-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
SEYREK Kandır'ya 11 km. mesafedeki Seyrek, sahilin en şirin koylarından birisidir. Çok güzel mesire yerlerine sahiptir 300 m. lik kumsala sahip olan Seyrek sakin bir dinlenme yeridir. Seyrek deresi buraya ayrı bir güzellik katmaktadır. Derede bol miktarda sukaplumbağası bulunmaktadır. İnsanlara alışmış bu kaplumbağaları, tıpkı güvercinler gibi yemlemek değişik bir eğlencedir. Elinizdeki ekmeği almak için su dışına çıkıp yanınıza kadar gelip, ekmeği aldıktan sonra hızla suya kaçmaları görülmeye değer bir manzaradır. Seyrek Koyunda halen bir kale kalıntısı mevcuttur. Kale, Romalılar döneminde ithalat ihracat merkezi olan, şimdi ise sular altında bulunan Seyrek iskelesini korumak amacıyla yapıldığı bilinmektedir.
-
CEBECİ Kandıra'ya 27 km. uzaklıktaki Cebeci tertemiz deniz, geniş kumsalları, harika doğasıyla ideal bir tatil cennetidir. Kıyılar içerisinde, çadır turizminin en yaygın olduğu yerdir. Deniz ve güneş banyosunun Eylül sonuna kadar yapılabildiği bu doğa harikası mekanın tene yapışmayanh incecik kumlu büyük kumsalı yaz aylarında onbin kişinin faydalanabileceği bir yerdir. Gün batımında güneşin eşsiz renklerinin denizle kucaklaşması ile oluşan ahenk, tatilcilere güzel duygular yaşatır Karadeniz'de Kefken ve Giresun adası olmak üzere 2 ada mevcuttur. Cebecinin karşısında bulunan Kefken Adası'nda Deniz İşletmelerine ait Tahlisiye Şefliği Bulunmaktadır. Ada üzerinde Tahlisiye gözetleme kulesi ve fener bulunmaktadır. Tarihi özelliği de bulunan ada, üzerinde insanların yaşadığı Karadenizde'ki tek adadır. Azgın Karadeniz fırtınalarından korunmak isteyen ve tehlikeli anlarda barınacak yer arayan gemiler bu adanın kenarında bulunan mendirekle çevrili limana sığınmaktadır.
-
KEFKEN Kandıra’ya 20 km. uzaklıktaki Kefken, kıyı yerleşimleri içinde en gelişmiş olanıdır. Denizi, kumsalların ve çam ormanlarıyla Kerpe gibi vazgeçilemeyecek özelliklere sahiptir. Kefken'e 1 km. mesafede Kovanağzı ve plajı bulunmaktadır. Pempe Kayalar mevkii ilginç jeolojik yapısı ile görenlerde hayranlık ve şaşkınlık ifadeleri yaratmaktadır. Suyun içindeyken yumuşak olan kayalar, çıkarıldıktan sonra sertleşmektedir. Bu özelliğinden dolayı Osmanlı döneminde insan gücüyle dikdörtgenler şeklinde kesilerek, deniz yoluyla İstanbul'a getirilerek Sultan Ahmet dahil bir çok caminin yapımında kullanılmıştır. Ekonomik olrak yörenin en gelişmiş köyü Kefken'dir. İsmini merhum Nihat Erim'den alan Erim Tepesi ayrı bir güzelliğe sahiptir. Tenhalığı ile dikkat çeken Kapri Koyu sakin ve temiz koylardan birisidir.
-
KERPE Kocaeli Kandıra ilçesine 10 km. uzaklıktaki Kerpe Köyü’nde bulunan ilin Karadeniz kıyısındaki doğal limanıdır. Buradaki kayalıklar dalga gücü ile oyulmuş ve kıyıda ilgi çekici doğal görünümler oluşturmuştur. Ayrıca çevresi ormanlıktır. Küçük balıkçı tekneleri ve deniz araçlarını barındıran limanı yakın tarihlerden itibaren önemli bir turizm merkezi haline gelmiştir. Kerpe’nin doğal koyları, 150 m. uzunluğunda kumsalı bulunmaktadır. Karadeniz”in hırçın dalgalarının etkilemediği Kerpe, doğal koylara, 150 m’ye kadar sığ bir denize ve eşsiz kumsallara sahiptir. Zengin balık çeşidi, tertemiz çam havası ve doğal plajlarıyla Kerpe adeta bir tutku beldesidir. M.Ö. 355-430 yılları arasında yaşayan Atinalı tarihçi Ksenopho, "Anabasis" adlı eserinde şöyle diyordu; Kalpe Liman adı verilen bu yer Asya Thrakia'sındadır. Bu Thrakia Ptos'un ağzında başlar. Sağa doğru Herakleia'ya kadar varır. Kürekle giden bir harb kadırgası Bizans'tan Herakleia'yaya kadar uzun bir gün sarf eder. Kalpe limandan denize doğru akmış bir kara parçası vardır. Deniz tarafı yüksek kayalıktır. Bunu karaya bağlayan dilin iç taraftaki alanda 10.000 kişi barınır. Batı tarafına bakan bir kumsalı olan liman, kayaların hemen dibindedir. Bir tatlı su pınarı denizin dibinden kaynar. Deniz kenarından başlayan gemi inşaatına yarayan büyük ağaçlardan oluşan bir ormanla kaplıdır. Geri kalan geniş ve güzel arazide kalabalık köyler vardır. Kerpe son derece elverişli bir coğrafi konuma sahip, sırtını alabildiğine sık çam ormanlarına dayamış, bu şekilde kuzeyden rüzgar almıyor. Denizi ise çocuklu aileler için idealdir. Avantajları saymakla bitmez. Öncelikle rüzgarsız bir koyda yer aldığı için Karadeniz in o meşhur dalgasını burada görmek mümkün değildir. Su 150 m ileride bile boyu geçmeyecek derecede sığdır. İklimi ise, ne günyedeki gibi bunaltıcı kavurucu sıcaktır nede serin.
-
KARTEPE 1602 metre yükseklikte çam, kayın, ıhlamur ağaçları ve rengarenk çiçeklerle çevrilmiş yollardan Kuzu Yaylasına gelindiğinde, panoramik manzara ve vahşi doğa çok etkileyici bir atmosfer yaratmaktadır. Kartepe Kocaeli nin hemen çıkışında Maşukiye de. Bursa, Ankara ve İstanbul üçgeninin tam ortasında bulunuyor. İstanbul dan İzmit e doğru hareket edip, yaklaşık 100 kilometre sonra otobandan çıkınca Maşukiye ye ulaşıyorsunuz. Maşukiye den zirveye çıkmaya başlarken, vahşi doğaya adım atıyorsunuz. Yolun iki tarafını kaplamış geniş yapraklı ağaçların arasından geçtiğiniz zirve yolculuğu, 17 kilometre. Son derece zengin bitkisel örtüye sahip bölge, aynı zamanda yaban hayvanları için bakir bir saha. Öyle ki, özellikle sonbaharda sarıdan kahverengiye kadar onlarca farklı tonlara bürünmüş ağaçları izlerken; her an karşınıza bir geyik, bir ayı, hatta bir yaban domuzu çıkabilir. Doğayla baş başa kaldığınız yaklaşık 10 dakika süren yolculuktan sonra, 1700 metre zirvedeki Kartepe ye ulaşıyorsunuz. Tatil keyfini süreceğiniz bu yer, tüm güzelliğiyle sizi selamlıyor. Kış sporlarının yapıldığı diğer turistik bölgelerden farklı olarak, deniz ve göl manzarasına sahip birkaç dağdan biri Kartepe. Sapanca Gölü nü ve İzmit Körfezi ni tepeden görüyor. Kartepe, aslında sadece kayak turizmi için planlanmış bir tesis değil. Baharda yayla çiçekleri, yazın birbirinden güzel çam ağaçları, sonbaharda ise renkleriyle adeta alev alev yanan meşe ağaçları var. Ayrıca golften futbola, trekkingden, binicilik sporuna kadar her dönem için farklı etkinlikler düzenleniyor
-
Kocaeli Sivil Mimari Örnekleri Kocaeli’nde XIX.yüzyıldan günümüze gelen ve Osmanlı yaşam biçimini yansıtan sivil mimari örnekleri bulunmaktadır. Özellikle eğimli yamaçlarda eski mahalleler yer almakta, kıyı boyunca ise yeni yapılanma ile karşılaşılmaktadır. XVII.yüzyılda Kocaeli’nin bir ticaret merkezi olduğu bilinmektedir. Evliya Çelebi burasını “…mamur âbâdan bir şehri muazzam” diye tanımladıktan sonra: “ Şehrin bütün evleri yüksek tepeler üzerinde yapılmış olup, kıble tarafında denize bakar. Sokakları baştan başa beyaz taş ile kaldırım döşelidir. Evler arkalarını dağlara yaslamıştır. Dağların üzeri bağlardır.” Demektedir. Ardından şehirde 3.500 görkemli birkaç katlı, bahçeli ve üzeri kırmızı kiremit evler olduğunu belirtmiştir. Nahit Sıtkı Örik 1930’lu yıllarda İzmit’i gezmiş ve şehirdeki dar ve dik yollardan, bir yüz yıllık eski evlerinin görülmeye değer olduğuna değinmiştir: “Denizden İzmit’in manzarası cidden güzel. Yüksek bir tepenin zirvesinden başlayarak deniz kıyılarına inen, çoğu bahçeli ve hemen hemen hepsi ahşap evleri ile biraz da Beykoz’u hatırlatmıyor değil. Daha vapurda iken işte, Portakal Hafız’ın 40 odalı konağı diye gösterilen cesim bina başta olmak üzere, geniş bahçeli konaklar ve konak yavruları hep o eski zenginlik zamanının gittikçe harap olmuş yadigarlarıdır”. Eski Kocaeli yerleşimi Orhan Tepesi’ndeki İç Kale çevresine, yamaçlara ve az eğimli taraçalar halinde düzlüklere kurulmuştur. Şehrin bu bölümü tamamen sivil mimari örnekleri ile kaplıdır. Çoğunlukla bunlar dar ve yokuşlu, ortasından kirli suların aktığı kanallar bulunan Arnavut kaldırımı sokaklar boyunca yolun iki tarafına sıralanmışlardır. Evlerin yapı malzemesini genellikle ahşap meydana getirmiştir. Bahçe içerisindeki evlerin alt katları kagir, üst katları bağdadi tekniğinde sıvalıdır. Ayrıca pencereler, çıkmalar ve büyük balkonlarla bu evler dışarıya doğru açılmışlardır. Kocaeli’ndeki sivil mimari örneklerinin en önemlileri Kapanca Sokak ve çevresindedir. XIX.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen bu evlerden 18’i koruma altına alınmıştır. Kocaeli evlerinin konak tipi büyük yapıları da bulunmaktadır. Bu konaklar harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bazı konakların selamlığında yağlıboya resimlerle ampir ve barok üslupta bezenmiş odalar, alçı bezemeli kubbeli ve ahşap nişli mihraplar bulunmaktadır. Yakın zamanlara kadar Kocaeli’nde özelliğini koruyan bu evlerin büyük bir kısmı yeni yapılanma sırasında daha önce tescil edilmediklerinden yıkılmışlardır. Bugün bu evler Edmond Naumann, Prof.Dr.Süheyl Ünver’in resimlerinde görülmektedir. İzmit evlerinden en önemlileri Gümüşoğlu Konağı (Saatçi Ali Efendi Evi), Akköseoğlu Evi, Portakal Hafız Konağı, Kemal Öz Konağı ve Sırrı Paşa Konağı’dır. Bunun yanı sıra Kocaeli’nde XIX.yüzyılda yapılmış, batı mimarisi üslubunda yapılar da bulunmaktadır. Bunların başında da taş bir yapı olan Fransız Ruhban Okulu, Kocaeli Gar Binası ve Savcılık Binası gelmektedir. Kocaeli Evleri doğa ile bütünleşmiştir. Özellikle bu yapıların yukarı sürmeli, dört bölmeli dikdörtgen pencereleri belirli bir düzen içerisinde evlerin ve konakların bütün yüzünü kaplamaktadır. Bunların üzerinde vitraylı pencereler saçak hattının altında sıra halinde dizilmiştir. İklimden ötürü de dış cephelerde sağır bölümlere çok az yer verilmiştir. Evlerin üzerini kiremitli beşik çatılar örtmüştür. Kocaeli Gölcük ilçesindeki Saraylı, Osmanlı döneminde kurulmuş bir köydür. Bu köy içerisinde XIX.yüzyıl mimarisini yansıtan evler bulunmaktadır. Bu evlerin alt katlarında Roma döneminden kalma mimari parçalar kullanılmıştır. Saraylı evleri bağdadi ve ahşaptan yapılmış olup, Osmanlı konak mimarisini günümüze en güzel şekli ile yansıtmaktadır. Gölcük Değirmendere Eski Yalı Mahallesi yaklaşık yüzyıllık bir geçmişi yansıtan sivil mimari örnekleri koruma altına alınmıştır. Buradaki Değirmendere Evi bir süre kütüphane ve sanat evi olarak kullanılmış olup, günümüzde Belediye binası olarak kullanılmaktadır. Kocaeli Gebze ilçesinde de Türk yapı sanatını yansıtan evler bulunmaktadır. Bu evlerin şahnişleri, cumbaları, çıkmaları ve geniş saçakları ile kendine özgün bir konumları vardır. Gebze evlerinin en belirgin özelliği alt katlarının ağaç hatıllarla takviye edilmiş kagir ve taş yapılar oluşudur. Bu evlerin içerisinde ahşap merdivenlerle çıkılan ikinci katlar çoğunlukla ahşap olmakla beraber, yer yer tuğlalardan da yararlanılmıştır. Yaşamın büyük bölümünün geçtiği ikinci katlarda, ortada sofalar ve onların çevresinde de odalar sıralanmıştır. Aydınlatmayı sağlayan pencerelerden alt sıradakiler ince uzun dikdörtgen olup, üst sıralara alçıdan kafa pencereleri yerleştirilmiştir. Evlerin bezemesinde ağaç işçiliğinin yanı sıra renkli resimler de kullanılmış ancak, bunların büyük çoğunluğu yıkılarak günümüze gelememiştir. Gebze evlerinin karakteristik örneklerinden Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin yanı başındaki Dursune Nine’nin evi 1970 yılında çökmüş ve ortadan kalkmıştır. İki katlı olan bu ev Kocaeli’nde Osmanlı sivil mimarisinin ilginç örneklerinden biri idi. Dışa açılan pencereleri, demir taklidi ahşap parmaklıkları, ocaklı odaları ve barok bezemesi ile tanınmış bir ev idi. Bu arada yine Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin çevresinde, İbrahim Ağa Caddesi’ndeki evler de yıkılmış ve yerlerine beton bloklar yapılmıştır. KOCAELİ'NDE GÜNÜMÜZE GELEBİLEN SİVİL MİMARİ ÖRNEKLERİ SAATÇİ VELİ EFENDİ KONAĞI (Merkez) Kocaeli Veli Ahmet Mahallesi’nde, Alacamescit Gümüşlü Sokağı’nda bulunan Saatçi Veli Efendi Konağı diye tanınan bu yapı 1774 yılında yapılmıştır. XVIII.yüzyılın Türk sivil mimari örneklerinden olan bu konak, ağaç işleri, kalem işleri ve mimari yapısı ile döneminin örneklerinden birisidir. Konağın bodrum katı kagir, diğer iki katı ahşap olarak yapılmıştır. Bodrum katı kayagan taşı ile döşenmiştir. Tavanı ahşap kaplamalıdır. Zemin katında sofa etrafında üç oda, mutfak ve yarı gömme bir balkon bulunmaktadır. Üst katta ise biri başoda olmak üzere sofaya açılan üç odası vardır. Konağın oda ve sofalarının duvarları bitkisel ve geometrik kalem işi ile bezelidir. Saatçi Ali Efendi Konağı Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve onarılmıştır. Bundan sonra Kültür Bakanlığı’nca Etnoğrafya Müzesi olarak 1987’de ziyarete açılmıştır. OSMAN HAMDİ BEY EVİ (Gebze) Kocaeli, Gebze İlçesi Eskihisar Köyü’nde 1884 yılında yaptırdığı, yaşamının bir bölümünü geçirdiği, I. Dünya Savaşı’nda bir süre karargah komutanına tahsis edilen, İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı sırsında birkaç gün kaldığı, Atatürk’ün de 1933 yılında geldiği köşk, Kültür Bakanlığı tarafından 1966 yılında kamulaştırılmış, 29 Eylül 1987 yılında da Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi olarak açılmıştır. Osman Hamdi Bey Eskihisar’ı babasının Gebzede’ki konağında iken küçük yaşlarda tanımış, sonraki yıllarda, deniz kıyısındaki köşkü, resimhane, kayıkhane ve müştemilat binalarını kendisi çizerek 1884’de yaptırmıştır. İki katlı bu köşkün giriş katındaki ahşap kapılarını 1901-1903 yıllarında tabloları kadar değerli resimlerle süslemiştir. Osman Hamdi Bey Köşkü iki katlı ahşap bir yapıdır. Sekiz odası olan ev taş temeller üzerine ahşap malzeme ile yapılmıştır. Köşkün denize yönelik ahşap direkli bir verandası ve onun üstünde bir balkonu bulunmaktadır. Üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Yalının mutfak, çamaşırhane, kiler, hizmetçi odası, banyo ve tuvaleti bulunmaktadır. 1982 yılına kadar hiç onarım görmeden ayakta kalabilen yalının kapıları resimlerle süslenmiş durumdadır. Kapılardaki süslemeler, Osmanlı süsleme sanatının günümüze yansıyan en güzel, en canlı örneklerini teşkil etmektedir SIRRI PAŞA KONAĞI (Merkez) Kocaeli Hacı Hasan Mahallesi, Yeni Çeşme Sokak’ta İzmit ve Körfez’e hakim konumdaki konak İzmit Mutasarrıfı Sırrı Paşa tarafından yaptırılmış XIX.yüzyıla ait sivil mimari örneklerindendir. İki katlı konağın yüksek bahçe duvarlarında kullanılan taşlardan bir bölümü antik yapı kalıntılarına aittir. Konağın İç Mekan duvar bezemelerinin Dolmabahçe Sarayı’nın restorasyonu için gelen Batılı ressamlar tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir. Konak moloz taş ve bağdadi tekniğinde ahşaptan yapılmıştır. Harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Görkemli bir giriş kapısından avluya, oradan da ikinci kata çıkılmaktadır. Orta sofanın etrafında başoda ve ona açılan odalar sıralanmıştır. Odaların içerisinde yüklükler, nişler ve ocaklar bulunmaktadır. PORTAKAL HAFIZ KONAĞI (Merkez) Kocaeli Hacı Hasan Mahallesi’nde bulunan Portakal Hafız Konağı XIX.yüzyıl sivil mimari örneklerindendir. Taş temeller üzerine bağdadi tekniğinde ve ahşaptan yapılmıştır. İki katlı bir yapı olup, bahçe içerisindeki giriş kapısından bir taşlığa girilmektedir. Taşlığın iki tarafında mutfak, yemek odası ve kilerler vardır. Buradan çıkılan merdivenle bir orta sofaya, oradan da sofaya açılan odalara ulaşılmaktadır. Odalardan biri başoda olup, diğerlerinden daha büyük ve bezemelidir. Konağın dışa açılan ve cephe boyunca devam eden dikdörtgen söveli pencereleri bulunmaktadır. İç kısmında tavanları bezemeli olup, dolap, niş ve kapılarında ağaç işçiliğinin güzel örnekleri uygulanmıştır. DEMİRCİLER KONAĞI (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Demirciler Köyü’nde bulunan bu konak XIX.yüzyıl örneklerindendir. Taş temeller üzerine bağdadi tekniğinde ahşap bir yapıdır. Kalem işleri ve bezemeleri ile dikkat çekmektedir. PEMBE KÖŞK (Merkez) Kocaeli Yukarı Pazar Mevkii’nde bulunan Pembe Köşk XX.yüzyılın başlarında yapılmıştır. Üç katlı olan köşkün birinci katına dıştan taş bir merdivenle çıkılmaktadır. Giriş holünün iki tarafına odalar sıralanmış, buradan da bir merdivenle diğer katlara çıkılmaktadır. İkinci ve üçüncü katın planları birbirinin eşi olup, ortada bir sofa ve bunun çevresindeki odalardan meydana gelmiştir. Kagir olan bu yapı bütün cephe boyunca sıralanmış dikdörtgen pencereleri ile tamamen dışa dönüktür. Bu pencereler günümüzde pek az örneği olan giyotin pencerelerdir. Kocaeli Valiliği tarafından kamulaştırılarak onarılan bu köşk İzmit’in sivil mimarisini yansıtan en güzel örneklerden birisidir. Onarım sırasında yapının iç ve dışındaki ahşap bölümleri, ağaç işçiliği olduğu gibi korunmuştur. KAİSER WİLHELM KÖŞKÜ (Körfez) Kocaeli Körfez ilçesi Hereke beldesinde bulunan eski Sümerbank Dokuma ve Hali Fabrikası sınırları içerisindeki bu köşk Alman İmparatoru II.Wilhelm’in İstanbul-İzmit demiryolunun açılışında İzmit’e geldiğinde kalabilmesi amacı ile yaptırılmıştır. İtalyan Mimar Raimondo d’Aranco tarafından yaptırılmıştır. Köşkün mimari parçaları ve detayları Yıldız Sarayı’nda hazırlanmış ve bu parçalar Hereke’de daha önce hazırlanmış taş temeller üzerine oturtularak monte edilmiştir. Tek katlı olan köşk, geniş bir salon ve bunun çevresindeki odalardan meydana gelmiştir. İzmit Körfezi’ne yönelik cephesine dikdörtgen pencereler sıralanmıştır. Köşkün üzeri ahşap kiremitli bir çatı ile örtülmüştür. REDİF DAİRESİ (Merkez) Kocaeli il merkezinde bulunan Redif Dairesi’ni İzmit Mutasarrıfı hasan Paşa 1863 yılında yaptırmıştır. Osmanlı döneminde Yedek Subaylar için yaptırılmış olan Redif Dairesi yarı kagir kışla tipinde bir yapıdır. Yapının girişinin üzerinde dışarıya sütunların taşırılmış bir balkonu bulunmaktadır. Girişten sonra dikdörtgen planlı yapının boyunca uzanan koridorlar ve bunların çevresinde odalar bulunmaktadır. Cephe boyunca yapının bütününe altlı üstlü dikdörtgen pencereler sıralanmıştır. Redif Dairesi’nin iç mekan tavanları XIX.yüzyıl bezemeleri ile süslüdür. Yapının üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür.
-
Kocaeli Hypogaeum (Yer altı Mezar Odası) ve Tümülüsleri ZEYTİNLİK HYPOGAEUMU (Merkez) Kocaeli’nin 1 km. kadar batısında Manastır Bayırı’nın en yüksek yerinde, Kırkmeşe-Zeytinlik Mevkii’nde temel kazısı sırasında (1968) dokuz odadan meydana gelen bir hypogaeum (yer altı mezar odası) ile karşılaşılmıştır. Hypogaeum Kocaeli’nin batı nekropolü alanı içerisinde bulunmaktadır. Mezar anıtı MÖ.IV.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Günümüzde çevresine evler yapılmış ve Hypogaeum’un bir bölümü de tahrip edilmiştir. Hypogaeum, meyilli bir arazi üzerinde doğu-batı yönünde uzanan tonoz örtülü mezar odalarından meydana gelmiştir. Anıtın üzerinde bir üst yapı altında da mezar odaları bulunmaktadır. Üst yapı 4.50x6.80 m. ölçüsünde büyük bir orta mekan ile önündeki giriş kısmından meydana gelmiştir. Burada bir koridorun çevresinde sekiz mezar odası bulunmaktadır. Bu odalar 2.40x1.30 m. ölçülerindedir. Koridor ise 4.00 m. uzunluğunda 1.30 m. genişliğinde yapılmıştır. Koridorun ve odaların yüksekliği yaklaşık 1.50 m. dir. Alttaki mezar odalarına üstteki odanın doğusunda bulunan bir kapaktan girilmektedir. Bu kapak dört parça halinde üst üste oturmuş yatay taş levhalardan meydana gelmiştir. Bu kapaktan iki basamakla inilen bir girişten sonra bir kapı ile karşılaşılır. Bu girişin sağ ve sol tarafında mezar odalarının kapakları görülmektedir. Mermer kapıdan girilen koridor dikdörtgen planlı olup, iki tarafında karşılıklı ikişer mezar odası bulunmaktadır. Mezar odalarına koridordan giriş yine mermer kapaklarla sağlanmıştır. Merdivenin iki tarafında bulunan iki mezar odasının ise büyük bir kısmı yıkılmıştır. Mezar odalarında yapı malzemesi olarak taş, tuğla ile onları birbirine bağlayan harç kullanılmıştır. Tonozlarda ise kare tuğlalara yer verilmiştir. Mezar odaları pembe renkteki bir sıva ile sıvanmış, koridora freskler yapılmıştır. Bunun üzerinde çok renkli ve çeşitli bitki motiflerinden meydana gelen süslemeler yapılmıştır. Yeşil kırmızı, mavi ve sarı renklerden meydana gelen bu fresklerin bir parçası da Kocaeli Müzesi’nde bulunmaktadır. KOCAELİ'NİN DOĞUSUNDA BULUNAN HYPOGAEUM (Merkez) Kocaeli’nin doğusunda, Hastane Bayırı’nda bulunan bu hypogaeum da rastlantı sonucu su kanalı açmak için kazılırken bulunmuştur. Bu mezar anıtı MÖ.IV.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Ne var ki, bu hypogaeum tamamen ortadan kaldırılmış, resmi ve planı çekilip çizilememiştir. Ancak kazı raporundan öğrenildiğine göre dikdörtgen şekilde bir plana sahiptir. Doğu yönündeki girişten, taş çerçeveli bir kapaktan içeriye girilmektedir. Bundan sonra beş basamaklı bir merdiven ile hypogaeumun içerisine girilmektedir. Hypogaeum’un içerisi tonoz örtülü olup, içerisi yer yer fresklerle bezenmiştir. Bu hypogaeumun benzerlerine İstanbul’da Şehremini’de, İznik’te, Marmara Ereğlisi’nde rastlanmaktadır. Bunların dışında Kocaeli Paç Mahallesi ile Bekir Deresi arasında uzanan Nekropol alanında ve Erenler Bayırı’nda 1979 yılında bir mezar odası daha ortaya çıkarılmıştır. Kocaeli Müzesi’nin yapmış olduğu kurtarma kazısı sırasında tonozlu bir girişten sonra bir mezar odası ile karşılaşılmıştır. Bu mezar odasında mermer bir lahit bulunmuştur. ÜÇTEPELER TÜMÜLÜSÜ (Merkez) Kocaeli il merkezine 3 km. uzaklıkta, eski İstanbul yolu üzerinde , Kabaoğlu, Üçtepeler Köyü’nde tümülüsler ile karşılaşılmıştır. Bir kral ailesine ait olan bu tümülüsler yöreye ismini vermiştir. Tümülüsler içerisinde mermer lahitler ve ölü eşyaları bulunmuştur. MÖ.III.-IV.yüzyıla tarihlendirilen bu tümülüslerden çıkarılan eserler Kocaeli Müzesi’nde bulunmaktadır. AYTEPE TÜMÜLÜSÜ (Merkez) Kocaeli Aytepe Mevkii’ndeki alanda rastlantı sonucu ortaya çıkan bu tümülüs MÖ.III.-IV.yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Kırsal bir alanda bulunan tümülüsün blok taşlardan yapılmış, yuvarlak kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Bu kapıdan Dromos denilen bir girişe, oradan da üzeri tonozlu mezar odasına girilmektedir. Mezar odası içerisinde mermer bir lahit bulunmaktadır.
-
Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi Kocaeli, Gebze İlçesi Eskihisar Köyü’nde 1884 yılında yaptırdığı, yaşamının bir bölümünü geçirdiği, I. Dünya Savaşı’nda bir süre karargah komutanına tahsis edilen, İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı sırsında birkaç gün kaldığı, Atatürk’ün de 1933 yılında geldiği köşk, Kültür Bakanlığı tarafından 1966 yılında kamulaştırılmış, 29 Eylül 1987 yılında da Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi olarak açılmıştır. Osman Hamdi Bey Eskihisar’ı babasının Gebzede’ki konağında iken küçük yaşlarda tanımış, sonraki yıllarda, deniz kıyısındaki köşkü, resimhane, kayıkhane ve müştemilat binalarını kendisi çizerek 1884’de yaptırmıştır. İki katlı bu köşkün giriş katındaki ahşap kapılarını 1901-1903 yıllarında tabloları kadar değerli resimlerle süslemiştir. Osman Hamdi Bey Köşkü iki katlı ahşap bir yapıdır. Taş temeller üzerine ahşap malzeme ile yapılmıştır. Köşkün denize yönelik ahşap direkli bir verandası ve onun üstünde bir balkonu bulunmaktadır. Üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Osman Hamdi Bey öldükten sonra, 23 Şubat 1910’da büyük bir devlet töreni ile vasiyeti üzerine Eskihisar’a getirilmiş ve köşkünün bahçesine gömülmüştür. Üzerindeki mezar taşı Selçuklu dönemine ait bir mezar taşıdır. Bakanlar Kurulu kararı ile bu taş mezarı üzerine dikilmiştir. Mezar taşı da, üzerindeki yazı frizleri ve taş işçiliği yönünden önemli bir eserdir. Kocaeli Müzesi’nin yönetiminde olan müzede Osman Hamdi Bey’e ait eşyalar, tablolarının reprodiksiyonları, kendisine ve ailesine ait fotoğraflar sergilenmektedir.
-
Kasr-ı Hümayun - Saray Müze (Sultan Abdülaziz'in Av Köşkü)
_asi_ şurada bir başlık gönderdi: Kocaeli - İzmit
Kasr-ı Hümayun - Saray Müze (Sultan Abdülaziz'in Av Köşkü) Demiryolunun kuzeyinde Saat Kulesinin yanındadır. Kasr-ı Hümayun, İzmit’in merkezinde müştemilatı ile birlikte geniş bir alanda yer alır. İlk kez IV. Murat döneminde ahşap temeller üzerinde inşa edilmiştir. Ancak yangın ve deprem nedeni ile yıkıldığı anlaşılmıştır. Günümüze ulaşan yapı; Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) yapılan saraydır. Neo–Klasik üslupta, Avrupa-Barok stilinde, iki katlı olup cephesi mermer kaplıdır. Binanın tavan süslemeleri Fransız ressam SASON’un eseridir. Süslemelerde, Osmanlı arması, Abdülaziz’in tuğrası, bayrak, mızrak, balta ve kılıçtan oluşan grup motifleri, çiçek ve meyve bezemeleri bulunmaktadır. Sarayın namaz kılınmayan serbest bölgesini içine alan alt kat salon tavanında, geyik ve aslan motifleri bulunur. Sarayın alt kat zemini mermer, üst kat ahşap mermer parke döşemelidir. Mimarı Balyan kardeşlerden Amira Karabat BALYAN’dır. Kasr-ı Hümayun’un en önemli özelliği İstanbul dışında yapılan tek saray olmasıdır. 1967 yılına kadar Vilayet ve Ziraat odaları olarak hizmet veren saray binası, bu yıldan sonra İzmit müzesi olarak kullanılmış, 1992 yılında restorasyona alınan müze 17 Ağustos 1999 depremi ile ağır hasar görmüştür. Valiliğimizce İl Özel İdaresi Bütçesinden 2004 yılında restorasyona başlanmış ve 2005 yılında tamamlanmıştır. İç tefrişi tamamlanan Kasr-ı Hümayun, SARAY MÜZE olarak 16 Ocak 2007 tarihinde hizmete açılmıştır. Ziyaret Günleri: Salı, Perşembe ve Cumartesi Ziyaret Saatleri: 09.00-16.30 -
Arkeoloji ve Etnografya müzesi İlimiz Merkez İlçe İzmit Kozluk Mahallesi İstasyon Caddesi üzerinde bulunan Eski Gar Alanı , 21 dönüm olup planı Alman Otto Ritter tarafından çizilmiş, 1873-1910 tarihleri arasında alan içindeki yapılar inşa edilmiştir. Eski Gar ve Ambar Binaları bir bütün halinde değerlendirilmiş, restorasyon çalışmaları tamamlanarak Eski Gar Binası Kocaeli Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, kompleks içinde kalan Ambar Binası ise Restaurant olarak hizmet vermektedir. Bu alanın eski demiryolu güzergahında bulunması nedeniyle düzenlenen vagon restaurant Türkiye’de ilk örneklerindendir Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi olarak hizmet veren alan içinde Tamir Atölyesi, Su Deposu, Lojman Binası yer almaktadır İki adet Tekel Deposu birleştirilerek (Arkeolojik ve Etnografik eserler için) teşhir salonları oluşturulmuştur. Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesinde Paleolitik, Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmektedir. Ziyaret saatleri: 09.00-16.30 Ziyaret Günleri: Pazartesi hariç her gün
-
Kocaeli Cami ve Mescitleri FEVZİYE (Fethiye)CAMİSİ (Merkez) Kocaeli Kemalpaşa Mahallesi, Hürriyet Caddesi üzerindeki bu camiyi XVI.yüzyılda İzmitli Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. İlk yapımında Mimar Sinan’ın eseri olan bu cami, 1776 depreminde yıkılmıştır. Sultan II.Mahmut zamanında Kaptan-ı Derya Firari Ahmet Paşa tarafından yeniden yaptırılmıştır. Bu yüzden de Fevziye Cami ismini almıştır. Cami 1894 depreminde bir kez daha yıkılmış ve yalnızca minaresi günümüze gelebilmiştir. Sonraki yıllarda Sırrı paşa tarafından yapılan bu caminin mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Cami arazi konumuna uyularak yarı fevkani yapılmıştır. Cadde tarafından avluya düz bir girişle girilmektedir. Deniz tarafında ise bodruma yer verilmiştir. Bu taş bodrumun orijinal camiden kaldığı duvar kalıntıları ile silmelerinden anlaşılmaktadır. Cami dış görünümü itibarı ile Ampir üsluptadır. Önünde kagir bir son cemaat yeri, üst kata, mahfile çıkan merdiven bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı cami, içten ahşap kubbelidir. Minare kaidesi köfeki taşından olup, orijinaldir. Üzerine yuvarlak gövdeli tuğladan minare yerleştirilmiştir. PERTEV MEHMET PAŞA CAMİİ (Yeni Cuma) Camisi (Merkez) Kocaeli Yeni Cuma Mahallesi’nde, eski İstanbul-Ankara Karayolunun yanında bulunan Pertev Mehmet Paşa Külliyesi’nin bölümlerinden biri olan bu cami, halk arasında Yeni Cuma Camisi olarak da tanınmaktadır. Pertev Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra, 1572’de caminin temelleri atılmış, yapı topluluğu 1579’da tamamlanmıştır. Külliye Mimar Sinan eseridir. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçişi sağlayan tromplar caminin dışında, üst örtüsünde kendini açıkça belli etmektedir. Merkezi kubbe yarım kubbelerle takviye edilmiştir. Kubbe kasnağını çepeçevre kuşatan 24 adet ve yan duvarlarda ise mihrap duvarında dörderden 12, ikisi son cemaat yerine bakan toplam 14 pencere ile ibadet mekanı son derece güzel biçimde aydınlatılmıştır. İbadet mekanında çiniye yer verilmeyişi, o dönem yapıları içerisinde karşılaşılmayan bir örnektir. Caminin pencere aralarında yazı frizleri ve kalem işleri bulunmaktadır. Bu kalem işlerinde hatayi ve rumilere geniş yer verilmiştir. Camideki mermer işlerinin yanı sıra ahşap işçiliği de ileri bir düzeydedir. Mermer mihrap ve minberi geometrik bezemelerle kaplıdır. Bunların üzerindeki stalaktitler ve geometrik bezeme son derece güzel işlenmiş olup, diğer Osmanlı minberlerinde karşılaşılmayacak kadar farklı ve ince bir işçilik göstermektedir. Caminin batı duvarında ana giriş kapısı bulunmaktadır. Giriş kapısının bulunduğu duvar diğer üç cephe duvarından daha önce yapılmış olduğundan caminin ibadet mekanına doğru iki dayanak ile takviye edilmiştir. Bunlar birbirleri ile ve duvarlara kemerlerle bağlanmış, üç küçük eyvan meydana getirilmiştir. Böylece kapının üzerinde ikinci bir kat, müezzin mahfili ile maksureler oluşturulmuştur. Caminin portali stalaktitli olup, çevresi mermer frizlerle kuşatılmıştır. Caminin son cemaat yeri stalaktit başlıklı dört mermer sütun ve iki müstakil ayaktan meydana gelmiş olup, üzeri üç kubbe ve iki beşik tonoz ile örtülüdür. Son cemaat yerinde ayrıca ahşap çatılı bir de galeri vardır. Caminin yanındaki minaresi oldukça yüksek dikdörtgen düzgün taştan yapılmış kaide ve kürsü üzerinde, yuvarlak gövdelidir. Minare, kesme taştan, silindirik gövdeli, tek şerefeli ve şerefe altı stalaktitli, kurşun külahlıdır. ÇARŞI (İmaret-Abdüsselâm) CAMİSİ (Merkez) Kocaeli il merkezinde, İmaret Mahallesi’ndeki bu cami, Defterdar Abdüsselâm tarafından 1524-1525 yılında yaptırılmıştır. Vakıf kayıtlarından bu caminin daha önce yapıldığı ve Mimar Sinan tarafından genişletilerek yenilendiği öğrenilmektedir.Cami 1872-1873 yıllarında Altıncıoğlu Hatice Hanım tarafından onarılmıştır. Bunu belirten bir kitabe caminin giriş kapısı üzerindedir. Kitabe: “İş bu İmaret Cami-i Şerifinin banisi Defterdar-ı Esbak Abdüsselam Bey Efendi Hazretlerinin sülale-i tahirelerinden El Hac Seyyid İsmail Zülkefil Bey’in halile-i muhteremesi Delail-i Şerif mezunesi merhume ve Makfurliha Hadice Firdevs Hanım ruhu için rızaen l’illah el Fatiha fi sene Zilhicce-tış Şerife fi 23 yevm-3 Cuma.” Cami dikdörtgen planlı, yarı kagir olup, duvarları moloz taştandır. Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Bugünkü yapının mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Yalnızca caminin dış çevre duvarları ile minaresi Mimar Sinan dönemi özelliklerini yansıtmaktadır. İlk yapıldığında kubbeli olan caminin kubbesi 1776 yılında yıkılmıştır. BAĞÇEŞME CAMİSİ (Merkez) Kocaeli Bağçeşme Mahallesi’nde, Bağçeşme İlköğretim Okulu karşısında bulunan bu camiyi İzmit’in fethinden sonra Sultan Orhan’ın oğlu Gazi Süleyman Paşa’nın sancaktarı Osman Ağa yaptırmıştır. İzmit’te ilk yapılan camilerden biri olup, ahşaptan yapılmıştır. Sonraki yıllarda yenilenmiş, 1953 yılında yıktırılmış ve yerine bugünkü fevkani cami yapılmıştır. Bu caminin mimari yönden özelliği bulunmamaktadır. ALACA MESCİT (Gümüşlüoğlu Camisi) (Merkez) Kocaeli Hacı Hasan Mahallesi, Hasan Kasım Yokuşu yanında, Mescit Sokağı’nda bulunan bu caminin Bizans çağında yapılmış olan Iustinianus sarayının kalıntıları üzerinde olduğu söylenmektedir. Caminin beyaz zemin üzerine lacivert renkte sülüs yazılı çini kitabesinden El Hac Bin Mehmet Gümüşlüzade tarafından 1598-1599 yıllarında yapıldığı öğrenilmektedir. Kitabe: Benâ hâzâ’l-mescide taleben li-rıza’l-lahi Te’alâ vebtigae li-rahmeti Rabbihi’l-âlâ El-Hac Mustafa Bin Muhammed eş-şehir bi-Gümüşlüzade Tarih fî sene Seb’a ve elf h.1007 (1598). Cami dikdörtgen planlı olup, moloz taştan ve kagir duvarlıdır. Ancak zamanla onarılmış iki yanı ile arka cephesine eklemeler yapılmıştır. Bugünkü hali ile ahşap çatı ile örtülüdür. KAPTAN-I DERYA HÜSEYİN PAŞA CAMİSİ (Merkez) Kocaeli Çukurbağ Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Sultan III.Selim’in süt kardeşi Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa yaptırmıştır. Kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve mimarı bilinmemektedir. XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılan bu cami dikdörtgen planlı olup moloz taştan ve kagirdir. İbadet mekanının üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. II.Dünya Savaşı yıllarında bir süre askerlere tahsis edilmiş, savaşın bitiminden sonra da halk tarafından onarılarak ibadete açılmıştır. Bugünkü konumu ile mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. AKÇAKOCA (Dere) CAMİSİ (Merkez) Kocaeli’nin Yukarı Pazar, Akçakoca diye isimlendirilen yerdeki bu camiyi İzmit ve yöresini fetheden Akçakoca 1327-1328 yıllarında yaptırmıştır. Cami, orijinal olmayıp geç devirlerde yenilenmiştir. Cephe duvarının sol üst köşesinde, saçağa yakın bir dua cümlesinin altında 1939 tarihi yazılıdır. Buna dayanılarak yapının bu tarihte yenilendiği sanılmaktadır. Caminin il yapımı ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bugünkü görünümü ile dikdörtgen planlı, kagir duvarlı, ahşap çatılıdır. Caminin beden duvarlarında XIX.yüzyıla tarihlendirilen tuğlalar kullanılmıştır. Bu da caminin XIX. Yüzyılda yenilendiğini göstermektedir. İbadet mekanı 14.75x12.60 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Kare kaide üzerinde yükselen kırmızı tuğla minaresi ile dikkati çekmektedir. BAÇ CAMİİ (Urgancı Ahmet Çelebi Camisi) (Merkez) Kocaeli Cedid Mahallesi’nde eski İstanbul yolu üzerinde bulunan bu camiyi Urgancı Ahmet Çelebi yaptırmıştır. Kitabesi günümüze ulaşamadığından ve yapımı ile ilgili arşiv kaydına da rastlanmadığından yapım tarihi ve mimarı bilinmemektedir. Bu cami şehrin dış surlarının doğu kapısı yakınında olduğundan ve buradan geçen kervanlardan rüsum (baç) alındığından banisinin ismi yerine halk arasında Baç Camisi olarak tanınmıştır. Buna dayanılarak caminin XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Değişik dönemlerde yapılan onarımlar sonucunda özelliğini bütünüyle yitirmiştir. Dikdörtgen planlı, yarı kagir bir camidir. Taş kaide üzerine, taştan yuvarlak gövdeli minaresinin orijinal olduğu sanılmaktadır. DEBBAĞHANE CAMİSİ (Merkez) Kocaeli Debbağhane semtindeki bu cami, 1958 yılında yerel bir dernek tarafından yaptırılmıştır. İzmit Vakıflar Müdürlüğü hayrat Kütüğü kayıtlarında, daha evvel burada ahşap bir mescit olduğu kayıtlıdır. Ancak bu mescitle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Cami dikdörtgen planlı yarı kagir olup, üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. YENİDOĞAN CAMİSİ (Merkez) Kocaeli Yenidoğan Mahallesi’nde bulunan bu cami, özel bir dernek 1952 yılında yaptırmıştır. Caminin bulunduğu yer eski bir mezarlık alanıdır. Bu nedenle de caminin çevresinde eski tarihlere ait mezar taşları bulunmaktadır. Burada mezarlıkla ilgili bir mescidin olup olmadığı da bilinmemektedir. Cami mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Dikdörtgen planlı kagir ve ahşap çatılı bir yapıdır. SÜMER CAMİSİ (SEKA Camisi) (Merkez) Kocaeli il merkezinde, eski İstanbul-İzmit Karayolu üzerinde SEKA’nın içerisinde bulunan bu cami 1955-1957 yıllarında yaptırılmıştır. Klasik devir camilerinin modern teknikte betonarme-karkas olarak yapılmış bir uygulamasıdır. Kare planlı olan caminin üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi taşıyan ayaklar ve son cemaat yerinin revak kolonları betonarmedir. Bunların klasik üsluba uydurulabilmesi için kırmızı-beyaz pirinçli harç kullanılarak dövülmüş ve taraklanmıştır. AKÇA CAMİ (Merkez) Kocaeli Çukurbağ Mahallesi, Akça Cami Caddesi’nde bulunan bu cami 1965-1966 yıllarında dernek tarafından yaptırılmıştır. İzmit Vakıflar Müdürlüğü Hayrat Defterlerinde Akça Hacı İbrahim tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Buna dayanılarak bugünkü caminin Akça Hacı İbrahim Camisi’nin yıktırılarak yeniden yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Temel kazılarında çıkan bir kitabeye dayanılarak bu yapının XVII.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Bugünkü cami mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır.Cami dikdörtgen planlı ve tek kubbeli olup, betonarme karkas tekniğinde yapılmıştır. Yalnızca eski caminin minare kaidesi korunmuştur. YALI CAMİSİ (Çalık Ahmet Camisi) (Merkez) Kocaeli Buğday Meydanı’nda bulunan bu camiyi, İzmit Vakıflar Müdürlüğü Hayrat Kütüğündeki bilgilerden öğrenildiğine göre Çalık Ahmet 1907 yılında yaptırmıştır. Kitabesi bulunmamaktadır. Dikdörtgen planlı cami kagir olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Caminin duvar köşeleri, kemerli pencereleri ve giriş kapısı tuğladan yapılmıştır. Sağ tarafındaki minare kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. YUMURTACI CAMİSİ (Merkez) Kocaeli Hacı Kadın Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmamaktadır. Vakıf kayıtlarında Hacı kadın tarafından yaptırıldığı yazılı ise de bu kadının kim olduğu bilinmemektedir. Mimarı konusunda da bir bilgiye rastlanmamıştır. Dikdörtgen planlı cami ahşap çatılıdır. Sonraki dönemlerde önüne bir son cemaat yeri eklenmiştir. Haziresindeki mezar taşları toplanarak kaldırılmıştır. Ahşap minareli olup, bugünkü durumu ile mimari özellik taşımamaktadır. TEPECİK MESCİDİ (Merkez) Kocaeli Tepecik Mahallesi, Cami Sokak’ta bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Dikdörtgen planlı olan cami, yarı kagir yarı moloz taştan yapılmıştır. Üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Son cemaat yerinin üstü meşruta olarak kullanılmaktadır. ZIBINCI MESCİDİ (Merkez) Kocaeli Hacı Hasan Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. İzmit Vakıflar Müdürlüğü’nde bu caminin Zibani Hacı Hasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Ayrıca Ressam Besim’in 1934 yılında yapmış olduğu yağlıboya bir resimde bu mescit görülmektedir. Mescit dikdörtgen planlı olup, taş temeller üzerine kagir olarak yapılmıştır. Üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Minaresi çinko kaplı olup, çatı üzerinden çıkmaktadır. Mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. SULTAN HAMİT CAMİSİ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi, Tavşancıl’da bulunan cami, halk arasında Aşağı Cami olarak tanınmıştır. Tavşancıl’ın en eski camilerinden olup, ne zaman yapıldığı ve banisinin kim olduğu bilinmemektedir. XX.yüzyılın ilk yıllarında harap olan bu caminin onarımı Sultan II.Abdülhamit’e verilen bir dilekçe ile istenmiş, bunun üzerine Sultan II.Abdülhamit mali desteği sağlamış ve cami yenilenmiştir. Bu onarım çalışması sırasında eski caminin kitabesi korunamamıştır. Sultan II.Abdülhamit’in yeniden yaptırdığı bu cami, minaresi dışında tamamen yenilenmiştir. Bu bakımdan da özelliğini yitirmiştir. Bugünkü cami kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Caminin eski ahşap minaresi ile asma kattaki 1901 tarihine ait perdeleri de korunmuştur. Minberi yapıldığı devrin özelliklerini yansıtmaktadır. Mihrabın bezemesini padişahın Yıldız Sarayı’ndan gönderdiği İtalyan ressam yapmıştır. Bunların yanı sıra cami içerisindeki yazı levhaları da orijinaldir. Bu cami Kurtuluş Savaşı sırasında bazı trajik olaylara sahne olmuştur. 15 Ekim 1920’de tavşancıl’ı işgal eden Yunanlılar ilçenin ileri gelen ve eli silah tutan erkekleri burada toplayarak işkence yapmışlardır. KARABAKKAL MESCİDİ (Merdivenli Cami) (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Sultan Orhan Mahallesi’nde bulunan bu cami, XV.yüzyılda yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Cami üç katlı olduğundan ve katlara merdivenle çıkılmasından ötürü Merdivenli Cami ismi ile tanınmıştır. Dikdörtgen planlı cami ahşap çatılıdır. Yanında tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. İLYAS BEY CAMİSİ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi, Menzilhane Mahallesi’nde, Orhan Gazi Camisi’nin yakınındaki İlyas Bey Camisi’ni Akçakoca’nın oğlu İlyas Çelebi 1323 yılında yaptırmıştır. Caminin yanına zaviye ile sıbyan mektebi de yaptırmış olmasına rağmen onlar günümüze ulaşamamıştır. İlyas Bey Camisi zamanla harap olmuş, yıktırılmış ve yerine mimari değeri olmayan bir cami yapılmıştır. İlsa bey Camisi’nin orijinal durumu ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Eski camiden yalnızca minaresi günümüze gelebilmiştir. Bugünkü cami dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde sülüs yazıyı kitabede caminin yapımı ile ilgili bir bilgi bulanmamaktadır. İbadet mekanı son derece basit olup içerisi beyaz badanalıdır. Duvarlarında altlı üstlü ikişer pencere bulunmaktadır. Bu pencerelerden alt sıradakiler dikdörtgen söveli üst sıradakiler kemerli ve alçı şebekelidir. Avluda yakın tarihlerde yapılmış bir şadırvan, kuyu bileziği ve bir de eski mezar taşı bulunmaktadır.
-
Orhan Gazi Camisi (Merkez) Kocaeli İzmit Körfezi’ne hakim tepede, İç Kale’nin ortasındaki set üzerinde yer alan Orhan Gazi Camisi’ni, Orhan Gazi Süleyman Paşa’ya 1332-1333 yıllarında yaptırmıştır. Bu caminin bulunduğu yerde eski bir kilise kalıntısı olduğu da kaynaklarda belirtilmiştir. V.Cuinet buradaki Bizans kilisesinin Orhan Gazi tarafından 1330’a doğru camiye çevrildiğini ileri sürmüştür. H.Dernschwans eskiden kilise olan bu yere Orhan Gazi’nin cami yaptırdığını kaydetmiştir. Ekrem hakkı Ayverdi caminin kilise ile hiçbir ilgisi olmadığını ileri sürmüştür. İstanbul Arkeoloji Müzeleri 1938’de burada yaptığı kazıda kale duvarlarına rastlamış ancak, kilisenin varlığını belirten herhangi bir ize rastlamamıştır. Nitekim, Orhan Gazi Camisi’nin kilise üzerinde yapılıp yapılmadığı da kesinlik kazanamamıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki kayıtlarda bu cami Orhan Gazi’nin evkafı arasında gösterilmiştir. Sultan Abdülmecit zamanında yapılan onarım kitabesinde de Süleyman Paşa’nın ismi bulunmaktadır. Günümüze ulaşan Sultan Orhan Gazi Camisi’nin mimari yapısı Abdülmecit dönemine aittir. Avlu kapısı üzerinde yirmi kartuşlu talik yazılı onarım kitabesinde Serasker Rıza Paşa’nın caminin durumunu padişaha bildirerek 1848’de onarımını sağlamıştır. Kitabe: Sağ Taraf Güzîn-i âl-i Osman Hazret-i zişânın Vezir erşed-i evlâdı bu paşy-ı ekyâd Müşerref olduğu dem hak-i pâyimden ser-i İzmid Bu hâlâ camii bâlâya itdi sıdküle is’ad Rıza paşa görüp emr-i ibadde bu hâlâtı Tutup destin hûlasiyle kıyame eyledi idad Yine tecdîde kendi zât-ı zâşânın idüp me’mur O da âyine imtisal eyledi hem-çün dil-nihâd İ de ömr-şehrin şâhını Allah müstevfa Namaz-ı ağabeydin oldukça minnac ı dil-i ibâd Sol Taraf Cahidü fi sebl’i-Allah hem nâm emin-ullah Süleyman-ı gazâ-pişe idüp müşrikleri Mürûr-i vakte ile az kaldı kim ol mâbed-i’ulyâ Rükî u secdeye müşerref taharrükle ola mu’tad Ki yani sevk idüp zıll-ı Hüda’ Abdül’i-Mecîd Hân’a Memâl-i ihtiyacın ol makamın eyledi îrad Ve Rütbe-i sâye-i şâhânesinde oldu müstahkem Metanetle görenler zan ederler beyza-ı tûlâd Hitamında yazup târih-i tâmın hame-i zâlik Bu dilcû ma’bedi’ Abdü’l-Mecid Hân kıldı nev-bunyâd h.1255 (1839). Orhan Gazi Camisi’nin yapı üslubu XIX.yüzyıla ait olduğunu açıkça göstermektedir. Cami, 15.40x20.85 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup, moloz taştan yapılmıştır. Sonraki yıllarda, 1843’te önüne bir de ahşap son cemaat yeri ile hünkar mahfili eklenmiştir. Büyük olasılıkla cami, orijinal temelleri üzerine aynı planda yeniden yapılmıştır. Geç devir mimari üslubuyla bağdaşmayan kalın duvarlar arasındaki ağaç hatıllar ve alt sıra pencerelerinin uzun kemerli pencerelere dönüştürülmesi iki devir arasındaki çelişkiyi de göstermektedir. İbadet mekanı kare kaide üzerine oturtulmuş, silindirik gövdeli yivlerle şekillendirilmiş altı metre yüksekliğindeki ahşap kubbeyi taşımaktadır. Kubbe çatının altında kalmış ve dışarıya yansımamıştır. İç mekandaki bezemeler son derece sadedir. Kubbe çevresinde ağaç süslemeler ve balık pulu motifler eklenmiştir. Bunun dışında kalan alanlar da badanalanmıştır. Caminin kuzeybatı köşesine taş kaide üzerine oturtulmuş tek şerefeli bir minare eklenmiştir.
-
Çoban Mustafa Paşa Külliyesi (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Gölcükönü Meydanı, Bağdat Caddesi ile Küçük Yazı Sokağı, Çömlekçi Bayırı ve Odunkapısı sokakları arasında bulunan Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmış en büyük külliyelerden birisidir. Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, kütüphane, dergah, kervansaray, türbe ve paşa odalarından meydana gelmiştir. Çoban Mustafa Paşa’nın asıl ismi Gazi Mustafa Bin Abdülkerim olup, Kapucubaşı görevinde bulunmuş, 1571’de ikinci Vezirliğe, 1522’de de Mısır Beylerbeyliği’ne getirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hafsa Sultan ile evlenmiş Belgrat, Rodos seferlerine katılmış, 1529’da Viyana seferine gitmek üzere iken ölmüştür. Gebze’deki külliyesinin bir bölümünü oluşturan türbesine gömülmüştür. Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin yapım tarihi ve mimarı tartışmalıdır. Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetü’l Mimarin’de cami, imaret ve medresenin ismi geçmektedir. Cami ve medresenin kapıları üzerinde 1523-1524 tarihleri yazılı ise de Mimar Sinan 1521’de Belgrat, 1522’de Rodos seferine katılmıştır. Prof.Dr.Metin Sözen yapı topluluğunun tasarım ve uygulamasının tamamen Mimar Sinan tarafından yapılmasının güç olacağını belirtmektedir. Büyük olasılıkla yapı topluluğunun planlarını Mimar Sinan düzenlemiş, uygulamasını da Mimar Hüssam Ağa yapmıştır. Evliya Çelebi de bu konuda; “Bu camiyi Süleymaniye Cami-i Şerifi’ni yapan Koca Mimar Sinan’ın başhalifesi Hüssam Kalfa büyük bir maharet ve üstatlıkla yapıp, şirin ve ince fenlerinde büyük sanatını göstermiştir” demektedir. Yapı topluluğu 117.00x106.10 m. ölçüsünde geniş bir alanı kaplamaktadır. Yapı topluluğunun avlusuna dört ayrı kapıdan girilmektedir. Külliyenin asıl girişi Kütüphane altında olup, Gölcükönü Meydanı, kervansaray yönünde imaret ile türbe avlusu arkasından da içeriye girilmektedir. Bunlardan Gölcükönü Meydanı’ndaki giriş üzerinde Sultan II.Abdülhamit’in tuğrası ile onarım kitabesi bulunmaktadır. Cami avlusunun arkasında daha geniş ikinci bir avlu olup, buraya türbe avlusu ismi verilmiştir. Bu şekildeki arka avlulu plan şeması daha sonraki yıllarda Kocaeli Pertev Paşa Külliyesi’nde Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. Çoban Mustafa Paşa, külliyesine zengin vakıflar da tesis etmiştir. Gebze’de 98 dükkan, başhane, bozahane ve bir aşçı dükkanı vakfetmiştir. Ayrıca vakfiyesinde külliyenin padişahın temlik ettiği geniş bir arazide kurulduğu yazılı olup, sınırları tüm ayrıntıları ile belirlenmiştir. Cami: Yapı topluluğunun ortasında yer alan cami, Klasik Osmanlı mimarisinin özgün örneklerinden birisidir. Bezemelerindeki Memluk etkisi, Çoban Mustafa Paşa’nın Mısır’la olan bağlantısına ve orada yapmış olduğu görevden kaynaklanmaktadır. Caminin girişi önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Buradaki mukarnas başlıklı altı porfir sütun sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Ortadaki bölüm diğerlerinden daha yüksek tutulmuş ve camiye giriş daha görkemli bir hale getirilmiştir. Caminin son cemaat yerine açılan pencerelerindeki kiremit renkli mermer söveler, küfi yazılar ve duvar panoları Memluklu sanatının etkisini açıkça göstermektedir. Giriş kapısı 1.53x2.92 m. ölçüsünde yüksek görünümlü, mermer söveli ve mukarnas dolguludur. Burada iki satır halinde sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bu Allah’ın halifesi Sultan Süleyman han bin Sultan Selim Han, Allah hayatını, saltanatını ebedi kılsın. Bu ikisinin veziri bina ve inşaatın sahibi Mustafa Paşa tarafından tamir edilmiş bir imarettir. Güzellik ve parlaklık sahibi olduğundan tarihi hayren hasena 930 (1523)”. Cami 14.55x14.55 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri dört trompun taşıdığı 24 m. yüksekliğinde, 14 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Trompların içleri istiridye kabuğu görünümünde yivlerle süslenmiş olup, bunların altlarına stalaktitli üçgenler yerleştirilmiştir. Ayrıca kubbe çevresinde tek sıra halinde stalaktit dizilerinin birbirini izlediği görülmektedir. Duvarlar taş kaide üzerinde kesme taş ve tuğla dizilerinin peş peşe sıralanmasından meydana gelmiştir. Caminin içerisi her duvarda dörder, kasnakta da sekiz olmak üzere yirmi dört pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap beş köşeli, mermer bir niş şeklinde olup, mukarnaslarla son bulur. Ayrıca mukarnaslardan oluşmuş bir bordür mihrabı çepeçevre kuşatmıştır. Mihrap nişindeki kufi levhalar buraya ayrı bir görünüm kazandırmıştır. Mihrap nişindeki bezeme, dışındaki ince bordür ve üçgen boşluklar siyah renkte macunla doldurulmuş ve böylece farklı bir görünüm elde edilmiştir. Mihrabın sağında yer alan minber, mermerden yapılmış, yan korkulukları geometrik geçmelerle bezenmiştir. Mihrabın üçgen alınlıklarında yer yer yıldızlara yer verilmiş, çokgenler ve zincirlerden oluşmuş motifler kompozisyonu tamamlamıştır. Caminin içerisindeki ve son cemaat yerindeki mermer kaplamaları Çoban Mustafa Paşa Mısır’dan getirtmiştir. Bu mermer levhalardan ötürü de cami, Kahire’deki Sultan Hasan Medresesi (1356-1362), Kahire Şeyh Melik Müeyyed Camisi (1413-1420), Ebubekir İbn-i Mashar Medresesi (1479-1480), Kahire Gavri Medresesi (1503), Süleyman Paşa Camisi (1528-1529) ve Sultan el-Burdayn (1616-1626) camileri ile çok yakın benzerlikler göstermektedir. Çoban Mustafa Paşa Camisi’nin ahşap işçiliği de yapıya ayrı bir görünüm kazandırmıştır. Kapı ve pencere kanatlarında çok kanatlı, yıldız şekilli lüle taşından kakmalar bulunmaktadır. Ayrıca bunların üzerine de çeşitli kitabeler yazılmıştır. Çoban Mustafa Paşa Camisi’nin kalem işlerinde orijinal örneklere yer yer rastlanırsa da bunların büyük çoğunluğu geç devirlere ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1950’li yıllardan sonraki onarımlarında yapılmıştır. Orijinal kalem işleri müezzin mahfili ile alt sıra pencerelerin tavanlarında görülmektedir. Buradaki motiflerde kırmızı ve altın yaldız çok bol kullanılmış ve çiçekli bezemelere de geniş yer verilmiştir. Caminin minaresi XVI.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli olup, şerefesinin altı stalaktit ile kaplıdır. Cami avlusunun ortasında bulunan şadırvan mermer bir havuzun çevresinde kare kesitli altı ahşap direğin taşıdığı çatı ile örtülüdür. Ahşap sütunlar arasında abdest alanlar için oturma sekileri yerleştirilmiştir. Medrese: Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin güneydoğu kanadını oluşturan medrese, caminin solundaki Şeftali Kısığı Sokağı ile dış avlu arasında yer almaktadır. Klasik Osmanlı üslubunda yapılan, üç tarafı revaklarla çevrili medresenin üç ayrı giriş kapısı vardır. Bunlardan ikisi kuzey, diğeri de güney cephesindedir. Medrese 15.00x10.40 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, baklava başlıklı sütunların oluşturduğu bir revak avluyu çepeçevre dolaşmaktadır. Bunların arkasında ise medrese hücreleri yer almaktadır. Medresenin tümü moloz taş ve tuğla duvarlı olup, on yedi hücresi bulunmaktadır. Bu hücreleri örten kubbeler tuğladandır. Medrese hücrelerinden daha görkemli olan dershane, kare planlı olup üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Zamanın veziri Allah rızası için güzel bir medrese yapmıştı”. Medresede bezemeye yer verilmemiştir. Orijinal yapımında da medresenin bezemelerinin olup olmadığı da kesinlik kazanamamıştır. Dış pencerelerin taş kakmalarla süslendiği kaynaklarda belirtilmişse de bunu kanıtlayacak izlere rastlanmamıştır. Dershane avlusunda bulunan kuyu üzerinde tavus kuşu motifi ile silik bir haç motifi görülmektedir. Bu da kuyu ağzının bir Bizans yapısından getirildiğine işaret etmektedir. İmaret: Çoban Mustafa paşa Külliyesi’nde, caminin sağında yer alan imaret, türbe avlusundan 2.65 m. yüksekliğinde pencereli bir duvarla ayrılmıştır. İmaretin girişi batıda olup, 5.00x5.50 m.lik bir odadan aynı büyüklükte ikinci bir odaya geçilmektedir. Duvarları gömme payeli, geniş kemerlerle bölünmüş bu mekanların yemek yenilen yerler olduğu sanılmaktadır. Bunlara bitişik iki büyük ocaklı mekan ise, mutfaktır. Bunların yanında kiler, fırın ve odun ambarları da bulunmaktadır. Kervansaray: Çoban Mustafa Paşa Camisi’nin karşısında, Bağdat Caddesi ile Küçük Yazı Sokağı’nda bulunan kervansaray dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kervansaray aynı eksen üzerinde bir giriş mekanı, bunun iki yanında iki ayrı ahır bölümünden meydana gelmiştir. Ahır bölümleri arazi konumundan ötürü diğer yapıların daha altındadır. Yapımında tuğla ve taş kullanılan ve payelerle ikiye ayrılan kervansarayın girişi 2.40x5.10 m. ölçüsünde basık kemerlidir. Giriş bölümünün üzeri kubbe, diğer bölümler tonoz örtülüdür. Buradan yan duvarlarında birer ocağın yer aldığı kare planlı, kubbeli bir diğer mekana, oradan da ahırlara geçilmektedir. Simetrik plan düzenine göre yapılan ahırlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlı olup, dörder paye ile ikiye bölünmüştür. Bimarhane: Günümüze ulaşamayan bimarhane, cami avlusunun solunda yer alıyordu. Burada bulunan yapının bimarhane olduğu ileri sürülmüştür. Bimarhane üzeri kubbelerle örtülmüş 10 odadan meydana gelmiştir. Bunların önüne altı sütunun taşıdığı tonozlu bir revak yerleştirilmiş, ancak onlar da günümüze ulaşamamıştır. Bimarhanedeki odalar kemerli kapılarla avluya açılmaktadır. Bu odaların içerisinde taş setler ve ocaklar bulunmaktadır. Kütüphane: Yapı topluluğunun batısında, avlu kapısı üzerinde bulunan kütüphane iç içe iki kare oda görünümündedir. Kesme taştan yapılmış tuğla sıraları ile de hareketlendirilmiştir. Sokağa bakan ve diğerine göre daha yüksek olan odanın üzeri sekizgen bir kasnağın taşıdığı 3.50 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Bu odanın dördü sokağa, biri yanlara olmak üzere altı penceresi vardır. Cami avlusuna bakan diğer oda ise tonoz örtülü olup, içerisi dört pencere ile aydınlatılmıştır. Çoban Mustafa Paşa kütüphaneye tefsir, tefsir şerhleri, hadis, hadis şerhleri, usul ve füru, fetva ve Kuran olmak üzere 165 cilt kitap vakfetmiştir. Bu kitaplar İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndedir. Türbe: Yapı topluluğunun arkasında, mihrap yönünde ve ikinci avlunun ortasında bulunan Çoban Mustafa Paşa, türbesine öldükten sonra gömülmüştür. Klasik Osmanlı türbelerinin güzel bir örneği olan bu türbe sekizgen planlı, kesme taştan yapılmıştır. Mermer kaplı girişin üzerini altı payenin taşıdığı bir çatı örtmektedir. İç mekan 6.40 m. çapında sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Türbenin duvarları 3.50 m. yüksekliğe kadar XVI.yüzyıl çinileri ile kaplanmıştır. Bu çiniler lacivert renkte, beyaz zemin üzerine çeşitli çiçek kompozisyonlarından meydana gelmiştir. Ayrıca hatayiler, Rumiler, küçük yapraklar, goncalar, spiral dallar da bu kompozisyonu tamamlamıştır. Türbe avlusunda bir de mermer güneş saati bulunmaktadır. Dergâh: Külliyenin avlusunda, kuzeybatı köşesinde yer alan dergah, kubbeli bir tevhidhane ve on iki derviş hücresinden meydana gelmiştir. Derviş hücreleri 6.25x16.90 m. ölçüsündeki küçük bir avlunun etrafında sıralanmıştır. Bunların önünde dokuz sütunun taşıdığı, meyilli bir çatının örttüğü revaklar bulunmaktadır. Hücrelerin her biri kareye yakın dikdörtgen planlı olup, içlerinde ocak ve raflar bulunmaktadır. Dergahın Nakşibendi tarikatı’na ait olduğu söylenmektedir. Ahşap kısımları zamanla harap olmuş ve 1865 yılında onarılmıştır. Darüşşifa ve Paşa Odaları: Yapı topluluğunun doğusunda bulunan ve L biçiminde planı olan Darüşşifa yıkılmış ve günümüze ulaşamamıştır. Darüşşifanın kubbeli odaları önünde de revakları olduğu sanılmaktadır. Ayrıca avlunun kuzeydoğu köşesinde sekiz kubbeli oda bulunmaktadır. Bu odalara paşa odaları ismi verilmiştir. Odalar 5.25x5.25 m. ölçüsünde kare planlı olup, içlerinde ocak ve rafları vardır. Altta iki, biri de yukarıda olmak üzere her oda üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Bunların kubbe ve kubbe eteklerinde alçı palmetli bezemeler bulunmaktadır. Gebze Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin 1950 yılından sonra onarımına başlanmıştır. Bu dönemde Y.Mimar Alaaddin Özaktaş ve Y.Mimar Süreyya Yücel külliyenin cami bölümünü restore etmiştir. Ardından 1961-1970 yıllarında da Y.Mimar Cahide Tamer külliyenin bütününü onarmıştır.
-
Pertev Mehmet Paşa Külliyesi Kocaeli Yeni Cuma Mahallesi’nde, eski İstanbul-Ankara Karayolunun yanında bulunan Pertev Mehmet Paşa Külliyesi, halk arasında Yeni Cuma Camisi olarak da tanınmaktadır. Külliye cami, imaret, hamam, kervansaray, sıbyan mektebi ve çeşmeden meydana gelmiştir. Hamam caminin kuzeybatısında, imaret batıda, kervansaray ise güneybatıda bulunuyordu. Kervansarayın güneydoğusunda ise dükkanlar sıralanmıştı. XX.yüzyılın ikinci yarısında yapı topluluğunun ortasından bilinçsizce açılan Yeni Cuma Sokağı (Pertev Paşa Sokağı) yapı topluluğunun ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Cumhuriyet döneminde Kocaeli’nin yeniden düzenlenmesi sırasında önce Hermann Yansen, sonra da Prof. Kemal Ahmet Aru’nun imar planları ile külliyenin etrafı açılmış ve yapı topluluğunun daha görkemli bir görünüm kazanmasına neden olunmuştur. Ne var ki, bu çalışmalar sırasında külliyenin hamamı ile kervansarayı tümüyle yıkılmış, sıbyan mektebi orijinalliğini yitirmiştir. Pertev Mehmet Paşa Külliyesi, vasiyeti uyarınca Kethüdası Sinan Ağa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Paşa’nın ölümünden sonra 1572’de caminin temelleri atılmış, yapı topluluğu 1579’da tamamlanmıştır. Külliye moloz taştan üzeri harpuştalı ve pencereli bir avlu duvarı ile çevrelenmiştir. Üç ayrı girişi olan avlu kapılarından kervansarayın bulunduğu yöne “Cami-i Şerifi Pertev Paşa sene 987 (1579)” kitabesi yerleştirilmiştir. Külliyenin avlusu iki kısımdan meydana gelmiştir. Bunlardan bir tanesi son cemaat yerinin önünde, diğeri de mihrap yönündedir. Her iki avlu birbirlerinden bir duvar ile ayrılmıştır. Cami: Yapı topluluğunun merkezinde bulunan cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçisi sağlayan tromplar caminin dışında, üst örtüsünde kendini açıkça belli etmektedir. Merkezi kubbe yarım kubbelerle takviye edilmiştir. Kubbe kasnağını çepeçevre kuşatan 24 adet ve yan duvarlarda ise mihrap duvarında dörderden 12, ikisi son cemaat yerine bakan toplam 14 pencere ile ibadet mekanı son derece güzel biçimde aydınlatılmıştır. İbadet mekanında çiniye yer verilmeyişi, o dönem yapıları içerisinde karşılaşılmayan bir örnektir. Caminin pencere aralarında yazı frizleri ve kalem işleri bulunmaktadır. Bu kalem işlerinde hatayi ve rumilere geniş yer verilmiştir. Camideki mermer işlerinin yanı sıra ahşap işçiliği de ileri bir düzeydedir. Mermer mihrap ve minberi geometrik bezemelerle kaplıdır. Bunların üzerindeki stalaktitler ve geometrik bezeme son derece güzel işlenmiş olup, diğer Osmanlı minberlerinde karşılaşılmayacak kadar farklı ve ince bir işçilik göstermektedir. Caminin batı duvarında ana giriş kapısı bulunmaktadır. Giriş kapısının bulunduğu duvar diğer üç cephe duvarından daha önce yapılmış olduğundan caminin ibadet mekanına doğru iki dayanak ile takviye edilmiştir. Bunlar birbirleri ile ve duvarlara kemerlerle bağlanmış, üç küçük eyvan meydana getirilmiştir. Böylece kapının üzerinde ikinci bir kat, müezzin mahfili ile maksureler oluşturulmuştur. Caminin portali stalaktitli olup, çevresi mermer frizlerle kuşatılmıştır. Caminin son cemaat yeri stalaktit başlıklı dört mermer sütun ve iki müstakil ayaktan meydana gelmiş olup, üzeri üç kubbe ve iki beşik tonoz ile örtülüdür. Son cemaat yerinde ayrıca ahşap çatılı bir de galeri vardır. Avlunun ortasında piramidal çatılı on iki köşeli bir şadırvan bulunmaktadır. Avlunun güneybatısına da iki bölümden oluşan bir çeşme yerleştirilmiştir. Sıbyan Mektebi: Cami avlusunun kuzeybatısında bulunan kare planlı tuğla derzli, köfeki taşından yapılmış olan sıbyan mektebi günümüzde çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Sıbyan Mektebi basit bir salon ve giriş kapısı üzerinde fevkani bir muallim odası ile üzeri kapalı bir verandadan meydana geliyordu. Yakın tarihlere kadar buradaki muallim odasının ayak temellerine ait izler duruyordu. Yapının eski cephesinde iki kat halinde pencerelerin bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Hamam: Külliyenin hamamı çifte hamam plan düzenine göre yapılmıştır. 1922 yılında harap olduğu görülen hamamın 1940’lı yıllara kadar temelleri ile sıcaklık kısmına ait kemerleri görülüyordu. O yıllarda dikdörtgen planlı soyunmalık kısmı tamamen yıkılmıştı. Bunun da nedeni duvarlarının ince ve çatısının ahşap oluşundan kaynaklanmaktadır. Hamamdan günümüze herhangi bir iz gelmemiştir. İmaret: Moloz taştan yapılmış olan imaretin üzeri ahşap bir çatı ile örtülü idi. Yalnızca yemek pişirilen yer ve bacaların üzeri tuğladan örtülmüştü. İmaretin duvarlarında küçük mazgal pencereler ile nişler bulunuyordu. Kervansaray: Yapı topluluğunun kervansarayının duvar kalıntıları 1940’lı yıllara kadar gelmiş, ondan sonra da yok olmuştur. Y.Mimar Ali Saim Ülgen’den öğrenildiğine göre; kervansarayın cümle kapısı çift şekilde idi. Yapı güneybatı-kuzeydoğu yönünde dikdörtgen planlı idi. Dış duvarlarında on kagir dükkandan meydana gelen bir çarşı bulunuyordu. Kervansaray 25 ocaklı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülü idi. Bu çatıyı üç sıra halinde altışardan on sekiz ahşap direk taşıyordu.
-
Kocaeli Sarayları ABDÜLAZİZ SARAYI (Av Kasrı) (Merkez) Kocaeli Kemalpaşa Mahallesi’nde bulunan Abdülaziz Av Köşkü, Abdülaziz Sarayı, Av Kasrı, Küçük Saray ve Hünkâr Köşkü isimleriyle tanınmaktadır. İzmit Körfezi’ne hakim, çam ağaçları arasındaki bu yapı Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde, Anadolu demiryollarının ilk bölümünü oluşturan Haydarpaşa-İzmit arasındaki 89 km. lik yolun 1875’te hizmete girmesi ve padişahın yapılacak törene gelmesi nedeniyle yaptırılmıştır. Bunun yanı sıra avlanmaya düşkünlüğü ile tanınan Sultan Abdülaziz’in zaman zaman bu yöreye gelip avlandığı iddia edilmişse de bunu kanıtlayacak belgeye rastlanmamıştır. Sultan Abdülaizi Sarayı’nın mimarı Kirkor Amira Balyan’ın oğlu, Mimar Karabet Amira Balyan’dır. Karabet Amira Balyan bu sarayın yanı sıra İzmit’te bir çuha fabrikası ile Hereke’de kumaş ve halı fabrikası yapmıştır. Sultan Abdülaziz Sarayı, mabeyn dairesi ve muhafızların bulunduğu yapılarla oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Bu yapılar uzun süre Jandarma İl Komutanlığı, Ziraat Müdürlüğü ve Adliye olarak kullanılmış, yapılan onarımlar sonucunda da orijinalliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Abdülaziz Sarayı ise Cumhuriyetin ilanından sonra bir süre Hükümet Konağı olarak kullanılmış, daha sonra Kocaeli Müzesi olmuştur. Saray XIX.yüzyıl sonlarında Türk yapı sanatına egemen olan eglektik ve ampir üslupların bir araya getirildiği bir mimariyi yansıtmaktadır. Sarayın yapım tarihi kitabelerinin bozulmasından ötürü kesinlik kazanamamıştır. Sarayın geniş avlu duvarlarından bazıları günümüze ayakta gelebilmiştir. Saat Kulesi yönünde anıtsal bir avlu giriş kapısı bulunmaktadır. XIX.yüzyıl Avrupa mimarisi üslubunda yapılan bu giriş kapısı mermerden olup, girişin iç ve dış cephelerinde, yüksek kaideler üzerinde ikişer yuvarlak sütun ve kitabeler bulunmaktadır. Bu kitabelerin üzeri bir dönem sıva ile kapatılmış, 1978-1979 yıllarında sıvalar kaldırılmış ve altından yeşil zemin üzerine altın yaldızlı kitabeler ortaya çıkarılmıştır. Bu kitabelerde sarayın Abdülaziz döneminde yapıldığı yazılıdır. Dış görünümü ile mermer kaplı, iki katlı bir yapı olan saray, ince uzun kemerli pencereleri ile Kocaeli’nin karakteristik bir yapısıdır. Pencerelerin kenarlarındaki kuvvetli kornişler kolonlarla birlikte tüm cepheye hareket kazandırmıştır. Yuvarlak kemerli giriş kapısından mermer döşeli büyük bir salona girilmektedir. Bu salonun iki yanında aynalı iki büyük oda ve arkasında da hizmetkarlara ait küçük bir oda, tuvalet ile üst kata çıkan gizli bir servis merdiveni bulunmaktadır. Sarayın ikinci katına tek yönlü başlayıp, ikiye ayrılan anıtsal mermer bir merdivenle çıkılmaktadır. İkinci katta büyük bir divanhane, onun iki yanında dinlenme ve yatak odaları, tuvalet, tümüyle mermer kaplı bir banyo bulunmaktadır. Fransa’dan özel olarak getirilmiş parkelerle kaplı olan ikinci katın pencerelerinin ahşap doğramaları beyziye yakın şekildedir. Bunun sonucu olarak da pencerelerde büyük boyda camlar yerine küçük camlar kullanılmıştır. Sarayın ikinci katında özellikle tavanlarda bezemeler ve resimler bulunmaktadır. Fransız ressamı Sasso’nun eseri olan tavan bezemeleri sıva üzerine yağlı boya ile yapılmıştır. Aynı zamanda alt katın giriş tavanına da aynı ressam büyük bir madalyon yapmış, dışında kalan yerlere de geometrik geçmelerle kıvrık dallar yerleştirmiştir. Küçük iki madalyon içerinse ağaçlar arasında koşan bir geyik ve bir de aslan resmedilmiştir. Alt katın yan odalarının tavanları da oldukça basit çizgili, kıvrık dallar, çiçekler, meyveler ve çeşitli manzaralarla doldurulmuştur. İkinci kata çıkan merdiven üzerinde stilize palmetli yıldızların bulunduğu küçük bir madalyon görülmektedir. Bunun dışında kalan boş yüzeyler çiçek buketleri dörtgenler içerisine alınarak hareketli bir görünüm kazandırılmıştır. İkinci katın divanhanesinin tavanı kasrın en zengin bezemelerine sahiptir. Burada bayrak, mızrak, kılıç, boru, balta ve terazi resimlerinden oluşan kompozisyonlar bulunmaktadır. Aralarına da güneş ışınları içerisinde Sultan Abdülaziz’in küçük tuğraları yerleştirilmiştir. Burada da kıvrık dallar, çiçekler ile tüm yüzey doldurulmuştur. Divanhanenin en önemli yağlı boya resimleri arasında, fırtınalı bir havada dalgalarla boğuşan, buharlı, yelkenli ve tek bacalı bir gemi görülmektedir. Diğer yağlı boya resimlerde arkasında dağların bulunduğu bir liman, önünde demir atmış buharlı ve yelkenli gemiler görülmektedir. Buradaki bir diğer resimde ise, karanlık bir havada kayalıkların önünde yelkenli bir kalyon görülmektedir. Bu resimlerde ressamın imzası bulunmamaktadır. Sultan Abdülaziz Sarayı’nda bazı tarihi olaylar olmuştur. Atatürk Kocaeli grubunu denetlemek üzere 18-20 Haziran 1922’de buraya gelmiş, Fransız yazarı Claude Farrére ile burada görüşmüştür. Bunun ardından Atatürk 16-21 Ocak 1923’te İzmit Basın Toplantısını burada düzenlemiştir. Atatürk işgal altındaki İstanbul gazetelerinin başyazarlarını da burada kabul etmiş, devrimlerle ilgili günün koşullarından söz edilmiştir. Ancak, bu toplantının bazı bölümlerinin yayınlanmaması için de bir karar alınmıştır. Saray 28 Haziran 1967’de Kocaeli Müzesi olmuştur. Yeni müzenin Fuar Alanı’na taşınmasına kadar da bu işlevini sürdürmüştür. DİOCLETİANUS SARAYI (Merkez) Kocaeli Kemalpaşa Mahallesi’nde Eski İstanbul Caddesi üzerinde bulunan Diocletianus Sarayı’nı Roma İmparatoru Diocletianus (MS.284-305), Nicomedia’da (İzmit) tiyatro, hipodrom ve Pazar yerinin yanı sıra yaptırmıştır. Romalı tarihçi Libianus 358’de şehrin geçirdiği büyük bir depremden sonra bu sarayın yapıldığını belirtmekte ve aynı zamanda sarayın mükemmelliğine değinmektedir: “Bu şehir ağaçlar ve bahçeler içinde denizden akropole kadar teraslar biçiminde uzanırdı. Buradaki Helenizm’e ait her şeyin en güzelleri ve en mükemmelleri bulunurdu. Bu haşmeti imparator sarayının denize akseden gölgelerinde görmek mümkündür. Bu heybetli tablonun önünde yer alan liman her zaman gemilerle dolu olarak muhteşem tabloyu tamamlayan bir motiftir”. Diocletianus Sarayı’nın yeri kesinlik kazanamamıştır. Bunun da nedeni İstanbul Caddesi üzerindeki yol yapımı ve yeni yapılanma bu sarayın kalıntılarını ortadan kaldırmıştır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre; saray mermerlerle kaplı son derece görkemli bir yapı idi. Günümüze yalnızca çevredeki blok binaların altında kalan sarnıç kalıntıları gelebilmiştir.
-
Kocaeli Anıtları ATATÜRK ANITI (Merkez) Kocaeli il merkezinde, Sultan Abdüaziz Sarayı ile İstasyon arasındaki tepe üzerinde bulunan Atatürk Anıtı’nı Nijat Sirel 1933 yılında tunçtan yapmıştır. Mermerden dikdörtgen yüksek bir kaide üzerinde Atatürk, asker üniforması ile tasvir edilmiştir. Sırtında pelerini ile Atatürk denize yönelik sağ kolunu ileriye doğru uzatmıştır. Bu şekilde uygarlığın batıda olduğu simgesel olarak tanımlanmıştır. Heykelin kaidesi üzerinde Atatürk’ün Lozan Konferansı sırasında İzmit’te yapmış olduğu konuşmalar bölümler halinde yazılmıştır. Atatürk'ün bu heykeli yakınındaki saat kulesi ve Abdülaziz Sarayı ile birlikte Kocaeli'nin simgesi konumundadır. HANNİBAL ANITI (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesinde TÜBİTAK arazisi içerisinde Hannibal’in mezarının bulunması için XIX.yüzyıldan itibaren büyük çaba gösterilmiş, ancak kesin bir sonuç alınamamıştır. Atatürk 1934 yılında bu konu ile ilgilenmiş, mezarının bulunmasını ve etrafının düzenli bir park haline getirilerek, üzerine bir anıt dikilmesini istemiştir. Bunun üzerine araştırmalar yoğunlaştırılmış ve bugünkü TÜBİTAK arazisi içerisinde bulunan Hannibal Tepe üzerinde durulmuştur. Mezarın bulunamamasına karşılık Atatürk’ün bu isteği 1981 yılında gerçekleştirilmiştir. Hannibal Anıtı’nın yapımına 1980 yılının sonlarında başlanmıştır. Kocaeli valiliği’nin, Karayolları’nın, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın ve TÜBİTAK’ın ortak çalışmaları ile anıt tamamlanmıştır. Kültür Bakanı Cihan Baban tarafından 24 Temmuz 1981 günü anıt açılmıştır. Hannibal Anıtı 900 m2’lik bir alanı kapsayan beş ayrı bölüm halindedir. Bu bölümlere Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca olmak üzere Hannibal’in kısa yaşam öyküsünü anlatan mermer kitabeler yerleştirilmiştir. Bu kitabelerde: “Bu anıt, Atatürk’ün doğumunun 100.Yıldönümünde büyük komutan Hannibal’e olan beğenilerin bir ifadesi olarak yapılmıştır. Hannibal, Kartaca’nın ünlü bir komutanı ve devlet adamıdır. MÖ.247 yılında, Kuzey Afrika’da doğmuş, Roma’yı yok etme duyguları içerisinde yetişmiştir. Babası Hamilkar Barkas’ın Roma’ya karşı başlattığı ve tarihe Pön Savaşı adı ile geçen çarpışmaları sürdürmüştür. Ünlü Roma yürüyüşü bu komutan tarafından düzenlenmiş ve fillerle güçlendirdiği ordusu ile Romalıları İtalya’da, Barletta’da yenmiştir. Pek çok askeri zafer kazanan Hannibal Romalılara karşı başlattığı yeni bir savaş için Suriye Kralı Prussias’ın yardımını sağlamaya çalışmış ancak, başarılı olamamıştır. Bithynia Kralı tarafından Romalılara teslim edileceğini öğrenmesi üzerine Bihynia topraklarında Libyssa’da intihar ederek MÖ.183 yılında ölmüştür.” Yazılıdır. Hannibal Anıtı 25 ton ağırlığında, Hereke’den getirilen puding taşından yapılmıştır. Anıtın ortasına İstanbul Arkeoloji Müzeleri Heykeltıraşı Nejat Özatay’ın yapmış olduğu Hannibal’in portresi yerleştirilmiştir. YAHYA KAPTAN ANIT MEZARI (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi, Tavşancıl’da bulunan Yahya Kaptan’ın Anıt Mezarı, Atatürk’ün isteği üzerine, öldürüldüğü yer olan Tavşancıl’da yaptırılmıştır. Yahya Kaptan Milli Mücadele sırasında İzmit bölgesinde Milli Mücadeleyi örgütleyen kişidir. Yahya Kaptan 1910 yılında Makedonya’da amcasına saldıran bir Bulgar’ı öldürerek dağa çıkmıştır. O yıllarda Balkan ülkelerinde Osmanlı otoritesi çok zayıflamıştı. Yahya Kaptan kendi çetesini kurarak Bulgarlara karşı mücadele etmiş ve çete reislerine verilen Kaptan unvanını almıştır. Balkan Savaşı’ndan sonra İstanbul’a gelerek Teşkilat-ı Mahsusa’ya katılmıştır. Bundan sonra Sırplara karşı sabotajlara, Halil paşa’nın Irak cephesindeki mücadelesinde faal olarak görev almıştır. I.Dünya Savaşı sonunda İttihatçılar ile birlikte mücadeleye girişmiş, ittihatçıların menzil grubunda Anadolu’ya malzeme ve insan aktarımını sağlayan Kocaeli Yarımadasını kontrol altında tutmuştur. Milli Mücadele sırasında bölgeyi örgütlemiş ve Atatürk’e bağlılığını bildirmiştir. İstanbul Hükümeti’nin Jandarma Komutan Vekili Hilmi komutasındaki askeri birlik tarafından Tavşancıl’da kuşatılarak yakalanmış ve öldürülmüştür. Yahya Kaptan öldürüldüğünde 29 yaşında idi. Atatürk Yahya Kaptan’ın öldürülüşünden son derece etkilenmiş, Nutuk’ta Yahya Kaptan olayına uzun yer vermiş ve Onun için devrim tarihimizin en önemli kişilerinden biri olarak söz etmiştir. KARAMÜRSEL BEY ANIT MEZARI (Karamürsel) Kocaeli Karamürsel ilçesi büyük mezarlığında bulunan Karamürsel Bey’in anıt mezarının batı tarafında taşa oyulmuş bir kadırga resmi bulunmaktadır. XIV.yüzyılda yaşamış Türk komutanlardan olan Mürsel Bey, savaşlarda gösterdiği kahramanlık ve cesur davranışlarından dolayı Kara unvanı ile anılmıştır. Mürsel Bey denizcilik yönünden bilgisinden ötürü Osmanlı Beyliği içerisinde ün yapmıştır. Marmara’da Osmanlının deniz gücünün kurulmasında büyük payı olmuş, bugünkü Karamürsel’de 1327 yılında ilk Osmanlı tersanesi kurulmuş, savaş gemilerinin yapımına başlanmıştır. Osmanlılar denizciliği teşkilatlandırmış ve Karamürsel Bey de Osmanlı Devleti’nin ilk Derya beyi olmuştur. Karamürsel Bey’in vasiyetinde “Ölünce beni öyle bir yere gömün ki; sırtım dağlara dayansın, kucağıma denizi verin, daima Donanmayı göreyim” demiştir. Karamürsel Bey öldükten sonra gömüldüğü Pronektos’a Karamürsel ismi verilmiştir. Karamürsel Bey’in anıtı Karamürsel belediyesi tarafından yapılmış, 4 Temmuz 1976’da açılmıştır. Anıtın altındaki beyaz mermer kitabeye Karamürsel Bey’in kısa bir özgeçmişi yazılmıştır. Mürsel Bey'in mezarının üzeri, dört ayak üzerine oturtulmuş çadır şeklinde modern bir üst örtü ile kapatılmıştır. AKÇAKOCA ANITI (Kandıra) Kocaeli Kandıra ilçesi Kefken yolu yakınındaki Babadağ’da, Kocaeli’nin fatihi Akçakoca Bey’in anıt mezarı bulunmaktadır. Akçakoca, Osman Gazi’nin kumandanlarından olup, Sakarya ve İzmit’e akınlar yapmış ve buralardaki Bizans kalelerini ele geçirmiştir. Osman Gazi’nin oğlu Orhan Bey’in şehzadeliği sırasında Ona hocalık da yapmıştır. Akçakoca 1328 yılında Kandıra yakınlarında ölmüştür. Akçakoca’nın mezar anıtı 1974 yılında yapılmıştır. Anıt dışa açık piramidal gövdeli olup, yüksek bir podyum üzerine mezar lahti yerleştirilmiştir.
-
Kocaeli Köprüleri KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (Dil İskelesi) KÖPRÜSÜ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Dil İskelesi Mevkii’nde, Dil İskelesi Suyu üzerinde bulunan ve Mimar Sinan’ın eseri olan bu köprü XVI.yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Subasan Vadisindeki bu köprü aynı zamanda Bağdat yolunun bir bölümüdür. Kesme kalker taşından yapılan bu köprü, üç gözden meydana gelmiş, 45.24 m. uzunluğunda, 6.20 m. enindedir. Ortadaki büyük gözün açıklığı 10.60 m.dir. Köprünün tempan duvarları ile kemerlerinde kullanılan taşlar diğer köprülerde karşılaşılan taşlardan çok daha küçük ölçüdedir. Kemerdeki kilit taşı dışarıya doğru çıkıntılı bir şekilde yerleştirilmiştir. Köprünün ana gözünün iki yanında ayaklar üzerinde yuvarlak kemerli, hafifletme gözlerine yer verilmiştir. Ayrıca sağ tarafta, köprü ucunda da küçük bir tahliye gözü bulunmaktadır. Köprü ayakları ile selyaranlarda büyük boyutlu taşlar kullanılmıştır. Selyaranların menba tarafında olanlar sivri, mansap tarafında olanlar ise dikdörtgen şekildedir. Köprü harap olmasından ötürü 1972 yılında Karayolları tarafından onarılmış, yıkılan korkuluklarla selyaranlar ve baba taşları yenilenmiştir. Günümüzde İstanbul tarafındaki baba taşı orijinal, diğerleri yenilenmiştir. Bu arada köprünün üzeri de betonla kaplanmıştır. TAŞ KÖPRÜ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi ile İzmit sınırında olan bu köprü Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır. XVI.yüzyıla tarihlendirilen dere üzerindeki bu köprü kesme taştan yapılmış, bu yüzden de halk arasında Taş Köprü ismi ile anılmıştır. Köprünün ortasında yuvarlak kemerli büyük bir göz, bunun iki yanında da yuvarlak kemerli ikişer göz bulunmaktadır. iyi bir durumda günümüze gelen köprü halen kullanılmaktadır. VALİDE SULTAN KÖPRÜSÜ (Karamürsel) Kocaeli Karamürsel ilçesi, Karamürsel-Yenişehir yolu üzerinde bulunan bu köprü Karamürsel’e 25 km. uzaklıktadır. Yalak Deresi üzerindeki köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Ancak, XVI.-XVII.yüzyılda Osmanlı döneminde yapıldığı, yapı üslubundan anlaşılmaktadır. Banisinin Valide Sultan olduğu söylenirse de hangi Valide Sultan olduğu bilinmemektedir. Köprü üç gözden meydana gelmiş olup, 63.80 m. uzunluğunda, 4.55 m. genişliğindedir. Ortadaki en büyük gözün genişliği ise 12.35 m.dir. Muntazam kesme taştan yapılmış olan köprü sivri kemerli olup, sivri kemerleri tempan duvarlarına göre daha içeridedir. Köprünün ayakları önünde üçgen selyaranlar bulunmaktadır. Mansap tarafındaki selyaranlar ise, üçgen prizma şeklindedir. Köprünün büyük kemerinin kilit taşına bir rozet yerleştirilmiştir. Ayrıca kemerin sivri ucuna ulaşabilecek şekilde de üç volütlü taş buraya yerleştirilmiştir. Bu köprü günümüzde onarılmış ve kullanılmaktadır.
-
Kocaeli Kilise ve Manastırları YUNAN HAÇI PLANLI KİLİSE (Merkez) Kocaeli, Bekirdere Mevkii’nde, Kandıra yolu üzerinde il merkezine 3 km. uzaklıkta, kaynaklarda ismi geçen bir kilise bulunuyordu. Bu kiliseden günümüze herhangi bir kalıntı gelememiş ancak, Rüstem Duyuran 1948 yılında bu kilisede bir araştırma yapmıştır. Rüstem Duyuran’ın kazı raporunda da belirttiği gibi buradaki kilise dikdörtgen planlı, üç nefli ve üç apsisli idi. İlk bakışta bazilika plan tipini andıran bu kilise, 7.00x20.00x10.00 m. ölçüsünde bir yapı olup, ana mekan dört sütun tarafından taşınan merkezi bir kubbe ile örtülü idi. Bizans yapı sanatında kapalı Yunan haçı denilen plan grubu içerisindedir. Kilisenin zemini mermer döşeli olup, duvarlarında moloz taşlar ve çevreden toplanmış mimari parçalar ile kitabeler bulunuyordu. Büyük olasılıkla bu kilise MS.VI.-VII. Yüzyıllarda yapılmıştır. AYİOS PANDELEİMON MANASTIRI (Merkez) Kocaeli Yenidoğan Mahallesi’nde, Manastır Bayırı yamacında bu manastırın kalıntıları bulunmaktadır. XX.yüzyılın başlarında Hıristiyanların ziyaret ettiği bu kilisenin içerisinde ayrıca Aziz Panteleimon’un mezarı da bulunuyordu. E.D.D.Alessio 1912 yılında buraya gelmiş ve manastır civarında yedi odalı bir de kriptoya rastlamıştır. Bu azizin mezarının yeri Bizans sanat tarihçileri tarafından tartışmalıdır. Bazılarına göre, azizin mezarı kriptoda değil, manastır kilisesinin temelleri altında bulunuyordu. Nitekim kilise içerisinde 12 basamaklı bir merdivenle inilen 4.00x4.00 m. ölçüsündeki tonoz örtülü şapelin ortasında görkemli bir lahit bulunuyordu. Kilisenin son derece sade bir mimariye sahip olmasının yanında lahtin zenginliği şaşırtıcıdır. Popodin ve Wulff bu lahti IV.yüzyıla tarihlendirmektedirler. Lahit içerisinde yapılan araştırmada ölüye ait herhangi bir izle karşılaşılmamıştır. Bazı iddialara göre de bu lahit, azize ait olmayıp, Haçlı Seferleri sırasında burada ölen bir şövalyeye aittir.
-
Kocaeli Kale ve Surları NİCOMEDİA (İzmit) SURLARI VE KALESİ (Merkez) Kocaeli akropolünün sur ve kalelerini D.Pogodin ve F.Wulff incelemiştir. Onların yaptığı araştırmaya göre, şehir surları Roma, iç ve dış kale de Bizans dönemine tarihlendirilmiştir. İzmit surları, Paç Mahallesi’nde, Paç Camisi’nin bulunduğu yerden başlayarak kuzeye doğru devam etmiş, Terazi Bayırı’nın en yüksek noktasına ulaştıktan sonra güneybatıya dönerek sahile ulaşmıştır. Bu surların yapımında Nicomedia’nın antik çağ mezarlarına ait mimari parçalar, yer yer mezar taşları blok taşların arasında kullanılmıştır. Ayrıca duvarlar tuğla ve harç tabakaları ile de sağlamlaştırılmıştır. Roma Çağı duvar tekniği ve tuğla işçiliğini göstermesi yönünden İzmit şehir surları büyük önem taşımaktadır. Roma duvarları arasında yer yer Helenistik döneme ait parçalara da rastlanmaktadır. Roma döneminde böylesine geniş bir sur alanı içerisinde Roma yerleşiminin bulunduğu da söylenemez. Yalnızca herhangi bir saldırıya karşılık önlem olarak surlar böylesine geniş tutulmuştur. Çevredeki Eskihisar, Darıca kaleleri ile karşılaştırıldığında yapı tekniğinin birbirlerine çok yakın olduğu da görülmektedir. İmparator I.Nicomedes döneminde (MÖ.278-250) Kocaeli Bithynia Krallığı’nın merkezi olduğu zaman dış surlar yapılmıştır. Bu döneme ait surların bazı bölümleri günümüze kadar varlığını korumuştur. Ancak bu surların kapı ve kulelerini belirten bir planı bulunmamaktadır. Yalnızca Nezih Fıratlı’nın İzmit Rehberi’nde iç ve dış surları gösteren bir haritası bulunmaktadır. Surlar doğu-batı doğrultusunda 75-100 m. uzunluğunda; kuzey-güney doğrultusunda 50 m. genişliğindedir. Surlar kuzey ve güneybatıda burçlarla desteklenmiştir. Bizans dönemine tarihlenen İç Kale, şehrin en yüksek yerinde, Körfez’e hakim bir konumda, Orhan Camisi’nin bulunduğu Orhan Mahallesi’ni de kapsamına almaktadır. Antik Nicomedia nekropolünü de kapsayan bu bölgedeki İç Kale, dikdörtgen planlıdır. Kuzey cephesi dış surlara paralel, batı duvarı da kuzeyden güneye doğru uzanan surlara dik konumdadır. Burçlar dörtgen ve yuvarlak planlıdır. Bunlardan dörtgen burçlar düzgün taşlardan yapılmış ve bunların arasına iki veya daha fazla tuğla sırası yerleştirilmiştir. Buradaki tuğlalar 0.32 cm uzunluğunda, 3-4 cm. kalınlığındadır. Dörtgen burçlar birbirlerinden farklı ölçülerde olup, 7.00x4.00 m.; 6.00x7.00 m.; 8.00x500 m. ölçülerindedir. Yükseklikleri de 6-7 m.ye kadar ulaşmaktadır. Yuvarlak burçlar beyaz kesme taştan veya tamamen tuğladan yapılmışlardır. Bunların da yükseklikleri 6-9 m.ye kadar ulaşmaktadır. Bu burçların arkasında yığma olarak yapılmış 4 m. yüksekliğinde, 20 m. uzunluğunda sur duvarları yapılmıştır. Yuvarlak burçların iki ayrı dönemde yapıldığı anlaşılmaktadır. Taşların bazıları beyaz, gri ve hardal sarısı rengindedir. Bunların da aralarına yer yer tuğlalar yerleştirilerek hareketlendirilmiştir. Kaledeki son onarımlar Osmanlı döneminde yapılmıştır. Osmanlı dönemine ait taş işçiliği teknik olarak diğerlerinden ayrılmaktadır. Osmanlı döneminde daha çok surların güney tarafı elden geçirilmiştir. ESKİHİSAR KALESİ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi, Eskihisar Köyü’ndeki Eskihisar Kalesi deniz kıyısında dik yamaçlı bir tepe üzerinde limanı korumak amacı ile yapılmıştır. Kalenin kesin yapım tarihini gösteren bir kitabe bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla bu kale Bizans döneminde yapılmıştır. Eskihisar Kalesi’nden ilk kez Georgios Akropolite 1241 yılında söz etmiş, ardından Palekanon Savaşı nedeniyle de tarihte ismi geçmiştir. Latin İmparatorluğu’nun yöreye hakim olduğu dönemde bu kalenin isminden sık sık söz edilmiştir. O dönemde İznik İmparatoru III.İonidis Kocaeli yarımadasını ve buradaki kaleleri ele geçirmiştir. Bu olaylara göre, Eskihisar Kalesi’nin 1241 yılında var olduğu anlaşılmaktadır. Eskihisar Kalesi ve surları üç aşamalı olarak yapılmıştır. Kalenin iç surları I.Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından XII.yüzyılda; kalenin peçe duvarları İznik İmparatoru II.Ducas-Vatatzes (1222-1254) tarafından 1241’de; dış surlar ve güneydoğu köşesindeki burç Paleologoslar döneminde (1261-1453), yaklaşık 1300 yıllarında yapılmıştır. Kalenin yapı üslubu Bizans Konenoslar dönemine (1081-1185) işaret etmektedir. Nitekim İstanbul Edirnekapı’daki Anemas Zindanları ile İmparator Manuel Komnenos’un (1148-1180) yaptırmış olduğu İstanbul surları işçilik yönünden Eskihisar’a çok yakın benzerlikler göstermektedir. Mimari yönden incelendiğinde, Eskihisar Kalesi’nin iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana geldiği görülmektedir. Kale dikdörtgen plan şemasına sahip olup, dördü yarım daire, altısı da dörtgen kulelerle duvarları sağlamlaştırılmıştır. Kale girişi iki kule arasındadır. Bunun dışında üçü avluda, üçü de dış avluda olmak üzere altı kapısı daha bulunmaktadır. Bu kulelerin mazgalsız olarak yapılmış olmalarının nedeni de aydınlanamamıştır. Kalenin yapımında kaba yontma taş ile tuğlalar kullanılmıştır. Duvar kalınlıkları 1.50-1.60 m. arasında değişmekte olup, duvarlarda bir sıra tuğla dizisini bir sıra taş dizisi izlemektedir. Duvarların bazı yerlerinde iki veya üç tuğla dizisinden sonra, bir sıra taş dizisinin yapıldığı da görülmüştür. Ayrıca taş sıralarının iki yanına dikine veya enlemesine yerleştirilmiş tuğlalarla da cephe hareketli bir görünüm kazanmıştır. Duvarların bazı bölümlerinde ise taş dizileri dört bir yandan tuğlalarla çevrelenmiştir. Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun son dönemi olan Paleologoslar döneminde (1261-1453) ortaya çıkan bu tür duvar işçiliği İstanbul’da Blakerna Sarayı ile Edirnekapı surlarında da görülmektedir. Eskihisar Kalesi’nde dış surlara iç surlar kadar önem verilmemiş bundan ötürü de yalnızca moloz taşlar kullanılmış, tuğlaya yer verilmemiştir. Paleologoslar döneminde yapıldığı sanılan dış surların büyük bir bölümü yıkılarak ortadan kalkmıştır. Eskihisar Kalesi’nin doğu yönündeki ilk altı kule arasında uzanan sur duvarları avlu seviyesinden başlayarak kademe kademe yükselmiştir. Dış avlu duvarları arasında L harfine benzeyen kulelerin arası 30-60 m. arasında değişmektedir. Sur duvarları altıncı kulenin köşesinden doğuya yöneldikten sonra kuzeye doğru sert bir dirsek yaparak dönmektedir. Ardından yedinci kulenin doğusunda yeni bir dirsek daha yaparak batıya doğru uzanmış ve üçüncü kulenin kuzeybatı köşesinde sona ermiştir. Eskihisar’ın İç Kalesi 30.00x63.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Üç kulesi, iki kapısı ve bir de kumandan dairesinden meydana gelmiştir. Günümüze ulaşabilen kalıntılardan kulelerin dörtgen biçimde olduğu anlaşılmaktadır. Kumandan yeri olarak nitelenen yapı İç Kale’nin kuzeybatı köşesindedir. Bu yapı 16.00x10.00 m. ölçüsünde, dikdörtgen planlı ve iki katlıdır. Bu bölüm tonoz örtülü bir bodrumun üzerinde yükselmektedir. Kuzey yönü dışında kalan duvarlarda bazı pencereler olduğu da dikkati çekmektedir. Eskihisar Kalesi’nin duvarları tuğla bezemelerle süslenmiş ve böylece hareketli bir dış görünüm elde edilmiştir. Kumandan dairesinin batı duvarında yuvarlak tuğlalardan oluşmuş bir motif bulunmaktadır. Burada iç içe geçmiş üç daire görülmektedir. Bunlardan ilkinde tuğlalar düz, ikincisinde dikine, üçüncüsünde yine düz bezemelidir. Küçük tuğla parçaları ile uçları doldurulmuş olan bir yıldız motifi de bu kompozisyonu tamamlamıştır. Ayrıca güneyde Bizans mimarisinde yaygın biçimde kullanılan gamalı haça benzer bir meander motifi de bulunmaktadır. Kalenin ana girişinin doğusundaki kulenin batı duvarında da yine tuğlalardan yapılmış üçgen motifi dikkati çekmektedir. Tabanı yukarıya doğru üçgen motifi şeklindeki bu bezeme kalenin diğer duvarlarında da yer yer görülmektedir. Eskihisar Kalesi Kültür Bakanlığı tarafından 1995-2000 yılında onarılmaya başlanmış ve çevresinde de Kocaeli Müzesi Müdürlüğü tarafından kazılar yapılmıştır. Bu kazılarda sırlı sırsız Bizans keramikleri, kırık mimari parçalar, testiler, kabartma haç motifli kitabeler ele geçmiştir. Son yıllardaki çalışmalarda kalenin altında 8 sütunlu ve 15 kubbeli bizans sarnıcı ile kale çevresinde 1.025 seyirci kapasiteli tiyatro ortaya çıkarılmıştır. DARICA (Daritzion) KALESİ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Darıca’da bulunan bu kalenin Bizans dönemindeki ismi Daritsion’dur. Ancak eski isminin Tararion Kalesi olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Tarihte ilk kez ismini Palakanon Savaşları sırasında duyurmuştur. Yöre Osmanlıların eline geçince buraya Darıca Kalesi ismi verilmiştir. Bizans döneminde bu kalenin, önündeki iskeleyi koruma amaçlı bir karakol kalesi olarak yapıldığı sanılmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu kale ile ilgili bazı bilgiler vermektedir: ”Lebi deryada dört köşe kalesi vardır. Kalenin limana hazır cihetinde bir kapısı vardır. Kalenin komutanı ve muhafızı yoktur. İçinde 20 civarında üzeri örtülü ev mevcuttur”. Evliya Çelebi’nin bu bilgisinden yola çıkarak kalenin Osmanlı döneminde kullanılmadığı ve içerisinde yalnızca bir mahalle olduğu anlaşılmaktadır. Darıca Kalesi kıyıdan 200 m. yukarıda, sahile hakim bir sırt üzerinde yapılmıştır. Günümüze yalnızca kalenin küçük bir sur duvarı ile bir burcu gelebilmiştir. Kale içerisinden sahile inen gizli bir yer altı geçidi bulunmaktadır.
-
Kocaeli Kervansarayları ÇOBAN MUSTAFA PAŞA KERVANSARAYI (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Gölcükönü Meydanı, Bağdat Caddesi ile Küçük Yazı Sokağı, Çömlekçi Bayırı ve Odunkapısı sokakları arasında bulunan Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan kervansaray, Çoban Mustafa Paşa tarafından 1523-1524 yıllarında yaptırılmıştır. Çoban Mustafa Paşa Camisi’nin karşısında, Bağdat Caddesi ile Küçük Yazı Sokağı’nda bulunan kervansaray dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kervansaray aynı eksen üzerinde bir giriş mekanı, bunun iki yanında iki ayrı ahır bölümünden meydana gelmiştir. Ahır bölümleri arazi konumundan ötürü diğer yapıların daha altındadır. Kervansarayın yapımında tuğla hatıllı moloz taş kullanılmıştır. Payelerle ikiye ayrılan kervansarayın girişi 2.40x5.10 m. ölçüsünde basık kemerlidir. Giriş bölümünün üzeri kubbe, diğer bölümler tonoz örtülüdür. Buradan yan duvarlarında birer ocağın yer aldığı kare planlı, kubbeli bir diğer mekana, oradan da ahırlara geçilmektedir. Simetrik plan düzenine göre yapılan ahırlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlı olup, dörder paye ile ikiye bölünmüştür. GEBZE KERVANSARAYI (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesinde Eski Çarşı’da bulunan bu kervansaray, çarşının büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Kervansarayın planını Mimar Sinan çizmiş, yapımını Başhalifesi Hüssam Kalfa tamamlamıştır. Kervansaray 1200 m2’lik oldukça geniş bir alanı kaplamaktadır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre de 3000 insan, 2000 de atı barındırabilecek kapasitededir. Kervansaray moloz taş ve kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olup, revaklı bir avlunun çevresinde hücreler ve ahır kısmı bulunmaktadır. Zamanla harap olan kervansaray fuzuli işgale uğramış, daha sonra Gebze Belediyesi tarafından bu işgale son verilmiştir. PERTEV MEHMET PAŞA KERVANSARAYI (Merkez) Kocaeli Yeni Cuma Mahallesi’nde, eski İstanbul-Ankara Karayolunun yanında bulunan Pertev Mehmet Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan kervansaray, Pertev Mehmet Paşa’nın vasiyeti uyarınca Kethüdası Sinan Ağa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Paşa’nın ölümünden sonra külliye ile birlikte 1572-1579 yıllarında yapılmıştır. Kervansarayın duvar kalıntıları 1940’lı yıllara kadar gelmiş, ondan sonra da yok olmuştur. Y.Mimar Ali Saim Ülgen’den öğrenildiğine göre; kervansarayın cümle kapısı çift şekilde idi. Yapı güneybatı-kuzeydoğu yönünde dikdörtgen planlı idi. Dış duvarlarında on kagir dükkandan meydana gelen bir çarşı bulunuyordu. Kervansaray 25 ocaklı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülü idi. Bu çatıyı üç sıra halinde altışardan on sekiz ahşap direk taşıyordu.
-
Kocaeli Türbeleri ÇOBAN MUSTAFA PAŞA TÜRBESİ (Merkez) Çoban Mustafa Paşa Külliyesinin içerisinde bulunan Çoban Mustafa Paşa’nın Türbesi caminin güneyinde, diğer yapılardan bir duvar ile ayrılan hazirenin içerisinde bulunmaktadır. Türbe içerisinde yalnızca Çoban Mustafa Paşa’nın mezarı bulunmaktadır.Külliye 1523-1524 tarihleri arasında yapılmıştır. Çoban Mustafa Paşa 1579 tarihinde, Viyana Seferi sırasında ölmüş, Gebze’de ölümünden önce yapılan türbesine gömülmüştür. Türbe Klasik Osmanlı Türbe Mimarisinin tipik örneklerindendir. Kesme taştan sekizgen planlıdır. Üzeri sekizgen bir kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbe küçük pandantifli olup üç sıra halinde mukarnas dizileri de kubbe ile eteğini oluşturulmuştur. Türbenin içerisi alt sıra pencerelerin üzerine kadar çinilerle kaplanmıştır. İç mekan giriş cephesi dışında altlı üstlü her kenarda ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler mermer söveli ve dikdörtgen, üst sıra ise sivri kemerli alçı şebekelidir. Türbenin girişi zemindn0.75 m. yükseklikte bir girişi vardır. Üzeri ayaklar ve türbe duvarı arasındaki kirişlere atılmış eğimli bir çatı ile örtülmüştür. Türbe girişi kırmızı ve beyaz renkte alternatif sıralamış taş dizileri ile görkemli bir görünümü vardır. Sivri kemerli, Bursa kemerli bir kapı ve kemerlerle giriş oluşturulmuştur. MELKOÇOĞLU MEHMET BEY TÜRBESİ (Gebze) Kocaeli, Gebze ilçesinin güneyinde, Belediyenin arkasında bulunan Malkoçoğlu Mehmet Bey’in türbesi günümüze ulaşamamıştır. Eski İstanbul yolunun Gebze’ye giriş yolu üzerindeki mezarlığın yaklaşık otuz yıl önce ortadan kaldırılmasıyla birlikte bu türbe de yıkılmıştır.Ancak mezarın yeri bilinmektedir. Türbe açık kümbet şeklinde olup kitabesi Halil Edhem tarafından yayınlanmış, rölövesi de Y.Mimar Hasan Ergezen tarafından çizilmiştir. Kitabesi günümüze gelememiş, çalınmıştır. Buna dayanılarak Malkoçoğlu Mehmet Bey türbesi hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. Kitabesine dayanılarak türbe, İstfafanos isimli bir Bizanslı tarafından yaptırılmıştır. Türbe 6.00x6.00 m. ölçüsünde kare planlı bir yapı olup üzeri Osmanlı Mimarisinde ender görülen sivri bir külahla üzeri örtülmüştür.Türbenin köşelerinde L şeklinde yığma ayaklar, bunların ortasında ortasında birer mermer sütun yer almıştır. Sütunlar ve ayaklar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmış, üzeri de tuğladan düz bir kasnak ve sivri konik külahla örülmüştür. Türbenin ortasındaki iki sandukadan biri 1385’de ölen Malkoçoğlu Mehmed Bey’in, diğerinin kim ait olduğu bilinmemektedir. Türbeyi Mehmet Bey’in babası Malkoçoğlu yaptırmıştır. İLYAS ÇELEBİ TÜRBESİ (Gebze) Kocaeli, Gebze ilçesi, Menzilhane Mahallesi’nde İlyas Çelebi Camisi’nin avlusunda bulunan Türbe, XIV. Yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır. Uzun süre içerisinde pek çok onarıma uğraya türbe orijinal durumunu yitirmiştir. Türbe içerisindeki bir kitabeden İlyas Çelebi’nin torunlarından Şıkk-ı Evvel Defterdar Hasan Bey’in cami ile birlikte türbeyi de 1776’da onardığı öğrenilmektedir. HORASANLI ŞEYH KUDBEDDİN ÇELEBİ TÜRBESİ (Gebze) Kocaeli, Gebze ilçesinde, Çarşısı içerisinde Horasanlı Şeyh Kudbeddin’in türbesi bulunmaktadır. Kudbeddin Bey Gebze kadısı Feyzullahzade Kemalettin Bey’in oğludur. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Yaygın bir söylentiye göre Şeyh Kudbeddin Timur’un orduları ile birlikte Anadolu’ya gelmiş ve Gebze’de ölmüştür. Selçuklu Türbeleri üslubundaki türbenin XIV-XV yüzyılda yapıldığı mimari üslubundan anlaşılmıştır. Moloz taştan kare planlı olarak yapılmış, üzeri de basık bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin altında mumyalığı vardı. Türbenin kuzey girişinde kapısı ve diğer kenarlarda da birer penceresi bulunuyordu. Türbe, İsmet Paşa Caddesinin 1070 yılında açılışı sırasında yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. KADI FEYZULLAH BEY TÜRBESİ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesinin güneydoğusunda E-5 karayolunun kenarında bulunan türbenin yapım tarihi bilinmemektedir. Feyzullah Bey’in 1451 yılında ölümünden sonra ailesi tarafından yaptırılmıştır. Büyük olasılıkla da büyük torunu Kudbeddin Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Türbe moloz taştan yapılmış olup 13.50x15.95 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Türbenin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür.Yakın tarihlerde Gebze Belediyesi tarafından onarılmıştır. AKÇET DEDE TÜRBESİ (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi Denizli Köyü’ne yaklaşık 2 km. uzaklıkta Akçet Dede Türbesi bulunmaktadır. Akçet Dede’nin kim olduğu konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Türbe kare planlı olup Erken Osmanlı döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Üzeri piramidal konik bir çatı ile örtülüdür. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir. SULTAN BABA TÜRBESİ (Gölcük) Kocaeli Gölcük ilçesi, Değirmendere Örçün Köyü’nde bir tepe üzerinde bulunan Sultan Baba Türbesi’nin Osmanlı dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Sultan Baba Halveti Tarikatı’nın Şemsi kolunun bir üyesidir. Türbe içerisindeki sandukada 1787 yılına ait bir berat bulunmaktadır. Türbenin girişinde bir de haziresi bulunmakta olup, buradaki en eski mezar taşı 1879 tarihlidir. Moloz taştan yapılan türbenin mimari bir özelliği bulunmamaktadır. Dikdörtgen planlı türbenin iki uzun kenarında dikdörtgen söveli ikişer penceresi vardır. Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeniyle özelliğinden uzaklaşmıştır.
-
Geleneksel Sanatlar ve Giyisiler HALK OYUNLARI Yörede değişik bölgelerden gelen toplulukların getirdikleri oyunlar görülür. Her topluluk geldiği yerin oyunlarını yaşatmaya çalışmıştır. Yalnız Kandıra ve Karamürsel bir ölçüde geleneksel bütünlüğünü koruyabilmiştir.İlimizde, Balkanlardan, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen topluluklar ve Çerkezler bulunmaktadır. Kimi köylerde horon, hora ve karşılamalar, kasap oyunları, zeybekler ve Çerkez oyunları oynanmaktadır. Bunlarda öbür yörelerdekinden ayrı bir özellik görülmemektedir.İlimizin ilk yerlileri olan Manavların maalesef henüz derlenememiştir. Ancak merkez ilçemizin tamamı ile diğer ilçe merkezlerimiz dışında kalan köylerimizin büyük bir bölümünde yöresel oyunlar oynanmaktadır. Müziklerinin ince sazlarla ( Klarnet, Keman, Cümbüş, Darbuka, veya Küçük Davul) çalındığı oyunlar; erkeklerde kaşıkla ve bireysel oyunlar şeklinde,kadınlarda gruplar halinde kaşıklı veya kaşıksız olarak oynanır. Kına gecelerinde kapalı mekanlarda bir kadının ritim tutarak sözlü türküleri eşliğinde oynanır.Doğu Karadeniz Bölgesi’nden gelen insanlarımızın yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimlerinde kemençe veya Karadeniz davul-zurnası eşliğinde horon türü oyunlar şeklindedir. Oyunlar Kocaeli’de yaşayanlara özgü bir karakter kazanmamıştır. Oyunlar asıl yöresindeki isim ve figürlerle aynıdır.Balkan Türkleri-Muhacırlar 1920’li yıllarda geldikleri ve daha sonraki yıllarda yöreden gelebilecek göçlerle takviye olmadıkları için oyunlarda yöresel özgünlüklerini kaybetmişler ve modernize olan kent yaşamına uyum sağlamışlardır.Kafkas göçmenlerinden Çerkezler ve Abazalar daha çok İzmit ve çevresinde birkaç köy ve beldemizde özgün yapılarını koruyabilmiştir. Buralarda akordiyon veya tuşlu sazlar eşliğinde Kafkas oyunları oynanmaktadır. Gürcüler de ise Artvin’den gelenler Artvin oyunları, diğerleri ise kemençe eşliğinde horon türü oyunlar oynamaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelenler ise davul-zurna eşliğinde halay türü oyunlar oynamaktadır. GELENEKSEL GİYSİ İlin nüfus yapısındaki çeşitlilik, giyim-kuşamına da yansımıştır. Geleneksel yapının sürdüğü 1960’lara kadar ildeki giysiler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Bu, göçmen kesimlerde daha belirgindir. Çerkez, Abaza ve Gürcülerin giyiminde Kafkas etkisi görülmektedir. Yöresel giysi denildiğinde ilk akla gelen ilimizin yerlileri olan Manavların giysileri olmaktadır. Bu kesimin giysileri Manav köylerindeki orta yaş kadınlarımızda özgün yapısını sürdürmektedir.Kadın giysileri; başta, ön tarafı oyalı tepelik fes eşarpla başa bağlanmakta onun üzerinde kuşak hizasına kadar inen uçları oyalı atkı örtülmektedir. Gövdede içlik üstünde yakasız gömlek ve en üstte kalça hizasına kadar inen ceket giyilmektedir. Ceket üzerinden kemer bağlanmaktadır. Gövde altında diz altına kadar inen şalvar bulunmakta, ayakta da özgü çorap ve siyah kundura giyilmektedir. Erkeklerde klot pantolon, yakasız gömlek, belde özgün şal kuşak, başta püsküllü örgü fes ve ayakta siyah ayakkabı bulunmaktadır. Kandıra ve Karamürsel’in köylerinde yer yer geleneksel giysilerden renkli şalvara , renkli ve desenli basma entariye, ak yazma ya da “ serpme” denilen geniş, uçları püsküllü başörtülere rastlanmaktadır.
-
YÖRESEL YEMEKLER ÇORBALAR OVMA ÇORBA (UMAÇ ÇORBASI):Ana malzemesi hamur olan bir çorbadır. Çorba için öncelikle sadece un ve suyla oldukça katı bir hamur hazırlanır. Bu hamurdan elle küçük parçalar koparılarak elde ovalanır ve şekil verilir. Bu parçalar bir süre bekletilerek kurumaları sağlanır. Diğer yanda bir tavada tereyağı eritilir ve içine salça konarak birlikte kavrulur. En son olarak bir tencerenin içine dolusu kadar su konarak salçalı karışım suya bırakılır. Kaynamış olan suya hamur parçaları atılarak hamurlar pişinceye kadar kaynatılır. Ocaktan indirildikten sonra tuz ve baharatlar eklenerek hazır hale getirilir. Bu çorba istenirse kıymalı olarak da yapılabilir. Bu durumda kıymanın önce kavrulması gerek. KESME ÇORBA: Umaç çorbasında olduğu gibi bu çorba için de öncelikle un ve suyla sert bir hamur elde edilir. Hamurdan küçük bezeler hazırlanarak çok ince olmayacak şekilde yufka gibi açılır. Açılan hamur dörde katlandıktan sonra şeritler halende kesilir. Daha sonra bu şeritler de yatay olarak ince ince kesilir ve bir süre dinlendirilir. Bir tencerenin içinde varsa birkaç tane dilimlenmiş domates yoksa bir miktar salça yağda kavrularak üzerine su ilave edilir. BU su kaynadıktan sonra içine ince hamurlar atılarak pişirilir. Bu çorbaya bir miktar et suyu konursa daha lezzetli olması sağlanmış olur. İstenirse önceden haşlanarak hazır edilmiş olan nohut da çorbaya eklenebilir. Çorba hazır olduktan sonra üzerine nane serpilerek süslenir. Bu çorbanın başka bir adı da “oğlan büyüten çorba”dır. Özellikle çocuklar tarafından çok sevilerek tüketildiği için bu isim verilmiştir. Ancak evlerde bayram günlerinde mutlaka bulunması gereken bir çorba olduğundan “bayram çorbası” olarak da adlandırılır. DÜĞÜN ÇORBASI: Bir kepçe kadar un suyla karıştırılır ve bu sulu karışım süzgeçten geçirilir. Daha sonra süzülmüş karışım bir tencere içerisinde kaynamakta olan et suyunun içine konur ve karıştırılmaya devam edilir. Ayrı bir yerde bir yumurta ve limon suyu çarpıldıktan sonra tencereye ilave edilir. Bir süre kaynatıldıktan sonra çorbanın içine eritilmiş ve içine baharatlar konmuş olan yağ gezdirilir. ÇENEÇARPAN ÇORBASI: Mayasız olarak bir miktar un, bir yumurta ve su kullanılarak sert bir hamur yoğrulur. Hamurdan bezeler koparılarak oklavayla açılır. Yufka biçiminde açılan hamurlar ince şeritler halinde kesilir ve bir süre kurutulur. Diğer yandan önceden bir miktar yeşil mercimek ve börülce fasulyesi haşlanarak hazır hale getirilir. İnce kıyılmış soğanlar bir tencere içerisinde pembeleştirildikten sonra salça veya domates eklenerek bir süre kavrulur. Daha sonra haşlanmış yeşil mercimek ve börülce fasulyesi de bu karışımla birlikte kavrulur ve üzerine 3 - 4 bardak kadar su eklenir. Tenceredekilerin hepsi bir süre kaynadıktan sonra kurutulmuş hamurlar da atılır ve hamurlar pişinceye kadar kaynatılır. En son olarak tuz ve baharatları da eklendikten sonra çorba servise hazır hale gelir. POÇUK ÇORBASI: Kesilen hayvanın (küçük baş yada büyük baş olabilir ) ayak kısmındaki etlerinden yapılan bir çorbadır. Çorba öncelikle düğün çorbası gibi hazırlandıktan sonra içine etler konur. En son olarak da sirke ve sarımsak eklenir. UNLA HAZIRLANAN YEMEK VE YİYECEK TÜRLERİ: EKMEK: Kandıra da henüz fırınların yaygınlaşmadığı ve ekmeklerin satın alınmadığı dönemlerden beri kadınlar tarafından yapıla gelmiş olan her yemeğin yanında bulunan, mayalı bir ekmektir. Ekmeğin pişirildiği her evde ekmek hamurundan bir sonraki ekmekte kullanılmak üzere bir miktar hamur ayrılır. Bildiğimiz maya olarak kullanılan bu işleme yöresel olarak “hamur azıtmak” adı verilir. Hamur mayası, öncelikle ekmek için kullanılacak genişçe bir kap içerisinde bulunan unun bir köşesine konur. Başka bir kap içerisinde kaya tuzu katılarak tuzlu su hazırlanır ve hamurun yoğrulmasında bu su kullanılır. Mayayla birlikte hamur yorulduktan sonra üzeri bir bezle kapatılarak mayasının gelmesi beklenir. Hamur taşmaya başladıktan sonra içine ekmeğin daha yumuşak olması için bir miktar mısır unu konularak tekrar yoğrulur. Ekmeğin pişirilmesi mahalle fırınlarında mümkün olmaktadır. Bunun için her köyde birkaç tane bulunan fırınlar ortak alanlarda inşa edilmiştir ve fırın yakıldıktan sonra bir grup kadın aynı günde ekmek pişirebilir. Fırın aynı anda 30 – 40 ekmeğin pişirilebileceği büyüklüktedir. Hamurun taşmasına yakın öncelikle mahalle fırınının temizlenmesi ve hazırlanması gerekir. Fırın yakıldıktan sonra sıyırgı adı verilen şeyle küller çekilir ve uzun bir sopanın ucuna takılan ıslak bezle fırının içi silinir. Bu arada hamurdan pezi adı verilen eşit büyüklükteki parçalar tahtalar üzerine dizilir. Ekmeklerden önce bir kural olarak fırında pide pişirilir. Ardından toplu halde oval bir kürek yardımıyla ekmekler pişmek üzere fırına sürülür. Ekmeklerin pişmesi sırasında o gün ekmek pişirecek olan kadınlar birbirlerine yardım ederler. Temelde köylerde ortaya çıkmış olan bu ekmek fırınları Kandıra’nın köylerinde ve ilçe merkezinde halen kullanılmaktadır. CEVİZLİ EKMEK: Öncelikle ekmek hamuruna benzer şekilde mayalı bir hamur hazırlanır. Bu hamurun içine dövülmüş ceviz ve ufalanmış peynir konduktan sonra hamur tekrar yoğrulur. Bir süre beklemeye bırakılır. Büyükçe ve yuvarlak olması için elle şekil verildikten sonra fırına sürülür ve pişirilir. Piştikten sonra fırından alınan cevizli ekmek bir örtünün arasında dinlendirilir. Hazır haldeki cevizli ekmek dilimlenerek servis yapılır. SİMİT DOLMASI: Karamürsel’e has özel tek yemeği, bilhassa Ramazan aylarında bolca pişirilip tüketilen SİMİT Dolmasıdır. SİMİT Dolması, ekmek fırınlarında simit biçiminde üretilen pidedir. Peynir (ekşimik veya kıyma) ince kıyılmış maydanozla karıştırılır. Bir kaba su konur. Diğer bir kapta da yumurta sütle çırpılarak bekletilir. Belli ölçülerde kestiğimiz simit dolmaların yan taraflarından kesilerek iç kısmındaki hamur kısmı alınır. Daha sonra simit dolmaları bir kapta hazırlanan suya batırıp yumuşaması sağlanarak suyu sıkılır. Önceden hazırlanan iç malzeme yan tarafından kesilmiş olan Simit dolmasının içine doldurulur ve avuç içiyle bastırılarak kapatılır. Bu işlem tamamlandıktan sonra sıvı yağ tavaya konup kızartılırken, hazırlanan simit dolmalar çırpılmış yumurtaya bandırılarak kızgın yağda kızartılır ve biraz soğuduktan sonra servis yapılır. Yağda kızartmayı sevmeyenler ve ağır gelenler için hazırlanan simit dolmaları tepsiyle dizilerek fırında da kızartılabilir. KOCA GÖRMEZ: Herhangi bir fırında bir miktar ekmek hamuru alınır veya evde mayalı hamuru hazırlanır. Bu hamur bir tepsiye döşenir ve üzerine kızartılmış tereyağı gezdirilir. Bu işlemin ardından hamur alttan çekmek suretiyle peynirli olan kısım hamurla kapatılır. Büyük ve yuvarlak bir ekmek biçimi verildikten sonra hamur kapatılan kısım alta gelecek şekilde tepsi içinde ters çevrilir. Fırında pişirilen ekmek çok büyük olduğundan dilimlenerek servis yapılır. KURU BÖREK: Bu börek sonbaharda kış hazırlığı olarak yada ramazan aylarında özel olarak hazırlanan bir yiyecektir. Hemen her evde bol miktarda bulunan kuru börek, hanımlar tarafından imece usulü ile hazırlanmaktadır. Bir miktar un içine tuz ve su konarak sert bir hamur haline getirilir. Kuru böreğin içine istenirse yumurtada konabilir. Ancak hamura hiçbir zaman maya konmaz. Bu hamur daha sonra küçük bezelere ayrılır ve ince ince oklavayla açılır. Elde edilen yufkalar yağsız tavada saç üzerinde pişirilir. Buna kuru börek adı verilir. Her ev için oldukça fazla sayıda pişirilen kuru börekler aralarına kıyma peynir ya da sebzelerden hazırlanan iç konarak tepsilere kat kat döşenir ve fırınlarda tekrar pişirilir. İstenirse aynı yöntemle tatlı olarak da tüketilebilir. KESME: Adından da anlaşılacağı gibi kesme denildiğinde hamur kesmesi akla gelmektedir. Çorbalar bölümünde bahsetmiş olduğumuz kesme çorbası bu şekilde önceden kesilip hazırlanmış olan hamurlardan da yapılabilmektedir. Daha çok sonbaharda hemen her evde kadınların imece usulüyle yapmış oldukları kesme, kış hazırlıkları içerisinde yer alır. Sonbaharda kesilip oldukça fazla miktarda hazırlanan kesmeler, güneşte kurutulur ve kapalı bir yerde daha sonra yenmek üzere muhafaza edilir. Kesmenin hamuru için 25 yumurta, 0,5 kg un, bir o kadar irmik ve 1,5 kg süt kullanılır. Malzemelerin tümü karıştırılarak sert bir hamur yoğrulur ve elde edilen hamurdan 25 pezi çıkar bunlar oklavayla açıldıktan sonra bir saat kadar kurumaya bırakılır. Peziler önce dörde bölünür. Bunlar üst üste konularak tekrar şeritler halinde kesilir. Bu şeritler de üst üste konmak suretiyle ince ince kesilir. Bu şekilde kesilerek açılan pezilerin hepsi bitirilir. Kesmeler örtülerin üzerinde bir kaç gün güneşte kurutulur ve hazır hale gelir. Kesmeler özellikle kış aylarında çorba olarak veya makarna şeklinde pişirilerek yenilir. Ayrıca hamurlar bir de üçgen biçimli olacak şekilde kesilir. Buna “Pazina” adı verilir. Ve üzerine kavrulmuş kıyma sarımsaklı yoğurt dökülerek hazırlanabilir. DÜDÜK MAKARNA: Un, su ve bir yumurta karıştırılmak suretiyle sert bir hamur elde edilir. Düdük Makarnanın hamuru mayasız olmalıdır. Hamurdan parçalar alınarak bunlar oklava yardımıyla açılır. Açılan pazılar bıçakla küçük kareler halinde kesilir. Bunlarda bir kalem kullanılarak silindir şeklinde bükülür ve yapıştırılır. Böylece hazır olan makarnalar kurumaya bırakılır. Kurumuş olan düdük makarnalar kaynamakta olan suyun içine bırakılarak pişirilir. Süzgeçle suyun içinden çıkarılan makarnalar bir tepsiye alınır ve üzerine kızartılmış bol Tereyağı dökülür. En son olarak da rendelenmiş koyun peyniri serpilerek servise hazır hale getirilir. YALANCI MANTI: Hazır alınmış olan veya evde açılan yufkalar ve kıyma bu yemek için gerekli olan malzemelerdir. Öncelikle ince kıyılmış soğanla birlikte kıyma kavrulur, kıyma piştikten sonra iç hazırlanmış olur. Bir yufka dört eşit parçaya bölünür ve her bir parçanın içine hazırlanan içten konur. Daha sonra bu parçalar rulo şeklinde katlanır ve bıçakla bu rulolar birkaç parça olacak şekilde kesilir ve tepsiye dizilir. Fırında bir süre pişirilen mantılar piştikten sonra üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servise sunulur. KAÇAMAK (MALAK): Kandıra’da önceleri çok sık yapılan ancak son zamanlarda unutulmuş bir yemektir. Bu yemeğin ana maddesi mısır unudur. Öncelikle bir tencere içinde bol miktarda su kaynatılır ve tuz serpilir. Kaynamakta olan suyun içine mısır unu yavaş yavaş eklenerek oklava yardımıyla sürekli karıştırılır. Hamur oklavaya yapışmadığında kıvama gelmiş demektir ve ocaktan alınır. Bu karışım lokmalar halinde kaşıkla alınır ve bir tepsiye dizilir. Kaçamağın üzerine kızgın tereyağı gezdirilip ve rendelenmiş koyun peyniri serpilir. Genellikle peynirli olarak tercih edilir. Ama istenirse üzerine peynir yerine şeker serpilerek tatlı olarak ta yenilebilir. Kaçamağın başka bir türü daha vardır ki o da sucuk veya pastırmayla yapılır. Mısır unundan yapılan hamur piştikten sonra tepsiye boşaltılır ve ortası çukur olacak şekilde açılır. Açılan kısmada kızartılmış sucuk ya da pastırma konulur ve servis yapılır. GEBZE MANTISI: Normal mayasız hamuru yapıp yufka gibi ince ince açıyoruz. Kare kare kesiyoruz. İçine tavukla yapılmış pilavı koyuyoruz. Bohça gibi kapatıp tepsiye diziyoruz. Fırında kızartıp üzerine tavuk suyu ve tavuğun beyaz etlerinden koyup, servise hazır hale getirilir. ISPANAKLI PİDE: Pide mayalanmış ve taşmış hamurdan yapılır. Öncelikle pide içi hazırlanır. Ayıklanmış ve temizlenmiş olan ıspanağın sapları kesilir ve yalnızca yaprak sapları kullanılır. Yağda ince kıyılmış soğanlar pembeleştirildikten sonra içine birkaç tane yumurta kırılır ve ıspanak yapraklarıyla birlikte iyice kavrulur. İçine tuz ve baharatlar konduktan sonra iç hazır haline gelir. Öte yandan pide içi hamurdan uygun büyüklüklerde parçalar alınır ve oklavayla çok ince olmayacak şekilde oval biçim verilerek açılır. Pide hamurunun üzerine kaşık yardımıyla ıspanaklı içten koyarak hamurun kenarları birleştirilir ve kapatılır. Pideler fırında pişirildikten sonra üzerine tereyağı sürülür. Yanında ayranla birlikte servise sunulur. KANDIRA HAMURSUZU: Yemeklerin yanında ekmek olarak tüketilen bir yiyecektir. Bir miktar un, birkaç yumurta, yoğurt ve peynir karışımından oluşan mayasız bir hamur hazırlanır. İçine karbonat ya da herhangi bir şey konmaz. Hamura elle yaslaç üzerinde şekil verilerek fırında pişirilir. KERPE LOKUMU: Adı her ne kadar lokum olarak geçse de. Kerpe lokumu bildiğimiz lokuma benzeyen tatlı değildir. Kandıra mutfağının hamur işlerinden biri olan lokum, daha çok doyurucu tarzda hazırlanan bir börek türüdür. Un su, yoğurt, yumurta peynir, kabartma tozu ve suyla oldukça yumuşak bir hamur hazırlanır. Bu hamur oklavayla çok ince olmayacak şekilde açılır ve yağda kabaracak şekilde kızartılır. Böylece yenmeye hazır hale gelir ve genellikle çayın yanında ikram edilir. Kerpe Lokumu adı gibi daha çok Kandıra İlçesi’nin Kerpe Beldesi’nde hazırlanan bir yiyecektir. LOKUM: Mayalı bir hamur hazırlanır ve hamurun taşması beklenilir. Bu hamurdan elle bir parça kopartılır ve inceltilerek düzgün bir şekilde verilir. Bu parçaların içine dövülmüş ceviz, fındık ve kuru üzümden oluşan iç, peynirli iç veya soğanlı iç olarak konur ve rulo şeklinde kıvrılır. Hamur bitinceye kadar bu rulolardan hazırlanır ve dilimler halinde kesilir. Kesilen kısımlar üste gelecek şekilde tepsiye dizilir ve kabarmasını beklemek üzere tepside bir süre bekletilir. Lokumun başka bir türü de pırasalı olarak yapılanıdır. Pırasa bir-iki adet ince kıyılmış soğanla birlikte kavrulduktan sonra hamurun içine kaşık kaşık konur ve rulo şeklinde katlanır. En sonunda fırında kızarıncaya kadar pişirilir. Özellikle bayramlarda pişirilen lokuma aynı zamanda bayram lokumu da denilmektedir. CİZLEME: Bir miktar un içine tuz ve mayası konulduktan sonra bol su ile karıştırılır. Bu malzemelerinin karışımıyla oldukça sulu bir hamur elde edilmiş olur. Hamur bir süre bekletilerek taşması sağlanır. Büyükçe bir kap içinde hamur taştıktan sonra kepçe yardımıyla alınır ve toprak saç üzerine yayılarak pişirilir. Bu hamur yalnızca birer kepçe konularak ince cizlemelerinin ince olması sağlanır. Hamurun her iki yüzü de çevrilerek göz göz oluncaya kadar pişirilir. Yenmeye hazır hale gelen cizlemeler tavuk ve et suyuna batırılarak daha lezzetli bir şekilde yenir. PİLAVLAR İÇ PİLAV: İnce ince kıyılmış soğanlar eritilen tereyağı içersinde sarartılır ve üzerine az miktarda salça veya domates eklenir. Daha önceden ayıklanmış ve yıkanmış olan pirinçte bu karışımın içine bırakılarak bütün malzemeler kavrulur. bu işlemin ardından pirincin üzerini örtecek kadar sıcak su eklenerek kısık ateşte pişirmeye bırakılır. Pilavın pişmesine yakın üzerine daha önceden ince kıyılıp kavrulmuş ciğer, dereotu ve karabiber de eklenir. Ayrıca iç pilava bir tatlı kaşığı kadar, şeker, çamfıstığı ve kuş üzümü de konmalıdır. İç pilav tavuk veya hindinin içini doldurmak için kullanıla bildiği gibi kadınbudu köftenin yanına da konulabilir. Yılbaşı günlerinin özel yemeği olan hindi pişirildiği zaman içine de mutlaka bu pilav doldurulmaktadır. TATLILAR KETEN HELVA: Keten helvanın malzemeleri belli ölçülerde konmalıdır, bunun için öncelikle 2 kg şekere 1,5 limon sıkılır ve üzerine de 4 bardak su eklenir. Su ve şeker karışımı oldukça uzun bir süre kaynatıldıktan sonra koyu kıvama gelir ve bu işlemin ardından limon sıkılır. Koyu kıvama gelmiş olan tatlı genişçe bir tepsi üzerine dökülür ve daha da koyulaşması için kar üzerine oturtulur. Diğer yanda bir miktar un yağ içerisine konularak tahta kaşık yardımıyla 1-1,5 saat kadar ağır ateşte kavrulur. Bu işlemin ardından iki kişi tepsi üzerindeki ağdayı elleriyle çekiştirerek bir miktar yumuşattırdıktan sonra top haline getiriler. yağda kavrulmuş olan bu ağdanın içine yedirilmeye çalışılır. Bu işlem de oldukça zor ve uzun süreli olduğundan daha güçlü kuvvetli kişiler tercih edilir. Un ve ağdanın karıştırılmasından sonra helva yavaş yavaş kıvama gelmeye başlar ve tel tel dökülür. Keten helva pişmaniyenin atası olsa da pişmaniye gibi beyaz renkli değildir. Açık kahverengide olan keten helva yenirken de pişmaniyeden kalınmış hissi verir. Keten helvaya kavrulmuş un ve ağdanın karışımı sonucunda uzun teller şeklinde olan görüntüsü nedeniyle keten parçalarına benzediğinden bu isim verilmiştir. HOŞMENİ (HOŞMERİM): Anadolu’nun en çok bilinen ve sevilen tatlılarından biri olan höşmerim, Kandıra da höşmeni olarak adlandırılır. Eskiden beri özellikle Hıdrellez günlerinde yapılan bir tatlıdır. Bu tatlının yanında taze peynir kullanılmasına dikkat edilir. Bunun içinde hanımlar tuzsuz olarak höşmerim için önceden evlerinde koyun sütünden peynir yaparlar. Bir miktar taze peynir ufalanır ve iyice karıştırılır. Eritilmiş tereyağının içine ufalanan peynirler atılarak, tahta kaşıkla sürekli karıştırmak suretiyle peynirlerin yağda erimesi sağlanır. Daha sonra içine bir miktar un konur ve bu karışım kaşıkla karıştırılmaya devam edilir. Un ve peynirler iyice sararıncaya kadar (yaklaşık yarım saat süre) kavrulur. Kavurma işlemi un kokusu gidinceye kadar devam eder. Kıvamına gelince üzerine şeker serpilerek demlenmeye bırakılır. Höşmeninin rengi sapsarı olmalı ve kendisi de muhallebi kıvamında olmalıdır. ZERDE (TATLI):4 su bardağı suya bir su bardağı pirinci koyuyoruz. Pirinci yumuşayınca şekeri ilave ediyoruz. Zerdeçalı sulandırıp içine koyuyoruz. Yarım kepçe gül suyunu da ilave ediyoruz. Karanfili de sulandırıp içine koyuyoruz. Koyulaşınca kâselere koyup üzerini kuş üzümü Antep fıstığı ile süsleyip servis yapıyoruz. DOLU HELVASI: Kandıra da çok uzun tatlılardan beri yapılan ve bilinen tatlılardan biridir. Bunun için gerekli malzemeler 1 tas köy nişastası (dışarıdan alınan nişasta tercih edilmez), 1 tane yumurta, 2 çay bardağı toz şeker ve kızartmak için sıvı yağ. Nişastanın içine yumurta ve şeker karıştırılarak malzemenin tümü macun haline gelinceye kadar iyice çırpılır. Bir tava içersinde bulunan kızgın yağın içine bu karışım atılarak tahta kaşığın tersiyle ezilir ve dağıtılır. Yağda kızarmaya başlayan malzeme dolu şeklini alınca kevgirle alınır ve servis yapılır. KURU BÖREK TATLISI: İsteğe bağlı olarak birkaç tane kuru börek alınır ve börekler hafifçe ıslatılır. Islanmış olan börekler fırında kızartılırken bir yandan da şerbeti kaynatılır. kuru börekler fırından çıkartılınca üzerlerine sıcak sıcak şerbeti dökülür. Bu şekilde kat kat börekler tepsiye dizildikten sonra en son olarak şerbetin geri kalan kısmı üzerlerine dökülür. Böylece kuru börek tatlısı hazır hale gelir. NAZLI: Bilinen keke benzer şekilde yapılan en çok çayın yanında tercih edilen tatlılardan biridir.2 tane yumurta,1 bardak yoğurt ve şeker, aldığı kadar mısır unu,az miktarda karbonat büyük bir kabın içinde iyice karıştırılır.Yağlanmış olan tepsiye hazırlanan hamur boşaltılır ve fırında hafif ateşte pişirilir.tatlı çok kısa sürede piştiği için ‘Nazlı’ olarak adlandırılmaktadır. Bu nedenle de pişirilirken dikkatli olmak ve ateşi iyi ayarlamak gerekir. GÜL BÖREĞİ. Böreğin hamuru için önceden bir miktar tuzlu su hazırlanır. Bu tuzlu su, süt ve unla oldukça yumuşak bir hamur hazırlanır. Hamuruna az miktarda karbonat da eklenir. Hamurdan parçalar alınarak nişasta serpilmiş yaslaçın üzerinde büyükçe olacak şekilde açılır. Açılan hamur dört parçaya bölünür ve parçalardan her birinin içine çekilmiş ceviz konarak katlanır. Gül biçiminde şekil verilir. Tepsiye dizilen gül biçimli börekler fırında pişmeye bırakılır. Öte yandan şeker ve suyun kaynatılmasıyla elde edilen şerbeti hazırlanır. Börekler fırında piştikten sonra her birinin üzerine birer kaşık yağ konur. Son olarak üzerine ılık haldeki şerbeti dökerek yenmeye hazır hale getirilir. ÜRE: Ana maddesi darı olan sütlü bir tatlıdır. Bu tatlı için kullanılan darı, yörenin köylerinde yetiştirilir ve değirmenlerde öğütülür. Tatlı yapmak isteyen hanımlar üre için kullanacakları darıyı semt pazarından alırlar. Darı şekil olarak çok küçük taneli bir tahıldır ve kuşyemine benzerliğiyle bilinir. Üre yapımında kullanılacak olan darı büyüdükçe bir leğende soğuk suyla birkaç defa yıkanır. Yıkanmış olan darılar bir tencere içinde kaynamakta olan sütün içine yavaş yavaş konur ve koyulaşıncaya kadar sürekli karıştırılır. Koyu kıvamına gelen üre ocaktan alınmaya yakın şekeri konur. Tencereden daha küçük kâselere boşaltılarak soğutulur ve servis yapılır. İsteğe bağlı olarak üzerine gül suyu da dökülebilir. Darı, az miktarda kullanılmasına karşın pişince çok miktarda üre tatlısı yapılmış olur. Bu görünümü nedeniyle tatlıya “üre” adı verilmiştir. Muhallebi görünümündeki tatlı en çok düğünlerde tercih edilmektedir. AKKABAK TATLISI: Akkabak yörede yetişen bir kabak türüdür. Bilinen bal kabağından farklı bir kabak türü olmasına karşın pişirilme şekli benzerdir. Kabaklar kabukları soyulduktan büyük dilimler halinde dilimlenir ve yıkanır. Kabaklar bir tencere içerisinde bir sıra kabak bir sıra toz şeker olacak şekilde konur. Kısık ateşte kaynatılmak suretiyle pişmesi sağlanır. İsteğe bağlı olarak fırında da pişirilebilir. Kabağın üzeri dövülmüş fındık ya da cevizle süslenir. Akkabak tatlısı yılbaşı günü ve Ramazan ayı boyunca hemen her evde bulunması istenilen bir tatlıdır. Yeni bir yıla girerken kabak pişirmenin uğurlu geleceğine inanılır. KIVIRMA: Evde açılan veya dışarıdan hazır olarak yufkalar dörde bölünür. Diğer yanda kıvırmanın içi soyulup dilimlenmiş olan bal kabağı rendelenir. Üzerine toz şeker ve dövülmüş ceviz dökülür. Bu şekilde hazırlanan iç, yufka parçalarının üzerine konarak rulo şeklinde katlanır. Bir tepsi üzerine dizilen rulolar fırında pişirilir. Pişmiş olan kıvırma fırından çıktıktan sonra üzerine sadece toz şeker serpilerek veya şerbet dökülerek yenir. SEBZE YEMEKLERİ: EVELİK (EFELİK): Bu bitki de yıkanıp temizlendikten sonra yağda kavrularak hafif sulu olarak pişirilebilir. Bunun haricinde biraz daha sulu olarak hazırlanır ve içine bulgur ya da pirinç konarak pişirilir. Efelik eğer iri yapraklıysa dolması da yapılabilir. Yukarıda sözünü ettiğimiz mancar olarak bilinen ve kırlardan toplanan bitkilerin tümü bu şekilde pişirilerek tüketilmektedir. Bunlar içerisinde yaprakları maydanoza benzeyen kazayağının kullanımı farklıdır. Kazayağı genellikle börek içi olarak hazırlanmaktadır. Ayrıca yıkanıp temizlenen efelik çiğ olarak bir tür salata olarak tüketilebilir. Efelik yaprakları üzerine sirkeli ve sarımsaklı sos hazırlanarak dökülür. Ve servise sunulur. ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR: Soğanı yağ ile kavuruyoruz. Taze iç baklayı ilave ediyoruz. Daha sonra küp küp doğranmış enginarı ilave ediyoruz. Biraz daha sarardıktan sonra suyunu koyuyoruz. EBEGÜMECİ: Öncelikle toplanan ebegümeci ayıklanır ve yıkanır Ayrı bir tencerede ince kıyılmış soğan ve kıyma kavrulur. Kavrulmuş olan malzemelerin üzerine su konur ve ebegümeci yaprakları da içine atılarak bir süre kaynatılır. Pişmeye yakın az miktarda pirinç konarak birlikte pişirilir. Buna ebegümeci yemeği adı verilir ve özellikle hasta olanlar için ilk akla gelen yemeklerden biridir. Ebegümeci yemeğinin yanında çok lezzetli Kandıra yoğurdunun da bulundurulmasına dikkat edilir. Bu yemeğin mide ve bağırsak hastalıklarına iyi geldiğine inanılmaktadır. ŞEKER PANCARI: şeker pancarı yukarıda sayılan bitkiler gibi doğada hazır bulunan bir bitki değildir, bahçelerde özel olarak yetiştirilir. Şeker pancarı yıkanıp temizlendikten sonra küçük küçük parçalara ayrılır. Bir tavada ince kıyılmış soğanlar pembeleştirildikten sonra pancarlarda tavaya atılarak suyunu çekinceye kadar kavrulur. İstenirse üzerine yumurtada kırılabilir. Şeker pancarı bu şekilde tüketilebilir ya da börek içi olarak da kullanılabilir. Bunun dışında şeker pancarı su da haşlandıktan sonra üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek de yenmeye hazır hale getirilir. Şeker Pancarının köklerinden yapılan turşu da yörede en sevilen yiyeceklerden biridir. Turşu için özellikle kırmızı pancar kullanılmaktadır. Şeker Pancarı turşusu ya sade olarak yapılır ya da karışık turşuların içinde bir çeşit olarak kullanılır. KARALÂHANA: Daha çok köylerde yetiştirilen karalâhana yörede bulunan Doğu Karadeniz’in farklı illerinden gelerek buraya yerleşen kişilerin tercih ettiği bir sebzedir. Ancak zaman içinde Kandıra mutfağına yerleşmiş ve benimsenmiştir. Yörede en çok sevilen sebzelerden biri olan karalâhanayla birçok yemeğin yapıldığı görülmektedir. SALATALAR VE MEZELER SU MANCARI SALATASI: Su mancarı sulak yerlerde ve özellikle dere kenarlarında kendiliğinden yetişen geniş yapraklı bir bitkidir. Mancarlar toplanıp yıkandıktan sonra iri olacak şekilde doğranır, üzerine limon suyu ve sıvı yağda eklenerek salata hazırlanmış olur. Su mancarı ayrıca pide içi olarak da tercih edilen bir bitkidir. Bunun için su mancarları doğranır ve çiğ olarak pidenin içine konur. SEMİZOTU SALATASI: Semizotunun çok taze yaprakları salata için çiğ olarak kullanılır. Yıkandıktan sonra ayrılmış olan semizotu yapraklarının üzerine sıvı yağ ve sarımsak eklenerek salata hazırlanır. İsteğe bağlı olarak yoğurtlu olarak yenilebilir. KARNABAHAR SALATASI: Yıkandıktan sonra bıçakla parçalara bölünen karnabahar, birkaç dakika suda haşlanır. Suları süzülüp genişçe bir tabağa alınan karnabahar üzerine bol limonlu ve sarımsaklı sos ilave edilerek hazır hale getirilir. LAHANA SALATASI: Lahananın dolma yapıldıktan sonra artan sert kısımları küçük küçük doğranır ve suda haşlanır. Haşlanmış olan lahananın içine bir miktar kıyılmış maydanoz konur, sıvı yağ gezdirilir, limon, sarımsak ve pul biber de eklendikten sonra lahana salatası hazır hale gelir. Buna günlük turşu da denir. Başka bir günlük turşuda yeşil biberle yapılan ve daha çok garnitür olarak kullanılan bir yiyecektir. Bunun için yeşilbiberler bir süre suda haşlandıktan sonra sosu da eklendikten sonra günlük turşu hazır hale gelir. CARCUR: patlıcanla hazırlanan bir mezedir. Sobada veya tüpte közlenerek pişirilen patlıcanların kabukları soyulur ve ince ince doğranır. Patlıcanların üzerine sıvı yağ, sirke ve sarımsak eklenerek yenmeye hazır hale getirilir. Tabağın kenarlarına domates dilimleri dizilerek carcur süslenir. ISPANAK BORANASI: Ispanakların yalnızca yaprakları kullanılarak hazırlanan yemektir. Yıkandıktan sonra saplarından ayrılan ıspanak yaprakları kısa süre haşlanır ve suyu süzülür. İçine soğan konularak veya soğansız olarak yağda kavrulur ve yoğurtlu olarak yenir. Daha çok meze olarak tercih edilen yemeklerden biridir. PATLICAN BRONASI: İnce ince kıyılmış soğanlar, yeşilbiberler ve küçük doğranmış patlıcanlar domatesle birlikte iyice kavrulur. İçine istenirse kıyma da konula bilir. Patlıcanlar piştikten sonra tuzu ve baharatları da eklenerek servise hazır hale gelir. Patlıcan boronası gibi daha çok meze ya da ön yemek olarak tercih edilen yemeklerden biridir. POSPOS: Beyaz renkli sapları olan bitkinin yaprakları da maydanoza benzemektedir. Pospos az miktarda haşlandıktan sonra üzerine sirkeli ve sarımsaklı sos dökülerek hazırlanmış olur. Bir tür salata olarak hazırlanan pospos daha çok et yemeklerinin yanında sofrada bulundurulur. Pospos’un içine bir miktar haşlanmış havuç da konularak limonlu sosla da hazırlamak mümkündür. ACIKA: bayat ekmeğin içi çıkarılır ve üzerine dövülmüş ceviz, sarımsak, sıvıyağ, pul biber, tuz konularak yoğrulur. Bu karışım oldukça koyu bir kıvamda olmalıdır. Bir süre bekletilerek dinlendirilen acıka, kahvaltıda ekmeğin üzerine sürülerek veya balık yemeklerinin yanında garnitür olarak yenilebilir. TURŞULAR PATLICAN TURŞUSU: Mevsiminde bulunan taze patlıcanların baş kısımları kesilir ve soyularak hazır hale getirilir. Bütün olarak soyulan patlıcanlar bir süre haşlandıktan sonra sertleşmesi için soğuk suda bekletilir. Bir taraf ta da ince kıyılmış olan kereviz ve kereviz yaprakları, havuç, maydonoz, domates, salatalık, biber, lahana kullanarak patlıcanlar için iç hazırlanır. Ayrıca bu içe pul biber ve sirke de konur. Patlıcanların içi karnıyarıkta olduğu gibi açılarak bu iç doldurulur ve kereviz saplarıyla patlıcanlar açılmaması için bağlanır. Cam kavanozlara veya bidonlara yerleştirilen patlıcanların üzerine kaya tuzu serpilir ve bu şekilde ağzı kapatılır. Patlıcanların üzerine ayrıca su konmaz suyun turşusunun tadını bozabileceği düşünülür. PANCAR TURŞUSU: Kırmızı şeker pancarları öncelikle soyulur ve haşlanır. Haşlama suyu kırmızı renklidir ve bu su dökülmez. Haşlanmış olan pancarlar yuvarlak şekilli olarak dilimlendirilir. Pancarın haşlama suyuna bir miktar şeker, sirke ve dövülmüş sarımsak konulduktan sonra dilimlenmiş olan pancarlarda kavanozlara doldurularak ağzı kapatılır. KIZILCIK TURŞUSU: Gülgiller cinsinden olan kızılcık bitkisi kırlarda kendiliğinden yetişmekte ve çeşitli şekillerde yiyecek olarak kullanılmaktadır. Kandıra mutfak kültürünün zenginliklerinden biri olan kızılcık, istenirse ağacından toplanılmakta veya pazardan satın alınmaktadır. Kızılcık turşusu çok olgun olmayan kızılcıklardan yapılır. Ayıklanıp yıkanan kızılcıklar kavanozlar da önceden hazır olan tuzlu suyun içine bırakılır ve yeninceye kadar bekletilir. Yenilmek üzere çıkarıldığında salataların üzerini süslemek için veya sade olarak yemeklerin yanına konulabilir. Yemeklerin yanına konulacaksa çıkartıldıktan sonra üzerine sıvıyağ gezdirilir.
-
KOCAELİ İLİNİN COĞRAFİ KONUMU Kocaeli, Marmara Bölgesi'nin Çatalca-Kocaeli Bölümü'nde, 29°22'-30°21' doğu boylamı, 40 D 31 '- 41*13' kuzey enlemi arasında yer alır. Doğu ve güneydoğuda Sakarya, güneyde Bursa illeri, batıda Yalova ili, İzmit Körfezi, Marmara Denizi ve istanbul ili, kuzeyde de Karadeniz'le çevrilidir. İl merkezi İzmit'in doğusundan geçen 30° doğu boylamı Türkiye saati için esas kabul edilir. Kocaeli ilinin yüzölçümü 3.505 km 2 'dir. Asya ile Avrupa'yı birleştiren önemli bir yol kavşağında bulunmaktadır. Doğal bir liman olan İzmit Körfezi işlek bir denizyoludur. İlin kuzeybatı yüzündeki İstan bul il sınırı, Gebze ile İstanbul arasında akan Kemiklidere'nin doğusundan geçer. Güneybatıda İstanbul-Kocaeli sınırı İzmit Körfezi'nin karşı kıyısında Yalova topraklarıyla son bulur. Bursa sınırını Samanlı Dağları'nın tepelerinden geçen hat oluşturur. Güneydoğuda bu sınır Maşukiye'nın hemen yanındaki Sapanca Gölü kıyısında Sakarya iline dayanır. DAĞLAR Sakarya Irmağı'nın batı yakasından başlayarak Pa-mukova ve İznik Gölü'nün kuzeyinde Bozburun'a kadar uzanan Samanlı Dağları İzmit, Sapanca ve Adapazarı çöküntü alanına hâkim bir konumdadır. Samanlı Dağları'nın en yüksek noktası 1.601 m'ye erişen Keltepe'dir (Kartepe). İldeki diğer önemli dağlar Dikmen Dağı (1.387 m), Naldöken Dağı (1.125 m), Naz Dağı (917 m) ve Çene Dağı'dır (646 m). OVALAR VE PLATOLAR Başlıca ovalar izmit kenti ile Sapanca Gölü arasında uzanan düzlükler ile Dilovası'dır. Bir peplen olan Kocaeli Yarı-madası'nın il sınırları içinde kalan bölümü dalgalı düzlüklerden oluşur. AKARSULAR İl topraklarından kaynaklanan suların bir bölümü Karadeniz'e, bir bölümü de Marmara Denizi'ne ulaşır. Kocaeli Yarımadasında uzanan dağların sırtı İzmit Körfezi ve Marmara'ya daha yakın olduğundan Karadeniz'e dökülen akarsular daha uzundur. Gebze'nin Tepecik köyü yakınlarından doğan 71 km uzunluğundaki Riva (Çayağzı) Deresi İstanbul Boğazı girişinin doğusunda Karadeniz'e dökülür. Ağva Deresi de denen Göksu Deresi Karayakuplu köyü yakınlarından çıkar ve Ağva'da Karadeniz'e ulaşır. Yine Karadeniz'e dökülen Yulaflı Deresi'nin uzunluğu 43 km'dir. Üzerinde İstanbul kentine su sağlayan Darlık Barajı bulunan Darlık Deresi de il toprak larından doğar. Denizli köyünden doğup Karadeniz'e dökülen Kocadere'nin uzunluğu 50 km'dir. İ! topraklarından doğup, il sınırları içinde Karadeniz'e dökülen başlıca akarsu Kandıra ilçesindeki Sansu'dur. Sakarya Nehri'ne Karadeniz'e dökülmeden önce katılan son akarsu olan Kaynarca Deresi de Kandıra ilçesinden doğar. Samanlı Dağları'ndan doğan Kirazdere İzmit kentinde körfeze dökülür. Bu dere üzerindeki Kirazdere Barajı'nın yapımı 1997'de tamamlanmıştır. Gebze ilçesindeki Dilovası Deresi'nin uzunluğu 12 km'dir. Pelitli köyünün güneyinden ve Tavşanlı köyünün kuzeyinden geçerek İzmit Körfezi'ne dökülür. GÖLLER Batı bölümündeki 7 km'si Kocaeli sınırları içerisinde kalan Sapanca Gölü'nün yüzölçümü 47 km 2 'dir. İzmit kentine su sağlayan Kirazdere Barajı'nın ardında yer alan yapay göl ise 1,74 km 2 'lik bir alanı kaplar. Bir başka yapay göl de İzmit Büyükşehir Belediyesi tarafından kentin su ihtiyacını karşılamak için yaptırılan barajın ardında su toplanması sonucu oluşan Yuvacık Baraj Gölü'dür. İKLİM Körfez kıyılarıyla Karadeniz kıyısında ılıman, dağlık kesimlerde daha sert bir iklim hüküm sürer. Kocaeli ikliminin, Akdeniz iklimi ile Karadeniz iklimi arasında bir geçiş oluşturduğu söylenebilir. İl merkezinde yazlar sıcak ve az yağışlı, kışlar yağışlı, zaman zaman karlı ve soğuk geçer. Kocaeli'nin Karadeniz'e bakan kıyıları ile İzmit Körfezi'ne bakan kıyılarının iklimi arasında bazı farklılıklar göze çarpar. Yazın körfez kıyılarında bazen bunaltıcı sıcaklar yaşanırken Karadeniz kıyıları daha serindir- İl merkezinde ölçülen en yüksek hava sıcaklığı 41,6 D C (11 Ağustos 1970), en düşük hava sıcaklığı -8,7°C (4 Şubat 1960), yıllık ortalama sıcaklık ise 14,8°C'dir. Karadeniz kıyısında yıllık ortalama yağış miktarı 1.000 mm'yi aşar. Bu miktarı güneye doğru gidildikçe azalır, İzmit'te 800 mm'nin de altına düşer (784,6 mm). Samanlı Dağlan'nın körfeze bakan yamaçlarında iklim Karadeniz kıyılarına benzer. Yağış miktarı da bu kesimde farklıdır. Rüzgârlar kışın kuzey ve kuzeydoğudan, yazları ise kuzeydoğudan eser. BİTKİ ÖRTÜSÜ Kocaeli'nde bitki örtüsü, genelde Marmara Bölgesi özelliğini taşımakla birlikte, kıyısıyla dağlık alanlar arasında önemli farklılıklar görülür. Ayrıca kuzeyden güneye doğru gidildikçe Karadeniz kıyısına özgü bitki topluluklarının yerini Akdeniz bitkileri almaya başlar. Samanlı Dağları ile Karadeniz kıyısı ardındaki alanlar sık ve nemcil ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar daha çok kayından oluşur; bazı kesimlerde kayına gürgen, kestane ve meşe de karışır. Samanlı Dağlan'nın yüksek kesimleri iğneyapraklılarla örtülüdür. İzmit Körfezi'nin kuzey ve doğusunda Akdeniz iklimine özgü makilere rastlanır. Eskiden körfezin kuzey kıyılarında yaygın olan zeytinlikler kent ve sanayi alanı elde edilmesi amacıyla yok edilmiş durumdadır. Tahrip edilen ormanlık alanlar step bitkileri ve yalancı makilerle kaplıdır.
-
TARİHÇE Dünya'nın önemli yollarının kavşak noktası durumunda olan İzmit ve civarında tarih öncesi çağlardan yaklaşık olarak M.O. 3000'den itibaren insanların yaşamakta olduğu yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Günümüze kadar devamlı iskan edilmiş olan İzmit'e ait ilk deliller M.Ö. 12 yy.la dayanmaktadır. Bu tarihlerde Frigler bölgeyi ellerinde tutmuş, ardından Yunanistan'ın Megara şehrinden kendilerine yeni bir yer aramak için yola çıkan göçmen bir grup, şimdiki Başiskele mevkiinde ASTAKOZ adını verdikleri şehri kurmuşlardır. Trakia kralı Lysimakhos'un ASTAKOZ'u tahrip ettirmesiyle bugünkü İzmit'in de üzerinde bulunduğu yamaçlara NİKOMEDİA adında yeni bir şehir kurulur. M.Ö. 91 - 94 yıllarında Romalılara bağışlanır. M.S. 284 yılında İmparator Diokletionus, Nikomedia'yı yeniden başkent yapar. Onun zamanında Nikomedia; Roma, Antakya, İskenderiye'den sonra dünyanın 4'ncü büyük şehridir. 11. yy'ın son çeyreğinde Nikomedia, Selçuklular tarafından zapt edilir. 1. Haçlı seferinde geri alınan Nikomedia, bir süre Latinlerin işgalinde kaldıktan sonra tekrar Selçuklulara geçer. Orhan Gazi zamanında, Adapazarı ve Hendek yörelerinin Valisi Akçakoca bey, kenti alınca şehir Osmanlı Devleti'nin egemenliğine girer. Başlangıçta İznik'in yan komşusu anlamında İznikmid olan şehrin adı, zamanla İzmit'e dönüşmüştür. 1888 yılına kadar İstanbul'a bağlı kalan İzmit bu tarihten sonra ayrı bir kent olur. İstiklal harbi öncesi İngiliz ve Yunan kuvvetlerinin işgalinde kalan şehir 28 Haziran 1921'de kurtarılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra da Kocaeli vilayetinin merkezi olmuştur. Cumhuriyet döneminde bölgeye yapılan sanayi yatırımları ile sanayi altyapısı tamamiyle şekillenir, hem devlet, hem özel girişimler artar. Bugün ileri düzeyde sanayi ve endüstri kenti olan Kocaeli; çevresi ile demiryolu ve en gelişmiş karayoluna sahiptir. Bunun yanı sıra Derince ve İzmit limanlarıyla da dünyanın dörtbir yanma deniz yolu bağlantısı kurulmuştur. Yüzölçümü açısından küçük bir olan Kocaeli, gerek sanayi sektöründeki üretim ve katma değer, gerekse bu sektörde çalışan insan açısından sadece Türkiye için değil, dünya için de ilginç bir örnektir. Doğal güzellikleri, plajları, yaylaları, kayak merkezi ve tarihi eserlerinin yanında Karadeniz ve Marmara denizine olan kıyıları, Kocaeli ilini ticaret ve turizm açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. 16 Yüzyılda İzmiti Gösteren Minyatür (Tarihçi Matrakçı Nasuh'e aittir) 19. Yüzyılda İzmiti Gösteren Harita