Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Budala

 

(bir veda yerine kaim)

 

Dün gece

O’ndan bir yanıt gelmeyince

Dönüp, O’na yazdıklarıma baktım

Zavallı maymun suratlı ucubeler

Ucuca eklediğim

Harfler heceler tümceler

 

Çıkıp oturdum bir dağın üstüne

Parkam, not defterim, cigaram

Sırtım yollara dönük, yüzüm dağlara

Ve son günümü sürerek namluya

Bir kez daha O’nun resmine baktım

 

Dünya bakışlıydı, dünya gülüşlü

Ellerindeki patiska nakış beklemekte

Ve güneş kadar büyük ayakları

Heraklitos’la dalga geçmekte

 

Ve gölgesini valizine koymuş

Bir park duvarının üstüne öylece oturmuş

Beyaz atlısını beklemekte

 

Dün gece

Hak verdim Ahmet Haşim’in

“Güzel, yalanın çocuğudur,” demesine

Ve hak verdim Cesare Pavese’in

“Şiir, bir budalanın denize bakıp,

‘tıpkı yağ gibi’ demesiyle başlar”

Benzetmesine

 

Ve yine dün gece

Son rakımı son içime dökerek

Haddimi bilerek

Uzaklarda

Dağ gibi durdum

 

(Şubat 2001)

 

Nurol Banabak

Gönderi tarihi:

AŞK BİTTİ

F.E.S. ve öbürleri için

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Uzun bir hastalık gibi

Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi

Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı

Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi

Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi

Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır

İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım

Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim

Belki bir yağmur yağar akşama doğru

Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair

Aşk bitti işte tam da öyle

 

AHMET TELLİ

Gönderi tarihi:

950'DEN NOTLAR

 

Yüce dağ başları dumanlı dumanlı

Irmaklar yorgun ağır

İnsanlar yapayalnız

Nedir üstümüzdeki bu karanlık bulut

Irgatın akşamlara kadar düşündüğü nedir

Yabancı bandıralar bayraklar emirler

Ne maviliklerde ferahlık ne toprakta güven

yurda ölüm tüccarları kurulmuş

Bu vatan bu millet bu bayrak

Satılmaz diyenden hesap sorulmuş

Yollar fabrikalar tarlalar

Bir hançer altında amansız

Dağ taş haber bekler hürriyetten

Nedir bu toprakların bitmeyen çilesi

Nedir nedir nedir

Bu gün karanlıkta apansız

Bir çığlık yükseldi memleketten

Ben bayraksız hürriyettsiz neylerim dedi

Kınalı keklikler uçtu düz ovalardan tabur tabur

Yabancı bu memlekette işin ne

Yerin altında damar damar madenlerimiz var

Bizi bekler

Götürüp top dökemezsin

Dağlarımız ırmaklarımız bize göredir

Tarlalarımız bize kadar

Ekemezsin

Bizim bu toprak için

Bu topraklarda dökülecek kanlarımız var

Elini kolunu sallayarak bu memlekette

Giremezsin çıkamazsın

Biliriz yağmaya geldin yabancı

Senin bu memlekette işin ne

 

Biliyorum bir gün karanlıkta

Kesecekler yolumuzu

Ya siz çocuklar

Nasıl anlatmalı sizlere olup bitecekleri

Çocuklar bizim dediğimiz

Yüzümüze utanç duymadan bakmaktır

Mal değil mülk değil istediğimiz

Size namuslu bir dünya bırakmaktır

 

 

Vedat TÜRKALİ

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Uzak Yaşamaların Şiiri

 

nehirleri yüklesen saçlarıma

ölümü de önüme katarım bir gün

şu üç beş kelime için

kaç kez atıldım bilsen sokaklarına

 

uzak yaşamaların şiirine dök beni

yüzünün yalımında otağ kurduran ney/i

çağır içimdeki şiiri dirilten çağı

evinden döner gibi eve giden gelini

 

mercan susuşlarından geçir

çün sana verdim bütün dolunayları

saçlarında aradım kaybettiğim yolları

geceye yorumladım zülüflerini senin

 

eski ustalardan kalma bir âh

ile gel

Gönderi tarihi:

Boşluğa salıver ellerimi

Gözlerinde Kelebek misali

bir ateş ile

Ömrüne ekle ömrümü

Kozadan çıkart yüreğini…

 

Bütün yabanıl öykünmeler benim…

benim yüzümden di attığın o siyah leke…

artık uzat ellerini göğün yanağına…

bensiz özgürce…

Oysa…

bu çatlak toprağın bağrına neler ekmiştim ben…

savurmuştum bütün cömertliğimle sözlerimi…

Lâl oldum…

Pervane misali bu yanmalar,

köze dönmeler,

leylak renginde batan güneşin alnından öptüm ben ,

sen diye…

ölümüne…

Sensizken çekildi kanım ,

sen/sizken tırnaklarımı batırdım kalbime…

var mıydı öyle çöllere vurmak kendini…

koymak dikensi bakışlara…

Kadim zamandan kalma iz gibiydi ,

ellerinle uçarı tebessümüme dokunman..

senden sonra ben hiç gülmedim…

güllerin arasından hep kızıl olanını sevdim de,

zikrini susturmadım …

kıyamadım koparmak dalından ,

ayırmak bülbülden…

Böyle mahsun ,böyle gurbet içinde kalışlarım …

ve her dem ah edişlerim …

üşütmelerim...

Koy beni gün ortasında ,

zemheri rüzgarlarda…

azıksız kalmışsam öylece ,

susturmuşsam bendeki Hızır geçişleri,

vurmuşsam başımı Meryem’in duasına ,

eyleşme tabib,kes ömrümün bedelini…

 

 

F.Nur

Gönderi tarihi:

MIRILDANDIKLARIM

 

 

 

Kırdın mı incittin mi birilerini

Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?

Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?

Yeniden düşünmeliyim

Dostluklarımı, ilişkilerimi

Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı

Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

Borçlarımı ödedim mi?

Doğru seçtim mi soruların fiillerini?

Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,

Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?

Geri verdim mi aldıklarımı:

Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,

Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?

Yokladım mı duygularımı

Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?

Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma

Ovmalı umutları

Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan

Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım

Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar

Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar

Gece telefonları, ıssız konuşmalar

Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler

Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey

O kadar çok anlattım ki

Kendime kaldım anlatmaktan...

Bunaldım kendisiyle boğuşmasını

Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan

Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,

Ofset duyarlılıklardan

Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum

'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği

Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum

Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları

Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde

Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar

Hâlâ bir umut var mıdır

Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde

Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz

Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar

Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken

Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız

Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim

Senin ve benim , yani bizim için...

 

 

 

 

 

 

 

 

Murathan MUNGAN

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

DÖNÜŞ KENDİNEDİR ...

 

Son göçmen kuşları bekle;

..ki o vakit sabrın sınandığı vakittir,

Bıçağın kemiğe dayandığı andır.

Kalan yanar !.. Kalan ölür !..

 

Bir hicret anıdır artık yaşanan

Vefa yoksunluğundan devşirilmiş

Kelimeleri çıkar at heybenden

Boşalt sana ait olmayan

Ne varsa;

Günahkar işveleriyle

Gönlünü avutan geceleri

Geleceğini satın alan

Sahtekar vaatleri

Bitir artık boşa dökülen

Bedava göz yaşlarını

 

Bir uzun yolculuğa hazır olsun gövden

Ardına dönüp de bakma çıkarken evden

 

Yanına tuz al,

Ve bıçak

Ve aynayı

Unutma çıkarken son defa

Çiçekleri sulamayı

 

Sil bütün işaretleri

Ve yırt haritaları

Onlar ki;

Bilinen coğrafyalar içindir

Senin gidişinse yalnızca kendinedir,

 

Bıçak;

Sünnet-i seniyyeden dir

Bir yanı ölüme bakar

O yüzdendir ki ölülerin üstüne en son bıçak konur

Bir yanı hayata bakar ;

Göbek kordonu nu keserken

 

En büyük ihtilallerin

ilk basamağıdır bıçak

Bir isyanın alfabesidir

..ve patrona halillerin

Hamam kurnasına kazıdığı

Yelkenlinin pruvasında

Saplıdır ucundan kıpkızıl

Bir ısyan damlayan bıçak

 

Mertlik ölmeden önce

Sarığın ucu bele uzandığında

Tuğralar basıldığında fermanlara

Sürüldüğünde savaş sancakları meydanlara

...ve köslere tokmaklar vurulduğunda

İlkin bele bıçak sokulur !.

Masmavi bir çelikte sınanır

Yiğitlik;meydanlarda

Töredir;

Kefen üste zırh giyilmez

Töredir;

Sürgün bıçaksız olmaz

Bir sürgünlük ki

Kendinedir

Zor iştir yani

 

Kazansan da,kaybetsen de

Yetim bir zaferdir elinde kalan

İhanetlerin,yalan dolanların

Riyakarlıkların merhemi olmaz

Yarası kapanmaz

Tuz ki; bu zamanlar içindir

Dağlandığında yaraların bir, bir

 

Acı parçan olur

Acı taş olur

Yoldaş olur

Kardaş olur

Gelip iki kaşının arasına oturur

Ayna ki;

Peygamber emanetidir

Acının resmini görmene yarar

Ve acziyeti

Ve seni yalansız sana sunar

Gördüğünde acıyı

Taş gibi toprak gibi

Nesneleştiğinde acı

Dönüş vaktidir artık

 

Gül akşamına denk gelsin dönüşün

Gül mevsimini başlatsın gülüşün

 

O zaman işte heybene

Kadim bir imparatorluğun

Talan edilmiş hıncını koy

Vefa koy

Sabır koy

Erdem koy

 

Muhannete ,namerde söylenecek bir çift söz koy

Dünyayı ;elinin tersi ile itebilecek iman koy

Vatan koy

Ki; vatansız iman olmaz

 

Dönüşünde seni kucaklayan çocuklarına

Merhamet koy

Gece karanlığı gözleriyle bakana

Yalansız sevgi koy

Ölümlerde sınanmış sadakat koy

 

Dostun yüreğine serpilecek su koy

..ve yetimin

ve mazlumun ahı ile ıslanan göz koy

haksızlığa isyanı koy

 

..Ve hakk yolunda

Gelen her belaya

Her zulme

Ve her zulmete

Gel buradayım

Diyebilen bir yürek koy

 

 

.. Ki dönüş vaktidir ;zaman

Oyalanmak olmaz

Yol uzundur çetindir

Artık, dönüş kendinedir .

 

Ahmet Kırmızı

Gönderi tarihi:

birseyler olacak yarin

 

durusundan belli kirdaki atlarin

 

bulutlarin kosusundan belli

 

kazisindan köstebeklerin topragi

 

karincalarin telasindan belli

 

birseyler olacak yarin

 

belki bir tomurcuk

 

belki bir agacin düsen yapragi

 

belkide bir cocuk

 

pek o kadar göremesek de uzagi

 

kuslarin ucusundan belli

 

birseyler olacak yarin

 

öbürgünden önemsiz

 

bugünden önemli

 

Bülent Ecevit

  • 4 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Gözyaşlarımı biriktiriyorum

 

Gözyaşlarımı biriktiriyorum, ilerde kendime ait bir göl yapacağım.

Kenarında küçük, ağaçtan bir ev olacak.

İçine küçük çiviler çakıp, özenle sakladığım büyük özlemlerimin resmini asacağım.

Şömine de yalnızlığımdan kestiğim kuru odunlar yanacak ve ısıtacak içerisini, içimi...

Serseri ruhumun postunu önüne serip, üstünde, itinayla yaşadığım sevdalarımın yıllanmış şarabını içeceğim.

Beni bulmak isteyenler,sessizliğimin içindeki sesi takip ederek kapımı çalabilecekler..

ki bu ses sadece duymak isteyenlere duyuracak kendini....

Kapımın önünü, filtresini çocukluğumun renkli düşlerinin ateşlediği bir gaz lambası aydınlatacak.

Bahçemde umutlarımla sulayacağım ve her mevsim yüzünü gösterecek çiçekler açacak.

Pencere kenarlarına, tutkularımı yoğurarak yaptığım saksıları yerleştireceğim.

Güneş batımlarında, üstüme, yaklaşan karanlığın montunu alarak, kurduğum iskeleden göle olta atacağım.

Her akşam masamda bir otuzbeşlik hüzün, bol zeytinyağlı gönül salatası,ve beyazlığını düşlerimden alan bir parça peynir olacak.

Sigaramın dumanını alsın diye masanın bir köşesine de, cevapsız kalan sorularımdan yaptığım bir mum yakacağım.

Şarkılar sırayla dudaklarımı ziyarete gelecek, hüznümün tuzlu göz yaşlarını melodilerimin içinde başıma taç yapacağım.

Sıradan bir günün sıradan bir gecesinden geçerken, şarkılar gözlerimi uzaklara taşıyıp yakınlarıma getirecek.

Özenle sakladığım bol köpüklü isyanlarımı yolluk namına içeceğim...

sarhoşluğum sadece sadık yarim yalnızlığımdan gelecek.

Başımı yalnızlığımın omzuna yaslayıp, ıslanan gözlerimi ellerimin yorgun parmaklarıyla sileceğim.

Hiç belli olmaz, belki de gereksiz korkularımın tahtalarından yaptığım sallanan saldalyemde geceye dalacağım.

Olur da sızmazsam eğer,içimde hep benimle beraber olan sevimli haylazlığıma sarılarak uyuyacağım.

Vadesi çoktan dolmuş ve sabırla beklenilen sıcak kavuşmalar girecek düşlerime ve her sabah yüzümde bu düşlerin bıraktığı buruk gülümsemelerle uyanacağım.

Evet...

göz yaşlarımı biriktiriyorum..

İlerde kendime ait bir göl yapacağım...

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Siz Aşktan N'anlarsınız Bayım?

 

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Alt katında uyumayı bir ranzanın

Üst katında çocukluğum...

Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden

Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.

Aşk diyorsunuz,

Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

 

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca

Havı dökülmüş yerlerine yüzümün

Büyük bir aşk yamadımhayır

Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım

Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı

Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...

Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.

Aşk diyorsunuz ya

Ben istemenin allahını bilirim bayım!

 

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Balkona yorgun çamaşırlar asmayı

Ki uçlarından çile damlardı.

Güneşte nane kurutmayı

Ben acılarımın başınıevcimen telaşlarla okşadım bayım.

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.

İnsan kaybolmayı ister mi?

Ben işte istedim bayım.uzaklara gittim

Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin

Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

 

Süt içtim acım hafiflesin diye

Çikolata yedim bir köşeye çekilip

Zehrimi alsın diye

Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz

İlahiler öğrendim.

Siz zehir nedir bilmezsiniz

Zehir aşkı bilir oysa bayım!

 

Ben işte miraç gecelerinde

Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,

Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,

Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin

Bir şiir aradım.

Geçen üç yıl boyunca

Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.

Ülkem olmayan ülkemi

Kayboluşumu aradım.

Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Bir ters bir yüz kazaklar ördüm

Haroşa bir hayat bırakmak için.

Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

 

Kimi gün öylesine yalnızdım

Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.

Annem

Ki beyaz bir kadındır.

Ölüsünü şiirle yıkadım.

Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım

Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Acının ortasında acısız olmayı,

Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.

Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.

Aşk diyorsunuz ya,

İşte orda durun bayım

Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım

Kendimin ucundaöyle ıslak,

Öyle kötü kokan,

Yırtık ve perişan.

 

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım

Aşkı aşk bilir yalnız!

 

 

Didem MADAK

Gönderi tarihi:

DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA

 

 

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında

dünyayı çocuklara verelim

kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi

hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

dünyayı çocuklara verelim

bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

çocuklar dünyayı alacak elimizden

ölümsüz ağaçlar dikecekler

 

21 Mayıs 962, Moskova

Gönderi tarihi:

İnsan değil ağaç olsam

dallarım arasından rüzgarlar esse

yapraklarım, çieklerim, meyvelerim olsa!

mevsimleri yaşasam

köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam

kuşlar konsa dallarıma yuva bile yapsalar...

böcekler ,karıncalar yollansalar içime

çürütseler oralarımı

ballarım, sakızlarım olsa

gövdeme bir insan yaslanıp uyusa

ben bunları hiç bilmesem

sadece ağaç olsam..

 

Erkan Oğur

Gönderi tarihi:

ANAYASASI İNSANIN

 

Ustamız Eluard’ın izinden

 

Kan yasası bu insanın:

 

Üzümden şarap yapacaksın

 

Çakmak taşından ateş

 

Ve öpücüklerden insan!

 

Can yasası bu insanın:

 

Savaşlara yoksulluklara

 

Ve binbir belaya karşın

 

İlle de yaşayacaksın!

 

Us yasası bu insanın:

 

Suyu şavka döndürüp

 

Düşü gerçeğe çevirip

 

Düşmanı dost kılacaksın!

 

Anayasası bu insanın

 

Emekleyen çocuktan

 

Uzayda koşana dek

 

Yürürlükte her zaman

 

 

 

CAN YÜCEL................. :clover:

Gönderi tarihi:

ANLADIM

 

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,

Kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış

Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..

Bildiklerini bana neden yaşattığını anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış

Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden.

Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,

Gözyaşımı kahkaha çevirdiğinde anladım..

Bir insanr herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş.

Çok acıttığında anladım. .

Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,

Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiginde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,

Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,

Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,

Her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan.

Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil,

''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak.

Gerçekten pişman olduğumda anladım. .

Ve gurur, kaybedenlerin, cılızların maskesiymiş

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış.

Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen, beklemez,

Sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,

Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş emek ise vazgeçmeyecek kadar,

ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş.....

 

CAN YÜCEL

Gönderi tarihi:

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,

Cenneti de gördüm, cehennemi de

Öyle bir aşk yaşadım ki

Tutkuyu da gördüm ,pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden,

Kendime bir sahne buldum oynadım.

Öyle bir rol vermişler ki,

Okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde,

Hem kızdım hem güldüm halime,

Sonra dedim ki "söz ver kendine"

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayati seyredersin.

Öyle bir hayat yaşadım ki,

son yolculukları erken tanıdım

Öyle çok değerliymiş ki zaman,

Hep acele etmem bundan, anladım...

 

Nietzsche

Gönderi tarihi:
ANLADIM

 

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,

Kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış

Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..

..

..

CAN YÜCEL

 

mest oldum...teşekkürler paylaştığınız için

Gönderi tarihi:
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,

Cenneti de gördüm, cehennemi de

Öyle bir aşk yaşadım ki

Tutkuyu da gördüm ,pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden,

Kendime bir sahne buldum oynadım.

Öyle bir rol vermişler ki,

Okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde,

Hem kızdım hem güldüm halime,

Sonra dedim ki "söz ver kendine"

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayati seyredersin.

Öyle bir hayat yaşadım ki,

son yolculukları erken tanıdım

Öyle çok değerliymiş ki zaman,

Hep acele etmem bundan, anladım...

 

Nietzsche

 

:clover:

Gönderi tarihi:

BU ŞEHRE KAR YAĞIYOR

Bu şehre kar yağıyor

Bir fısıltı gibi

Geçiyor ellerimden rüzgar

Bu şehre kar yağıyor

Benim gönlümde yağmur

Ve gözlerimde umut

Beklerken sabahın ayazını

Bu şehre kar yağıyor

Ve ben üşüyorum..

 

Üşürken şehrin caddelerinde

Barınacak bir çatı arıyor yüreğim

Şehrin çatılarına da

Benim yüreğime de karlar yağıyor

Kapı aralığından görünen

Gelecek çalıyor hayallerimi

Gözlerimde sensizliğin matemi

Ve sessizliğin fırtınası

Seyrederken denizdeki öfkeyi

Bu şehre kar yağıyor

Ve ben susuyorum..

 

Sessizliğime gömüyorum

Tüm gidişlerini

Ve tüm gelişlerini

Susan sesimle haykırıyorum

Bu şehre kar yağıyor

Denizler ağlıyor ardından

Üsküdar en acımasız türküsünü söylüyor

Önümde türkülerdeki

Kahramanın yalnızlığı

Ve dudaklarımda

Yalnızlığımın ölümü

Seyrederken rıhtımdaki son gemiyi

Bu şehre kar yağıyor

Ve ben soluyorum..

 

Bu şehre kar yağıyor

Gözyaşlarım

Kalemimden akıyor

Tükeniyor tüm sayfalarım

Bu şehre kar yağıyor

Benim gözlerimde yağmur

Ellerim ceplerimde

Ve omzumda

Sevdanın sensiz yükü

Yaşamla ölümü ayıran

Kirpiklerinin ucunda beklerken

Bu şehre kar yağıyor

Ve ben gidiyorum..

 

MUGAN

 

kar1.jpg

Gönderi tarihi:

SESİN YARGILANIŞI

 

 

Savunmadan kendini,

Başı dik

Dinlemiştir duruşmayı,

Susmacasına.

 

Kim tutsaklaşa,

Ne kadar tutuklansa

Hep kaçmayı başarmıştır,

Kurtulmamacasına.

Hep egemen, özgür kalmış,

Tutsak almıştır güzelliği...Aşkı sürgüne göndermiştir yataklara,

Kamcılarcasına.

 

Yaşlandıkça anlamlaşan,

Anıları unutulmaktan koruyan

Bir ulu bekçi, göze karsı,

Uyumamacasına.

 

Bir çiçek, hiç solmayan,

Hiç koparılmayan,

Hiç yalanı olmayan,

Sonsuzcasına.

 

 

 

ÖZDEMİR ASAF

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

ACIYA DOKUNUR GÖLGEM

 

sisli cam ardında güneşim

gölgem acıyla akar ırmakta

uzun suskunluklar esaretimi çaldı

kime sitem etsem ona mahkum

kimden geçip gitsem onda kalan....

 

kendine aykırı ıssızlık

kendi sesine aşina şölen

içinden çıkamayınca dışında kalan

içinde kalınca mekansız kalan

benim diyeceğim tek şey hiçliğim

bana ait olmayan tebessüm aksi

ağlamak gerekli burada çocukça

hesapsız / kuralsız / aynasız

şöyle sert bir hareketle bakmak

ve birazda gitmek sırtında sayıklama

oysa olmaz bütün bu ışımalar

orta yerinde hayatın bir oyun

ortada bir oyun

ortaoyun

 

işte ilk sahnem.

 

... kim silerse gözyaşımı aynamı ona vereceğim

oyunlarımı / acılarımı / ıssızlığımı

beni kim anlarsa onunla gideceğim

kimi anlarsam onunla öleceğim

peki benim için ölmesini kimden isteyeceğim ...

 

öyle çok işim var ki henüz gölgemin resmini çizemedim

henüz sisli camdan güneşime değmedim

ırmağını geçmedim acının

unutarak yaşadım yapmam gerekenleri

unutulmayı umarak geçtim başağrılarımı

öyle çok işim var ki henüz başa dönemedim

yetmişsekize dönemedim sıcağı göremedim

kerpiç yazgımın gözlerinden öpemedim

ağlamak gerek burada

söz tüketen aynaya ne kalmışsa

 

ikinci sahnem.

 

... kim benden bilirse acılarını uçurum çiçeğimi ona vereceğim

görkemli endişelerimi felaketimi

ışıklı tennuremi ona vereceğim

son raksımı son yanışımı

pencereden saydambakışımı ona vereceğim

peki benim için yanmasını kimden isteyeceğim ...

 

sisli cam ardında güneşim battı

ırmağımı kuruttu temasım

ağlayanı kovmak lazım buradan

yetmez ki şiirime çöl olduğu...

 

veda sahnem.

 

... kim gözyaşımı silerse ellerimi ona vereceğim

son temasımı / gayretimi / ümidimi

peki benim için ağlamasını kimden isteyeceğim ...

 

Emrullah Emin

Gönderi tarihi:

Boşver be yaşı başı!

 

gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..

şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,

sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?

koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,

gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama

gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.

Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,

ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,

bırak aksın yollarına.

yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.

sen inan yüreğine,

hem ona geçmezse kime geçer sözün?..

büyü büyü...

bak ellerin ayakların kocaman.

aklın da maaşallah yerinde,

e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.

akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,

boşver yaşı başı,

aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?

 

takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.

o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,

atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü,

öl gitsin...

parayı pulu savurup,

bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,

savrul gitsin...

Boş ver be yaşı başı,

kim tutar seni kim,

kendi yüreğinden başka kim?.

Aklını al da öyle git,

ister bir duvara, ister bir odaya, ister kıra bayıra vur da git.

Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.

O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,

seveceksen ve öleceksen uğruna...

yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...

 

yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş.

sen mi biteceksin?

çekeceksen bile bayrağı,

yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?

 

Can Yücel

  • 3 yıl sonra...
Gönderi tarihi:

bir kadını ortadan ikiye böl..

yarısı annedir,

yarısı çocuk,

 

yarası sevgili

...yarası aşk..

 

duyanlar bunu bilmez,

görenler anlamaz bunu !

 

yarısı rivayettir,

yarası gece.

 

Cemal Süreya

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Sevebilirim,

hem de nasıl,

dile benden ne dilersen,

canımı, gözlerimi

 

Kızabilirim,

ağzım köpürmez,

ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,

devenin öfkesi, kinciliği değil.

 

Anlayabilirim

çoğu kere burnumla,

yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak

ve döğüşebilirim,

doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,

yaşım başım buna engel değil,

ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.

Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.

Yazık.

 

1963 Şubat, Tanganika Maranga oteli

 

Nazım Hikmet Ran - Şaşıp Kalma Üstüne

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Doğrudur yıldırımın düştüğü,

yağdığı yağmurun,

bulutların rüzgarla sökün ettiği.

Ama savaş öyle değil,

savaş rüzgarla gelmez;

Onu bulup getiren insanlardır.

Duman tüten topraktan bahar boyunca,

dökülüp yükselir birden gökyüzü.

Ama barış ağaç değil,

ot değil ki yeşersin:

Sen istersen olur barış,

istersen çiçeklenir.

 

Bertolt BRECHT - Çagrı

 

(Çeviren : Attilla Tokatlı)

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.