etmek olmasi tam anlamiyla yag kokuyordu,kendince incelecek ve Merkel'i kandirip Türkiye'nin AB üyeligi icin iltimas gecmesini saglayacakti.Erdogan'in Türkiye ic siyasetine dönük Laikligi yikici calismalarina baktikca Merkel gibi bir siyasetcinin kolaya kolay kandirilmiyacagini artik Erdogan ve onun izinden gidenlerin,Türban isini hallettik diyenlerin artik anlamasi gerekir. Bu arada bugün türban görüsmelerinin ikinci turu yapilacak ama basbakan Almanya'da yani oylamaya katilmiyor.Acaba diyorum,nasil olsa gececek meclisten diye emin oldugundanmi yoksa emniyet tedbiri olarakmi bu tarihte Almanya'da olmayi tercih etmistir. saygilarla Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2008 "Fikir değişimi" ile "kimin sesi çok çıkıyorsa, onun söylediğini söylemek" arasında fark vardır. Fikirde "şak" diye değişen bir şey değildir. "Bir fikre sahip olmak ile" ile " bir fikri savunmak"da aynı şey değildir. Aylar içinde önce kemalist, sonra anti-kemalist, sonra tekrar kemalist olmak ve her bir evrede herkesten daha fazla radikal görünmeye çalışmak. Bunlar "fikir değişimi" gibi argümanlarla örtülecek tutarsızlıklar değildir Forum populasyonuna göre saf tutan insanların "fikir değişimi" gibi uhrevi argümanların arkasına saklanmasını komik buluyorum. Tabi Aylar içinde önce sıkı kemalist, sonra sıkı AKP ci, sonra sıkı AKP karşıtı olmak gibi tutarsız tavırlar için "fikir" kelimesine saygısızlık yapmayalım. Fikirler değerlidir. birilerine yaranmak için kullanılmayacak kadar değerlidir. Ona yaranmak için buna saldırıp, buna yaranmak için ona saldıranlar sonunda kimseye yaranamaz Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2008 ...........Oysa insan, fikirlerini değiştirse de aynı ahlaki yapıya bağlı kalabilir. Aynı dürüstlük siperlerini savunmaya devam edebilir. O zaman kendisi olmaktan çıkmaz. ........... Yanlış sanıyorum. "İnsanın fikri ne ise zikri de o dur". Değişik kelimlerle; İnsanoğlunun pratiği, teorisinden kaynaklanır. Yani ahlakı, kabullendikleri ile örtüşür. Böyle değilse zaten, bir tutarsızlık vardır. Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2008 Sayın Marcus aslında bende arkadaşlara hak vermiyor değilim.Sizin yazdıklarınızı büyük bir zevkle okurken.Birden bire hiç yazdıklarınızla örtüşmeyecek keskin dönüşler yaptınız ve bunları eleştirenleri de çok acımasız eleştirdiniz.İnsanların fikirleri tabiki değişebilir.Bu değişim olumlu anlamda olursa doğrudur.Ya da yapılması gereken ;"doğru olana doğru yanlış olana yanlış diyebilmektir" hangi görüş olursa olsun.Ancak sizin dönüşleriniz o kadar keskin ve sertti ki; doğal olarak insanlar ,böyle bir başlığı görünce şaşırdılar aynen benim gibi. Bu adamların gelişi ve niyetleri o kadar açıkken bunu görmezden gelmek ve radikal biçimde savunmak bana pek mantıklı gelmiyor.Size nacizane bir tavsiye de bulunmak isterim.Arkadaşlara sinirlenmeden önce -ve bana da tabiki-lütfen içinize dönün ve kendi eleştirinizi yapın. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2008 AKP yani Erdogan,acaba Kölnde yaptigi konusma ile Türkiye'ye iyilikmi yapti yoksa Türkiye'nin cikarlarina ters ama seriatci kesimin sözcülügünümü üstlendi. Erdogan'i Kölnde dinlemeye gelenlerin dogusu Milli Görüs teskilarinin üyeleri ve onlarin yakinlari akrabalari ve AKP li vatandaslardi.Zaten organizasyon AKP MILLI gÖRÜS ortakligi ile gerceklestirildi.Erdogan Türk'lerin hakkini aradigini sanarak o konusmada hem Almanyaya mesajlar verdi hemde kendisini dinleyenleri teselli etmeye calisti ama bunu yaparken Almanyadaki Türk'lerin hem Almanya'ya uyum saglamasinin önünü kapatirken hemde tehlikeli cikislar yapti.Türkiyedeki gidis Avrupa ve Almanyaya güven vermedigi icin,Erdogan'in TÜRK OKULLARI acin demesine Almanya kocaman bir OLMAZ dedi.Ve ilave ettiler Türkce ögrenmek isteyen gitsin Türkiyedeki üniversitelerde okullarda ögrensinler dediler.Ve ilave ettiler,Almanyada kalmak isteyenler Alman kültürüne uyum saglamak zorundadirlar.Tabiiki bunlar Erdogan'in felsefesine aykiri söylemlerdir,Erdogan'in felsefesi dincilik yani seriat ve ayrilikcilik üzerine kurulmustur.Saniyorki Türkiyedeki gibi Almanyadada borusu ötecektir,borusunu öttürür ama ancak Köln Arena salonuna gelen türbanlilarin karsisinda.Erdogan'in Kölndeki konusmalari Almanlari daha cok ürkütmüstür Türkler hakkinda.Ve Erdogan'in yaptigi konusmalarin icerigi ilerde cok tartisma konusu olacaktir Türkiyenin AB serüveninde. saygilarla Alıntı
Misafir semAzen Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2008 RTE: Türkiye Cezayir olur mu diye soruyorlar!..Biz hazmettire hazmettire geliyoruz.Allahın izniyle şimdi millet artık yalnız aktörleri değil senaryoyu da değiştirmeye talip!.Bu çalışmalarımız senaryoyu değiştirme çalışmalarıdır. Biz onun için çalışıyoruz.Bu düzenin koruyucusu olamayız,bu mümkün değil,bu hukuku hazırlayanlar,bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklardır. Değişiklik mi hani nerede ben göremedim de .Başlığı açan arkadaşımız aradaki farkı bana da anlatmak zahmetinde bulunursa çok sevinirim.Maksat bilgilenelim . Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2008 RTE: Türkiye Cezayir olur mu diye soruyorlar!..Biz hazmettire hazmettire geliyoruz.Allahın izniyle şimdi millet artık yalnız aktörleri değil senaryoyu da değiştirmeye talip!.Bu çalışmalarımız senaryoyu değiştirme çalışmalarıdır.Biz onun için çalışıyoruz.Bu düzenin koruyucusu olamayız,bu mümkün değil,bu hukuku hazırlayanlar,bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklardır. evet söyledikleri gibi yapmaya çalışıyorlar, düzeni kuranlara düzeni değiştirtiyorlar, bazıları uykuda hala... işte böyle gözünün önüde olur biter herşey hiç birşey anlamadım dersin... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2008 Erdogan'in Almanya'ya gelis tarzi,Almanyada yapilan afisli reklamlar ve Kölnde yaptigi konusma Almanyada mercek altinda.Skandal bununlada bitmiyor,tüm Alman siyasetcileri Erdogan'in gelisi,yaptigi konusmalar ve afisli reklamlarla ilgili olarak cok sert aciklamalar yaparak Almanya Erdogan'in secim bölgesi degildir dediler.Almanlarla yapilan röportajlarda Almanlar bu afislerden rahatsiz olduklarini ve burasi Almanyadir böyle bir sey bir skandal olarak yanit verdiler.Erdogan'in dinci milliyetcilig Almanya'ya tasimaya calistigini vurgulayan Alman yöneticileri ve muhalefet sözcüleri Türkiye'nin Avrupa Birligi üyeligine hazir olmadigini vurguladilar. Bilmiyorum acaba Türk televizyonlari Almanyada Erdogan ile ilgili yapilan aciklamalari Türk kamu oyuna duyururlarmi ama, bir defa daha görüyoruzki bugün Türkiyeyi yönetenlerin amaclari Türkiye disina kadar ulasmistir. Alman basbakani Merkel,* Asimile olmakla Almanyaya uyum saglamak farkli seylerdir,biz Alman vatandasi olanlarin Almanyaya uyum saglamasini istiyoruz ama kimseyide zorla Alman yapmiyoruz,Alman olacaklarin Alman yasalarini kabul etmesi kadar dogal birsey yoktur,bunu aksini düsünenler Alman vatandasi olamazlar* diyerek Erdogan'in asimile olmayin sözünü elestirdi. Kisacasi Erdogan kendini Türkiyede sanip herkesi etkileyebilecegini sanmis ama etkinenler sadece o salonu dolduran milli görüscüler olmustur.Asiul etkilemek istediklerindende agzinin payin almistir. saygilarla Alıntı
Misafir gaia Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2008 Erdogan'in Almanya'ya gelis tarzi,Almanyada yapilan afisli reklamlar ve Kölnde yaptigi konusma Almanyada mercek altinda.Skandal bununlada bitmiyor,tüm Alman siyasetcileri Erdogan'in gelisi,yaptigi konusmalar ve afisli reklamlarla ilgili olarak cok sert aciklamalar yaparak Almanya Erdogan'in secim bölgesi degildir dediler.Almanlarla yapilan röportajlarda Almanlar bu afislerden rahatsiz olduklarini ve burasi Almanyadir böyle bir sey bir skandal olarak yanit verdiler.Erdogan'in dinci milliyetcilig Almanya'ya tasimaya calistigini vurgulayan Alman yöneticileri ve muhalefet sözcüleri Türkiye'nin Avrupa Birligi üyeligine hazir olmadigini vurguladilar. Bilmiyorum acaba Türk televizyonlari Almanyada Erdogan ile ilgili yapilan aciklamalari Türk kamu oyuna duyururlarmi ama, bir defa daha görüyoruzki bugün Türkiyeyi yönetenlerin amaclari Türkiye disina kadar ulasmistir. Alman basbakani Merkel,* Asimile olmakla Almanyaya uyum saglamak farkli seylerdir,biz Alman vatandasi olanlarin Almanyaya uyum saglamasini istiyoruz ama kimseyide zorla Alman yapmiyoruz,Alman olacaklarin Alman yasalarini kabul etmesi kadar dogal birsey yoktur,bunu aksini düsünenler Alman vatandasi olamazlar* diyerek Erdogan'in asimile olmayin sözünü elestirdi. Kisacasi Erdogan kendini Türkiyede sanip herkesi etkileyebilecegini sanmis ama etkinenler sadece o salonu dolduran milli görüscüler olmustur.Asiul etkilemek istediklerindende agzinin payin almistir. saygilarla Orada, canlarını kaybeden insanlara rahmet, bu insanların ailelerine, yakınlarına ve millete başsağlığı dileyip efendi gibi bir kenara çekileceğine ne yaptı? Salon tutuldu ve bu salonda o insanların acılarını paylaşmaya değil de, sanki seçim var da, seçim konuşması yapıyor edasıyla eller havada salona girmesi yadırganacak şekildeydi doğrusu. Bir lider kendini bu kadar küçük düşürebilir ancak... ama, anlayana davul zurna... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2008 Orada, canlarını kaybeden insanlara rahmet, bu insanların ailelerine, yakınlarına ve millete başsağlığı dileyip efendi gibi bir kenara çekileceğine ne yaptı? Salon tutuldu ve bu salonda o insanların acılarını paylaşmaya değil de, sanki seçim var da, seçim konuşması yapıyor edasıyla eller havada salona girmesi yadırganacak şekildeydi doğrusu. Bir lider kendini bu kadar küçük düşürebilir ancak... ama, anlayana davul zurna... Sayin gaia,haklisiniz,bende liderlik hakkinda bir ilave yapmak istiyorum;Liderlik vasfina haiz olmayanlar kendilerini hep büyük görürler. saygilarla Alıntı
Φ ucansahin Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2008 Biz farklıyız dediler. Biz sorunları çözmeye talibiz dediler. Geçen zaman gösteriyorki sadece kendi yandaşlarına çözüm üretmişler... Bu ******* halkı birdaha kandırma imkanınız yok... Ekonomik veriler yerlerde sürünüyor. Satacak bir ülke malıda kalmadı... Aklı sıra askeri öne sürecek.... Yok arkadaş biz bu hikayeyi daha önceden gördük... Askeri karıştırma.... Batmanın miladı o değil çünki... Sizsiniz ve ***** gibi hesabını vereceksiniz.... Sayin Marcus, tabiiki AKP farkli, ve cok acik sekilde görülüyor farkliligi. AKP düzen partilerinden farkli olarak acik acik ülkeyi seriata dogru götürüyor. Diger partiler de bu gelisimi iktidar dönemlerinde gizli veya dolayli yollardan beslediler. Imamhatipleri AKP degil diger düzen partileri cogalttilar. Simdi onlar cayir cayir bagiriyorlar. Bu secim sistemini AKP degil gene bu düzen partileri getirdiler ve degismemesi icin ellerinden geleni yaptilar. AKP ile digerleri arasindaki tek fark, onlar gizli yaptilar AKP ise aciktan geliyoruz diyor. Türkiye'de devrimci demokratik bir gelisme olmadigi sürece yakinda nrede olacagimizi cok acik görecegiz. 12 Eylülcülerde saolsunlar bu kesmi yok ettiler ve sindirdiler. Simdi artik kendileri kurtarsinlar bu kaostan ülkeyi. Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Türkiyede yeni bir devrim süreci başldı desene..... artık siyah ve bayaz var....... üzgünüm ama kemalistlerin hem din tüccarlarıyla,hem türklük pespayeliğiyle ve hemde yurtdışında yaşayınan soydaşlarımızın dertleriyle ilgilenmesi gerekiyor. Nasıl olacak bilmiyorum..Ama bu ülke bu din tüccarlarına bırakılmayacak... Bildiğim ve mücadelem bu yönde...... sevgilerimle Alıntı
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Yoo yeterince farklılar işte... Başka hangi hükümet ekonomyi bu kadar batırdı? http://www.turkish-media.com/forum/index.p...=112802&hl= http://www.turkish-media.com/forum/index.p...mp;#entry657440 Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Bildiğim kadarıyla hiç biri......... Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Şimdi içim daha rahat Son bir iki haftanın siyasi gelişmeleri kitlelerde çok büyük bir tedirginlik yarattı. Korkular arttı, hükümete tepkiler başladı. Oysa ben altı yıldır ilk kez, olumlu düşünmeye başladım. Çünkü gördüm ki; hiçbir güç Türkiye nin temel direği olan laiklik ilkesini değiştiremez. Buna kimsenin gücü yetmez. Tehlike neredeydi biliyor musunuz: Takiye yapmalarında, gerçek amaçlarını gizlemelerinde. *** Biliyorsunuz altı yıldır Biz değiştik, modern olduk propagandası altında yaşıyoruz. Buna inanan insanların sayısı, tahmin edemeyeceğiniz kadar çoktu. Altı yıldır, hem içeride, hem dışarıda bunun doğru olmadığını, bir taktik olarak söylediklerini anlatmaktan yoruldum, bazen en yakın dostlarımı bile iknada güçlük çektim. Baksana adamlar her şeyi ne güzel götürüyor diyorlardı. Niyet okumayalım diyorlardı. İnsanlar değişir diyorlardı. Ben de durmadan elli yaşına kadar belli bir ideolojinin kamplarında beyinleri yıkanarak yetiştirilen, Deccal dedikleri Atatürk rejiminden intikam almak isteyen, İskilipli Atıf Hoca dan yola çıkarak İstiklal Mahkemeleri nin yüz binlerce Müslüman ı astığı yalanıyla büyüyen ve Tamam inşallah parolasını şiar edinen insanların kolay kolay değişemeyeceğini savunuyordum. Erbakan ın dizinin dibinde yetişen insanların, birdenbire hidayete erdiklerine değil, taktik değiştirdiklerine inanıyordum. Ama bunu anlatmanın ne kadar güç olduğunu bilemezsiniz. İnsanların çoğu bana inanmıyor, ben bu gerçekleri ortaya koyunca umutları ellerinden alınmış gibi üzülüyor, hatta öfkeleniyorlardı. *** Şimdi takke düştü, kel göründü. Özellikle basındaki ve iş çevrelerindeki insanlar pembe gözlüklerini teker teker çıkarmaya başladılar. Bu ortamı AKP ye borçluyuz. Çünkü onlar Velev ki siyasi simge olsun... diye başlayan süreçte, kendilerini bu kadar açık biçimde ortaya koymasalardı, bir takım insanlar yine aynı safiyet içinde onlara inanmaya devam edecekti. *** Benim başından beri söylediğim şudur: Ortalık netleşsin; herkes eteğindeki taşı döksün, niyetini söylesin. Eğer siyasi ortama bu netlik gelirse, korkmayın! Laiklik ilkesini delmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Çünkü laiklik evrensel bir insan hakkıdır. Fazla oy almak, bir partiye evrensel bir ilkeyi ortadan kaldırma hakkı vermez. Mesela; Güneydoğu da bir oylama yapsak ve -olmaz ama- töre cinayeti nin haklı olduğu yolunda bir çoğunluk oyu elde etsek; kızlarımızı öldürmeye mi başlayacağız? Meşru mu olacak bu cinayetler? *** Bu yüzden üzülmeyin. Laiklik ilkesini değiştirmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Yeter ki insanlar kandırılmasın. *** ............................ Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Karşılarında bizi bulacaklar... Bu ülke böyle ******* bir yönetime bırakılmayacak kadar asildir. Alıntı
Misafir huseyinn Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2008 Aşağıdaki yazı birgün gazetesinde yayınlanan bir diziden alınmıştır. AKP zaten neydi? Nasıl değişti? Bu soruların cevapları herhalde mevcut. (BİRLEŞİK METAL-İŞ SENDİKASI ULUSLARARASI İLİŞKİLER UZMANI GAYE YILMAZ) AKP sermaye sınıfının çıkarlarını temsil ediyor Batı'da da kiliseler, bugün artan bir oranda yardım dernekleri gibi faaliyet göstermekte, fakat aynı gelişme bir yandan, toplumdaki dini değerlerin ve dinin gereklerini yerine getirme eğilimlerinin güçlenmesini kolaylaştırmaktadır Sosyal hizmetlerin tasfiye edildiği, hemen ardından da tampon mekanizmaların devreye girdiği görülmektedir. Bu sayede muhalefet bastırılabilmekte, tepkiler en aza indirilebilmekte, devletler de "hayırsever devlet baba" imajını korumaktadır AKP ve neo-liberalizm ilişkisinden başlayalım. İslami kökenden gelen bir parti ile neo-liberalizm ilişkisini genel anlamda irdeler misiniz? AKP gibi İslami kökenden gelen bir partinin piyasalarla kurduğu ilişki, ne Türkiye'de ne de dünyada ilk kez rastlanan bir durum. Avrupa'dan örneklemek gerekirse Avusturya yasalarındaki en liberal dönüşüm ana koalisyon partisi, aşırı milliyetçi Jörg Haider iktidarı sırasında yaşanmıştır. Benzer şekilde İtalya'da sol ve sosyalist partilerin iktidara gelişi de, ekonomi politikalarında emekten ve halktan yana bir değişme yaratmadığı gibi neoliberal gündem de tavizsiz biçimde sürdürülmüştür. Brezilya'da Lula ve partisinin iktidardaki uygulamaları da ekonomik ve sosyal politika beklentileri açısından ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Türkiye'ye dönecek olursak, ekonomik ve ticari olaylarda uluslararası tahkime ulusal hukuk sisteminin karşısında üstünlük tanıyan anayasa değişikliği de ülkedeki en radikal milliyetçi parti olan MHP'nin koalisyon ortağı olduğu dönemde gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla Türkiye'deki dönüşüm sürecini iktidardaki partiyle açıklamak yerine, bu dönüşümün yapısal dinamikleri ve sermaye birikimi üzerinden okumak daha doğru olacaktır. Kaldı ki ne İslam'da, ne de diğer dinlerde kapitalizme eleştirel bir yaklaşım söz konusu değildir. Bana kalırsa AKP'yi, Avrupa'daki Hıristiyan Demokrat Partiler gibi değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bu bağlamda nasıl ki Avrupa'da en sermaye yanlısı, emek karşıtı, anti-sosyal politik önermeler Hıristiyan Demokrat Partilerden geliyorsa, Türkiye'de AKP'nin bugün ve geçmişte izlediği yola da şaşırmamak gerekir. Sonuçta AKP de, diğer pek çok siyasal parti gibi belli bir sınıfın, sermaye sınıfının çıkarlarının temsiliyeti üzerine kurulmuştur. AKP'nin sosyal hak gasplarını (SSGSS gibi) küreselleşmeye entegrasyon süreci ile nasıl ilintilen-dirirsiniz? Bugün AKP iktidarı altında yaşanan sosyal hak gasplarının ilk başlangıcı AKP'den çok öncesine, oldukça eskiye dayanıyor. Sosyal Güvenlik Reformu, örneğin, 1999 yılından beri hükümetlerin gündeminde olan bir konu. Kamu Yönetimi Reformu da öyle... Bu nedenle, sizin de belirttiğiniz gibi, bu dönüşümleri küreselleşme ya da doğru deyimi kullanırsak sermayenin uluslararasılaşması bağlamında analiz etmekte yarar var. Genelde bu dönüşümler açıklanırken, devletin mali durumunun bu harcamaları karşılamaya yetmediği gibi bir gerekçeye başvuruluyor. Türkiye için bu gerekçede haklılık payı olsa bile, gelişmiş dünyada da benzer gelişmelerin yaşanıyor olmasını böyle bir tez üzerinden anlamamız mümkün değil. O zaman yapısal olana, bütün dünyada benzer eğilimlere yol açan ortak dinamiklere, yani sermaye birikim sürecinin kendisine bakmamız gerekiyor. Sosyal haklar dediğimiz ve bugüne kadar devletler eliyle sağlandığına tanık olduğumuz haklar ve hizmetler, devletlerin harcamalarını oluşturur. Türkiye gibi iç ve dış borcu yüksek olan ülkelerde bu harcamalar, bankacılık sisteminde toplanan fonların giderek artan bir bölümünün zaten borçlu konumda olan devletlere fon olarak verilmesiyle karşılanır. Bankalar, hazine bonosu, devlet tahvili vb ihaleler yoluyla bu fonları devlete aktarır. Fakat bu durum, iktisatta "dışlama etkisi" diye bilinen bir sonuca yol açar. Eğer dışlama etkisinin ekonomi-politik bir yorumunu yapacak olursak, bankalar, aslında kredi sistemi üzerinden üretken sermayeye aktarmaları gereken fonları devlete aktarmakta, devlet de bu fonları sermaye açısından üretken olmayan faaliyetlerde kullanmakta, yani sermaye birikiminin hızı kesilmektedir. Birikim hızının kesilmesine yol açan en önemli etken, sermayeye aktarılacak fonlar azaldığı, yani fon arzı daraldığı için fon temin etme bedelinin, yani faizin yükselmesidir. Gerçekten de Türkiye'de kredi faizleri gelişmiş kapitalist ülkelere oranla çok yüksektir. Kuşkusuz, faizin yüksekliği yalnızca arz-talep yasalarıyla açıklanamaz. Örneğin, döviz kurunu düşük tutmak için de yüksek bir reel faiz ödenmesi gerekir ki düşük döviz kuru da nakit sermaye girişi ve bu sayede ucuz makine ithalatı üzerinden sermaye birikimi sağlanması açısından son derece önemlidir. Diğer yandan, sermayenin fiyatının (faiz) bu kadar yüksek olması, piyasada rekabet üzerinden oluşan genel kâr oranını da düşürücü bir etkiye sahiptir. Bu nedenlerden ötürü, hükümetlerin sosyal harcamalarının azaltılması konusunda istisnasız bütün sermaye örgütleri hemfikirdir. Gelişmiş kapitalist ülkelerde de aynı eğilim, bu kez, devlette mevcut fon ve kaynakların giderek artan bölümünün sermayeye transfer edilmesini hedefler. Bu transferler, ya Almanya'da tartışıldığı ve uygulandığı gibi doğrudan sermaye vergilerini azaltarak, ya da yatırım teşvikleri sağlayarak gerçekleştirilir. Sosyal güvenlik sistemlerinin piyasaya terk edilmesi, kapitalist sistemin diğer pek çok ihtiyacını karşılamasının yanı sıra böyle yapısal bir gereğe de hizmet etmektedir. Bu sosyal hak gasplarını ya da sosyal devletin küçülmesini, yerine konulan cemaatlerle açıklayabilir miyiz? Toplumdaki cemaatleşme ile neo-liberalizm arasındaki ilişki konusunda, eskiden devlet tarafından yerine getirilmekte olan sosyal hizmetlerin bugün piyasalaştırılmasının cemaat yapısını nasıl güçlendirdiğine bakmakta yarar var. Bu konuda sevgili Fulya Atacan hocamızdan bir alıntı yapmam gerek: "Türkiye'de bölgeler arası ekonomik gelişmişlik farkları ve tarımda uygulanan caydırıcı politikalar nedeniyle büyük kentlere doğru yaşanan göçün sonunda, göç eden kesimler geldikleri kentlerde barınmadan iş bulmaya, sağlıktan eğitime varana kadar pek çok temel sorunlarının devlet tarafından değil, cemaat ilişkileri üzerinden çözüldüğüne tanıklık etmişlerdir." Benzer şekilde gelişmiş kapitalist ülkelerde de kiliselere yüklenen rollerde ciddi değişmeler yaşandığını gözlemlemek mümkündür. Kiliseler, bugün, artan bir oranda yardım dernekleri gibi faaliyet göstermekte, fakat aynı gelişme bir yandan da, toplumdaki dini değerlerin ve dinin gereklerini yerine getirme eğilimlerinin güçlenmesini kolaylaştırmaktadır. Bir yandan sağlık, eğitim, sosyal güvenlik piyasalaştırılırken diğer yandan yardım çadırları, hayır kurumları gibi faaliyederin genişlemesini de sevgili hocamız Mübeccel Kı-ray'a ait bir kavram olan "tampon mekanizmalar" yardımıyla açıklayabilir ve hocamızı bir kez daha sevgiyle anabiliriz. Bu ikisi birbirine zıt eğilimler gibi görünse de aslında, biri diğerini tamamlayan eğilimlerdir. Devletin sosyal alandan çekilmesi, yardım ve hayır kurumları gibi ara mekanizmaların güçlenmesine yardım etmektedir. Örneğin Dünya Bankasının "social aids" (sosyal yardımlar) adı altında başlattığı pratik en geniş olarak Latin Amerika ülkelerinde uygulanmaktadır. Bu uygulama mercek altına yatırıldığında önce devlet eliyle verilmekte olan sosyal hizmederin tasfiye edildiği, hemen ardından da bu tampon mekanizmanın devreye girdiği görülmektedir. Bu sayede toplumsal muhalefet bastırılabilmekte, tepkiler en aza indirilebilmekte ve devletler "hayırsever devlet baba" imajını koruyabilmektedir. Solun "kamusal" kavramını eleştiriyorsunuz. Sol politikanın alternatifleri sadece kamusal eğitim, sağlık, ulaşımla sınırlı olmamalı diyorsunuz. Sol kamusalı nasıl tariflemeli? "Kamusal" kavramının tanımı sadece Türkiye solu açısından değil, yakın zamana kadar bütün dünyadaki sol hareketler açısından sorunluydu. Literatürde birbirinden çok farklı tanımlamaları olan bu kavram için bence en uygun tanımlama "çıkarları ortak olan toplum"dur. Buna karşın, kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu toplumlarda böylesi bir tanımlamanın karşılığı bulunmamaktadır, zira kapitalist toplum homojen değildir. Diğer yandan "kamusal" kavramı yıllardan beri "devlete dair, devlete ait" olanla eşdeğer tutulmuş ve örneğin özelleştirmeye karşı gelişen muhalefette devletleştirme bir alternatif çözüm gibi kabul edilmiştir. Oysa bugün pek çok piyasalaştırma faaliyeti bizzat devlet uhdesinde gerçekleştirilmekte; "kamu emekçileri" giderek artan bir biçimde sözleşmeli, güvencesiz ve tamamen kapitalist üretim organizasyonuna uygun olarak ama devlet altında istihdam edilmekte, bu emekçiler tarafından üretilen hizmetler neredeyse piyasa fiyatına yakın fiyatlarla topluma sunulmaktadır. Bu durum, kamu ile devletin aynı şey olmadığını açık bir biçimde görünür hale getirmektedir. Örneğin, "eğitim ve sağlık hizmetleri kamusaldır" gibi bir tezde ya bu hizmetlerin devlet tarafından verilmesi savunulacak; ya da toplum homojen varsayılmış olacaktır ki her iki yaklaşım da sorunludur. Bu hizmetleri halen zaten devlet vermektedir ama sorun, devletin de bir piyasa aktörü gibi davranıyor olmasıdır. İkinci yaklaşım daha da sorunludur, zira, içinde yaşadığımız toplumda çıkarları birbiriyle çatışma halinde olan sınıfların mevcudiyetini reddetmek mümkün değildir. O halde, sol, "kamusal" ile neyi kast ettiğini tam olarak açıklamalı, bu kavramın altını sınıfsal çıkarları baz alarak doldurmalıdır. Böyle bir çalışma kuşkusuz sınıf tanımı üzerinde de bir dizi tartışmayı beraberinde getirecektir ki, bu, günümüz toplumunda kaçılması değil, üzerine gidilmesi gereken bir sorudur. Bu tartışmalar bizi, doğru bir kamusal tanımına götüreceği gibi, aslında işe, en kamusal değer olan emek kavramından başlamamızı da sağlayacaktır. Gerçekten de çıkarları ortak olan bir toplumda emek özgürleşecek ve bir meta olmaktan kurtulacaktır. Dünya bankası patendi yardımlara bel bağlayan bir anlayışı sürekli eleştiriyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? Dünya bankası patentli yardımların reddedilmesi ile ilgili olarak amacım ne özellikle Dünya bankasına vurgu yapmak; ne de yalnızca bu yardımlara karşı çıkılması değildir. Asıl söylemeye çalıştığım, bu programların bütününün sermaye birikimi süreci bağlamında analiz edilmesi ve topluma teşhir edilmesidir. Bu bütünlük göz ardı edilecek ve mücadele belli ulusal ya da uluslar arası kurumlara odaklanacak olursa, süreç içersinde yapılacak küçük düzeltmeler muhalefetin zayıflamasına ve sönümlenmesine yol açabilir. Ama daha önemlisi, bu tip yanlış odaklanmalar uzun soluklu bir mücadele perspektifinin oluşmasının önündeki en büyük engellerdir. Küreselleşmeye karşı mücadelede eski ulus-dev-let rejimini savunmadan, ancak liberal savruluşlara da kapılmadan eşitlikçi ve özgürlükçü bir muhalefet geliştirilebilir mi? Neoliberal söyleme kapılmadan ve ulus-devlet rejimini savunmadan küreselleşme karşıtı bir muhalefeti sürdürmenin yolu, sanırım küreselleşme kavramını doğru tanımlamakla ve doğru isimlendirmekle sağlanabilir. Eğer bu süreci doğru okur ve bunu, sermayenin uluslararasılaşması olarak yorumlarsak; eğer yaşadığımız coğrafyadaki devlet ve sermayelerin de bu süreci var eden dinamikler içinde olduğunu görebilirsek muhalefeti enternasyonalist bir temele oturtmamız olanaklı hale gelebilir. Bu perspektifi kazanmada en temel risklerden biri Türkiye'deki ekonomik ve sosyal gelişmelerin dışarıdan dayatıldığı gibi bir anlayışa yaslanmak; bir diğeri de dışarıda her şeyin mükemmel olduğu, bütün kötülüklerin devletten kaynaklandığı gibi anlayışları sahiplenmektir. HAZIRLAYANLAR BARIŞ İNCE - ÖNDER İŞLEYEN Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.