Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Kur'an'ın şiirsel bir dil içerdiği malum..Hatta bu, müslümanlar için mucizevi nitelikte bir özelliktir.

 

Allah bir çok konuda olduğu gibi bu konudada bindiği dalı kesmiş.Yoksa muhammedmi demeliydim?

 

Kuranın şiirsel özelliği olduğuna göre sahibinede şair denilir.

 

Şuara 224 Şairler(e gelince), onlara da ******** uyarlar.

 

Müslümanlar buna ne diyecekler acaba?

  • Cevaplar 61
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Şairlerin cinleri onların dostları idiler ama kâhinlerin cinleri ise “sırdaş” idiler. Şairlikten kâhinliğe terfi etme bu cinlerle olan samimiyetin ilerlemesi neticesinde oluyordu. Çünkü sadece dost olan cinler “ilham” verirken sırdaş olan cinler ise “gaipten ve gelecekten haber” veriyorlardı. İşte peygamberlik de kâhinlikten sonraki bir üst statü idi ve Muhammed hem şair hem de aynı zamanda kâhinlik özelliğini peygamberliğinin içine dahil etmişti ve kendisine şair veya kâhin denmesi hoşuna gitmiyordu çünkü bu statüler onun için geriye gidiş idi. O peygamberlik gibi bir statünün içinde şairlik ve kâhinlik yeteneklerini insanlara belli etmeden ifade edecekti. Kafiyesi-fâsılası-kıssası ile Kuran’daki sureleri düzenleyerek şairlik yeteneğini kullanacak ama kendisine şair dedirtmeyecekti ve gelecekten haber veren ayetler (Rum suresi vb.) ve gaipten (bilinmezden) haber varen ayetler (kıyamet, mahşer, cennet, cehennem vb) koyacaktı Kuran’a ama kendisine “kâhin” dedirtmeyecekti.

Daha Mekke döneminde iken yani Muhammed’in amcası Ebu Talib’in korumasına güvenerek Mekke’lilerin putlarını taşladığı ve onlara hakaret ettiği bir dönemde Mekke’nin ileri gelenleri (Ebucehil, Ebûsüfyan, Velid ibn Mugire, Nadir ibn el-Haris, Umeyye ibn Halef, As ibn Vail) toplanıp Muhammed’e nasıl bir isim takılacağını tartışırlar. Toplantıda şöyle konuşmalar geçiyor:

–O şairdir, dedi birisiVelid:–Ben Ubeyd İbn el-Absar ve Ümeyye ibn Ebi-Salt’ın ve benzer şairlerin sözlerini dinledim. Muhammed’in sözleri onlarınkine benzemiyor, dedi. Bir başkası

–O kâhindir, dedi

–Kâhin kimdir? dedi

–Kah doğru, kâh yalan söyleyenlerdir dediler. Velid:

–Muhammed hiç yalan söylemedi, dedi. Bir başkası:

–O mecnûndur, dedi. Velid:

–Hiç onun bayıldığını, boğulur gibi olduğunu gördünüz mü? dedi. (İbn Hişam ve Kurtubi’de bu şekilde geçer)

—Velid ibn Mugîre, Sabii oldu (yani Muhammed’in dinine girdi) dediler. Ardında Ebu Cehil gidip:

–Ey Ebû Abdi Şems, Kureyş toplanmış, senin Sâbii olduğunu sanıyorlar, dedi.

Velid:

–Benim ona ihtiyacım yok ama düşündümde onu büyücü olduğuna karar verdim. Çünkü büyücü; baba ile oğulu, kardeş ile kardeşi, karı ile kocayı birbirinden ayırır ve Muhammed de öyle yapıyor.

Bu yukarıdaki konuşma üç aşağı beş yukarı her islami kaynakta geçer. Ben bunu S.Ateş’in Kuran’a göre Hz. Muhammed’in Hayatı s.37-38′ den aldım. Bu başlı başına ilginç bir konuşmadır ve Kuran’da da fazlasıyla bunun dayanağı vardır çünkü Kuran’da pek çok ayet Muhammed’e yönelik yapılan bu eleştirilere verilen cevap olarak onun şair, sihirbaz, büyücü, kahin olmadığını anlatır.

Şimdi bu konumayı analiz edersek ilginç sonuçlara varırız. Mesela onu şair olduğunun ileri sürülmesine cevap olarak Velid b. Mugire der ki:

“Ben Ubeyd İbn el-Absar ve Ümeyye ibn Ebi-Salt’ın ve benzer şairlerin sözlerini dinledim. Muhammed’in sözleri onlarınkine benzemiyor.”

Burda ilginç olan bu toplantıya katılan insanların Mekke’nin ileri gelen isimleri olması ve hepsinin tüccar olmaları nedeniyle varlıklı kimseler oluşu ama şairlik, kahinlik, büyücülük gibi o dönemin yaygın mesleklerine oldukça yabancı olmaları ve “dışarıdan gördükleri kadarıyla” bu meslekleri tanımlamış olmaları. Evet Muhammed’in ayetleri Ümeyye ibn Ebi-Salt’ın şiirlerine benzemiyordu çünkü Muhammed bir şairdi ama kaside şairi değildi, o bir “kıssa (hikaye)” yazarıydı.

Cahiliyye döneminde şairler sadece şiir yazmazlardı aynı zamnda “esâtir” adı verilen söylence, efsane, mitoloji türünde yazılar (Esatir-i Evvelin) ile, “kıssa” türünden yazılar yazan şairler vardı. İşte bu “esatir ve kıssa” yazarları yazılarının bazı bölümlerine kasideler de eklerlerdi ama bu onların kaside şairi olduğu anlamına gelmezdi. Esâtir’den farklı olarak “kıssa/mesel” yazıları daha çok “kıssadan hisse çıkartmak” diyebileceğimiz bir anlatıma sahipti. Yani içinde okuyucuya bir mesaj veya öğüt bulunurdu. Bu tip meseller daha sonra “darb-ı mesel” ( temsil yolu ile misal vererek yapılan anlatımlar) adıyla yaygınlaşacak ve İslam kültürünün önemli bir ögesi olacaktır.

– Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti ( İbrahim 14)

vb.. bir çok ayette “darb-ı meselen” yani “misal vererek” yapılan anlatımlar mevcuttur. Aynı zamanada başta Bakara suresi dahi olmak üzere bir çok surede eski peygamber kıssaları (hikayeleri) de Kuran’da yer almaktadır. Tabii burada farklı olarak iki mısradan oluşan “beyit” yerine tek cümleden oluşan “ayet”ler vardı ve kâfiye yerine fâsıla, kaside yerine de “sure”ler mevcuttu.

İşte Velid b. Mugire’nin anlamadığıda buydu çünkü herşeyden önce yukarıda da söyledğimiz gibi o bir “kaside şairi” değil “kıssa şairi” idi ve bu bile biçimsel manada onun üslupları hakında pek az bilgiye sahip olduğu şairler sınıfının yazdıklarına uymuyordu ve dahası kasidelerde olduğu gibi sevgili, aşk, şarap, serhoşluk, kahramanlık sözleri yerine dehşetli tehditkar ifadeler geçiyordu ve herkes bu tip dehşetli ifadelerden (başta Ebu Leheb olmak üzere) nasibini alıyor ve hatta Mekke’deki ilk dönem ayetleri uyarınca bu ifadeler tek tek onu eleştiren herkese yönelik ağır sözler ihtiva ediyordu. Hal böyle iken o nasıl bir şair olabilirdi ki?

–O kâhindir, dedi–Kâhin kimdir? dedi–Kah doğru, kâh yalan söyleyenlerdir dediler. Velid:

–Muhammed hiç yalan söylemedi, dedi.

Burada da rahatlıkla anlayabileceğiniz gibi bu insanların “kahinlik” ile ilgili de pek bilgileri yoktu. Daha doğrusu bilgileri yüzeyseldi. Kâhinler gelecekten haber veren insanlardı ve bu haberlerin çoğunun tutumaması olağandı (aynı bügün ki medyumlar gibi) ve bu da onların “yalancı” olmaları dışında pek fazla bir bilgi vermiyordu bu toplantıya katılanlara ama o “yalancılık” ithamı da dünyevi nedenlere dayanmıyordu. Halbuki Muhammed’in yalancı olmamaması ise sadece onun dünyevi, günlük yaşamına bakılarak karar veriliyordu. Daha doğrusu kâhinlerin cinlerle ilişkisi ve kendilerine özgü ritüelleri, kendilerine özgü yeminleri, sözleri vb. kâhinlik mesleğinin inceliklerinden haberleri yoktu ve Muhammed’in dünyevi konularda yalan söylememesi onun kâhin olamayacağı fikrine yol açmıştı onlarda. Burada da ilgisiz bir bağlantı kurulmuştu.Üstelik daha Mekke döneminin başındaydılar ve Muhammed daha gaipten ve gelecekten haber verme gibi “kâhinlik” özelliklerini kullanmamıştı. Ayrıca gerçekte peygamber olmamasına rağmen kendisini peygamber olarak tanıtana ne denirdi? Mugire ve diğerlerinin aklına bu da gelmemişti.

–O mecnûndur, dedi. Velid:–Hiç onun bayıldığını, boğulur gibi olduğunu gördünüz mü? dedi. (İbn Hişam ve Kurtubi’de bu şekilde geçer)

Burada da yanılıyorlardı. Muhammed de bir mecnun gibi bayılıyor ve boğuluyordu ama Mekke döneminin ilk ayetlerinde yani bu toplantının yapıldığı döneme kadar inen ayetlerde bayılıyor veya boğuluyor değildi ama bu tip vahiy inerken bayılma ve boğulma vâkaları o kadar çoktur ki..Örneğin S.Ateş “Vahyin Çeşitleri” ve ”Vahiy Esnasında Görülen Haller” adı ile bir başlık açmış ve şu maddelerde buna değinmiştir:

Ebu Hureyre ” Vahiy nazil olduğunda vahyin bitmesine kadar başımızı kaldırıp mübarek yüzüne bakamazdık. Vahiy nazil olurken en evvel mübarek vücutlarına bir titreme gelirdi. Vahiy nazil olurken kendilerini gam ve keder kaplar, mübarek yüzleri kül gibi olur, gözlerini kaparlar ve horultuya benzer şiddetle nefes alırlardı” der. (S.Ateş-İslam’a İtirazlar ve Kuran-ı Kerim’den Cevaplar s. 28 )

Görüleceği gibi onda bir mecnûnluğun yani cinlenmiş olmanın da beliritiler vardı ama o toplantıya katılanlar bunu da bilmiyorlardı.

Devamına bakalım Mugire’nin sözlerinin

–Benim ona ihtiyacım yok ama düşündümde onu büyücü olduğuna karar verdim. Çünkü büyücü; baba ile oğulu, kardeş ile kardeşi, karı ile kocayı birbirinden ayırır ve Muhammed de öyle yapıyor.

Evet tam isabet. Gerçekten de Muhammed baba ile evladı kardeş ile kardeşi biribirne düşürüyordu ve bunun en bariz örneği de Bedir savaşı idi.

Ama bu kadar doğru bir tespit bile onların “büyücülük” hakkında bir şey bildiklerini göstermiyordu çünkü burada da yine yüzeysel bir bilgi vardı ve bundan yola çıkılarak biraz mecazi bir benzetme yapılmıştı. Bu anlamda gerçekten de o bir büyücü idi. Lakin biz burada gerçek anlamda “büyücülük” den bahsetmek istiyoruz. Muhammed büyü yapmıyordu ama onun büyü ile ilgisi büyüye inanıyor olması ve büyüye maruz kalması idi. Herşeyden önce Bakara 102. ayette Harut ve Marut meleklerine yapılan vurgu ile şeytanların insanlara büyü öğretmesinden bahseder, Felak suresinden de “düğümlere üfleyen (neffâsâti)büyücülerin şerrinden korunmak ister.

 

Bu konuda oldukça meşhur bir hadiste Muhammed’e büyü yapıldığı anlatılır ve bu büyü bir sabunun üzerine iğnelerin batırılıp bir kuyuya atılması ile olmuştur. Sabun eridikçe Muhammed ölüme bir adım daha yaklaşır. Daha sonra Ali o büyüyü bulur ve yok eder, Muhammed de iyileşir. Bu hadis tek başına büyünün haram kılınmasına rağmen islam dünyasında popüler olmasını sağlamıştır çünkü büyü peygambere bile işlemektedir.Yasak olması ise büyünün kötü amaçlı yapılmasınadır. Eğer iyi amaçlı yapılırsa o zaman bunda dinen bir sakınca yoktur. İşte bu şekilde büyü islamın yayıldığı her yere yayılmıştır. Genellikle düğüm bağlama ve üfürükçülük, fal okları, Hüddam (cinlerin insanların üzerine saldırtılması), hedefe alınan kişinin bezden maketini yapıp ona şiş geçirme gibi büyüler aynı zamanda tılsım, muska gibi çok değişik ve bence her biri ayrı ayrı incelenmesi gereken ritüelleri de beraberinde getirmiştir.

Kısacası Muhammed büyüye inanıyordu ve onu yasakladı ama yok saymadı. Bu da büyü inancının bugünlere kadar taşınmasında en önemli etken oldu. Bugün büyücülük, falcılık, vb. pagan döneme ait animistik inançlar islamla birlikte ilerlemiş adeta islamın yan sektörü haline gelmiştir. Bugünkü adları “Havas ilmi” dir. Aradaki tek fark eski okunan yazılar yerlerini Kuran’dan sureler, ayetler, dualar yazılı düğümler, kağıtlar vb. nesnelere bırakmıştır. Üfürükçülük de Kuran’dan sureler okunur, tılsımda Kuran’dan ayetler yazılır vb..

 

 

Alıntıdır..

Gönderi tarihi:

Kur’an-ı Kerim’in üslubu, hayret verici ve diğer kitaplarda görülemez beyan tarzıdır. Telif güzelliği, kelimelerin uyumu, ayetlerin suret ve batını’nın uyumluluğu, güzel cümleler, kıssaların sağlam istidlalı ve akıcılığı, tatlı ve veciz cümleler, misallerin yeniligi, beyanların güzelliği ve binlerce imtiyazlara rağmen, Kur’an-ın fesahat ve belagât’ının yüksek olması üstün ve eşsiz özellikleridir. Kur’an-ı Kerim özel bir musiki’yle donatılmıştır. Bu musiki’nin Kur’an-ın derunî musikisi olduğu söylenebilir. Kur’an-ı Kerim’in derunî musikisi, bu kitabın gizli sırlarının derinliğinde saklıdır.

Kur’an-ın ayetlerinde yeni bir yapı ve düzen egemendir. Bu düzen uygun kelime ve kavramların yan yana dizilişiyle birlikte, Kur’an-ın musiki yapısı ile ortaya çıkıyor. Elbette Kur’an-ı Kerim’in musiki sırrını ve onun ruhî ve psikolojik etkisini kavrayanların inancına göre Kur’an, musiki ve melodi kitabı da değildir. Buna rağmen Kur’an-ı Kerim tilavet edildiğinde onun derunî ahengi ve mucizevi kelamı iyice hissediliyor.

Kur’an-ın ruh ve gönülleri okşayan melodisi ve nidası, ruhun en iyi gıdasıdır. İnsanda çeşitli duygusal ve akıl dışı heyecanlara yol açan bazı muzik ve melodilerin aksine Kur’an-ı Kerimin ahengi ve öz musikisi yüce ve ince duyguları uyandırıp, zirveye ulaştırıyor, akıl gücünü sağlamlaştırıyor, aydınlatıyor, insanın ruhunu yüce manevî değer ve atmosferlere sevkediyor.

Bu yüzden Kur’an-ı Kerim insan nefsini doğrudan etkiliyor. Peygamber efendimiz hz. Muhammed-i Mustafa –sav- buyuruyor ki; her şeyin bir süsü vardır. Kur’an-ın süsü ve ziynetiyse onun güzel nidası ve sesidir.

Kur’an-ı Kerim kavramlarının Ahenk ve düzeni, gönül ferahlatıcı ve okşayıcı bir nağme oluşturup, insanı duygulandırır, gönülleri kendine cezp eder. İngiliz düşünür Curbuld ilk defa olarak Kur’an-ı Kerim’in kıraat sesini duyunca onun nasıl cazibesine kapıldığını şu şekilde anlatıyor: Gözlerim henüz açıkken, sabahleyin gönül ve ruh okşayıcı bir ses duydum. Bu ses islamın Nidası ve Kur’an-ın hakikat dolu tatlı ayetleriydi. Bu sesi duyduktan sonra hakikat aleminde gark oldum. Gözlerimi yumdum. Beni nereye götürecekse götürsün diye. Kendimi ruhu okşayan ilahî Nida’nın ellerine bırakıverdim. Allah İsrâ sûresinin 107 ve 108. ayetlerinde buyuruyor ki; İlim ve bilgi sahibi kimselere Kur’an-ı Kerim tilavet edildiğinde, onlar huşû ve secdeye kapılır ve rablerine ihlas ve pâklıkla ibadet ederler.

 

Kur’an, diğer kutsal kitaplardan farklı özellikler taşımaktadır. Kur’an-ı Kerim yüce ve en değerli bir senet olduğu gibi, edebî özellik taşıyan bir metindir. Kur’an-ın dili ve beyanı hayret vericidir.

 

Kur’an, sadece Kur’an’dır. Kur’an, parlak ve üstün geçmişi bulunan Arap Şiir’inden farklıdır. Allah Kur’an-ı Kerim’de, Kur’an-ı Şiir olarak ve Peygamberini Şair olarak nitelendirenleri yerip, Yasin Sûresindeki 69. ayette buyuruyorki:

“Biz ona (Peygambere) Şiir öğretmedik, bu ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen kitap), yalnız bir öğüt ve apaçık olan bir Kur’an’dır”. :clover:

Gönderi tarihi:
Şairlerin cinleri onların dostları idiler ama kâhinlerin cinleri ise ?sırdaş? idiler. Şairlikten kâhinliğe terfi etme bu cinlerle olan samimiyetin ilerlemesi neticesinde oluyordu. Çünkü sadece dost olan cinler ?ilham? verirken sırdaş olan cinler ise ?gaipten ve gelecekten haber? veriyorlardı. İşte peygamberlik de kâhinlikten sonraki bir üst statü idi ve Muhammed hem şair hem de aynı zamanda kâhinlik özelliğini peygamberliğinin içine dahil etmişti ve kendisine şair veya kâhin denmesi hoşuna gitmiyordu çünkü bu statüler onun için geriye gidiş idi. O peygamberlik gibi bir statünün içinde şairlik ve kâhinlik yeteneklerini insanlara belli etmeden ifade edecekti. Kafiyesi-fâsılası-kıssası ile Kuran?daki sureleri düzenleyerek şairlik yeteneğini kullanacak ama kendisine şair dedirtmeyecekti ve gelecekten haber veren ayetler (Rum suresi vb.) ve gaipten (bilinmezden) haber varen ayetler (kıyamet, mahşer, cennet, cehennem vb) koyacaktı Kuran?a ama kendisine ?kâhin? dedirtmeyecekti.

.

.

.

Kısacası Muhammed büyüye inanıyordu ve onu yasakladı ama yok saymadı. Bu da büyü inancının bugünlere kadar taşınmasında en önemli etken oldu. Bugün büyücülük, falcılık, vb. pagan döneme ait animistik inançlar islamla birlikte ilerlemiş adeta islamın yan sektörü haline gelmiştir. Bugünkü adları ?Havas ilmi? dir. Aradaki tek fark eski okunan yazılar yerlerini Kuran?dan sureler, ayetler, dualar yazılı düğümler, kağıtlar vb. nesnelere bırakmıştır. Üfürükçülük de Kuran?dan sureler okunur, tılsımda Kuran?dan ayetler yazılır vb..

Alıntıdır..

 

iyi bakalım

peki Muhammed İncil ide mi yazmış ,,yoksa ondan mı esinlenmiş... bu arada İsa da mı iyi bir yazarmış... ya da onun öğretilerinden nasibini alanların hepsi...

 

 

 

sayın hadis sever arkadaşım,,büyülere gelince ,,iyi amaçla dahi olsa yasaktır arkadaşım... ama doğru... Şeytan bizi özellikle de Allah la kandırmak ister... Şeytana hadislerden güzel yol mu gerek... eğer mevzu cinlerse,,onlar bile Allah ın varlığını bilir,herşeye gücünün yettiğini bilir ,onlar bile Allah korkusuyla tir tir titrer de neyse .... bunu en güzel o düşmanlarımızın arkadaşları anlatır... Allah onları hiçbirimize musallat etmesin ..Selametle

Gönderi tarihi:

peki Muhammed İncil ide mi yazmış ,,yoksa ondan mı esinlenmiş...

esinlenmiş olabilir.

 

bu arada İsa da mı iyi bir yazarmış...

isanın yazdığı bir incil bilmiyorum.

 

sayın hadis sever arkadaşım

ben hadis sevmem..

 

büyülere gelince ,,iyi amaçla dahi olsa yasaktır arkadaşım...

 

nereden çıkarıyorsun yasak olduğunu..hangi ayette apaçık yasaklanmış..bilmiyorum, ben rastlamadım. bilgilendirirsen sevinirim.

 

eğer mevzu cinlerse,,onlar bile Allah ın varlığını bilir,herşeye gücünün yettiğini bilir ,onlar bile Allah korkusuyla tir tir titrer de neyse ....

cinlerle ilgili bir topik vardı sanırım. yanlış hatırlamıyorsam ama yoksa açıp orada tartışabiiriz. öenmli bir konu..

Gönderi tarihi:
Kur’an, sadece Kur’an’dır. Kur’an, parlak ve üstün geçmişi bulunan Arap Şiir’inden farklıdır. Allah Kur’an-ı Kerim’de, Kur’an-ı Şiir olarak ve Peygamberini Şair olarak nitelendirenleri yerip, Yasin Sûresindeki 69. ayette buyuruyorki:

“Biz ona (Peygambere) Şiir öğretmedik, bu ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen kitap), yalnız bir öğüt ve apaçık olan bir Kur’an’dır”. :clover:

 

Dünyalem kuranın şiirsel bir nitelikte olduğunu biliyor ama, allah bilmiyor demekki. Eğer bilse idi yukarıdaki ayeti gönderirmiydi?

Gönderi tarihi:
Alıntıdır..

 

:) Peygambere "o hiç yalan söylemedi" diyen müşrikler sizlerden daha adaletliymiş. Çünkü yalana başvurmayı bir gereklilik olarak addeden her kişi, bunca baskının, fakirliğin ve zorluğun içinde yalanıyla kendini ele verirdi. Ve inanın müşrikler bu konuda sizden çok daha iyi çalıştılar/ günümüzde de çalışırlardı. Fakat dürüstlükle kabul ettiler ki Peygamber yalancı değildi.

 

O bir kâhin miydi? Nostradamus bir kâhindir. Jeane Dıxon bir kâhindir. Edgar Cayce de bi kâhindir. Çünkü sadece bilinmeyen gelecek olaylardan bilhassa dünyanın sonundan ve felaketlerden haber bulmaya ve bi şekilde ellerinde olanı da halka duyurmaya çalışıyorlardı. Peygamberler gelecekten haber veriyorlar diye bu sınıfa dahil olurlar mı?

 

Bu tıpkı hastalığı, evrelerini anlatıp; reçetenin yanında sakıncalı besinleri ve zararlarını/sonuçlarını da belirten doktora, "aşçı" demek gibi bi şey. sınırlı, yetersiz ve hava kalan bi etiket.

 

Aileleri bölme mevzusu pek bi dramatik ele alınmış. Yurtlarından kovulup aşağılanan, işkence gören müslümanların yanında pek plastik kalsa da bu dram gerçekten ilginç bi vurgu. Her akım, bi üst nesille bi sonraki nesli veya ortak mekanı paylaşan bir grubu ayırabilir. Bu daha çok o akımın hitap ettiği kişilere göre değişir.

 

Bu kadar önemli pek çok konuda yüzyıllarca, yüzbinlerce insanı peşinden sürükleyen bu kâhin aynı zamanda bir deli... Hem yalanlarını büyük bir ustalıkla gizleyen bir sivri zeka hem deli... Hem gençleri sömürecek kadar ustaca konuşuyor, aileleri bölüyor, hem deli... Hem usta bir şair, hem deli... Kabul etmelisiniz ki böyle bir deliye ancak dahi denebilir. Ve o delilikleri anlayacak bi potansiyele ulaşmaya çalışmalı.

 

Kuran sırf şiir olamayacak kadar dolu, zengin ve anlamlı. Şiirselliği ve sanatsal işlenişi edebiyata düşkün ve şiirle üstünlük taslayan Arap elitlerine bir resttir. Bunca anlamı şiirleştirin bi benzerini aynı zengin sanat ve içerikle siz yapın, mealindeki tavır da bunu destekler.

 

Selam ile...

Gönderi tarihi:
:) Peygambere "o hiç yalan söylemedi" diyen müşrikler sizlerden daha adaletliymiş. Çünkü yalana başvurmayı bir gereklilik olarak addeden her kişi, bunca baskının, fakirliğin ve zorluğun içinde yalanıyla kendini ele verirdi. Ve inanın müşrikler bu konuda sizden çok daha iyi çalıştılar/ günümüzde de çalışırlardı. Fakat dürüstlükle kabul ettiler ki Peygamber yalancı değildi.

 

 

Kuran sırf şiir olamayacak kadar dolu, zengin ve anlamlı. Şiirselliği ve sanatsal işlenişi edebiyata düşkün ve şiirle üstünlük taslayan Arap elitlerine bir resttir. Bunca anlamı şiirleştirin bi benzerini aynı zengin sanat ve içerikle siz yapın, mealindeki tavır da bunu destekler.

 

Selam ile...

 

Peygambere "o hiç yalan söylemedi" diyen müşrikler sizlerden daha adaletliymiş.

 

Müşrikler madem muhammede o kadar güveniyorlardı ise neden inanmamışlar acaba?Kuran bu dediğinizin tam tersini söylüyor.

 

Furkan 4- İnkâr edenler: "Bu Kur'ân Muhammed'in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.

 

5- "Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler.

 

Enam 25 Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kafirler sana geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.

 

 

Enfal 31 Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(Evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."

 

 

Nahl 24 Onlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, "Öncekilerin masallarını" derler.

 

 

Neml 68 Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir

 

 

Kuran sırf şiir olamayacak kadar dolu, zengin ve anlamlı. Şiirselliği ve sanatsal işlenişi edebiyata düşkün ve şiirle üstünlük taslayan Arap elitlerine bir resttir. Bunca anlamı şiirleştirin bi benzerini aynı zengin sanat ve içerikle siz yapın, mealindeki tavır da bunu destekler.

 

Ortak bir karar verseniz bence iyi olur. Sarıgöl kuranın şiirsel olarak niteleyenleri kınayan bir ayet yazdı,siz ise şiirsel niteliği olduğunu itiraf ediyorsunuz.

 

Kuranın şiiirsel özelliği varsa

 

Şuara 224 Şairler(e gelince), onlara da ****** uyarlar.

 

Bu ayetin ne işi var kuranda ? Eğer yok ise

 

Neye dayanarak kuranın arap şiiirine rest çektiğini iddia ediyorsunuz? Kuran bu resti, şiirsel bir dil kullanmadan mı yapmış?

Gönderi tarihi:
peki Muhammed İncil ide mi yazmış ,,yoksa ondan mı esinlenmiş...

esinlenmiş olabilir.

 

bu arada İsa da mı iyi bir yazarmış...

isanın yazdığı bir incil bilmiyorum.

 

sayın hadis sever arkadaşım

ben hadis sevmem..

 

büyülere gelince ,,iyi amaçla dahi olsa yasaktır arkadaşım...

 

nereden çıkarıyorsun yasak olduğunu..hangi ayette apaçık yasaklanmış..bilmiyorum, ben rastlamadım. bilgilendirirsen sevinirim.

 

eğer mevzu cinlerse,,onlar bile Allah ın varlığını bilir,herşeye gücünün yettiğini bilir ,onlar bile Allah korkusuyla tir tir titrer de neyse ....

cinlerle ilgili bir topik vardı sanırım. yanlış hatırlamıyorsam ama yoksa açıp orada tartışabiiriz. öenmli bir konu..

 

Bakara 102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!

 

 

Maide 90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

 

 

 

kısaca ,inanan kişi yalnızca Allah a dua eder,içten yakarışlarını ,kalbinden geçen herşeyi bildiğini bilir,ne sihir ne fal ne büyü işi kalben inanan işi olamaz... Ne tür bir ********** ki Allah tan umudu kesip büyüye yönelinecek...

Gönderi tarihi:
Bakara 102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!

Maide 90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

kısaca ,inanan kişi yalnızca Allah a dua eder,içten yakarışlarını ,kalbinden geçen herşeyi bildiğini bilir,ne sihir ne fal ne büyü işi kalben inanan işi olamaz... Ne tür bir ********** ki Allah tan umudu kesip büyüye yönelinecek...

 

Allah ne dediğinin, neyi yasakladığının,neyi indirdiğinin,neyi öğrettiğinin farkına bile değil. Bu kadarda olmazki yani.Sihir bu kadak kötü bir şey ise neden allah meleklere sihir öğretmiş neden onlara sihir ilmini indirmiş ?

 

Bakara 31- Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

 

32- Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".

 

 

Hem meleklere sihri öğret hemde yasakla.

Gönderi tarihi:
Dünyalem kuranın şiirsel bir nitelikte olduğunu biliyor ama, allah bilmiyor demekki. Eğer bilse idi yukarıdaki ayeti gönderirmiydi?

 

Yukarıdaki alıntıyı forumu gezen İnsanların firasetine bırakıyorum ve " ALLAH" tan af diliyorum böyle bir tartışmada bulunmaktanda hicap duyuyorum.Bu tartışma fikir tartışması olmaktan çıkmıştır eğer bu yazılanlar fikir tartışması ise İnsanların inandığı en kutsala"ALLAH'a" olan bu yaklaşımın fikri değeri nedir polemik bile olmayan bu yazıyı protesto ediyor ve kınıyorum.

Gönderi tarihi:
Gene cevaplar tükendi galiba...

 

AÇIKLAYAMAYINCA HEP AYNI SENARYOLAR KARŞIMIZA ÇIKIP DURUYOR

 

Yok hakaret ediyorsunuz... hiçte hakaret görmedim...

 

Dosdoğru tartışılıyor..

 

Ama senin bu yaptığın gerçekten düşüncenin önüne SET çekmek denebilir...

 

Düşünmekten neden korkarsınız anlayamıyorum...

Dünyalem kuranın şiirsel bir nitelikte olduğunu biliyor ama, allah bilmiyor demekki. Eğer bilse idi yukarıdaki ayeti gönderirmiydi?

 

" YORUMSUZ (FİKRİ)DÜŞÜNCE"

;)

Gönderi tarihi:
Bakara 102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!

Maide 90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

kısaca ,inanan kişi yalnızca Allah a dua eder,içten yakarışlarını ,kalbinden geçen herşeyi bildiğini bilir,ne sihir ne fal ne büyü işi kalben inanan işi olamaz... Ne tür bir ********** ki Allah tan umudu kesip büyüye yönelinecek...

 

sevgili fft Bakara 102. ayeti bende biliyorum..burada çevrildiği kadarıyla aynen şöyle yazıyor;

Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler[/size].

sihir yapanlar mı? sihri satın alanlar mı? yani ona inanıp para verenler mi?

şimdi benim bu ayetten anladığım. sihir yasak değil. ama para veripte kötü amaçlı sihir yaptıranların ahiretten nasibi yok. zaten islam alimleri de bu konu hakkında kesin birşey söyleyemiyorlar.. haramlar yasaklar bir bir anlatılmış. bana büyününde yasak olduğunu anlatan bir ayet söyleyebilir misin? ben bulamadım.

 

Maide 90 a gelince burada nereden çıkardınız yasak olduğunu?

 

kısaca ,inanan kişi yalnızca Allah a dua eder,içten yakarışlarını ,kalbinden geçen herşeyi bildiğini bilir,ne sihir ne fal ne büyü işi kalben inanan işi olamaz... Ne tür bir *********** ki Allah tan umudu kesip büyüye yönelinecek...

 

bilinen ve şu zamanda görülen odur ki büyüye en çok yönelenler müslüman olduğunu söyleyen insanlar. ben hiç yaratana inanmayıpta büyü yaptıran birini görmedim duymadım. bunu ancak inanlar ve satanisler yapıyor..

saygılar..

Gönderi tarihi:
102. Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!

 

Kusura bakmayaın, ben bu ayette başka bir hususa dikkat çekeceğim.

 

İnsan Kuran'ı irdelikçe çelişkilerin daniskasıyla karşılaşıyor.

 

Biri bana şu ifadenin ne anlama geldiğini anlatsın: Lâkin şeytanlar kâfir oldular.

 

Semitik inançlara göre, Şeytanlar zaten kafir sayılmıyorlaymıydı?

 

Yoksa Allah'ın, pardon Muhammed'in, hafızası mı kaybolmuş? Anlamamışem.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Kusura bakmayaın, ben bu ayette başka bir hususa dikkat çekeceğim.

 

İnsan Kuran'ı irdelikçe çelişkilerin daniskasıyla karşılaşıyor.

 

Biri bana şu ifadenin ne anlama geldiğini anlatsın: Lâkin şeytanlar kâfir oldular.

 

Semitik inançlara göre, Şeytanlar zaten kafir sayılmıyorlaymıydı?

 

Yoksa Allah'ın, pardon Muhammed'in, hafızası mı kaybolmuş? Anlamamışem.

 

Saygılar.

 

 

“BAKARA-102. Ayet.

 

ve [onun yerine] Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin edegeldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler; -ve onlar, Babil'deki iki melek Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas edilene [uyarlar]- gerçi bu ikili, öncelikle, "Biz sadece ayartıcılarız: sakın [Allah'ın vahyettiği] hakikati inkara yeltenmeyin!" şeklinde uyarıda bulunmadan hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardı; ancak Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiçbir faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu [bilgiyi] edinenin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını iyi biliyorlardı. Doğrusu, karşılığında ruhlarını elden çıkardıkları o [sanat] ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!

 

AÇIKLAMA.

 

Burada "şeytanca niyetler taşıyan kimseler" olarak çevrilen eş-şeyâtîn ibaresi, Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi, insanlara işaret etmektedir; ama aynı zamanda insanın kalbindeki şeytanî ve gayriahlakî dürtülere de işaret ediyor olabilir. Yukarıda tire içindeki ifade, Kitâb-ı Mukaddes'deki Hz. Süleyman'ın puta tapma suçu işlediği ifadesinin (bkz. I Krallar xi, 1-10) ve o'nun halk arasında kendi adıyla özdeşleşen sihirbazlık sanatının mucidi olduğu efsanesinin Kur'an tarafından reddedildiğini göstermektedir.

 

H er zaman yazılır ve söylenirki inamayanların yaptıkları şey cımbızla ayet şeçip üstelik kendi absürt yorumlarını ekleyip çarpıtmanın "DANİSKASINI" yapmaları birde bilmedikleri konu hakkında objektif olamamalarıdır bu itibarla itibar etmemek lazım.

 

Saygılar sunarım. :)

Gönderi tarihi:
?BAKARA-102. Ayet.

 

 

 

H er zaman yazılır ve söylenirki inamayanların yaptıkları şey cımbızla ayet şeçip üstelik kendi absürt yorumlarını ekleyip çarpıtmanın "DANİSKASINI" yapmaları birde bilmedikleri konu hakkında objektif olamamalarıdır bu itibarla itibar etmemek lazım.

 

Saygılar sunarım. :)

 

Gene cevap olmadığı için konu saptırma devreye giriyor? Brainslapper;şeytanlardan maksat insanlarmı yoksa metafizik varlıklarmı diye sormuyor. Kafir bir insan veya metafizik bir varlık herneyse nasıl kafir olur diye soruyor.

Gönderi tarihi:
“BAKARA-102. Ayet.

 

ve [onun yerine] Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin edegeldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler; -ve onlar, Babil'deki iki melek Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas edilene [uyarlar]- gerçi bu ikili, öncelikle, "Biz sadece ayartıcılarız: sakın [Allah'ın vahyettiği] hakikati inkara yeltenmeyin!" şeklinde uyarıda bulunmadan hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardı; ancak Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiçbir faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu [bilgiyi] edinenin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını iyi biliyorlardı. Doğrusu, karşılığında ruhlarını elden çıkardıkları o [sanat] ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!

 

AÇIKLAMA.

 

Burada "şeytanca niyetler taşıyan kimseler" olarak çevrilen eş-şeyâtîn ibaresi, Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi, insanlara işaret etmektedir; ama aynı zamanda insanın kalbindeki şeytanî ve gayriahlakî dürtülere de işaret ediyor olabilir. Yukarıda tire içindeki ifade, Kitâb-ı Mukaddes'deki Hz. Süleyman'ın puta tapma suçu işlediği ifadesinin (bkz. I Krallar xi, 1-10) ve o'nun halk arasında kendi adıyla özdeşleşen sihirbazlık sanatının mucidi olduğu efsanesinin Kur'an tarafından reddedildiğini göstermektedir.

 

H er zaman yazılır ve söylenirki inamayanların yaptıkları şey cımbızla ayet şeçip üstelik kendi absürt yorumlarını ekleyip çarpıtmanın "DANİSKASINI" yapmaları birde bilmedikleri konu hakkında objektif olamamalarıdır bu itibarla itibar etmemek lazım.

 

Saygılar sunarım. :)

 

Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi

 

yaratanın söylediğini bırakıp bu kişilerin söylediklerine mi bakalım..

 

ama aynı zamanda insanın kalbindeki şeytanî ve gayriahlakî dürtülere de işaret ediyor olabilir.

 

 

dünya bir kaplumbağanın sırtında da olabilir :)

 

bir de bu ayeti bu şekilde çeviren kim. yok mu tek bir çevirisi herkesin anlayacağı..her seferinde farklı farklı anlam kaymaları.. apaçık değil mi ki kuran? herkese indirilmedi mi?

Gönderi tarihi:
Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi

 

yaratanın söylediğini bırakıp bu kişilerin söylediklerine mi bakalım..

 

ama aynı zamanda insanın kalbindeki şeytanî ve gayriahlakî dürtülere de işaret ediyor olabilir.

dünya bir kaplumbağanın sırtında da olabilir :)

 

bir de bu ayeti bu şekilde çeviren kim. yok mu tek bir çevirisi herkesin anlayacağı..her seferinde farklı farklı anlam kaymaları.. apaçık değil mi ki kuran? herkese indirilmedi mi?

 

Hayır sadece anlayana (iman edene) indirildi. Diğerleri derileri yüzüle yüzüle yanacak.

Gönderi tarihi:
Hayır sadece anlayana (iman edene) indirildi. Diğerleri derileri yüzüle yüzüle yanacak.

 

 

Yok canım sadece anlamayanlar yanmayacak.. iman edenlerde yanacak.. bilmen gerekirdi.. günahların kefareti bitinceye kadar cehennemde olacaklar..

Gönderi tarihi:
Taberî, Râzî vb. tarafından belirtildiği gibi

 

yaratanın söylediğini bırakıp bu kişilerin söylediklerine mi bakalım..

 

ama aynı zamanda insanın kalbindeki şeytanî ve gayriahlakî dürtülere de işaret ediyor olabilir.

 

 

dünya bir kaplumbağanın sırtında da olabilir

 

bir de bu ayeti bu şekilde çeviren kim. yok mu tek bir çevirisi herkesin anlayacağı..her seferinde farklı farklı anlam kaymaları.. apaçık değil mi ki kuran? herkese indirilmedi mi?

 

Aslında "Öküzün boynuzundada" olabilir.

Aslında her hangi bir dilin "BİREBİR" çevirisi "VARMI" üstelik "KUR'AN ÇEVİRİSİNE MEAL DENİR" ve "MEAL" ne demektir şimdi

kısa bir alıntı.

"MEAL"

Türkçe'de Kur'an-ı Kerim'in tercüme edilmiş haline "çeviri" yerine meal sözcüğü kullanılır. Bunun nedeni meal kelimesinin yakın çeviri anlamına sahip olmasıdır. Kur'an-ı Kerim tercümesi ya da çevirisi demek daha iddialıdır. Bu nedenle meal yazarları çeviri konusunda yetersizliklerini vurgulamakta ve Kitabımızın çevirisini yapmanın mümkün olmadığını itiraf etmektedirler. Bunun yanında vahyin ne demek istediğini, -aslına azami uygunluğu sağlayacak şekilde- ancak meal ile verilebileceğini ifade ederler.

Kur'an-ı Kerim mealleri birçok dilde mevcuttur. Muhammed Hamidullah'ın verdiği bilgiye göre, Avrupa'da ilk Meal çalışmaları 1141'de başlamış ve Kuran bu tarihlerde Latince'ye çevrilmiştir. İtalyanca'ya 1513, Almanca'ya 1616, Fransızca'ya 1647 ve İngilizce'ye de 1648'de tercüme edilmiştir. Bugün için, yaklaşık olarak Almanca'da 47, İngilizce'de 51, Fransızca'da 31, Latince'de 36, Urduca'da 100'e yakın ve Farsça'da 100'ün üstünde meal bulunmaktadır. Türkçe'de 65 civarında Meal olduğu söylenebilir. Yazılı bir eseri başka bir dile tam olarak aktarmak mümkün değildir. Söz konusu olan ilahi vahiy olduğunda bu imkânsızlık daha da bir gerçeklik kazanmaktadır. İlk aşamada bizi ilgilendiren bu bağlamda Kur'an-ı Kerim'in konumudur. Kuran-ı Kerim, sıradan bir Kitap olmadığı için onu üslup ve muhteva olarak başka bir dile tam olarak aktarmak hemen hemen imkânsızdır.

Hayır sadece anlayana (iman edene) indirildi. Diğerleri derileri yüzüle yüzüle yanacak.

 

Yok canım sadece anlamayanlar yanmayacak.. iman edenlerde yanacak.. bilmen gerekirdi.. günahların kefareti bitinceye kadar cehennemde olacaklar..

 

Doğru yazıya ne denir. :)

 

-ŞEYTAN-

 

Şeytan, Arapça "şetane" kökünden rahmetten uzaklaştı, hak'dan uzak oldu; "Şâta" kökünden ise, öfkeden tutuştu, helak olacak hale geldi gibi manalara gelip insanlardan, cinlerden ve hayvanlardan isyan eden ve zarar veren her şeyin adı olmuştur. Bu manada bir canavar veya yılana da şeytan denilir. Aynı şekilde haset, öfke gibi insana mahsus olan her kötü huy ve davranış da şeytan diye isimlendirilmiştir.

Şeriat örfünde ise, Yüce Allah'ın Âdem'e secde emrine karşı gelip isyan ettiği için ilâhi rahmetten kovulan ve insanların amansız düşmanı olan, cin taifesinin inkarcı kesiminden (el-Kehf, 18/50) gizli bir varlıktır. Diğer isimleri ise Garûr, Vesvs, Hannâs, Kâfir, Sağîr, Mârid, Tâif, Fâtin, Mel'ûn, Mez'ûm, Medhûr, Mekzû, Kefr, Hazûl, Adüvv, Mudill, Merid'dir

Cinler insanlardan önce yaratılmışlardır, Kur'an-ı Kerîm'de çok zehirli bir ateşten yaratıldıkları haber verilir:

"Cânnı da, daha önce çok zehirli ateşten yarattık. " (el-Hicr, 15/27)

Şeytan da cinlerdendir. Allahu Teâlâ kendisini Hz. Adem (a.s.)'e secde etmekle mükellef tutmuş; şeytan ise, kendisinin ateşten, Adem'in topraktan yaratıldığını ileri sürerek secde etmemiştir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ onu rahmetinden kovmuş o da kâfir olmuştur (el-Bakara, 2/24) Şeytanların amiri durumundaki şeytana İblis denir. Şeytan, insanları azdırmak için çeşitli yollara başvurur. Ondan sakınmak gerekir:

"Ey Ademoğulları, Şeytana tapmayın. Çünkü o sizi Rabbınız'dan ayıran bir düşmandır, diye size emretmedim mi?" (Yasin, 36/60)

"Şeytan sizin için yaman bir düşmandır. Bu sebeple siz de onu düşman edinin. " (el-Fatır, 35/6).

Şamil islam ansiklopedisi.

:D

Gönderi tarihi:

Aslında her hangi bir dilin "BİREBİR" çevirisi "VARMI" üstelik "KUR'AN ÇEVİRİSİNE MEAL DENİR" ve "MEAL" ne demektir şimdi

kısa bir alıntı.

 

Bunu ben iddia etmiyorum ki. Allah kitabı tüm insanlığa apaçık olarak indirdiğini, herkesin anlaması için indirdiğini hatta üzerine basa basa düşünenler için ibretler olduğunu belirtiyor. bir çeviriyle nasıl olacak bunlar? siz de kabul ediyosunuz.Zamanın arapları bile işin içinden çıkamamış olacaklar ki fikir ayrılıklarına düşmüşler..hala da düşmektedir..

Gönderi tarihi:
Aslında her hangi bir dilin "BİREBİR" çevirisi "VARMI" üstelik "KUR'AN ÇEVİRİSİNE MEAL DENİR" ve "MEAL" ne demektir şimdi

kısa bir alıntı.

 

Bunu ben iddia etmiyorum ki. Allah kitabı tüm insanlığa apaçık olarak indirdiğini, herkesin anlaması için indirdiğini hatta üzerine basa basa düşünenler için ibretler olduğunu belirtiyor. bir çeviriyle nasıl olacak bunlar? siz de kabul ediyosunuz.Zamanın arapları bile işin içinden çıkamamış olacaklar ki fikir ayrılıklarına düşmüşler..hala da düşmektedir..

 

Sayın 'Aurelius'.

 

KUR'AN da "MUHKEM,MÜTEŞABİHAT" Sure ve Ayetler vardır ve İslam'da tefsir ve Kur'an Meal ilmi çalışması vardır üstelik "MÜSLÜMANLIK" kendinden evvelki semitik dinleri kabul ettiğinden ve yayıldığı coğrafyalardaki kültürlerle karşılaştığında o kültürden gelip "İSLAMI" kabul edenlerinde tefsir ve meal çalışması yaptığı ayrıcada herkesin her şeyi ayni anlayacağı diye bir kaide olmadığından (AKLİ OLARAK VEYA KASITLI) fikir ayrılıkları normaldir dolayısı ile şimdi buraya şuna inanın daha makbuldür demek istemiyorum fakat İslam camiasında genel kabul görmüş "EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT" ilim adamlarının yazdıkları daha muteberdir'ki onlarında tefsir,meal çalışmalarında farklılıklar gözükür bu itibarla esas olan "ÖZ,ASILI" kaybetmeden herkesin bilgisi dahilinde karınca kaderince katkıda bulunmasıdır bu yazdıklarım şahsi kanaatimdir yanılmış olabilirim sonuçta "ALIM" değilim ve "ALLAH" kusurlarımı affeder İNŞAALLAH.

Gönderi tarihi:
Gene cevap olmadığı için konu saptırma devreye giriyor? Brainslapper;şeytanlardan maksat insanlarmı yoksa metafizik varlıklarmı diye sormuyor. Kafir bir insan veya metafizik bir varlık herneyse nasıl kafir olur diye soruyor.

 

Teşekkürler katakuta.

 

Yani zaten adam şeytan. Yani zaten kafir.

 

"Müslüman şeytan" ifadesi var mı islamda?

 

Şeytanlar kafir oldu demek. Şeytanlar önceden kafir değildi, ama bu büyü işinden sonra kafir oldular demek.

Yani ben onun fiziki veya metafiziki varlık olup olmadıklarını tartışmıyorum. Bana göre zaten şeytan diuye bişey yok.

 

Benim dikkat çekmek istediğim husus, Kuran'ın kendi kendiyle çelişien tarafları.

 

Şeytanlar kafir oldu. Hmm demekki şeytanlar önceden kafir değilmiş. Yani müslüman şeytan da varmış. Bak sen..

 

Ne diyelim Muhammed'in çelişkilerini, hatalarını 1400 yıldır bütün müslümanlar uğraşıyor, daha temizleyemediler.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Sayın 'Aurelius'.

 

KUR'AN da "MUHKEM,MÜTEŞABİHAT" Sure ve Ayetler vardır ve İslam'da tefsir ve Kur'an Meal ilmi çalışması vardır üstelik "MÜSLÜMANLIK" kendinden evvelki semitik dinleri kabul ettiğinden ve yayıldığı coğrafyalardaki kültürlerle karşılaştığında o kültürden gelip "İSLAMI" kabul edenlerinde tefsir ve meal çalışması yaptığı ayrıcada herkesin her şeyi ayni anlayacağı diye bir kaide olmadığından (AKLİ OLARAK VEYA KASITLI) fikir ayrılıkları normaldir dolayısı ile şimdi buraya şuna inanın daha makbuldür demek istemiyorum fakat İslam camiasında genel kabul görmüş "EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT" ilim adamlarının yazdıkları daha muteberdir'ki onlarında tefsir,meal çalışmalarında farklılıklar gözükür bu itibarla esas olan "ÖZ,ASILI" kaybetmeden herkesin bilgisi dahilinde karınca kaderince katkıda bulunmasıdır bu yazdıklarım şahsi kanaatimdir yanılmış olabilirim sonuçta "ALIM" değilim ve "ALLAH" kusurlarımı affeder İNŞAALLAH.

 

 

Kuranin en celiskili durumlarindan biridir bu.Hem apacik oldugunu iddia eder,hemde bazilarini anlarsiniz,bazilarini anlamazsiniz der gibi,muhkem filan diye ayet vardir.

Allahin iletisim problemi var gibi görünüyor.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.