Misafir maraba Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 maraba, ben argümanlarımı söyledim, katılmadın. Senin argümanlarına da ben katılmıyorum. Demek bu konuda farklı düşünüyoruz. Olabilir, canın sağolsun... Demirefe, Senin yada benim argümanlarımıza değil, bilimsellikle örtüşen argümanlarımıza katılmak önemli. İnançlılardan farklı olan yanımız nedirki ? Sen de sağol. Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Kapitalizmin yeni hedefi globalleşmek ve sınır tanımayan sermaye akımını dünyaya yayarak refahı yaygınlaştırmak, gelecekte belki dünya nüfusunu denetlemektir. yüz yıllık tarihi içinde bu hedefine olumlu katkısı nedir.? kapitalizmin küresel planda arzı endam etmesini sormuyorum sordugum, refahı yaygınlaştırma hedefinde ne derece isabet etmişdir? refahda degil, refahı yaygınlaştırma da... Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Sermaye olmamalı, çalışmak kölelik.Armut piş,ağzıma düş.Sosyalist arkadaşar böyle bir sistem istiyorlar galiba. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 boşig, söylediğin tüm gelişmeleri kapitalizm sağlamıştır. Para kalkar tamamen plastik paraya dönersek bu da kapitalizmin eseri olacaktır. Sayın boşig cevap verecektir mutlaka, ama ben de ayrıca cevap vermek istiyorum. Gelişmeleri kapitalizm oluşturMAmaktadır. Gelişmeler bilimsel olarak, üretim ilişkilerinin tarihsel diyalektiğidir. Kapitalizm ormanda bırakalım güçlü olan zayıfı yesin anlayışı değildir. Rekabet ortamında yanlış yapanı çiğ çiğ yerler, öğütür yok ederler. Kapitalizmi gerçek anlamda uygulayan toplumlar bu adamı çiğner tükürür ve üzerine basıp geçerler. Ertesi gün de unuturlar. Bunun ikisinide söyleyen sensin demirefe. Hangisine inanalım. Yani kapitalizmi statik ve değişime direnen bir yapı olarak niye düşünüyorsunuz anlamıyorum. Tam tersine kapitalizm değişimi yakaladığı, kendini yenileyen bir sistem olduğu için başarılı olmuştur. Diğerleri bunu başaramadıkları için yok olmuşlardır. Yok olan sistem sosyalizm değil feodal düzendir. Değişimin adı da sosyal düzene gidiştir. Zira sınıf farkı gittikçe yok olmaya gidiyor. Kapitalizmin yeni hedefi globalleşmek ve sınır tanımayan sermaye akımını dünyaya yayarak refahı yaygınlaştırmak, gelecekte belki dünya nüfusunu denetlemektir. Ulusalcılık bu yolla ortadan kalkacak ve savaşların yerini ekonomik rekabet alacak, nüfus artışı kısıtlanacaktır. Her ülkeye yatırım yapılabilecek ve herkes iş, aş bulabilecektir. Çok çocuk yapayım, çalıp çırpıp ne edip eve para getirsinler anlayışı yok edilecektir. Bir farkla, bu gelişmelerle birlikte sınıf ve imtiyaz farkı da ortadan kalkacak ve sosyal eşitlik düzenine geçilecektir. İnsanların sınıf ve imtiyaz farkları bilime aykırıdır. Yani illa adını değiştirelim, biz bu kapitalizm sözcüğünden hoşlanmıyoruz diyorsanız o başka. Kelimelere takılmıyoruz sayın demirefe. Sayın boşigte bende düzenlerin bilimsel taraflarını ayrıntıları ile vurguluyoruz. Rekabet piyasası ise kendini denetler. Belden aşağı rekabet eden olduğunda da yargı çalışır. Kapitalizmde tüm devlet birimlerini kapitalin gücü denetler. Yargı da buna dahildir. Kadın sömürüsü kapitalizmde ayyuka çıkmıştır. İnançlar gibi Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Bir farkla, bu gelişmelerle birlikte sınıf ve imtiyaz farkı da ortadan kalkacak ve sosyal eşitlik düzenine geçilecektir. İnsanların sınıf ve imtiyaz farkları bilime aykırıdır. hangi görüşe elini atsanız elinizde kalıyor. biri ''küreselleşen sermaye refahı yaygınlaştıracak'' diyor digeri '' sınıf ve imtiyaz farkınıda ortadan kaldıracak'' diyor. ikinci görüş demek ki refahın yaygınlaşacagına da inanıyor. kaynakların sınırsız oldugu bir dünya olsaydı belki, ya da insanların, gene insanlara dayanarak güçlerini ve servetlerini paylaşacaklarına inanırsak böyle bir dünya mümkün olurdu. birde insanın insanı sınırlayacagı ve başka hiç bir şeyin sınırlayamayacagı bir felsefi/dünyevi inanç baz alınarak. bunlar tamamen kendi içinde çelişik ve insan dogasına aykırı düşünceler, arkadaşlar galiba sayı saymayı bilmiyor... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 boşig, söylediğin tüm gelişmeleri kapitalizm sağlamıştır. Para kalkar tamamen plastik paraya dönersek bu da kapitalizmin eseri olacaktır. Peki Kapitalizm neyin eseridir Sayın Demirefe? İlk burjuvazi, bugünkü gibi bir liberal anlayışta mıydı? Ya da Burjuvazi yine feodalizmin bozulmaya yüz tutması ile oluşmadı mı? Ben söylediğimin Kapitalizmin eseri olmadığını söylemedim ki? Ama diyorum; bu eytişimdir, etkileşimdir... Sürecektir sonsuza kadar... Diyalektiğin ürünüdürler... Geçmişten bugüne kadar üretim olmuştur... Ve Gelişim bunun ürünüdür... Bugün için kapitalizm bir üretim biçimidir ancak sonsuz kadar kalmayacaktır Ve yerini Sosyal düzene bırakacaktır... Çünkü kendi çelişkileri aşılamayacak kadar büyüktür... İnsan bu çelişkileri aştıkça, doğal olarak söylediğim sonuca ulaşacaktır zaten... "Dün/Bugün/Yarın" gibi kesin çizgilerle sınırlı bir ayrım yoktur, Bilirsiniz Tarihsel Materyalizmi... ...Dün(Gündüz,Gece)Bugün(Gündüz,Gece)Yarın... Yani birbirini birikerek takip eder, devamıdır... Kopuk değildir... Birbirini yeniler... Hep öyle olmuştur... Kapitalizmin sonsuza kadar süreceğini iddia etmek ve doğanın kanunu olduğunu savunmak çok asılsızdır. Bakın çok basit bir sav olacak biliyorum ancak "Hükümdarlık" anlayışı da bu gibi düşüncelerle meşrulaştırılıyordu: "Başta mutlaka tek bir baş olmalı, nasıl ki bedende bir baş var ise... Yoksa aynı bedende iki baş olmaz, ülke dağılır..." Yani doğaya ait özelliklerle kabul edilir oluyordu... Kapitalizm ormanda bırakalım güçlü olan zayıfı yesin anlayışı değildir. Güçlü ve sosyal devleti, demokratik halk denetimini dışlamaz. Yani günümüzde bu şekle geldi. İlerde daha olgunlaşacak. Kapitalizm tamamen öyledir Sayın Demirefe... En azından bizim deneyimlediğimiz Kapitalizm öyledir. Avrupa'nın bugünkü sosyal açıdan müreffeh olması ve dediğiniz duruma gelmesi, Ya da Sayın Hoppa'nın dediği gibi Almanya'nın Türklere iş kurduracak seviyeye ulaşması kendi "İç" dinamiğiyle mi olmuştur, Yoksa diğer dünya devletlerinin sömürülmesi ile mi? Çin-Hindi'ni işgal ettiren nedir? Çin-Afyon savaşlarının nedeni nedir? Hindistan'ın sömürülmesinin anlamı nedir? Afrika? Cezayir? Osmanlı? Mısır? Arabistan? Yakında Asyanın tamamı? Avrupa'nın refaha ulaşmasını elbette kapitalizm ile açıklarız ancak anlattığınız "Gülen yüzü" ile değil, Bu ülkelerdeki karanlık yüzü ile... Nedir bu ülkelere götüren bu savaşları ve kıyımları? "Sermaye arayışı" değil midir? Sermaye arayışı oldukça ve insanlığı idame ettirmenin yolunun sermayeden geçtiğini benimsedikçe "Pazar" arayışı ve dolayısıyla "Kıyımlar" durmayacaktır... İmkanı yok... Şekil değiştirecektir ancak durmayacaktır... Türkiye 150 yıldır demokrasiyi benimsemeye çalışan bir ülke. Belki de hiç bir ülke demokratik olmak için bizim kadar uzun süre çabalamadı... Niye hala olamadık? Becerisizliğimizden mi, yoksa kapitalizmin avucuna düşmüş olmamızdan mı? Pazar olmamızdan mı? Diyeceksiniz ki; "Sizde o silahı alın elinize, sizde o rekabete girin ve kazanın, Yetenekli olun kazanın..." İlki; büyük kapitaller, sizin büyümenize izin verir mi? Şirketlerde de böyledir bu, İmkan ve izin verilmez... İkincisi; o çarkların arasına mı girelim? Onlardan biri mi olalım? Yani kapitalizmi statik ve değişime direnen bir yapı olarak niye düşünüyorsunuz anlamıyorum. Tam tersine kapitalizm değişimi yakaladığı, kendini yenileyen bir sistem olduğu için başarılı olmuştur. Diğerleri bunu başaramadıkları için yok olmuşlardır. Kapitalizm içersinde büyük çelişkiler yaşadığı ve barındırdığı için yok olacaktır. Bir taraftan dediğiniz gibi "Gelişimi" çok hızlı tetikler, Diğer taraftan da "Geri Kalacak" bir yapısı da vardır... Bir taraf yükselirken, diğer taraf yok olmaya mahkumdur... Ayrıca kapitalizm işine geldikçe yeniliğe açıktır... Siyasete karıştığı an, Kültüre karıştığı an, Toplumun kabullerine karıştığı an Neye açık Neye kapalı olacağını asla bilemezsiniz... Mesela Aydın Doğan... Kaç farklı fikire ait, Kaç farklı kabule ait Kaç farklı gazete ve basın yayını var? Liberal, Sosyalist, Ülkücü, Tutucu, Popülist, Demokrat... Alın size Kapitalizm... Kapitalizm öncelikle bir ideal, Ve toplumsal bir amaç sahibi değildir. Kendi derdindedir. Toplumu ileri götürme ya da geri bırakma derdi ya da gereği yoktur. Gerçi siyasete karıştığı an bunu amaç edinir... Değişim oluyorsa, bu "Amacı" bu olduğu için değildir. Bu sadece bir üründür ve belki de amaçsız ama kaçınılmaz bir üründür. Kavga yapan iki çocuk düşünün... Amaçları sadece birbirlerini hırpalamaktır... Bunların her fırsatta kavga yaptıklarını düşünün.... Kavga yapmayı öğreneceklerdir değil mi? Oysa ki amaçları kavga yapmayı öğrenmek değildi aslında... = Kapitalizm... Ancak diyorum ki; Bilim, Teknoloji, Eğitim... Bunlar ancak ve ancak "Toplum" için Ve "Toplum" amaç edinilerek ortaya konulursa amacına ulaşabilir. Bunlar Bilimin gereği olarak ortaya konulur... Kapitalist düzende aynı ilacın içeriğini miligramlık değişkenlerle yapar ve satarsınız... Sosyalist düzende en iyisini amaçlar ve en yararlısı hangisi ise sadece ona öykünürsünüz. En azından Sosyalizm'in gereği budur... Kapitalist düzende doğayı kullanırsınız, Onu örnek alarak yeni teknolojik veya organik üretiler ortaya koyarsınız. Ve bunun patentini alırsınız. Oysa doğa sizden telif hakkı istemez değil mi? Bunu yapan adam İnsanlığı düşünmez. Sadece kendi kazanımını düşünür... Ben diyorum ki; Önce insanlıktır önemli olan... Aids'in çaresini bulduğunda bunun patentini alamazsın kardeşim... İnsanlığa karşılıksız hediye etmek zorundasın... Kanser için binlerce lira harcatmamalısın. Yaşamak her "doğan"ın hakkı ise bu çareyi hediye etmelisin yahu... Ameliyatlar için her gün yeni aletler icat ediliyor... Amaç yaşam kurtarmak mı, Yoksa para kazanmak mı? Kuzenim bir sağlık firmasında çalışıyor, yabancı kökenli bir firma... Hani acemi Türk Kapitallerinden de değil yani... Profesyonel Avrupa Kapitallerinden... Aleti alamayacak olan adam, ölecek... Parası olmayan adam ölecek... Ve bunu seyredecek... Öldürme işte onu... İnsana yap bu aleti kardeşim... Para için yapma... Kapitalizm "İnsan"ı önemsemez. Derdi "Sermaye"dir çünkü... Para-Kar'ı önemser, Çünkü sermayesinin kaynağı budur... Ve kapitalizm "Para" için yapmak zorundadır... Kapitalizmin yeni hedefi globalleşmek ve sınır tanımayan sermaye akımını dünyaya yayarak refahı yaygınlaştırmak, gelecekte belki dünya nüfusunu denetlemektir. Ulusalcılık bu yolla ortadan kalkacak ve savaşların yerini ekonomik rekabet alacak, nüfus artışı kısıtlanacaktır. Her ülkeye yatırım yapılabilecek ve herkes iş, aş bulabilecektir. Çok çocuk yapayım, çalıp çırpıp ne edip eve para getirsinler anlayışı yok edilecektir. Sermaye edinme mücadelesi olacaktır Sayın Dermiefe... Yeni pazarlar, yeni mücadeleler... Seni sermayeler, yeni savaşlar... Tek olacak olan şey; Savaşların şekli ve verdirdiği kayıplar olacaktır... Bakın; Rekabet öncelikle kendisini diğer rakibe üstün kılmaya Ve diğer sonra diğer rakibi zararsız hale getirmeye yöneliktir. Kapitalizm ve Sermaye kavgası asla "Refah"ı amaçlamaz. Aksine sermaye ediniminde olan tarafların menfaatleri çeliştiği an daha da şiddetlenecektir savaşlar. Şu olacaktır; Devlet ekonomik olarak hemen tüm alanlardan elini çekecektir. Ancak hukuk ve sosyal olarak halk üzerinde bir yetkesi olacaktır. Lakin en güçlü kapitalin güdümüne girmekten kurtulamayacaktır. Çünkü kendisi de idame olabilmek için bir kaynağa ihtiyaç duyacaktır. Böylece devlet, kendisi bir pazar olacaktır. Ve Sermaye edinme mücadelesini kazanmak isteyen her rakip, mutlaka devlete sahip olmaya öykünecektir. Çünkü öncelikle kendisini bu şekilde en güvenilir hissedecektir. Yani devlet tüm kurumları ile halk üzerinde yetke sahibi iken, Kapitalde devlet üzerinden halk üzerinde tahakküm edecektir... Çünkü diğer rakiplere karşı en kesin tedbir budur... Bakın mesela Cem Uzan'a ve Tayyip Erdoğan'ın akrabaları olan Albayraklara! Birisi tümden bitirilirken, diğeri tümden yükseltilir... Ya da Abdullah Gül'ün babasını örnekleyelim... Ya da o "Tüy Bıyıklılar" tayfasın tümden alalım... "Kapitalleşen Türkiye" bunun bir örneğidir ve bu hep böyle olacaktır kapitalizmde... "Etik" olarak ilerlemez kapitalizm, Pragmatik olarak ilerler... Yani illa adını değiştirelim, biz bu kapitalizm sözcüğünden hoşlanmıyoruz diyorsanız o başka. Adı ne olursa olsun... Uygulamada yine aynı olacaktır... Ve bu anlaşılacaktır... Benim bu adı kullanmakta amacım, bir güç merkezi oluşması ve o merkezden topluma dağıtılmasının gereğine inanmamdır. Gücü ya böyle toplarsınız, ya devletten maaşlı görevliler eliyle komünler, kolhozlar oluşturursunuz. Bu sistem merkeziyetçiliği gerektirir ve her türlü rüşvete, yolsuzluğa, dalavereye açıktır, verimsizdir. Yöneticilere az maaş verseniz çalışmazlar. Çok verseniz yine ayrıcalıklı bürokrat sınıfı yaratırsınız. Devletin malı deniz anlayışına engel olamazsınız. Devasa devlet aygıtını denetleyemezsiniz. Rekabet piyasası ise kendini denetler. Belden aşağı rekabet eden olduğunda da yargı çalışır. Belden aşağı çalışan olduğunda, Ya o belden aşağı çalışanlar yargı mekanizmasına hakim olmuşlarsa? Yahu dış kaynaklı kapital bir güç düşünün... Nasıl ki üke bazında büyük güçler olacaksa, Emperyal düzeyde de güçler olacaktır... Ve hükümetleri kuran kapitaller de olacaktır... Ne de olsa demokratik bir düzen... İş adamları siyasete de atılabilirler... Okuyup hakimde olabilirler... O da olmadı düzinelerce avukatlar edinebilirler... Devlet her ekonomik faaliyetten elini çektiğinde, Adalet dağıtıcıların maaşlarını nereden sağlayacaktır... Onların ekonomik kaygılarını nasıl yok edecektir? En yüksek maaşları tartışmasız adalet dağıtıcılar alır, Ve maaşlarının yükseltilmesi falan tartışma konusu bile yapılmaz... İşte kapital bunu satın alabilecek hale gelirse, Nasıl ve hangi yargı ile yargılayacaksınız? Küçücük bir devlette yargının güçlü olacağını sanmıyorum. Devlet ekonomik olarak kapitalden daha güçlü ve kapital üzerinde bu açıdan da yetke sahibi olmalıdır... Not: Bu tartışma, bu forumda gördüğüm en zevkli tartışmalardan birisi haline geldi... Saygılarımla... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Sermaye olmamalı, çalışmak kölelik.Armut piş,ağzıma düş.Sosyalist arkadaşar böyle bir sistem istiyorlar galiba. Kimse "Armut piş ağızıma düş" demiyor Sayın Hoppa... Aksine kimsenin sermaye edinmemesini, insanları kendi bireysel ya da limited çıkarları için çalıştırmamasını istiyorum... Bilim'in "Sermaye" için değil "İnsanlık" için yapılmasını istiyorum. Eğitim'in "Sermaye" için değil "İnsanlık" için hizmet etmesini istiyorum. Teknoloji'nin "Sermaye Sahipleri"ne değil, insanlığa hizmet etmelerini ve parası olanın değil herkesin canını kurtarmasını istiyorum... Kimsenin yan gelip yatmasını değil, herkesin insan olmanın gereği olarak "Çalışmasını" ve hakkı olanı almasını istiyorum... Emeğimin karşılığını tek bir kimsenin ya da bir kaç ortağın değil, ya da patronların oluşturduğu kurumların ya da onların borazanlığını yapan vekillerin değil, toplumun adaletlice belirlemesini istiyorum. Bir hasta yatağında ölümü beklerken, bir kimsenin kendi varlığından bir organını satmamasını istiyorum... Ve o insanın satmaya mecbur bırakılmamasını istiyorum... Karşılıksız verebilsin, verebileceği bir ortam sağlansın istiyorum... Yeteneklerimi, patronumun oğlu ile eşit şartlarda ve eşit imkanlarda geliştirmek istiyorum, ki bu durumda ortada "Patronum" diyebileceğim bir güruh'ta kalmayacaktır zaten... Ve ayrıca insanların yeteneklerini, insanları kullanmaya yönelik kullanmamalarını istiyorum; yalancılık, sahtekarlık ve dolandırıcılıkta bir yetenektir... Tıpkı kapitallerde olduğu gibi... Kısacası İnsan olmamın gereklerini istiyorum... Saygılarımla... Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 Kimse "Armut piş ağızıma düş" demiyor Sayın Hoppa... Aksine kimsenin sermaye edinmemesini, insanları kendi bireysel ya da limited çıkarları için çalıştırmamasını istiyorum... Bilim'in "Sermaye" için değil "İnsanlık" için yapılmasını istiyorum. Eğitim'in "Sermaye" için değil "İnsanlık" için hizmet etmesini istiyorum. Teknoloji'nin "Sermaye Sahipleri"ne değil, insanlığa hizmet etmelerini ve parası olanın değil herkesin canını kurtarmasını istiyorum... Kimsenin yan gelip yatmasını değil, herkesin insan olmanın gereği olarak "Çalışmasını" ve hakkı olanı almasını istiyorum... Emeğimin karşılığını tek bir kimsenin ya da bir kaç ortağın değil, ya da patronların oluşturduğu kurumların ya da onların borazanlığını yapan vekillerin değil, toplumun adaletlice belirlemesini istiyorum. Bir hasta yatağında ölümü beklerken, bir kimsenin kendi varlığından bir organını satmamasını istiyorum... Ve o insanın satmaya mecbur bırakılmamasını istiyorum... Karşılıksız verebilsin, verebileceği bir ortam sağlansın istiyorum... Yeteneklerimi, patronumun oğlu ile eşit şartlarda ve eşit imkanlarda geliştirmek istiyorum, ki bu durumda ortada "Patronum" diyebileceğim bir güruh'ta kalmayacaktır zaten... Ve ayrıca insanların yeteneklerini, insanları kullanmaya yönelik kullanmamalarını istiyorum; yalancılık, sahtekarlık ve dolandırıcılıkta bir yetenektir... Tıpkı kapitallerde olduğu gibi... Kısacası İnsan olmamın gereklerini istiyorum... Saygılarımla... Daha öncede söyledim ama ısrarla görmezlikten geliyorsunuz.Eşitlik kesinlikle adaletsizliğin danıskasıdır.Her insanın kafa yapısını zorlamı değiştireceksiniz ? Bunu yapamayacağınıza göre nasıl eşitlik olacak?Kimi insan vardır atılgandır,girişimci ruhludur yıllarca emek verir okur. Kimi insanda vardır kafasına silah dayasanız tembelliğinden vazgeçmez. Ne derece doğru ama bu konuda meşhur bir hikaye vardır. Osmanlı zamanında tembellerin devlet tarafından beslendiği bir kurum varmış. Zamanın padişahı orayı yakın diye emir vermiş. yangını gören fırlamış dışarı biri ise hala içerde bekliyor. Padişah işte bu adam gerçek tembel onun maaşını verin diğerlerinin kesin demiş. Almanyada mesleği olmayanlara kolay kolay tuvalet temizleme işini bile vermiyorlar.Sizin mantığınıza göre bu adamda yıllarca emek vermiş ve meslek edinmiş biri ile eşit ücret almalı aksi halde adaletszlik olacak.Aslında olay hiçte sandığınız giibi değil.Emek verip girişimci insanların daha üstün konumda olması bu tür insanları çoğalmasını sağlamak için teşvik, emeğe saygı ve aynı zamanda haybecilerede hak ettikleri bir cezadır. Bu teşvik olduğu halde bile haybeciler yine kafa yapısını değiştirmiyor ya hiç olmadığında artık manzara nasıl olur sen hesapla. Bu nasıl bir mantık anlayan varsa gelsin beriye. Bireye çalışmak kölelik,birey iş veren olursa patron ama insanlığa, topluma çalışılırsa sorun yok.Toplum dediğiniz olgu bireylerden oluşmuyormu ? Yoksa uzaydan bir takım yaratıklarmı getirmeyi düşünüyorsunuz? Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Daha öncede söyledim ama ısrarla görmezlikten geliyorsunuz.Eşitlik kesinlikle adaletsizliğin danıskasıdır. Sayın hoppa, birşeylerin daha önce söylenilmiş olması doğru oldukları anlamına gelmez. Demokrasi kişinin sosyal yaşamının eşitliği olduğu gibi, içinde barındırdığı ilkelerinden laiklik ise inançlara yaklaşımın eşitliğidir. Hukuk bilimseldir, senin söylediğin gibi söylemez. "İnsanlar eşittir, imtiyazlı olamaz" der. Ama eşitlik imtiyazlılarca ve onların maşaları olan tutucularca delinir. Tıpkı laik duruşun güçlülerce delindiği gibi. Demokratik yapı, inançlıların da, kapitalistlerin de tutucu, gelenekçi yapılarından dolayı kolay kavrayabilecekleri bir olgu değilir. Değidir çünkü; Her insanın kafa yapısını zorlamı değiştireceksiniz ? Bunu yapamayacağınıza göre nasıl eşitlik olacak?Kimi insan vardır atılgandır,girişimci ruhludur yıllarca emek verir okur. Kimi insanda vardır kafasına silah dayasanız tembelliğinden vazgeçmez. derler... Çünkü değişmezlik inançlılarda da, tutuculada da baş kabulüdür. herşeyde olduğu gibi "kafa yapısı"nın da değişmyeceğini savunurlar. Eğitim, öğretim, bilgi insan değeri onlar için yoktur. Onlar kadercidirler, onlar imtiyazcıdırlar. "Böyle gelinmiş, böyle gidilecektir"i savunurlar. Ortaçağın geleneklerini savunurlar. Dinleri de, onu kapsayan (aşkın) insan sömürüsünü de yumuşatarak, bir miktar daha modernize ederek gündemde tutmaya çalışırlar. Halbuki inançsızlıkta, imtiyazlı olmanın reddi de insanların kendi özlerine dönmeleridir. Ne derece doğru ama bu konuda meşhur bir hikaye vardır. Osmanlı zamanında tembellerin devlet tarafından beslendiği bir kurum varmış. Zamanın padişahı orayı yakın diye emir vermiş. yangını gören fırlamış dışarı biri ise hala içerde bekliyor. Padişah işte bu adam gerçek tembel onun maaşını verin diğerlerinin kesin demiş. İnançlılarda olduğu gibi imtiyazcılarda da böyle uydurulmuş ucube hikayeler, masallar vardır. Devranlarını ayet, masal ve hikayelerle sürdürmeye çalışırlar. Bilimsel olmak, onlar için zor durumda kaldıklarında baş vurulacak bir olgudur. Tembellik yazgı değildir. Sömürü düzeninin gerçeğidir. Çözümü için yüzlerce formül vardır. Almanyada mesleği olmayanlara kolay kolay tuvalet temizleme işini bile vermiyorlar.Sizin mantığınıza göre bu adamda yıllarca emek vermiş ve meslek edinmiş biri ile eşit ücret almalı aksi halde adaletszlik olacak.Aslında olay hiçte sandığınız giibi değil.Emek verip girişimci insanların daha üstün konumda olması bu tür insanları çoğalmasını sağlamak için teşvik, emeğe saygı ve aynı zamanda haybecilerede hak ettikleri bir cezadır. Bu teşvik olduğu halde bile haybeciler yine kafa yapısını değiştirmiyor ya hiç olmadığında artık manzara nasıl olur sen hesapla. İnançlardan gelme bir mantığın "üstün olma", "cezalandırma" tahlili yadırganmaz elbette. İnsanlık için şu veya bu şekilde çalışmanın, şu veye bu işi yapmanın farklı görülmesi asıl emeğin değerinin, samimiyetin inkarıdır. İnsanlığa çalışan kişilerin belediye hizmetleri ile sağlık hizmetlerinin farklı oluşunu iddia etmek sömürü düzeninin kabulüdür. Kaldıki insanların yeteneklerinin engellenmesi, değerli, değersiz sınıflandırılması sömürü sistemlerinin yanlışlarıdır. Bu nasıl bir mantık anlayan varsa gelsin beriye. Bireye çalışmak kölelik,birey iş veren olursa patron ama insanlığa, topluma çalışılırsa sorun yok.Toplum dediğiniz olgu bireylerden oluşmuyormu ? Yoksa uzaydan bir takım yaratıklarmı getirmeyi düşünüyorsunuz? Bireye çalışılmakla sınıf farkının, imtiyzlılığın oluşacağı artık ilk okullarda bile öğretiliyor. Sınıf farkı oluşturup, imtiyazlı kesim yaratılmasının bilimsel olmadığı da yine kesinleşmiş bir olgu. İnsan farklılıklarını imtiyaza dönüştürmek sömürü düzeninin kötü niyet buluşlarındandır. Tıpkı kadınların insan farklılığından yararlanılması gibi. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Daha öncede söyledim ama ısrarla görmezlikten geliyorsunuz.Eşitlik kesinlikle adaletsizliğin danıskasıdır.Her insanın kafa yapısını zorlamı değiştireceksiniz ? Bunu yapamayacağınıza göre nasıl eşitlik olacak?Kimi insan vardır atılgandır,girişimci ruhludur yıllarca emek verir okur. Kimi insanda vardır kafasına silah dayasanız tembelliğinden vazgeçmez. Ne derece doğru ama bu konuda meşhur bir hikaye vardır. Osmanlı zamanında tembellerin devlet tarafından beslendiği bir kurum varmış. Zamanın padişahı orayı yakın diye emir vermiş. yangını gören fırlamış dışarı biri ise hala içerde bekliyor. Padişah işte bu adam gerçek tembel onun maaşını verin diğerlerinin kesin demiş. Almanyada mesleği olmayanlara kolay kolay tuvalet temizleme işini bile vermiyorlar.Sizin mantığınıza göre bu adamda yıllarca emek vermiş ve meslek edinmiş biri ile eşit ücret almalı aksi halde adaletszlik olacak.Aslında olay hiçte sandığınız giibi değil.Emek verip girişimci insanların daha üstün konumda olması bu tür insanları çoğalmasını sağlamak için teşvik, emeğe saygı ve aynı zamanda haybecilerede hak ettikleri bir cezadır. Bu teşvik olduğu halde bile haybeciler yine kafa yapısını değiştirmiyor ya hiç olmadığında artık manzara nasıl olur sen hesapla. Bu nasıl bir mantık anlayan varsa gelsin beriye. Bireye çalışmak kölelik,birey iş veren olursa patron ama insanlığa, topluma çalışılırsa sorun yok.Toplum dediğiniz olgu bireylerden oluşmuyormu ? Yoksa uzaydan bir takım yaratıklarmı getirmeyi düşünüyorsunuz? Sayın Hoppa... Siz yetenek denildiğinde illa ki "Patron olma" yetisi gibi bir yetinin olduğunu mu düşünüyorsunuz? İşçinin emeğini sömürebilmeye imkan veren vicdani bir yapısı olan insan yetenekli midir? Ha "Yetenek"ten kastınız nedir, önce bunu ortaya koymalısınız... İş kurup, patron olabilmekte ise bu; Bir insanın zeki olması ya da para akışından anlaması, diğer insanları kendi tahakkümünde çalıştırmasına haklılık mı vermektedir? Bakın ben ekonomiden o kadar çok anlamam. Daha doğrusu "Ticaret kafası" yoktur bende. Bilirsiniz, ticarette kar edebilmek için birazcık düzenbaz olmak lazım. Şimdi ben bunu yapamıyorum diye "Yeteneksiz" yani "Zekasız"mıyım? Velev ki öyleyim diyelim, Diğer bir düzenbazın, bende tahakküm kurmasına haklılık verir mi bu? Bu bir boyutu... Başka bir boyutu daha var... Yahu örneklerle gidelim... Ben diyorum ki, toplumun her bireyi Diğer bir bireyin yetiştirilmesinde sorumludur ve bu sorumluluğu taşır... Yetiştirilen birey, en verimli olabileceği meslek gurubuna ya da işe dahil edilir... Kapitalist düzende ne olur? Siz bir işverenin yanında bir şef konumundasınızdır diyelim. Yanınıza bir işçi verirler. Siz o işçinin "uygun" olup olmadığını tespit edersiniz. "Uygun" olup olmadığını patrona bildirirsiniz. Patronda o işçi uygun değilse, kişiyi işten atar... O işçinin niçin yeteneklerini geliştirmediği, Ya da işe verimli hale nasıl getirilebileceği, Siz onu işe almadığınızda başına neler geleceği ya da kendisinin neler yapacağı Sizi ve patronunuzu zerre kadar ilgilendirmez. Çünkü "Kapital"inizin peşindesinizdir. Benim düşlediğim ve olacağını düşündüğüm düzende ne olur? Sizin yanınıza bir işçi verirler. Siz onun yetisini kontrol edersiniz. Yetersiz ise direkt olarak bunun nedenini tespit için ilgili birime gönderirsiniz... Bu ya "Rehberlik Danışmanlık" olur; belki psikolojik bir sorunu vardır diye... Ya "Sağlık Hizmetleri" olur; belki sağlık sorunu vardır diye... Ya "Eğitim Kurumu" olur; belki eğitim eksikliği vardır diye... Ya "Mesleki Uygunluk"u test ve tespit eden bir kurum olur; işe uygun mu değil mi diye tespit edilmesi için... Ya da başka bir ilgili kurul ya da dal olur... Bakın işte hem bireyi topluma kazandırırsınız, Hem de "Bilim"e inanılmaz bir ivme verirsiniz. Bilim, Kapitalizmde bu şekilde bir ivme kazanamaz... "İşveren"in ve onun "Yamağı"nın ötesine geçemez... Çünkü en son tespit yetkesi bu ikisindedir. Oysa Sosyalizmde Toplum ve Bilim, bireyler üzerinde tek tek bir sorumluluk sahibi olacaktır. Ya da ben öyle olmasını umuyorum... Ve yine soruyorum; İnsan emek verir, kazanır tabii ki... Ancak diğer insanları sömürmek hakkı verir mi bu ona? Sosyalizm, en azından benim anladığım Sosyalizm asla "Haybeden para kazanmak" amacı gütmez. Ancak üretim ilişkileri açısından her bireyin çalışmasını öngörür. Herkese de öyle motamot bir eş maaş verilmez, ki kimse de bunu savunmaz... Bakın öncelikle hiç bir Sosyalist, "Üretimin Olmayacağı" "Gelişimin Olmayacağı" ve insanların "Mağara Döneminde Yaşayacağı" bir dünya hayali kurmaz. Herkes yine teknolojik gelişime katkıda bulunacaktır. Yine dünya dönecektir. Ve öyle ki ileride üretim ilişkileri bile çok farklı bir hal alacaktır emin olun... Değişim araçlar ve nitelikleri değişecektir. İhtiyaçlar değişecektir... Değişmeyecek olan tek şey, Eğitimli insanların "Eşitlik" güdüleri olacaktır. Kapital zihniyeti, açıkçası uygun eğitime maruz kalmış insanlar olarak göremiyorum... Kusura bakmayın... Bence kapital eğitim kurumları, fabrikasyon beyinler ortaya koyar... Kazanımlar açısından ise Elbette ufak farklılıklar olabilecektir. Bilim üreten eğitimli ve topluma faydalı birisi ile bir tuvalet işçisi elbette aynı maaşı almaz. Ancak kimse de kimsenin kölesi edilemez... Hizmet topluma olur... Ben bir kimsenin parası ile ve sermayesi ile Diğer kimseler ve devlet üzerinden tahakküm kurmasına olanak veren bir sisteme karşıyım. Ve bu Kapital sistemin çökeceğinden de eminim. İnsanlık bilişsel olarak ilerliyor ve bu keşfedilecektir. Sayın Hoppa kusura bakmayın ama Uzun bir cevap yazmışta olsam, İletinizin "Sosyalizm"i nitelediğine inanmıyorum. Saygılarımla... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Ben belki anlatamadım. Biraz daha çaba göstereyim: Devletten maaşlılar ordusundan oluşan hantal bir yapı ile tüm ekonominin bir merkezi yönetim eliyle götürülemeyeceğini artık herkes anladı. Serbest rekabete dayalı hür teşebbüs ve serbest sermaye dolaşımına dayalı bir global ekonomiye geçilmesinin gerekliliği giderek daha çok anlaşılacak. Sınırları, milliyet, kültür, din, gelişmişlik farklarını ortadan kaldıracak olan gelişme budur. Bu sistemde sadece iki bakımdan eşitlik vardır: Hukuk önünde ve demokratik bakımdan. Bir insanın oyu, kim olursa olsun bir oydur ve hukuk önüne insan olma sıfatının dışında bir sıfatla çıkılmaz. Bu ikisinin dışında insanlar hiç bir bakımdan eşit değillerdir. Hukukun görevi para ile imtiyaz satın almaya çalışanın canına okumaktır. Benim bu tür sözleri kullanmam zayıfın iliğini sömürmek anlamında değil, kapitalini imtiyaza dönüştürmeye kalkanlar hakkında. Sağlam bir hukuk ve tam demokrasi yoksa kapitalizmin başarısı ortaya çıkmayacaktır elbette. Gölgelenecektir en azından. Yani kapitalizm tek başına savunulacak bir devlet sistemi değildir. Bir ekonomik modeldir. Bir devlet başka her şeyi bırakıp sadece milleti salsın çayıra, talih güçlüyü kayıra, zayıfın da tanrı yardımcısı olsun değildir. Bırak haklı haksız da güce göre kendiliğinden belirlenir asla değildir. Yani sermayenin hukuk yapacak hali yok. Tröstün yönetim kurulu başkanını devlet başkanı yapacak hali yok. Bunları yapabiliyorsa vahşi kapitalizm var demektir. Kapitalizmin ehlileştirip toplumun refahına hizmet etmesi rekabetin hukuka göre düzenlenmesine ve demokratik mekanizmaların düzgün işlemesine bağlıdır. Yani kısaca söyleyeyim, eski sistemde SSCB - ABD rekabetinde sistemi daha doğru olan taraf ABD idi. Nitekim SSCB yıkılıp tek kutuplu dünya düzenine geçildi. Şimdi hedef globalleşmedir. Bu zor ve uzun bir hedeftir. Önünde bir çok engel vardır. Tabii ki bu kez de hata yapan ve başaramayan taraf ABD, yani kapitalizm olabilir. Bunu gelecek gösterecek. Hata yaptığında ve başaramadığında neler olur, bunu kestirmek güç. Irk, din savaşları, soykırımlar hortlayabilir. Terörizm bilimsel ve teknolojik gelişmeyi sabote edebilir. Kapitalizm derken sadece hantal devletçi yapının karşısındaki bir sistemi savunmuş oluyoruz. Kapitalizm her türlü değeri içinde barındırmıyor. Sadece bir ekonomik düzen kuramı. İnsanlık kültürümüze eklememiz gereken daha bir sürü şey var. Hukuk, demokrasiden başka doğa sevgisi, çevre bilinci, sanat, bilim ve her şey... Kapitalizm deyince dünyaya ve her şeye sermaye gözüyle bakmayı anlamamak gerekiyor. Bu sadece bir ekonomik model, dünya ve hayat görüşü, yaşam ve varlık felsefesi değil, anlatabiliyor muyum? Alıntı
Misafir ADAMIN_BIRI Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Ben buluş yapıldıktan sonra "AAAA....... BUNU ZATEN BLİYORDUK KUR'ANDA YAZIYORDU" demenin yararı olacağını sanmıyorum.. bu bir marifet değil.. asıl olan Kur'an ı okuyup bir buluş yapılırsa önem arzeder. Peki, varmı Kur'an okuyup buradan edindiği ile bilimde bir buluş elde eden??? Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Ben buluş yapıldıktan sonra "AAAA....... BUNU ZATEN BLİYORDUK KUR'ANDA YAZIYORDU" demenin yararı olacağını sanmıyorum.. bu bir marifet değil..asıl olan Kur'an ı okuyup bir buluş yapılırsa önem arzeder. Peki, varmı Kur'an okuyup buradan edindiği ile bilimde bir buluş elde eden??? gerçekten bir bilimsel keşif olduğunda işte bu konu kuranda vardı demek hazıra konmak gibi görünse de ...asıl bunu tersi bir durum hazırcılık olurdu.... yani tüm bilimsel gerçekler kuranda verilseydi ve fizik kimya astronomi vs vs konuların tamamını okuyup öğrenip uygulayacağımız bir bilim kitabı olsaydı ve bu sadece o kitabı okuyanların tekelinde olsaydı hazıra konmak olurdu ve Allahın adaletiyle çelişirdi...bizi güçlü ve keşfetme merakıyla donatılmış bir akıl vermesiyle çelişirdi...''herkese ancak çalışmasının karşılığı vardır'' ayetiyle çelişirdi...daha bir çok hakikatle çelişirdi...hayat bir noktada donardı... asıl bir konu daha var burada söylenmesi gereken...kuranın öyle çağlara meydan okuyan ayetleri ve sembolik anlatımlarıyla hangi manaya yorsak ne yanlış ne de tam doğru olabilecek ayetleri müteşabihleri varki.... yani biz işte bu husus kuranda var dediğimiz şeyler aslında sadece bir yorum ve o ayetin sadece TEFSİRi olmaktan ibaret kalacaktır.. Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Peki, varmı Kur'an okuyup buradan edindiği ile bilimde bir buluş elde eden??? yok böyle bir bişi, böyle bir mantıkda olmaz. Kur'an bilimsel bir kitap degil ki. adam Kur'an okumuşdur, sonra bir icat yapmış olabilir, bu ayrı bişi. Kur'an için bu ve benzeri şeyler hedef degil ki. Kur'an, Allah-Evren-İnsan ilişkisini tanzim eden bir kitap'dır. bazı müslümanların duygusal yaklaşımları olabiliyor... birde şu var, her bilimsel buluş hayırlıdır da diyemeyiz... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 4mevsim, bazı çelişkilerden bahsetmişsiniz. Olmayan bir şeyle çelişilmez. Bir şeyi varsayıp, sonra gerçeklerle arasında çelişki olup olmadığına bakıyorsunuz. Yani çelişki sorununu siz kendiniz yaratıyorsunuz. Gerçekten yola çıkın. "Gerçek nedir?" Bunu nedensellik ilintilerini izleyerek bulmaya çalışın. Gerçi bu, Hansel ile Gratel'in ekmek kırıntılarını izlemesinden daha zordur. Çünkü o masalda da olduğu gibi ekmek kırıntılarının çoğu sabah güneş doğar doğmaz kuşlar tarafından yenmiştir. Fakat yine de bu cadılara, büyülere sığınmak için bir gerekçe olmamalı. İyi bakın, daha derinlemesine bakın. Otların diplerinde, kuşların göremediği kırıntılar mutlaka kalmıştır. Onları da karıncalar toplamadan önce araştırırsanız bulabilirsiniz. Çok sembolik bir anlatım oldu, ama zekanıza güveniyorum... Not: Hansel ile Gratel'i okumadıysanız, zararı yok, bir kez daha çocuk olun ve okuyun. Dünya çocuk masallarının bu en önemli klasiği üzerine sayısız yorum, romanlar ve filmler yapılmıştır. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 Ben belki anlatamadım. Biraz daha çaba göstereyim: Devletten maaşlılar ordusundan oluşan hantal bir yapı ile tüm ekonominin bir merkezi yönetim eliyle götürülemeyeceğini artık herkes anladı. Serbest rekabete dayalı hür teşebbüs ve serbest sermaye dolaşımına dayalı bir global ekonomiye geçilmesinin gerekliliği giderek daha çok anlaşılacak. Sınırları, milliyet, kültür, din, gelişmişlik farklarını ortadan kaldıracak olan gelişme budur. Eşitlikçi sosyal düzen imtiyazlılığa karşı yapılanırken amaç, sermeyenin getireceği sosyal farklılığı engellemek. Takdirini haklı olarak emekçi kesimin yapacağı emeğe verilecek ücret, standart bir devlet maaşı olarak algınmamalı. Tutuculuğun evrensel ahlaka türlü yakıştırmaları, eşitlikçi sosyal düzen için de yapılacak elbette. Eşitliğe karşı nereden gelirse gelsin bu tür çarpıtmalar sömüren kesimin işine yarayacak. Sömüren kesimin kullandığı araçlar halka benimsetilen kutsallıklar. Din, vatan ve özel mülkiyet olguları. Bu sistemde sadece iki bakımdan eşitlik vardır: Hukuk önünde ve demokratik bakımdan. Bir insanın oyu, kim olursa olsun bir oydur ve hukuk önüne insan olma sıfatının dışında bir sıfatla çıkılmaz. Bu ikisinin dışında insanlar hiç bir bakımdan eşit değillerdir. Tutucu kesim her zaman olduğu bazı konuları kaçınılmaz olarak bilimsel değerlendirip bazı konularda tutuculuğunu devam ettirir. Sosyal eşitliğin ancak sermeye birikimi ile bozulacağını asla akıl etmek istemezler. Sermayenin sosyal yaşantının belirleyicisi olduğunu, hukuk karşısında farklılık yarattığını, hatta hukuku satın aldığını asla kabullenmek istemezler. Bu sistemde sadece iki bakımdan Hukukun görevi para ile imtiyaz satın almaya çalışanın canına okumaktır. Benim bu tür sözleri kullanmam zayıfın iliğini sömürmek anlamında değil, kapitalini imtiyaza dönüştürmeye kalkanlar hakkında. Sağlam bir hukuk ve tam demokrasi yoksa kapitalizmin başarısı ortaya çıkmayacaktır elbette. Gölgelenecektir en azından. Yani kapitalizm tek başına savunulacak bir devlet sistemi değildir. Bir ekonomik modeldir. Bir devlet başka her şeyi bırakıp sadece milleti salsın çayıra, talih güçlüyü kayıra, zayıfın da tanrı yardımcısı olsun değildir. Bırak haklı haksız da güce göre kendiliğinden belirlenir asla değildir. Yani sermayenin hukuk yapacak hali yok. Tröstün yönetim kurulu başkanını devlet başkanı yapacak hali yok. Bunları yapabiliyorsa vahşi kapitalizm var demektir. Kapitalizmin ehlileştirip toplumun refahına hizmet etmesi rekabetin hukuka göre düzenlenmesine ve demokratik mekanizmaların düzgün işlemesine bağlıdır. Sen önce sermayenin sahiplenilmesine izin ver, belli bir zümrenin imtiyazlı olmasına izin ver, bir imtiyazlı kesim yarat, sonra da o imtiyazlı kesimin imtiyazını kullanmaması için baskı yap. Böyle bir mantık olabilirmi ? Böyle bir mantık tarihte ne derece başarılı olmuştur. Sermayenin gücü, sermayenin yaptırımı kontrol alına alınabilmişmidir ? Çare, sermayeyi ortadan kaldırıp sadece bütün sosyal imkanların elde edilebileceği kadar bir imkanın tanınması. Yani kısaca söyleyeyim, eski sistemde SSCB - ABD rekabetinde sistemi daha doğru olan taraf ABD idi. Nitekim SSCB yıkılıp tek kutuplu dünya düzenine geçildi. Şimdi hedef globalleşmedir. Bu zor ve uzun bir hedeftir. Önünde bir çok engel vardır. Tabii ki bu kez de hata yapan ve başaramayan taraf ABD, yani kapitalizm olabilir. Bunu gelecek gösterecek. Hata yaptığında ve başaramadığında neler olur, bunu kestirmek güç. Irk, din savaşları, soykırımlar hortlayabilir. Terörizm bilimsel ve teknolojik gelişmeyi sabote edebilir. Sermayenin hakim olduğu emperyalist bir zihniyetin, dünyayı ne hale döndürdüğü somut olarak gözükmektedir. Bu doymak bilmeyen sömürü zihniyet yüzünden günde binlerce insanın kanı akıtılıyor şu veya bu sebep yüzünden. SSCB nin düzenini de yıkıp tek başına hakim olmak isteyen aynı sermaye sömürü düzeni, ayni emperyalist zihniyet değilmiydi ? Sermayenin doymak bilmeyen bu yüzünü, vahşi yada az vahşi diye adlandırmak ne derece mantıklı ? Kapitalizm deyince dünyaya ve her şeye sermaye gözüyle bakmayı anlamamak gerekiyor. Bu sadece bir ekonomik model, dünya ve hayat görüşü, yaşam ve varlık felsefesi değil, anlatabiliyor muyum? Hayır anlamak mümkün değil. Çünkü ne bilimsel ne de mantıksal yönü vardır. Bir kesimin diğer bir kesime karşı imtiyazlı olması, çalıştıran, kullanan bir yapıya sahip olması, bir dünya görüşüdür, yaşam tarzıdır, sömürü felsefesisdir. İmtiyazlılığı beceri değil sermaye birikimi oluşturur. Beceri farklılığı, insanlığa hizmetin farklılığı olarak algılanmalıdır. Farklı hizmeti, farklı cinsiyeti, farklı gücü imtiyaz olarak kullanmak sömürü zihniyetin olumsuzluklarıdır, yanlışlarıdır, art niyetidir. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2007 maraba, evren oluşurken tamamen homojen olan plazma büyük bir hızla genişleyerek muazzam derecede olan sıcaklığı giderek azalıyordu. Bu, bugün belirleyebildiğimiz kozmik fon radyasyonu düzeyine düşmüştür. Ancak kurama göre madde homojen biçimde yayılırken, radyasyonda birtakım dalgalanmalar oldu ve sonuçta madde "topaklanmaya" başladı. Tıpkı sütün içinde önce mikroskobik düzeyde oluşan topaklanmalar gibi. Ve yine tıpkı bu mikroskobik topaklanmaların giderek büyümesiyle peynir topaklarının oluşması gibi evrende de galaksi topakları ortaya çıktı. Eğer "tanrının parmak izleri" de denen o dalgalanmalar olmasaydı, evren hiç bir varlık oluşturamadan homojen bir biçimde uzaya yayılan bir gaz bulutu halinde genişleyip yok olacaktı. "Tanrının parmak izleri" elbette lafın gelişi ve konuya gelirsem: Sermayenin de böyle güç odakları oluşturması şarttır. Bir galaksi milyarlarca yıldızı besler ve doğurur. Fakat her galaksinin merkezinde tüm galaksiyi yutmak isteyen bir karadelik vardır. Tüm yıldızlar birlikte galaksi merkezi etrafında dönerek onun bunu yapmasına izin vermezler. Karadeliğin muazzam çekim gücünü dengeleyerek hep bir arada bir galaksi olmak için o gücü kullanırlar. Sermaye böyle bir çekim gücü ve merkezi oluşturur. Bu merkezlerde paranın güçlü akması, toplumun çarklarını ve dinamolarını hızla çalıştırır. Sermayeyi eşit dağıtırsan bana inan gücünü yitirir ve bu toplumun da güç kaybetmesine neden olur. Tıpkı fırtınanın gözü denilen merkezinin kara içlerine girip deniz yüzeyinden güç almasının durması gibi hareket sona erer ve durgunluk başlar. Parayı herkese eşit dağıtacağına parayı kaldırıp takas düzenine dön daha iyi... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2007 4mevsim, bazı çelişkilerden bahsetmişsiniz. Olmayan bir şeyle çelişilmez. Bir şeyi varsayıp, sonra gerçeklerle arasında çelişki olup olmadığına bakıyorsunuz. Yani çelişki sorununu siz kendiniz yaratıyorsunuz. Gerçekten yola çıkın. "Gerçek nedir?" Bunu nedensellik ilintilerini izleyerek bulmaya çalışın. Gerçi bu, Hansel ile Gratel'in ekmek kırıntılarını izlemesinden daha zordur. Çünkü o masalda da olduğu gibi ekmek kırıntılarının çoğu sabah güneş doğar doğmaz kuşlar tarafından yenmiştir. Fakat yine de bu cadılara, büyülere sığınmak için bir gerekçe olmamalı. İyi bakın, daha derinlemesine bakın. Otların diplerinde, kuşların göremediği kırıntılar mutlaka kalmıştır. Onları da karıncalar toplamadan önce araştırırsanız bulabilirsiniz. Çok sembolik bir anlatım oldu, ama zekanıza güveniyorum... Not: Hansel ile Gratel'i okumadıysanız, zararı yok, bir kez daha çocuk olun ve okuyun. Dünya çocuk masallarının bu en önemli klasiği üzerine sayısız yorum, romanlar ve filmler yapılmıştır. sayın demirefe teşekkür ederim güveniniz için...ama ben pek güvenmem zekama..mutlaka eksik kalabilen ya da henüz geliştiremediğimiz bir bakış açısı keşfedemediğimiz bir gerçek daha vardır diye düşünüyorum... bahsettiğim çelişkiler sizin açınızdan olmayan çelişkiler ve birşeyi varsayarak yapılmış olarak nitelenmiş...sanırım tanrıyı kastediyorsunuz..eğer tanrının varlığına inanmasaydım kuranla meşgul olmamın hiçbir gerekçesi olmazdı ve sizi temin ederim kendi açımdan onun varsaydığınız çelişkileri ya da yanlışlamaları ile hiç ilgilenmezdim...kuran tanrı inancı olmadan ele alınabilecek bir kitap değildir..çelişkiler konusundaki fikrim geçerlidir.. hansel ve grateli küçüklüğümden beri bilirim..aslında bir masalı okumanın kuralları vardır..masalın mantıksal kurgusu içinde sorgulanmaması ve ana fikre yönelik olarak anlama çabası hakim olmalıdır..bu masalı okurken bir babanın hangi vicdanla çocukları ormana bıraktığını ya da çocukların meseleyi bildikleri halde neden babalarının niyetini anlamamzlıktan geldikleri ya da tüm bunlara rağmen neden tekrar eve dönme çabasında oldukları gibi hususları sorgulamamanız gerekir..anlamanız gereken üzerinde yoğunlaşmanız beklenir..yoksa emekler boşa gider..yoksa cadılar kötüdür..babanın hazineyi bulan çocuklarla mutlu mesut yaşaması sorgulanmamalıdır..bizim masallara yaklaşımımız çok açık ve net olamıyor..çünkü şaibe altında tutuluyoruz.. selamlar Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 maraba, evren oluşurken tamamen homojen olan plazma büyük bir hızla genişleyerek muazzam derecede olan sıcaklığı giderek azalıyordu. Bu, bugün belirleyebildiğimiz kozmik fon radyasyonu düzeyine düşmüştür. Ancak kurama göre madde homojen biçimde yayılırken, radyasyonda birtakım dalgalanmalar oldu ve sonuçta madde "topaklanmaya" başladı. Tıpkı sütün içinde önce mikroskobik düzeyde oluşan topaklanmalar gibi. Ve yine tıpkı bu mikroskobik topaklanmaların giderek büyümesiyle peynir topaklarının oluşması gibi evrende de galaksi topakları ortaya çıktı. Eğer "tanrının parmak izleri" de denen o dalgalanmalar olmasaydı, evren hiç bir varlık oluşturamadan homojen bir biçimde uzaya yayılan bir gaz bulutu halinde genişleyip yok olacaktı. "Tanrının parmak izleri" elbette lafın gelişi ve konuya gelirsem: Sermayenin de böyle güç odakları oluşturması şarttır. Bir galaksi milyarlarca yıldızı besler ve doğurur. Fakat her galaksinin merkezinde tüm galaksiyi yutmak isteyen bir karadelik vardır. Tüm yıldızlar birlikte galaksi merkezi etrafında dönerek onun bunu yapmasına izin vermezler. Karadeliğin muazzam çekim gücünü dengeleyerek hep bir arada bir galaksi olmak için o gücü kullanırlar. Sermaye böyle bir çekim gücü ve merkezi oluşturur. Bu merkezlerde paranın güçlü akması, toplumun çarklarını ve dinamolarını hızla çalıştırır. Sermayeyi eşit dağıtırsan bana inan gücünü yitirir ve bu toplumun da güç kaybetmesine neden olur. Tıpkı fırtınanın gözü denilen merkezinin kara içlerine girip deniz yüzeyinden güç almasının durması gibi hareket sona erer ve durgunluk başlar. Parayı herkese eşit dağıtacağına parayı kaldırıp takas düzenine dön daha iyi... Parayı "karacisime", toplumu ise çevresinde dönen yıldızlara benzetmen senin bakış açına pek uymamış. Zira karacisim zamanla çevresindeki cisimleri teker teker yutuyor, tıpkı kapitalist-sömürü rejimin çalışan kesimi zamanla yutması gibi. Bu kadar yazıldı çizildi, insanların farklarından dolayı imtiyazlı olmaması gereği halen anlaşılmadı. Böyle bir mantık bizi patron, ağa sömürü düzenine götürüyor. Hakim kesimin hazırladığı "sözde eşitlikçi yasalar" da ancak kendilerini koruyor. Anlaşılmayan ikinci konuda; çalışan ve çalıştıran sıfatının insanların kaderi olmadığı. Bunu sağlayan paranın ve özel mülkiyetin imtiyazlı kişilerde toplanıp sınıf farkının oluşmaması. Yoksa paranın eşit dağıtılmasını veya değiş tokuş ilkelliğini kimse savunmuyor. Konu geriye doğru okunulduğunda daha iyi anlaşılacaktır. Tartışma, benim dediğim dedik ve mutlaktır zihniyetiyle yapıldığında pek güzel tarafı da kalmıyor. Konulan somut değerler de boşa gidiyor. Söylediklerimi yeterli görüyorum. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 Sayın 4mevsim, benim bir şeyleri inkar etme ve olmadığını kanıtlama davası peşinde olmadığımı, bir düşünüş yöntemi ve bir bakış açısı yakalama gayretinde olduğumu görmenizi dilerdim. Sayın maraba, imtiyaz derken zırhlı otomobillerle gezme, özel uçakla seyahat etme ve yatırım alanları hakkında önemli kararlar alma gibi şeyleri kastediyorsanız bu tür şeyler züğürdün çenesini hep yormuştur. Fakat istediğini hukuksuzca harcayıp yargıdan kaçmayı anlıyorsanız devlet buna izin vermediği zaman devlettir. Buna izin verdiğinde benle sizinle beraberim karşı çıkmakta. Hukuk önünde eşitlik asla ve hiç bir biçimde ödün verilemeyecek bir ilkedir. Bunu kaldırdığınız anda ekonomik sisteminiz her ne olursa olsun, bitmiştir. Savunulacak bir yanı kalmaz. Çin kağıt üzerinde hâla sosyalist. Ama insan ve işçi haklarını en çok çiğneyen ülke. Devlet yetkilisinin çocuğu kazada öldü diye kazayı yapan sürücüyü idam eden belki dünyadaki tek ülke. Ve ekonomik çıkar uğruna Çin geleneksel domuz yılında müslümanlar rencide olup ihracat azalmasın diye domuz sembollerinin kullanımını yasaklayan ülke... Yalnız bir de not eklemeliyim, karacisim ile karadelik farklıdır. Ukalalık olmasın ama karacisim normal kütlede ve ışığı yansıtmayan, soğuran cisimdir. Karadelik ise aşırı kütle kazanıp ışığı dahi bu aşırı çekimle yutan cisimdir. Benim bahsettiğim örneğin Samanyolunun merkezinde bulunan ve Sagittarus adı verilen karadelik bugüne kadar Samanyolu'nu yutmadı. Nedeni, galaksinin dönüşü nedeniyle oluşan merkezkaç kuvvet. maraba, kapitalizm benim temel argümanım değil, arkasında sonuna kadar durup savunurum diye bir iddiam da yok. Çevreyi talan eden ve sömüren bir güç haline geldiğinde hemen aleyhine dönerim yani, hiç tereddüt etmem örneğin. Güncel Kazdağları konusu gibi. Başlarım altınından kapitalinden... Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 .....kapitalizm benim temel argümanım değil, arkasında sonuna kadar durup savunurum diye bir iddiam da yok.... .....Kapitalizm doğaya en uygun sistemdir . Bunun dışındaki her sistem doğaya aykırıdır..... * Kapitalizm, paranın yaptırım gücünden destek alarak, güçlü olanın, güçsüzü sömürdüğü, kullanandığı bir düzendir. * Kapitalizmde paranın yaptırım gücü imtiyazlı, imtiyazsız sınıf yaratır. * Kapitalizmde yasalar imtiyazlı kesim için yapılmıştır, onların lehine çalışır. * Kapitalizm modern köleci düzendir. * Kapitalizm, hakim gücün çıkarlarını korumak için soyut değerleri (din, milliyet, vatan, para vs.) sonuna kadar destekler. * Kapitalizmde asıl parayı kazanan emekçi kesimdir. Sahiplenen ise hakim sınıftır. * "Yetenek farklılığı"nı oluşturan, kapitalizmin çarpık eğitimi ve ekonomisidir. * İnançlardaki "kadercilik" kapitalist sistemi korumak için vardır. * Kapital birikimi vahşi kapitalizmi (emperyalizm) oluşturur. Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 Sayın 4mevsim, benim bir şeyleri inkar etme ve olmadığını kanıtlama davası peşinde olmadığımı, bir düşünüş yöntemi ve bir bakış açısı yakalama gayretinde olduğumu görmenizi dilerdim. bunu görebiliyorum ancak tanrının adaleti,insanlara çalışmalarının karşılığının verileceği,bilimsel gelişmelerin kuranda fizik kitabı gibi yer almasının hayatı donuklaştıracağı gibi söylemlerimi olmayan birşey üzerine temellendirdiğimi söylediniz..aksini söyleyebilmem için konuyu açtım ..yoksa sizin inancınızı masaya yatırma gibi bir amacım yoktu..aksini düşündürmüşsem özür dilerim.. kuran bizim aklımızı ve bilimsel verileri kullanarak ulaşamayacaklarımızın bilgisini verir...diğerleri bir aklımız olduğuna göre er geç ulaşabileceğimiz bilgilerdir...gaybı bilen allahtır..bazı şeyler gayb olarak kalacaktır..bazı şeyler ise zamanla gayb olmaktan çıkabilir..bilimsel gelişmeler bunun bir yoludur..''Nun.Kaleme ve yazdıklarına and olsun''ayeti indiği dönemde deriler üzerine divitle yazılan yazıydı..dün kağıdı anladık ve ona yorumladık..bu gün bunu bilgisayar olarak anlamama bir engel yok..ama yarın belki bilgiyi hafıza kartlarıyla değil de parmak uçlarımızla taşıyacağız..bunun işaretleri var...neden olmasın..ama bu ayetin tefsiri donmayacak ..hayat donmayacak. kapitalizm benim temel argümanım değil, arkasında sonuna kadar durup savunurum diye bir iddiam da yok. Çevreyi talan eden ve sömüren bir güç haline geldiğinde hemen aleyhine dönerim yani, hiç tereddüt etmem örneğin. Güncel Kazdağları konusu gibi. Başlarım altınından kapitalinden... bu cümle sizi doğru tanıdığımı kanıtlıyor..ben de böyle baktığınızı düşünüyordum.. Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa! olması gerekenin degil olanın üstünden gitmek lazım. bugünü olmayanın gelecegi olacagı neden garanti olsun. masalları çocuklara bırakın... Dünyada 854 milyon insan açlıkla mücadele ediyor. Buna rağmen bir buçuk milyar insan aşırı beslenmeden dolayı obez oluyor. Her 4 saniyede bir insan açlık sebebiyle ölürken, sadece Türkiye'de yılda tam 10 milyon ton meyve ve sebze çöpe dökülüyor. İşte ilginç ayrıntılarla dünyadaki beslenme sorunu: 16 Ekim tarihi, Dünya Gıda Günü. İnsanlar dört kıtada bu günü, lüks masalarda çeşit çeşit yemekler yiyerek kutluyor. Aynı gün dünyanın başka yerlerinde milyonlarca insan açlıkla mücadele ediyor. Bu içler acısı ve çelişkili tablo aslında; israf eden, gereğinden fazla gıda tüketen her insanın suçu. Dünyada tam 854 milyon insan açlık savaşıyor. Diğer tarafta ise bunun neredeyse iki katı; tam bir buçuk milyar insan aşırı yemekten çeşit çeşit hastalıklara yakalanıyor. Her yıl, 5 yaş altındaki 11 milyon çocuk açlık sebebiyle hayata gözlerini yumuyor. Her 4 saniyede de 1 kişi uzun süredir yemek yiyemediği için ölüyor. Öte yandan her gün milyarlarca ton yiyecek israf olup çöpe dökülüyor. Sadece Türkiye'de tarlada ya da halde kalıp çöpe dökülen meyve ve sebze miktarı yılda 10 milyon ton. 5 yıldızlı otellerde 3 tabak yemekten bir tabağı çöpe dökülüyor. Açlık sorununun sebebi yeteri kadar gıda olmaması değil; gıda dağılım ve paylaşımındaki dengesizlik. Dünyada 1 milyar kişinin günlük geliri sadece 1 dolar. Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen gelir, gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerininkinden 300 kat fazla. Bir İngiliz, 1 kilo ekmek almak için sadece 1 dakika çalışıyor. Çinli bir işçi ise 1 kilo ekmek için tam 45 dakika çalışmak zorunda. Çözüm aslında çok basit. İlk iş israfı önlemek arından da gıda üretimini ve yatırımları artırmak. Milyarlarca metre kare verimli arazi ekilmeyi bekliyor. Aç insanlara yardım etmek ise insanlık görevi. Sizler bu haberi izlerken dünyanın bir yerlerinde 30 insanın açlık sebebiyle öldüğünü de hatırlatalım. (Samanyolu Haber) Alıntı
Φ Suheyla Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2007 ARKADAŞLAR SİZLER İÇİN BİR ARAŞTİRMA YAPTIM VE BİLGİLERİ BURAYA EKLEDİM.İNŞALLAH GEREĞİNCE İSTİFADE EDERSİNİZ.KANITLARIN BİR KISMINI TEKER TEKER SIRALIYORUM.1.KANIT)))) yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir. Kuran-ı Kerimin bir ayeti şöyledir: QUOTE "...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet) 2.KANIT))) Kuran'ın indirildiği çağda henüz kimse oksijen ve karbondioksiti vücudumuzdaki kanda taşıyan Hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de yoktu. Nitekim mikroskoplar da henüz icad edilmemişti. Ayrıca kana kırmızı rengi veren de yine Hemoglobin'dir ve demir eksikliğinde anemi hastalığı (kansızlık) ortaya çıkar. Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan Hemoglobin hayatın devamı için şarttır. Hemoglobinin ortasında bulunan Demir (Fe) elementi oksijeni kendisine bağlar ve kanda taşır. Kuran'daki Hadid yani Demir suresinde demirin insanlar için faydalar taşıdığı şöyle belirtiliyor: QUOTE "...Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır..." (Hadid suresi 25) Hemoglobin terimi modern tıp tarihinde 1869 yılında ortaya çıkmıştır KuranıKerim ise 610 yılında indirilmeye başlanmıştır. 3.KANIT)))) Milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan Sıtma (Malaria) hastalığının nedeni dişi sivrisineklerdir (Anofel). Kan emici sivrisinekler de yine aynı şekilde dişi olanlardır. Sivrisinekler hakkındaki bu bilimsel gerçek 1800 yılından sonra keşfedilmiştir (Ronald Ross). Fakat 600'lü yıllarda yani mikroskobun olmadığı bir çağda vahyedilen Kur'an-ı Kerim dişi sivrisineklere yüzyıllar önce dikkat çekiyordu: QUOTE "Şüphesiz ki Allah, (Dişi) sivrisineği hatta onun da ötesinde (küçük bir varlığı) misal getirmekten çekinmez....." (Bakara 26) "Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de! " (Hac 73) 4.KANIT))) mucizevi yaratılış şekillerinden biri, canlıların sudan yaratılmasıdır. Pek çok ayette açıkça ifade edilen bu bilgiye insanların ulaşmaları ise, yüzyıllar sonra mikroskobun icadı ile mümkün olmuştur. Bugün en temel ansiklopedilerde "Su, canlı maddenin en büyük öğesidir. Canlı organizmaların ağırlığının %50-90'ı sudur" ifadeleri yer almaktadır. Ayrıca bütün biyoloji kitaplarında bahsi geçen standart bir hayvan hücresinin sitoplazması (hücrenin temel maddesi) da %80 sudan oluşur. Sitoplazmanın analiz edilip bilimsel kayıtlara geçirilmesi, Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bugün bilim dünyasının kabul ettiği bu gerçeğin Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi kuşkusuz ki mümkün değildi. Ancak buna rağmen insanların keşfinden 14 yüzyıl önce Kuran'da bu bilgiye dikkat çekilmiştir. QUOTE Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45) 5.KANIT))) QUOTE O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78) Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78) Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama. Embriyolog Dr. Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir. Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir. Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir. Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur. Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir. 6.KANIT))) QUOTE ... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır…(Zümer Suresi, 6) Kuran'da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir: Yukarıdaki ayette Türkçeye "üç karanlık içinde", "üç katlı karanlık içinde" olarak çevrilen Arapça "fi zulumatin selasin" ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla: a) Batın duvarı karanlığı Rahim duvarı karanlığıc) Amniyon zarı karanlığıdır. Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 7.KANIT))) Allah Kuran'da insanın yaratılışının mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır: Hani Rabbin meleklere: QUOTE "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72) Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar. Canlı dokuların %95'i karbon ©, hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur. Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini -insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini- tasdik etmektedir. NOT:ALINTIDIR.... Enteresan ve guzel bir ornek ! Boyle dusunmekle, bir insanin amaci nedir ? Yani, Kuran bir Kimya , fizik, ve Tibbi alanlarda Kaynak olarak mi kullanilir? O kadar guzel bir kaynak ise, nicin Musluman Toplumlari --- ekonomik ve kalkinma alanlarinda Dunyanin en geri toplumlari arasindalar? Niye Musluman Toplumlari bati medeniyetinin ilim sahasinda yaptiklari sahane (insanlara yardimlari olan) icatlarini beklediler? Niye Musluman Toplumlari Pensilini icat etmediler, arabayi, ucaklari, televisyonlari, bilgisayarlari yapmadilar ? Niye butun kalkinmalar, Kuran'dan hic bir malumati olmayan insanlar tarafindan yapildi? Yalniz etrafa bakmali, Kurandan toplumlara ne hayir oldu diye... Filistine, Iraka, Irana, Afganistana gibi yerlere. Bu arada firsat olursa, unutmamak lazimki, butun fen kitaplari, fizik, kimya, matematik, Tibbi alanlarda, hep bati tarafindan yazilmistir. Yalniz Kuran okumasini bilen, medreseye giden insanlar bomba yapmasini ogrenmisler. Bu hafta, Pakistanda oldugu gibi yuzden fazla (100 den asiri) masum insanlari oldurmekle kendilerini ifade yapmalarini ogrenmisler. Iste bunu Kuranda ogrenmisler derseniz , sizlere inanirim. Cunku mantikli olur! Bence, "Kuran'dan bilime ışık" goren insanlar sormalilar ki --- niye Musluman toplumlari bu kadar karanlikta kalmislar ! Bilhassa bilim alanlarinda. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.