Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Biz defalardır diyoruz bunu ama hep konuyu inkara edip baskalarına ihaale edelim diyolar yok efendim barzani şu talabani bu bush şöyle dedi rıce böyle dedi... KÜRT sorunu TÜRKİYE'nin bir iç meselesidir,bu işi ne amerika ne israil nede ırak çözemez.Bu sorunun çözümü ANKARA'dan baska hiçbiryerde değildir.

 

ALTINA AYNEN İMZAMI ATIYORUM KARDEŞİM...

Gönderi tarihi:

KYB'nin internet sitesinin girişine slogan olarak 'Ah Türkler, Kürtler'inizi sevin, koruyun ve onlara güvenin' sözü slogan olarak yazıldı...

 

 

Vatan gazetesinin haberine göre; Altındaki yazıda ise "Kürtler Türklersiz, Türkler de kürtlersiz olamaz.Türkler baba, Kürtler ise onun kızı gibidir. Baba, artık kızını sevmeli" ifadeleri yer aldı... İşte bu ilginç yazıdan satırbaşları:

 

- Türk devleti, trajikomik kıskançlığı ve güven kaygısı ise kızına zor yıllar geçiren bir despot babaya benziyor. Evdeki kız dışarı çıkamıyor, okula gidemiyor, gerektiği gibi bakılmıyor. Sonunda birileri (PKK) gel bize katıl isyan et diyor, ya da bir başkası (Kürt yönetimi) gizlice evini terk et yanımıza kaç diye telkin ediyor.

 

- Despot baba yıllardır kızıyla barışık olmadığı için endişe ediyor. Onu zaman zaman korkutuyor, dövüyor. Bazen de onu teşvik edenleri dövüp korkutuyor.

 

- Aslında ne olması beklenir? Bu babanın kızıyla sürekli konuşması, onun ihtiyaçlarını anlayıp karşılaması, sevip güvenini kazanması... İşte o zaman baba ile kızı hiç kimse ayıramazdı...

 

- Peki ya kız, yani Kürtler? Onlar babalarına güvenebildiler mi? Hayır... Hep üçüncü sınıf vatandaş oldular. Kürtler şimdi yorgun ve umutsuz. PKK'ya olan inançları da azaldı. Artık yeni açılımlar istiyorlar. Türkiye, Kürtleriyle artık barış yapmalı. Onları sevmeli, korumalı...

 

- Doğuda, güneydoğuda, Marmara'da, İzmir'de, Akdeniz'de, Anadolu'da yüzyıllarır Kürtler ve türkler bir arada yaşadılar. Evlendiler. Türkler Kürtsüz, Kürtler de Türklersiz olamaz...

Gönderi tarihi:

Kürtler ve Türkler uzaklaşıyor, korkuyorum

 

Kürt Konferansı'nda konuşan Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir, Kürtler ve Türkler'in yavaş yavaş uzaklaştığını söyledi, "Bu beni korkutuyor. Mutlak surette uzaklaşmanın önü kesilmeli" dedi.

 

Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere Yerleşkesi'nde düzenlenen "Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları 1-Türkiye'nin Kürt Meselesi" başlıklı konferans, geniş güvenlik önlemleri altında tamamlandı. Konferansın ikinci gününde ''Kimlik Hakları, Sosyal ve Kültürel Boyut'' başlıklı panelin konuşmacılarından Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Kürt Sorunu"nun akademik bir ortamda akademisyenler tarafından tartışmaya açılmasının ileri bir adım olduğunu, Kürtlerden söz etmenin sorun olmaktan çıkarılması gerektiğini söyledi. Baydemir, özetle şöyle dedi:

 

ÇOCUKKEN YAŞADIĞIM TRAJEDİ

"Okula başladığımda tek kelime Türkçe bilmiyordum. Bunun sende yarattığı travmayı yaşamayanlar anlaması mümkün değildir. Benim kentimde Süryaniler, Ermeniler, Yahudiler yaşardı. Onların yaşadığı trajediyi anlıyorum, onların gitmesiyle bizler kaybettik. ... Sorun tek başına ekonomik, güvenlik sorunu değildir. Bana göre terör sorunu da değildir. Sorun ekonomiktir, sosyaldir, siyasaldır,kültüreldir. Dolayısıyla bu sorunun aşımı konusunda bütün bu ayrıntıları içeren sivil bir projenin, bir yol haritasının oluşturulması gerekir. Yavaş yavaş iki halkın birbirinden uzaklaşma sürecine girmesi beni korkutuyor. Bunun mutlaka önlenmesi lazım." Fransa Rouen Üniversitesi'nden Doç. Dr. Salih Akın Kürtçe'nin ikinci resmi dil olmasını savunurken, diğer konuşmacılar da özetle şunları söylediler:

 

* Mehmet Altan (Gazeteci): Bizim oturduğumuz yere 1934'de gelen elektrik, Doğu'ya 1985'te gitti. Bu toplantıdaki kadar katılım, Güneydoğu'da insülin peşinde koşan çocuklar yararına da olursa, Kürt sorununun çözüleceğine inanıyorum.

 

* Hasan Cemal (Gazeteci): PKK'nın yanlışlarını açık ve seçik tartışmalıyız. Ayrıca sorunların çözümü için AB ipine daha sıkı sarılmak gerektiğine inanıyorum.

 

* Mehmet Ali Birand (Gazeteci): Biz olayı PKK'ya yapıştırdık. Hâlâ PKK ile yaşıyoruz. Kürtler ise ne istediğini bilmiyorlar.

 

 

Muhsin Kızılkaya: "Türkler ve Kürtlerin ortak kültür ve yaşama alışkanlıklarına sahip. Neden halen sokakta birbirimizi boğazlamadık. Bunun sebebi ortak kültürdür. Ancak Kürt olmak, biraz tehlikeli. Ancak Kürt olmak, biraz tehlikeli. Türkiye'de Kürtler herşey olabilir. Overlokçu olabiliyorlar, ara ütücü olabiliyorlar, remayözcü olabiliyorlar, hatta son ütücü bile olabiliyorlar. Bir tek Kürt olamıyorlar."

Gönderi tarihi:

Türk ve Kürt Kimlikleri

 

 

 

 

 

Kürt siyaseti yapanlar “Türk” ismine, devletimizin “üniter-ulus devlet” niteliğine itiraz ederek, karşısına “Kürt” kimliğini koyuyorlar. “Türk” ismi ve vasfı, böylelikle asimilasyon politikalarının delili olarak sunuluyor.

 

Hatta buradan saldırgan ırkçılık tezleri üretiliyor. İstismar etmeye ve edilmeye oldukça müsait bir alan. Buradan kafaları karıştırıp, birbiriyle çatışan kimliklerin altını doldurmak ve birlikte var olması mümkün olmayan düşman iki taraf yaratmak kolay. Kolay ama bu toplumun yaşadığı tarihe ve içselleştirdiği kişiliğe uygun değil. “Türk” sıfatı, Kürt kimliğinin karşı kutbunda yer almıyor. Üst ve alt kimlikler sınıflandırmasının ötesinde bir şeyden bahsediyorum. Türkleri ötekileştirerek Kürt milliyetçiliği değirmenine su taşıyanların bu kimliklerin inşa edildiği tarihi anlamaları lazım. Bu tarih sadece bu kimlikleri açıklamıyor; bugün yaşadıklarımızı, üstelik gelecekte başımıza gelecekleri de anlatıyor.

 

Türk ulusal kimliği

 

Bugün eğer “Türk ulusal kimliği” diye bir şeyden bahsediyorsak, bu kimliğin oluşması için çaba harcayanlar arasında Türkler en son sırada anılması gereken etnik grubu oluştururlar. Hatta Kürtlerin bu kimliğe yaptığı pozitif katkı bile Türklerden fazladır.

 

II. Meşrutiyet yıllarına gelene kadar Türk olan Türkçü bir isim yoktur. Türkçülüğün ilk kitabını yazan, Türklerin arî ırka mensup üstün bir ırk olduğunu ispatlamaya girişen isim, Polonyalı bir asilzade olan Mustafa Celaleddin Paşa (Kont Borzecki)’dır. Bulgar asıllı Ahmet Vefik Paşa ikinci isimdir. İlk Türkçe lügati neşretmenin yanında, Türkçülüğü derli toplu bir düşünceye dönüştüren kişi, Arnavut Şemseddin Sami’dir. Tekin Alp Yahudi’dir. “Primo Türk Çocuğu” gibi hikayelerde damardan Türkçülük aşılayan Ömer Seyfettin, “Üzümcü” hikayesini “İlahî bir kudretin, ebedî bir feyzin var ey Türk” diye noktalayan Ahmet Hikmet Müftüoğlu Çerkez’dir; günümüzün Türkçü edebiyatının hâlâ aşılamayan ismi Nihal Atsız gibi. “Türk oğluyum bu bayrağın yüzü dönmez kuluyum/ Yüreğimde Oğuz Han’ın yıldırımlı kini var” mısralarının yazarı olan şair Kemal Fevzi, bu şiiri yazdıktan altı yıl sonra Şeyh Said isyanında asılan bir Kürt’tür. Ziya Gökalp’in Diyarbakır’dan İstanbul’a uzanan ve Ankara’da noktalanan macerası Cumhuriyet’e de damgasını vuran Türkçülüğün esaslarını ortaya çıkarmıştır. Türk kökenli, ama üçüncü sınıf bir şair olan Mehmet Emin Yurdakul, kendisine Türkçülüğü, İslamcı ideolojinin mübeşşiri kabul edilen Cemaleddin Afgani’nin aşıladığını söylemektedir. Bediüzzaman Said Nursî’nin, Osmanlı’nın son demlerinde Kürt ve Arap aşiretleri arasında dolaşarak “Türk propagandası” yapması (Münazarat) da aynı çerçevenin içine girmektedir. Bütün bu isimlerin hepsinin ortak amacı bir Türk milleti vücuda getirmektir.

 

Bütün bu çabaların arkasındaki niyeti doğru anlamalıyız. Bu gayretlerin gösterildiği yıllarda yangın her yeri sarmıştır. 93 Harbi ve Balkan Savaşları ile, koca imparatorluktan arta kalan sadece bir enkazdır. Farklı dillerden, soylardan aklı erenler, bu enkazı kurtaracak bir dayanak aramaktadır. Sömürgeciliği ateşleyen milletler çağında bu dayanağın adı millettir. Ancak bir milletin oluşturacağı direnç hattı ile bağımsız ve özgür bir devletin çatısı altında yaşanabilir. Ortada millet olmaya en yakın duran da Türklerdir. Bu yüzden herkes elbirliği ile Türk milletini yaratmaya, bunun için de Türk milli kimliğini oluşturmaya girişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri arasından doğan “Türk ulusal devleti”ni kuranlar, bu trajik tarihin mantığını temsil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu kadrosu Çerkezler ve Makedonyalılardır. Her iki grup da kökleriyle bağlı oldukları toprakları kaybetmiş, elde bulunan vatan toprağının değerini hakkıyla kavramış ve buna göre davranmış nesillerdir. Gereği, bir ulus devlet kurmak, bunun için de bir ulus yaratmaktır. Türk ulusal devleti için Türkleştirilen ilk etnik topluluk da Türkler olmuştur.

 

Irkçılığın imkansızlığı

 

Aylar önce, Mersin’de üç çocuğun bayrağı yere atmalarıyla başlayan gerginlikler üzerine, Zaman’ın bu sayfasına bir yazı yazmış ve ortaya çıkan milliyetçi tepkileri “çoğunluğun bölücülüğü” olarak nitelemiş ve ırkçılığın, bu topraklar için imkansız olduğunu söylemiştim. Etyen Mahçupyan, yazdıklarıma zarif bir göndermede bulunarak, farklı bir boyuta işaret etti. (Zaman, 29.8.2005) Osmanlı sisteminin, dayandığı cemaat hiyerarşisi içinde bir “millet-i hakime” üreterek, bir kimliğin yani Müslümanların diğerlerine üstünlüğünü zaten içselleştirdiğini; modernlikle birlikte Müslümanların yerine Türklerin geçtiğini ve bu sefer üstünlüğün ırksal bir içerik kazandığını belirtiyor. Ben ırkçılığın bu topraklardaki geçmişi ve bugünü hakkında hâlâ derin şüpheler besliyorum.

 

Fransız İhtilali’nin dünyaya yaydığı üç prensipten tarihi en fazla değiştireni, üçüncüsü yani “kardeşlik”tir. Osmanlıların “uhuvvet-i siyasiye” diye tercüme ettiği bu prensip milliyetçilik adını verdiğimiz şeydir. Bu prensibin dinî cemaat hiyerarşilerine göre eşitleştirici bir mantığı vardır. İmparatorluğun çok milletli yapısını, dağılmanın sebebi olarak gören Cumhuriyet’in kurucuları, bu yüzden ulus devleti ve bir millet yaratma işini çok ciddiye almıştır. Milletin varlığı, devleti, ülkeyi ve halkı savunmanın güçlü bir mevziidir. Bu millet savunmacı bir anlayışın ürünüdür. “Yurtta sulh, cihanda sulh”çu, “Misak-ı Millici”, kısaca elde kalanı savunmak üzerine inşa edilen bu mevzide ırkçılık, sadece arızi olarak, zamanın icabı gereği ortaya çıkabilmiştir. Dünyada ırkçılığın yükseldiği 30’lu yıllarda Türk kafataslarının sınıflandırılması, II. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenileceğinin anlaşılması üzerine de 1944’te Türkçü-Turancıların yargılanması başlamıştır. Atatürk milliyetçiliğinin sistematik bir referansa dönüşmesinin 80 sonrasına tekabül etmesi de aynı sebeptendir. Irkçılık, bu savunmacı milliyetçiliği sarsacağı için hep arızi kalmıştır. Yüzyıllar boyu, ırk ve dilin ötesinde dinî inancın belirleyici olduğu, dolayısıyla ırkların karıştığı bir toplumdan bir millet oluşturmaya kalktığınızda ırkçılıktan uzak durmanız gerekir. Çok yakından tanıdığım milliyetçi söylemin ırkı referans alan kısmının hep marjinal kalması ve siyasete taşınamaması bu yüzdendir. Osmanlı devlet ricali Kürtlerden nefret ederdi. Bunun sebebi, Kürtlerin farklı bir etnik topluluk olması değil, çoğunluğunun göçebe olmasıydı. Aynı şekilde Osmanlı merkezi, Yörük aşiretlerinden de Arap bedevilerden de hoşlanmazdı. Avşar Beyi Dadaloğlu ile Kürt aşiret reislerinin isyanları arasında bu yüzden bir fark yoktur.

 

Kürt kimliği

 

Kürt kimliğinin tezahürleri olarak bugün yeniden yaratılan efsaneler, aslında Türkmen göçebelerle paylaşılan ortak özelliklerdir. Kürt kimliği bu yüzden yüzyıllar boyu dil ile korunan farklı bir etnik topluluğu ifade etmektedir. Türkiye’de mevcut diğer etnik gruplardan Kürtleri farklı kılan coğrafi olarak otokton bir halk olmalarıdır. Dil, coğrafya ve aşiret yapıları soyu da muhafaza ettiği için, Kürt milliyetçiliği modern çağa tercüme edildiği zaman ırkçılığa açık durumdadır. Din, ortak bağı oluşturduğu için, tıpkı Arap milliyetçiliğinde olduğu gibi farkı tebarüz ettirecek nitelik olarak ırk ön plana çıkmaktadır. Türk ve Kürt sıfatlarının karşıladığı kimlik, bu yüzden birbirinin müteradifi değildir. Ancak iki kimliğin yekdiğerini ötekileştirmesi ile her ikisinin birbirine benzeyeceği bir süreç yaşanabilir.

 

Kimlikler yaşanmış tarihselliğin ürünleridir. Etnik bir topluluk olarak trajik bir tarihe sahip olan Kürtlerin kimlik politikaları ile siyasi hayallerini birbirinden ayırmamız gerekir. Evrensel olarak haklı ve meşrû kimlik talepleri ve hakları, bulundukları ülke içinde eninde sonunda gerçekleşecektir. Siyasî hayaller ise konjonktüre bağlı olarak değişmektedir. Öcalan’ın Stalinist stratejisi, Türkiye Kürtlerini, bölge dengeleri içinde basit bir araca dönüştürdü. Terör üzerine kurulu bu strateji, Türkiye’ye ağır bedeller ödetti. Irak Kürtleri de, arkalarına aldıkları dış destekle ayağa kalktıklarında hep hüsranla karşılaştılar. 1975’te Irak ordusu karşısında yalnız kaldıklarında, Kissinger, “Kürtlere neden yardım etmiyorsunuz?” sorusuna, “Diplomasi misyonerlik değildir.” cevabını vermişti. Bugün Kuzey Irak’taki Kürt varlığı da diplomatik hesapların değişmesi ile bir günde sona erebilir. Yaşanmış tarih, Kürtlere yaşadıkları devlet sınırları içinde huzur ve barış içinde yaşama yolları aramaları gerektiğini gösteriyor.

 

Türkiye’nin bir “Kürt sorunu” var. Bu sorun görmezden gelinecek ve yok sayılacak bir sorun değil. Bu sorunu çözmek ise çoğunluğun ve çoğunluğa sırtını dayayan siyasetçilerin görevi. Türkiye’nin ayrıca, bir “millî birlik ve bütünlük” sorunu var. Bu sorunu çözmek de, başta Kürt siyaseti yapanlar olmak üzere, yine bütün siyasetçilerin görevi. Son günlerde hızla artan linç türü olayların Türkiye’de bir Kürt-Türk düşmanlığının belirtileri olduğu şeklindeki yorumlar var. Benzer olaylar 1990’lı yıllarda da özellikle Ege Bölgesi’nde yaşandı. Taşralarda küçük çıkar çekişmelerinde, bir tarafın elini güçlendirmek için “etnik destek” araması, olayın bir etnik çatışma olduğunu göstermez. Toplum psikolojisi gerginliklerle yükselebilir veya düşebilir. Bunu kontrol altında tutacak güç de siyasetçilerin elindedir.

 

Bir yol ayrımındayız. Peşin hükümlerimizi, öfkelerimizi, ince hesaplarımızı, iktidar mücadelesinde kazanacağımız mevzilerin formüllerini doldurduğumuz yumurta küfelerinden kurtulup sakin bir şekilde düşünelim ve karar verelim. Her iki taraf için de görünen gelecek: Kaybedeceklerimiz yanında bugün feda edeceklerimiz devede kulak kalacaklar.

 

 

 

 

Mümtaz'er Türköne

[email protected]

Gönderi tarihi:
Kürtler ve Türkler uzaklaşıyor, korkuyorum

 

Kürt Konferansı'nda konuşan Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir, Kürtler ve Türkler'in yavaş yavaş uzaklaştığını söyledi, "Bu beni korkutuyor. Mutlak surette uzaklaşmanın önü kesilmeli" dedi.

.

.

.

Muhsin Kızılkaya: "Türkler ve Kürtlerin ortak kültür ve yaşama alışkanlıklarına sahip. Neden halen sokakta birbirimizi boğazlamadık. Bunun sebebi ortak kültürdür. Ancak Kürt olmak, biraz tehlikeli. Ancak Kürt olmak, biraz tehlikeli. Türkiye'de Kürtler herşey olabilir. Overlokçu olabiliyorlar, ara ütücü olabiliyorlar, remayözcü olabiliyorlar, hatta son ütücü bile olabiliyorlar. Bir tek Kürt olamıyorlar."

Önce Mehmet Altan'dan baslayacagim;Mehmet Altan acaba elektrigin Karadenize ne zaman gittiginide biliyormu,yoksa ideolojisi geregi Dogu ve Güneydoguyu zikretmek dahami kolayina gidiyor??

Hasan Cemal ise AB nin kuyrugundan koparsak Türkiye üniter kalir diye korkmaktadir saniyorum.

Kürtler ve Türk'lerin birbirinden uzaklastigindan korktugunu söylemis Osman Baydemir.Ama ayni Osman Baydemir dün daha baska seylerde söylüyordu,yoksa korkusu baska seydenmidir.

Mehmet Ali Birandi sempatik bulmasamda yinede en dogruya yakinini o söylemis ama ufak bir vurgulama yapacagim;Kürtler aslinda ne istediklerini biliyorlar ama bir taraftan Barzani´bir taraftan PKK onlarin karar vermesini engellemektedir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Kürtler aslinda ne istediklerini biliyorlar ama bir taraftan Barzani´bir taraftan PKK onlarin karar vermesini engellemektedir.

Evet kürtler ne istediklerini biliyorlar ama bunu anlamak istemeyen ve onlara yoksunuz diyenler yüzünden hala dış mihraklar tarafından yönlendirilen hareketler tarafından TÜRKİYE aleyhtarlığı kendilerine asılanmaktadır.

 

Yeni yapılanmanın tek söz ve karar merci Atatürk 16 ve 17 Ocak 1923 tarihinde İzmit’te gazetecilere yaptığı uzun görüşmede Kürtlerin bölgelerinde özerk yönetimler kurabileceklerini açıklayarak umut veriyordu. Lozan görüşmeleri sırasında Türk heyeti başkanı ismet paşa aynen şöyle diyordu. “ devlet hükümet nezlinde eşit haklara sahip ve ulusal haklardan yaralanan iki halka Kürt ve Türk halkına aittir.”fakat 1923 yılında Lozanda imzalanan anlaşmalarda TC. Sınırları belirlenip devletin varlığı tescil edildikten sonra söylem ve tutumlar aniden değişiyor her şey tersine dönüyordu.

1924 yılında yürürlüğe konulan anayasa ile Kürtler dili kültürü kişiliği ve bütün varlığıyla artık yoktu. Bir sabah aniden Kürtlerin var olmadığına karar verilmiştir. Kürdistan adı Kürtlerin dili insan isimleri yasaklandı.

Gönderi tarihi:
Kürt Tarihine Giriş (Entry to Kurdish History)

.

.

.

Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. ?Subar?ların diğer adı ?Suvar?dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede ?Şivan? Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil?de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari/Subaru adını halen taşımaktadır. Irak?da dışişleri bakanlığı yapmış Hoşyar Zebari adında bir Kürt bakan dahi vardır.

Sevgili botan daha öncede size bu konuda yazdım ama alakasız cevaplar verdiniz,Hikaye tarih anlatmayın lütfen Sizinim yazdığınız bu Hikayeyi Kabul etmemek Kürt halkını kabul etmemek anlamına gelmez.

yok efendim Dr. Asad Khailany?nin yaptığı araştırmalar asırlar önce kürtlerin var olduğunu böyle açılıyor diyorsun...

Sümerler (Sumerians) - Karda, Kurti ve Guti,

Babiller (Babylonians) - Garda ve Karda,

Asuriler (Assyrians) - Qurti ve Guti,

Grekler (Greks) - Kardukh ve Gordukh

İbraniler ve Keldaniler (Hebrews and Chaldeans)- Kurdaye,

Aramaik ve Nesturiler (Armamic and Nestorians)- Kadu,

şimdi bu kelimelerle kürdün ne alakası var?

bu kürt devleti var anlamınamı gelir..

 

Elbette kürtleri hiç kimse inkar edemez kürkt halkı vardır,yıkılan osmanı devletini yeniden kurup adını türkiye koydular,Bu savaşte kürtlerde türkler kadar şehit vermiştir bu vatan topraklarına bir edirneli kadar hakkarili ,şırnaklıda aynı duygularla sahip çıkmalıdır...

Şimdi siz uydurma Tarihin bile kabul etmediği tarihlerle burada kendinizi farklı gösterirseniz ,etkiye tepki vermek zorunda kalınacaktır ...

Türkiyede yaşayan kürt vatandaşlarımızın yarısı zazaca yarısı kurmaci konuşuyor...şimdi hangisi sizin ortak diliniz olacak...kurmancı desen zazalar bunu kabul edecekmi?

zazaca desen kurmaciler bunu kabul edecekmi?daha türkiyedeki azda olsa sorani dilini konuşanları saymıyoruz...

 

Şimdi bu aşağıda yazdığım kelimelerin biri biri ile hiç alakası varmı?

 

Türkçe -- Kurmanci -- Zazaca

Ev -- Mal

Susuzluk -- Tî -- Teyşan

Gönül -- Dil -- Zerri

Baba -- Baw -- Pî

Oğul -- Kurr -- Lac

Kadın -- Jin -- Cêniye

Gitmek -- Çûn -- Şiyene

 

Kim -- Kî -- Kam

At -- hesp -- Estor

Dün -- Duh -- Vizêr

Tilki-- Rovî -- Luwe

Fare-- Mişk -- Merre

Kan-- Xwîn-- Gonî

Kapı-- Derî -- Keyber

Evet / --Erê / Na -- Ya / Ne

Bu -- Ev( ı)no , -- (I)na

Diğer-- Din-- Bîn

Kar--- Berf-- Vorre

Koşmak-- Bazdan-- Vestene

Koç-- Beran-- Vosn

Çiçek-- Gul-- Vil

Değişmek-- Guherîn-- Vurrayene

Üksek-- Bilind-- Berz

Rüzgar-- Ba-- Va

Kuzu-- Berx-- Vorrek

Yağmur-- Baran-- Varan

Gülmek-- Kenin-- Huyaene

Söylemek-- Gotin-- Vatene

 

 

 

 

Yaşam-- Jîyan-- Cewiyaene

Anne-- Dayik-- Mae

Ağız-- Dev-- Fek

Gelmek-- Hatin-- Ameyene

Ağlamak--Girîn-- Bermaene

De (örn.: evde)--Le--- De®

Nasıl-- Çawan-- Senên

Akşam-- Êvar-- Şan

Ot-- Giya-- Vaş

Küçük-- Piçûk-- Qic

Yıl-- Sal-- Serre

Getirmek--Anîn-- Ardene

Kız-- Keç-- Keyna

Sevgili-- Dezgir-- Waşte

Domuz-- Beraz-- Xoz

Kaşınmak-- Xurîn-- Hurîaene

Var-- Heye-- Esto

Yanmak-- Şewitîn -- Veşayiş

Ön-- Ber-- Ver

Muhallefe-- Bije-- Viae

Böbrek-- Gurçik-- Velik

Uyku-- Xew-- Hewn

Bahar-- Bihar-- Wusar

Yapraklar-- Belk-- Velg

Kurt-- Gur-- Verg

Çeşme-- Kanî-- Hêni

Hatırlama-- Bîr-- Vira

Dağ-- Çiya-- Ko

 

 

Türkçe-- Kurmanci-- Zazaca

bir (1)-- yek-- yew / jew

iki (2)-- du du-- dı

üç (3)-- sê-- hirê

dört (4)--- çar-- çhar

beş (5)-- pênç-- ponç

altı (6)-- şeş-- şeş

yedi (7)-- heft-- hewt

sekiz (8)-- heşt-- heşt

dokuz (9)-- neh naw

on (10)-- deh-- des

Gönderi tarihi:

Kürtcüler,yani Kürtlerin ayrilikci daha dogrusu,fesat karistiran kesimi (ki bunlar aznliktadir,azinlikta olmalari bir yana bilenmis bir kesim,yani asil tareron kesimi.)saf ve siyasetle ilgilenmeyen,aklinin ucundan dahi kötülük gecmeyen,kendini bu ülkenin bir ferdi olarak kabul eden,büyük cogunluga beyin yikama ameliyesi olarak,gerceklerle uzaktan yakindan hicbir ilgisi olmayan sadece Kürt Irkci yazar ve komitacilarin uydurduklari masallari empoze etmeye calisirlar,kendilerininde gercek disi oldugunu bildikleri bir tarihi anlatirken kendilerini de buna inandirirlar.Düsünebiliyormusunuz,ta Perslere kadar gidebiliyor ve Persleri kendi atalari olarak insanlara anlatiyor ve baska bir tarihi ******** *******. Hani derler ya,amaca ulasmak icin her yol mübahtir diye,aynen böyle.Hititlere sahip ciktilar,Perslere sahip ciktilar,yakinda Firavunda bizim en büyük atamizdi derlerse sasmamak gerekir,cünkü bunlar bu tip gercek disiliklari meslek edinmisler kendilerine.Senin tarihin degil 10.000 yil öncesini 100.000 yil öncesine gitse ne olur.Perslerin tarihini Hititlerin tarihini veya Mezopotamyada yasamis bir sürü toplumun tarihini gaspettigin sürece sen hicbirseysin.Insan kendi tarihiyle ögünür baskalarinin tarihi ile ögünenleri aslinda anlatan cok mükemmel bir söz vardir burasi yeri degildir o sözün ama Persleri Hititleri Kürtlerin atalari yapanlar bu sözü gercekten hakedenlerdir.Binlerce tarih kitabi yazilmis,Tarihin üstadi HERODOT bile Kürt veya benzeri bir kralliktan bahsetmemis ise bu demektirki Kürtcüler olmayan bir tarihi baskalarinin tarihlerinin üstüne oturarak kendilerine mal etmeye calismaktadirlar.Ne garipki Kürtcülerin en yakin dostlari Ermenilerdir,ve Ermenistanla cok yakin iliskileri vardir,nedense bu Kürtcüler Ermenilerin tarihine konma tesebbüsünde bulunmadilar,neden acaba dersiniz?Ben söyleyeyim,cünkü Ermenistanla ayni müsterekte birlesiyorlar Türklere karsida ondan,hem Ermenistanin bir tarihi var bellidir,tarih kitaplarinda adi hep gecer ve adida ARMENIEN dir,yani gayet acik secik Ermeni olarak anlasilir.Kürtcüler baskalarinin tarihlerini gaspettikleri icin dikkat ederseniz,bilmem kimin tarihinde Kürtlerin adi böyleydi,bilmem kimlerin tarihinde Kürtlerin adi böyleydi diyede onlarca isim kullanarak hem yalanlarina bir kilif uydurur hemde o gecmis medeniyetleri kendilerine yalanci sahit gösterirler,nasil olsa kim anlayacak diye kendilerinden baska akilli yok sanarak Kürt halkinin beynini yikamaya calisirlar ama halk onlara gereken cevabi herzaman vermistir.

Simdide tutturmuslar Avrupada baska Kürt milletvekilleri Kürtleri temsil edemez diye,niye temsil edemiyorlar?Cünkü onlar ayrilikci veya bölücü degilde ondan.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Sevgili botan daha öncede size bu konuda yazdım ama alakasız cevaplar verdiniz,Hikaye tarih anlatmayın lütfen Sizinim yazdığınız bu Hikayeyi Kabul etmemek Kürt halkını kabul etmemek anlamına gelmez.

yok efendim Dr. Asad Khailany?nin yaptığı araştırmalar asırlar önce kürtlerin var olduğunu böyle açılıyor diyorsun...

.

.

.

Türkçe-- Kurmanci-- Zazaca

bir (1)-- yek-- yew / jew

iki (2)-- du du-- dı

üç (3)-- sê-- hirê

dört (4)--- çar-- çhar

beş (5)-- pênç-- ponç

altı (6)-- şeş-- şeş

yedi (7)-- heft-- hewt

sekiz (8)-- heşt-- heşt

dokuz (9)-- neh naw

on (10)-- deh-- des

Ortak dil bir toplumun ortak sesidir.Ortak ses ise farklı seslerin çeşitliliğinden bütünlüğe ılaşmasıdır.Şimdi oldukça ilginç olan neyi ortak dil olarak kullanacaksınıza vereceğim cevap yine sizin sorunuz da gizli.Tabi ki ORTAK DİL denilen bir oluşum dili!Evet kurmanci,zazaca,sorani kürtçeye ait lehçelerden bir kaçıdır ve bunlar o dile ait zenginliğin göstergesidir.

Gönderi tarihi:

DTP'li Türk, 'Soyadı Yasası çıktığında bizim bölgede Türkçe bilen kimse yok. Nüfus memuru geliyor ve herkese kafasına göre bir soyadı veriyor' dedi.

 

 

 

Zaman gazetesinin haberine göre; Son yıllarda bölge halkının ve devletin bakışında önemli değişimler yaşandığını belirten Türk, ayrı bir devlet istemenin anlamsız olduğunu, düşmanlığa yol açacak bu talebin geleceği karartacağını vurguladı. Birlikte yaşamanın yararlarını anlatırken kendisiyle ilgili de özeleştiri yaptı: "Geçmişte etnisiteyi öne çıkaran bir mantığa sahiptim. Şimdi bu siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım." Birçok arkadaşının bu değişimi yaşadığını anlatan Türk, dünyanın küçüldüğü bir dönemde bunun tersini savunmanın doğru olmayacağını kaydediyor. Malazgirt'ten Kurtuluş Savaşı'na yaklaşık bin yıldır Türklerin ve Kürtlerin omuz omuza yaşadığını ifade ettikten sonra, birlikte yaşamaya bir kez daha vurgu yapıyor: "Duygusal ve kültür düzeyi düşük bir coğrafyada yaşıyoruz. Etrafımız tuzaklarla dolu. Çek ve Slovaklar gibi değiliz ki... Günümüz dünyasında sorunlar silah ve şiddetle çözülemez."

 

Ahmet Türk, gelinen noktada TBMM dışında bir çözüme inanmıyor. "Terör örgütünü neden kınamadıkları" eleştirilerine cevap verirken suçu devlete atıyor. Devletin bugüne kadar Kürt yurttaşını kucaklayacak ve sorunları demokratik yollarla çözecek bir mantık ve niyeti ortaya koyamadığını savunan Türk, "Bütün sıkıntımız şudur: Devlet, sürecin böyle gitmesini eleştirebileceğimiz imkanları bize sunsaydı, farklı ve doğru bir siyaset yapabilirdik. Bu olmadığı için demokratik reflekslerimizi artırma şansımız azalıyor." ifadelerini kullanıyor. DTP'li Türk, her şeye rağmen meselenin kısa sürede biteceği ümidini korurken, çeyrek asırlık süreçteki derin yaraların da çok geçmeden kapanacağına inanıyor. Bu konuda yapılması gerekeni "ortak akılla ortaya çıkacak doğru devlet politikası, doğru medya ve siyasetçilerin doğru mesaj vermesi" olarak sıralıyor.

 

Ahmet Türk, parti içi tartışmalara da ilk kez ayna tutuyor. DTP'nin Meclis dışından bir genel başkan arayışına karşı çıktığını, ancak partisini ikna edemediğini ifade ediyor. Seçim döneminde partiye yeniden genel başkan olmak istemediğini arkadaşlarına anlattığını kaydeden Türk, "Sağlık nedenlerimi gerekçe gösterdim. Ancak tek gerekçem bu değildi. Genel başkanlığımın devamından rahatsız olan bazı kesimlerin ve bazı şahısların olduğunu da biliyordum." ifadelerini kullanıyor. Türk, parti kararıyla genel başkanlığa getirilen Nurettin Demirtaş'a 'sahte çürük raporu' davasının baş ağrıtabileceği uyarısını da yaptığını aktarıyor. Bazen 'düşünmeden ve yeterli tahlili yapmadan' hareket ettikleri özeleştirisini yapan Türk, arkadaşlarına hep özgür ve vicdani doğruları çerçevesinde hareket etmeleri tavsiyesinde bulunduğunu aktarıyor. Bu yüzden Aysel Tuğluk'un son zamanlarda yaptığı çıkışları çok önemsiyor. Tuğluk'un partiye dönük eleştirilerini 'özgürce düşünme'nin sonucu olarak gören Türk, şöyle devam ediyor: "Özgürce düşünemez ve konuşmazsanız siyasete bir şey katamazsınız. Her arkadaşımın inandığı şekilde siyaset yapmasını istiyorum. Aysel Hanım'ın söylediklerini de farklılık olarak değil bir yüreklilik olarak değerlendiriyorum."

 

Ahmet Türk, CHP, SHP, DEP ve DTP milletvekili olarak Parlamento'da görev yapan Türkiye'nin deneyimli siyasetçilerinden biri. Sosyal demokrat kişiliğinin yanı sıra yıllardır Kürt sorunu önceliğinde siyaset yapan partilerin en üst karar noktalarında görev alıyor. Seçimlere bağımsız adaylarla girme kararının ardından DTP liderliğinden istifa etti, 20 milletvekilinin partiye yeniden üye olmasının ardından da DTP'nin TBMM grup başkanlığına getirildi. Suskunluğunu bozan Ahmet Türk, partisi adına ezber bozacak açıklamalar yaptı. Bir süre önce emekli paşaların Milliyet Gazetesi'ne verdiği demeçlerde yaptıkları özeleştirilere, Ahmet Türk de yeni açılımlarla karşılık veriyor. Görüşleri özetle şöyle:

 

Muhalefet, hükümetin cesaretini kırıyor

 

"Bölge insanı savaş çığırtkanlarına karşı AK Parti'yi sığınacak bir liman olarak gördü. Bizim çözüm gücü olmadığımızı çok iyi biliyorlar. Kürtlerin demokratik taleplerini dile getirmemiz için gerekli desteği verdiler; ama CHP ve MHP'nin frenlenmesi için de AK Parti'yi desteklediler. Eğer soysal demokrat olduğunu iddia eden bir parti, gerçekten sosyal demokratlığın gereklerini yapsaydı, gerçekten hak ve özgürlükler konusunda saygılı, demokrasinin gereği bir siyaset izleseydi AK Parti'nin daha cesur adımlar atacağına inanıyorum. Şu anda iki partinin (CHP ve MHP) şoven ve milliyetçi politika izlemeleri, açılımcı politikaya direnmeleri, ister istemez AK Parti'nin demokratik reflekslerini azaltıyor. Muhalefet, Kürt sorunu konusunda ön açıcı değil. Sorunların çözümüne katkı sunan bir yaklaşım biçimi yok.

 

Bazı kesimler beni istemiyor

 

PKK'yı ve Abdullah Öcalan'ı çok rahat eleştirebiliyorum. Bugüne kadar PKK tarafından çok ciddi eleştiriler aldım. Vicdanî doğrularımı kimse için değiştiremem, DTP'nin Meclis dışından genel başkan arayışına karşı çıktım; ancak partimi ikna edemedim. Seçim döneminde partiye yeniden genel başkan olmak istemedim. Sağlık nedenlerimi gerekçe gösterdim. Ancak tek gerekçem bu değildi. Genel başkanlığımın devamından rahatsız olan bazı kesimlerin ve bazı şahısların olduğunu da biliyordum. Parti içinde eleştirilerimi yaptım. Meclis dışından bir ismin genel başkanlığının doğru olmadığını söyledim, bu durumun sakıncalarını anlattım. Hatta, iki başlılık olacağı için grup başkanlığından da ayrılmak istediğimi anlattım. Genel başkanlık yapabilecek çok sayıda milletvekili arkadaşımız vardı. Ama PM'de öyle bir karar alındı. Arkadaşların gerekçesi, Meclis işleriyle örgüt işlerini ayrı yürütmekti. Ben de parti organlarının kararına saygı duydum bu konuda.

 

DEP olayı herkesi değiştirdi

 

DEP döneminden bugüne halkın ve devletin durumunda önemli değişimler oldu. Parti tabanı eskisi gibi baskı görmüyor. 'Ben değişmiyorum' demek, insana ait bir söz olmamalı. Deneyimlerden ve yaşadıklarımızdan dersler çıkarmak gerekiyor. Ben, geçmişte etnisiteyi çok öne çıkaran bir mantığa sahiptim. Ama bugün etnisite üzerinde siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım. Eskiden, 'herkesin devleti varken Kürtlerin niye olmasın' diyorduk. Şimdi bunun kolay olmadığını ve böyle bir durumun birlikte dostça yaşayan iki halk arasında büyük düşmanlıklar yaratacağını ve bu halkların geleceğini karartacak bir noktaya götüreceğini düşünüyorum. Etrafımız tuzaklarla dolu. Çek ve Slovaklar gibi değiliz ki. Bence, birlikte yaşamanın müthiş yararları var. Kaldı ki dünya küçülürken bu durumun tersini savunmanın yararı yok."

 

Soyadımdan hiç rahatsız olmadım

 

Ahmet Türk, merak edilen soyadı konusunda da ilginç bilgiler verdi. Bu konuda bazı spekülasyonların olduğunu hatırlatan Türk, şöyle devam ediyor: "Soyadı Yasası çıktığı dönemde bizim bölgede Türkçe bilen kimse yok. Bir nüfus memuru geliyor ve herkese kafasına göre bir soyadı veriyor. Bize de 'Türk' soyadını vermiş. Bunun ötesinde hiçbir anlamı veya sebebi yok. Bazıları dedemin Türkiye'ye bağlılığı için bu soyadını aldığını söylüyor; ama böyle bir şey yok. Doğru, İbrahim dedem Hamidiye Alayı komutanıydı; ama 7 yıl da sürgünde cezaevinde yattı. Türkiye adında bir üvey annem de hiç olmadı." Türk, buna karşın soyadından hiçbir zaman rahatsızlık duymadığını ifade ediyor. Bu yüzden değiştirmeyi hiç düşünmediğini vurguluyor.

 

DTP Grup Başkanı Türk, ciddi sağlık sorunları yaşayan bir siyasetçi. Doktorların tüm uyarılarına rağmen günde 3 paket sigara tüketiyor. Türk, güvenlik nedeniyle Kızılay'da bile dolaşma şansı bulamadığından yakınıyor. Bu gerekçeyle sinema ve tiyatroya gidemiyor. Zaruri durumlarda korumalığını yapan iki yeğeniyle birlikte bir yerlere gidip geliyor. Boş vakitlerinde daha çok arkadaşlarıyla dama, satranç gibi oyunlar oynuyor.

Gönderi tarihi:

sevgili kaplan-200 sanırım anlatamıyorum bizim hepimizin ortak dilimiz TÜRKÇE olmalıdır ve TÜRKÇE herkese mutlaka öğretilmelidir ancak isteyende kendi anadilini öğrenme,öğretme ve geliştirme hakkına sahip olmalıdır...

Gönderi tarihi:
sevgili kaplan-200 sanırım anlatamıyorum bizim hepimizin ortak dilimiz TÜRKÇE olmalıdır ve TÜRKÇE herkese mutlaka öğretilmelidir ancak isteyende kendi anadilini öğrenme,öğretme ve geliştirme hakkına sahip olmalıdır...

Hayret,sizden nasil böyle bir söz cikti sayin Botan,yanlismi okuyorum yoksa???

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Hayret,sizden nasil böyle bir söz cikti sayin Botan,yanlismi okuyorum yoksa???

 

 

saygilarla

Bence siz olyı algılamak istediğiniz şekilde yorumladığınız için öyle şaşırmışssınızdır.Bence de anadil en temel haktır;ve bu hak Türkçeyi yadsımak anlamına gelmez.Ki ben bu dilin eğitimini alıyorum ve Türkçeye oldukça saygı duyuyorum ama onun kadar kendi dilimide seviyorum.Hemen bölücü deme ha!Sadece hak ve hukuk...

Gönderi tarihi:

Daha önceki yazılarımı dikkatlice okusaydınız benim bunu defalarca yazdığımı görürdünüz sayın kaplan-200 peki siz ne düşünüyorsunuz onuda bi anlayalım benim önerim sizce çözümmüdür yoksa inkara devammı?

Gönderi tarihi:
sevgili kaplan-200 sanırım anlatamıyorum bizim hepimizin ortak dilimiz TÜRKÇE olmalıdır ve TÜRKÇE herkese mutlaka öğretilmelidir ancak isteyende kendi anadilini öğrenme,öğretme ve geliştirme hakkına sahip olmalıdır...

Sevgili botan sizi çok iyi anlıyorum derdinizide anlıyorum,isteyenlere ana dil olarak hangisini öğreteceksiniz bunu soruyorum?zaza ,kurmanci,sorani türkiyedeki kürtlerin kullandığı dil bunlar. hangisini kullanacaksınız...bunlardan birini kullandığınızda, diğerleri bunu kabul edeceklermi?

Daha nasıl açık anlatabilirim?bilemiyorum

Gönderi tarihi:

KÜRT SİYASETİNDEKİ YANLIŞLAR

 

 

 

Hatırlarsınız: Eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman, terörle mücadele konusunda, “Kürtler, dilini konuşmak, şarkısını söylemek istiyordu ama biz 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Sosyal talepleri bile yıkıcı faaliyet saydık. Hem sosyal sorunu, hem de terörün başlayacağını fark edemedik" diyerek önemli itiraflarda bulundu.

 

"Aslında Türkiye'nin sorunu henüz sosyal boyuttayken görmesi ve doğru okuması gerekirdi." diyen Yalman Paşa, "Bu yapılabilseydi sorun belki sosyal aşamadayken çözülebilirdi. Ancak, maalesef bunun yapılamadığını görüyoruz. Henüz terör boyutuna gelmeden sosyal aşamada sorun çözülebilseydi çok daha iyi olurdu." dedi.

 

Yalman Paşa, teşhis ettiği yanlışı "Bu açıdan baktığımızda, o aşamada sorunun 'kendini ifade' olarak tarif edildiğini görüyoruz. Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa, bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz.” İfadeleriyle dile getirdi.

 

Yalman Paşa sözkonusu konuşmasında, terörle mücadelenin sosyal, askeri ve siyasi olmak üzere üç boyutlu olduğunu vurguladı. “Cumhuriyet dönemindeki isyanlardan sonra 1938'den 1970'e kadar terör yok. Sosyal sorun dönemi dediğim, bu dönemdir. Tabii bu dönemde de siyasi alanda bazı illegal Kürt partisi kurma girişimleri var. Ama görünürde bir şey yok.” dedi.

 

Sosyal önlemlerin alınması halinde sorunun bu aşamaya gelemeyeceğini vurgulayan Yalman Paşa “ 1970'lerden itibaren ise Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO) var. Bu da çok önemlidir. Henüz PKK gibi bir terör olayı yok. DDKO var örgüt olarak. Bu da kapatıldı ve davası yıllarca sürdü. PKK öncesinde bu tür dernekler, örgütler ve gizli partiler var. Bir şekilde sosyal-siyasal alana çıkmak, o alanda yer tutmak istiyorlar." dedi.

 

Yalman Paşa, 1923’ten 1978’e, tam 55 yıl sosyal ve siyasal alanlarda yapılan yanlışlar sonucu Kürt siyasetinin terörün kucağına itildiğine de vurgu yaptı. "Askeri dönem dediğim dönem ise 1978 yılında Fis köyünde PKK'nın kurulmasıyla başlayan dönemdir. Bu tarih terör döneminin başlangıcı olarak alınabilir. Ancak Türkiye o tarihte de bu olayı görememiştir. PKK 1978'de kuruldu ama ciddi terör eylemini 1984'te yapabildi, Eruh-Şemdinli baskınıyla.”

 

Yalman Paşa, büyük bir tecrübeyle ve tarihi kuşatıcı bir perspektifle konuşuyor: Türkiye, İslam’dan uzaklaşıp milliyetçi ve laik politikalar uygulayarak bugün yanlışlığı artık iyice ortaya çıkan yaklaşımıyla, Kürt siyasetini, on binlerce gencin kanını döken ve 30 yılda bitirilemeyen bir büyük mesele haline getiriyor.

 

Türkiye, pek çok meselesini olduğu gibi terör meselesini de ancak İslam kardeşliğinin rahmani ikliminde çözebilir. Türkiye için İslam’dan uzaklaşmak, sorunların daha da ağırlaşması, yeni sorunların yolunun da açılması anlamına gelmektedir.

Gönderi tarihi:

“ETKİN PİŞMANLIK”

 

Türk Ceza Kanunu’nun 221/2 maddesine göre, PKK’dan kaçıp güvenlik güçlerine sığınanların, eğer silahlı eyleme katılmamışlarsa ceza almamaları için etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmaları sağlanıyor. Son bir yılda Kuzey Irak’taki Mahmur Kampı başta olmak üzere PKK’dan kaçıp KDP peşmergelerine sığınan çok sayıda örgüt mensubunun Habur Sınır Kapısı’ndan geçerek güvenlik güçlerine sığındığı biliniyor. Haklarında örgüt üyesi olmak suçundan dava açılan PKK’lıların, çıkarıldıkları ilk duruşmada tahliye oldukları, büyük çoğunluğu hakkında da, etkin pişmanlık hükümleri kapsamında cezai işleme gerek olmadığına karar verilerek dosyalarının kapandığı kaydediliyor. Bu yasadan çocuklarının yararlanmasını isteyen çok sayıda ailenin, PKK’nın Kuzey Irak’ta bulunan kamplarındaki çocuklarıyla bağlantı kurup teslim olmalarını sağladıkları görülürken, yasa ile birlikte sığınanların sayısının da arttığı gözleniyor.

Basın yayın organlarında yayınlanan haberlere göre Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü PKK’ya ait kamplardan son 2.5 yıl içerisinde kaçarak güvenlik güçlerine sığınan 245 teröristin çıkarıldıkları mahkemelerde, “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanıp serbest kaldıkları söyleniyor. Terör örgütünün Irak’ın kuzeyinde bulunan Kandil başta olmak üzere Hakurk, Haftanin ve Metina kamplarından kaçan 245 teröristin 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren “etkin pişmanlık” yasasından faydalandığı belirtiliyor. Terör örgütü PKK hakkında güvenlik güçlerine ayrıntılı bilgi veren teröristlerin “Herhangi bir suçun işleyişine iştirak etmeksizin terör örgütünden gönüllü ayrıldıkları” gerekçesiyle serbest bırakıldıkları vurgulanıyor.

Diyarbakır adliyesinde son 2.5 yıl içerisinde yargılanan örgüt üyeleri arasında terör örgütünün kamplarından 45 günlük bebeğiyle kaçan örgüt üyeleri ile 11 yaşındayken bir akrabasıyla birlikte hayvan otlatırken teröristlerce kaçırılan ve teröristlerin yaptığı iğne nedeniyle saçları dökülen kadın terörist M.Ş de bulunuyor. Mahkemenin sanık M.Ş’yi hiçbir silahlı eyleme katılmadığı için pişmanlık yasasından yararlandırıp tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktığı söyleniyor. Terör örgütü PKK’dan kaçarak güvenlik güçlerine sığınan ve hakkında terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle dava açılan sanık M.B’nin ise Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında, önemli itiraflarda bulunduğu ve serbest bırakıldığı bildiriliyor.

TCK’nın 221/2. maddesinin bir süre önce Hakkari’nin Çukurca ilçesinde güvenlik güçlerinin helikopterlerle dağlara attığı bildirilerde de geniş yer aldığı biliniyor. Bildiride ayrıca; “Karar ver, örgütten ayrıl. En yakın askeri birlik, jandarma veya polis karakoluna git. Sevgiyle karşılanacaksın” deniliyor.

Terörle mücadelenin önemli ilkeleri, halkın desteğini almak, bu desteğin alınabilmesi için güvenilir olmak, güvenilir olabilmek için gerçek teröristlere ulaşmak şeklinde açıklanabilir. Çünkü terörle mücadele sürecine, toplumun tüm kazanımları ve dolayısıyla da sadece yönetici elit değil, aynı zamanda tüm halk dahildir. Sözün özü, terörle mücadele bir akıl ve erdem işidir, bu mücadelede toplumdaki her bireyin hiç kuşkusuz rolü ve sorumluluğu vardır.

Helin Demir

[email protected]

 

 

 

 

:P:P

Gönderi tarihi:

KÜRT TÜRK ÇATIŞMASI İSTEMİYORUZ!

 

Tarihsel belgeler, araştırmalar ve bilimsel değerlendirmeler kanıtlamaya çalışmıştır ki, Türkler ile Kürtler aynı kökenden gelmişlerdir. Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki (Kars, Erzurum, Van, Hakkari) kaya resimleri ve Cunni mağarasındaki (Erzurum yakınları) Orhon benzeri yazılar, çeşitli yerlerdeki kayalara kazınmış eski Türk işaretleri ile Tirişin (Van, Hakkari sınırı) kaya resimlerinin Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgede olması ve Orta Asya’da Sibirya ve özellikle Yenisey yöresindeki resim ve işaretlerle yakın benzerlikler göstermesi bilimsel açıdan çok ilgi çekici sayılmıştır. Ünlü Macar Türkolog Prof. Dr. Laszlo Rasonyı’ya göre; Kürt boyu büyük bir ihtimalle Yenisey Türk yazıtlarında gösterilen Türk Konfederasyonu’na bağlı Kürt kaviminin kalıntısı olabilir. Bu nedenle denilebilir ki bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğun olarak yaşanan terör olayları, tarihsel ve bilimsel belgelerin de açıkça gösterdiği gibi, bir kardeş kavgasıdır. Dış kaynaklı bir kışkırtma olduğu kanıtlanmış bulunan bu kardeş kavgasına son vermek, bilimsel araştırmaların da bize açıkça gösterdiği gibi tarihsel bir zorunluluk, kaçınılmaz bir görevdir. Bu tarihsel görevi yerine getirmek de başta Türk ve Kürt halkı olmak üzere, herkese düşen çağdaş bir sorumluluktur.

 

Türk Kürt kardeşliği için bugünlerde çeşitli kesimlerce sarf edilen sözler, geleceğe yönelik umut verici gelişmeleri çağrıştırıyor. Kürt sorunu konusunda Zaman gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulunan DTP Grup Başkan Vekili Ahmet Türk, son yıllarda bölge halkının ve devletin bakışında önemli değişimler yaşandığını belirterek, ayrı bir devlet istemenin anlamsız olduğunu, düşmanlığa yol açacak bu talebin geleceği karartacağını vurguluyor. Birlikte yaşamanın yararlarını anlatırken kendisiyle ilgili de özeleştiri yapan Türk, geçmişte etnisiteyi öne çıkaran bir mantığa sahip olduğunu, şimdi ise bu siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladığını, bir çok arkadaşının bu değişimi yaşadığını, dünyanın küçüldüğü bir dönemde bunun tersini savunmanın doğru olmayacağını kaydediyor. Malazgirt’ten Kurtuluş Savaşı’na yaklaşık bin yıldır Türklerin ve Kürtlerin omuz omuza yaşadığını ifade ettikten sonra birlikte yaşamaya bir kez daha vurgu yapan Türk, duygusal ve kültür düzeyi düşük bir coğrafyada yaşadığımızı, etrafımızın tuzaklarla dolu olduğunu, günümüz dünyasında sorunların silah ve şiddetle çözülemeyeceğini aktarıyor.

 

DTP’li Türk, her şeye rağmen meselenin kısa sürede biteceği ümidini korurken, çeyrek asırlık süreçteki derin yaraların da çok geçmeden kapanacağına inanıyor. Bu konuda yapılması gerekeni ortak akılla ortaya çıkacak doğru politika, doğru medya ve siyasetçilerin doğru mesaj vermesi olarak sıralıyor.

 

Bazen düşünmeden ve yeterli tahlili yapmadan hareket ettikleri özeleştirisini yapan Türk, arkadaşlarına hep vicdani doğruları çerçevesinde hareket etmeleri tavsiyesinde bulunduğunu açıklıyor.

 

PKK ve Abdullah Öcalan’ı çok rahat eleştirebildiğini, bu yüzden PKK tarafından çok ciddi eleştiriler aldığını, vicdani doğrularını kimse için değiştiremeyeceğini savunan Türk, eskiden herkesin devleti varken Kürtlerin niye olmasın diye düşündüğünü, ancak şimdi bunun kolay olmadığını ve böyle bir durumun birlikte dostça yaşayan iki halk arasında büyük düşmanlıklar yaratacağını ve bu halkların geleceğini karartacak bir noktaya götüreceğini anladığını, birlikte yaşamanın müthiş yararları olduğunu ve bu durumun tersini savunmanın da yararının bulunmadığını belirtiyor.

 

İçimden Ahmet Türk’ün samimiyetine inanmak geliyor. Umarım bu sözler yeni bir dönemin müjdecisi olur. Türkler için de, Kürtler için de, barış ve refah dolu bir dönemin!

 

Helin Demir

[email protected]

Gönderi tarihi:

PKK- ERMENİ İŞBİRLİĞİ

 

1973 yılından başlayarak, özellikle yurtdışında Türk diplomatlarını hedef alan ve 50’nin üzerinde Türk diplomatı, Amerikan ve Fransız vatandaşının ölümüne neden olan Ermeni terörü ve bu konuda en aktif terör örgütü ASALA’nın geliştiği şartlar, gördüğü eğitim, kurduğu ilişkiler, dış bağlantılar, finans kaynakları incelendiğinde, PKK ile çok sayıda ortak noktaya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’ye yönelik 1915’de gerçekleştirildiği ileri sürülen mesnetsiz katliam iddialarında Kürtler de suçlanmasına rağmen Ermeni teröristlerle PKK arasında kurulan taktik işbirliği ve her iki terör örgütünün de Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedeflemeleri ve aynı odaklardan destek görmeleri, PKK’nın 15 Ağustos 1984’de geniş çaplı eylemlere başlaması ile ASALA’nın eyleme alanından çekilmesi arasında bir bağlantı olabileceğini akla getirmektedir.

 

Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği(ASİMED) Başkanı Yrd.Doç.Dr. Savaş Eğilmez, diaspora Ermenileri’nin terör örgütü PKK’nın faaliyetleri ile Türkiye’nin ekonomisini çökertmeye çalıştığını belirterek, “PKK’nın masraflarının %75’inin Ermeniler tarafından karşılandığını” kaydetti. ASİMED Başkanı ve Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd.Doç.Dr.Savaş Eğilmez, son günlerde gündeme gelen PKK-Ermenistan ilişkileri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Ermeni terör örgütleri ile PKK işbirliğinin 27 yıl önceye uzandığını dile getiren Eğilmez, terör örgütü PKK’nın 1980 yılından beri 24 Nisan’ı Ermeniler’in katledildiği gün olarak kabul edip, çeşitli törenler düzenlediğini söyledi.

 

Diaspora Ermenileri’nin PKK’yı kullanarak Türkiye ekonomisine zarar vermek istediğini anlatan Eğilmez, Ermeniler’in 1993 yılında yaptığı bir toplantı ile ilgili şunları söyledi: “Beyrut’ta iki ayrı kilisede Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantı düzenlendi. Toplantıda Ermenilerin gittikçe büyüyüp güçlendiği, geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde bütün dünyada sözde soykırımın daha iyi bilinmeye başlandığı konuşuldu. Ayrıca Türkiye’deki PKK faaliyetlerine verilen desteğin iyice artırıldığını, bu sayede Türk ekonomisi sıfır noktasına gelip, toplumda kaos meydana geleceği ve Türkiye’nin bölünme sürecine gireceği yönünde ifadeler kullanıldı. Diasporanın amacı, önce soykırımı kabul ettirip özür diletmek, sonra tazminat talep etmek ve toprak istemek.”

 

Terör örgütü PKK ile diaspora Ermenilerinin 1987 yılında bir anlaşma yaptığını ileri süren Eğilmez, bu anlaşma kapsamında PKK’ya maddi destek sağlandığını kaydetti. Terör örgütü PKK’nın kamp masraflarının % 75’inin diaspora Ermenileri tarafından karşılandığına dikkat çeken Eğilmez, “Bu anlaşma ile Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacak ve her yıl için adam başına 5 bin dolar para verilecek. Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar, PKK ile ortak eylem yapacak. Türkiye’de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak, Türkiye parçalandıktan sonra ele geçirilecek topraklar eşit olarak bölüşülecek…gibi kararlar alınmıştı” açıklamasında bulundu.

 

Savaş Eğilmez’in bu açıklamaları 5 Aralık 2007 tarihli Posta gazetesinde yer alan bir haberle de doğrulanıyor. Candaş Tolga Işık tarafından yapılan özel haberde, Kuzey Irak’ta sonlarının geldiğini anlayan PKK elebaşıları Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Rıza Altun’un örgütü Türkiye düşmanı Ermenistan’a taşımak için başkent Erivan’da yetkililerle görüşüyor. 3 örgüt elebaşısının Ermenistan devlet yetkililerinden; Türkiye sınırı yakınlarındaki Aragats Dağı’nda 4 kamp kurmak, Erivan ve Armavir’de 2 büro açmak ve Dağlık Karabağ’da eğitim kampı oluşturmak şeklinde talepleri bulunuyor. Yıllarca Suriye ve Irak’ın yaptığı gibi şimdi de Ermenistan, PKK’yı Türkiye’ye karşı tehdit olarak kullanmaya hazırlanıyor. Ermenistan’ın işgal ettiği Dağlık Karabağ’a, Irak ve Suriye’den gelen Kürtler’i yerleştirdiği ve bir de PKK bürosu açtırdığı biliniyor.

 

Bölge barışını, hatta dünya barışını tehdit eden terörizmin etnik, ideolojik veya dini düşüncelerden kaynaklansa bile, sonuçları itibariyle global bir nitelik taşıdığı açıktır. Bu nedenle küresel bir tehdit haline gelen terörizmle mücadelede uluslararası işbirliğinin önemi dikkate alınmalı, ülkeler üzerlerine düşen sorumlukları yerine getirmelidir.

 

Helin Demir

[email protected]

Gönderi tarihi:

sayın helin demir

çok kısa olarak şunu söylemek isterim.zaten türk kürt çatışması yoktur ki.türkiye pkk çatışması vardır.derinlemesine incelerseniz pkk nin kürtleri temsil etmediğini görürsünüz.

bana burada ahmet türk e günaydın demek düşer.sonunda gerçekleri itiraf etmek zorunda kalmış.

sizin temennilerinize aynen katılıyorum.teşekkürler.....

Gönderi tarihi:

sayın arkadaşım,söze çatışma istemiyoruz diye çıkmışsınız,tabiki ölüm hiçbir insanın istemeyeceği bir şeydir,ancak sonunda kalsik ırkçı ve kürdleri reddeden sözlerle devam edişiniz aslında kardeşlik isteminizin kürdlerin yokluğuna dayandığını ortaya koymaktadır,bu söylem yıllarca ırkçılar tarafından söylenmiş ve bizzat onlar tarafından yalan olduğu beyan edilmiştir,kürdlerin kökeni ile ilgili bilimsel kanıt sunma gereği bile duymuyorum,ırkçılar hariç bütün dünya kürdlerin varlığı ve kökeni ile ilgili bilgiye sahiptir,kürdlerin antik dönemdeki varlıkları,bizzat mezopotamyaya sefer yapılan eski yunan komutanları tarafından yazılmıştır,orhun yazıtları bile bu tarihten 2500 yıl sonra yazılmıştır,mesele aynı kökene sahip olma değildir,kaldıki bu milliyetçi ve ırkçı,tekçi furya ister istemez yok olacaktır,hangi millete mensup olursa olsun ırka dayalı hesaplar boştur,bilim gelecekte kültürlerin ve etnik yapıların karma evllilik kültürel etkilenmeler sonucunda yok olacağından söz etmektedir,bu doğal sonuçtrur.

insanlar kendilerini hangi köke ait hissediyorlarsa etsinler,kökenleri ister uydurma olsun ister yeni icad olsun bu onların kendilerini ifade etme biçimidir.

bizim sorunumuz ülkemizde yakıcı bir hal alan sorunların tesbitinde karşıtımızı dinlemek ve onun adına karar vermemekle mümkündür.

Gönderi tarihi:

sevgili arkadaşlar hangimiz böyle bir çatışmayı isterki?zaten asla olmayacak birşeydir türk ve kürt çatışması,ancak sayın helindemin yazısının üstünde yazdığım bi yazı var onuda dikkate alın.ayrıca kürtlerin türklerle aynı soydan oldukları kooocaman bir yalandır...

Gönderi tarihi:

******* Hic gulecegim yoktu. Kurtler ve Turkler ayni soydanmis. Nasil boyle rahat rahat uydurmaca yapilibiliyor aklim almiyor. Hic mi tarih kitabi okumadiniz? Turk halkinin nereden geldigi acik, Kurt halkinin nereden geldigi acik. Turkce'nin hangi dil ailesinden geldigi acik, Kurtcenin nereden geldigi de. Ustelik fiziki acidan bile farkliliklar var iki halkin arasinda. Ki bu farklarin hicbiri savas ve kirilma sebebi olamamalidir. ********** Bu farklar ZENGINLIKTIR. Inkar etmekten vazgecin artik lutfen.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.