Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Boşig... Bakınız, klasik mantığın net çizgiler çizemeyeceği yerler vardır, bugün kuantumla şekillenen bulanık mantık daha kullanışlıdır zaten, sizin bana dayatmaya çalışmanız da aynı klasik yaklaşımın ürünü bir şey ya 0 ya 1 olacak değildir... Ayrıca İslam felsefesinde temelde hep İslam dini vardır, bunu görmek de açıktır, onun üzerine yapı kurulur... Siz var olan var olmasıyla vardır, gerisi beni ilgilendirmez tarzı bakıyorsunuz adeta; bizim idrak ettiğimiz varlığın ötesinde bir var edenden bahsediyorum ben ise... Ortada da çelişik bir durum yok, basit değil sadece, sorun bu olsa gerek;bazı sorulara "budur" cevabı verebilmek için insanlığı aşmak ya da ölmek gerekir, kaldı ki siz insan olarak ben bulurum diyor ve kendi bağlarınızı böylece kuruyorsanız hatalara da razı olacaksınızdır... Misal: Maddenin ne şekilde var olduğu bile tam anlaşılmış değilken bana madde ile şöyle ilişkisi varsa şöyle olması gerekir diyorsunuz; ben bunları kabullenmek zorunda değilim; bunlar sizin hayat görüşünüz üzerine temellenmiş şeyler... Ayrık olmamak ve özdeş olmamak olayı ise dediğim gibi zaten akılla idrak edilmesi pek mümkün olmayan işin bir parçası neden olamasın... Net cevabı verecek olan yine Allah'dır... Ben zaten size gerçeği sunamam ama her şeyin maddeyle sınırlanamayacağı ve çok üst olan Yaratıcıyı düşünürken daha dikkatli olunması gerektiğini anlatmak istedim... Her cevabı sınırlı insan olarak zamanla sınırlanmış olarak bulmak mümkün müdür??? Bence ilk bunu sormalıydınız... Ne siz bana gerekli cevapları verebilirsiniz ne de ben size... Saygılar... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Slapper İslam alimi değilim her şeyi açıklayamam ancak şunu bil ki tek pencere seninkisi değil... Bunu anladığında bizi de anlayacaksındır... Yeryüzüne birçok Peygamber gelmiştir zaten, ilk insanın da Peygamber olduğu düşünülürse ortak pek çok nokta olması bazılarının art niyetine katkı yapsa da bana gerçekten evrensel bir dini anlayışın varlığını gösteriyor... Dinsel inanç da evrimsel değildir,insanlar Peygamberlerle uyarılmış ancak yine sapmışlardır, bugün teoloji ile isimlendirdiklerimiz aslında çağın her döneminde her yerde bulunmuş olabilecek görüşlerdir; öyle ki sadece dinler içinde bile bunlara benzer farklı anlayışlar çıkmıştır... Saygılar... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Bakınız, klasik mantığın net çizgiler çizemeyeceği yerler vardır, bugün kuantumla şekillenen bulanık mantık daha kullanışlıdır zaten, sizin bana dayatmaya çalışmanız da aynı klasik yaklaşımın ürünü bir şey ya 0 ya 1 olacak değildir... Sayın ali0_1... "Üçüncü Halin İmkansızlığı" bugün hala geçerli olan en temel prensiptir... Ve unutmayın ki üzerinde tartıştığımız konunun dili "Mantık"tır... Ayrıca İslam felsefesinde temelde hep İslam dini vardır, bunu görmek de açıktır, onun üzerine yapı kurulur... Hayır arkadaşım; Temelde "Mantık" ve "Tutarlılık" vardır... Her şey bunlar üzerine kurulur... Siz var olan var olmasıyla vardır, gerisi beni ilgilendirmez tarzı bakıyorsunuz adeta; bizim idrak ettiğimiz varlığın ötesinde bir var edenden bahsediyorum ben ise... İşte size açık ve net soruyorum: O "Var Eden"in nitelikleri nedir? Nasıl bir şeydir o? Var olduğunu nereden anladınız? Nasıl hissettirdi kendisini size? Bakın siz "Var"sınız... "Varlığın Ötesinde Var Olan"ı nasıl tanıdınız ve bildiniz? Varlığından nasıl emin olabildiniz, Varlığın Ötesinde olduğu halde? Ben bu soruları cevaplayabiliyorum ama siz hiç birini cevaplayamadınız hala... Ortada da çelişik bir durum yok, basit değil sadece, sorun bu olsa gerek;bazı sorulara "budur" cevabı verebilmek için insanlığı aşmak ya da ölmek gerekir, kaldı ki siz insan olarak ben bulurum diyor ve kendi bağlarınızı böylece kuruyorsanız hatalara da razı olacaksınızdır... Hayır Sayın ali0_1... "Basit Değil" diye bir şey yok... Sanıyorum ki hala anlamlandıramadığınız için siz karmaşıklaştırıyor ve bazı kabulleri benimseyemiyorsunuz... Hem Kur'an-da yazıyor "Apaçık bir kitap olarak gönderdik" diye... Hem hani İslam "Kolaylıklar Dini" idi? Nasıl oluyorda, Tanrı'nın söylemiş olmasına rağmen iş "Basit Değil" diyebiliyorsunuz? Öyle basit ki... Siz sadece Gazali'nin o tümüyle başkalaştırdığı kalıpları aşamıyorsunuz... Ayrıca bazı şeyleri anlamak için hakkaten ölmek gerekir... Ancak "Ölmeden Ölmek..." Misal: Maddenin ne şekilde var olduğu bile tam anlaşılmış değilken bana madde ile şöyle ilişkisi varsa şöyle olması gerekir diyorsunuz; ben bunları kabullenmek zorunda değilim; bunlar sizin hayat görüşünüz üzerine temellenmiş şeyler... Ya Maddenin ne şekilde var olduğunu anlamamak diye bir şey yok... Tanrı demiyor mu; Ben hep vardım... Varlık = Tanrı... Al işte... Madde hep vardı... Çok basit... Neyse, işin kolayına kaçmayı bırakalım... Sorularıma cevap isterim... Muhatabım iseniz, ki öylesiniz şu an; Cevaplarımı almak isterim... Ayrık olmamak ve özdeş olmamak olayı ise dediğim gibi zaten akılla idrak edilmesi pek mümkün olmayan işin bir parçası neden olamasın... Ayrık Olmamak; Özdeş Olmak; Kelime anlamlarını bir araştırın bence... Net cevabı verecek olan yine Allah'dır... Ben zaten size gerçeği sunamam ama her şeyin maddeyle sınırlanamayacağı ve çok üst olan Yaratıcıyı düşünürken daha dikkatli olunması gerektiğini anlatmak istedim... Her cevabı sınırlı insan olarak zamanla sınırlanmış olarak bulmak mümkün müdür??? Bence ilk bunu sormalıydınız... Ne siz bana gerekli cevapları verebilirsiniz ne de ben size... Sayın ali0_1... Bilmem farkında mısınız ama size hiç bir bilgi kazandırmayan, Hiç bir soruyu yanıtlayamayan, Hiç bir açıdan insanı tatmin etmeyen bir şeye inanıyorsunuz... Bir yerde takılınca; "En iyisini Tanrı bilir..." Ben söylüyorum işte; "Tanrı sensin, benim, o, bu, şu... Herşey..." O sıkıştığınız konularda bu öğretiyi kabul edin, Görün bakalım cevapsız sorunuz kalıyor mu? "En doğrusunu Tanrı bilir" dediğinizde, Hakikaten en doğrusunun "Varlık"ta yattığının farkına varacaksınız... Şunu sormak istiyorum birde; Ben bir soruda sıkıştım diyelim, sizin gibi... Diyelim ki sizin anladığınız manada bir Tanrı var... Ve ben doğrusunu öğrenmek istiyorum... E en doğrusunu, o ulaşılmaz olan aşkın Tanrı biliyor... Tenezzül edipte benimle iletişime geçer mi? Geçerse, büyüklüğünden kaybetmiş olmaz mı sizin mantığınıza göre? Geçmezse ben nasıl doğrusunu bulucam? Hep "Nasılsa en doğrusunu o biliyor" mu diyeceğim? Sayın ali0_1... Görmelisiniz... Benimsediğiniz "Tanrı" anlayışı sizi tatmin etmiyor... Oysa siz kendinize yöneldiğinizde bir çok cevaıb bulacaksınız... Çünkü herşey Varlık'ta apaçık yatmakta... Saygılarımla... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Ben aklın ve mantığın yetersizliğine lafı getirdikçe siz bunların açılımlarını yapıyorsunuz; lütfen tartışma körleşmesin... Bunu söyleyen sadece ben değilim,Gazali'de sıkışmış bir şey de yok; biraz da Kant'ı dinleyin isterseniz... Klasik mantığın bu konuda yetersiz olduğunu söylüyor ve sözümde de ısrar ediyorum;hatta yetersizliğini onun içinde de gösterebiliriz... İnsan A dır; A hayatın yani B nin içindedir ve o hayatın var oluşuna dair yani B nin olma nedeni olan C ye dair fikir yürütmk istemektedir; yapabileceği A'nın B'yi araştırması A olarak kendilerine verilenle ve bildirilenle B ile C'yi anlamaya çalışmaktır kaldı ki bu arayış B konusunda dahi onu tam sonuca ulaştıramayacaktır ve C'ye A olarak ulaşması zaten mümkün değildir, tek olabilecek yine C'den gelecek olanla aydınlanmaktır... Eğer üst olandan bahsediyorsak onu buraya ve hatta daha da aşağı olan "ben" e hapsedemeyiz... Ayrıklık özdeşlik hususu içinse: A B'yi var edense B A'dan gelmedir ve ondan tam anlamıyla ayrık düşünülemez, yoksa her şeye hakim olan A aşağı görülmüş olur ancak aynı şekilde A'dan gelen B A'yla özdeş değildir bu da A'yı B'leştirerek ona kusur yükler... Evet hep "En doğrusunu O bilir" deyip biz de elimizden geleni yaparak O'na yöneleceğiz... İnsan ilimle iki şey bulabilir diyordu bir yazar:Ya "ben" ine ulaşır ve uzaklaşır, ya da "O'nu" bulur ve yakınlaşır... Saygılar... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Ben aklın ve mantığın yetersizliğine lafı getirdikçe siz bunların açılımlarını yapıyorsunuz; lütfen tartışma körleşmesin... O zaman size tek bir şey yazıyorum... Neyin körleştirdiğini ve neyi anlamadığınızı göreceksiniz... Klasik mantığın bu konuda yetersiz olduğunu söylüyor ve sözümde de ısrar ediyorum; O zaman Mevlana'yı, İbn-i Sinayı, Farabi'yi, Yunus'u, Ahmed Yesevi'yi reddediyorsunuz... hatta yetersizliğini onun içinde de gösterebiliriz...İnsan A dır; A hayatın yani B nin içindedir ve o hayatın var oluşuna dair yani B nin olma nedeni olan C ye dair fikir yürütmk istemektedir; yapabileceği A'nın B'yi araştırması A olarak kendilerine verilenle ve bildirilenle B ile C'yi anlamaya çalışmaktır kaldı ki bu arayış B konusunda dahi onu tam sonuca ulaştıramayacaktır ve C'ye A olarak ulaşması zaten mümkün değildir, tek olabilecek yine C'den gelecek olanla aydınlanmaktır... İşte kurduğunuz mantıktaki hata yine kendinde... Siz "A denk değildir B'ye" derken A'yı; Kişi B'yi; Varlık C'yi; Tanrı olarak ele alıyorsunuz... Oysa ki; A= Tanrı-Evren-İnsan.... Vahdet-i Vücut... Yek Vücut... Ene'l Hakk... Daha nasıl anlatayım... Eğer üst olandan bahsediyorsak onu buraya ve hatta daha da aşağı olan "ben" e hapsedemeyiz... Tanrı'yı "Ulaşılmaz" olarak addeden sizsiniz... Oysa Tanrı "Şah damarından daha yakınım" diyor... "Seni kendi suretimde yarattım" diyor... "Seni halifem olarak yarattım" diyor o inandığınız Kur'an-da... Tanrı her yerde ise, Sizin benliğinizde olmasının neresi onu küçültür? Tanrı'nın En üst olması, sizden ve varlıktan ayrı olmasını gerektirmiyor ki? Bu Gazali'nin kuruntusudur... Ve İslam Alimleri arasında böyle düşünen bir kaç kişiden sadece birisidir. Diğer bütün meşhur çoğunluk söylediğim şekilde düşünmektedir. Ve Gazali'nin bu kadar kabul edilir olmasının nedeni, İktidar borazanı olmasındandır ki ne yazıktır ki hala onun mantıksız hurafeleri ve uydurmaları ile boğuşuyoruz... Tanrı "En Üst" ise "Herşeyin ta kendisi" olarak zaten en üst olmaktadır... Ayrıklık özdeşlik hususu içinse: A B'yi var edense B A'dan gelmedir ve ondan tam anlamıyla ayrık düşünülemez, yoksa her şeye hakim olan A aşağı görülmüş olur ancak aynı şekilde A'dan gelen B A'yla özdeş değildir bu da A'yı B'leştirerek ona kusur yükler... Hiç bir şey diyemiyorum... Evet hep "En doğrusunu O bilir" deyip biz de elimizden geleni yaparak O'na yöneleceğiz... İnsan ilimle iki şey bulabilir diyordu bir yazar:Ya "ben" ine ulaşır ve uzaklaşır, ya da "O'nu" bulur ve yakınlaşır... İşte tipik Gazali Mantığı... Tanrı kişinin kendisinde değil mi? Hala şu "Şah Damarından Yakın Olmak" sözünün, Tanrı'nın kişinin Benliğinde olduğu, Kişinin kendisi olduğu anlamına geldiğini anlayamadınız mı? Kişi kendisine yönelirse Benliğine yönelirse Tanrı'yı bulur... Bu yüzden o diğer Alimler hep kendilerine yönelmişlerdir; "Hararet nardadır sacda değil Keramet hırkada tacda değil Her ne ararsan kendinde ara Kudüste kabede hacda değil" Saygılarımla... Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 İşte bende tam da bunu soruyorum ama cevaplamıyorsunuz! Yeniden soruyorum: Heryerde Olan, Size Şah Damarınızdan daha yakın olan, Tekrar kendisine döndürüleceğimiz o "Tanrı" Nasıl bir "Yapı"ya sahiptir ki "Biz" ondan gelmişiz, "O" bize bizim şah damarımızdan daha yakın, "O" her yerde ve her şeyde, Ve tekrar "O"na döndürüleceğiz... Ben bu soruların cevaplarını "Madde-Varlık-Tanrı / Evren-İnsan-Tanrı" ile açıklayabilirim... Siz? Allah (Tanrı-Çalap) Nedir? Saygılarımla... Bakara 255. Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür Bize şah damarımızdan daha yakındır,zaten yaptığımız herşey onun katında onun bilgisinde bir kitaptadır ve biz ancak o kitaptaki rollerimizi oynarız..Onun katı bize çok ama çok uzaktır,bir ton ayet sıralanabilir.... bu dünyada asla görülemez bir çok ayet sıralanabilir.... Nasıl bir yapıya sahiptir?eşi benzeri yoktur ve o yapıyı ne yapsak anlayamayız ,ancak huzurunda toplandığımızda bir çok şeyi öğreteceği ayetle sabittir... 81-et-TEKVÎR Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla. 1. Güneş katlanıp dürüldüğünde, 2. Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, 3. Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde, 4. Gebe develer salıverildiğinde, 5. Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, 6. Denizler kaynatıldığında, 7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde, 8. Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda, 9. "Hangi günah sebebiyle öldürüldü?diye. 10. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında, 11. Gökyüzü sıyrılıp alındığında, 12. Cehennem tutuşturulduğunda, 13. Ve cennet yaklaştırıldığında, 14. Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır. 15. Şimdi yemin ederim o sinenlere , 16. O akıp akıp yuvasına gidenlere, 17. Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun, 18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki, 19. O (Kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür. 20. O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok itibarlıdır. 21. O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir. 22. Arkadaşınız da mecnun değildir. 23. Andolsun ki, onu (Cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür. 24. O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez. 25. O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir. 26. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz? 27. O, herkes için, bir öğüttür, 28. Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de. 29. Fakat o yolu ,Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Sayın Boşig veridiğiniz isimler hakkında daha önce de konuştuk bunlar sizin anladıklarınız... Siz bana düşüncemin tutarsızlığını söylediniz ben de içinde çelişki olmadığını ortaya koymaya çalıştım; şimdi yaptığınız ise inatla ben böyle diyorum demek. Halbuki bu mantıksal bağı sizin benim sözlerimi kendi içinde çelişik bulmanız nedeniyle kurdum... İşte kurduğunuz mantıktaki hata yine kendinde...Siz "A denk değildir B'ye" derken A'yı; Kişi B'yi; Varlık C'yi; Tanrı olarak ele alıyorsunuz... Demişsiniz adeta bağı baside indirgemek istercesine; halbuki: C: Her şeyin yaratıcısı B: Yarattığı müthiş düzenden dilim A: Müthiş düzenin dilimi içinde çevresine göre üstte bir yaradılmış O hepimize ulaşır, ulaşamayan bizleriz... Bahsettiğiniz kendinde arama meselesi ise yola çıkışta ne olduğunu ve ne olman gerektiğini görebilmen içindir; benim kastettiğim sonunda kendini yüceltme ile uzaklaşmadır... Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Sayın BrainSlapper; Panteizmi çok güzel anlatmışsınız, gerçekten faydalandım. Bir anlatımı onaylamak ya da onaylamamak anlamında söylemiyorum, ama panteizmin ne olduğunu anlatmışsınız. Panteizm nedir, ne söyler diye yazınıza bakmak ve kaynak olarak kullanmak mümkün. Bu bakımdan sizi tebrik ediyorum. Anlattıklarınızın doğruluğuna ne kadar katıldığıma gelirsem... Bu konuda çok net bir şey söylemek zor. Zaten siz de yanıtlanması en zor soruya yanıt bulma denemesi yaptığınızı söylüyor ve "gerçek budur" demiyorsunuz. Bu söyleminizi de ayrıca kutluyorum, yazdıklarınızı "gerçek budur, buna inanmalısınız" anlamında söylemiyorsunuz. Söylediğiniz gibi bu en zor soru ve yanıtını bir çırpıda vermek de hiç kolay değil. Bu çabaya girişmeniz ise takdiri hakedecek en önemli taraf. Ben şimdi size sorunun en önemli gördüğüm yanını söyleyeceğim: Bilinç sorunu! Tanrı nerdedir, nasıldırı bir kenara bırakın. Bilinç nedir? Bütün sorunun kaynağı budur ve bunu yanıtlamadan hiç bir yanıtı bulamayız. Bilincin var olduğunun farkındayız. Çünkü bilinçli varlıklarız. Bizden daha az bilinçli olan canlılar gözlemleyebiliyoruz. Hiç bilinci olmayan varlıklar gözlemliyoruz. Bilincin canlılıkla bir ilintisi olduğu açıkça görülüyor. Bilinci ancak deneyimlerle tanımlamaya çalışabiliriz. Örneğin bilinçli bir makine yapabilir miyiz? Bilincimizi kopyalayabilir ve o makineye yükleyebilir miyiz? Biz kendimizin burada olduğumuzu algılarken, makineye kopyaladığımız bilinç, "biz"im "orada" olduğumuzu algılıyor olabilir mi? Bilinç, tamamen beyin nöronlarımızı birbirine karmaşık bir ağ biçiminde ören sinaps karmaşasından ibaret olabilir mi? Makineye kopyaladığımız bilincimizle sohbet edebilir miyiz? Bilmediğimiz, tanımadığımız bilinç türleri olabilir mi? Birtakım moleküllerin dizilimi, bir bilinci kodlayabilir mi? Örneğin genler. Bilinci kodlayabilir mi? Cansız moleküllerin dizilimi bilincin kopyasını saklayabilir mi? Bilinç canlıdan cansıza, cansızdan canlıya bu yolla aktarılabilir mi? Bir bilgisayarın transistörlerini 0 ve 1 lerin dizilimi ile kodlayarak bilinci depolayabilir miyiz? Bu soruların yanıtlarını bulmadığımız sürece bilincin ne olduğunu biliyor olmayacağız. Ama acaba bilincin bir evrimi (bildiğimiz kadarıyla her şeyin olduğu gibi) olabilir mi? Bilinç evrenin bir köşesinde, küçük, önemsiz gibi görünen bir birimde kodlanarak depolanmış olabilir mi? Size hoşgörünüze sığınarak yazının tümünü tekrar kopyalamamak için bir başka başlıktaki linkimi copyalayabilir miyim: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=565802 Son olarak şunu soracağım: Sürekli bir etkileşim içinde olduğumuzu söylediğiniz ve öyle de olan maddenin bir yerlerinde bir bilinç yoğunlaşması, yani evrenin bir "ruh"u denebilecek bir bilinci olabilir ve bu bilinç kendini kopyalayarak bizim bilincimizi ortaya çıkarmış olabilir mi? Sakın bu tanrı ve ruh dediğimiz şeyler böyle bir bilinç yoğunlaşması ve kopyalanması olmasın? Bana inanın tanrı ile bir işim yok ve onunla bir alış verişim, cennet özlemim ve cehennem korkum yok. Tanrıya ne verebilirim ve o bana ne verebilir bilmiyorum. Ama bilincim bir gün gelip evrenin özündeki bir ana bilinç ile yüzleşecek ve bütünleşecekse, bu buluşmayı istiyorum. Bunun bana ne getireceğini veya ne getirmeyeceği hakkında hiç bir fikrim yok. Belki böyle bir bilinç bütünleşmesi olmayacaktır, onu da bilmiyorum. Son hücremin son genindeki nükleotidler de toprağa karıştığında ancak başka bir canlı olarak terkiplenme şansım kalacak, ya da kalmayacak bunu da bilmiyorum. Ama maddenin bir yerlerinde, özünde bir bilinç kendini durmadan kopyalayacak mı, bunu cidden merak ediyorum. Böyle bir bilinç varsa sonunda neyi hedefleyecek, ne yapmayı planlayacak? Bunu cidden merak ediyorum... Son notum: Bilimin içine bir "bilinçli tasarım" teorisi sokmaya kesinlikle karşıyım. Savımın bununla hiç bir ilgisi yoktur. Gizli bilincin tanrı olduğu savım hiç yoktur. Bu söylediklerimi hiç bir dini veri ile ne bağdaştırıyor, ne bir denklemin iki yanına koymuyorum. Bilincin bize bir şey söylediğini ve bizden bir şey istediğini de bilmiyorum. Sadece düşünüyorum. Çünkü varım... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Bakara 255. Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür Bize şah damarımızdan daha yakındır,zaten yaptığımız herşey onun katında onun bilgisinde bir kitaptadır ve biz ancak o kitaptaki rollerimizi oynarız..Onun katı bize çok ama çok uzaktır,bir ton ayet sıralanabilir.... bu dünyada asla görülemez bir çok ayet sıralanabilir.... Nasıl bir yapıya sahiptir?eşi benzeri yoktur ve o yapıyı ne yapsak anlayamayız ,ancak huzurunda toplandığımızda bir çok şeyi öğreteceği ayetle sabittir... Sayın fft... Örnek verdiğiniz "Tekvir-Dürülme" suresi en hoşuma giden ve ezbere bildiğim suredir... Bakınız, sorum çok açık: "Anladığınız Tanrı nasıldır?" "Onun var olduğunu nasıl bilebiliyorsunuz?" "En Üst Bilinç olduğunun kanıtı ya da göstergesi nedir?" Yani size anlatılanları bir kenara koyun... Varlığınızın amacının, bir Tanrı'ya kulluk olduğundan eminsiniz... Siz "Kendiniz", bir birey olarak yalnız kaldığınızda, O Tanrı'yı nasıl hissediyorsunuz? Varlığını nasıl hissediyorsunuz? Ve bu bağlamda diğer sorularımı da cevaplayınız... Bunlar gibi onlarca soru üretebilirim size... Ve eminim ki hiç birisi için; "Bunların cevabını yalnızca Tanrı bilir" demekten öteye gidemezsiniz... Oysa ben diyorum ki; Aynı kaynaktan hareket ederek anladığım Tanrı hakkında bu soruları cevaplayabilirim... Mesela: "Allah, O'ndan başka tanrı yoktur;" Doğru, Tanrı "Tek"tir... Ondan başka ilah ve hatta varlık yoktur... Bakın sizden daha da ileri gittim; Tanrı'dan başka hiç bir şeyin olmadığını iddia ediyorum... "Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama." Doğru, bir bütün olarak "Varlık", İçeriğindeki canlılar gibi uyumaz ve uyuklamaz... Devamlı bir devinim ve değişim içersindedir... "Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur." Doğru, Yerde ve Gökte ne varsa, Bir bütün olarak aynı "Varlık"a aittirler. Aynı İrade'ye yani Doğa Yasaları'na bağlıdırlar. Yerde ve Gökte ne varsa, hiç birisi bu yasalardan Ve iradeden bağımsız olamazlar... "İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?" Doğru, Bu yasalar olmadan, Bu yasalar mümkün kılmadığı müddetçe bir yaprak dahi kımıldamaz. Mesela altında ateşin yanmadığı bir tas içersindeki su, Hiç bir surette kaynamaz. "O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir." Doğru, "Varlık" sahip olduğu yasalarla ve kanunlarla Kendi deviniminin muhtemelen farkındadır. Mesela "Evrim" denen şey var ise eğer, Bu sürecin de farkındadır... Bu böyle sürüp gider... Bakınız; Hangi ayeti verirseniz verin mutlaka bir açıklaması vardır. Lakin siz sorduğum soruları yanıtlamaktan kaçmayınız... Yukarıda verdiğim sorular net bir şekilde cevaplanmadan, Tartışma işte bu üslupla sürüp gidecektir... Niyetim Kur'an ile dalga geçmek değil kesinlikle, yanlış anlamayın. Aksine Kur'an-a büyük saygı duyuyorum. Söylediklerim, benim bakış açımdan ele aldığım halidir sadece... Tek sormak istediğim; Tanrı'nın yapısını anlayamayacağınızı nereden biliyorsunuz? Bunu size bildiren kişi Hz. Muhammed ise eğer o anlamış mıdır? Ki bence anlamıştır... O anladığına göre, bizim anlamamamız için engel olan şey nedir? Sizce anladığını anlatamamış mıdır, yoksa anlatmamış mıdır? Ha eğer o da anlamadıysa, Tanrı'nın anlaşılmaz bir surette olduğuna nasıl inanabiliyorsunuz? Tanrı sizi bu kadar üstün kılmışken, Siz kendinizi ona rağmen aşağılamış görmüyor musunuz? Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2007 İşte bende tam da bunu soruyorum ama cevaplamıyorsunuz! Yeniden soruyorum: Heryerde Olan, Size Şah Damarınızdan daha yakın olan, Tekrar kendisine döndürüleceğimiz o "Tanrı" Nasıl bir "Yapı"ya sahiptir ki "Biz" ondan gelmişiz, "O" bize bizim şah damarımızdan daha yakın, "O" her yerde ve her şeyde, Ve tekrar "O"na döndürüleceğiz... Ben bu soruların cevaplarını "Madde-Varlık-Tanrı / Evren-İnsan-Tanrı" ile açıklayabilirim... Siz? Allah (Tanrı-Çalap) Nedir? Saygılarımla... Allah her yerdedir ------------------------> O'nu her yaratılanda (hikmet, güzellik ve ilim olarak) görebilir/okuyabilirsiniz. Allah hiçbir yerde değildir ----------------> Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri olamayacağı için hiçbir şey O'nu temsil edemez ve O hiçbir kuluna kendini (fiziki(?) olarak) ifşa etmez. Allah şah damarından yakındır ----------> Kulunu bilen ve takip edendir. Onun her soluğunu bilir, içinden geçeni ve bilinç altını da okur. ~ Teşbihte kusur olmasın; kişi sevdiğinden ayrıldığında onun temas ettiği/ etmediği veya onunla alakalı her şeyde onu hatırlatacak bir iz/işaret görür. (bkz. aşk şarkıları) Bu o kişinin sevdiğini her yerde görmesine sebep olur. Fakat bu görüşlerin hiçbiri ayrıldığı sevgilisini orada var kılmaz. Bu durumda sevgili her yerdedir. Fakat aynı zamanda görüldüğü her yerin dışında bir yerdedir. ~ Allah'tan geldik ----------------------------> Sebebimiz/ vesilemiz ve yaratıcımız O'dur. Bizimle ilk yaratılışta; alem-i ervahta beraberdi. Allah'a döneceğiz --------------------------> Sonuçlarımızı adaletiyle belirleyecek olan O'dur. Dünyadayken ayrı kaldığımız beraberliğe ahirette yeniden kavuşacağız. Allah'ın yapı(?)sı şuan için bizlere snulmamış bir bilgidir. Ayetler bizi, O'nu karakteristik olarak tanımamız doğrultusunda bilgilendiriyor. Fizik/yapı hususunda anlamayı kolaylaştıracak benzetmeler dışında pek belirleyici bi tanım yoktur. Ki zaten kullarının O'nu tahayyül edemeyeceği apaçık vurgulanmıştır. Yani bize bu konuda herhangi bir kapı aralanmamış. Demek ki Allah, bizim O'nun şekli üzerine veya fiziki mahiyeti üzerine kafa yormamızı pek de istememiş. Müslümana düşen Rabbine saygı ile iman etmesidir. Ve bunda da Rabbinin, ilim ve hikmetle dolu, bir kararı olduğuna inanmasıdır. Saygılarımla... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Allah her yerdedir ------------------------> O'nu her yaratılanda (hikmet, güzellik ve ilim olarak) görebilir/okuyabilirsiniz. Allah hiçbir yerde değildir ----------------> Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri olamayacağı için hiçbir şey O'nu temsil edemez ve O hiçbir kuluna kendini (fiziki(?) olarak) ifşa etmez. Anlamadığım şey şu: Nasıl oluyorda Tanrı'nın ancak ve ancak "Yarattıklarından Ayrı Olması" halinde mükemmel olabileceği gibi bir anlayışa sahip olabiliyorsunuz? Yarattığından ayrı olduğunda ancak mükkemmel olabileceği düşüncesini nasıl edindiniz? Bakınız; Tanrı'nın varlığı "Madde"den koparılınca "Yüceltilmiş" olacağı düşüncesi temelsizdir. Maddeden ayrı ise nasıl bire ayrılıktır bu, bana bunu anlatın... Nasıl bağ var ki aralarında Madde ile aynı zamanda bu bir ayrılık yaratıyor? "En iyisini Tanrı bilir" kolayına kaçmayınız, bakın ben ahkamımca yanıtlıyorum... Tanrı'nın madem ki "Maddeden Ayrı" olduğuna inanıyorsunuz; Tanrı nasıl bir yapıdadır ki maddeden ayrıdır? Bu ayrılığın tanımı ve özelliği nasıldır? Tanrının madde ile arasındaki bağı nasıldır ki hem Maddeye parça vermiştir ve hem maddeden ayrı olmuştur... Eğer bu soruların cevaplarını bilmiyorsanız, Bilmediğiniz bir şeye mi inanıyorsunuz? Tanıtamadığınız ve tanımlayamadığınız... Diğer sorularımın cevapları ile birlikte istiyorum... Saygılarımla... Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Hem "mekansız bir ilah tasavvur etmek", hem de "yaratan ve yaratılan tanımı işin içine girdiği zaman, hem yaratana hem de yaratoılana iki ayrı kişilik ve iki ayrı mekan belirlenmiş olduğunu kavrayamamak" Semitik dinlerdeki açmazlardan, çıkmazlardan, çelişkilerden biridir. Semitik/İsrailiyat kökenli dinlerin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) mensupları; bir taraftan yaratan-yaratılan ayrımı yaparken, bir taraftan yaratan mekansızdır dereler. Yaratan ve yaratılan ayrı olursa, mekansızlık iddiası geçersizdir. Ya yaratan ve yaratılan ayrıdır demeyi sürdürmek lazım, ya da ilah mekansızdır iddiasından vazgeçmek lazım. Semitik/İsrailiyat kökenli dinlerin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) mensupları; bir taraftan "yaratmak" fiilini kullanırken, diğer taraftan yaratan zamandan münezzehtir derler. Şayet yaratmak eylemi varsa, zamansızlık iddiası geçersizdir. yaratma eyleminin olabilmesi için bir hareket lazımdır. Yokluktan varlığa geçiş lazımdır. Zamansızlık ise hareketsizliktir. Yoklukla varlığa geçiş arasında bir zaman vardır. Ya yaratma-yaratılma ayrımını kaldırıp herşeyi ilah yaratmıştır demekten vageçmek lazım, ya da ilah zamandır münezzhtir demekten vazgeçmek lazım. Aksi takdirde, çelişki ve çıkmazlar sırıtıp duruyor. Su damlası adlı arkadaşımızın yazısına tek tek cevap vermeyeceğim, ancak Tanrı için islama dayanarak öne sürdüğü tanımlar bizzat İslam'ın başka fikirleri ile çelişir. Zira Su Dlası'nın verdiği tanımların hepsinde "yaratan-yaratılan" ayrımı vardır ve bundan dolayı "Tanrı mekansızdır" iddiası ile çelişir. Saygılar. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Bu yazımın muhatabı, öncelikle Sayın Boşig. Benim tutumum, duruşum belli: Genel olarak ateist. Sayın demirefe'nin dikkat çektiği "bilinç nedir" sorusuna cevap bulma noktasına gelince "agnostist". Maddenin ortak, kollektif veya merkezi bir bilinci var mı bilemem. Ama belki merkezi bir bilinç olması gerektiğine ilişkin düşüncemiz de bir "önyargı"dan ibaret olabilir. Mesela rüzgarın bilinç merkezi var mıdır, neresidir. Bence yoktur. Veya denizde oluşan dalgaların bir bilinç merkezi var mıdır, Bence o da yoktur. Fakat oluşan eylem dışarıdan bilinçli gözükmektedir. Söyleyebileceğimiz tek şey bu. Gelelim bu yazının konusuna. Sayın boşig ile İslamiyet'e ve Muhammed'e yaklaşım konusunda farklı düşündüğümüzü az çok herkes görüyordur. Muhammed benim için, sıradan bir insandır. Maddeden başka tanrı olarak tanımlanabilecek birşey olmadığı için bu yazının selahiyeti açısından Madedenin panteist inancın tanımladığı Tanrı olduğunu, yani merkezi veya kollektif bir bilinci olduğunu VARSAYALIM. Eğer panteist bir yaklaşım ile, herşey bu Panteist anlayışın Tanrı'sının parçası ise, Muhammed de parçası'dır, sözgelimi Ebu Leheb de, boşig de, ben de. Boşig arkadaşımız, Muhammed de Tanrı'nın bir parçası olduğuna göre, Muhammed'in düşüncelerinin "Tanrı'dan olduğunun" kabul edilebileceğini düşünüyor. Ben ise, aynı mantık ile, Panteist yaklaşımın Tanrı'sının bir parçası olan Ebu Leheb'in düşüncelerinin de bu durumda "Tanrı'dan olduğunun kabul edilmesi gerekmetedir" düşüncesindeyim. Bu durumda, bu anlayışa göre "hepimiz Tanrı'dan gelen düşüncelere sahibiz. Zira hepimiz Tanrı'nın parçasıyız." Sayın boşig'i "bir taraftan müslüman bir taraftan müslüman değil" gibi gösteren sorunun çözümü de tam bu noktada yatıyor. Sevgili boşig, Panteist bir anlayış ile, hem Muhammed, hem de Ebu Leheb, hem sen, hem ben, Tanrı'nın parçası isek, bu durumda, "Tanrı'dan gelmek, Tanrı'dan olmak" ETKİSİZ ELAMAN durumuna gelmektedir. Uçak gemisinin üstündeki pistte yarışan koşucuların birbirlerine, "tabi sen geminin hızından da yaralandın" demeleri absürddür. Zira hepsi yararlanmıştır. Panteist anlayışa göre herkes, herşey Tanrı'nın parçası ise, her insanın düşüncesi Tanrı'dandır denebilir. Bu durumda, hangi düşüncenin iyi, hangi düşüncenin kötü olduğunu anlayabilmenin en iyi yolu, "ETKİSİZ ELEMANI" yani "HERKESTE BULUNAN ORTAK ÖZELLİĞİ" denklemden çıkarmaktır. Umarım panteist bir yaklaşımla bile, Muhammed'in neden seçilmiş, özel bir kişi olarak görülemeyeceğini anlatabilmişimdir. Saygılar, sevgiler. Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Sayin Tangeriin bosig'e; Dile getirdiginiz "Vahdet-i Vucud" felsefesiyle yakindan ilgilenen birisi olarak konuya dair dusuncelerinizi takip ediyorum. Islam tasavvufunda bu felsefeyi islemis olanlarin tumunun birbirine benzer formlar ve sifrelerle kendilerini anlatmalari hep dikkatimi cekmistir. Ve hepsi de temelde ayni seyi savunur. En basit meselelerde dahi Islam alimleri arasinda gorulen ihtilaflarin tersine, Vahdet-i Vucud dusuncesini sahiplenen Islam tasavvuf ehlinin ittifak icinde olmalari da beni sasirtmistir. Yine hepsinin vurgu yaptigi ortak bir nokta vardir ki, o da; Tanri bilgisinin kisisel bir cabanin urunu olabilecegi noktasidir. Bu dusunceyi istisnasiz hepsinde gormusumdur. Basta Muhyiddin Ibn Arabi ve Hallac-i Mansur olmak uzere. Muhammed Ikbal sifreli anlatisin otesine gecerek durumu cok guzel izah etmistir. Ikbal'in sozkonusu acilimindan anladiklarimi (kendi zihinsel yeterligim icinde) bir vesileyle paylasmistim. Izninizle o konuyu buraya tasiyarak tekrarlamak istiyorum. Sonrasinda da, mumkun olursa, konuyu biraz daha acabiliriz. Saygilar.. Ikbal'in, daha once de degisik vesilerle ustunkoru degindigim, "bilimsel bilgi" ve "tecrubi bilgi" ayirimi konusundaki dusuncelerini biraz acmaya calisacagim anladigim kadariyla: Bilimsel bilgi; aktarim yoluyla ve birikim sonucu surekli guncellenen, gelisen bir bilgidir elbette. Hatta insan beyninin evrimi bu birikime baglanir. Yani aslinda tekerlegi icad edenin zekasiyla arabayi, radyoyu vs icad edenlerin zekasi arasinda cok da fark yoktur. Tek fark bilgi birikiminin duzeyidir. Boylelikle her yeni bilgi, insanligin ileriye dogru daha buyuk adimlarla sicramasina olanak sagliyor. Ama "tecrubi bilgi" boyle degildir Ikbal'de. Bu bilgi turunun en temel ozelligi; bir baskasina aktarilamamasidir. Kisi bireysel anlamda bilgi sahibi olma cabasi icine girer ve edindigi tecrubi bilgi, sadece kendi bilinciyle sinirli kalir. Yaraticinin mahiyeti, hayatin anlami ve sebebi, esyanin ozu vs gibi konular tecrubi bilginin icine giriyor. Insanoglu, bilmeye donuk arzusunu, bazi kendine has zihinsel faaliyetlerin icinden gecerek yatistirabilir. Tecrubi ilme sahip olmaya dair zihinsel faaliyetler ise kisinin bireysel ahlakindan, niyetlerinden bagimsiz degildir. Anlasilmasi zor konularda yazarlarin kullandiklari ortak bir yontem vardir: Sembolik anlatim. Resim, muzik gibi sanat dallari direkt olarak sembolik olduklari gibi bu anlatima roman ve hikayelerde de sıklıkla karsilasiriz. Bazilarinin zannettikleri gibi, sembolik anlatim salt bir sus olarak dusunulmemeli. Kavramlari susleyerek kitaba cekicilik kazandirmanin otesinde bir anlama sahiptir. Anlatici, kendisinde tecrubi olarak olusan bilgiyi duz anlatim yoluyla veremez. Sembollerden, tesbihlerden, hayalinde canlandirdigi ogelerden yararlanir. Boylelikle okuyucuya da, kendisinin tecrube ettiklerini bir sekilde yasatmaya calisir. Direkt, kuru bir bilgi olarak sunuldugu taktirde, istenilen aktarim gerceklesemez. Ama benzer tecrubeler yoluyla o bilgiye sahip olmanin niteligi ve zevki bambaskadir. Hani bazi yazilari okursunuz ve yazarinin tami tamina neyi anlatmaya calistigini net olarak anlayamazsiniz. Karsinizda bir hedef tahtasi dusunun. Kazanmaniz icin sadece 12'den vurmaniz gerekiyor. 10, 11 gibi sayilari yakalamaniz, hatta atisinizin 12'ye ne kadar yakin oldugu onemli degil. Sadece ama sadece 12'den vurdugunuzda "iste simdi anladim" diyebileceginiz bir yazi. O zaman ne olur biliyor musunuz? Yazarin yazisini yazarken sahip oldugu duygunun benzerini tecrube edersiniz, empatinin en ust dorugunda bulursunuz kendinizi ve okuduklarinizdan tarif edilemez bir zevk alirsiniz. Anlamissinizdir cunku. Tecrube ederek anlamissinizdir. Harry Haller'in sihirli tiyatrosu gibi. Simdi, diyelim ki bu anlama seruveninizde duydugunuz o essiz hazzi baska bir okuyucu alamadi, anlayamadi. Anlatmak istediginizde nasil bir dil kullanirsiniz? Herkesin basina gelmistir. Onca cabalariniza ragmen anlatamamissinizdir. Muhatabiniza o bilgiyle karismis duygunuzu bir turlu aktaramamissinizdir. Halbuki muhatabiniz hic de bilgisiz, cahil biri degildir. Anlatamadiniz, cunku bu iki kere ikinin dort ettigi gibi bir bilgi degildir. Muzik hakkinda dusunelim bir de. Her muzik, kisinin o an icinde bulundugu ruh haline, bilgi duzeyine, deger yargilarina... gore insanlarda farkli farkli anlamlar uyandirir. Herkes bir bakima kendinden birseyler yukler degil mi? Bu durumda zevkler tamamen farklilasir. Ama bunlari bir tarafa birakalim. Muzisyenin eserine neyi katmaya calistigini farkettiniz diyelim. Veya iki kisinin ayni anda bir muzige benzer duygularla anlamlar yuklediklerini farzedelim. Bir muzigin ayni anda benzer tonlarda iki yurekte yankilanmasi... O iki insan arasindaki manevi yakinlasmayi tahmin etmeye calisin. Zihinsel faaliyetlerle birlikte isin icinde cok daha degisik seruvenler var degil mi? Hadi simdi anlatsin bu iki insan aldiklari hazzi ucuncu sahsa. O muzigin sizde yarattigi bilgi - duygu karisimini ne kadar anlatabilirsiniz? "Iste bunlari anlatiyor" diye en guzel sekilde tasvir ettiniz. Buna ragmen sizinle ayni bilgi duzeyine gelir mi muhatabiniz? Hayret etmeyin arkadasinizin heyecansizligina. O bildi sadece, cunku anlattiniz. Ama siz tecrube ettiniz. Karsilastirin bakalim... Ornekleri cogaltabiliriz ama yormayayim sizi. Ozellikle Islam tasavvufcularinin da siklikla sembolleri kullandiklarini goruruz. Bunlar Ikbal'e gore kisiyi tecrubi bilgiye goturecek ipuclarindan ibarettir. Bu ipuclari da tek baslarina hicbir sey ifade etmezler. Gercege talip olmaniz, kendinizi tum onyargilardan soyutlamaniz, ozetle "hicbir sey bilmiyor" halinizle, ummi olarak yaklasmaniz gerekiyor. Bu 'bilmeme' hali cehalet anlaminda degil ama herseye hazirlikli olabilme anlaminda ele alinmali. Sabirli ve inatci uzun bir surecten gectikten sonra belki kucucuk bir "an" icinde essiz bir bilgiye sahid olursunuz, belki de hayatiniz boyunca sadece "talip" olarak kalirsiniz. O kisacik anda edindiginiz bilgiyi ne kadar anlatmaya calissaniz da, karsinizdaki ne kadar bilgili olsa da, bir baskasi sizin bilgi duzeyinize erisemez. Oyle ya, dogustan kor birine, dunyanin en iyi tesbih ustasi olsaniz da, doganin guzelligini ne kadar anlatabilirsiniz? Onun da sizin gordugunuz gibi gormesini saglayabilir misiniz? Elbette onun duygu dunyasinda muthis degisiklikler yaratir ve bircok ipucu vermis olursunuz ama bu baska. Siddharta'nin o nehrin kiyisinda dunyanin en mutlu insani oldugunu okudunuz. Tecrubi bilgidir iste o. Kacimiz o "son"u Siddharta gibi kavrayabildi?.. Dolayisiyla Yaratici'nin olup olmadigi, varsa mahiyeti, hayatin anlami ve kokeni, tanrinin hayata mudahalesi, kader... gibi konular salt akilla ustesinden gelinebilecek konular degildir bu dusunceye gore. O yuzdendir ki, kisi sayisinca kavrayis vardir. Selam ile.. Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Hem "mekansız bir ilah tasavvur etmek", hem de "yaratan ve yaratılan tanımı işin içine girdiği zaman, hem yaratana hem de yaratoılana iki ayrı kişilik ve iki ayrı mekan belirlenmiş olduğunu kavrayamamak" Semitik dinlerdeki açmazlardan, çıkmazlardan, çelişkilerden biridir. Semitik/İsrailiyat kökenli dinlerin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) mensupları; bir taraftan yaratan-yaratılan ayrımı yaparken, bir taraftan yaratan mekansızdır dereler. Yaratan ve yaratılan ayrı olursa, mekansızlık iddiası geçersizdir. Ya yaratan ve yaratılan ayrıdır demeyi sürdürmek lazım, ya da ilah mekansızdır iddiasından vazgeçmek lazım. Pardon,,ben sizler kadar okuyan biri değilim ve semitik ne anlama gelir onu da bilmem... Mümkün derece, din söz konusu olunca Kuran, İncil ve birazda Tevrat okuyan biri olarak, bu kitaplarda Yaratanın yani ilahımızın kürsüsünden bahsedilirken,onun katı gibi kavramlar geçerken,,mekansızlıkla ne vurgulanmış ben anlayamadım.. Sizlerden ,ya da forumdaki arkadaşlardan az çok bilgi edinmek adına,mekanla mekansızlıkla ne anlatılıyor... açıklar mısınız? Semitik/İsrailiyat kökenli dinlerin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) mensupları; bir taraftan "yaratmak" fiilini kullanırken, diğer taraftan yaratan zamandan münezzehtir derler. Şayet yaratmak eylemi varsa, zamansızlık iddiası geçersizdir. yaratma eyleminin olabilmesi için bir hareket lazımdır. Yokluktan varlığa geçiş lazımdır. Zamansızlık ise hareketsizliktir. Yoklukla varlığa geçiş arasında bir zaman vardır. Ya yaratma-yaratılma ayrımını kaldırıp herşeyi ilah yaratmıştır demekten vageçmek lazım, ya da ilah zamandır münezzhtir demekten vazgeçmek lazım. Aksi takdirde, çelişki ve çıkmazlar sırıtıp duruyor. Su damlası adlı arkadaşımızın yazısına tek tek cevap vermeyeceğim, ancak Tanrı için islama dayanarak öne sürdüğü tanımlar bizzat İslam'ın başka fikirleri ile çelişir. Zira Su Dlası'nın verdiği tanımların hepsinde "yaratan-yaratılan" ayrımı vardır ve bundan dolayı "Tanrı mekansızdır" iddiası ile çelişir. Saygılar. Yine aynı şekilde,inandığımız kitapta Rabbin katındaki zamanla bizim zamanımız arasındaki büyük fark açık ve net ayetle sabitken,hani asa olayı falan,yani dünyayı yeri arşı yaratırken kullanılan gün kavramı da varken,ne bileyim kıyamet için bile belli bir zaman konuluyor ama zamandan münezzehtir demekle ne anlatılmak isteniyor ,onuda anlamadım... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Sayın BrainSlapper; Acaba ateist, agnostik, Müslüman, Hristiyan, Budist… gibi etiketler öne sürmeden sadece düşünerek, zihnimizi her türlü şablondan kurtararak salt düşünmek adına düşünemez miyiz? Sizin bunu yapabileceğinize eminim. Çünkü yazılarınızda derin düşüncenin izlerini görebiliyorum. Duya duya bıktığım “bundan daha derin düşünürsek kafayı yeriz” mazeretine hiç sığınmayacağınızdan da eminim. Çünkü rahat bir düşünce tarzına sahip olduğunuzu görebiliyorum. Düşündüklerinizin derinliği sizi sıkmıyor ve çelişkiler içinde bocalamanıza yol açmıyor. Agnostisizm benim de sık başvurduğum bir argüman olmakla birlikte bunu bir sığınma limanı olarak kullanmamak gerektiğini düşünüyorum. Bizler içinde bulunduğumuz an ile geçmişin nedensellik bağlantılarını görebilen ve ötesinde bunu derinlemesine çözümleyip nedensellik örüntüsünün ayrıntılarını ortaya çıkarabilen bir türüz. Bununla kalmayıp bu nedenselliğin geleceğe ne şekilde uzanabileceğini de öngörebiliriz. Bütün bunları bütünleyerek varlık ve oluşum hakkında genel bir vargıya ulaşabilecek bir sentez yeteneğine sahibiz. Bunu sınırlamamalı ve sonuna kadar kullanmalıyız. Bilimin kaldığı yerden felsefe alanına bu yüzden geçiyoruz. Felsefede daha özgürce ve sınırsızca düşünebiliyoruz. Bilinç sorunu felsefecileri en çok zorlayan sorun olagelmiştir ve her geçen gün bilimsel bulgular bu sorunun bir parça daha aydınlatılmasını sağlayacaktır. Güneşin anakol sürecini tamamlayıp yaşamı desteklememeye başlamasına en az bir milyar yıl daha var. Bu süre, yapay bilincin yaratılabileceğine ve kopyalanıp depolanabileceğine inanmak için yeterli görünüyor. Saf enerji ile beslenebilen ve oksijene, gıdaya ihtiyaç duymayan bir organizma biçimi, daha milyarlarca yıl, evrenin sonlanmasına kadar şimdikinden çok daha hızlı teknolojik geliştirmeler sağlayabilir. Bu varsayımları “uçmak” olarak tanımlamayınız. Bir de insanların tanrıların gazabını dindirmek için öldürüldüğü çağda yaşayan bir zavallı kurbanı göz önüne getirin. Keskin obsidiyen bıçakla göğsü yarılıp kalbini rahibin ellerinin arasında atarken gördüğünde, son olarak ne düşünmüş olabilir? Muhtemelen olan bitene, zaten doğumundan itibaren ne yaşadığına da pek bir anlam verememiştir. Bir onun, bir bizim evrene yüklediğimiz anlamları düşünün ve bugünkü düzeyimizi azımsamayın. O zavallıların o zamanda yaşamaları şanssızlık değildi, bizim de gelecekte yaşamayacağımız öyle değil. Her süreç kendi nedenselliği içinde deviniyor. Bizim nedenselliğimiz de şu an yaşanıyor. Nedensellik ise tüm oluşum ve varlığı ilmek ilmek dokuyor. Bu örüntünün herhangi bir ilmeği olmak fark etmiyor. Gerçek olan, nedensellik örüntüsü ve bizim sürecimizin, bütünsel sürecin bir parçası oluşu… Bu örüntünün tümü hakkında, geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında bir düşünce geliştirmek ve bir öngörü yapmak, hayatta amaçlayabileceğim en büyük anlam olurdu ve bunu son nefesime kadar yapmaya çalışacağım. Evrenin basitçe yanıtlanamayacak değin büyük ve karmaşık, ve eski olması enfes bir durum. Bundan daha güzel bir şey düşünemiyorum. Soruların bitmek tükenmek bilmemesi öyle mükemmel bir şey ki, “pes, bu kadar, başka yanıt yok!” demek için değil, dememek için bundan güzel neden olamaz. İyi ki de sorular sonsuz, bundan niye bunalıp sıkılalım? Tersine sorular bitse ve hepsi yanıtlansa sıkıntıdan boğulur, yaşayamazdık. Derin düşünenin kafayı yiyeceğini sananlara hayret ediyorum. Bu hazzın nasıl farkına varamazlar? Yaşamayı heyecanı kılacak bundan etkili bir şey bilmiyorum. Lütfen “bilinemez” diye bırakmayın, bilinemezse de öngörülebilir, duyumsanabilir. Bu söylediğimin felsefede öne sürülen “sezgi” ile hiç alakası yok. Bilinç sorununun da “bilinçli tasarım” varsayımı ile hiç ilgisi olmadığı gibi. “Sezgi”nin “algı”nın önüne geçirilmesine asla prim vermem. Algı her şeydir. Kesinlikle küçümsenip “sezgi”ye kurban edilemez. Tam tersine sezgilerin yanıltıcılığını algılara denetlettirmek gerek. Ateizm ve agnostisizm ile “şu anki” durum belirlemesini yapmanıza hiçbir itirazım yok. Zaten benim düşün tarzımda dinsel kabullerle ilgili en küçük önyargı, şiddetli bir immün tepki uyarır. Salt düşünce için bu enfektelerden zihni korumak gerekiyor. Etiketlemeyi hiç istemiyordum ama dayanamayacağım: Determinist düşün tarzını bir denemenizi öneririm. Bunun üç ayağı var: Nedensellik, gerekircilik ve belirlenimcilik. Zaten Türkçeye de her üçü biçiminde de çevriliyor. Bu sizi madde ve zaman içinde sonsuz, sınırsız bir yolculuğa çıkarabilir… Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Sayın Brainslapper... Ya yaratma-yaratılma ayrımını kaldırıp herşeyi ilah yaratmıştır demekten vageçmek lazım, ya da ilah zamandır münezzhtir demekten vazgeçmek lazım. Aksi takdirde, çelişki ve çıkmazlar sırıtıp duruyor. Yaratma ne demektir??? Yaradılan ne demektir??? Bence siz biri bir köşeye geçti diğer "ayrık" olanı yarattı bitti gibi ele almışsınız olayı... Halbuki şunu hesaba katmıyorsunuz ki inancımıza göre şu an yaradılan olarak zaman ve mekana kısıtlanan biziz ve her şeyi yaratmış olan zaman ve mekanın yaratıcısıdır zaten... Yani inancımız içinde dile getirmeye çalıştığınız ikilem yok her zaman dediğim gibi sorun tabandaki düşünce farklarımız... Saygılar... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Sevgili Tengeriin boşig Ulaşılamaz dediğimizde ne anlarız??? Ve biz aslında nasıl bir ulaşamamadan söz ettik??? Eğer Allah'ın her istediğini yapabileceğine inanıyorsak istediğini kendine ulaşabilir de kılacaktır ama bu ulaşmayı buluşup her şeyiyle idrak etme olarak alırsak bizim O'nun üzerinde hakimyet kurmamız söz konusu olur ki bu mümkün değil zaten... Her şey Allah'tan... Saygılar... Alıntı
Misafir magician Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 [sen de yap bir deneme.[/b] Saygılar. Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Zira aydınlanma çağı boyunca batılı filozoflar bu türden sorularla kafalarını yormuşlardır. Descartes, Spinoza, Kant, Hegel, Feuerbach, Marks çizgisine bakarsanız sizin yukarıda çizdiğiniz şema ortaya çıkar zaten. Yeni kıtanın zenginliklerinin Avrupaya akmasıyla palazlanan burjuva sınıfı iktidar mücadelesinin tezahürüdür bu felsefi arayışlar. Papazların devlet otoritesindeki erkini yıkmak için onların felsefelerine yani katolik hristiyanlığa karşı çıkmak gerekiyordu. Bu karşı çıkış yüzyıllar ilerledikçe yeni filozofların eklemeleriyle dinsizliğe en sonu ateizme varmıştır. Panteizm de bu süreçte Spinoza'nın ve Fransız ansiklopedistlerin (Diderot ve Baron D'holbach) daha materyalist bir biçimde savunduğu Hegel'in diyalektiği ile farklı bir açı kazanmış bir felsefedir. Hepsi de halefleri tarafından eleştirilmiş ve yanlışları ortaya konmuştur. Çizgiyi takip ederseniz en sonu materyalist ateizme ulaşıldığını görürsünüz. Buna göre de "madde ezeli ve ebedidir. İçkin ya da aşkın bir ilah yoktur. Bu bakış açısına sahip olduktan sonra tanrı nerede sorusunu sormak abesle iştigaldir. "İnsan beyni dışında bilinç varolamaz" dediler. Doğadaki düzeni evrensel yasalara bağladılar. Ama yasaların da bilinç işi olduğunu gözden kaçırdılar. Aradığınız soru aslında farklı bir soru "bilinç nerede?" sorusu. Zira evrenin yaratıcısı olan aşkın ilah varsayımını bir kenara bıraktığınızda doğadaki bilinçliliğin kaynağının ne olduğu karşısında beyin dumura uğramaktadır. Bu noktada maddenin bilinçli olduğu gibi absürt hipotezlerle ortaya çıkmanız kaçınılmaz oluyor. Maddenin neresi biliçli? Her yeri mi? Yarısı mı? Atomu mu? Protonu mu? Bilinci maddenin bir yerlerine yamamaya çalışacaksınız ama öbür tarafta maddenin derinlemesine sonsuzluğu açmazıyla da karşı karşıyasınız. Zira sonsuz bir evrende sadece madde mevcutsa madde sonsuzdur. Madde bölüne bölüne yokedilemiyorsa derinlemesine de sonsuzdur. Derinlemsine de sonsuz olan bir yapının neresinde bilinçlilik başlamaktadır? Bunu tespit edebilir misiniz? Mümkün değil. O zaman maddeye bilinçlilik vasfı aktarmaktan vazgeçeceksiniz. Bu durumda ise benim imzamdaki kelebeğin kanatlarındaki göz resmini açıklamak için yaratma tezinden başka bir teziniz kalmayacak. Bu sorular çok soruldu bazıları cevaplandı bazıları cevaplanamadı. Sonuçta konu gelip imana dayanacaktır. Bu tür denemeler yapmanız tabiki faydalı olacaktır. Dediğim gibi batıda bu denemeler yapıldı ve malum filozofları gördük. Her biri ayrı bir felsefeyi savundular. Sonuçta şöyle bir özdeyiş ortaya çıktı. "Panteistler tanrıyı işten attı, deistler emekli etti, ateistler öldürdü." 20 asrın ortalarında sonsuz boşlukta yalnız başına bunalımdan bunalıma sürüklenen bir çağ insanı duruyordu karşımızda. Evet slapper madde tek gerçeklik ise doğadaki olguların ardında ya da içinde bir bilinç var mı? Maddeci ateistler yok diyorlar. Sizin görüşünüz/imanınız nedir? Varsa bu bilinç kime ait? Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Eğer panteist bir yaklaşım ile, herşey bu Panteist anlayışın Tanrı'sının parçası ise, Muhammed de parçası'dır, sözgelimi Ebu Leheb de, boşig de, ben de. Boşig arkadaşımız, Muhammed de Tanrı'nın bir parçası olduğuna göre, Muhammed'in düşüncelerinin "Tanrı'dan olduğunun" kabul edilebileceğini düşünüyor. Panteist anlayışa göre herkes, herşey Tanrı'nın parçası ise, her insanın düşüncesi Tanrı'dandır denebilir. Bu durumda, hangi düşüncenin iyi, hangi düşüncenin kötü olduğunu anlayabilmenin en iyi yolu, "ETKİSİZ ELEMANI" yani "HERKESTE BULUNAN ORTAK ÖZELLİĞİ" denklemden çıkarmaktır. Umarım panteist bir yaklaşımla bile, Muhammed'in neden seçilmiş, özel bir kişi olarak görülemeyeceğini anlatabilmişimdir. Dile getirdiginiz "Vahdet-i Vucud" felsefesiyle yakindan ilgilenen birisi olarak konuya dair dusuncelerinizi takip ediyorum. Islam tasavvufunda bu felsefeyi islemis olanlarin tumunun birbirine benzer formlar ve sifrelerle kendilerini anlatmalari hep dikkatimi cekmistir. Ve hepsi de temelde ayni seyi savunur. En basit meselelerde dahi Islam alimleri arasinda gorulen ihtilaflarin tersine, Vahdet-i Vucud dusuncesini sahiplenen Islam tasavvuf ehlinin ittifak icinde olmalari da beni sasirtmistir. Yine hepsinin vurgu yaptigi ortak bir nokta vardir ki, o da; Tanri bilgisinin kisisel bir cabanin urunu olabilecegi noktasidir. Bu dusunceyi istisnasiz hepsinde gormusumdur. Basta Muhyiddin Ibn Arabi ve Hallac-i Mansur olmak uzere. Muhammed Ikbal sifreli anlatisin otesine gecerek durumu cok guzel izah etmistir. İki alıntı arasındaki benzerliği farkettiniz mi bilmiyorum... "Tanrı Bilgisi" her kimde olursa olsun "Kişisel bir çabanın" ürünüdür... Fazla bir şey yazmama gerek yok... Sayın BrainSlapper ve Sayın Restpektif... Teşekkürler... Sevgili Tengeriin boşig Ulaşılamaz dediğimizde ne anlarız??? Ve biz aslında nasıl bir ulaşamamadan söz ettik??? Sayın ali0_1... Öncelikle sorduğum soruları netçe cevaplasanız diyorum... Eğer Allah'ın her istediğini yapabileceğine inanıyorsak istediğini kendine ulaşabilir de kılacaktır ama bu ulaşmayı buluşup her şeyiyle idrak etme olarak alırsak bizim O'nun üzerinde hakimyet kurmamız söz konusu olur ki bu mümkün değil zaten... Sayın ali0_1... Tanrı herşeyden üstünken, siz onu anlamış olarak nasıl onun üzerinde hakimiyet kurmuş olabiliyorsunuz ki? Demek istediğim şu; Siz zaten varlığınız ile "Tanrı'nın kendisisiniz." Dolayısıyla Tanrı'yı anlayarak Ondan üstün yada aşağı olmak gibi bir durum söz konusu değil... Siz hala "Tanrı" ile "Varlığı" ayrı düşünüyorsunuz... "Aynı-İçkin-Bir-Tek" olarak düşündüğünüzde söylediğiniz gibi bir sorun ortaya çıkamaz. Siz "ali0_1" olarak "ali0_1"e nasıl üstün ya da "ali0_1"den nasıl aşağı olabilirsiniz ki? "Bir BEN vardır bende, Benden içeri..." Her şey Allah'tan... Bende bunu diyorum işte... Herşey... Umuyorum ki yakında farkedeceksiniz... Sorular üzerine yoğunlaşın... Saygılarımla... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Sayın Tengriin boşig Sorularınızı kendi cevaplarınıza göre sorduğunuz için daha fazla söz sarfetmek hiçbir şeye yaramıyor... Siz maddeyi temele almış ve onu aşkın bir güçle özdeşleştirmişsiniz ve madde aşkın olunca da onu üzerine çıkan anlayışa sahip olan bizlere tepki gösteriyorsunuz... Yani bir yandan farklı görüşleri belirten arkdaşa teşekkür edip sonra terar "öteki" anlayışa dönüyor ve niye bana göre cevap vermiyorsun diyorsunuz adeta... Verilebilecek cevapları vermeye çalıştım siz alamadıysanız bu benim sorunum değil... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Sayın Tengriin boşig Sorularınızı kendi cevaplarınıza göre sorduğunuz için daha fazla söz sarfetmek hiçbir şeye yaramıyor... Siz maddeyi temele almış ve onu aşkın bir güçle özdeşleştirmişsiniz ve madde aşkın olunca da onu üzerine çıkan anlayışa sahip olan bizlere tepki gösteriyorsunuz... Yani bir yandan farklı görüşleri belirten arkdaşa teşekkür edip sonra terar "öteki" anlayışa dönüyor ve niye bana göre cevap vermiyorsun diyorsunuz adeta... Verilebilecek cevapları vermeye çalıştım siz alamadıysanız bu benim sorunum değil... Peki Sayın ali0_1... O zaman tek bir soru sorayım, Madem ki diğer sorularım cevapsız kalacak... "Madde'den Aşkın" olarak anladığınız "Tanrı"nın "Neliği" hakkında beni bilgilendirir misiniz? Bundan sonra diğer soruları adım adım soracağım, Konu daha anlaşılır olacak... Saygılarımla... Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Anlamadığım şey şu: Nasıl oluyorda Tanrı'nın ancak ve ancak "Yarattıklarından Ayrı Olması" halinde mükemmel olabileceği gibi bir anlayışa sahip olabiliyorsunuz? Yarattığından ayrı olduğunda ancak mükkemmel olabileceği düşüncesini nasıl edindiniz? Bakınız; Tanrı'nın varlığı "Madde"den koparılınca "Yüceltilmiş" olacağı düşüncesi temelsizdir. Maddeden ayrı ise nasıl bire ayrılıktır bu, bana bunu anlatın... Nasıl bağ var ki aralarında Madde ile aynı zamanda bu bir ayrılık yaratıyor? "En iyisini Tanrı bilir" kolayına kaçmayınız, bakın ben ahkamımca yanıtlıyorum... Tanrı'nın madem ki "Maddeden Ayrı" olduğuna inanıyorsunuz; Tanrı nasıl bir yapıdadır ki maddeden ayrıdır? Bu ayrılığın tanımı ve özelliği nasıldır? Tanrının madde ile arasındaki bağı nasıldır ki hem Maddeye parça vermiştir ve hem maddeden ayrı olmuştur... Eğer bu soruların cevaplarını bilmiyorsanız, Bilmediğiniz bir şeye mi inanıyorsunuz? Tanıtamadığınız ve tanımlayamadığınız... Diğer sorularımın cevapları ile birlikte istiyorum... Saygılarımla... Rab, yarattıklarına benzemez. "Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir" Bu ayet onu maddeden ayırır. Benzersiz ve tektir. Bu da O'nu tasavvur etmemizi zorlaştırır. Her hangi bir şekil veya renkten münezzeh bir Rab tahayyülü kurmanız mümkün mü? Allah'ı düşünmek günah değil. O'nu tüm noksanlıklardan, kötülüklerden ve çirkinliklerden gayrı düşünebilirsiniz. Bunda bir beis yok. Ama aklınızda kurduğunuz bu şekle/hayale vs'ye "kesinlikle Allah budur" demek hatadır. Bu şekli başkalarına empoze etmeye çalışmak da günahtır. Allah'ı yalnızca kendi bilir. Biz onu anlamaya ve bilmeye çalışırız. Ve aslında bu sebeple her inananın Rabbi bir diğerinden farklılık arz eder. Kimi daha çok merhametli düşünür kimi ilmine takılır kimi adaletine kimi kudretine... Odaklanmalar farklı, algılama ve yaşamın getirisi/götürüsü bakışlar farklı... "Kulumun zannı üzereyim" der, Allah. İslam'daki ince husus, zihnimizi Allah'tan soyutlamamak ve Allah'ı zihnimizle sınırlamamaktır. Su damlası adlı arkadaşımızın yazısına tek tek cevap vermeyeceğim, ancak Tanrı için islama dayanarak öne sürdüğü tanımlar bizzat İslam'ın başka fikirleri ile çelişir. Zira Su Dlası'nın verdiği tanımların hepsinde "yaratan-yaratılan" ayrımı vardır ve bundan dolayı "Tanrı mekansızdır" iddiası ile çelişir.[/b] Saygılar. Yukarıda Allah'ın şekli üzerine açıklamalarda bulundum; şimdi şeklinin ötesinde eylemleri ile varlığını ortaya koymaya çalışacağım. Mekân ve zaman kullara ait kavramlardır. Bir atölyede raflar usta için değildir. Üretilen malzeme içindir. Modayı da zaman olarak algılarsak, bu da ustanın değil; ürettiği ürünlerin ömrüyle alakalıdır. Yaratan ve yaratılanlar nitelik ve nicelik olarak farklıdır. Fakat ayrılar mıdır? Tartışılan husus bu. Allah gören ve işiten olarak her an kuluyladır. Koruyan ve gözeten olarak da kuluyladır. Ancak, Allah olarak, Yaratıcı-İlah ve Rab olarak kulundan ayrıdır. Allah'ın isimlerinin/ sıfatlarının ayrı ayrı vurgulanması hususu dikkatinizi çekmişse bu noktaya varmış olmanız gerekir. Vahdet-i Vücut, felsefî bi akım değildir. Sayın Restpektif'in de değindiği "tecrübî bilgi"lerden oluşmuş bir bakıştır. Tasavvuf içindedir ve tasavvuf yaşanıp; anlatılamayan, hissedilen fakat kelimelerin yetersiz kaldığı bir deneyim okuludur. Kavramlar mantığa aittir. Tasavvufun yolu, bir süre sonra, mantıktan ve akılcılıktan kesin çizgilerle ayrılır. Ve kendi derin, girift ve tecrubeye dayalı mantığını kurar. Bu nedenle dışarıdan çelişik ve mantığa aykırı görülen pek çok ifade tasavvufun kendi sistemi içinde sağlam ve düzenli bir yolun izlerini gösterir. Bu nedenle tavsiyem, eğer tasavvufî yolu seçmişseniz; mantığınızı azık torbanızdan çıkarın. Yok eğer dışarıdan çözmeye çalışıyorum diyorsanız, içine girmeden anlamayacağınızı bilin. Saygılarımla... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Peki Sayın ali0_1... O zaman tek bir soru sorayım, Madem ki diğer sorularım cevapsız kalacak... "Madde'den Aşkın" olarak anladığınız "Tanrı"nın "Neliği" hakkında beni bilgilendirir misiniz? Bundan sonra diğer soruları adım adım soracağım, Konu daha anlaşılır olacak... Saygılarımla... Hata: Ben bilgilendiremem, kendimce çizebildiğim kadarını sunarım... Yaratıcı-Yaradılan... Bakın mealde bir ifade ile karşılaşmıştım; Yaratıcının ruhundan üflendiğine dair bir anlatım vardı... Bu ne demek mesela??? Şu olabilir mi: Yüce olandan bir lütuf gibi gelen insanlık ama bir o kadar da eksik ki yaradılan kul... Kulluk varsa, anlatılan ceza ve mükafat varsa yaradılan her ne kadar Yaratan'dan ayrık düşünülemeyecek olsa da onunla bir değildir... Yaratan tek Allah'dır ve onun bilgisine sınırlı mekan ve zamanda bulunan bizler ancak O'ndan gelen dinlerle kısmen ulaşabiliriz... Her şeyin birliği hususunda da şunu düşünüyorum: Her şey dediğimizin geçiciliği ve aslında bir oyun gibi olması onu Gerçek olan, var eden karşısında ancak var edilen kılar; bunu kabul ettiğimizden itibaren de varlık-yokluk var edilen açısından iç içe geçmiş vaziyette olur... Kendi bakışımdan misal vereyim: Bir ara çok dertliyken insanlara öyle baktım ki hepsinde benzerlik buldum ama sonra bir daha baktığım da hepsinde o kendine has yaradılışı da görüdüm; hiç bir şey yok aslında dedim, sonra en azından yansıma dedim, sonra yaratıcı varsa yaradılmış da vardır dedim, sonra da her şeyi ancak kendi sınırlı dünyamızla gördüğümüzü farkettim ve var-yok nedir ki dedim... Nedir??? Var mıyım, düşünmem yeterli mi, yarın yokum hadi nolcek???Neyle varım???Evet, sanırım doğru soru bu. Yüce Allah'ın yarattıklarıyla, verdikleriyle varım, sonum nolcak, yine O'ndan olacak... Neye ulaşıyoruz buradan???Her şeyin birliği ortaklığından gelendir, O'nun açısından ayrılık, özdeşlik gibi mantıksal sınırlama yoktur, bizler ise engellenmişliğimiz ve desteklenmişliğimizle ancak hayatımızı anlamlandırmaya çalışırız; gerisi yine O'na kalmıştır... Diyorsunuz ki Tanrının neliği???Diyorum ki: Ben ahirete inanan biri olarak o hayata geçmeden bunu hakkıyla bilebileceğimizi düşünmüyorum; bu yüzden ayrılığa düşülen hususlarda da karar verileceği bildirilmiş değil midir zaten... Yeryüzünde gerçeğe ulaşamayız... Saygılar... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 27 Temmuz , 2007 Bu nedenle tavsiyem, eğer tasavvufî yolu seçmişseniz; mantığınızı azık torbanızdan çıkarın. Yok eğer dışarıdan çözmeye çalışıyorum diyorsanız, içine girmeden anlamayacağınızı bilin. Ziyadesiyle içersindeyim Sayın Su DaMLaSı... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.