Φ nyx-fallen angel Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 " "BEN ATATÜRKÇÜYÜM BEN CUMHURİYETÇİYİM BEN LAİKİM BEN ANTİ-EMPERYALİSTİM BEN BAĞIMSIZ TÜRKİYE'DEN YANAYIM BEN TERÖRÜN KARŞISINDAYIM BEN YOBAZLARIN,HIRSIZLARIN,VURGUNCULARIN,ÇIKARCILARIN DÜŞMANIYIM ÖYLEYSE VURUN PARÇALAYIN,HER PARÇAMDAN BENİM GİBİLER,BENİ AŞANLAR ÇIKACAKTIR" UĞUR MUMCU :clover: Saygı ile Anıyorum. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Sn.dünyahepimizin, sizinle bir yerlerde buluşuyoruz ama siz göremiyorsunuz yada ben anlatamıyorum Neden bana, sizi PKKlı olmakla suçladığım zannıyla cevap verip, bu noktadan savunmaya geçiyorsunuz ?. . . Bu yüzden, Uğur Mumcu'nun gerçek katilinin ortaya çıkarılacağına inanmıyorum. Belki, şudur diyecekler ama doğru mudur, yanlış mıdır hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Yani, o öne sürdükleri katil, Gladyo'nun kullanıp attığı bir tetikçi olacaktır. Sayin dogrucu davut,Amerika ile ilgili yaklasiminiz isabetlidir.Bakin Ergenekon zanlisi diye icerde tutulan ve Senuygur pasa gibi ölüme terkedilen TOLON pasa,"NATO'DAN CIKMALIYIZ"diyen bir Atatürk'cüydü.Bu adam icerde tutulmakta ve terörist muamelesi görmektedir. ZAMAN gazetesinden Ihsan Dag söyle yaziyor Ergenekoncular hakkinda"RUS YANLILARI TEMIZLENIYOR" Yasemin Congar söyle yaziyor;"Amerika Ergenekon'un arkasindadir yani yönlendirendir." Türkiye,Amerikanin ilgi alaninda olan ülkelerin listesinin en alt siralarindadir nedeni ise birkac maddeden olusmakta ama asil ilginc olan iki maddeyi buraya aktarmak istiyorum; a-ABD'nin varligini tehdit edenlere Türkiye yataklik yapmiyor! b-Türkiye ABD icin bir tehlike olusturmuyor! Morton ABRAMOVITZ Tuncay Özkan'in tutuklanmasi Cumhuriyet mitinglerinde gösterdigi performans nedeniyledir,yani Sayin Mavi'nin söyledigi AKP ye dokunanlar tutuklaniyor asil suclular disarda sözü dogru bir tespittir. Cem Uzan'i hatirlayin,Cem Uzan secim mitinglerinde yiginlari etrafina cekmeye baslayinca ne oldu,aniden tepesine bindiler.yolsuzluk suclamasiyla.Dogruydu yanlisti ama Erdogan ilerde kendisine rakip olarak gördügü birisini elimine etmisti.Ama ayni Erdogan hakkindaki yolsuzluk dosyalari icin dokunulmazlik zirhinin icinden cikamiyor. Bugün olanlar yani Ergenekon senaryosu 12 Mart ve 12 Eylülün devamidir.12 Mart ve 12 Eylülde tami tamina 4000 binin üzerinde Atatürkcü subay ordudan ihrac edildi.Bugün yapilanlarda ayni seydir. AKP,DP'nin biraktigi yerden alp devam eden bir partidir,icraatlarinin DP den hicbir farki yoktur.Yani Muhalefeti susturmak DP'nin bir siyasetiydi AKP de aynisini tatbik etmektedir. saygilarla Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Tuncay Özkan'in tutuklanmasi Cumhuriyet mitinglerinde gösterdigi performans nedeniyledir,yani Sayin Mavi'nin söyledigi AKP ye dokunanlar tutuklaniyor asil suclular disarda sözü dogru bir tespittir. Sn.Politika, ben genelde ayrıntılı yazmayı sevmiyorum, konuları genel hatlarıyla ele almayı tercih ediyorum. Açıkçası biraz da kolayıma geliyor, çünkü ayrıntılarla yüreğim sıkılıyor. Siz benim yazdıklarımı ayrıntılandırarak benim demek istediklerimi açmışsınız, teşekkürler. Özellikle, Tuncay Özkanın başlattığı hareketten biraz bahsedeceğim. Bu sivil toplum hareketi, giderek artan tabanı ve diğer iktidar karşıtı gruplara yayılma istidadı gösteriyordu yani bu yönde bir sinerji ayartıyordu. Bu hareketin başarıya ulaşmamasında, Çalık grubuna satışla yapılan operasyonun ( bunun ayrıntılarına girmiyorum ) ve Ergenekon davasının yanında CHP Genel Başkanı Baykalın da bu harekete mesafeli durmasının etkisi vardır. Baykal, her zaman ki gibi hatalı davranmıştır, niyeti iyi olsa da. Baykalın Ergenekon davasında taraf olmasının ardında bugün Ulusalcıları kazanma çabası vardır. Bugün, artık sizin de örneklerini verdiğiniz gibi bir çok farklı görüşteki yayınlarda Ergenekon oyunu ortaya konulmaktadır, nüansları dışında ortaya serilen gerçekler aynıdır. Bu nüanslar da bu olaya ne taraftan bakıldığı ile ilgilidir. Yaşananları, Yasemin Çongar gibileri olumlu bulabilir, İşçi partisi olumsuz bulabilir ancak senaryo gün gibi ortadadır, artık kimse bunu açık açık söylemekten kaçınmamaktadır. Atatürkçülük ve Kemalizme son verilmek, demokrasi adı altında Türk halkı, geçmişte olduğu gibi fakat farklı bir biçimde emperyalistlerin kölesi haline getirilmek istenmektedir. Ordu üzerinden senaryonun kurulmasının nedeni budur. Gerçekte demokrasi AKP ve diğer gruplar için sadece bir araçtır. Dediğiniz gibi 12 Mart ve 12 Eylülden farklı bir olay değildir yapılmaya çalışılanlar. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Hukuk bagimsiz olmadiginda bugün Türkiye'de yasanan insan haklari ihlalleri yasanir.Insan haklari derken sadece Ergenekon'dan bahsetmiyorum,tüm insan haklarinin ayaklar altina alindigi olaylardan bahsediyorum. Mesela hangi insan haklari ihlalleri Türkiye'de yasanmistir ve hala yasanmaktadir? Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Ugur Mumcu'yu kim öldürdüye gelince ben de size karsi bir soru sorarak cevap bekleyeyim;Kennedy'i kim öldürdü?bulundumu katili?Amerikan devleti isteseydi katili bulamazmiydi?Bulurdu veya bulamazdi,ama onlarca varsayima onlarca sava ragmen Kennedy'nin gercek katili veya katilleri bulunamadi,katil diye yakalanan birisi bir baskasi tarafindan öldürüldü ama ne öldürülen Kennedy'nin katiliydi ne de öldüren onu susturmak icin öldürmüstü.Evet Ugur Mumcu'nun katilleri üzerinde bircok varsayim üretildi,ama inanin Ugur Mumcu'nun katilleri bir sir perdesinin arkasindadir umalim ki birgün gercek katiller yakalanir veya kimler olduklari anlasilir,Ugur Mumcu'nun katli ile ilgili cok iddialar var;Israil devleti yani Mossad,Iran,Alman gizli servisi,CIA,ve en son olarakta var oldugu denilen Ergenekon. Ben bu iste PKK parmaginida var diye kabul ediyorum.Surasini kesinlikle ifade etmek gerekirse,bugün Ergenekoncu diye gözaltina alinanlarin hemen hepsi yazar.gazeteci,subay,polisler parti baskanlari,sendikacilar.Ve bunlarin ortak noktalarida Atatürkcü olmalaridir,Ugur Mumcu Atatürkcü bir aydindi,Ugur Mumcu'nun kavgasini verdigi konular Ergenekoncularin kavgasini verdigi konularin aynisiydi,mantiken UgurMumcu'nun öldürülmesinde onlarin bir parmaginin olmasi mümkün degildir,bunlar yandas medyanin belirli amaclar ugruna yaptigi karalamalardan öte bir sey degildir. Sn politika sizde benim gibi iyi biliyorsunuzki Ugur Mumcu'nun ölüm olayinda MIT ve derindevletin parmagi var ve o yüzdende (gercek) katillerin yakalanmasi su asamada olamyacak bir durum. Ve malesef sizin korumaya aldiginiz gibi sadece bir kac MIT elemaninin isi degil. 30 yildir kirli savas var diyoruz, niye, cünki daniiskli dögüs yapiliyor ve her iki taraftanda en fazla olaylarla alakasi olamyanlar can veriyor. Olayla alakalari olanlar keyflerine bakiyorlar ve baktilarki herhangi bir gazeteci veya yazar bu isin sirrini anliyor bir bakiyorsun bir suikast ile yok oluyorlar. hemen arkasindan yok efendim su gizli örgütün parmagi var, yok efebdim su terör örgütü yapmis olabilir vs. Bu hikayeler yillardan beri duyuyoruz ve artik karnimiz tok. madem derindevletin ve MIT'in parmagi yok ise neden bir cok deliler ve taniklar mahkemeye sunulmuyor ve bazi deliller bilerek yok ediliyor? Yapmayalim artik bunlari lütfen. Kendi siyasi düsüncelerimize tersi düsüyor diye inadina gerceklei carpitmayalim veya görmemezlikten gelmeyelim. Ugur Mumcu gibi yüzlercesi var, faili mechuller, koskoca türkiye bu zanin altinda nasil kalabiliyor? Koskoca Türkiye faili mechulleri inadina neden aydinlatmiyor? Bu durus o devletin ne kadar demokratik sistemle yönetildiginin bir göstergesidir. Sizin bahsettiginiz gibi sadece bir kac elemanin yapmis oldugu hata olsa coktaaannnn aydinlatilirdi. Öyle degil gercekler. Ugur Mumcu'ya ve diger faili mechul ölümlere karsi biraz saygimiz varsa bir dakika oturup iyi bir düsünelim ve kimseye alet olmayalim. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Atatürkçülük ve Kemalizme son verilmek, demokrasi adı altında Türk halkı, geçmişte olduğu gibi fakat farklı bir biçimde emperyalistlerin kölesi haline getirilmek istenmektedir. Ordu üzerinden senaryonun kurulmasının nedeni budur. Gerçekte demokrasi AKP ve diğer gruplar için sadece bir araçtır. Dediğiniz gibi 12 Mart ve 12 Eylülden farklı bir olay değildir yapılmaya çalışılanlar. Gecmiste hangi dönemde Türkiye Emperyalistlerin kölesiydi ve ne zamandan beri biz kendimizi onlarin köleliginden kurtardik? Yazinizdan anlasilan su an hala emperyalistlerin kölesi falan degiliz ama, gidisat onlara köle olacagimizin gösteriyor, yani Türkiye simdi Emperyalizimden bagimsiz bir ülke, ama birile demokrasi ayaklariyla tekrar bagimli yapmak istiyor. Türkiye'nin Emperyalistlerden bagimsiz oldugunu bilmiyordum dogrusu, sayenizde ögrenmis olduk. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Türkiye'nin Emperyalistlerden bagimsiz oldugunu bilmiyordum dogrusu, sayenizde ögrenmis olduk. Sn.dünyahepimizin, anlaşılıyor ki sizin Atatürk döneminden 1940ların sonuna doğru NATO'ya girene kadar ki ve 70'lerdeki CHP'nin uyguladığı bağlantısızlara yakın sosyalist politikalardan haberiniz yok. 12 Eylül bu dönemden sonra gelmiştir. Tarihimiz, bir bağımsızlık mücadelesidir, halen de sürmektedir. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Sn.dünyahepimizin, anlaşılıyor ki sizin Atatürk döneminden 1940ların sonuna doğru NATO'ya girene kadar ki ve 70'lerdeki CHP'nin uyguladığı bağlantısızlara yakın sosyalist politikalardan haberiniz yok. 12 Eylül bu dönemden sonra gelmiştir. Tarihimiz, bir bağımsızlık mücadelesidir, halen de sürmektedir. Sn Dogrucudavut sorularima ciddi sekilde cevap vermek istiyorsaniz, sorularimi tektrar okuyun ve net bir sekilde teker teker cevaplandirin lütfen. Benim haberim var yok, o cok önemli degil. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Sn Dogrucudavut sorularima ciddi sekilde cevap vermek istiyorsaniz, sorularimi tektrar okuyun ve net bir sekilde teker teker cevaplandirin lütfen. Benim haberim var yok, o cok önemli degil. Dediklerimde ne gibi bir ciddiyetsizlik gördünüz ve neye cevap vermedim de böyle alıngan hallere giriyorsunuz ? Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Dediklerimde ne gibi bir ciddiyetsizlik gördünüz ve neye cevap vermedim de böyle alıngan hallere giriyorsunuz ? Alinganlik falan degil, net cevap alamadim. Sorumu tekrar alintiliyorum size: "Gecmiste hangi dönemde Türkiye Emperyalistlerin kölesiydi ve ne zamandan beri biz kendimizi onlarin köleliginden kurtardik?" Birde yorumunuzdan anlasilan biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz ama siyasi gidisat tekrar bizi onlarin kölesi yapmaya calisiyor diyorsunuz. O anlamda biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz olmuyormu? Ve biz ne zamandan beri böyle bagimsiziz? Benim istedigim bu sorulara cevap, yorum ve karsi bir soru degil. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Alinganlik falan degil, net cevap alamadim. Sorumu tekrar alintiliyorum size: "Gecmiste hangi dönemde Türkiye Emperyalistlerin kölesiydi ve ne zamandan beri biz kendimizi onlarin köleliginden kurtardik?" Birde yorumunuzdan anlasilan biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz ama siyasi gidisat tekrar bizi onlarin kölesi yapmaya calisiyor diyorsunuz. O anlamda biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz olmuyormu? Ve biz ne zamandan beri böyle bagimsiziz? Benim istedigim bu sorulara cevap, yorum ve karsi bir soru degil. Tekrar baktım acaba söylemek istediklerimi yanlış mı ifade etmişim diye: Atatürkçülük ve Kemalizme son verilmek, demokrasi adı altında Türk halkı, geçmişte olduğu gibi fakat farklı bir biçimde emperyalistlerin kölesi haline getirilmek istenmektedir. Ordu üzerinden senaryonun kurulmasının nedeni budur. Gerçekte demokrasi AKP ve diğer gruplar için sadece bir araçtır. Dediğiniz gibi 12 Mart ve 12 Eylülden farklı bir olay değildir yapılmaya çalışılanlar. Kusura bakmayın ama burdan ' biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz ama siyasi gidisat tekrar bizi onlarin kölesi yapmaya calisiyor diyorsunuz. O anlamda biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz ' anlamı çıkmaz. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Tekrar baktım acaba söylemek istediklerimi yanlış mı ifade etmişim diye: Kusura bakmayın ama burdan ' biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz ama siyasi gidisat tekrar bizi onlarin kölesi yapmaya calisiyor diyorsunuz. O anlamda biz hala Emperyalistlerin kölesi degiliz ' anlamı çıkmaz. 1. Ne anlam cikar? 2. Türkiye Emperyalistlerin kölesimi ve cevap evetse ne zamandan beri? Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 1. Ne anlam cikar?2. Türkiye Emperyalistlerin kölesimi ve cevap evetse ne zamandan beri? Burda yazmışım işte: Sn.dünyahepimizin, anlaşılıyor ki sizin Atatürk döneminden 1940ların sonuna doğru NATO'ya girene kadar ki ve 70'lerdeki CHP'nin uyguladığı bağlantısızlara yakın sosyalist politikalardan haberiniz yok. 12 Eylül bu dönemden sonra gelmiştir. Tarihimiz, bir bağımsızlık mücadelesidir, halen de sürmektedir. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Burda yazmışım işte: O bir cevap degil!!! Emperyalizme karsi bagimlilik ve bagimsizlik sadece A veya B hükümetinin iktidarina göre belli olmaz. O bahsettiginiz dönemlere bile iyi bakarsaniz iktidarin sahipleri devamli ABD'ye gidip destur almislardir. Herhangi bir konuda karsi gelmis olmasi bagimsizligini göstermez. Almanya'da Irak savasi baslangicinda Almanya'nin Sosyaldemokrat-Yesil koalisyonuda ABD'ye karsi gelip Irak savasini red ettiler, ama onlarda halaa bagimli. Ben size net olarak söylüyorumki Türkiye asla Emperyalistlerden bagimsiz olmamistir ve bagimsizlikta öyle sosyaldemokratligi bile tartisilan bir iktirala olacak bir is degil. O yüzden de yok efendim tekrar bizler Emperyalizmin kölesi yapilmaya calisiyoruz laflari hikaye ve gerceklerden uzak. Amac demokrasiyi geciktirmek!!! Alıntı
Misafir Yakisikli Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Turkiye ilk defa emperyalizimin nezaman esiri olmustur birde suradan bakalim : türkiye ilk dış borcu menderes yönetiminde almıştır CIA ilk bürosunu menderes zamanında açmıstır.. TBMM de oda tahsis edilmistir.. Köy ens. leri " bunlar komünist yetistiriyor" diye kapattırılmıstır.. eskisehirdeki uçak fabrikası kapatılıp yerine tencere fabrikası acılmıstır.. abd ye yalakalık olsun diye Kore ye asker yine bu dönemde yollanmıştır. gayri müslim vatandaşlarımıza karşı olan 6 7 olayları yine bu dönemde gerçekleşmistir. 1970 ve 80 menderesin tohumunu ektiği CIA bu dönemlerde kendini göstermistir.. Süleyman demirel, necmettin erbakan ve alparslan türkesinde aralarında bulunduğu siyasilerin göz yummasıyla CIA faaliyetlerini arttırmıs ve devletin her kademesine sızmıstır.. Bunun içinde maalesef Our Boys lakaplı insanların bulunduğu TSK de dahildir.. 70 teki sıkı yönetimi tam anlamıyla eleştiremesekte ( sivil yönetim tam anlamıyla bir fiyaskoydu ) 80 deki sıkı yönetim cuntası Cumhuriyet ve TSK tarihinde kara bir lekedir. 1960 öncesi mendere ABD tohumlarını ekip, 1980 de nasıl sonuc alındıysa , 1980 darbesi sonrasında bugünleri yasamamız sürpriz değildir sanıyorum.. lakin anlaşılamayan ve önüne geçilemeyen şudur ki : Cumhuriyet tarihini gerçekten bilen, bilincli bir Türk insanı neyin nasıl cereyan ettiğini, hangi olayların hangi sonucları doğurduğunu, ve bu sonucların geleceğe nasıl yansayacağını bilir.. yani, "Yakın Tarih" bilmiyoruz ve öğrenmiyoruz siyasal islam, kürt veya doğu sorunu vs gibi şeylerin temelinin 1980 de askeri cuntasında atıldığı biliyoruz.. lakin o TSK'nin 1960 ta neler yaptığınıda artık biliyoruz.. ve inanın, o TSK'nin içinde, 1980 dekini yapanların 3 katı 1960 taki ruhu taşıyan subay var ALINTI Saygilar Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2009 O bir cevap degil!!! Emperyalizme karsi bagimlilik ve bagimsizlik sadece A veya B hükümetinin iktidarina göre belli olmaz. O bahsettiginiz dönemlere bile iyi bakarsaniz iktidarin sahipleri devamli ABD'ye gidip destur almislardir. Herhangi bir konuda karsi gelmis olmasi bagimsizligini göstermez. Almanya'da Irak savasi baslangicinda Almanya'nin Sosyaldemokrat-Yesil koalisyonuda ABD'ye karsi gelip Irak savasini red ettiler, ama onlarda halaa bagimli. Almanyanın bağımsız olduğunu kim söyledi. Almanya dünya savaşı yenilgisinden beri dış politikada ABD'ye aykırı bir tutum izleyemedi. AB zaten bir tür bağımsızlık sağlamak amaçlı bir birliktir. Bir de siz ABD ile kastedilen emperyalizmi yanlış anlamışsınız galiba. Burad söz konusu olan ABD yada başka bir ülke değil. Vahşi kapitalizmin emperyalizmi öngörmesi, gerektirmesi. Yeni pazarlar yaratmak için savaşlar çıkarması. Türkiyeye gelirsek siz ister kabul edin ister etmeyin Atatürk dönemi 1940lı yıllar sonuna kadar bağımsızdı. Dış politikasını, ekonomisini herhangi bir dış ülkenin güdümüne kaptırmamıştı. 70lerde de B.Ecevitin uyguladığı hem içerde hem dışarda oldukça bağımsız politikalar uygulanmıştı. Somut verilerle sabittir. Ben size net olarak söylüyorumki Türkiye asla Emperyalistlerden bagimsiz olmamistir ve bagimsizlikta öyle sosyaldemokratligi bile tartisilan bir iktirala olacak bir is degil. O yüzden de yok efendim tekrar bizler Emperyalizmin kölesi yapilmaya calisiyoruz laflari hikaye ve gerceklerden uzak. Amac demokrasiyi geciktirmek!!! Demokrasi dediğiniz nedir ? Sizce, Sosyaldemokratlar gelse demokrasi rafa mı kalkacak ? Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Almanyanın bağımsız olduğunu kim söyledi. Almanya dünya savaşı yenilgisinden beri dış politikada ABD'ye aykırı bir tutum izleyemedi. AB zaten bir tür bağımsızlık sağlamak amaçlı bir birliktir. Bir de siz ABD ile kastedilen emperyalizmi yanlış anlamışsınız galiba. Burad söz konusu olan ABD yada başka bir ülke değil. Vahşi kapitalizmin emperyalizmi öngörmesi, gerektirmesi. Yeni pazarlar yaratmak için savaşlar çıkarması. Türkiyeye gelirsek siz ister kabul edin ister etmeyin Atatürk dönemi 1940lı yıllar sonuna kadar bağımsızdı. Dış politikasını, ekonomisini herhangi bir dış ülkenin güdümüne kaptırmamıştı. 70lerde de B.Ecevitin uyguladığı hem içerde hem dışarda oldukça bağımsız politikalar uygulanmıştı. Somut verilerle sabittir. Demokrasi dediğiniz nedir ? Sizce, Sosyaldemokratlar gelse demokrasi rafa mı kalkacak ? Siz inanciniza devam edin, benim icin hayalden baska hic bir sey degildir. Türkiye asla emperyalistlerden bagimsiz bir politika uygulayamamistir ve uygulayacagada hic benzemiyor. Ikinci sorunuzun nedenini ve konuyla iliskisini anlayamadim. Alıntı
Φ cako82 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 uğur mumcu türk milletinin yetiştirdiği önemlibir aydındı. ömrünü araştırmalara vermiş tambir aydındı.günümüzün sahte aydınlarından cok farklıydı.aydın geçinip halktan uzak kalan yada bazı çıkar çevrelerinin taşeronluğunu yapan aydınlardan farklıydı.onun yokluğunu hala arıyoruz. ve onu ilk günkü gibi özlüyoruz.araştırmalarıyla önemli noktaları aydınlatacakken öldürüldü.bugün yaşasaydıeminimki ne ergenekon nede susurluk olurdu.yada cok önceden ortaya cıkarılırdı.seni sevgiyle ve de rahmetle anıyoruz. Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Faili mechulkleri aydinlatmak isteyenler ve egrcekten Ugur Mumcu'yu sevenleriin asagidaki soruyu sormalari gerekli diye düsünüyorum. "Niye kimse bu soruyu sormuyor? Uğur Mumcu suikastının hemen ardından hiç Özel Kuvvetler elindeki C 3 ve C 4 patlayıcıların envanterine bakıldı mı? Umur Talu / Sabah Sora sora... Böyle bir soru hiç soruldu mu, tam hatırlamıyorum. Böyle bir araştırma hiç yapıldı mı; sanmıyorum. Beni o dönem bu konulara "biraz içeriden yakın" bir kişi henüz yeni dürttü. Dediği şu: Eğer bu konu araştırılırsa, yıllar sonra, belki bir tuğlaya ulaşılır. Bunun araştırılması zor. Ancak o dönem için bu sorular tekrarlanır. Ve bu dönemde görev yapanlar ile "o dönemde" görev yapmış olanlar belki bir şey der. Belki demez. Uğur Mumcu suikastının hemen ardından hiç Özel Kuvvetler elindeki C 3 ve C 4 patlayıcıların envanterine bakıldı mı? Soru bu. Savcılık ve Emniyet bu soruyu hiç sordu mu? Kendine yahut ilgilisine. Bilgilisine. Çünkü; daha o günden birçoğumuz şunu yazıp haber yapıyordu: Bu patlayıcılar ya NATO malıdır; kayıtlıdır... Yahut Çek yapımı. O da muhtemelen kayıtlı. Tabii ki dünyanın herhangi bir yerinden de getirip sınırın herhangi bir yerinden de sokabilirdiniz bunları. Ama bir de "sınır içindekiler" mevcuttu. Bunların da "olağan şüpheli" olması gerekirdi. Gerekebilirdi yani. Belki Mehmet Ağar'ın, o gün Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'ya söylediği "Bir tuğla çekerseniz..." hikâyesi böyle bir şeydi. Belki dünkü Sabah'ta Erhan Öztürk'ün haberinde eski Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı Avundukluoğlu'nun aktardığı üzre, "Mumcu'nun katillerini gören kişiyle konuşmak istiyoruz" dediğinde, İçişleri Bakanı Menteşe' nin "Karıştırma bu işleri" demesi böyle bir şeydi. Bir soru şu: Suikastın hemen öncesinde herhangi bir görevli yahut bir ekip Özel Kuvvetler elindeki bu tür patlayıcılardan aldı mı? Belki olmamıştır böyle bir şey; belki de... "Mumcu'ya suikast" günlerinin Özel Kuvvetler Komutanı, lakabını ben bilmiyordum, "Tilki Kemal" namıyla da anıldığı söylenen Tuğgeneral Kemal Yılmaz. Yılmaz, 1990'da, tam da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay istifa ettiği sırada, "Özel Harp Dairesi" üstüne basına ilk brifingi vermekte olan iki komutandan biri. Brifingin ana fikri, "Özel Harp Dairesi'nin ordu içinde gizli bir ordu olarak askerler ve vatansever kişilerden oluştuğu, bir Komünist işgale karşı örgütlendiği" idi. 12 Eylül darbesinden önce, kendisi de suikast girişimleri ve ihbarlarına maruz kalmış, "Kontrgerilla" varlığından söz etmiş Bülent Ecevit de, daha sonra susmasına rağmen yine de "ABD bu birliği finanse etmiş. Milliyetçileri görevlendiriyorlarmış" demişti. General Yılmaz, o günlerde bir plastik patlayıcı sayımı yaptırtmış mıydı? Burada da yazmıştım geçen gün. O suikast günlerinin "Özel Harekâtçı Polis Amiri" İbrahim Şahin de, sadece Emniyet mensubu değil, daha Polis Akademisi mezuniyetinden beri ilginç görev yerlerinde bulunmuş ve sonra "Özel Harp... Özel Kuvvetler" tarafından yetiştirilmiş bir kişiydi. Onda bulunduğu söylenen belgelerden hem polis hem asker kişilerin isimlerine ulaşılması, bunların şimdi tutuklanması, Şahin'in kendini alamayıp "Benden daha yeni 300 kişilik bir ekip oluşturmam isteniyordu" demesi hep bir nevi "tuğla" kokulu hareketler. Esas soruya gelirsek; Sadece Savcılık'ta değil, Meclis'te de (tabii medyada da) bu soru belki sorulabilir: Uğur Mumcu suikastının hemen ardından hiç Özel Kuvvetler elindeki C 3 ve C 4 patlayıcıların envanterine bakıldı mı? Bunu Güldal Mumcu'nun mensup olduğu CHP de sorabilir! " Alinti: -http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=107382- Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Uğurlar olsun Uğur'lar olsun Ölümsüzdür artık... Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Uğurlar olsunUğur'lar olsun Ölümsüzdür artık... Ugurlar olsunda, onun katilleri büyük ihtimalle Ergenekonun bilgisinde, neden detayli bir arastirma yapilmiyor dersiniz. Alıntı
Misafir Domuzbağı Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 UĞUR MUMCU Aslen, çok uzun geçmişiyle Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. "...Babamın babası, Albay İbrahim Ethem. Anneannem, Ankara'nın Oğulbey köyünden. Dedemin Babası, Mumcu Halil Ağa. Mumcu Halil Ağa Zengin bir adammış. Büyükdedem Halil Ağa'nın Ankara'da Eryaman köyünde geniş bir çiftliği varmış. Annemin babası da Ankaralı: Ağır ceza yargıcı İbrahim Ethem Peksimetçioğlu. Annesi, Yanya'da Oruç bey ailesinden. Anneannem, eski Meclis başkanlarından Abdülhalik Renda ile kardeş çocuğu. ." (Cumhuriyet, 1 Ekim 1989, soyağacı..) Şinasi Bey Ankara'ya atanınca önce Ulus'ta Balıkpazarı yöresinde oturdular. Uğur Mumcu burada Devrim İlkokulu'na başladı. Aile Bahçelievler'e taşınınca devam ettiği Ulubatlı Hasan İlkokulu'ndan mezun oldu. Cumhuriyet Ortaokulu'nu ve BahçelievIer Deneme Lisesi'ni bitirdi. Deneme Lisesi'nin, Mumcu'nun yaşamında, oğlu Özgür'ün ve yakın dostu Ali Sirmen'in de belirttiği gibi önemli bir yeri oldu. Okul arkadaşları ile birlikteliği, ölümüne dek sürdü. Politikaci Doğu Perinçek, Aydın Güven Gürkan, Profesör Taner Berksoy, Danıştay Savcısı Öcal Beninçtan, gazeteci Güneri Civaoğlu bu arkadaşlardan bazıları. Bu dostluk, o sırada Amerika'da bulunan fizik profesörü, Önder Pekcan'ın, Uğur Mumcu'nun tutuklandığını öğrenince, yanına sadece diş fırçasını alıp uçağa atIadığı gibi, havaalanındaki görevlilerin "terörist" diye kuşkalanmalarına aldırmadan Türkiye'ye gelmesine yetmiştir. Gerek lisede gerekse Üniversitede son derece aktif bir öğrenci olan Mumcu, münazaraların ve tartışmaların yıldızı idi. Hukuk Fakültesi'ndeyken, öğrenci derneği başkanı olarak düzenlediği münazaralarda konuk ettiği ünlü siyasiler arasında Süleyman Demirel de vardı. Hatta Demirel bu sayede ilk kez, Adalet Partisi Genel Başkanı seçilmeden önce kamuoyu önüne çıkma olanağını bulmuştu. Söz Deniz Som, Ali Sirmen ve Özgür Mumcu'nun: - Oldukça faal bir öğrenciymiş... - Hem de nasıl... Arkadaşlarıyla siyasi liderlere telefon edip, "Sizin hayranızız; elinizi öpüp kahvenizi içmek istiyoruz" diyerek, inanılmayacak kadar çok lideri işletmişler. Bir tek İsmet Paşa kanmamış." Bu münazaralar yüzünden zaman zaman Ankara Emniyeti'ne konuk ediliyordu. Panele Demirel'i çağırdığı zaman sesini çıkarmayan, solcu politikacı ve aydınları çağırınca Mumcu'yu "bir daha böyle paneller düzenlerse kötü olur" diye tehdit eden zamanın ikinci Şube Müdürü İbrahim Ural sonraları Ankara Emniyet Müdürü iken mafyanın devam ettiği barları basıp kapatmaya kalkınca görevden alınıyor; geçmişte yaptığı haksızlıkları anımsatarak uğradığı haksızlık dolayısıyla Ural'ı bir yazısıyla destekleyen yıne Mumcu oluyordu. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Uzun sayılmayacak avukatlık döneminde hep siyasi davalara giren Uğur Mumcu hiç dava kaybetmediğini söyleyen oğlu Özgür Mumcu'ya, arkadaşı Ali Sirmen "Siyasi davalara giriyordu. Şimdi olsa kaybeder. Çünkü adalet mekanizması sağlıklı değil..." diye karşılık veriyor. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart askeri müdahalesi yapıldığında henüz 29 yaşında bir öğretim üyesi idi. Birçok ilerici demokrat aydın gibi, bu dönemde o da bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı; aydınların asıl adresi haline gelen Mamak Askeri Cezaevi'nde bir yıla yakın tutuklu kaldı; buz kırmak, tuvalet temizlemek zorunda bırakıldı. Açılan davada savcı, iddiasını kanıtlayamadı ama yargılamanın son aşamasında yargıç değiştirildi ve Uğur Mumcu 7 yıl hapse mahkum edildi. Gerekçesinde, "komünist düzenin getirilmesinde, bayrağın soldan sağa sallanacağını belirtmektedir" gibi ifadelerin yer aldığı kararın Yargıtay'ca bozulması üzerine beraat ettirilerek serbest bırakıldı.Ancak hırsını alamayan "sistem", askerlik görevi için yedek subay okulunda bulunan Mumcu'yu, birçok benzeriyle birlikte "er çıkardı". Böylece Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Terhisinden sonra açtığı dava ile, sembolik bir "iade-i itibar" niteliğinde, yedek subaylık hakkı geri verildi. Er olarak askerlik yapmaktan dolayı hiçbir manevi rahatsızlık duymadığını vurgulamak için manevi tazminat davası zaten açmamıştı. Maddi tazminat davasını ise kazandı; ama ilgili yasa "er"i, 'her türlü iaşe ve ibatesi devlet tarafından karşılanan rütbesiz asker diye tanımladığı halde, askerliği sırasında kendisi için yapılan elektrik, su, yemek v.b. masraflar tazminat miktarından düşüldü. Mumcu ise, er olarak askerlik yaptırmayı bir ceza yöntemi olarak kullananlara, "Sakıncalı Piyade" kitabında, "Patnos dağIarında er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra, siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında onbinlerce para alan orgeneral olmaya değişmem!" diye karşılık verdi. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. Önce Ağrı'ya bile sevk edilmek istenmedi. Ankara'daki yakınlarının ve dostlarının baskıları üzerine Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde tedavi edilmesi mümkün olabildi. Uğur Mumcu, Mayıs 1976'da nişanlandığı Güldal Homan'la aynı yılın Temmuzunda evlendi. 1977'de oğlu Özgür, 1981 'de kızı Özge doğdu. Mumcu'nun dikkate değer asıl özelliği ise insan ilişkileri idi. Ailesine çok düşkün olan Mumcu, yakın çevresi için de "hasta olan için hastanede, yargılanan için mahkemede, tahliye olan için cezaevi kapısında; birisi pasaport mu alamamış, kim olursa olsun o işin peşinde" diye tanımlanan bir dost idi. Hatta tanımadığı insanların sorunlarıyla da yakından ilgilenir, doğrudan ya da köşesi aracılığıyla çözüm bulmaya çalışırdı. Özgür Mumcu, bir baba olarak Uğur Mumcu'yu, "çok iyi bir babaydı, bizlere çok iyi davranırdı... Hiç dayak yemedim. Şiddet yok. Ama ceza var... Kötü bir şey yaparsam bir hafta hiç konuşmazdı. Çok ağır bir cezaydı" diye anlatıyor. Orhan Apaydın'ın sağlık durumu, Ruhi Su'nun pasaportu için nasıl çabaladığını bütün dostları herhalde unutmamıştır. Öldürüldüğü gün evden ayrılışının, hastanede yatmakta olan profesör Kazım Türker'e geçmiş olsun ziyareti amacını taşıdığı artık biliniyor. Buna karşılık, "çok yakın bir dostuna kırılırsa, onun hakkında hiç konuşmazdı" diyor Ali Sirmen; ama sürdürüyor: "Uğur çok dost bir insandı. Çok dostu vardı. Uğur, Türk halkının dostu o1duğu gibi, dostlarına da çok bağlıydı. Onlar da Uğur'a..." İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. GÖZLEM başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Evindeki odasında 5 bine yakın kitabı, dosyaları, notları, bilgisayarı ile iyi bir hukukçu olduğu kadar, dünya çapında tanınan çok iyi bir araştırmacı gazeteci idi. Araştırdığı dosyaları dikkatle okuyan, son derece yoğun ve hızlı çalışan Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması adlı kitabını iki buçuk ayda tamamladı. Oğlu Özgür anlatıyor: "- Son yıllarda yazılarını evde yazıyordu. Büyük bir çalışma odası vardı. Arşivi, kitapları, dosyaları, bilgisayarı oradaydı. Teknolojiye önem veriyor, kendisine yararlı olabilecek her teknolojiyi izliyordu. Bir konu üzerinde araştırma yaparken odasına kapanıyordu. Çok uzun süre dışarı çıkmıyordu. Kitaplar yerlerde, hepsinin üzerinde notlar... Her yer darmadağın... çok titiz çalışıyordu. Ağca'nın mahkeme dosyasını, sanırım üst üstüste on defa okumuştu." Ali Sirmen'se, "telefonlarının dinlendiğini, MIT'in ileri gelenlerinden birine anlattığı zaman, adam mazeret beyan etmiş; 'Ama Uğur Bey, ne yapabiliriz! Size o kadar çok önemli haber geliyor ki'..." diyor; Özgür sürdürüyor: - Her kaynaktan, her yerden bilgi geliyordu babama. Sağcı, solcu farketmiyordu. çünkü insanlarda bir güven oluşmuştu; 'Uğur Mumcu'ya iletirsek, araştırır ve yazar' diye.. Ali Sirmen: - Uğur polisiye filmleri severdi. Çünkü haber peşinde koşarken değişik yöntemler uygulardı... Ercan Vuralhan olayında, otele telefon edip, 'size olan borcumuz ne' diye sordu; attı ve tutturdu... Özgür Mumcu: - Yine birinin adresini nereden bulduğu konuşuluyordu. Babam o adresi telefon rehberinden bulmuştu. Uçak biletlerinin numaralarına, tarihlerine kadar bakardı. Deniz Som: - Siyasilerle ilişkisi nasıldı? Ali Sirmen: - Bir gazetecinin siyasilere daima mesafeli durmasından yanaydı. Senli benliliğe cok kızardı. "Sen gazeteciliğini iyi yaparsan, haber seni bulur" derdi. Uğur'un, yazılarıyla karşı durduğu insanlar da Uğur'a daima terbiyeliydi. İdeolojik saplantıları olanlar dışında... Uğur'un bazı kuralları vardı.: İyi insan olmak, dürüst olmak ve dönek olmamak. Özgür Mumcu: - Yakın dostları arasında sol eğilimIi olmayanlar da vardı. Solcu ya da sağcı olmak değil, iyi insan olmak önemliydi... Ali Sirmen: - Uğur'un bir özelliğide de her şeyi takip etmesiydi. Bütün pislikleri ortaya çıkarırdı. Fakat bir tek gün kimsenin özel hayatıyla ilgili hiçbir şey yazmamıştır. İmada dahi bulunmamıştır. Özgür Mumcu: - Bildiği halde... Ali Sirmen: - Katiyen yazmazdı... Araştırmacılığında, gerçekten Resmi Gazete'den Ticaret Sicili gazetelerine dek hiçbir şeyi gözden kaçırmayan Mumcu, aynı zamanda haber için ödün vermeyen, haber kaynağını herşeye rağmen koruyan ve belgesiz yazı yazmayan bir gazeteci idi. Ağca Dosyası için belge ve bilgi mi gerekiyor? Yollara düşüp İtalya'nin başkenti Roma'dan, İspanya'nın Mallorca adasında Ağca'nın kaIdığı otele, oradan İsviçre'nin Basel kentine, Londra'da Bekir Çelenk'in kaldığı eve gider, tek tek insanlarla konuşur, mahkeme dosyalarını okur, mekan incelemeleri yapardı. Sağlıktan felsefeye, eğitimden edebiyata, siyasetten diplomasiye kadar eğilmediği, araştırmadığı, incelemediği, hiç değiIse bir tek yazıyla değinmediği konu yoktu; "hiçbir şeyi atlamadı" dense yeridir. Kimi zaman, okuyucuları sıkmış olabileceğini düşünüp özür dilese de, bazı çevreleri kızdırmak pahasına, belirli konular, belirli noktalar üzerinde ısrarla döne döne durdu. "Bazı hukuksal nedenlerle yazamadıklarımız, yazdıklarımızdan çok daha önemlidir" sözlerini sık sık yinelemek zorunda kaldı. Bu nedenle olacak, ünlü Fransız romancı Emil Zola için söylenen "tarihin sorgu yargıcı" nitelemesinden hareketle Mumcu'yu "günün sorgu yargıcı" diye tanımlayan Cemal Süreya'nın "99 Yüz"ündeki Uğur Mumcu portresi şöyle; "... Uğur Mumcu daha ilk yazılarında, ince mizahı ve yazma tutkusuyla kendisini kabul ettirdi.... Bir başına bir adam... Bence başarıya mahkumdu. Kuşağının, aydının, demokrasinin sesi oldu çünkü. "Türkçe'nin kara cümlesini" yakalamıştı. Büyük kamu hukuku birikimini güncel olayın, siyasetin, kavganın içinde kullanmayı bildi. Her zaman açık yürekli oldu; cesur davrandı, risklerden korkmadı ve elbette en önemli nitelik: eli gerçekten kalem tutuyordu. ... Sadece bir yazar, yalnızca bir gazeteci olarak kalmadı; bir düşünür, bir özgürlük savaşçısı, bir siyaset ve hukuk adamı olarak da belirdi. ... 68'lerin açık alnı. Günlük yazı, kişiyi ister istemez yinelemelere götürür. Uğur Mumcu, yinelemeye en güzel işlevi kazandırdı: Düşünsel mine'leme... Okunaklı, orta boy, dev adam... Polemiği düşüncenin içerisinden nasıl da geçiriyor!.. Polemik dedim. Ancak Uğur Mumcu, soruna dalarken nesnelliği hiç yitirmiyor. Sorun karşısında düşünür yanını hep koruduğu için, polemik sadece tat olarak kalıyor. Kişisel tartışmada, daha doğrusu kişilerle çatışmada ise polemikçi yanı acımasızca öne çıkıyor. Bayağı ağır konuşuyor. Ancak burada da demagojiye sapmadığına tanık oluyoruz. Yazarın, gazetecinin özellikle de mizahçının bu vazgeçilmez silahına sarılmıyor. Buna gereksinimi yok da ondan mı? Öyle. Kişisel tartışmada da her sözü bir şeyin karşılığı olsun istiyor. Ne olursa olsun; bu, Uğur Mumcu'nun temiz yanıdır. Onun kişiliğine, tuttuğu işe bütünüyle ışık düşürüyor. En ufak şantaj, gözdağı, böbürlenme yok Uğur Mumcu'da. İşiyle ilişkisini bir sanatçı çılgınlığına da dönüştürmüş. Dile hakim. Türkçe'sinde, çocukla filozof, düşünürle sanatçı kaynaşıyor. Mizahı alaylı değil sevinç ağırliklı. Gönderme ustası. ..." Objektif. Ama tarafsızlık?.. Tarafsızlık, hiçbir taraftan olmamak değil de, gerekirse, hakederse kendi tarafını da eleştirmekse, bir "bizimkiler"i, bir "bizim çocuklar"ı olmamaksa, işte Uğur Mumcu... Her kanadıyla solun yanlışlarının eleştirisi, Uğur Mumcu'da, sağı eleştirmenin de solu savunmanın da ayrılmaz bir parçası. Yobazların, kaçakçıIarın, hırsızların, sömürücülerin korkulu rüyası olan, Cumhuriyet ve Atatürk'ü tüm ilkeleriyle benimseyip savunan Mumcu, din maskesi altında Türkiye'yi emperyalizme teslim etmek isteyenlerin gerçek yüzlerini sergiledi. Silah kaçakçılığı, terör, Kürt sorunu ve benzeri konulardaki araştırmalarını sağlam belgelere dayandırdı. "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz" ilkesinden hareketle emperyalizmin, mafya aracılığıyla Türkiye'ye soktuğu silahların terörü körüklediğini kanıtlarıyla gözler önüne serdi. Demokrasi ve insan haklarının inanmış bir savunucusu idi. Katilleri yakalanmayan gazetecilerin, bilim adamlarının, aydınların kanlarının yerde kalmaması için yılmadan uğraştı. Devletin, katillerin bulunması için gerekenleri yapmadığını biliyordu. Yazılarında, aydınlanmayan her cinayeti, yenilerinin izleyeceğine dikkat çekti. Terörün, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile iç içe ve uluslararası bir boyuta sahip olduğunu, bu boyutun içinde de birçok devletle birlikte bu devletlerin gizli servislerinin bulunduğunu savundu ve kanıtladı. Türkiye'nin, bu şekilde tanımladığı terör sorunundan uzak kalabilmesinin, antiemperyalizm ve tam bağımsızlık ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalınmasıyla mümkün olabileceğini durmadan vurguladı. Bu konudaki sloganı, "katilin sağcısı solcusu olmaz; katile, ideolojisine göre paye veriImez katil katildir" idi. Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahnelenen "Sakıncalı Piyade" adlı oyunu büyük ilgi ve başarı kazanan Mumcu'nun ilk ödülü, 1962 yılı Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Armağanı Makale Yarışması dalında oldu. 1979 yılında, Türk Hukuk Kurumu'nca "Yılın Hukukcusu", aynı yıl Çağdaş Gazeteciler Derneği'nce "Yılın Gazetecisi" seçildi. 1980, 1982, 1983, 1987 ve 1993 yıllarında İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin inceleme ve röportaj dallarındaki ödüllerine değer bulundu. 1984, 1985 ve 1987 yıllarında Nokta Dergisi Mumcu'ya "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü verdi. 1980'de (Cüneyt Arcayürek'le birlikte) ve 1988'de Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik ödüllerini aldı. Mumcu'nun başka bazı ödülleri şunlar: 1983'te Balıkesir Barosundan "Cumhuriyet Döneminin Anıtlaşmış Hukukcusu" ödülü; Cumhuriyet Gazetesi'nden 1987 yılında "Rabita Olayı Dolayısıyla (örnek Gazeteci" ve 1988 yılında Bülent Dikimener Haber Ödülü"; Ankara Tabipler Odası'ndan 1988'de "Basın Sağlık Ödülü"; Boğaziçi Üniversitesi'nden 1988 yılında "En Çok Okunan Gazeteci Ödülü"; Hey Girl Dergisi'nden 1992'de "Yılın Gazetecisi Ödülü"; Ankara Sanat Kurumundan "1992/93 Onur Ödülü". U. Mumcu'nun eserleri şunlar: Suçlular ve Güçlüler, Sakıncalı Piyade, Bir Pulsuz Dilekçe, Büyüklerimiz, Çıkmaz Sokak, Tüfek İcad Oldu, Silah Kaçakçılığı ve Terör, Söz Meclisten İçeri, Terörsüz Özgürlük, Ağca Dosyası, Papa Mafya Ağca, Liberal Çiftlik, Devrimci ve Demokrat, Aybar ile Söyleşi, İnkilap Mektupları, Rabıta, 12 Eylül Adaleti, Bir Uzun Yürüyüş, Tarikat-Siyaset-Ticaret, Kazım Karabekir Anlatıyor, 40'ların Cadı Kazanı, Kürt İslam Ayaklanması, Gazi Paşa'ya Suikast, Kürt Dosyası, Mobilya Dosyası (Altan Öymen'le birlikte) Mumcu'nun, "Sakıncasız" adlı bir tiyatro oyunu daha bulunuyor. Daha pekçok eser verebileceği en olgun çağında, 24 Ocak 1993 günü Ankara'da evinin önündeki arabasına konan bombanın patlaması sonucu katledildi. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Uğur Mumcu,Metin Göktepe...Dink! Onlara silah sıkanlar,onları katledenler,hangi zihniyetin kölesi olursa olsun;lanetliyorum...sadece aydınlarımızı değil,tüm katledelinleri bu vesileyle saygıyla anıyorum;ölenler bizleriz,siz hep varsınız! (Bu arada çok teşekkür ederim,şimdi zamanım yok ama en kısa zamanda!) Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2009 Yazılarıyla bize yol gösteriyor Derleyen: ORHAN TÜLEYLİOĞLU (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayın Yönetmeni) Yazıları ve araştırmalarıyla toplumu aydınlatan, bir kişiye yapılan haksızlığı, bütün topluma yapılmış sayan Uğur Mumcu, eğilmeyen bükülmeyen kalemi ile bize yol göstermeye ve uyarmaya bugün de devam ediyor. " Atatürk, emperyalizme ve kapitalizme karşı yürütülen silahlı savaşın 'tam bağımsızlık' inancı ile oluşan bir cumhuriyet ile sürdürülmesini amaçlamaktaydı. Kurtuluş Savaşı'nın önderi, Osmanlı İmparatorluğu'nun, emperyalizm ve kapitalizmin kıskacı altında nasıl ezildiğini, ' dış borçların' ne gibi yıkımlara yol açtığını o günlerde şöyle anlatır: - O kadar çok borçlandılar ki, o kadar elverişsiz koşullar içinde borç aldılar ki, bunların faizlerini bile ödeyemez oldular. En sonunda bir gün geldi, Osmanlı devletinin sıfırı tükettiğine hükmettiler; böylece başımıza Düyunu Umumiye denilen bela çökmüş oldu. Bugün 'tam bağımsızlık' ilkesinden söz etmek neredeyse suçtur. 'Devletçilik' çoktan yürürlükten kaldırılmıştır. 'Devrimcilik' tutucu çevrelerce, vatana ihanet ile eşanlamlara gelmektedir. Devlet, tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarındaki gibi dış borç batağına sürüklenmiştir. 'Siyaset-ticaret-tarikat' üçgeni, laiklik ilkesini Cumhuriyet müzelerine kaldırmıştır. Ülkemizde, yıllardır, yasaklı ve kısıtlı bir demokrasi anlayışı egemendir. Bu koşullarda Atatürk'ün büyüklüğü, amacı, silah ve düşün arkadaşlarının devrimcilikleri çok daha iyi anlaşılmaktadır." (Cumhuriyet, 29 Ekim 1988) " Mustafa Kemal ve arkadaşları, 'Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı' silahlı savaş vermiş, bu savaştan sonra da 'tam bağımsız' bir devlet ve 'laik cumhuriyet' kurmuşlardır. Atatürkçülükte, ne yabancı orduları Türkiye'ye çağırmak diye bir ilke vardır, ne din duygularını ve dince kutsal kavramları siyasal amaçlarla kullanarak resmi siyaset ve ideoloji yaratma alışkanlığı! Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistlerinin, kuvvetleri ve bilinen olanaklarıyla Türk ulusunu emperyalizme araç yapmalarına engel oluyoruz. Böylece bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz. (Tamim ve Telgraflar, 20.6.1920, s. 339) Atatürkçülük budur. Atatürkçülük, tam bağımsızlık demektir. Atatürkçülük; barış demektir, laiklik demektir, devrimcilik demektir." (Cumhuriyet, 20 Aralık 1990) " Atatürk dönemi, Türk yakın tarihinin en görkemli ve en devrimci sayfasıdır. Önce emperyalizme karşı verilen silahlı savaş, sonra da 'tam bağımsızlık' inanç ve bilinci ile dünya uluslar ailesinin onurlu üyesi olmak için verilen uygarlık savaşı." (Cumhuriyet, 10 Şubat 1991) Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 27 Ocak , 2009 Gönderi tarihi: 27 Ocak , 2009 CIA PARMAGI -Güneydogu yöremizdeki Kürt terörizminde "CIA PARMAGI"yok mu? Var oldugu anlasiliyor.Amerika da,Kurtulus Savasi öncesinde Ermeni ve Kürt sorunlari konusundaki tavrini yeniden aliyor. Önce Ermeni teröristlerin Türk diplomatlarina karsi giristigi alcakca saldirilar görmezlikten gelindi.simdi de Kürt terörizmine arka cikan tavirlar sergileniyor. Öteden beri hem Sovyetler hem de Amerika Kürt sorunu ile ilgilenir,cünkü bu sorun,Ortadogu sorunlarinin icinde bir parcadir. Kürt sorunu ile yalnizca Amerika ve Sovywtler mi ilgilidir? Hayir....Humeyni rejimi de Kürt sorununa sahip cikabilmek icin cabaliyor.Bu amacla Acemce,Ingilizce,Fransizca,Almanca,Kürtce ve Türkce kitaplar yayimliyor. Iran'in "VAZERET-I IRSAD-I ISLAMI"adli adli bakanliginca yayimlanan kitap "Islam Inkilabi Muhafizlari Teskilati Siyasi Bürosu"nca yayimlanmis...Kitap,Kürtleri "Islam Inkilabi"icinde yer almaya cagiriyor. Kurtulus savasi ile ilgili "INGILIZ KRALIYET BELGELERI"bugünler de isik tutuyor. Amiral Sir F.Derobec'in Lord Curzon'a yazdigi 26 Mart 1920 tarihli rapordan bir bölüm sunalim: ++ Kürdistan,Türkiye'den tamamen ayrilip özerk olmalidir.Ermenilerle Kürtlerin cabalarini bagdastirabiliriz.Istanbul'daki Kürt Klubü baskani SAID ABDÜLKADIR ve Paris'teki Kürt delegesi SERIF PASA emrimizdedir.(ingiliz belgelerinde Türkiye,Erol Ulubelen,cagdas yayinlari.s:258,kraliyet belgeleri,sayfa 48,belge 33) Türkiye'nin Dogu ve Güneydogusu'nu Ermeni ve Kürtlere birakan Sevr Antlasmasi'ni Kürtler adina imzalayan kimdir? Iste Ingiliz Gizli Servisi'nin "EMRIMIZDEDIR"dedigi SERIF PASA!Kürtlerin Mustafa Kemal Pasa'ya karsi kullanilmasi plani yabanci yazarlarca da saptanmistir.(KURTULUS SAVASI ILE ILGILI INGILIZ BELGELERI,TTK YAYINLARI,145) Lozan Antlasmasi görüsmelerinde "KÜRT DEVLETI"nin en atesli savunucusu kimdir? Ingiliz Delegasyonu Baskan:LORD CURZON(LOZAN BARIS KONFERANSI,TUTANAKLAR VE BELGELER,SFB YAY.S:348 vd.) 10 Temmuz 1913 günü Istanbul'dan Lord Curson'a cekilen 1437 sayili telgrafta "KÜRTLERIN INGILIZ MANDASI ISTEDIKLERI"Ingiliz Binbasi Noel'in bu amacla Kürt ajanlari ile görüsecegi yazilmistir.(INGILIZ BELGELERINDE ATATÜRK,BILAL SIMSIR,TTK Yay.S.39) Kürt sorunu hep büyük devletlerce kurcalanir. Bunun son yillarda ki örneklerinden biri Kürt lideri Molla Mustafa Barzani'nin(simdiki Barzani'nin babasi)CIA tarafindan desteklenmesi ve koruma altina alinmasidir. The Daily Telegraph,2 Subat 1977 günlü sayisinda Barzani'nin bir demecine yer vermistir.Kürt lideri,bu demecinde Amerikan yönetiminin Irak'taki Kürt ayaklanmasini destekledigini,ancak CARTER yönetimi sirasinda bu destegin kesildigini söylemistir. 1970'li yillarda Amerika,Irak'taki "BAAS"yönetiminin Sovyet etkisi altina girmesinden kaygilanarak "BAAS REJIMI"ne karsi Kürtleri ayaklandirmis ve "BARZANI ASIRETI REISI"Molla Mustafa Barzani'yi desteklemisti. Barzani'nin son günlerini CIA'nin korumasi altinda Amerika'nin ROCHESTER kentinde gecirdigi ve 1979 yilinda da hastanede öldügü de biliniyor. Bugünler icin bilinmeyen herhalde ABD'nin Sam Büyükelcisi Mr.Eaglaton'un bir "KÜRT UZMANI"oldugu,bu yüzden CIA tarafindan "KÜRT HAREKATINIKONTROL ICIN"Suriye'ye gönderildigidir. Son bir yil icinde,diplomat uzman ya da gazeteci kimlikleri ile Güneydog'ya giden yabancilarin yüzde sekseni Amerikan pasaportu tasimaktadir.Bu olgu da herhalde düsündürücüdür. Amerikalilarin Güneydogu meraki nereden kaynaklaniyor?Eski CIA Ankara Istasyon Sefi PAUL HENZE nicin Diyarbakir'a ve Van'a gidiyor?Nicin ABD Elcilik Müstesari,PKK teröristlerinearka cikip bu teröristler hakkinda "CENEVRE ANTLASMASI'nin uygulanmasini istiyor? UGUR MUMCU 18 Subat 1988 ----------------------------- Ugur Mumcu icin büyük diyenlerin,unutmayacagiz diyenlerin cogusu yalan söylüyor derken aslinda kimleri kastetmis oldugumu heralde arkadaslar anlayacaklardir.Cünkü Ugur Mumcu'nun arkasina saklanip baska dümenler cevirenler onun bu yazilarindan rahatsiz olurlar.Ugur Mumcu Atatürk milliyetcisiydi,öyle birilerinin sandigi gibi falan yanlisi filan yanlisi degildi.Onun yukarda ki yazisi bugün Ergenekon senaryosunu yazanlar icin bir tokat gibidir.Dün Kürtlere kim destek veriyorduysa bugün Ergenekonu icad edenlerde onlardir.Bugün kim CIA'nin himayesinde Amerika'da bariniyorsa Ergenekon onun senaryosudur.Emniyet icindeki F.tipi örgütlenmeyi rahmetli Necip Hablemitoglu acik acik belgelemisti. Son olarak EGER UGUR MUMCU YASASAYDI UGUR MUMCU'YU KIMLERIN KATLETTIGINI SÖYLEYEBILECEK KADAR DÜRÜST BIR GAZETECIYDI,YANI DÖNEK DEGILDI,BIRILERININ ATINA BINIP DÜGÜNE GIDENLERDEN VE KINA YAKANLARDAN DEGILDI.UGUR MUMCU'yu kimler öldürdü diye merak edenler yukarda ki yaziyi birkac defa okusunlar. saygilarla Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.