Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Denizli Hanları

    Denizli Hanları Ak Han (Merkez) Denizli-Isparta karayolu üzerinde, Denizli’ye 7 km. uzaklıkta Akhan Köyü’nün girişinde bulunmaktadır. Selçuklu dönemindeki Denizli’den Konya’ya giden kervan yolunun konaklama yeridir. Ak Han’ın biri dışarıda diğeri de kapı girişinin üzerinde olmak üzere iki kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabelerden birinde hanın Abdullah oğlu Karasungur tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Her iki kitabede de Selçuklu sultanı İzeddin Keykavus II.’nin ismi yazılıdır. Ak Han’ı yaptıran Karasungur’un, Atabeg Celaleddin Karatay’ın kardeşlerinden biri olan, Denizli çevresinde valilik yapmış Emir Seyfüddin Karasungur olduğu farklı kaynaklarda yazılıdır. Hanın beden duvarları beyaz taşlardan yapıldığından ötürü Ak Han ismi verilmiştir. Burada kullanılan taşların büyük bir kısmının Denizli’nin 6 km. kuzeyinde bulunan Laodikeia antik kentinden getirildiği sanılmaktadır. Avlulu ve kapalı hacimli tipik bir Anadolu Selçuklu hanıdır. XIII.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Hanın ana giriş kapısı doğu yönünde olup, dışarıya doğru çıkıntı yapan kapının bezemeleri geometrik şekiller, hayvan figürleri ve bitkisel motiflerden oluşmaktadır. Bu süsleme Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Hanın kapısını çevreleyen bordürler arasında gamalı haçlar ve bunların arasındaki boşluklarda da kuş, karaca, yabani keçi, arslan gibi hayvan motifleri, sitilize edilmiş çiçekler, çift başlı kartal ve ejder motifleri görülmektedir. Ayrıca sivri kapı kemerinin üzengi taşları güvercin kabartmaları ile bezenmiştir. Giriş boşluğunun iki yüzeyinde üzerleri istiridye kabuğu biçimli kubbecikleri olan mihrabiyeler bulunmaktadır. Bu mihrabiyelerin iki yanında ve üzerinde stilize bitkisel motifler, yumurta ve istiridye kabuğu bordürleri bulunmaktadır. Bu girişten sonra üzeri açık bir avluya girilmektedir. Bu avlunun sonunda eyvanlar, sağında ise bir bölümü yıkık iki katlı bir hacim, iki oda ve bir eyvan bulunmaktadır. Bu eyvanın kemer üzengi taşları birbirlerine bakan arslan başlı taş konsolları oluşturmaktadır. Ancak bu bölüm restore edilmiş ve orijinalliğini yitirmiştir. Bu mekanın yanındaki taş bir merdivenle de üst kata çıkılmaktadır. Bu bölüm çökmüş olmakla beraber, üzerinin kubbe ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır. K.Erdmann’a göre bu bölüm hanın mescididir. Nitekim buna benzer örnekler Zazadin, Obruk, Kızılören hanlarında da görülmektedir. Ak han’ın kapalı bölümü iki sıra halinde altı taş ayağın taşıdığı tonoz örtülü küçük bir mekandır. Bunlardan orta tonoz yandakilere göre biraz daha yüksektir. Çardak Hanı (Hanabad) (Çardak) Denizli-Eğridir kervan yolu üzerinde bulunan bu han, kitabesinden öğrenildiğine göre; Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın mirahuru ve Honaz vilayeti valisi Esedüddin Ayaz Bin Abdullah eş-Şehabi 1230 yılında yaptırmıştır. Kapı girişinin üzerindeki yedi satırlık bu kitabenin yanlarında iki Selçuklu arslan heykeli görülmektedir. Çardak ilçesinin hemen çıkışında karayolunun 500 m. içerisinde yer alan bu han dikdörtgen planlı olup, kare bir avlusu vardır. Selçuklu hanlarının küçük ve sade bir örneğidir. Giriş kapısının kenarında olması gereken eyvanları bütünü ile yıkılmıştır. Hanın avlusu 22.50x27.00 m. ölçüsünde beş neflidir. Hanın kapalı kısmı dört sıra kesme taş payenin taşıdığı sivri tonozlarla örtülmüştür. Bunlardan orta nef diğerlerinden daha geniştir. İçeride her sırada beşer tane olan payeler birbirlerine sekilerle üstten de kesme taş hafif sivri kemerlerle bağlanmışlardır. Hanın içerisi tonozlardaki ayak aralarına rastlayan deliklerden aydınlatılmıştır. Burada dikkati çeken bir özellik orta nefin paye başlıklarının birisinde bir boğa başının, diğerinde sıçramış iki balık, iri kulaklı, sivri sakallı bir insan kabartmasının oluşudur. Kesme taştan yapılmış olan binanın girişinde yarım daire, doğu cephesinde üçgen ve güney cephesinde de yarım sekizgen kesitli ikişer kulesi bulunmaktadır. Böylece han, dış görünümü itibarı ile bir kaleyi andırmaktadır. Yapıda kullanılan devşirme malzemeler üzerinde taşçı ustalarının işareti bulunmaktadır. AKHAN ÇARDAKHAN
  2. _asi_

    Denizli Gelenek Ve Görenekleri

    Denizli Düğün Adetleri Dügün günü gelin alındıkdan sonra gelin mutlaka dügün töreninden önce çınar meydanı denilen yere götürülür eger zaman müsaitse çogu Pamukkaye gider. Dügün gecesi denizlide yatsı güveysi dedikleri adet vardır yerel dügün veya nikah yapanlar bunu hala yaşatır.Yatsı ezanında damat abdesti aldırılıp arkadaşları tarafından camiiye götürülür.Bu sırada evde oglan evindeki büyüklerden 1-2 kişiyle(bunlarda gelinin ablası.yengesi.teyze veya halası olur) gelin kendi evine getirilir ve abdesti aldırılıp son nasihatler verilir.Damat eve gelince gelin kocasını kapıda karşılar.Damatla beraber dini nikah için hoca getirilir.Ve daha önce kıyılmış bile olsa nikah tazelenir.Ondan sonra gelin ve damat yanlız bırakılır. Sabah gelin çok gec olmamak kaydıyla kayınvalidesin evine el öpmeye gider giderken kayınvalidesine genellikle yatak örtüsü takımı veyabaşka bir hediye götürür.Bazı ailelerde gelin hazırlar bazılarında zaten gelin geldiginde sofra hazır olur ve kahvaltı yapılır.Kahveyi gelin yapar vebunu karşılıgında kayınpederinden para, bilezik, altın gibi bir hediye alır.Ogünün akşamı gelin gelinligini giyerek kendi ana babasının evine el öpmeye gider.Onlarda tüm aile ferdlerinin kullana bilecegi bir hediye verirler. Dügünden kendilerince uygun bir süre sonra yüzacımı denilen misafir kabul günleri yapılır.İsteyen hem erkek hem kız evini aynı günlerde isteyen farklı günlerde davet eder ve gelin her gün gelinligini giyip sacını yaptırır.Bu genelde bir hafta sürer.Bu ziyaret sırasında yeni evli birgelin de ziyarete gelirse oda gelinligini getirip orda giyer. Düğünün pazar günkü bölümünde yapılan gelin çıkarma gününde ise ilk olarak kız evinden gelin tarafından erkek evine siniler taşınarak tepsilerde kuruyemiş götürülüyor. Köyün genç kızları tarafından oluşturulan topluluklarda ayrıca ufak çeyiz eşyaları da başların üzerinden alınarak damat evine götürülerek karşılık veriliyor. Daha sonra damat ve sağdıç dualar ile oğlan evinden alınarak köy meydanında bulunan camide duası yapılıyor. Cami yanına serilen kilim ile dua öncesi para toplanıyor. Toplanan paralar ise çocuklara atılıyor. Damat, sağdıcı ile birlikte evine giderken köy halkı ise gelin evine giderek yine dualar ile gelini evinden uğurluyor. Gelin, takı merasimi sonrası araba ile gezdirilerek oğlan evine getiriliyor. Damat, gelini arabadan indirmeden önce gelinin kucağına bebek veriliyor ve öptürülüyor. Gelin, arabadan inerken ise ayağının altına ekmek saçı konularak bereket getirmesi dileği tutuluyor. Daha sonra gelin ve damat evin yüksek bir yerine çıkarak üç defa düğüne gelen misafirlerini selamlıyor. Düğünün dördüncü gününde ise yine köye has adetlerden olan Duvak Dedesi ziyaret ediliyor. Artık evine yerleşen gelinin yeni evinde "duvak kınası" eğlencesi düzenleniyor. Gelin yöre kıyafeti olan duvak elbisesi ile misafirlerini karşılar ve eğlenceye katılıyor. Gelin ve arkadaşları davullar ile köyün dışında bulanan duvak dedeye doğru yol alırken bu sırada ise eline aldığı bardaktan (ibrik) geçtiği yerlere su döküyor.
  3. YAŞAM BİÇİMİ Türkler Anadolu'ya geldikten sonra göçerlikten yerleşik düzene geçmeleriyle birlikte Xl. Yüzyıldan itibaren Denizli kültüründe de farklı bir oluşum ortaya çıkmıştır. Bizans kökenli toplulukların kentlerde yoğunlaşmış olması nedeniyle Türk-İslam kültürünün temsilcileri olan Türkmenlerin etkisi önceleri kırsal kesimle sınırlı kalmıştır. Yöreye Anadolu Selçukluları egemen olduğunda Türk kültürü de düzenli bir şekilde yayılmaya başlar. Halk arasında Horasan erenleri adıyla bilinen Gazi Erenler, davranışlarıyla örnek kişi olmuşlar ve Türkmen boylarını yönlendirmişlerdir. Beylikler döneminde de Denizli yöresi, Türkleşme sürecini yoğun olarak yaşamıştır. Bu süreç özellikle İnanç Bey döneminde ivme kazanmış, Ahilik yoluyla Mevlevilik ve Bektaşilik gibi tarikatlar yaygınlaşmıştır. Denizli'de Osmanlılar tümüyle Türkleşmiş bir kent bulmuşlar, bu nedenle toplumsal ve kültürel yapıyı değiştirmeye gerek görmemişlerdir. XVl. Yüzyılın ortalarından sonra ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal bunalımlar, Denizli'nin sosyal yapısındaki ilk değişiklikleri başlatmıştır. Tımar düzeninin bozuluşu tarımsal etkinlikleri aksatmış ve kıtlıklar yöre halkının göç etmesine yol açmıştır. Medrese öğrencisi suhteler ile kırsal kesim gençlerinin bir bölümü disiplinsizlik ve başkaldırı gibi eylemlere girişirken, bir bölümü de Ege kıyılarında korsanlara katılmışlardı. XVll. Yüzyıl başlarında görece düzen sağlamasıyla birlikte Denizli yöresinin toplumsal yaşantısı da normale dönmüştür. 1671-1672 yıllarında Denizli'yi gezen Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre yaşantı normal akışı içinde seyretmekteydi. Ahilik, bu dönemde de etkisini sürdürmekteydi. Ortaçağda İbn-i Batuta'nın sözünü ettiği Ahi Sinan ve Ahi Duman tekkelerini Evliya Çelebi de anlatmaktadır. Ancak, Ahilik Batılılaşma sürecinde değişime uğramış, mekanları ağaların, esnafların ve ileri gelen zengin kişilerin maddi kaynakla desteklediği mahalle ve köy odaları ile misafirlerin ağırlandığı yerlere dönüşmüştür. Ayrıca zeybeklerin ve kızanların (gençlerin) toplandıkları kızan odaları, bu dönemde yaygınlaşmışlardır. Buralar gençlerin toplantı, eğlence ve yarenlik ettiği yerler olmuştur. Denizli XX. Yüzyıla temel ekonomik etkinliği tarım ve dokumacılığa dayanan küçük bir Anadolu kenti olarak girmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da kasaba görünümünde olan Denizli'de halk geçimini tarım ve dokumacılıktan sağlamaktaydı. Tekkeler kapatılmışsa da, tarikatlar güçlerini korumaktaydılar. Medreselerin yerini modern okullar almakta, kılık kıyafet değişmekte, modern Türk ulusunun çerçevesi oluşturulmaktaydı. Türk Ocakları ve Halk Evleri toplumu yönlendirmekte, yeni bir yaşam tarzı ve kültür giderek yaygınlaşmaktaydı. Türk dili, tarihi, kültürü ve eğitimi üzerine yapılan çalışmalar toplumun sosyal yaşantısını yeniden biçimlendirerek bir rota çiziyordu. 1950'lerde kırsal yörelerdeki ekonomik canlanmayla, toplum yapısındaki değişmeler devam etmiştir. Tarım toplumundan, sanayi toplumuna doğru bir gelişme söz konusudur. Ulaşım olanaklarının artmasıyla, büyük kentler özellikle İzmir ile kurulan ilişkiler, toplumsal yaşama yeni boyutlar getirmiştir. Bu dönemde başlayan kırdan kente göç giderek hızlanmıştır. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ve yurt dışına giden işçilerin etkisiyle, geleneksel kültür yapısı ve sosyal yaşantıdaki değişiklikler büyük boyutlar kazandı. Denizli insanının sanayiye, özellikle dokumacılık ve ticaret yönünde atılım ve yatırım yapması, güncel yaşantısının vazgeçilmez bir parçası olmuştur ve eğilim giderek devam etmektedir. Pamukkale Üniversitesi'nin ; 1992 yılı gibi çok yakın bir geçmişte kurulmasına rağmen sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki etkileri görülmeye başlanmıştır. Kültürel alanda belediyenin öncülük ettiği konservatuar, oda tiyatrosu ve açık hava tiyatrosunda görsel sanat etkinliklerinin yanı sıra, konferans ve sempozyumlar düzenlenmektedir. İl merkezi ve ilçelerde geleneksel şenlikler de yaygınlaşmaktadır. AHİLİK Temeli X. Yüzyıla dayanan, Xlll. Yüzyılda Anadolu'da kökleşmiş olan Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı mesleki, dini, ahlaki bir Türk esnaf birliği kuruluşudur. Ahi kuruluşları çevresel ve toplumsal karakterini korumuş, üretici ve tüketici ilişki ve bağlarını en iyi biçimde düzenlemeyi kendilerine amaç edinmişlerdi. A. İrmiş'e göre Türk ekonomisinde KOBI'lerin tarihsel kökeni ve varlığı Xlll. Yüzyıldan itibaren kendini belirgin şekilde göstermektedir. Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik örgütü, günümüzün küçük ve orta ölçekli işletmeleri için temel kaynaklardan biridir. Ahi örgütleri; standart üretim, standart fiyat, sosyal güvenlik, işçi-işveren ilişkileri, hizmet içi eğitim gibi konularla, bugün Türk ekonomisindeki KOBİ'lere yol gösterici nitelikteki uygulamaları yüzyıllar öncesinde yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde Ahilik sistemi, yerini “Loncalık Sistemi'ne” bırakmış, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle beraber 1913 yılında loncalar kapatılmıştır. Bununla beraber, gümüş ve altın işleri, ayakkabı imalatı, el dokumacılığı, kalıpçılık, bakırcılık ve mutfak aletleri konusunda küçük ve orta ölçekli işletmeler varlıklarını korumuşlardır. Bu kuruluşların temelleri başlangıçtan beri o denli sağlam atılmış, kuralları zamanın ve toplumun gereklerine ve gerçeklerine o denli uyum sağlamıştı ki, bu kurallar sonradan, kent ve kasabaların belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin kontrolleri için örnek alınmış, narhnizamnameleri ya da kanunnameleri şeklinde resmileştirilmiştir. Ahiler, sanat ya da meslekleri için gerekli hammadde tedarikinden onun işlenişine ve satışına dek, her aşamayı inceden inceye kurallara bağlamışlardı. Bu durum hem meslek erbabı hem de üretici-tüketici arasındaki ilişkilerde rekabet, haset ve kavga gibi sürtüşmeleri de ortadan kaldırmıştı. Ahi örgütüne giren esnaf ve sanatkarlar, mesleki, dini ve ahlaki, eğitimden ayrı olarak askeri talim, terbiye de görüyorlar, gerektiğinde ordu ile savaşlara katılarak düşmanla yiğitçe çarpışıyorlardı. M.Fuat Köprülü, bu örgüt mensuplarının büyük yardımını uzun uzun anlatır. Anadolu'da Ahilik örgütünün ortaya çıkışını hazırlayan etkenleri özetleyecek olursak bunları şöyle sıralayabiliriz. Doğudan Asya'daki büyük ve uygar Türk kentlerinden gelen çok sayıdaki sanatkarlara kolayca iş bulmak, yerli Bizans sanatkarları ile rekabet edebilmek, tutunabilmek için yaptıkları malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkarlarda sanat ahlakını yerleştirmek, Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hale getirmek, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etmek, ülkeye yapılacak yabancı saldırılarında devlet silahlı kuvvetleri yanında savaşmak, Türklük şuurunu, sanatta, dilde, edebiyatta, müzikte, gelenek ve göreneklerde milli heyecanı yaratıp ayakta tutmak. Ahi Evran'ın tam adı Şeyh Nasirüddin Ebu'l-Hakayık Mahmut Bin Ahmet olup, Anadolu'da Ahi Evran diye bilinir. 1171(566) yılında doğmuştur. İlk tasavvufi terbiyeyi de Horasan ve Maveraünnehir'de iken, Ahmet Yesevi'nin talebelerinden aldığı muhakkak olan Ahi Evran'ın, daha sonra bir hac seyahatine çıktığı ve bu seyahatleri sırasında Türk asıllı gezgin bir sofi olan Evhadüddin Kirmani ile tanıştığı ve ona katıldığı anlaşılmaktadır. 1205(602) yılında Sadrüddin Konevi'nin babası Mecdüddin İshak'ın delaletiyle Evhadüddin, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'lerle birlikte Anadolu'ya gelen Ahi Evran, ilk mesleki çalışmalarına Denizli'de debbahlık yaparak başlamış, daha sonra Konya, Kayseri ve Kırşehir'e gitmiştir. Debbahlık mesleğinin yanısıra kendi adıyla anılan Ahilik örgütünü yaygınlaştırmış, bu nedenle de tarih boyunca Debbahların piri olarak tanınmıştır. Kırşehir'de kendi adını taşıyan mahalledeki Ahi Evran Camiine bitişik olan türbesinde yatmaktadır.
  4. _asi_

    Kütahya Sivil Mimari

    ESKİ EVLER ve MİMARİ İlimizde, Selçuklu ve Beylikler dönemine ait birkaç yapı ayakta kalabilmiştir. Bunlardan; 13.yy. Selçuklu döneminde inşa edilen, Çardak Han ve Akhan Kervansarayları, mimari özellikleri bakımından diğer Selçuklu Hanlarına benzerler. Gene bu döneme tarihleyebileceğimiz Çal-Mahmutgazi Köyü'nde Mahmutgazi Türbesi ile 15.yy. Osmanlı türbe mimarı karakteri arz eden Baklan bucağı Hüsamettin Dede türbesini sayabiliriz. Zamanın tahribine uğrayan köprülerden tespit edebildiğimiz iki köprü bulunmaktadır. Büyük Menderes nehri üzerine inşa edilen ve Osmanlı dönemine ait, Denizli-Çivril yolundaki Çıtak köprüsü, Çal ilçesi yakınındaki köprü kayda değer mimari özellik gösterirler. Camilerden; Çivril-Emirhisar kasabası yakınındaki mimari özelliklerden dolayı13.yy.a tarihleyebileceğimiz Dedeköy camii ile 18.yy. ve 19.yy. Osmanlı mimarisinde moda haline gelen ve yapı özellikleri bakımından 13.yy. Selçuklu ağaç direkli camilerini hatırlatan Avrupa etkili resimlerle süslüdür. Acıpayam'da Yazır, Çivril'de Savran (Serbanşah), Baklan'da da Boğaziçi camileri vardır. Hamam olarak; 14.yy. Beylikler döneminde inşa edildiği anlaşılan ve il merkezi Uçancıbaşı mahallesinde bulunan, Uçancıbaşı hamamı, Türk hamam mimarisi plan şemasıdır. Yukarıda sözünü ettiğimiz yapılarda malzeme olarak erken döneme ait olanlarda tuğla-moloz ve kesme taşlarla birlikte yer yer devşirme malzeme de kullanılmıştır, köy yerleşim yerlerinde ise ucuz malzeme olan kerpic ve taşın birarada kullanıldığı görülmektedir. İlin özel bir mimari özelliği bulunmamaktadır. Ege Bölgesi yöresinde görülen yapılardaki mimari özellikler görülmektedir.
  5. _asi_

    Denizli Yöresel Kıyafetleri

    YÖREMİZDE GİYİM KÜLTÜRÜ İlin çeşitli yörelerinde giyimde farklılıklar görülür. Kadın giysilerinde görülen bazı özellikler: Acıpayam, Tavas ve Çameli yöresinin günümüzdeki kadın giysileri arasında fazla farklılık yoktur. Kadınlar genel olarak geniş ve paçaları golf tipi, lastikli şalvar giyerler. Üst giysiler dizlere kadar uzayan bazıları parçalı, bazıları yekpare biçimde “fistanlar” dır. Başa genellikle ön tarafına sarı pul paralar dizilmiş fesler giyilir. Fes üzerine bir örtü bağlanır. Giysiler renk renk kumaşlardan yapılır. Baş örtüleri deç beyaz veya renkli kreplerdir. Güney, Buldan yöresi kadın giysilerinde topuklara kadar uzayan “fistan” lardan ibarettir. Ayrıca “peştamal” denen bir örtü bele sarılır. Özellikle giyilen peştemaller pamukludan yapılmış, çizgili ve renk renktir. Düğün derneklerinde kullanılanlar ise ipekten yapılmış, renkli ve düz desenlidir. Yine aynı yöre köylerinde kadınlar kat kat çeşitli kumaşlardan yapılmış topuğa kadar uzayan şalvar da giyerler. Peştamal ve fistan üzerine renkli veya düz üstlükte kullanılır. Bu üstlüklere “Buldan üstlüğü” denir. Çal, Çivril yöresi giysileri Tavas Yöresini uyarsa da bazı farklılıkları vardır. Köylerde genellikle renkli kumaşlardan üç etek adı verilen fistan, şalvar ve pullarla süslü fes giyerler.
      • 1
      • Beğen
  6. _asi_

    Denizli Halk Oyunları

    GELENEKSEL HALK OYUNLARI Denizli'de zeybek oyunları ve türleri yaygındır. Zeybek, yörede çok çeşitli sazlı-sözlü havalarıyla zengin folklor kaynağıdır. Oyunlar açık havada davul-zurna, davul-klarnet, kapalı yerlerde meydan sazı, darbuka eşliğinde oynanır. DENİZLİ'DE OYNANAN ERKEK OYUNLARI Erkeklerin oynadığı oyunlara “Efe Oyunu” denir. Bu oyunlar zeybek türündedir. Tavas Zeybeği, Çal Feraisi, Acıpayam Zeybeği, Harmandalı, Çivril Zeybeği, Kerimoğlu Zeybeği bunlar arasında sayılabilir. DENİZLİ'DE OYNANAN KADIN OYUNLARI Bunlara “Kız Oyunu” denir. Bazıları; Keten Gömlek, Düz Oyun, Çameli'dir. Kız oyunları genellikle kapalı yerlerde cümbüş, tef, darbuka (dümbelek), leğen eşliğinde oynanır. HALK MÜZİĞİ Kerem çeşitlemeleri, garipler, misket ezgileri Denizli yöresinin özgün müzik yapısını oluşturur. Yörenin ritmik özelliği, dokuz zamanlı oluşudur. Denizli yöresinde bağlama düzeninde saz çalmak yaygındır. Tezeneli sazlardan bağlama ailesi (divan, bağlama, tambur, cura) yörede çok kullanılır. Yaylı sazlardan, çeşitli boylarda kabak kemaneler vardır. Üflemeli sazlardan zurna, sipsi, dilli düdükler kemikten yapılmış dilsiz kavallar bölgede yaygın olanlardır. Zil, leğen, kaşık, tef, davul Denizli yöresinin vurmalı sazlarıdır.
  7. _asi_

    Denizli Bıçakları

    BIÇAKÇILIK Serinhisar ilçesinin Yatağan kasabasında, Yatağan Baba’nın yadigârı olan demircilik sanatı köyün kurulduğu tarihten beri devam etmektedir. Buna bağlı olarak bıçakçılık sanatı gelişmiş olup, bıçak, çakı, tahra, balta, makas, kırklık, saban demiri ve pala gibi iş aletleri günümüzde de yapılmaktadır. Ülkenin her yerine gönderilerek, Yatağan insanının maden sanatındaki yaratıcılığı ve tarihten beri süregelen ata sanatı tanıtılmaktadır. Yatağan adıyla özdeşleşen palalar, literatüre “Yatağan” olarak girmiştir. XIII. Yüzyılın başlarında Osman Gazi’nin askerleri de, kendi sanatkârları tarafından imal edilerek, erleri tarafından kılıç yerine kullanılmış, Türkiye’nin her yerinde Yatağan palası adını taşımaktadır. Yatağan Bıçakları Yatağan'da yüzyıllara dayanan demircilik sanatı halen devam ettiği şekliyle az çok eskiyi andırmaktadır. Neticede demircilik mesleği günümüzde de tamamen değişmemiş, ileri düzeyde makineleşmeyle birlikte gelişmiştir. Bıçak yapımına geçmeden önce, Yatağan'da geleneksel metotlara göre üretilen bıçak malzemelerini sıralamak istiyoruz. Bunlar; demir, meşin körük ocağı, çekiçler, örs, mengene, keser, kıskaç, sunturaç, kalıp, keçe, zımpara taşı, bileği taşı, çark, aşkı takımı, kömür, zeytinyağı, kemik, tel, delgi, keski, törpü, eğe, mühür, kazzağı, tığ, saplık usturası, saplık demirinden meydana geldiği görülür. Bıçak yapımında şöyle bir sıralama izlenir: Önce körük yakılarak işe başlanır. Ham demir kızdırılarak çekiçlerle örs üzerinde kabaca bıçak şekli verilir. Bıçak sayısı kadar saplık alınır ve bu körükte ısıtılarak yumuşatılır. Saplık usturası ile düzeltilir. Verilecek şekle göre saplık demiri arasına konarak şekillendirilir. Böylece bıçak namluları soğurken bıçakların sapları da kabaca hazırlanmış olur. Hazırlanan saplar kururken şekillendirilen ve inceltilen bıçak taslakları yere alınır ve başka bir örsün üzerinde çekiçle son defa şekil verilir. Sonra sap delikleri delinir, sırt ve ağızları eğe ile düzeltilir, mühür basılır. Soğuyan saplara törpü ile şekil verilir. Demirin kulpunun gireceği ağızlar açılır ve düzgün biçim alan bu bıçaklara su verilir. Bu işlem için su ve zeytinyağı kullanılır. Daha sonra bıçaklar kösele taşı ile çarkta parlatılır (Çaycı ve Aytin 2006). 1950'li yıllardan sonra ise yassı çeliğin üretilmesiyle birlikte bıçak yapım metotları da değişmiştir. Yassı halde hazır olarak gelen bu demirler önce şerit kesme makinesiyle şeritler halinde kesilir, bu çubuklar körükte kızdırılarak çift çekiçle karşılıklı olarak hem şekillendirilir hem de sertleştirilir. Bu parça üç defa ısıtılıp dövülür. Sonra sap ölçüsü ile beraber bu şekil kesilir. Sap işleminde ise iki defa daha ısıtılıp çift çekiçle son şekli verilir. Saptaki damga ve deliğin daha kolay yapılabilmesi için bıçak tekrar tavlanır, rengi değişmeden delik alt havşası üst yuvarlak damga ile delinir. Damgalar çelikten yapılır ve üzerinde ters yazılı kelimeler bulunur. Bu damga, çekiçle hızla vurulunca zaten sıcak olan bıçağın üzerine oyuk halde çıkar. Çeliğin kullanımda daha sağlam olması, iyi çalışması ve ilk keskinliğini koruması için 1-1.5 kg'lık çekiçlerle ısıtılmadan dövülür, buna da "kuru çekiç" işlemi adı verilir. Böylelikle darbeler demirin her tarafına temayüz eder molekülleri sıkışır ve demir daha mukavemetli olur. Daha sonra belirli tip ve modellere göre sapları yapılır su verme işlemine geçilir. Su verme işlemi yine göz kararı ile değişik metotlarla yapılır. Yatağan Palası Yatağan Palasının ismini Yatağan Kasabasından alıp almadığı tam bilinmese de araştırmacıların çoğuna göre ismini, bu Kasabadan aldığı yönünde yoğunlaşmaktadır. Günümüzde ileri düzeyde bıçak ve kesici aletlerin üretimi, yatağan adı verilen aletlerin ismini buradan aldığının delili olmalıdır. Ayrıca Yatağan Kasabası'nın ismi ve bu ismi veren Osman Bey'in lakabı burada üretilen kılıçlara verilmiş olabilir.Yatağan tabii ki sadece Yatağan Kasabası'nda üretilmemiştir. XVI. yy.’ın ortalarında yapımına başlanıp XIX. yy.’ın sonlarına kadar kullanılan bu kılıçların ismi üzerindeki başka bir görüşte; yeniçerilerin bellerine doladıkları, şal kuşaklar üzerine bağladıkları, meşinden yapılan silahlığın içerisine yatay bir şekilde yerleştirmelerinden dolayı bu ismin takılmış olduğudur. Bu silaha da zamanla yatay olarak durduğu için Yatağan adı verilmiştir. Ancak en güzellerinin Yatağan Kasabası'nda asırlarca üretildiği, büyük ustalık gerektiren bu Türk kılıcının da bu beldenin adını aldığı kabul edilir. Yatağan örneklerinin en eski örneği Dergiz Ali lakabıyla tanınan ustanın 978/1570 tarihli eseridir. Yatağan Kasabası'nda ise en eski demirci ustası olarak Mart 1703 tarihli bir belgede Demirci Hüseyin adlı bir usta görülmektedir. Yatağan'da XX.yy.'da dikkatimizi çeken en tanınmış usta Derviş Usta'dır. Onunla beraber Hüseyin Usta ismi de karşımıza çıkmaktadır. Yatağanlar, Ahmet Alemdar, Abdullah, Salih, Hüseyin Kalfa, Usta Ahmet, Bekir Beşe, Abdi, Genç Mustafa gibi yapımcı ustaların (şimşiryeran) sayesinde Avrupa'ya ve Balkanlar'a yayılmıştır. Yatağanların yapımının son aşamamsını kın imali oluşturmaktadır. Kın yatağanlardan bağımsız bir parça olması sebebiyle bazı nüanslar ortaya koymaktadır. Kınlar genel olarak ahşap malzemeden imal edilerek yüzeylerinin başka maddelerle kaplandığı görülmektedir. Kınların yüzeyleri deri, kadife, gümüş, baton veya çeşitli maddelerle kaplanırdı. Bazı kınlar komple gümüş olduğu örneklerde karşımıza çıkmaktadır. Bu madenlerin üzerine bitkisel, geometrik tarzdaki motiflerle bezendiği görülmektedir. Yatağanların kını üç parçadan oluşmaktadır: a) Kın Ağzı b)Bilezik c)Pabuç veya Çamurluktur. Yatağan Kılıç Baston imalatı Kılıç baston, bastonların içinin oyularak küçük bir kılıç tipinde çeliğin yerleştirilmesiyle oluşturulmuş bir silahtır. Böylece bastonlar her ne kadar yekpare bir görünüm sergilemesine karşın iki parçadan meydana gelmektedir. Bunlardan ilki baston, ikincisi ise bastonu dıştan saran kın bölümüdür. Boyutları genelde standart olarak yapılmış olup 0.80 m. civarındadır. Bastonun eğri olan yani tutulacak sapı çekildiği taktirde 1,5-2 cm genişlikten başlayarak uca doğru incelen bir kılıç çıkar. Kesmekten ziyade bir şiş vazifesi gördüğü için şiş baston ismi de takılmıştır. Yapım süreci aynen yatağanlar da olduğu gibi dövülmek suretiyle çelikleştirilerek yapılmıştır. Yani külçe demir alınarak kızgın ateşte ısıtıldıktan sonra dövülerek şekil verilmiştir Bastonların bezemesi, sap ve kın kısımlarında yoğunlaşmıştır. Sap kısımları genellikle kuşbaşı veya ejderi anımsatan figürlerden meydana gelmektedir. Kınlarda ceviz ağacından oluşan bölümün üzerine kakma tekniğinden meydana gelen süsleme yer almıştır. Kınların süslenmesinde şöyle bir yol izlenmiştir: Önce gümüş yazının yazılacağı yer kazınır, eriyik haldeki gümüş haddeden geçirilerek ince tel haline gelene kadar uzatılırdı. Sonra soğuyan bu tel hazırlanan satha yerleştirilir ve düzenlenirdi. Şiş bastonları normal bastonlardan ayırabilmek imkansızdır. Bu nedenle savunma aracı olarak her zaman kullanılmışlardır Yatağan'da kılıç baston üretimi bir hayli gerilemiş durumdadır. Bu işi yapan Mümtaz Yatağan isimli usta Cumhuriyet Dönemi'nin tanınmış son ustasıdır. Adı geçen ustanın vefatıyla birlikte bu işi yapan usta kalmamıştır.
  8. _asi_

    Denizli El Sanatları

    EL SANATLARI DERİCİLİK Denizli yöresinde dericilik sanatı da dokumacılık kadar eskidir. Bu uğraş Türkmen Boyları’nın, Denizli yöresine yerleşmelerinden sonra daha da değer kazanmıştır. 1071’de Türklerin Honaz kalesini ele geçirmeleri ile burada ilk yöresel Türk dericilik faaliyetinin temeli atılmıştı. Her ne kadar Denizli dericiliğinin kuruluşu Ahi Evran ile başlatılmakta ise de, Ahi Evran Denizli’ye geldiğinde yörede gelişmiş bir deri sanatı bulunmaktaydı. Ahi Evran’a bağlı şeyhlerden Ahi Kaysar, orta çağda dericiliği Acıpayam’a bağlı Yeşilyuva’da tesis etmişti. T.Toker, debbahlığın piri olarak bilinen Ahi Evran’ın kendi adıyla kurduğu teşkilatın 32 iş koluna ayrıldığını yazar. Dericilik genellikle bol akarsu olan yerlerde yapılırdı. Bunlar arasında il merkezi, Honaz, Yeşilyuva ve Buldan ilçesine bağlı Narlıdere köyü, tabakçılık ve çizme yapımında gelişmişti. Osmanlı döneminde de önemini koruyan bu sanat, ayakkabıcılık, çizme, cilt, silah aksesuarı ve saraçlık olarak gelişmişti. Hayvan koşumları ve eğerleri, deri ve köseleden üretilmekteydi. Elvan deri olarak nitelendirilen deri örnekleri arasında siyah, kırmızı ve sarı renkler ünlüydü. Yakın bir zamana kadar bu renk derilerden kadınlara, genç kız ve gelinlere Hitit tipinde burnu kalkık, pullu ve işlemeli zarif terlikler yapılırdı. Yeşilyuva geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemli bir dericilik merkezidir. XlX. Yüzyılda kasabanın alt eteklerine değin akan ve kentin ortasından geçen Cilhan ve Macar dereleri boyunca, yüzlerce tabakhane kurulmuştur. Bu tabakhanelerde işlenmiş olan, kösele, sahtiyan ve meşin gibi deri ürünler Konya, Antalya, Girit, Rodos, Muğla ve İzmir’e gönderilmekteydi. Günümüzde de yöre insanı geçimini çoğunlukla ayakkabıcılıktan sağlar ve hemen her evin küçük bir ayakkabı imalathanesi bulunur. Daha önceleri elle dikilen ayakkabılar günümüzde teknolojik gelişmeyle birlikte yerini makinelere bırakmıştır. Geçmişte bir ayakkabının her aşamasını kendileri yapan ustalar bugün sadece belirli bir parçasını yapmaktadırlar. Böylece ayakkabıların belirli bölümleri üzerinde ustalaşma olmaktadır. Bu durum daha seri ve istenilen niteliğe yol açmıştır. Bu aşamalar saya kesimi, saya traşçılığı ve saya dikimidir. Yeşilyuva, günümüzde Türkiye’nin kösele ihtiyacının % 80’nini karşılamaktadır. Ayakkabıcılık, ayakkabı kesme, taban yapıştırması, freze, fora, boyama ayrı ayrı işler haline gelmiştir. Bu mesleğe bağlı olarak semercilik, saraçlık meslekleri de yaygındır. DESTİ ve BARDAK YAPIMCILIĞI Testi, toprak bardak, küp, saksı Serinhisar, Çivril, Tavas ve Sarayköy ilçesinde çok eski yıllardan beri devam eden bir sanat dalıdır. Yörenin kırmızı toprağı, bardak yapımcılığına uygun olduğu için, bu sanat dalı ilçede gelişme göstermiştir. Testi ve bardak yapımcılığı çok uzun ve zahmetli bir iş olduğundan, yeni yetişenler bu mesleğe ilgi göstermemektedir. URGANCILIK Serinhisar ilçesinde urgancılık ata mesleklerinden biri olup, varlığını günümüzde de sürdürmektedir. Bu işi genellikle kadınlar yapmaktadır. Erkeklerde üretilen urganların pazarlama işiyle uğraşmaktadırlar. BAKIRCILIK Bakır işlemeciliği geleneksel el sanatlarımızdan olup, Denizli merkezindeki Kaleiçi'nde yüzyıllardan beri varlığını sürdürmektedir. Burada birçok sofra takımı, çanaklar, iliştirler, kaşık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek tencereleri, kazanlar, ibrik vb. mutfak eşyaları imal edilmektedir. Günümüzde bu sanatı sürdürenlerin sayısı oldukça azdır. Bakırdan yapılan mutfak malzemelerinin yerine çelik, alüminyum, porselen, çinko ve plastik gibi maddelerden yapılan daha ucuz ve kullanışlı kap kacaklar almıştır. Günümüzde bu sanatı devam ettiren ustalar çoğunluğu turist olan bakırdan yapılan süs eşyacılığına yönelmişlerdir. HASIRCILIK İlimizde görülen diğer dokuma türü, hasır dokumacılığıdır. Çardak-Beylerli, Buldan-Süleymanlı, Çivril-Gümüşsuyu yörelerimizdeki göllerden kesilen saz ve kamışlardan yere kurulan tezgahlarda hasır denilen “yazlık örtüsü” ve tavanlara “dam örtüsü”, denizde kullanılan hasır türleri dokunmaktadır. DEMİRCİLİK Demir sanatı, ilimizde yüzyıllardan beri devam eden köklü bir sanattır. Eski Kaleiçi Çarşısında “Demirciler Çarşısı” olarak faaliyet gösteren bir bölüm bulunmaktadır. TEL KIRMA-GÜMÜŞ İŞİ Oldukça ince ve planlı olan bu işlemin mihraplı, elmas, makaslı, sepeleme, muskalı, yıldızlı, yapraklı, tırtıl sarmalı gibi motif türleri vardır. İlimizde sadece Tavas’ta yapılan tel kırmaya rağbet çok olmaktadır. Çivril İlçemizin Beyköyü’nde küçük ev atölyelerinde gümüşçülük yapılmaktadır. İĞNE İŞLERİ Bütün yörelerimizde hanımlarımız tarafından yapılmasına rağmen Tavas yöremizde bir el sanatı ve ticari amaçla yapılan iğne oyaları çok yaygındır. AĞAÇ İŞLERİ Ağaç işi İlimizin ormanlık yörelerinde Çameli, Tavas, Baklan İlçelerinin köylerinde daha çok yapılmaktadır. Pazarlama : Valilik Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında yapılan Turizm ve Tanıtma Fuarlarındaki standlarda İlimiz el sanatlarının tanıtımı da yapılmaktadır. Ayrıca, Buldan, Babadağ, Kızılcabölük’te tekstille ilgili, Yatağan’da bıçakçılıkla ilgili geleneksel hale gelmiş festivaller de ürünlerinin tanıtımına önemli katkılar sağlamaktadır. Bunun yanı sıra yerli ve yabancı basın mensupları ilin tanıtım çekimini yaparlarken el sanatlarının da geniş biçimde yer alması sağlandığından pazarlama hususunda herhangi bir problem bulunmamaktadır. Özellikle yerli turist grupları Pamukkale ve İlimizdeki diğer turistik yerleri ziyaret ettikten sonra Babadağ, Buldan ve Kızılcabölük tekstil ürünlerinden almak için buralara da turlar düzenlemektedirler. KEMİK TARAK Yatağan Kasabamızda camız ve koç boynuzlarından kadın tarağı yapılmaktadır.Tarakların hammaddesini büyük baş hayvanların boynuzları oluşturmaktadır. Öncelikle manda türü büyük baş hayvanların boynuzları kullanılmıştır. Taraklar sık tarak ve çapa diş tarak olmak üzere iki şekilde yapılmıştır. Sık tarağın bir tarafı ince dişli diğer tarafı ise kalın dişlidir.Tarağın imalat aşaması ise; çeşitli yollarla temin edilen boynuzlar ilk önce ısıtılan uzun bir demir vasıtasıyla delinir. Bu delme işleminde, bu kızgın demir boynuzun açık tarafından içeri doğru sokulur buda boynuzun içindeki tabakayı eritir. Böylece bu delik genişler daha sonra boynuz sıcakken soğuk suya atılır. Sudan çıkarılan boynuz dörder parmak genişliğinde karşılıklı olarak el testeresiyle kesilir. Normal bir boynuzdan 7 adet tarak çıkar. Bu taslak halindeki parçalara iki çeşit keser uygulanır. Oygu keseri ile parçaların kavisli kesimleri, düz keser ile kavislerin dış kısımları düzeltilir. Bundan soma körük ocağına atılarak ısıtılır. Bu parçalar ısıtıldıkça yumuşar şekil verme kıvamına gelince de iki tane kıskaçla düzeltilir ve iki adet yassı demirin arasına konularak mengenede sıkıştırılır. Soğuyuncaya kadar bunların arasında bekletilir. Daha sonra çıkartılan bu düzgün parçaların uçları düz keserle yontularak bıçak ağzı gibi yapılır. El testeresiyle uçları teker teker açılır. Uçları açıldıktan soma tarak halini alan bu madde, 'boynuz kazağı' denilen iki tarafı keskin mıknatısla kazınır. Önceden açılan uçlara üçgen eğeyle son şekli verilerek parlatma işlemine geçilir.Parlatma işlemi ise elle yapılır. Taraklar 1950 yılına kadar tamamen bu şekilde elle üretilmiştir. Bu yıldan sonra ağız açma ve parlatma makinesi kullanılmıştır EL İMALATI CAM YAPIMI 1935'de Ulu Önder Atatürk'ün direktifiyle Türkiye'de cam üretme görevini üstlenen Paşabahçe, geçmişten aldığı Türk "camcılık" geleneğinin yaşatılması misyonunu bugün Denizli Cam ile sürdürmektedir. Firma, Denizli markası ile yaptığı "el imalatı cam ev eşyası" üretiminde Türkiye'de lider durumunda, dünyada ise aranılan bir konumdadır. El imalatı tarzında üretim yapan ve emek-yoğun çalışılan Denizli Cam'da 5000 yıllık camcılık geleneği yaşatılmaktadır. El imalatı üretimi; insan zekasının, el becerisi ve göznuru ile birleşerek emeğin sanata dönüştürüldüğü bir tekniktir. 1500 derecede çalışan yüksek fırınlarda eritilen hammaddelerden elde edilen sıvı cam, "pipo" adı verilen çelik çubuklarla alınarak, üfleme yöntemi ile çeşitli kalıplarda şekillendirilmektedir. Bu kalıplar sabit ve döner üfleme şeklindedir. Ayrıca ürünlerin ağırlık ve şekline göre; Büyük Üfleme, Orta Üfleme, Küçük Üfleme, Ayaklı Bardak, Kulplu Bardak, Sıvama, Pres Üfleme teknikleri ve grupları vardır. Üretim, el imalatı tezgahları olarak adlandırılan 4-12 kişilik ekipler tarafından yapılmaktadır. Her üfleme grubunun gerektirdiği bilgi, beceri ve emek düzeyi farklıdır, kendine özeldir. Tezgahlar tarafından üretilen ürünler "Tavlama Fırınları"nda yüzey gerilimleri giderildikten sonra finisaj işlemlerine tabii tutularak taşlama ve parlatma işlemleri yapılmakta, ürüne son şekli verilmektedir. Her bir ürünün kendine özgü olması tasarım politikası sayesinde her yıl ortalama 300 adet özgün ürün üretilmektedir.Soda Camı, Kristal ve Cam Çubuk üretiminin yanısıra geleneksel Beykoz Camcılığı'nın örneklerini oluşturan,Beykoz serisi ürünler, Nazarlıklar, Çeşm-i Bülbüller, Ünlü kristaller üretilmektedir. YAZMACILIK Kumaşın doğrudan fırçayla, veya basılacak desenin rölyef olarak oyulduğu bir tahta kalıpla, ya da hem fırça hem de kalıbın birlikte kullanılmasıyla desenlendirilmesi yöntemine Yazmacılık denir. İlimizde yazmacılık bir el sanatı dalı olarak devam etmektedir. SÜSLEYİCİ DESEN HAZIRLAMA Süsleyici desen hazırlama konusunda ilimizde faaliyet gösteren el sanatı ustaları mevcuttur. Çantaların, masa ve yastık örtülerinin vb.. bir çok günlük kullanım aracının üzerini süslemek için desenler hazırlanır. FAYTON İMALATI İlimizde el fayton imalatı Bir el sanatı kolu olarak devam etmektedir. Üretilen faytonlar günlük kullanımın dışında turistlik bölgelerde taşıma amaçlı ve vitrinlik görsel ürünler olarak kullanılmaktadır. EBRU SANATI Ülkemizde el sanatlarının içinde çok önemli bir yere sahip olan ebru sanatı örnekleri ilimizde de mevcuttur. Ebru sanatı ile l emeği olarak hazırlanan eşyalar, kitap ciltleri ,baş örtüsü ve atkılar gibi gündelik eşyaların yanı sıra tablolarda ve diğer alanlarda çok sayıda kullanım alanına sahiptir. AYAKKABICILIK Yeşil yuva da ayakkabıcılığın tarihi oldukça eskidir.bazı kaynaklarda Selçuklular ve Osmanlılar dönemiyle irtibatlandırılsada çok daha eskilere dayandığı bilinmektedir.Ahi Kayser ve Ahi Evran dan çok daha önceleri Yeşilyuva da ayakkabıcılık bilinmekteydi. Yapılan son araştırmalar bunu ortaya koymaktadır.Yeşilyuva kasabasının neredeyse tamamı küçük atölyelerde imal ettikleri ayakkabılarla geçimlerini sağlamaktadırlar. Genelde aile işletmesi şeklinde olan bu atölyelerde ev hanımları ve çocuklarda üretime fiilen katılmaktadırlar. Yeşilyuva da üretilen ayakkabılar ülkemizin yanı sıra yurt dışında da önemli bir pazara sahiptir. HALICILIK ilimizde geçmişten günümüze kadar halı dokumacılığı geleneksel yöntemlerle devam etmektedir. ayrıca ilimizde Cankurtaran mevkiinde ve Pamukkale yolu üzerinde el sanatı halı satış mağazaları bulunmaktadır.
  9. _asi_

    Denizlide Dokumacılık

    DOKUMACILIK Denizli'de dokumacılığın kökeni, Antik dönemlere dayanır. Bu temel uğraş, Çürüksu ve Büyük Menderes vadilerinin, Türkler tarafından iskan edilmesinden sonra da gelişerek devam etmiştir. Dokumacılığı, genellikle kadınlar yapmaktaydı. Çürüksu ovasında yetiştirilen kaliteli pamuklar, iplik haline getirilir; ceviz yaprağı, soğan kabuğu, palamut, sumak, mazı, birçok ot ve köklerden elde edilen boyalarla renklendirilmekte, yörede beslenen uzun ve ince tüylü bir koyun cinsinden elde edilen yünlerden de zarif yünlü kumaşlar dokunurdu. Her iki türdeki iplik elyafının iyi nitelikli oluşu ve kuvvetlice eğrilmesi, kumaşın kaliteli ve uzun süre dayanmasını sağlıyordu. Bu kumaşlar yapıldıkları kentin adı ile anılır, yurtiçi ve yurtdışı pazarlara da ihraç edilirdi. İbni Batuta'ya göre burada eşi benzeri olmayan altın işlemeli pamuklu elbiseler dokunurdu. Osman Gazi'nin kişisel eşyaları arasından, Denizli tülbentleri, saray kadınları için iç çamaşırlık ince beyaz bezler, bayraklık kırmızı kumaşlar, şalvar çıkmıştır.İshak Fakih, XlV.yy.ın ikinci yarısında Osmanlı Sultanı l. Murat'a ve Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın kızının Yıldırım Beyazıt ile evlenmesi nedeniyle, Denizli'den alemli ak bezler alındığını söylemektedir. XVll.yy.da Denizli'yi ziyaret eden Evliya Çelebi'de, Akdağ'ın beyaz pamuk bezinin, Acem ve Musul bezinden daha ince olduğunu yazmaktadır. Bu ifadesine göre, kumaşların o dönemde dünyada üretilen kumaşlarla yarışacak düzeyde olduğu anlaşılıyor. XlX. yy.ın başlarına değin Denizli'de dokumacılık gerçek bir sanat niteliği taşımaktaydı. Bu dönemde bölgedeki bez gereksinimini, tamamıyla yöredeki üreticiler karşılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun açık pazar durumuna gelmesinden önce Denizli'de yetiştirilen pamuk, geleneksel yöntemlerle işlenirdi. Dokuma için gerekli iplik bu yolla sağlanırdı.Daha sonra çoğu İngiliz kaynaklı iplik ve pamuklu dokumaların ithali, pamuk üretimini ve el dokumacılığını olumsuz etkiledi. Yerli kumaşlar ithal malların rekabeti ile karşı karşıya kaldılar. Denizli'ye ilk yabancı dokuma 1872'de girdi. Japon ürünlerinin yerli ürünle rekabeti 1920 lerin sonlarına değin sürdü 1914'ten önce Denizli dokumaları renk ve desenleriyle üstün nitelikte ürünlerdi. Her bölgenin ünlü dokumaları olduğu gibi, kimi ustaların kendi adlarıyla bilinen ürünleri de bulunuyordu. 1. Dünya Savaşı'nda askere giden ustaların yerleri boş kalmış, dokumacılık yer yer durgunlaşmıştır. Yumağını bitirmeden askere giden ustaların yumakları, yıllarca asılı kalmış, bu işi devam ettirecek usta bulunamamış ve kimi yerlerde dokumacılığı kadınlar sürdürmüştür. Savaş sonunda sağ kalabilen ustalar geri dönerek bu sanatı canlandırmışlarsa da eski niteliğine ulaşamamıştır. El dokumacılığı bu dönemde yaygın biçimde evlerde ve atölyelerde yapılmaktaydı. 1927'de dokuma tezgahı olmayan ev yok gibiydi, ayrıca 423 dokuma atölyesi vardı. Denizli merkezi dışında, Buldan, Sarayköy, Babadağ, Tavas, Kızılcabölük ve Kale'de köklü, gelişmiş bir dokumacılık bulunmaktadır. Özellikle Babadağ, Kadıköy dokumalarıyla, Buldan ise beziyle Anadolu'da ün salmıştır. Dokumacılığın büyük çoğunluğunu yatak çarşafları ve alacalar oluşturur. Basmacılık ve kuşakçılık en gelişmiş tekstil dallarından biriydi. Ayrıca kimi köylerde yünden “Kılçar” denilen şalvarlık dokunurdu. Serinhisar'da yünden menevrek, kılçar, çakşırlık, kara kuzu yönünden şalvarlıklar dokunurdu. Bekilli ve Çal'ın Ortaköy köyünde ak bez ve alaca bezler imal edilmiştir. Bürgü, bohça, perde, yastık kılıfı işlemeleri Buldan ve diğer bazı köylerde üretilmiştir. Güney ilçesi Eziler ile Çal'ın Süller kasabasında halı ve kilim dokumacılığı gelişmiştir. Halı, kilim, heybe, torba, çul, çuval, seccade gibi kaba dokuma sanayi ürünlerinin tarihi de çok eskilere dayanmaktadır. Halıcılık, Yatağan, Bozkurt, Çal ve ilçelerinde gelişmiş bir sanattır. Süller kasabası da kilimleri ile ünlüdür. Acıpayam'ın Yeşilyuva kasabasında 1960 dan önceki yıllarda yolluk, kilim, heybe ve torba dokuyan basit tezgahlar bulunmaktadır. Bu ilkel tezgahlarla kasabanın ihtiyacı karşılanırdı. Bu dokumalardaki ipler evlerde eğrilir ve boyanırdı. Bugün kasaba yün ip boyama ustaları vardır ve eski yöntemle ipleri boyamaktadırlar. Kadınlar da kilim ve yolluk dokumaktadırlar.
  10. _asi_

    Milli Mücadele'de Denizli

    MİLLİ MÜCADELE'DE DENİZLİ Denizli, Milli Mücadele yıllarında Yunan işgaline karşı direnen ilk yerlerden biri olması nedeniyle çok önemlidir. Mondros Mütarekesi sonrasında Denizli, Aydın Vilayeti'ne bağlı 24.000 nüfuslu bir liva (sancak) durumunda idi. Sarayköy, Çal, Garbikaraağaç (Acıpayam), Buldan ve Tavas kazaları da bu livaya (sancağa) bağlıydı. Yerli nüfusun küçük bir bölümü Rum ve Ermenilerden oluşmaktaydı. Denizli, Adalar Denizi bölgesinin iktisadi yönden gelişmekte olan yerlerinden biri durumundaydı. Askeri bakımdan, karargâhı Aydın'da bulunan 57. Tümen'e bağlıydı. Milli Mücadele döneminde Kuva-yı Milliye örgütleri, Aydın'dan Denizli'ye kadar olan alanda konumlanan milis kuvvetlerinden meydana gelmekteydi. Aydın-Denizli çizgisinde Çine, Umurlu, Nazilli, Köşk ve Sarayköy noktalarında cepheler kurulmuştur. Bu bölgelerde faaliyet gösteren milislerin örgütlenmesinin öncülüğünü 57. Tümen komutanı Albay Şefik (Aker) Bey, 175. Alay Komutanı Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve Denizli'den Köşk Cephesi'ne nakledilen 57.Topçu Alayı'nın Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey yapmaktaydı. Anadolu'da olduğu gibi Denizli'de de Mondros Mütarekesi'nin ağır şartlarını ortadan kaldırmak için İstanbul Hükümeti "heyet-i nasiha" adı verilen bir kurul oluşturarak Anadolu'ya göndermiştir. 25 Nisan 1919'da Denizli'ye gelen üyeler, Denizli halkını Hükümet Konağı önünde toplayarak padişahça gönderilen ve Mondros Mütarekesi şartlarına uyulması gerektiğini bildiren duyuruyu halka okumuşlardır.Fakat, İstanbul Hükümeti'nin bu girişimi, Denizli halkı üzerinde önemli bir etki yaratmamıştır. Çünkü, Denizli halkı bu konudaki kararlılıklarını, beklenen işgal öncesinde İzmir'de toplanan Redd-i İlhak Kongresine katılmalarıyla göstermiştir. "İzmir Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti", 22 Mart 1919'da İzmir'de toplanacak olan kongreye, Balıkesir, Aydın ve Denizli'den de üyelerin gönderilmesini istemiştir. Kongreye katılmak üzere Denizli Merkez ilçeden Müftü Ahmet Hulusi Efendi (1861-1931. Mezarı İlbadı Mezarlığında bulunmaktadır), Belediye Başkanı Hacı Tevfik, Tavaslızade Mustafa Yusuf Bey ve Efendiler katılmışlardır. Kongrede, Wilson ilkelerine uymayan işgalci güçler protesto edilerek, Balıkesir, Aydın ve Denizli Sancakları'nda Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri'nin kurulmasına karar verilmiştir. Kuva-yı Milliye hareketi oluşturma çabaları sürerken, 14-15 Mayıs gecesi sabaha karşı İzmir'i işgale başlamışlardır. Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztırak) Bey Yunanlıların İzmir'i işgal ettiğini bir telgrafla öğrenmiş ve haberi derhal, Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Denizli Askerlik Şubesi Başkanı Miralay (Albay) Tevfik Bey'e ve şehrin ileri gelenlerine bildirmiştir. Ertesi gün büyük bir protesto mitingi düzenlemek gerektiği kararlaştırılmıştır. Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin görevlendirdiği tellallarla 15 Mayıs 1919 sabahı erken saatlerde camilerde toplanması gerektiği, sabah namazının kılınmasının ardından cemaatle birlikte imamların da Belediye'nin önüne gelmeleri istenmiştir. 15 Mayıs 1919 günü sabah namazından sonra, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi üzerine gerçekleştirilen ilk protesto mitingi, işgalden yaklaşık dört saat sonra, Denizli’de gerçekleştirilmiştir. 15 Mayıs sabahının erken saatlerinden itibaren halkın bir kısmı Çaybaşı Mahallesi’ndeki Türk Ocağı binasında ve Hükümet Konağı önünde, bir kısmı da Delikliçınar’daki İttihat ve Terakki Partisi yandaşlarının toplandığı Meserret Kıraathanesi önünde, diğer bazı gruplar da Kayalık Mahallesi’ndeki Müftülük binası ile Bayramyeri’ndeki Belediye önünde toplanmışlardır. Eski Hükümet Konağı Delikliçınar Meydanı- Meserret Caddesi Daha sonra şehrin çeşitli yerlerinde toplananlar ve Denizli’nin köylerinden gelenler Bayramyeri’nde toplanmışlardır. Ayrıca Denizli’de yıllardır dostça bir hayat sürdüren Ermeni ve Rum erkekleri de miting için Denizlilerin yanında yer almışlardır. Burada, 15 Mayıs 1919 günü Cuma namazının ardından Kayalık Cami’indeki sancak çıkartılarak tekbirlerle sokaklarda dolaştırılmış ve halk Bayramyeri’ne çağrılmıştır. Müftü Ahmet Hulusi Efendi önderliğindeki halk tekbirlerle Belediye önüne gelmiştir. Eski Belediye Binası 15 Mayıs 1919 Cuma günü burada toplanan halka hitap etmek amacıyla, Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey ve Mutasarrıf Faik (Öztırak) Bey Belediye binasının balkonundaki yerlerini almışlar ve kalabalığa Müftü Ahmet Hulusi Efendi hitap etmiştir. Müftü Ahmet Hulusi Efendi hitabında, "Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir,"diyerek Yunanlıların İzmir’i işgalini şiddetle protesto etmiş ve Denizli halkını yaklaşan bu tehlike karşısında mücadeleye davet etmiştir. İşgale karşı kayıtsız kalmanın düşünülemeyeceğini ve vatanın hiçbir zaman savunmasız bırakılamayacağını vurgulayarak, aynı zamanda Millî Mücadele’nin ilk “kutsal savaş (cihat)” fetvasını da ilân etmiştir. Ahmet Hulusi Efendi konuşmasında, Türkleri “silah ve cephane azlığına bakmadan, yurt savunmasına çağıran” bu fetvasıyla Denizli halkını her türlü şartlarda Milli Mücadele’ye katılmaya davet etmiştir. MÜFTÜ AHMET HULUSİ EFENDİ’nin 15 Mayıs 1919’da Milli Mücadeleyi Başlatan Fetvası Muhterem Denizlililer… Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı irtikab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebeamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini , İzmir’in şu birkaç saat içinde irtikap edilen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmaya bilir, topsuz – tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır. Korkmayınız…! Meyus olmayınız…! Bu livay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvası’nı ilan tebliğ ediyorum. AHMET HULUSU EFENDİ DENİZLİ MÜFTÜSÜ 15 MAYIS 1919 Müftü Ahmet Hulusi Efendi ve diğer üyelerin öncülüğünde düzenlenen bu mitingde Ahmet Hulusi Efendi'nin vermiş olduğu Milli Mücadele fetvası ve bu kararı takip eden fiili teşkilat, Milli Mücadele tarihimizin ilk varlığıdır. Ahmet Hulusi Efendi’nin fetvasıyla Milli Mücadele’nin başlamasının temsili resmi Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin başkanlığında, 29 Mayıs 1919'da, "Denizli Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti" kurulmuştur. Belevli Yusuf Bey, Müftü Kazım Efendi, Tavaslızade Mustafa Efendi, Emin Bey, Mustafa Efendi, Ali Efendi, Dr. Kazım Bey, Şükrü Bey, Karahacızade Ahmet Ağa'nın yönetim kurulunu oluşturdukları örgütün aldığı ilk karar, her ne pahasına olursa olsun, Yunanlıların Denizli yöresine sokulmaması ve yerli Hıristiyanlara baskı uygulanmaması olmuştur. Denizlinin ilçelerinde de çalışmaların devam etmesine karar verilerek Cemiyete gönüllü olarak eşya verilmesine başlanmıştır. Ahmet Hulusi Efendi 20 Haziran 1919 tarihinde Dinar'a giderek, halkı Milli Mücadeleye çağırırken, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti de çalışmalarına devam ederek çevre yerleşim yerlerindeki katılımlarla bir milis grubu kurulmuştur. Denizli'nin ilçelerinde bu çalışmalar sürerken, 12 Temmuz 1919'da "Denizli Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti" kaldırılmıştır. Bunun yerine ise "Denizli Heyet-i Milliyesi" kurulmuştur. Denizli Heyet-i Milliyesi’ nin Kuruluşu ve Faaliyetleri 29 Mayıs 1919’ da Müftü Ahmet Hulusi Efendi başkanlığında, Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’ nin kurulması ile daha düzenli bir çalışma ortamı oluşturulmuştur. Bu dönemde cemiyet daha çok cephelere gönüllü sevkiyatı ve cephelerin ihtiyaçlarının karşılanması için yardım toplanması ile meşgul olmuştur. 12 Temmuz tarihine gelindiğinde ise Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i ilhak Cemiyeti lağvedilerek yerine Denizli Heyet-i Milliyesi kurulmuştur. Denizli Heyet-i Milliyesi 6 şubeden oluşmaktaydı. Genel Başkanı Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi idi. • Şubelerin görevleri • Birinci Şube: Mali işler • İkinci Şube: İstihbarat ve propaganda işleri • Üçüncü Şube: Askerlik şubesi • Dördüncü Şube: Muhacirin şubesi • Beşinci Şube: Ulaştırma ve satın alma • Altıncı Şube: Askerlerin konaklaması ve sağlık durumları
  11. _asi_

    Denizli Sanayi ve Ekonomisi

    DENİZLİ'DE SANAYİ VE EKONOMİ TEKSTİL SANAYİ Tekstil sanayii, yüksek istihdam hacmi ve zamanda yarattığı katma değer büyüklüğü bakımından Denizli'nin önde gelen sanayii sektörü durumundadır. 1950'li yıllarda, Denizli yöresinde ev ve atölye tipi küçük sanayii şeklinde hambez üretimi yapılmakta idi. Ancak özel girişimcilik ve modern sanayi tesislerin kurulması bağlamında, Denizli'de ortaya çıkan ilk tekstil tesisleri çırçır fabrikalarıdır. Daha sonra Denizli'de büyük tesisler olarak iplik fabrikalarının kurulması Denizli ve çevresinde çok yaygın olan, ev ve atölye tipindeki ham bez dokuyan küçük sanayiinin iplik ihtiyacını karşılaması yönünden oluşmuştur. Teknolojik bakımdan zamanla gelişme gösteren dokuma sanayii sektöründe iptidai dokuma tezgahlarının yerine modern tezgahların almasıyla beraber, ev ve atölye tipi üretimden fabrika türü üretime geçilmiş, böylece dokuma sanayiinde tesis sayısı hızla artmıştır. Günümüzde, özellikle son yıllarda konfeksiyon ihracatının devletçe teşvik edilmesiyle birlikte, Denizli dokuma sanayii konfeksiyon üretimine de yönelmiş, bir taraftan yalnızca konfeksiyon üretimi yeni fabrikalar kurulurken bunların peşisıra iplik ve dokuma fabrikaları da yenileme yatırımlarına hız vermişlerdir. Milli ekonomiye katkısı son derece fazla olan tekstil sektörünün giderek gelişmesi önündeki çeşitli sorun ve engellerin kaldırılmasını, birtakım çözüm önerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin, dış ülkelerin siyasi nedenlerden dolayı tekstil sektörüne uyguladığı yanlış ithalat ve ihracat politikalarına karşı, Türk siyasetçileri ve iş adamları duyarlı yaklaşımlarını sürdürürken, içeride de düşük maliyetli enerji ve hammadde, verimli ve eğitimli işçi sağlanması ve vergi indirimleri, resim ve harç istisnaları gibi bazı hummalı çalışmalar sürdürülmektedir.” ÇIRÇIR SANAYİ Çırçır sanayii, dokuma sektörünün birinci aşamasını meydana getiren temel bir sanayi koludur. Denizli'de motor gücüyle çalışan ilk büyük çırçır fabrikası 1950 yılında bir kooperatif işletmesi olarak kurulmuştur. Sonraki yıllarda (1962 ve 1968'de) özel sektör eliyle 2 çırçır fabrikası daha faaliyete geçmiştir.13970'li yıllardan itibaren Denizli'de dokuma ve iplik sanayiinin gelişmesine paralel olarak 1974 ve 1977 yıllarında da iki çırçır fabrikası kurulmuş, 1985 tarihinde bir tesis daha işletmeye açılmıştır. Bu tesislerin yıllık kapasitesi 150.000 tonun üzerindedir. İPLİK SANAYİ Balyalanmış prese pamuğun fabrikaya girişi ile başlayıp burada pamuk elyafının harmanlanması, açılıp temizlenmesi, taranması, bükülerek ipliğe dönüştürülmesi gibi safhaları içerir. Denizli'de iplik üretimi dokuma ve terbiye işlemlerinin bir arada yapıldığı entegre fabrikalarda gerçekleştirildiği gibi, ayrı tesislerde de yapılabilmektedir. Denizli'de 1940'lı yıllarda kurulan Sümerbank İplik Fabrikasından sonra, 1949 yılında Sümerbank İzmir Basma Sanayi Müessesesine bağlı, Denizli fabrikasının temeli atılmış, 1953'te iplik üretmeye başlamıştır. Fabrika 1960'tan itibaren ham bez üretimini de gerçekleştirerek entegre bir tesis haline gelmiştir. Denizli'de özel sektör tarafından işletmeye açılan ilk iplik tesisi Göveçlik İplik fabrikasıdır. Yurt dışında çalışan işçilerin katkılarıyla bir işçi şirketi olarak 1975 yılında da üretime başlamıştır. 1986-1987 ve 1991 yılında da özel sektöre ait ileri teknoloji kullanan, yüksek kapasiteli, modern iplik fabrikaları kurulmuştur. Bu tesisler, Denizli tekstil sanayiinin dokuma öncesine ait önemli bir bölümünü oluştururlar. DOKUMA SANAYİ Denizli, öteden beri ülkenin dokumacılık merkezlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır. Günümüzde Buldan, Babadağ, Kızılcabölük ve Denizli başta olmak üzere, küçük ve orta işletmelerden büyük sanayii kuruluşlarına kadar çok sayıda işletme faaliyet göstermektedir.Denizli ve çevresinde dokumacılık 1950'lere kadar geleneksel bir el sanatı şeklinde sürmüş, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra 1970'li yıllara kadar dokuma sanayiinde önemli bir değişim süreci yaşanmıştır. Fabrikasyon ham bez üretimine 1953 yılında kurulan Sümerbank bez fabrikası ile geçilmiş, bu tesisin açılması yörede dokuma sanayiinin canlanmasında etkili olmuştur. 1950-1970 yılları arasında sanayiinin kurulması gibi ön koşulların gerçekleştirilmesinden sonra 1970'lerden itibaren devlet teşviklerinin de katkısıyla dokuma sanayiinde belli bir sıçrama meydana gelmiştir. 1970-1980 yılları arasında ve daha sonraki yıllarda çok sayıda dokuma tesisi kurulmuştur. Ancak bu tesisler son yıllarda konfeksiyon ihracatına da yönelmişler, büyüyerek üretim kapasitelerini ve çeşitlerini artırmışlardır. Denizli sanayiinde gelişmiş bulunan dokuma sektöründe ham pamuğun fabrikaya girişi ile başlayan ve çeşitli türevlerde nihai ürün olarak piyasaya sürülmesine kadar devam eden değişik üretim kademeleri bulunmaktadır. Denizli'de bulunan dokuma tesisleri genellikle pazarda özel bir talebi bulunan havlu ve çarşaflık ile ham bez dokuyan orta ölçekli tesislerdir. Bu tesislerin bir bölümü başka firmalara üretim yaparken, çözgü, haşıl, kasarlama gibi dokuma öncesi işlemler ayrı tesislerde de yapılabilmektedir. Bunun yanında örgütlü sektörün de entegre dokuma sanayii tesisleri de bulunmaktadır. BOYA, APRE, BASKI ve TEKSTİL TERBİYE SANAYİ Dokunmuş ya da örülmüş ham kumaş, gerek görünümünü ve gerekse kullanımını geliştirmek amacıyla; boya, apre, desen baskısı ve terbiye gibi işlemlerden geçirilmektedir. Bu işlem, kasarlama, merserize, boyama, apre ve baskı işlemlerinden biri ya da hepsini içerebilir.Denizli'deki kaliteli boyama işlemine olan taleple birlikte, ilk atölyeler 1960'lı yıllarda kurulmuş, ilk boya fabrikası da 1965 yılında açılmıştır. Bölgedeki tekstil sektörünün gelişmesine paralel olarak bu yöndeki yatırımlar da artmış, önemli bir kısmı tekstil fabrikalarının bünyelerinde olmak üzere, günümüzde 20'ye yakın modern sanayi kuruluşuna ulaşmıştır. TUĞLA ve KİREMİT SANAYİ Denizli'de ilk tuğla fabrikası 1966 yılında kurulmuş, bunu 1967 yılında ikinci tuğla ve kiremit fabrikasının kurulması izlemiştir. Yörede tuğla ve kiremit talebinin artmasına bağlı olarak 3.Üncü tuğla fabrikası 1973 yılında hizmete girmiştir. Denizli'de 1988 yılında da bir diğer tuğla fabrikası faaliyete başlamıştır. Bu fabrikalar gerek Denizli çevresinde, gerekse 1985 yılından sonra turizm sektöründe ikincil konut, otel ve motel gibi turistik tesis yapımının hız kazanmasına bağlı olarak özellikle Antalya çevresindeki kıyı kuşağında inşaat malzemesi kullanım alanlarına yönelik olarak üretim yapmaktadır. DERİ SANAYİ Denizli'de bu sanayi dalında faaliyet gösteren kuruluşlar genelde küçük tesislerden oluşmaktadır. Ticaret odası kayıtlarına göre ilde 100'ün üzerinde tabakhane bulunmakta, Türkiye'nin kösele ihtiyacının %90'a yakın kısmı buralarda üretilmektedir. Ayakkabı sanayiinin ana hammaddesi olan kösele, bu yönü ile ele alındığında Denizli Deri sektöründe büyük bir öneme sahip olduğu görülür. Ortaçağda Ahi Kaysar'ın Debbağlık mesleğini Acıpayam'ın Yeşilyuva köyünde başlattığı ve bu tabakhanelerin Cumhuriyet dönemine kadar çalıştığı bilinmektedir. 1930'lu yıllarda debbağlık, Denizli merkezine 2 km. mesafede tabakhane sitesinde, o günün en modern teknolojileri ile faaliyet göstermeye başlamıştı. Günümüzde 129 esnafın faaliyet gösterdiği Tabakhane sitesinde, modern teknolojinin uygulama ve uyarlamasına yönelik KOSGEB'in desteklediği Deri Ortak Kullanım Ünitesi'nin kurulması fizibilite ve proje çalışmaları sonuçlandırılarak, makine donanım ve teçhizatın ihalesi gerçekleştirilmiştir. Deri Ortak Kullanım Atölyesi'nin Mayıs/1998 tarihinde faaliyete geçirilmesi için çalışmalar sürdürülmekte ve bunun sonucunda Türkiye'nin kösele ihtiyacının %65-70'ini karşılayan tabakhanelerin standart ve kaliteli üretim yapmaları gerçekleşecektir. Aynı zamanda ayakkabı ve deri konfeksiyon imalatçılarını önemli yönde etkilemesi hedeflenmektedir. Deri Ortak Kullanım Atölyesi donanım ve teçhizatı, yer seçimi kesinleşen Deri Organize Bölgesine kolayca nakledilebilecek makine ve teçhizattan oluşmaktadır. METAL EŞYA ve TEÇHİZAT SANAYİ Denizli sanayiinde dokuma, giyim eşyası ve deri sanayii sektöründen sonra tesis sayısı bakımından en önemli yeri metal eşya, makine ve teçhizat sanayii almaktadır. Bu sektör, tesislerin kuruluşları açısından yeni olmakla birlikte, günümüzde çok hızlı gelişmesiyle dikkat çekmektedir. Denizli'de metal eşya, makine ve teçhizat sanayiinin ortaya çıkışı ve gelişimi gözönüne alındığında, bu sektörün özellikle 1970'li yıllardan itibaren kurulmaya başladığı ve 20-28 yıllık bir geçmişi olduğu görülür. 1968 yılında kurulan kablo fabrikasıyla oluşmaya başlayan ve 1970'li yılların başlarında mutfak eşyaları, civatalar, tarım makineleri, jant, motor döküm parçaları, metal borular, tel çekme ve çivi fabrikalarının kurulmasıyla gelişen metal sanayii, günümüzde yaklaşık 60'a yakın tesis ile temsil edilmektedir. Bu sektör, yapısı itibariyle son derece farklı alt sektörlerden oluşmakta ve çok çeşitli mamülün üretimini gerçekleştirmektedir. KABLO ve ÇİVİ SANAYİ Metal eşya, makine ve teçhizat sanayiinin bir alt kolunu oluşturan kablo ve çivi sanayii alanında Denizli'de 10 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşlardan 2'si çivi diğerleri ise değişik türde elektrik kablosu üreten tesislerden oluşmaktadır. Denizli'de elektrik kablosu üretimi 1968 yılında kurulan kablo fabrikası ile başlamıştır. Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında 246, sırada bulunan tesis, yılda 10.000 ton bakır işleme kapasitesine sahip olup, yüksek ve orta gerilim hatları için elektrik kabloları, gemi kabl3oları, özel kabloları ve emaye bobin telleri üretmektedir. Denizli'de 7 kablo fabrikası daha bulunmaktadır. Söz konusu fabrikalardan ikisi 1976 ve 1979 yıllarında kurulmuş, diğerleri ise 1980-1987 yılları arasında üretime başlamışlardır. Bu kablo fabrikalarında da PVC elektrik kabloları ve emaye bobin telleri üretilmektedir. MERMER SANAYİ Balıkesir'den sonra Türkiye'nin ikinci büyük mermer ve traverten yatakları, Denizli ilindedir. 1979 yılında ilk tesisin kurulmasıyla faaliyete başlayan mermer sanayii, daha sonraki yıllarda da gelişmesini sürdürmüştür. 1983 yılında kurulan 2. mermer tesisinin ardından 1986'da 3 yeni fabrika daha işletmeye açılmıştır. Halen 3 adedi Organize Sanayii Bölgesi'nde olmak üzere, büyük kapasitede 10 fabrika üretim yapmaktadır. Kuruluşların mermer kesme ve şekillendirme çalışmaları yaptığı bu sanayi kolunda, yaklaşık olarak yılda 1.000.000 m 2 mermer ve traverten levha, 250.000 m 2 mermer fayans üretilmektedir. Uluslar arası düzeyde ileri teknoloji kullanan bu tesisler, yurtiçi talebin ötesinde 5 kıtaya ihracat yapmaktadırlar ÇİMENTO, BETON ve BETON BORU SANAYİ Taşa ve toprağa dayalı sanayiinde yer alan en önemli sanayilerinden biri 1987 yılında faaliyete geçmiş olan Denizli Çimento fabrikasıdır. Ayrıca beton ve beton boru sanayi kolunda Denizli'de dört işletme bulunmaktadır. 1972 yılında bir işçi şirketi olarak kurulan beton boru fabrikasında yılda, yaklaşık olarak 50.000 adet beton boru üretimi gerçekleştirilmektedir. UN SANAYİ Ulaşabilen en eski kaynaklarda Denizli'de Cumhuriyet döneminin başlangıcında gıda sanayiinin diğer sektörlere göre ön sırada yer aldığı anlaşılmaktadır. Dr. Kemal Şakir 1927 yılında basılan ve Osmanlıca yazılan kitabında, Denizli'de 13 un fabrikasının bulunduğunu belir3tmektedir. Denizli'de gıda sanayii alanında ilk kurulan tesisler un fabrikalarıdır. Günümüzde varolan teknolojiyi kullanarak un üretimini gerçekleştiren fabrika sayısı 3'tür. Bunlardan birisi 1921 yılında kurulmuş olup, modern sanayi kapsamında Denizli'de kurulan ilk fabrikadır. Diğer un fabrikaları ise 1958 ve 1976 yılında kurulmuştur. Sözkonusu üç fabrika yılda yaklaşık olarak 100.000 ton üretim kapasitesiyle Denizli ve çevresinin un gereksinimini karşılamaktadır. YEM SANAYİ: Denizli ilinde yem sanayi kolunda faaliyet gösteren 2 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. Ancak bunlardan birisi Denizli'nin Acıpayam ilçesinde bulunmakta diğer yem fabrikası, gıda sektöründe Denizli'nin en büyük kuruluşu olan Abalıoğlu Yem Fabrikası'dır. Bu kuruluş Denizli'nin olduğu kadar üretim kapasitesi açısından Balkanlar ve Ortadoğu'nun da en büyük sanayi kuruluşu kabul edilmektedir. Kuruluş Türkiye'deki en büyük 500 sanayi kuruluşu içinde 1991 yılında 378. sırada yer almıştır. ŞARAP SANAYİ İlimizde üzüm üretimi son derece gelişmiş olup, özellikle Çal, Bekilli, Güney, Honaz ve Çivril İlçelerinde yetiştirilen üzümlerin bir kısmı çerezlik olarak, büyük bir bölümü de Güney ve Bekilli İlçelerinde bulunan fabrikalarda şarap haline getirilerek yurt içinde ve yurt dışında pazarlaması yapılmaktadır. İlimiz şarapları özellikle Avrupada ve iç pazarda büyük bir beyeni toplayarak düzenlenen ulusal ve uluslar arası yarışmalarda dereceye girerek ödüller almıştır. İlimiz ekonomisine önemli katkı sağlayan ve yıllık üretim kapasitesi 4 milyon lt olan modern usullerle üretim yapan şarap fabrikaları ürünlerini yurt dışında değişik ülkelere ihraç ederek önemli döviz girdisi sağlamaktadır. SÜT ve SÜT ÜRÜNLERİ SANAYİ Meşrubat sanayii bu sektörde yeralan bir kuruluş gıda sanayiinde ilk kurulan tesisler arasında bulunmaktadır. Süt ve süt ürünleri üreten bu tesis 1958 yılında üretime başlamıştır. Günümüzde küçük ölçekli 10 civarında mandıra bulunmaktadır. KURUYEMİŞ ve BAHARAT SANAYİ Gıda sanayii sektöründe faaliyet gösteren 3 sanayi kuruluşu, baharat ve kuruyemiş üretmektedir. Bu tesislerin ilki 1963 yılında kurulmuş, diğerleri ise 1971 ve 1980 yıllarında üretime geçmişlerdir. Daha çok yakın çevrede üretilen kuruyemişi işleyen ve ambalajlayan tesislerin yıllık üretim miktarı 11.000 ton civarındadır. Baharat fabrikalarında hammadde olarak kullanılan çeşitli bitkiler Akdeniz Bölgesinden temin edilmektedir. KİMYA, PETROL, KAUÇUK ve PLASTİK ÜRÜNLERİ SANAYİ Denizli'de gelişme gösteren sektörlerden biride kimya sanayiidir. Bu sektörde, 11 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. Daha çok küçük ölçekli tesislerden meydana gelen kimya sanayiinde 3 plastik halat, 3 plastik ambalaj malzemesi, 2 sera örtüsü ve naylon torba, 2 akü ve 1 firit, ayrıca 3boya fabrikası bulunmaktadır. Denizli'de kimya sanayiinin gelişimi 1970-1980 yılları arasında olmuş ve bu sektörde bulunan 11 sanayi kuruluşunun 10'u sözkonusu yıllar arasında kurulmuştur. Günümüzde sera örtüsü ve naylon üreten tesisin 1970 yılında faaliyete geçmesiyle oluşmaya başlayan kimya sanayii, sonraki yıllarda başka üretim alanlarına da sıçrayarak gelişme göstermiştir. 1972, 1973 ve 1975 yıllarında Denizli'de 3 plastik halat ve 1973'te 1 plastik ambalaj fabrikası üretime başlamıştır. Kimya sanayii sektöründe 1979 yılında plastik ambalaj malzemesi, 1980 yılında da sera örtüsü üreten 2 sanayi kuruluşu daha üretime başlamış, Denizli'de sanayiinin çeşitlenerek gelişmesi, toptan ve perakende ticaretin canlanmasında etkili olmuştur. Sera örtüsü üreten tesislerin gelişmesi ise yakın çevrede, özellikle de Antalya çevresindeki tarım fa3aliyetlerinin seralarda yoğunlaşması sonucu oluşmuştur. Ayrıca 1970'li yıllarda kurulan ve naylon torba üreten sanayi tesisleri de artan sera örtüsü talebi üzerine üretimlerini çeşitlendirerek sera örtüsü de üretmeye başlamışlardır. Denizli'de son olarak 1986 yılında bir başka plastik ambalaj fabrikası üretime geçmiştir. Denizli'de Kimya sanayii alanında faaliyet gösteren bu kuruluşlar dışında Acıpayam'da Selüloz, Acıgöl kıyısında da Sodyum Sülfat tesisleri bulunmaktadır. Denizli'de 1977-1979 yılları arasında 2 akü fabrikasının üretime geçmesiyle, kimya sanayii sektöründe üretim alanı çeşitlenmiştir. ORMAN ÜRÜNLERİ ve MOBİLYA SANAYİ Denizli'de orman ürünleri ve mobilya sanayii yeterince gelişmemiştir. Bu sanayi sektöründe faaliyette bulunan 3 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. Bu sanayi kuruluşlarının birisi 1971 yılında telefon direği ve kereste üretmeye başlamış, son yıllarda inşaat ve turizm sektöründeki gelişmelerle birlikte ortaklarının bir bölümü de yurt dışında çalışan işçilerden oluşan diğer bir mobilya fabrikası da yılda yaklaşık olarak 16.000 adet otel ve motel mobilyası üretmektedir. KAĞIT ÜRÜNLERİ SANAYİ Bu sanayi sektöründe 2 fabrika bulunmakta olup, her ikisi de aynı alanda üretim yapmakta ve oluklu mukavvadan meydana gelen kutu ve viol üretmektedir. Denizli'de kağıt ürünleri sanayiinin yaygınlaşmasına karşın, bu sektörde üretim yapan Dentaş Oluklu Mukavva Sanayii, kendi alanında üretim yapan büyük sanayi kuruluşları arasında yer almaktadır. Türkiye'de de en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında 1991 yılında 48. sırada yer almıştır. 1972 yılında kurulan ve 1978 yılında üretime başlayan bu sanayi kuruluşunun Denizli'de kurulmasının en önemli nedeni, fabrikada hammadde olarak kullanılan kraftın üretildiği Seka Silifke ve Dalaman tesislerine yakın olmasıdır.
  12. _asi_

    Denizli Mutfağı

    DENİZLİ YEMEKLERİ DENİZLİ MANTISI MALZEMELER 1 adet yumurta 1 su bardagi süt 1 su bardagindan biraz fazla un 1 su bardagi su Içi için: 150 gram kiyma, 1 demet sogan, 1 demet maydanoz, 2 dilim bayat ekmek içi, 2 kasik sivi yag, Tuz, Karabiber YAPILIŞ TARİFİ Unu derince bir kaba alin, içine yumurtayi kirip, sütü sürekli karistirarak ilave edin. Pürüzsüz bir hamur olana dek çirpin. Tuzunu ayarlayin. Teflon tavayi hafifçe yaglayip, yagi kizdirin ve hazirladigimiz hamurdan bir kepçe döküp arasira sallayarak pisirin. Ayri bir yerde soganlari ince dograyarak pembelestirin ve kiymayi ekleyip, rengi degisene dek kavurun. Pembelesen sogan ve kiymaya maydanozu dograyip, ekleyin, tuzunu, biberini ayarlayip, atesten alin. Bayat ekmek içini ufalayin. Hazirladigimiz pismis yufkalarin arasina kiymali içten yayarak, yufkalari üst üste dizin. 1 su bardagi sicak suyu yufkalarin üzerine gezdirin ve 10 dakika sonra orta isili firinda suyunu çekene dek pisirin. Firindan alip, sarimsakli yogurdu üzerine gezdirin. Küçük bir tavada tereyagini eritip, kirmizi biberi ekleyin ve 1-2 kez çevirip, atesten alin. Mantinin üzerine gezdirin ve üçgen dilimler halinde kesip, servis yapin. ÇAPUTAŞI 10 taze asma yaprağı 250 gr kuzu kuşbaşı 2 çorba kaşığı sıvıyağ 1 su bardağı pirinç 1.5 su bardağı su Tuz 1. Asma yapraklarını küçük küçük doğrayın. Bir tencereyi yarısına kadar suyla doldurup yaprakları ve sıvıyağı ekleyin. Yapraklar haşlanınca suyunu süzün. 2. Eti tencereye alın. Suyunu salıp çekinceye kadar kavurun. Pirinci yıkayıp süzün ve ete ekleyin. 1.5 su bardağı su ve tuz ilave edin. Kaynayınca ateşi kısın. Suyunu çekinceye kadar pişirin. 3. Pilavı ateşten alıp haşlanmış asma yapraklarını ekleyin ve tahta kaşıkla harmanlayın. Üzerine kağıt havlu örtüp tencerenin kapağını kapatın, 10 dakika dinlendirin. Yoğurt eşliğinde sıcak olarak servis yapın. HALİL İBRAHİM SOFRASI KEBABI 4-5 mantar 1 havuç 1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri 100 gr kıyma 1 dilim ekmek içi 1 soğan 6 milföy hamuru 2 soyulmuş sosis 1 yumurta sarısı Tuz, karabiber, kimyon Püre için: 3 patates 1 çorba kaşığı margarin 1.5 su bardağı süt 1 çay kaşığı tuz 1. Mantar ve havuçları haşlayıp incecik kıyın. Kaşar peynirini ekleyip karıştırın. 2. Soğanı kıyın. Kıyma, ekmek içi, soğan, tuz, karabiber ve kimyonu bir kaba alıp yoğurun. Köfte harcından küçük parçalar koparın. Ortalarına mantarlı karışımdan ekleyip yuvarlayın. 3. Patatesleri haşlayıp süzün. Kabuklarını soyup çatalla ezerek püre haline getirin. Margarin, süt ve tuz ilave edip 5 dakika pişirin. 4. Milföy hamurunun üzerine hazırladığınız köfteleri çapraz şekilde dizin. Ortasına patates püresi ekleyin. Sosisleri 2 şer santim uzunluğunda dilimleyip hamurun köşelerine birer tane yerleştirin. 4 milföy hamurunu da bu şekilde hazırlayın. 5. Kalan 2 milföy hamurundan yarım santim kalınlığında şeritler kesin. Şeritleri milföylerin üzerine kafes şeklinde dizin ve yumurta sarısı sürün. Önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında 35 dakika pişirin. Sıcak olarak servis yapın. KURU BÖRÜLCE ÇORBASI 1 su bardağı kuru börülce 5 su bardağı su 1 kahve fincanı pirinç 1 çorba kaşığı tereyağı 1 çorba kaşığı salça Tuz 1. Kuru börülceyi haşlayıp suyunu süzün. Tencereye alıp 5 su bardağı su ekleyin ve yumuşayıncaya kadar pişirin. Pirinci yıkayıp süzün ve börülceye ilave edin. 2. Tavada tereyağını kızdırıp salçayı ekleyin. Tuz serpip kaşıkla ezerek kavurun. Pirinçler pişince tencereye salçalı sosu ekleyip 1-2 dakika daha kaynatın. Sıcak olarak servis yapın. PAMUKKALE PASTASI 5 yumurta 2 çorba kaşığı un 4 kahve fincanı toz şeker 1 su bardağı süt kreması Krema için: 1 litre süt 1 yumurta 2 çorba kaşığı pirinç unu 10 çorba kaşığı toz şeker 1 paket vanilya 3 çorba kaşığı kakao 1. Derin bir kapta 5 yumurta, un ve toz şekeri çırpın. Karışımı yağlanmış fırın tepsisine dökün. 200 derece ısıtılmış fırında 20 dakika pişirip soğutun. 2. Kremayı hazırlamak için; süt, pirinç unu, yumurta, toz şeker, vanilya ve kakaoyu tencereye alın. Sürekli karıştırarak 15 dakika kısık ateşte pişirin. 3. Soğuyan tatlıdan küçük parçalar koparın. Avucunuzun içinde yuvarlayıp hafifçe bastırın ve kakaolu kremaya batırıp servis tabağına dizin. 4. Süt kremasını mikserle çırpın. Tatlıların üzerine döküp servis yapın. PATLICAN ÇENTME 2 patlıcan 2 domates 2 sivri biber 3 diş sarımsak 5-6 dal maydanoz 2 çorba kaşığı zeytinyağı 1. Patlıcan, domates ve biberleri fırında közleyin. Kabuklarını soyup bıçakla çentin. Sarımsakları havanda dövüp ekleyin ve karıştırın. 2. Karışımı servis tabağına alın. Üzerine ince kıyılmış maydanoz serpin. Zeytinyağı gezdirip lavaş ekmeği eşliğinde servis yapın. OVMAÇ ÇORBASI Malzemeler 100 gram kıyma karabiber ve tuz 1 çay bardağı yoğurt 2 çorba kaşığı sirke (limon da olabilir) 6 diş sarımsak 1 adet kuru soğan 2 çorba kaşığı yağ 6 su bardağı su 3 yemek kaşığı un Yapılışı Bir tencereye unu, dövülmüş sarımsak, sirke ve yoğurtdu koyup iyice karıştırın. Su ilave edilerek ocağa konulur ve kaynayıncaya kadar karıştırılır. Diğer tarafta kıymayı, rendelediğimiz soğanı biraz tuz ve biber koyarak yoğurmaya başlayın. Köfte hamurumuzu yoğurduktan sonra fındık büyüklüğünde parçalar alarak avuç içinde yuvarlatılır. Köfteleri yaptıktan sonra kaynayan suya atıp tuz ilave edilir. Kaynayıncaya kadar pişirilir. Piştikten sonra üzerine, yağda kızdırılmış nane dökülür ve servis tabaklarına alınır. ALAÇORA Haşlanmış kuru fasulyenin üzerine tereyağı ve bulgur ilave edilir, tuz,biber ve su konulduktan sonra suyu çekilinceye kadar pişirilir. DARI EKMEĞİ Mısır unu yeteri kadar tuz, su ilave edilerek yoğrulur. Sonra sac üzerinde pişirilir. Sıcak iken üzerine tereyağı sürülüp, üstüne peynir konulup yenir. Soğuk sütün içine soğuk darı ekmeği doğranarak da yenir. TİRİT Buğday, mısır, bakla, nohut ve kuru fasulye haşlanır. İçine toz kırmızı biber, karabiber, tuz konur ve kaynatılır. Az sulu piştikten sonra indirilir. Servis yapılır. Üstüne badem içi, ceviz içi fındık kırması konularak kaşıkla yenir. Özel günler ve misafirler için bir eğlence ve toplanma vesilesidir. Acıpayam yöresinde çocukların ilk dişinin görüldüğümde pişirilip dağıtılır. Ayrıca hayır için pişirilip çocuklara dağıtılır. PATLICAN KEBAB Bir tencerede kuşbaşı et tereyağı ile birlikte kavrulur, salça ilave edilip pişirilir. Ayrı bir yerde taze patlıcan soyulduktan sonra dilimlenerek doğranıp, yağda kızartılır. Kızaran patlıcanlar tepsiye döşenir. Pişen etler patlıcanın üzerine konur. Üzeri domates ve yeşil biberle süslenir. Tuz ve karabiber konur. Fırında pişirilir. KAÇAMAK Yarım litre tuzlu su kaynatılır. Su kaynamaya başlayınca, içine serpilerek üzere yeteri kadar un katılır. Bu işlem yapılırken, diğer taraftan tahta bir kaşıkla hızla unlu su karıştırılarak, karışım birbirlerine iyice yedirilir. Karışım koyu bir muhallebi kıvamına gelinceye kadar devamlı karıştırılır. Bir tavada kızdırılmış yağa bir miktar kırmızı biber eklenir. Kırmızıbiberli yağ tenceredeki unlu karışıma eklenerek servis yapılır. SIYIRMA Ayşe kadın fasulyenin tazeleri toplanıp, yıkanır, temizlenir ve toprak tencereye konur. Üstüne biraz patates eklenerek yeterince su konur. Taze birkaç kabak yaprağı örtülerek, üzerine ağırlık yapması için bir taş konur. Pişirinceye kadar ateşte tutulur. Pişince ateşten alınır ve suyu süzülür. Bir tepsi üzerine ters çevrilerek dökülür. Patatesler üzerinden alınıp, tuzu ekilir.Soğan ve közlenmiş biberle birlikte yenir. YOĞURTLU PATLICAN GÖMMESİ Közde pişirilen patlıcanların kabukları soyulur. Yağ içinde tekrar pişirilir. Ayrı bir tabakta koyun yoğurdu ezilir, içine sarımsak eklenir.. Yağda pişirilen patlıcanın üstüne yoğurt dökülerek karıştırılır.. Üzerine eritilmiş tereyağı gezdirilir. Sıcak olarak taze soğan, tere, maydanoz, nane, biber kızartması, taze biberle birlikte yenir. GINDIRA ÇORBASI Ayıklanan ve temizlenen gındıra önce sıcak suda haşlanır. Haşlandıktan sonra kabuğundan ayrılır. Haşlama suyuna yağda kavrulmuş soğan ilave edilir. Ayrıca erik, ekşi ve tuz katılır. Sonra on dakika kadar daha kaynatılarak yenir. Gındıra çorbası, genellikle Çameli yöremizde yapılmakta olup lezzetli ve bol C vitaminlidir. Gındıra ayrıca bulgur ve pirinç pilavlarına da karıştırılarak yapılabilir
  13. _asi_

    Atatürk ve Denizli

    ATATÜRK VE DENİZLİ Tarih kitaplarımızda "Mondros Mütarekesi" olarak geçen bu sözde ateşkes anlaşması gerçekte 600 yıllık bir imparatorluğu fiilen sona erdiren acı bir belgeydi. Sömürge imparatorlukları bu belgeyle yetinmediler. Şubat 1919'da Paris'te toplanarak İzmir, Balıkesir ve Aydın'ı Yunanistan'a vermeyi kararlaştırdılar. Bundan böyle tükenmiş imparatorluğun kalbi olan Anadolu dört bir yandan işgale başlanacaktı. İzmir’de Nurettin Paşa önderliğinde Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti, 22 Mart 1919'da Denizli, Aydın ve Balıkesir’den gelen halk temsilcilerinin katılımıyla bir kongre düzenledi. Denizli Müftü Ahmet Hulusi Efendi başkanlığındaki bu kongreye katılmasıyla Milli Mücadele'ye ilk adımını atmış oluyordu. İzmir’in işgalini İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti'nin telgrafından öğrenmiş olan Denizli Mutasarrıfı, bu haberi bir taraftan Konya hattı üzerinden İstanbul’a bildirirken, bir taraftan da belediye başkanına, müftüye ve kentin ileri gelenlerine duyurmuştu. Bunun üzerine Müftü Hulusi Efendi ve diğerleri hemen harekete geçtiler ve belediye binası önünde bir miting yapmayı kararlaştırdılar. Bu amaçla sabah namazından sonra Hulusi Efendi, Ulu Cami’deki (Kayalık Camii) sancağı çıkarttı. Halk bunun altında toplanmış ve tekbir getire getire belediye önüne gelmişti. Bunların arasında Hıristiyan vatandaşlar da bulunmaktaydı. Müftü Efendi burada ateşli bir konuşma yapmış, halkın silaha sarılmasını istemiş ve onları düşmana karşı fiili müdahalede bulunmaya davet etmişti. Müftü Efendi'nin sözlerinden bir kısmı şöyledir: "Hemşerilerim, şimdi İzmir’i Yunan askeri işgal etmiştir. Bu işgale muhalefet etmek, düşmanın taarruzuna karşı koymak lazımdır. İşgal edilen memleketler halkınyn silaha sarılması ve savaşması farz-y ayn, uzak memleketler halkı için farz-y kifayedir. Fetva veriyorum, silah ve cephane azlığı veya yokluğu hiçbir zaman mücadeleye engel teşkil etmez. Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi, üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka karşı koyunuz. Biz bir çok ülkelere hükmetmiş fatihlerin torunlarıyız (ve orada bulunan Hıristiyanları göstererek) bunlar da bize emanettir; onlara dokunmayınız. Vatanımızın müdafaa edilemeyeceğini söyleyenler düşman esareti altındadır. Onların emri ve fetvası, din ve akıl bakımında meşru ve geçerli değildir." 24 Mayıs 1919 Çarşamba günü kuşluk vaktinde Sarayköy'e doğru ilerleyen Yunan birliklerini durdurmak amacıyla, Sarayköy halkı, Heyeti Milliye öncülüğünde toplanmıştı. Müftü Ahmet şükrü Efendi burada coşan halka bir konuşma yapmış ve meydanda coşan halka: "Yurt için, millet için, namus ve fazilet için, kefeni boynumuza taktık, şehitliği göze aldık. Ölmek var dönmek yok. Sonuna kadar çarpışacağımıza and içiyoruz." diye yemin ettirmişti. Daha sonra toplanan gönüllü kuvvetler Menderes köprüsünü ve havalisini korumaya çalışmış, düşmanın ilerlemesini önleyerek Denizli'ye girmesini engellemişti. İtilâf Devletleri temsilcilerine protestolar gönderildi, hatta 18 Mayıs’ta yine bu devletlerin temsilcilerine telgrafla, "Yunan askerleri İzmir’i terk etmedikleri takdirde, Denizli halkının İzmir’i korumaya hazır olduğu" bildirildi. İçişleri Bakanlığına da buna benzer bir telgraf çekildi. Bir taraftan bu telgraflar çekilir, bir taraftan mitingler ve toplantılarla halk, Yunanlılara karşı direnişe hazırlanırken, Mutasarrıf Faik Bey, Müftü Hulusi Efendi, topçu Binbaşısı İsmail Hakkı ve öteki vatanseverler, hemen işe koyulmuş ve kysa zamanda Denizli'de Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti ile "Denizli Heyet-i Milliyesini kurarak gönüllü kaydına başlamışlardı. 10 Haziran 1919'da Müftü Hulusi Efendi ve arkadaşları bir beyanname yayınladılar. Bu beyannamede halkın dini, milli duyguları harekete getiren, mertçe ölmenin faziletlerini belirten hükümler vardı. Bunun halk üzerinde etkisi büyük olmuş ve gerekli coşkunluğu yaratmıştı. Ancak, bu yurtseverler karşısında Ystanbul Hükümeti'nin ajanları Hürriyet ve İtilâf Fırkası gibi taraftarlardan oluşan muhalif bir grup vardı; onlar da boş durmuyor, kurtuluş yanlılarının çağrılarına aksi yönde propaganda yapıyorlardy. Onlara göre: "Yunanlılar, girdikleri yerlerde kendilerine karşı gelinmezse kimsenin malına, mülküne, refahına ilişmiyorlardı. Karşı konulduğu takdirde, köylerin ve kentlerin malları eşyayı ve insanları mahvoluyordu. Bu fedakarlığa gerek var mıydı? İtilaf Devletleri'nin yardımı ile ilerleyen koca Yunan ordusuna beş on çete ile karşı durulabilir miydi? Padişah dahi karşı konulmaya taraftar değildi." Bir an geldi ki Müftü Efendi bile, bunların yüzünden, 3 Haziran'da yani Yunan askerlerinin Aydın’a direnişle karşılaşmadan girmelerinden altı gün sonra, Denizli'yi terk ederek Dinar'a çekilmek zorunda kaldı ve mücadelesini buradan sürdürdü. Bununla beraber milli teşkilat gün geç tikçe gelişti ve Yunanlılara karşı koyacak duruma geldi. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden kısa bir süre sonra oluşturulan Kuvai Milliye birlikleri, Büyük Millet Meclisi'nin açıcığı güne kadar geçen on bir aylık süre içinde cepheleri tutmuş, baş gösteren iç ayaklanmaları bastırmış ve Büyük Millet Meclisinin açılmasını ve kurtuluşunu sağlayan koşulları yaratarak iç düzeni korumuşlardır. Büyük Taarruz ile birlikte, Yunanlılar işgal ettikleri yerlerden 4 Eylül 1922'de bozgun halinde kaçtılar. Bu tarih aynı zamanda Buldan ve Güney ilçelerinin kurtuluş günüdür. Yunanlılar Buldan ile beraber Çal'ın bazı köylerine de girmişlerdi. Çivril 18 Ocak 1921'de ilk kez, 1 Nisan 1921'de ikince kez işgale uğramıştı. MÜFTÜ AHMET HULUSİ EFENDİ’nin 15 Mayıs 1919’da Milli Mücadeleyi Başlatan Fetvası "Muhterem Denizlililer… Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı irtikab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebeamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini , İzmir’in şu birkaç saat içinde irtikap edilen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmaya bilir, topsuz – tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır. Korkmayınız…! Meyus olmayınız…! Bu livay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvası’nı ilan tebliğ ediyorum." Atatürk'ün Denizli'ye Gelişi Atatürk, Denizli iline 4 şubat 1931 günü gelmiştir. Bu gezi Ata’nın "Büyük Ege Gezisi" olarak bilinen program içinde bulunmaktaydı. 4 şubat 1931 Çarşamba günü sabahleyin 8.10'da Aydın’dan hareket eden özel tren, Ata’yı aynı gün saat 13.00'te Denizli'ye getirmiştir. Yki gün öncesinden Büyük Kurtarıcının Denizli'ye gelişini öğrenen halk, erken saatlerde istasyonun bulunduğu çevreyi doldurmuştu. Binlerce Denizlilinin gösterdiği coşkun tezahürat ve sevgi gösterisi arasından trenden inen Atatürk, halkı selamlayarak geçmiş ve istasyon caddesinden, beraberindeki heyetle birlikte o zamanki parti binasına geldi. Bir süre bu binada dinlenen Atatürk, Çamlık yolu üzerinde bulunan ve o zaman için Isparta'daki 5.kolorduya bağlı 5l.piyade ve 33. topçu alaylarını ziyaret etmiş ve alayların subaylarından bir grup Ata’yı karşılamışlardır. Alayların ziyareti sırasında Isparta'dan gelen Tüm General Mustafa İzzet'te bulunuyordu. Askeri birliklerin ziyaretinden sonra Köy Öğretmen Okuluna gelerek, sınıflara girmiş, öğrencilere sorular sormuş ve yöneticilere öğretmenlerden eğitim öğretim konularında bilgi almıştır. Atatürk, Denizli Memleket Hastanesi'ni giderek, hastaneyi en ince ayrıntısına kadar inceleyerek hastalarla görüşmüş ve Hastane Başhekimi Dr. Hamdi Berkman'a, hastanenin tertip, düzen ve temizliğinden ötürü teşekkür etmiş ve kutlamıştır. Hastaneden sonra Belediye'ye gelerek, orada toplananları selamlayarak, Belediye halk meclisi ile bir süre görüşmüş, halkın ve kentin ihtiyaç ve olanakları üzerinde gerekli tavsiyeleri yapmış ve ayrılırken de Belediye Başkanı’na "Gerek geçen defa ki gelişimde, gerek bugün Denizli halkının hakkımda gösterdiği hissiyattan duygulandım. Teşekkür ve muhabbetlerimin muhterem halka iletilmesini rica ederim" diyerek ayrılmıştır. Ata’nın Denizli'ye gelişi nedeniyle köy, kasaba ve ilçelerden, hatta komşu il ve ilçelerden yüzlerce insan Atatürk'ü karşılamak ve yakından görmek, sesini duyabilmek için gelmişlerdi.
  14. _asi_

    Denizli Kaplıca ve Yeraltı Suları

    KAPLICALAR PAMUK KALE KAPLICASI Denizli'ye 20 km. uzaklıkta, eski Hierapolis kentinin bulunduğu alandadır. Kars tik alanlardan çıkan suların bünyesindeki kireç çözeltisi buharlaşma ve sudaki karbondioksitin ayrışması sonucu çökelerek genellikle beyaz renkte ve pamuk balyalarını andıran kalker tüfleri Pamukkale travertenlerini oluşturmuştur. Kaplıca suları kalp, damar sertliği, tansiyon,romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıkları, ilik içildiğinde spazmlı midesele iyi gelmektedir. İdrar sokturucudur. Böbrek kum ver taslarında, idrar yolu iltihaplarında etkilidir. Damar iltihapları ve reyon hastalığının tedavisinde yararlıdır. KARAHAYIT KAPLICALARI Pamukkale'nin 5 km. kuzeyinde Karahayıt Kasabası'ndadır. Suyunun sıcaklığı Pamukkale'nin sularından daha fazla (42o,50o,56o), serbest karbondioksit oranı daha az, radyoaktivitesi yüksektir. Kalp, damar sertliği, yüksek tansiyon, romatizma, siyatik,deri ve sinir hastalıklarından bazılarına, limbo, uyuz, sivilce, kasıntı vb. hastalıklarda şifalıdır. GÖLEMEZLİ ÇAMUR KAPLICASI Denizli merkeze yakın idari olarak Akkor ilcesine bağlı Golemezli'de, termal olarak Pamuk kale sistemine uygun, sıcaklıkları 35o C ile 50o C arasında dört kaynak halindedir. Birisinde çamur banyosu yapılır. Deri hastalıkları tedavisinde etkilidir. ÇİZMELİ (YENİCE) KAPLICASI Buldan İlçesi'ne 16 km. uzaklıktaki Yenice kent sınırları içindedir. Tripolim antik kenti kalıntıları arasından gidilir. Sıcaklığı 35o M'dir. Bileşiminde hidrokarbonat, sülfat, sodyum, kalsiyum iyonları bulunur. Radyo aktivesi yüksektir. Romatizma, kalp, damar sertliği, deri hemoroit hastalıklarının tedavisinde faydalanılmaktadir. BABACIK (KABAAĞAÇ) KAPLICASI Tekke koy kaplıcasına 3 km. uzaklıktadır. Kükürtlü iki kaynaktan çıkar. Birisinin sıcaklığı 43o C, diğerinin sıcaklığı 62o M'dir. Karbondioksit bakımından zengindir SARAYKÖY - TEKKE KÖY ILICASI ilce merkezine uzaklığı 20 km. olup, Tekke koy yakınlarındadır. Suyunun sıcaklığı 80o C dir. Roma İmparatorluğu döneminden kalma hamamı, havuzu ve soyunma yerleri vardır. Romatizma, deri, kadın hastalıkları ve idrar yolu hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Tekke koy kaplıcasına 500 m. uzaklıkta İnaltı Hamamı vardır. Bir mağaradan çıkar. Suyu kükürtlüdür. ILICALAR KAVAK BAŞI ILICASI Pamukkale'ye 4 km. uzaklıktadır. Suyunun sıcaklığı 30o C dir. Deri hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. KIZIL DERE ILICASI Sarayköy'e 11 km. uzaklıkta, kızıl renkli kayalardan çıkar. Suları sodyum karbonatlı ve sodyum sülfatlıdır. Su sıcaklıkları 63o, 65o, 88oC'dir. Suları yorgunluğa ve romatizmaya iyi gelmektedir. ORTAKÇI ILICASI Sarayköy yakınında ikisi sıcak, birisi soğuk uç kaynaktan çıkar ve sularının sıcaklığı 47o, 50oC'dir. İçme ve banyo suyu olarak kullanılır. Romatizma ve sindirim hastalıklarına iyi gelmektedir. YERALTI SU KAYNAKLARI BULDAN MADEN SUYU Buldan'a 2 km. uzakta 2 ayrı çeşmeden akmaktadır. Soğuk ve sıcak olarak dakikada 25 litre su çıkar. Suyun sıcaklık derecesi 19o C dir. Denizden yüksekliği 600 m. olan maden suyu, sindirim sistemi ve karaciğer işlevleri üzerinde olumlu etkiye sahiptir. Yüzey sularının yer altına sızarak tabakalar arasındaki boşluklarda ya da geçirimsiz tabaka üstündeki geçirimli tabakada birikmesine yer Alpu suyu denir. Sızma olayı sonucu yer altında depolanan bu suların yer yüzüne kendiliğinden çıktığı yerlere ise kaynak denir. Kaynak suları kisin ilik, yazın soğuk olurlar. Vali Çeşmesi (Cankurtaran), Kocapınar (Honaz) Değirmenönü (Yeşilköy). Kestane Deresi ( Buldan, Gümüşsü, Işıklı), Gürpınar (Çivril), Güney Suyu Akgöz Pınarı (Işıklı), Göz adini taşıyan sular (Honaz), Kırkpınar (Kara hisar-Tavas) Daha 1960-1970 yılları arasında il merkezinde akmakta olan, Yenimahalle semtinde Akpınar (Eğitim Fak.Batisi), Benli Pınarı (Eğitim Fak.doğusu), Mutassıp Pınarı (Kıbrıs Şehitleri Cad.) ayrıca Kuşpınar, Başpınar (Askeri Gazinonun kuzeybatısı), Fındıksuyu (Camlık-Atış Poligonu arası), Kozpınar (Zeytin köy batısı) gibi kaynakların büyük bölümü kent içme suyu şebekesine alinmiş, bazıları az da olsa akışlarını sürdürmekte, piknik yeri olarak faydanılmaktadır. Bazı kaynak suları üzerinde de kültür balıkçılığı amacıyla tesisler kurulmuştur.
  15. _asi_

    Denizli Akarsuları

    AKARSULAR BÜYÜK MENDERES Toplam uzunluğu 529 km2 dir. Denizli ili içindeki uzunluğu 194 km.dir. Debisi 44.32m3/sn dir. Dinar ilçesindeki "Su çıkan" dan çıkarak Dinar Ovası'na iner, burada Düden adini alan kaynama suları ile beslenerek Başpınar Ovası boyunca uzanır. Bir kısmı sazlık ve bataklık olan Gökgöl'e ulaşır. Gölün çıkısında bu suya "Homa Suyu" (Akçay) katılır. Çivril'de Işıklı Barajı'ndan çıkarak Çivril, Çal ve baklan Ovaları'nı geçerek, Çal ilçesinin doğusundan kuzeye dönerek Güney ilçesi sınırlarından içeri girer. Baklan Ovası'ndan sonra suyun ilk sokulduğu derince, sarp boğaza "Seyit Boğazı" denir. Çallılar'ın "Dere alanı" dedikleri vadinin uzunluğu 20 km. dir. Burada BÜYÜK Menderes çok dar boğaza girer. BÜYÜK Sarıkaya kısığında 6-7m yüksekten sut yapar. Bekilli'nin elektrik tesisi burada kurulmuştur. BÜYÜK Menderes, Mandek Koyu yakınında Uşak'tan gelen Bağnaz Çayı'nı Sarayköy yakınlarında Denizli'den gelen Çürüksü Çayı'nı da alarak Aydın sınırına girer ve Söke ilçesine bağlı Balat Koyu Dipburnu Mevkii'nde Ege Denizi'ne dökülür. BAĞNAZ ÇAYI Uzunluğu 170 km. il içi uzunluğu 13 km.dir. Murat Dağı'nın güneyinden doğar. BÜYÜK Menderes'e katılmadan biraz yukarıda 50 m. yükseklikten kuvvetli bir sut yapar. Güney'in elektriği bu su ile sağlanır. Bu çevrede küçük yan sularla bir çok değirmen döndüğünden Güneyli'ler buralara değirmen Deresi de derler. Bu boğazda Çal yönünden Menderes'e açılan Kurudere'ye Cehennem Deresi de denir. ÇÜRÜKSU Uzunluğu 101km, il içi uzunluğu 96km, debisi 9.26m3/sn'dir. Suyu çok kireçli olduğu için bu adi alır. Araplar çayı, Subaşı Deresi, Sazlı Dere ve Karakısık Çayı'nı alarak Hambat kırı kenarından geçer. Kaklık yönünden tekrar boğaza sokulur. Buralarda buna Emir çayı, aşağılarda Çürüksü denir. Yaz aylarında suları azalır. Kaklık güneyinde Kelkaya dibinde Karaçay'ı, sonra Honaz Çayı'nı alır. Denizli'nin 10 km. kadar Güney doğusunda Gökpınar Suyu'nu alır.Korucak Mevkii'nde suları bir kanalla alınarak Sarayköy'e doğru uzatılmıştır. AKÇAY (BOZDOĞAN ÇAYI) Uzunluğu 157 km., il,içi uzunluğu 70 km., debisi 17.37m3/sn.dir. Kaynağını Bozdağ ve Sandraz Dağları'ndan alır. Kızılcabölük yakınlarından çıkan Yenidere Çayı'nı da içine alarak sularını çoğaltır. Eskere Ovası ve BOZDOĞAN Ovası'nı sular. BOZDOĞAN Ovası, BÜYÜK Menderes Ovası'na açılmadan önce biraz daralır. Buralara donduran denir. Su buralarda BOZDOĞAN çayı adini alır. Üzerinde taşkından koruma, sulama ve elektrik üretimi amacıyla kurulmuş Kemer Barajı bulunur. DALAMAN (GİRENİZ) ÇAYI Uzunluğu 201 km, il içi uzunluğu 81km, debisi17.37m3/sn.dir. Akarsu karstik kaynaklarla beslenir. İlk kuvvetli kaynaklarını Söğüt Gölü ve Dirmil Yaylaları tarafından alınır. Gölhisar Ovası'nda birleşerek Dalaman Çayı'nı oluşturur. Acıpayam Ovası kenarından sonra, suyun içine sokulduğu Gireniz Boğazı'na girer. Girenez (Kelekçi) suyunu alır. Muğla-Köyceğiz sinirini geçerek Akdeniz'e dökülür. KUFİ ÇAYI Uzunluğu 97 km, il içi uzunluğu 32 km, debisi 3.34m3/sn.dir. BÜYÜK Menderes'e dökülür. Çivril'in Çapal Köyü'nün 5 km doğusunda baslar, Işıklı rezarvuarında biter. HAMAM ÇAYI Uzunluğu 48 km, il içi uzunluğu 117km.dir. Güney Aşağı Çeşme Koyu'nun 9km kuzey doğusunda baslar. Güney Adigüzeller Koyu'nun 3 km kuzey doğusunda sona erer. GÖKPINAR ÇAYI İl içi uzunluğu 38km, debisi 2.86m3/sn.dir. Tavas'ın 10 km. kuzey doğusundan baslar, Denizli'nin 9 km kuzeyinde sona erer. Çürüksu'ya dökülür. YENİDERE İl içi uzunluğu 70km, debisi 2.46m3/sn dir. Kale'nin 13 km Güney doğusundan baslar. Kale'nin Karakaya Köyü'nün 2 km batısında Akçay'a dökülür. DERBENT ÇAYI İl içi uzunluğu 32 km, debisi 1.00m3/sn.dir. Buldan'ın 6 km batısından baslar, Buldan'ın 16km kuzeyinde Alaşehir Çayı'na dökülür. Bölgenin iklimine bağlı olarak akarsuların debileri Aralık, Ocak,Şubat ve Mart aylarında ortalama debinin 15 kati seviyesine çıkabilir.
  16. _asi_

    Denizli Gölleri

    GÖLLER DOĞAL GÖLLER ACIGÖL (ÇARDAK GÖLÜ) Tektonik oluşumlu bir göldür. Yüzölçümü 41.34km2.dir. Çardak ilçesi ile Afyon-Dazkırı ilçesi arasındadır. Gölü Söğüt Dağları'ndan inen sular besler. Acıtuz Gölü de denilen gölün rakımı 836m.dir. Burdur Gölü (854m rakımlı) tarafından, Söğüt dağı diplerinden, bazen kıyının 1-2 m üstünden acımsı sular çıkar. Bu suların Burdur Gölü'nden geldiği sanılmaktadır. Acıtuz Gölü'nün suları çekilen yerlerinde ince ve bembeyaz tuz örtüsü kalır, bunu hayvanlar yalayarak ihtiyaçlarını giderirler. Goldeki tuz ile birleşik olarak potasyum, sodyum ve sülfat vardır. Bu maddeler gol kenarında kurulan isletmeler tarafından değerlendirilmektedir. BEYLERLİ (ÇALTI) GÖLÜ Acıgöl'ün 20km güney batısındadır. Derinliği azdır. En derin yeri 4m.dir. Yüzölçümü 4.12km2.dir. Denizden yüksekliği 850m.dir. Gölü, Değirmenderesi ve Başpınar suları besler. Gencalı Koyu göldeki kamış ve sazlıklardan yararlanır. Gölde balık yetişmemekte ancak suluk bulunabilmektedir. KARAGÖL Yüzölçümü 0.20km, denizden yüksekliği 1250m.dir. Akarsularla beslenen bir krater gölüdür. Cambası Bozkurt ilçesinin üstünde, camlar arasında yer alan 3-4 golden oluşur. suları tatlıdır. SÜLEYMANİYE GÖLÜ Yüzölçümü 1.05km2, denizden yüksekliği 1150m.dir. Buldan ilçesi sınırları içerisindeki Süleymaniye Yaylası'nda ve Sazak Düzlüğü'ndedir. Gölün suları tatlıdır. Çevresi turistik bir kamp yeridir. Kara avcılığı yapılır. IŞIKLI GÖLÜ Yüzölçümü 65.87km2, denizden yüksekliği 814m, en derin yeri 8m.dir. Çivril ilçesindedir. Işıklı Suyu, Kufi Çayı gibi sularla beslenir. suların kontrol altına alınması için Işıklı barajı yapılmıştır. suları tatlıdır. İçinde tatlı su balığı yaşar. Sularıyla Büyük Menderes'i besler. KARTAL GÖLÜ Denizli ili, Beyağaç ilçesi'nin güneyindeki.Çiçekbaba Dağı'nın zirvesinin kuzeye bakan yamacında yer alır. Denizden yüksekliği 1903m.dir. Kartal Gölü ve Çevresi Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmıştır. Türkiye'nin en yaşlı Karacam ormanı buradadır. Ağaçların yaşları 850 ve 1300 yıl arasında değişmektedir. Kartal Gölü ve "Anıt Orman" civarı, bitki florası bakımından çok zengindir.Doğa bilimcilerin ilgi odağıdır. BARAJ GÖLLERİ HİZMETTE OLANLAR ADIGÜZEL BARAJI Denizli iline bağlı Güney ilçesinin 16km doğusunda Büyük menderes Akarsuyu üzerinde kurulmuştur. 1990 yılında hizmete girmiştir. Aşağı Büyük menderes Projesi içerisinde yer alan Adıgüzel Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Denizli ve Aydın illerindeki sulama alanlarına hizmet sunma yönünden en Büyük ve en önemli kilit tesistir. Barajın gol alanı, Denizli ve Uşak il sınırları içerisinde yer almaktadır. Adıgüzel barajı Türkiye'de isletmeye açılmış olan ve inşa halindeki barajlar içerisinde temelden 9.sırada, dolgu hacmi bakımından 11.sırada ve yıllık enerji üretimi bakımından ise 20.sırada yer alır. Amacı: Sulama, taşkın kontrolü ve enerji üretim. Barajın tipi: Zonlu kaya dolgu Yüksekliği: 145 m. (Talvegden) Kret uzunluğu: 504 m. Gücü: 2.30 mw Gol Yüzeyi: 50040 ha. Üretilen enerji (yıllık): 208.10kwh.dir. IŞIKLI GÖLÜ BARAJI Çivril ilçesi sınırları içerisindedir. 1953 yılında onu setlenerek bir su rezarvuarı haline gelmiştir. Baraj GÖLÜ sayesinde gölün çevresindeki ilce ve köyler, taşkınlardan korunmakta, yaz mevsiminde Nazilli, Aydın, Söke Ovaları'nın sulanmasında gol suları kullanılmaktadır. YAPILMAKTA OLANLAR GÖKPINAR BARAJI Denizli ilinin 6 km kuzey doğusunda, Gökpınar deresi üzerinde inşa edilmektedir. Amacı: Sulama için Talvegden Yüksekliği: 43 m. Tipi: Zonlu toprak ve kaya dolgu Yağış Alanı: 9.350 km2 Kret Kotu: 272 m, H.E.S Proje Düşüşü: 40.50 m. Talvegden Yüksekliği: 78.H.E.S Kurulu Güç: 28.50mw. TAVAS GÖLETİ VE SULAMASI Denizli iline bağlı Tavas ilçesinin 8 km. kuzeydoğusundadır. Amacı: Sulama için Tipi: Zonlu toprak dolgu Talveg Yüksekliği: 35 m. Depolama hacmi: 2 hm3. Yağış Alanı: 89 km2. YENİDERE BARAJI Denizli iline bağlı Tavas ilçesinin 19 km batısında Yenidere Çayı üzerinde inşa edilmektedir. Amacı:Sulama için Talvegden Yüksekliği: 43 m.dir. Tipi: Kil çekirdekli toprak, dolgu Toplam Gol Hacmi: 65 km3 Kret Kotu: 885 m. Yağış Alanı: 739 km2. GÖLETLER Tavas: Aydoğdu, Gökçeler. Yahşiler, Kayapınar göletleri Beyağaç: Esen Göleti Çal: Bahadırlar, Kabalar Göleti Çivril: Bozdağ Göleti Denizli Merkez: Gözler Göleti Çardak: Söğüt, Hayriye Göleti Buldan: Boğazçiftlik, Sarımahmutoğlu Göleti Güney: Güney Köyleri Göleti Kale: Karagöl Göleti SULAMA KANALLARI Sarayköy, Çürüksü, Pamukkale, Işıklı, Irgıllı, Baklan Ovası Sağ Sahil, Gümüşsü, Sundurga-Sütlaç, Kumavşarı, Kelekçi, Gölcük-Alici, Baklan Ovası Sol Sahil ve Çal Sulaması faaliyette olanlardır.
  17. _asi_

    Denizli Plato -Vadiler

    PLATO-VADİ PLATOLAR Kale ilçesinde Karayanla. Çameli Yaylası, merkez ilçede Bağbaşı ve Uzunpınar Yaylaları, Tavas'ta Yorgan ve Saçman Yaylaları, Acıpayam'da Eseler yaylası, Buldan'ın Sazak dağı üzerinde Süleymaniye yaylası, Çivril üzerinde Akdağ-Homa Yaylası, Çal ilçesi Beşparmak Dağı'nda Kuyucuk yaylası yerilir. YUKARI ERİKLİ-AŞAĞI ERİKLİ YAYLASI Honaz ilcesine 10 km uzaklıktadır. Yolu topraktır, konaklama ve altyapı tesisleri yoktur. Etrafı tamamen cam ağaçları ile kaplı geniş düz arazide, Denizli ilinin bütünü ve Honaz ilçesinden Pamukkale'ye kadar olan kısmi tamamen görünür. Kaynak suları vardır. LALE BAĞLARI YAYLASI Honaz ilcesine 3km. uzaklıktadır. Yolu topraktır. Konaklama ve alt yapı tesisleri yoktur. Etrafı cam ormanı ile kaplıdır. GÜNDOĞMUŞ YAYLASI Honaz ilcesine uzaklığı 5 km.dir. Yolu topraktır. Konaklama ve alt yapı tesisleri yoktur. Çevresi cam ormanları ile kaplıdır. SÜLEYMANLI YAYLASI Buldan ilcesine uzaklığı 8 km.dir. Yolu asfalttır. Konaklama ve alt yapı hizmetleri ile alış-veriş imkanları vardır. yayla geniş ve düz bir alandadır. İçi sazlıkla kaplı bir golü vardır. Cam ormanı ile çevrilidir. TAS DELEN YAYLASI Babadağ ilcesine uzaklığı 5 km.dir. Yolu stabilizedir. Konaklama ve alt yapı hizmeti yoktur. Yayla engebeli arazide olup, cam kestane, ceviz ve benzeri ağaçlarla kaplıdır. Kaynak suları çoktur. Manzarası güzel. güvenli bir yerdir. yer yer turist çadırlarına rastlanır. YATAĞAN YAYLASI Serinhisar ilcesine uzaklığı 12 km.dir. Yolu asfalttır. Konaklama ve alt yapı hizmetleri yoktur. Suyu bol, ormanlarla kaplı, hafif engebeli bir yayladır. Yatağan Bıçak Festivali'nin bir bolumu burada yapılmaktadır. TOPUKLU YAYLASI Beyağaç ilcesine 15 km. uzaklıktadır. Yolu stabilizedir. Konaklama ve altyapı tesisleri yoktur. Engebeli bir araziye sahiptir. yaylanın 10 km. kuzeyinde 1903m yükseklikteki Kartal Golü çevresinde 1200 yıllık "Anıt Ormanları" görülmeye değer yerler arasındadır. VADİLER BÜYÜK MENDERES VE ÇÜRÜKSÜ VADİLERİ Adıgüzel Barajı'nın güneyinden batıya, Güney ilçesi topraklarında akan Büyük Menderes Akarsuyu, Buldan ve giderek Sarayköy ilçelerinde genişleyen bir vadi tabanı oluşturur. Güneydoğudan Honaz ilçesi toprakları ve Denizli merkez arazileri üzerinde giderek genişleyen Çürüksü Vadisi Büyük menderes Vadisi ile birleşir. Vadi tabanında Denizli ve Sarayköy Ovaları uzanır. AKÇAY VADİSİ Beyağaç ilçesinde Eslere Ovası'nı oluşturan Ak cay, kendi adi ile anılan bir vadi boyunca güneye, sonra batıya daha sonra da kuzeye yönelir. Tavas Ovası üzerinden Yenidere' yi de alan Akçay'ın derin vadisi üzerinde Aydın ili arazisi içinde Kemer Barajı yapılmıştır. GİRENİZ VADİSİ Gölhisar ve Acıpayam Ovaları'nın yüzeyinde akan Dalaman Çayı, Acıpayam Ovası'nın güneyinde, Kelekçi Kasabası sonrası giderek derinleşen dar bir boğaz seklindeki Gireniz Vadisi boyunca akarak Muğla ili arazisine geçer. Çameli ilçesi dağları doğusunda, Bozdan batısında yerilir
  18. _asi_

    Denizli Ovaları

    OVALAR ÇÜRÜKSÜ VE DENİZLİ OVASI Çömleksaz Köyü'nden başlayan ova, Pamukkale'nin altından, Büyük Menderes (Sarayköy) Ovası'na karışır. Ovayı Çürüksü sular. Yüzölçümü 150km2, denizden yükseltisi 100 ile 600m arasında değişir. Sulu tarım yapılmaktadır. Pamuk, buğday, mısır yetiştirilir. BÜYÜK MENDERES VE SARAYKÖY OVASI Doğudan Honaz Dağı, Kuzey ve kuzey doğudan Çökelez Dağı, kuzeybatıdan Sazak Dağı, güney ve güney batıdan Babadağ ile çevrilidir. il merkezini doğu, kuzey ve batıdan yarim daire gibi kuşatarak Buldan ilcesine kadar devam eder. Ovayı Büyük Menderes Akarsuyu sulamaktadır. Yüzölçümü 200km2, denizden yükseltisi 70-500m arasında değişir. Sulu tarım yapılmaktadır. Pamuk, buğday, mısır yetiştirilir. YÜKSEK OVALAR TAVAS OVASI Kuzeyde Babadağ, güneyde Alamam Boğazı bağlantısı ile Barca Ovası ve Bozdan, doğuda Kızılhisar Dağları ve Sari ova bağlantısı, batıda Karacasu Ovası ile arasında uzanan yükseltiler ile çevrilidir. Ovanın kuzeydoğu ucunda Tavas, güney bati ucunda Kale ilçeleri yer alır. Yüzölçümü 300km2.dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 950m. dir. Ovanın oluşumunda karstik olaylar önem taşır. Doğu kısmında 1000m.den yüksek başka karstik yüksek ova olan, üzerinde yazın kuruyan bir küçük golün de yer aldığı yüzölçümü az, yayla karakterci Kızılca Ovası yer alır. Tavas Ovası'nda birkaç küçük cay ve dere dışında akarsu yoktur. Kısmen yeraltı suyundan faydanılmaktadır. Genel anlamda kıraçtır. Buğday, tutun ve nohut yaygın olarak üretilen tarım ürünlerindendir. KAKLIK OVASI Honaz Dağı'nın kuzeyinden, doğuya doğru uzanır. Yüzölçümü 60km2, denizden yüksekliği 600m.dir. Sulu tarım yapılmaktadır. Pamuk ve buğday en çok yetiştirilen ürünlerdir. HARABAT OVASI Acıgöl'ün batısındadır. Kuzeyden maymun Dağı, güneyden Soğut dağları ile çevrilidir. En çok buğday yetiştirilir. ACIPAYAM OVASI Tavas Ovası'nın doğusunda, Serinhisar ilçesi ve Kızılhisar dağları bitiminde, kuzeyden güneye doğru an, yüzölçümü 443km2, denizden yüksekliği 850m olan karstik oluşumlu ve 1950'li yıllarda bile var olan bataklıklar kurutularak toprak kazanılan, dar bir alanı Dalaman Çayı ile sulanabilen, kıraç özelliği ile dikkati çeken, buğday, tuhtun ve nohut gibi kurakçıl ürünlerin çokça yetiştirildiği bir ovadır. ÇİVRİL VE BAKLAN OVALARI Kuzeyde Yorga, güneyinde Bozdan ve beşparmak Dağları, doğusunda Akdağ, batısında Çökelez Dağı ile çevrilidir. Çivril ve baklan Ovaları'nı Büyük Menderes Akarsuyu sular. Yüzölçümü 920km2.dir. Denizden yuksekligi850m.dir. Buğday, nohut yetiştirilir. bağcılık ve meyvecilik yapılır
  19. _asi_

    Denizli Dağları

    DAĞLAR HONAZ DAĞI Yükseltisi 2571m'dir.Denizli'nin 17km güneydoğusundadır.Yamaçları dik meyillidir. Kuzey yamaçları ormanlarla kaplı, güney yamaçları daha eğilimlidir. Denizli - Muğla ve Antalya karayolu, dağın güneybatı eteklerinden geçmektedir. Honaz Dağı koruma altına alınarak Milli Park yapılmıştır. Yaz ve kış aylarında dağın tepelerinde kar bulunur ve Denizli ilinin su deposunu oluşturur. KARCI DAĞI Denizli'nin güneyinde, Babadağ'ın devamı seklinde uzanır. En yüksek yeri Gökbel tepesi 2308m'dir.Karcı Dağı ile Honaz Dağı arasında Akdeniz ve Ege Bölgelerini birbirine bağlayan Kazıklıbeli Geçidi (1250m) bulunur. Ayrıca Karcı Dağı'nın Çamlık üzerinden eski Tavas Yolu olarak bilinen bir geçit bölgesi daha vardır. Dağ üzerinde sürekli kar bulunur. BOZDAĞ 2421m. yüksekliğindedir. Acıpayam - Gireniz vadisi ile Tavas - Barza Ovası arasındadır. Pek fazla geçit vermediğinden bu iki yerleşim sahasının bağlantısı zayıftır. AKDAĞ 2449m. yüksekliğindedir. Denizli ilinin ikinci yüksek dağıdır. Denizli - Afyon siniri boyunca devam eder. EŞELER DAĞI 2254m. yüksekliğindedir. Acıpayam Ovası'nın doğusunu kuşatarak Denizli - Burdur siniri boyunca uzanır. BÜYÜK ÇÖKELEZ DAĞI 1840m. yüksekliğindedir. Sarayköy Ovası'nın doğusunda Çal ilcesine kadar uzanır. Pamukkale'nin kuzeyini kuşatır. ELMA DAĞI 1805m. yüksekliğindedir. Gireniz Çayı'nın güneyini kuşatır. Denizli - Burdur sinirini çizer ve Söğüt Dağları'nı içine alır. SAZAK DAĞI 1143m yüksekliğindedir. Çardak, Çal, Çivril ilçeleri ile Afyon ve denizli il sinirini birbirinden ayırır BEŞPARMAK DAĞI 1307m. yüksekliğindedir. Çardak, Çal, Çivril ilçeleri ile Afyon ve Denizli il sinirini birbirinden ayırır. MAYMUN DAĞI 1733m. yüksekliğindedir. Çardak ilçesini kuzeyindedir. BURGAZ (BULKAZ) DAĞI 1990m. yuksekliğindedir. Çivril'in kuzeyinde Uşak'a doğru uzanır. BABADAĞ 2308m. yüksekliğindedir. Denizli'nin güneyinde batıya doğru uzanır. Menteşe Dağ sisteminin bir uzantısı olarak sıradağ seklinde AKDAĞ olarak da anılmaktadır. SANDIRAS DAĞI 2294m. yüksekliğindedir. Beyağaç ile Muğla - Köyceğiz ilçesi arasında uzanır. Bozdağ ile birlikte Menteşe Sıradağları'nın devamı olarak Gölgeli Dağlar adı ile anılmaktadır. KIZILHİSAR DAĞI 2241m. yükseklikte, Serinhisar ilçesi ile Tavas arasındadır.
  20. _asi_

    Tarihçe

    TARİHÇE Denizli'nin Adı ve Yeri Denizli şehri, ilk defa bugün şehrin 6 km. kuzeyinde, Eskihisar Köyü civarında kurulmuştur. Bu şehir M.Ö. 261 - 245 yılları arasında, Suriye Kralı II. Antiokhos tarafından kurulmuştur. II. Antiokhos kente karısı Laodike'nin adını vermiştir. Laodike'nin kenti anlamına gelen "Laodikeia" adını alan kent, M. S. 7. yüzyılda büyük bir depremle yıkılınca, kent bugünkü Kaleiçi mevkiine taşınmıştır. Türkler Denizli havalisini zaptettikten sonra, kenti "Ladik" adıyla anmışlardır. Denizli adına, tarihi kaynaklarda başka başka isimler olarak rastlamaktayız. Selçuklu kayıtları ve Denizli mahkemesi seciye sicilleri Ladik ismini vermektedir. İbni Batuta'nın seyahatnamesinde Tunguzlu denilmektedir. Mesalikullebsar'da da Tunguzlu olarak kaydedilmiştir. Timurlenk'in zafernamesini yazan, Serafettin Zemdi Tenguzlug ve Tonguzlug gibi iki isimden bahsetmektedir. Tensiz kelimesi eski Türkçe'de Deniz demektir. Tunguzlu ise bugünkü imlasıyla Denizli demektir. Netice olarak Denizli adi, Tunguzlu ve Tunguzlu kelimelerinin zamanla ağızdan agıza, Denizli kelimesi haline gelmesinden bugünkü şeklini almıştır. İlk Fetihler Denizli ve havalisinde Türkler ilk defa 1070 yılında görüldüler. Afşin Bey bütün Anadolu'yu kastettikten sonra Laodikya'yı yağma ederek, Honaz'ı zaptetmiştir. 1071 yılından sonra Denizli ve çevresi Kutalmışoglu Süleyman Bey'in mahiyetindeki beyler tarafından fethedilmiştir. 1097 yılında Bizans İmparatoru Aleksis Komnenos, Yuannis Dukas'ı Batı Anadolu'nun fethi için görevlendirdikten sonra bu yöre Bizanslılar'ın eline geçti. Bu sırada Türk kuvvetleri Orta Anadolu'da bulunuyordu. Bizanslıların elinde kısa bir süre kalan bu güzel beldemiz 1102 yılında yeniden Kılıçarslan tarafından zapt edilmiştir. Bu tarihten sonra Türk kuvvetleri Alparslan'ın komutasında Bizans topraklarına sürekli akınlar yapıyordu. 1119 yılında Bizanslılar, büyük bir ordu ile Denizli ve havalisine saldırdılar. Az sayıda Türk kuvvetlerine sahip olan Alplara bu yöreyi terketmek zorunda kalmıştır. Ertesi yıl tekrar gelen Bizanslılar Uluborlu taraflarına kadar istila ettiler. 1147 yılında II.Haçlı Ordusu Fransız Kralı VII.Lui'nin komutasında, Ege Bölgesi'nden güneye doğru hareket ederek, Denizli civarını işgal etmiştir. Buradan Antalya istikametine hareket eden Haçlı Ordusu'nun oncu birlikleri Acıpayam Ovası'nı geçtikten sonra, ordusunun ağırlıkları ve artçı birlikleri ayni yolu takip ederek, Kazıkbeli'nden geçmek için hareket etmişlerdi. Fakat orada yapılan çetin gerilla savaşlarında Haçlı Ordusu çok büyük kayıp vermiştir. 1177 yılında Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, Selçuklu topraklarına yeni bir sefer düzenleyerek Laodikya ve civarını yağma ederek İstanbul'a donmuştur. Ertesi yıl Türkler Laodikya'ya gelerek şehri zaptetmislerdir. Manuel Komnenos 1176 yılında büyük bir ordu ile Laodikya ve Honaz civarını geri almışsa da Selçuklular'la yaptığı savaşta yenilmiştir. II.Kılıçarslan bundan sonra sınırlarını genişleterek Bizans topraklarına akınlar düzenlemiştir. Atabey komutasında yapılan bu akınlardan Selçuklular büyük ganimetler elde ediyordu. Bizanslılar Atabey komutasındaki bu orduyu Sarayköy yakınlarında pusu kurarak mağlup ettiler. Bu savaşta Atabey şehit oldu. Bu tarihlerden yavaş yavaş sonra Denizli ilinin doğu kısımlarına Türkler yerleşmeye başladı. Böylece Türk akıncıları, Küçük Menderes Vadisi'ne kadar ilerleme fırsatını bulmuşlardır. 1190 yılında II.Haçlı Ordusu Laodikya'ya gelmiştir. Haçlı Ordusu Komutanı Frederik Barbaros, Bizanslılar tarafından sevinçle karşılanmıştır. Buraya yerleşmiş olan Türk boyları, çadırlarını bırakarak dağlara çekilmişler ve devamlı Haçlı ordusuna düzenlemişlerdir. Denizli ve havalisi takriben 13. asrın ilk yıllarında Gıyasettin Keyhüsrev tarafından 4 defa fethedilmiştir. Diğer bir rivayete göre Laodikyalılar tarafından bir Türk kervanının soyulması üzerine, Selçuklu beylerinden Mehmet ve Servet beylerin komutasında bir Selçuklu Ordusu Laodikya Ordusu'nu yenmiş ve haraç olarak bu bölgeyi antlaşma ile almıştır. Diğer bir rivayet ise şudur: 12.yüzyıl sonlarında Bizanslıların Burdur'a kadar ilerlemeleri üzerine Konya Sultanı Osman ve Hüsamettin beyleri bu bölgeye göndermiştir. Osman Bey, Acıpayam Ovası'nı, Hüsamettin Bey de Çal taraflarını zaptetmişlerdir. Denizli ve havalisinin Selçuklulara bağlı bir beylik halinde teşekkülü Selçuklu kükümdarı Kiyasettin Keyhusrev zamanında, 1207 yılında olmuştur. 1209 yılında İznik'i başkent yapan Teodor Laskaris ile Selçuklular'ın arası açılmıştır. Kiyasettin Keyhusrev, Laskaris'e Aleksios'us tahtına iadesini isteyince, İznik Devleti ile Selçuklular, Denizli'nin batısında Alaşehir ile Antiokya arasında savaşa tutuştular. İlk seferde savası kazanan Türkler yağmaya dalınca hücuma gecen Rum askerleri Kıyasettin Keyhüsrev'i şehit ettiler. Böylece savasın sonunda galip gelen Bizanslılar, Bati Anadolu'ya bir sure sahip oldular. Selçuklular ile Bizanslılar arasında Denizli ve yöresi sinir olarak kaldı. Bugünkü Denizli şehri bu sıralarda kurulmaya başlamıştır. İlk olarak Denizli Kalesi Abdullah oğlu Karasundur tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca bu devrede birçok camii, han ve çeşme de inşa edilmiştir. 13.yüzyıl baslarında Denizli ve havalisi yeni göçlerle "Uç Bölgesi" olarak önceden gelenlerle birlikte yoğun bir Türk Topluluğu meydana getirdiler. Buradaki Türkmenler Rum diyarını fetheden Türk soyundan çokluk bir kavimdir. Bunlar muhtemelen Menderes Nehrinden deniz kıyısına kadar olan yerlerdeki yasayanları yağma ederek çocuklarını Müslümanlar arasında satmayı adet edinmişlerdi. Bu sırada Topurlu - Toguzlıdağı eteklerinde 200 bin Müslüman çadırı bulunduğu söylenir. Bu Türkmenler uç bolgesinde kona göce yasarlar ve bati sınırlarını muhafaza ederlerdi. 1257 yılında Denizli'ye gelen Bizans garnizonu, şehirdeki Türklerin çoğunluğu karsısında uzun sure kalamadı. Böylece 1259 yılında Denizli tekrar Türkmenlerin eline geçmiş oldu. Bu tarihlerde Denizli etrafında kümelenen Türkmenler, Hulagu Han'a müracaat ederek bu bölge için kumandan istediler. Bu konuda ilhanlı Hükümdarı Hulagu de bir ferman çıkararak Kulsak isimli bir zati bu bölgeye göndermiştir. Bölgenin merkezi "Asi Karaağaç" diye bilinen Acıpayam yöresidir. Bu Türkmenlerin manevi Türk Lideri "Yatağanbaba " olması muhtemeldir. 1261 yılında bu yöredeki Türkmenler, Selçuklular'a bas kaldırınca Selçuklu Sultani Ruknettin ile Moğollar anlaşarak Türkmenleri mağlup ettiler. Bu sırada birçok Türkmen Bizans sınırını geçerek yerleşmişlerdir. Konya'daki "Cimri İsyanı'nın" bastırılmasından sonra II.Kiyasettin Keyhusrev kendisine yardim etmeyen Karaağaç Bölgesi Komutanı Ali Bey'i oldurtmuştur. Bundan sonra Denizli germiyanogulları'nın eline geçer. Bir sure sonra Konya'ya karsı hareket yapılınca Denizli havalisindeki Türkmenler Karaman, Eşref ve Menteşe Türkmenleriyle birlikte isyan çıkardılar. Bunun üzerine ilhanlı Sultani Keyhaku 31 Ağustos 1291 de Türklerin üzerine yürüdü. Böylece İlhanlı hakimiyeti bu bölgede başlamış oldu. Bu tarihlerde Germiyanlılar, Alsıroglu'nun kumandasında bugünkü Buldan olan Tripolisi zaptettiler(1306). Böylece Denizli'nin Türkleştirilmesi tamamlanmış oldu. 14.yüzyılın ilk yıllarında Denizli arazisinin düzlük kısımlarına İnançoğulları yerleşmişti. Kuzey doğusunda Germi yan Beyliği bulunuyordu. Sucaeddin Bey bir ara istiklal için hareket edince öteden beri Anadolu'da kuvvetli bir birliğin kurulmasını istemeyen İlhanlı Hükümdarı Timur tas 1327 yılında Denizli'ye geldi.Suca ettin Bey ona itaat etti. Denizli 1366'da bir deprem ile harap olduğu sırada şehir Germiyan hakimiyetine geçmiştir. 1391 yılında Yıldırım Bayezit, Denizli topraklarını Osmanlı topraklarına katmıştır. 1402 yılında Timur, Ankara Savaşı'nı kazandıktan sonra Denizli'ye gelmiş, burada bir sure kaldıktan sonra İzmir yöresini fethe gitmiş. 1403 yılının ilk aylarında tekrar Denizli'ye dönerek çadır kurmuştur. Timur bu bölgeyi Germiyanlılara bırakarak ayrılmıştır. 1411 yılında bir ara bu bölge Karamanogulları'nın eline geçmişse de 1429 yılında tekrar Osmanlılar'a bağlanmıştır. Türkmenler'e ait beylikler ve kapladıkları sahalar 14. yüzyılın ilk yarısında Türkmenler parçalanmış bir halde bulunuyorlardı. Tokça köyündede türkmenler beylikleri kalmışdır ve halen torunları var. Türkmenler´den şaban dede türbeside(1074) Tokça köyünde bulunmaktadır. Tokça köyüne türkmenler,imanoğulları,avsarlar, ve horzum beylikleri yerleşmiş. Tokça köyü Çivrilden çok daha önçe kurulmuşdur.Pamukkale Üniversitesinin, 2000 yılındaki araştırmaları sonucunda tokca köyünün 1531 yıllarında kütahya beyligine baglı oldugu belirlenmiş ve o zamana ait haritası bulunmuştur.haritayı o dönemde icine alan cevre köylerinden bazıları isıklı kasabasının oldugu yer ŞEHLU karayahşilerin oldugu bölge AHMETLİ ve yine cevrede bulunan YAMANLAR GÖKÇEK bulunmaktadır ve aynı zamanda şu andaki baklan ovasının cok büyük bir bölümünün bataklık oldugu (istiklal şavaşındada tokcaya bataklık yüzünden yunan askerinin gecemedigi rivayet edilir)ve şu anda halen tokca köyünde su sarnıclarının oldugu görülmektedir bu sarnıclarla yavuscada ve daha ilerisinde ismine şu anda ulaşamadıgımız demiryoluna kadar uzanmaktadır bazı bölümlerinin de mezar üstü mevkisinde bulunmaktadır. ÇİVRİLİN İŞGALİ 18 Ocak 1921 Çivril’in Yunan işgaline ugraması sonucunda civril 526 gün işgal altında kalmıştır. Çivrilin işgali Uşak istikametinden gelip bulkazı ve ardından 8 Ocak 1921 tarihinde civrili işgal ederler bu işgal ilk etabtaki amacı bölgeyi tanımak ve yunan ordusunun padişah adıyla geldiginin propaganda amaclı kullanıp cevre halkını sindirmektir ama cevre halkının yunanlıların istekleri dogrultusunda olamadıgının anlaşılması sonucunda yunanlıların bu işgali 9 gün sürmüştur. yunanlıların tekrar civrile saldırıya gecmeleri yunan 4 alayı ile başlamıştır1 nisan 1921 sabahı Bulkaz istikametinden Çivrile yönelir Türk birlikleriyle ilk catışmaları cabar köyü mevkinde başlar catışmalarda 4 yunan askerinin köylüler tarafından öldürülmesiyle yunan kuvetlerinin 2 yunan suvarisini GÖKBAŞLI mevkisindeki damlarda hayvancılıkla gecinen 6 kişi yunan askerleri tarafında katledilir ve böylece civrilde ilk sehitlerini verir ve olaylar bununlada kalmaz yunan tobcu birliklerinin ateşi eşliginde alatebeden civrile inerler bu catışmalarda cok dramatik olaylar olur 6 türk askeri şehit olurken 20 erde yaralanmıştır acılar bununlada kalmaz o gece cabar köyünü basan yunan işgal kuvetleri 83 mazlum kölüyü yakarak öldürmüşlerdir CİVRİLİN İŞGALİNDE VERMİŞ OLDUGU İLK ŞEHİTLERİ cabar olaylarında 83 gökbaşlı damlarında 6 alatebe icpınar mevkinde 1 asker sanayi bölgesi icinde kalan arazide 1 asker sögutcük mevkide 3 asker catlı yolunda 2 asker şehit eilmiştir şehitlerin cenazelerinin alınmasına izin verilmedigi icin 3 gün bekldikten sonra oldukları yerlere halk tarafında devnedilir bu olaylar civril halkının gözleri önünde gercekleştigi icin uzun zaman hafızalardan silinmemiştir.çivril kaymakamlıgı 1984 yılında bu şehit mezarlarının 3 tanesinin yerini belirler şehit mezarları olarak tesçil edilmiştir ama kalan şehit mezarlarının şu anda kesin yerleri bilinmekle berabar tarım alanı oldugu icin yok oluştur Germiyanoğulları Beyliği Honaz'dan Buldan taraflarına kadar uzanan bir alanda kurulmuştur. Hamitoğulları Beyliği Yören dağı-Bozdoğan'ın doğusundaki saha Karaağaç mıntıkasına sahiptir. Tavas Beyliği Babadağ'ın güneyindeki araziyi, şimdiki Tavas ve Kale ilçelerinin sahalarını kaplamaktadır. Denizli şehri Osmanlıların hakimiyetine girdikten sonra, yaşantısına sakin bir şekilde devam etmiştir. 1702 - 170 yıllarında vuku bulunan depremlerde 12.000 kişi olmuş, o zamanki Kale civarında bulunan şehir oturulamayacak hale gelmiştir. Bundan sonra şehir daha yukarıya, şimdiki merkezine doğru çekilmiştir. Ladik Beyliği (İnançoğulları) Laodikya şehrinin sürekli harpler depremlerle yıkılması üzerine halk Laodikya'nın bağ ve bahçelerinin bulunduğu, bugünkü Denizli'ye gelip yerleşmişlerdir. Türkler Laodikya adini kısaltarak Ladik arasında Ladik'te eser bırakmış olan Seyfettin Karasungur'dur. 30 yıllık valilik ve komutanlığı sırasında Denizli Kalesi'ni, Akman Kervansaray'ını, birçok çeşme, camii, han ve hamamlar yaptırmıştır. Karasungur'un San Kuvvetlerine esir düşmesi üzerine yerine Ladik ve Honaz emimi olarak Sahip Ataoğulları'ndan Tabettin Hasan Nasreddin Ali gönderilmiş. Bunların da Cimri İsyanı'nda öldürülmeleri üzerine Ladik emirliğine Ali Bey gönderilmiştir. Böylece Sahip Ataogullarının 1277 tarihine kadar Ladik ve Honaz emirliğinde kaldıkları anlaşılmaktadır. Sahip Ataoğulları’ndan Ladik Germiyanogulları'na geçmiştir. Fakat halkın Germiyanogulları'ndan Ali Bey'i, Giyaseddin II.Keyhusrev'e şikayeti üzerine Ladik tekrar sahip Ataogulları'na geçmiştir. Sahip Ata'nın vezirlikten azledilmesi üzerine(1288) Germiyanogulları Ladik'i tekrar ele geçirmiştir. Ali Sirkin kızının oğlu Bedrettin Murad'ı Ladik emirliğine tayin etmiştir. Mollaya sinirlenen Selçuklu Sultani Ladik'e kuvvetli bir ordu göndermiş ve burası tekrar geri alınmıştır. BU tarihten sonra Sucaettin İnanç Ladik'te 50 yıla yakın beylik yapmış ve adaletli ve iyi idaresi sayesinde halk tarafından sevilmiştir. Ölümünden sonra yerine gecen oğlu Murat Aslan Bey de memleketi iyi idare etmiş, zamanında Türkçe fatiha tefsiri yazılmış, 3 çeşit para basılmıştır. Bu paraların biri üzerinde Murat Bey'in adi geçmektedir. Ibni Batıda Murat bey;i Denizli'ye gelişinde bugünkü Devlet Hastanesi'nin bulunduğu tepedeki sarayında ziyaret etmiştir. Seyahatnamesinde bundan bahsetmektedir. Murat Bey'in iktidara geçiş ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmiyor. Hatta Murat Bey'in mezarına bile rastlanmamıştır. Fakat Hastane yakınındaki Murat dede mezarı, halk tarafından Murat Bey'e addedilmekte ve ziyaret edilmektedir. Buğun Denizli'de Murat Dede adıyla bir mahalle bulunduğundan, bazı kaynaklara göre bu mezar Ladik Beyliği ile ilgi derecesi tespit edilemeyen ve Hisar Savası'nda ölen Murat Bey'e aittir. Murat Aslan Bey'den sonra oğlu Issak Bey yerine geçmiş kendi adına para bastırmış fakat 1402'de Timur Anadolu'yu istila edince Denizli'nin idaresi Germiyanoglu Y akıp Bey'e geri verilmiştir. Ankara Savası'ndan sonra bütün Anadolu'yu ele geçiren Timur, bir müddet sonra Kütahya ve Altıntaş'tan geçip, Ladik'e gelmiş mevsimin sonbahar olması sebebiyle karargahını Denizli'de kurarak askerlerini kışlaklara göndermiştir. O vakitler Tonguzlu denen Denizli'de askerlerin hastalanması sebebiyle, Timur karargahını havası ve suyu daha iyi olan Karcı ve Hisar Koyu sırtlarına çekmiş, Menteşeoglu Mehmet Bey ile İsfendiyer Bey Timur'u burada ziyaret ederek ona 1000 at hediye etmişlerdir. Timur bir sure Denizli'de kaldıktan sonra, Serinhisar yoluyla Denizli'den ayrılmıştır. Timur'un Denizli'deki kalış günlerinde Germiyanoglu Yakup Bey kendisini ziyaret etmiş, Kütahya ve Denizli'nin idaresini üzerine almak için onu ikna etmiştir. Ladik'in Osmanlılar'a Geçişi Ladik Germiyanoglu Süleyman Şah idaresinde iken, Osmanlı Devleti günden güne kuvvetlenip sınırlarını genişletiyorlardı. Süleyman Sah ergen Osmanlılar tarafından gelecek tehlikeyi sezerek, kendini emniyete almak için kızı Devlet hatunu, I.Murat'ın oğlu Şehzade Beyazıt'a vererek akrabalık kurmuştu (1381). Kızına çeyiz olarak verdiği yerler arasında Ladik de vardı. Beyazıt Han Denizli'de hamam ve bahçe satın almıştır. Ladik Ankara Savası'na kadar (1402) Osmanlılar'da kalmış, savaştan sonra Germiyanogullarının yeniden hakimiyetine giren Ladik, nihayet yerine geçecek kimsesi bulunmayan Germiyan Hükümdarı Yakup tarafından, II.Murat'a bir vasiyetname ve bütün Germeyen ülkesiyle birlikte verilmiştir (1428). Böylece Ladik kesin olarak Osm ali Devleti'ne bağlanmıştır. Ünlü gezgin Evliya Celebi Denizli'ye uğramış ve 300 yıl öncesinin Denizli'sini söyle dile getirmiştir. "Şehrin çevresinde pek çok akarsular ve goller bulunduğu için bu isim verilmiştir. Yoksa denizden 4 merhale uzaktadır. Kalesi düz yerde dörtgen seklindedir. Hendeği yoktur. Çevresi 470 adimdir, 4 kapısı vardır.Kuzeyinde boyacılar, doğusunda semerciler, güneyinde Yeni Camii, batısında bağlar kapısı bulunur. Kalede 50 kadar silahlı bekçi vardır ki dükkanları bekler. Asil şehir kalenin dışında 44 mahalle ve 3600 evlidir. Büyüklü küçüklü 57 camii ve mahalle mescidi, 7 çocuk mektebi, 6 hamamı, 17 tekkesi vardır. Herkes bağlarda oturduğundan ehil ve ayalleri birbirinden kaçmaz. Birbirleriyle akraba gibi olmuştur. halkı beyaz ve mavi feraceler giyer. Pamuğu, pamuk ipliği, beyaz ince sade bezli olup, Anadolu'ya sevk edilir. Halkın kazancı "Beyaz Denizli Bezi" dir. Kurtuluş Savaşında Denizli 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar ızmir’i işgal edince, Denizli’de Müftü Ahmet Hulûsi Efendi’nin önderliğiyle Denizli Reddi ılhak Cemiyeti kurulmuştur.Bu suretle Denizli Kuvay-i Milliye’si kısmen teşekkül etmiştir. ılk günlerdeki vatanseverler arasında Müftü Ahmet Hulûsi Efendi, Mutasarruf Faik Öztrak, askerlik şubesi Albay Tevfik, 57. topçu alay komutanı Hakkı Bey, Polis Komiseri Hakkı Bey bulunuyordu. Bu kişiler Müdafai Hukuk Cemiyetini kurmuşlardır. ılk Menderes cephesinin karargâhı Sarayköy’ün Dailli (Yakayurt) köyünde kurulmuştur. Bu cepheye Yörük Ali Efe, Yüzbaşı Ahmet de katılarak cepheyi kuvvetlendirmişlerdir. Daha sonra Demirci Ahmet Efe ve Binbaşı şükrü Bey de katılarak birlikte cepheyi sevk ve idare etmişlerdir. Cephenin iaşesi ve muhafız teşkilatı Denizli’de bulunuyordu. 31 Temmuz 1919’da Nazilli Yunanlılar tarafından işgal edilince cephe Sarayköy ve Menderes’in güneyine çekilmiştir. 12 Temmuz 1919’da Denizli Müdafai Hukuk ve Reddi ılhak Cemiyetleri lağvedilerek Heyet-i Milliye kurulmuştur. Cemiyetin başında Mutasarrıf Faik Beyle Müftü Hulûsi Efendi vardır. Heyet ilk toplantısını 18 Temmuz 1919’da yapmış ve bir beyanname yayınlayarak 1300’den 1310 Hicri doğumlulara kadar olanları silah altına çağırmışlardır. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’ne seçilen temsilciler şunlardı: Belevili Yusuf Bey, kongrede bulunan diğer temsilciler ise Necip Ali Bey ve Dalamanlızade Mehmet şükrü Bey idi. Kongrede temsilci olarak Mutasarrıf Müfit Bey seçildi. Bundan sonra yazışmalar Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetiyle yapılmıştır. 24 Haziran 1920’de Aydın Cephesi bozulunca Yunanlılar Buldan’ı işgal etmiştir. 4 Eylül 1922 gecesi düşman, Buldan ve havalisinden Alaşehir istikametine kaçarak gitmiştir. Denizli’nin Millî Mücadelede gösterdiği kahramanlığın, Cumhuriyetimizin kurulmasında büyük bir hissesi bulunmaktadır. Denizlililer ulu önderimizin yüce eserini korumak hususunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyerek ve Büyük Ata’mızın çizdiği esaslar dahilinde şaşmadan, büyük bir ciddiyet ve feragat ile çalışarak eserlerine lâyık ve sadık Türk evlâtları olduklarını ispat etmişlerdir.
  21. _asi_

    Kronoloji

    KRONOLOJİ M.O. 4000'ler Kalkolitik donem M.O. 3000 - 2000 ilk Tunç Cağı M.O. 2000 - 1200/1100 Orta Tunç cağı ve Son Tunç cağları M.O. 1800 Denizli'nin Arz ava Sayasal Birliği içinde yer olması M.O. 1200 Deniz kavimleri göçü M.O. 1100'ler Deniz kavimleri göçüyle Hitit Devleti'nin yıkılması M.O. 546 Ahamenis Kralı II.Kiros'un Lidya Krallığı'nı ortadan kaldırması M.O. 360 Hellespontos, Misya, Lidya ve Karya satraplarının Pers merkezi yetkesine bas kaldırışı M.O. 334 Büyük İskender'in Anadolu seferi ile Denizli yöresindeki Pers etkinliğine son verilmesi M.O. 246 ll.Antiokus'un karisi Laodikeia'yı ziyareti sırasında Laodikeia kentinin kurulması M.O. 188 Roma, Bergama, Selevkoslar arasında barış antlaşmasının yapılması 649 Muaviye'nin Kıbrıs seferi 1070 Türklerin Denizli'de ilk kez görülmeleri 1077 Denizli'nin Türklerce fethi 1097 Kentin Bizansın eline geçmesi 1102 l.Kılıç Arslan'ın Denizli'ye fethi 1119 Denizli'nin yeniden Bizans'ın eline geçmesi 1148 Haçlılar'ın Denizli'den geçmeleri 1190 Frederik Barbaros komutasındaki bir Haçlı Ordusu'nun Denizli'den geçmesi 1207 Denizli'nin yeniden Türkler'in eline geçmesi 1259 Türkmenlerin Denizli'nin yönetimini ele geçirmeleri 1288 Denizli'nin Germiyanogulları egemenliğine girmesi 1300 - 1368 Denizli'de İnançogulları egemenliği 1368 Denizli'ni yeniden Germiyanogulları egemenliğine girmesi 1391 Denizli'nin Osmanlılar'ın eline geçmesi 1403 Timur'un Denizli'yi Germiyanoğulları'na geri vermesi 1429 Denizli'nin kesin olarak Osmanlı egemenliğine girmesi 1874 Denizli'de ilk Rüştiye Mektebi'nin açılması 1876 Denizli'de ilk Belediyenin kurulması 1879 İzmir-Aydın demiryolunun Sarayköy'e dek uzatılmasına ilişkin bir antlaşmanın yapılması 1883 Yapılan yönetim değişikliği ile Denizli'nin Sarayköy, Buldan ve Tavas kazalarının bağlandığı bir sancak haline getirilmesi 1884 Çal Kazası'nın Denizli sancağına bağlanması 1888 Acıpayam Kazası'nın, Denizli sancağına bağlanması, Sarayköy demiryolu hattının Dinar'a dek uzatılmasının kararlaştırılması 1910 Denizli'nin "Bağımsız Mutasarrıflık" haline getirilmesi 22 Mart 1919 İzmir'de toplanan Reddi İlhak Kongresi'ne Denizli'den bir kurulun katılması 25 Nisan 1919 İstanbul Hükümeti'nin Şehzade Abdurrahim Efendi başkanlığındaki bir öğüt kurulunun Denizli'ye göndermesi 15 Mayıs 1919 İzmir'in Yunanlılar'ca işgali üzerine, Denizli'de bir protesto mitingi düzenlenmesi 16 Mayıs 1919 Yunan işgalinin protesto edilmesi amacıyla Tavas'ta da bir miting düzenlenmesi 17 Mayıs 1919 İşgale karsı Çal'da bir miting düzenlenmesi 29 Mayıs 1919 Denizli'de Redd-i ilhak Cemiyeti'nin kurulması 8 Haziran 1919 Sarayköy'de bir Kuvay-i Milliye Cephesi'nin oluşturulması 10 Haziran 1919 Denizli Heyet-i Milliye'nin kurulması ve Sarayköy cephesinin oluşturulması 3 Ağustos 1919 İstanbul Hükümeti'nin Denizli'de incelemelerde bulunmak üzere Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal Paşa'yı göndermesi 7 Ağustos 1919 Denizli Mutassarrıfı Faik Bey'in Dahiliye Nezareti'ne bir telgraf çekerek, Kuvay-i Milliye'nin dağıtılması buyruğunu geri çevirmesi 18 Ağustos 1919 Denizli delegelerinin Sivas Kongresi'ne katılmak üzere kentten ayrılması 12 Ocak 1920 Emin Efendi ve Faik Bey'in İstanbul'da toplanan Meclis-i Mebusan'a Denizli milletvekili olarak katılması 21 Haziran 1920 Çopur Musa çetesinin Çivril'i basması 5 Temmuz 1920 Yunanlılar'ın Buldan'a ve Çal'ın bazı köylerine girmesi 8 Temmuz 1920 Demirci Mehmet EFE'nin adamlarından Soketli Ali EFE'nin Denizli'de öldürülmesi 9 Temmuz 1920 Denizli'ye giren Demirci Mehmet EFE'nin, Soketli Ali EFE'nin ölümünden sorumlu tuttuğu 60 kişiyi öldürtmesi 29 Temmuz 1920 Yarbay Nazmı Bey'in 57.Tümen Komutan ive Mutasarrıf vekili olarak Denizli'ye gelmesi 18 Ocak 1921 Çivril'in Yunan işgaline uğraması 1 Nisan 1921 Çivril'in ikinci bir kez işgale uğraması 30 Ağustos 1922 Çivril'in Büyük Taarruzla birlikte Yunan işgalinden kurtarılması 4 Eylül 1922 Buldan'ın işgalden kurtarılması
  22. _asi_

    Denizli Tarihi

    TARİHÇE Anadolu’nun diğer bölgeleri gibi Denizli de asırlar boyunca çeşitli istilâlara uğramıştır. M.Ö. 2500 senesinde Luviler’in istilâsına uğrayan Denizli, bilâhare Hitit İmparatorluğunun toprağı olmuştur. Hititlerin yıkılışından sonra Frikya, sonra da Lidyalılarca ele geçirilmiştir. M.Ö. 6. asırda Persler işgâl etmiş, M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran’ı istilâ edince, Makedonya İmparatorluğuna dâhil olmuştur. İskender’in ölümü ile imparatorluk parçalanmış, bu bölge Asya İmparatorluğu kısmında kalmıştır. Bilâhare Bergama Krallığı bu bölgeyi ele geçirmiş, bu krallık M.Ö. 130’da Roma’nın nüfûzuna geçince, bölge Roma İmparatorluğu içinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu M.S. 395’te ikiye bölününce, bu bölge Doğu Roma (Bizans)nın payına düşmüştür. Yedi ve onuncu asırlarda İslâm orduları bu bölgeye pekçok akınlar düzenlemişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu fâtihi ve Türk Devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Süleymân Şahın başkumandanlığındaki Türk Oğuz orduları bu bölgeyi fethetmişlerdir. 1110 senesinde Birinci Haçlı Seferinde Kommenoslar Denizli’yi geri aldılar. 1158 ve 1189’da Türkler yeniden bölgeye hâkim oldular. Türklerle Bizanslılar arasında el değiştiren Denizli, 1206’da yeniden fethedilerek Konya’ya bağlandı. 1255’te Bizanslılar Denizli’yi geri aldılarsa da, birkaç sene kalabildiler. Denizli Beyleri, Lâdik Beyleri ve İnançoğulları Beyliği, Germiyanoğlu Beyliğine bağlandı. 1300-1381 arasında İnançoğullarından dört Türkmen Beyi Denizli’de saltanat sürdü. İnançoğullarından önce Sâhib-Ataoğulları, Denizli’yi Germiyanoğullarından almış, fakat kısa bir müddet sonra terk etmişlerdir. 1390’da Sultan Yıldırım Bâyezîd, Germiyan beyliği ile birlikte Denizli’yi Osmanlı topraklarına katmıştır. 1402 Ankara savaşından sonra Germiyanoğulları tekrar Denizli’ye hâkim olmuşlarsa da, 1423’te Germiyan Beyliği ve Denizli tekrar Osmanlı toprağı olmuştur. 1423’ten bu yana hiçbir istilâya mâruz kalmamıştır. Osmanlı devrinde merkezi Kütahya’da bulunan Anadolu Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 14 sancağı (vilâyeti)ndan biri olan Aydın’a bağlı kazâ merkeziyken, kısa bir müddet sonra sancak olmuştur. Tanzimâttan sonra da İzmir vilâyetinin 6 sancağından biri olmuştur. Birinci Dünyâ Harbinden sonra Menderes Nehrinin sağ yanı Yunanlılara, sol tarafı İtalyanlara verildi. İtalyanlar bu bölgeyi işgâl etmediler. Yunanlılar 5 Temmuz 1920’de Buldan kasabasına kadar geldiler. 4 Eylül 1922’de kaçarken çok sayıda Buldanlı’yı şehid ettiler. Denizli, Cumhûriyet devrinde il olmuştur.
  23. _asi_

    Denizli Genel Bilgiler

    GENEL BİLGİLER Denizli tarihi Anadolu’nun diğer bölgeleri gibi Denizli de asırlar boyunca çeşitli istilâlara uğramıştır. M.Ö. 2500 senesinde Luviler’in istilâsına uğrayan Denizli, bilâhare Hitit İmparatorluğunun toprağı olmuştur. Hititlerin yıkılışından sonra Frikya, sonra da Lidyalılarca ele geçirilmiştir. M.Ö. 6. asırda Persler işgâl etmiş, M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran’ı istilâ edince, Makedonya İmparatorluğuna dâhil olmuştur. İskender’in ölümü ile imparatorluk parçalanmış, bu bölge Asya İmparatorluğu kısmında kalmıştır. Bilâhare Bergama Krallığı bu bölgeyi ele geçirmiş, bu krallık M.Ö. 130’da Roma’nın nüfûzuna geçince, bölge Roma İmparatorluğu içinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu M.S. 395’te ikiye bölününce, bu bölge Doğu Roma (Bizans)nın payına düşmüştür. Yedi ve onuncu asırlarda İslâm orduları bu bölgeye pekçok akınlar düzenlemişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu fâtihi ve Türk Devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Süleymân Şahın başkumandanlığındaki Türk Oğuz orduları bu bölgeyi fethetmişlerdir. 1110 senesinde Birinci Haçlı Seferinde Kommenoslar Denizli’yi geri aldılar. 1158 ve 1189’da Türkler yeniden bölgeye hâkim oldular. Türklerle Bizanslılar arasında el değiştiren Denizli, 1206’da yeniden fethedilerek Konya’ya bağlandı. 1255’te Bizanslılar Denizli’yi geri aldılarsa da, birkaç sene kalabildiler. Denizli Beyleri, Lâdik Beyleri ve İnançoğulları Beyliği, Germiyanoğlu Beyliğine bağlandı. 1300-1381 arasında İnançoğullarından dört Türkmen Beyi Denizli’de saltanat sürdü. İnançoğullarından önce Sâhib-Ataoğulları, Denizli’yi Germiyanoğullarından almış, fakat kısa bir müddet sonra terk etmişlerdir. 1390’da Sultan Yıldırım Bâyezîd, Germiyan beyliği ile birlikte Denizli’yi Osmanlı topraklarına katmıştır. 1402 Ankara savaşından sonra Germiyanoğulları tekrar Denizli’ye hâkim olmuşlarsa da, 1423’te Germiyan Beyliği ve Denizli tekrar Osmanlı toprağı olmuştur. 1423’ten bu yana hiçbir istilâya mâruz kalmamıştır. Osmanlı devrinde merkezi Kütahya’da bulunan Anadolu Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 14 sancağı (vilâyeti)ndan biri olan Aydın’a bağlı kazâ merkeziyken, kısa bir müddet sonra sancak olmuştur. Tanzimâttan sonra da İzmir vilâyetinin 6 sancağından biri olmuştur. Birinci Dünyâ Harbinden sonra Menderes Nehrinin sağ yanı Yunanlılara, sol tarafı İtalyanlara verildi. İtalyanlar bu bölgeyi işgâl etmediler. Yunanlılar 5 Temmuz 1920’de Buldan kasabasına kadar geldiler. 4 Eylül 1922’de kaçarken çok sayıda Buldanlı’yı şehid ettiler. Denizli, Cumhûriyet devrinde il olmuştur. Denizli tarihi ve turistik yerleri Denizli târihî ve turistik yerler bakımından çok zengindir. Mesîre yerleri yanında sağlığa çok faydalı kaplıcaları ile turizm sektörü için çok müsâittir. Denizli Kalesi: Osmanlı devrinde artık önemi kalmadığı için ihmâl edilmiş ve yıkılmıştır. 1702 zelzelesinde 12.000 kişi ölürken kale de büyük hasar görmüştür. Arap seyyahı İbn-i Battûtâ 1332’de Denizli’ye hayran kalmıştır. Yedi câmiden bahseder. Sultan Murad Câmii: Honaz ilçesindedir. Kitâbesi yoktur. On beşinci asır mîmârî özelliğini taşır. Küçük, kare plânlı ve tek kubbelidir. Günümüzde harâbe hâlindedir. Yazır Câmii: Acıpayam’ın Yazır köyündedir. 1801’de yapılmıştır. Ahşap tavan gül motifleri ile süslüdür. Mîmârî ve süsleme bakımından çok değerlidir. Savranşah Câmii: Çivril ilçesinin Savranşah köyündedir. Kitâbesinde, 1802’de Ömer Ağa tarafından yaptırıldığı bildirilmektedir. İç süslemeleri arasında bir câmi motifi bulunur. Yediler Türbesi: Denizli içindedir. İnanç Beylerine âit 7 kabir bulunur. On üçüncü asır eseridir. Yatağan Baba Türbesi: Baklan ilçesindedir. Kitâbesi yoktur. On altıncı asır klasik Osmanlı Türbe mîmârîsi tarzında yapılmıştır. Akhan: Denizli-Eğridir arasında Goncalı köyündedir. Sultan İzzeddîn İkinci Keykâvus yaptırmıştır. Taş işçiliği çok güzeldir. Beyaz mermer levhalardan yapıldığı için Akhan denilmiştir. Gökpınar (Emir Sultan)Çayı yanından geçer. Kervansarayda yatılacak yerler, eşyâ deposu, ahır, yem ve saman depoları, hamam, mescit, nalbant ve semerci, koşum atölyesi vardır. Çardakhan Kervansarayı: Çardak ilçesindedir. 1230’da yaptırılmıştır. Sultan hanlarının yalın süslemesiz örneklerindendir. Günümüzde yıkık bir hâldedir. Ahmetli Köprüsü: Sarayköy’le Buldan arasında Ahmetli köyü yakınındadır. Yapım târihi belli değildir. Roma veya Selçuklu eseri olduğu zannedilmektedir. Eski Denizli Mezarlığı: Türklerin Denizli’yi fethinden bu yana kullanılan bu mezarlık bir târih hazînesidir. Bu mezarlıkta Denizli’yi fethederken şehid olan Selçuklu Komutanı Mehmed Gâzi ile Haçlılara karşı savaşta şehid olan Fatma Yıldız Hanımın mermer kabirleri vardır. Eski târihî eser ve harâbeler: Hierapolis:Pamukkale yakınındadır. İyonların kaplıca şehridir. Depremde yıkılmış, M.Ö. 1900 senesinde Bergama Kralı Evmenes yeniden inşâ ettirmiştir. M.S. 1354’te depremde yeniden yıkılmış ve terk edilmiştir. Tapınak, tiyatro, saray ve ev harabeler hâlen ayaktadır. Laodikela: Türklerin “Ladik” dedikleri bu şehir, Diopolis ve Rhoas şehirlerinin harâbeleri üzerine kurlmuştur. Şehir dâire şeklinde bir kale içindedir. Üç giriş kapısı vardır. M.Ö. 3. asırda kurulmuştur. Şehir harâbelerinde hamam ve tiyatro kısmen sağlamdır. Denizli’ye 6 km mesâfededir. Selokid soyundan Andtiokos Kralı Antiokos-II bu şehri kurarak karısının ismini “Laodikela” vermiştir. Bu şehir harâbelerinde gizli geçitler, büyük banyolar, pazar yeri (Agora), şehir kuzey ve güney kapısı, şehir duvarları (sehler), su kaynağı, tiyatro, mezarlar ve heykel müzesi ile öldürücü zehirli gazların (pulutonium) bulunduğu yerler vardır. Tripolis: Buldan’ın Yenice köyündedir. Harâbeler içinde şehir suları, kilise, su yolları, mezar ve tiyatro hâlen bulunmaktadır. Beyce Sultan Höyüğü: Târih öncesi çağa âit yerleşim merkezidir. Çivril ilçesinin Menteşe köyü yakınındadır. Burada Arzava Krallığına âit eserler de bulunmuştur. Burada Bakırtaş (kalkolitik) devrinden son tunç çağlarına kadar 40 kattan meydana gelen kalıntılar bulunmuştur. Pamukkale: Denizli’nin en çok turist çeken yeridir. Turistik tesisleri mevcuttur. Pamukkale Kaplıcasında “radon gazı” vardır. Bu su insanı dinlendirici özelliğe sâhiptir. Bu suda hem banyo edilebilir hem de içilebilir. 35°C sıcaklıkta ve lezzetlidir. Topraktan fışkıran ve küçük bir göl meydana getiren karbondioksitli ve kireçli sıcak su derin kanallarla ovaya akar ve sonra soğur. Pamukkale, dünyâda eşi bulunmayan bir tabiat hâdisesidir. Binlerce seneden beri kireçli sıcak su kaynaktan uzaklaşınca soğuyup katılaşmış ve katlar, basamaklar hâlinde pamuktaşlarını (travertenleri)meydana getirmiştir. Denizli’ye 20 km uzaklıktadır. Az ilerisinde İyonların kaplıca şehri olan “Hierapolis”in harâbeleri vardır. Dünyâda bir benzeri bulunmayan Pamukkale aynı zamanda şifâlı bir kaplıcadır. Damar, kalp, romatizma ve sinir hastalığına iyi gelir. Mesîre yerleri: Orman içinde ve göl kenarlarında çok güzel mesîre yerleri vardır. İncilipınar: Denizli’ye iki km uzaklıktadır. Gökpınar: Denizli’ye 10 km uzaklıkta olup, Acıpayam-Denizli arasındadır. Büyük çınar ağaçlarıyla kaplıdır. Orman, göl ve akarsular bir aradadır. Honaz ve Karcı dağlarının birleştiği vâdidir. Çamlık: Denizli yakınında 1000 kişinin dinleneceği orman içi mesîre yeridir. Güney Çağlayan: Güney ilçesinin 10 km uzaklığında, 10 m yükseklikten akan bir çağlayandır. Çevresi ağaçlık ve güzel manzaralıdır. Diğer mesîre yerleri ise, Kocapınar, Işıklı, Gümüşsu, Evkara çamlığı, Hisar değirmenleri, Alacain, Çambaşı, Kadılar, Iğdır çamlığı, Gürpınar ve Kestane Deresidir. Kaplıcaları: Denizli ili şifâlı su kaynakları bakımından oldukça zengindir. Fakat bunların çoğunda tesis yoktur. Bâzıları şunlardır: Karahayıt Ilıcası: İl merkezine 25 km uzaklıktadır. İçme kürleri sindirim sistemi hastalıklarına, banyo kürleri ise astım, damar sertliği ve romatizma rahatsızlıklarına iyi gelir. Tekkeköy Kaplıcası: Sarayköy ilçesine 20 km uzaklıkta Tekkeköy yakınlarındadır. Oteli olan bu kaplıcanın suyu romatizma, idrar yolları, deri ve kadın hastalıklarına iyi gelir. Kaplıca yakınında kükürtlü bir çamur da bulunmaktadır. Ortakçı Ilıcası: Sarayköy ilçesi yakınlarındadır. Ilıcanın yanında bir hamam ve otel bulunmaktadır. İçme ve banyo kürleri sindirim sistemi ve romatizma hastalıklarına faydalıdır. Yenice Kaplıcası: Buldan ilçesine bağlı Yenice köyü yakınlarındadır. İçme ve banyo kürleri romatizma, kalp, damar sertliği, basur ve deri hastalıklarına faydalıdır. Denizli nüfus ve sosyal hayat Nüfus: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 750.882 olup, 337.793’ü şehirlerde, 413.089’u köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 11 bin 874 km2 olup, nüfus yoğunluğu (kesâfeti) 64’tür. Örf ve Âdetler: Denizli’de Türk İslâm kültürü yerleşmiş ve 11. asırdan bu yana Türk İslâm kültürü ile yoğrulmuştur. On birinci asırdan sonra Türk olmayanlar İzmir’e doğru göç etmiş ve 1071’den sonra Denizli civârındaki dağ ve yaylalara yerleşen 200.000 çadırlık Türkmenler bölgeye hâkim olmuşlardır. Osmanlı Devleti Denizli’yi toprağına kattığında Denizli tamâmen Tükleşmiş bulunuyordu. On birinci asırdan önce bu bölgede yaşayan milletler ve bunların kültürleri eriyip gitmiştir. Sâdece târihî eser ve harâbeleri kalmıştır. Mahallî kıyâfet: Denizli’nin kendine özel mahallî kıyâfeti vardır. “Süğüm”, “çeki”, “yemeni”, “cepken” ve “şalvar” ve diğer mahallî kıyâfetler ancak düğün ve folklor gösterilerinde giyilir. Yemekleri: Bu bölgeye mahsus meşhur yemekler ise; kuru patlıcan dolması, kuru börülce çorbası, patlıcan közlemesi, tahinli katmer, nohutlu et ve sirkeli et, tas kapamasıdır. Eğitim: İl dâhilinde 618 ilkokul, 129 ortaokul, 54 lise (genel-meslekî) vardır. Denizli’de, İzmir’deki Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı bir meslek yüksek okulu, bir tıp fakültesi, bir de eğitim yüksek okulu bulunur. Ege Üniversitesine bağlı Eğitim, Mühendislik ve Mîmârlık Fakültesi de bulunmaktadır (1993). Folklor bakımından çok zengindir. Zeybek oyunları yaygındır. Halk edebiyâtı bakımından zengin mâni, atasözü, bilmece, alkış ve kargışlara sâhiptir. Güreş sporu yaygındır. Bayram Şit, Hasan Güngör, Ramazan Uysal ve Mehmet Güçlü gibi dünyâ ve olimpiyat şampiyonları yetişmiştir. Deve ve horoz döğüşü yaygındır. Denizli coğrafi bilgiler Fizikî YapıDenizli çok engebelidir. Ege bölgesinin en yüksek dağları bu bölgede yer alır. Arâzinin % 47’si dağlar, % 25’i plato ve yaylalar ve % 28’i ovalarla kaplıdır. Dağlar: Denizli topraklarının yarıya yakın kısmı dağlarla kaplıdır. En yüksek dağları olan Honaz Dağı (2528 m) ve Akdağ (2300 m) zirveleri devamlı karla örtülüdür. Bu iki dağı Kazıkbel Geçidi birbirinden ayırır. Diğer dağları ise; Gölgeli Dağları (Eren Tepe 2420), Akkaya Tepe (2268 m), Kıraç Tepe (2446 m), Yalnızca Tepe (2030 m), Kartalkaya (1687 m). Ovalar: Ovalar, Büyük Menderes Nehrine doğru basamak basamak inerler. Başlıca ovalar (Sarayköy)Büyük Menderes Ovası, Buldan Ovası, Tavas Ovası, Acıpayam Ovası, Çivril Ovası, Baklan Ovası, Kaklih Ovası, Hanbat Ovası ve Eskere Ovasıdır. 400 bin hektara yaklaşan bu ovalar çok bereketlidir. Başlıca vâdiler ise Büyük Menderes, Çürüksu, Akçay ve Kelekçi vâdisidir. Başlıca yaylaları; Karayayla, Çameli Yaylası, Uzunpınar Yaylası, Yoran Yaylası, Sahman Yaylası, Süleymâniye Yaylası ve Kuyucak Yaylasıdır. Denizli’nin yüksek ovaları da yayla özelliğini taşırlar. Akarsular: Denizli su potansiyeli bakımından zengindir. Başlıca akarsuları şunlardır: Büyük Menderes: İlin en büyük akarsuyudur. Afyon’un Dinar ilçesinden çıkarak Akdağ’ın pınarlarını alıp Işıklı Gölüne girer. Gölün batısından regülatörle çıkar. Medele köyü yakınında Uşak’tan gelen Banaz Çayını alır. Sarayköy yakınında Çürüksu Çayını alıp Aydın iline girer. Çürüksu:Honaz Dağı ile Kaklık ve Kocabaş bölgelerindeki suları alıp Büyük Menderesle birleşir. Gireniz:Eşeler Dağından çıkar, Çameli Dağlarındaki suları toplar. Kelekçi Vâdisine iner ve sonra Muğla iline girer. Dalaman Çayının Denizli’de bulunan kısmına Gireniz Çayı denir. Akçay:Bozdağ ve Sandıras dağlarından çıkar. Yenidere Çayı ile birleşir. Eskere Ovasında muhtelif suları alır. Muğla’dan gelen Karayayla sularını toplar ve Aydın’ın Bozdoğan ilçesine girer. Göller: Acıgöl (Çardak Gölü) Denizli ile Afyon arasındadır. Derinliği azdır. Sularının bir kısmı yazın kurur. Gölde kalsiyum ve mağnezyum vardır. Balık yaşamaz. Karagöl:Çambaşı köyü yakınında çamlar arasında birbirinden 50-60 m farklı yükseklikte 4 gölden ibârettir. Akarsularla beslenir. Çaltı (Beyler) Gölü: Tuzludur. Bâzı şartlarda sulamada kullanılır. Işıklı Gölü:Çivril’de su taşkınlarını önlemek için yapılmış bir baraj gölüdür. 206 milyon m3 su toplanır. Buldanlı Barajı: Sulama ve taşkınları önlemek için yapılmıştır, 54 milyon m3 su toplanır. Derbent köyündedir. Süleymâniye Gölü:Buldan’ın Süleymâniye Yaylasında bulunan tatlı sulu bir göldür. Turizm için önemlidir. Yazın kamp kurmaya müsâittir. İklimi ve Bitki Örtüsü İklimi: Ege bölgesinin en serin ilidir. Kışlar ılık ve yazlar serin geçer. Yıllık yağış ortalaması 547 milimetredir. Kar yağışı çok azdır. +41.2° ile -11.4° arasında sıcaklık seyreder. Bitki örtüsü: Denizli’nin yarısı % 51 ormanlarla kaplıdır. Çayır ve mer’alar % 10, ekili ve dikili arâzi % 35’tir. Ekime müsâit olmayan kısmı sâdece % 4’tür. İlin bitki örtüsünü çoğunlukla orman ağaçları ile Akdeniz iklimine has makiler meydana getirir. Ormanlarda karaçam, kızılçam, sedir, ardıç, meşe, kayın, çınar ve dişbudak gibi ağaçlar bulunur. Ormanların başladığı sınırların altında kalan dağ eteklerindeki geniş alanlar çalılık ve fundalıklarla kaplıdır. Denizli ekonomisi Denizli ilinin ekonomisi tarıma dayanır. Son 15 yıldır sanâyi sektöründe mühim gelişme olmuştur. Faal nüfûsun % 70’i tarım, balıkçılık ve ormancılıkla uğraşır. Gayri sâfi hâsılanın (bürüt gelirin) % 40’ı tarım, % 15’i sanâyiden sağlanır. Tarım: Denizli tarıma çok elverişlidir. Başlıca tarım ürünleri; buğday, arpa, mısır, nohut, tütün, haşhaş, üzüm ve pancardır. Sebze istihsali ise 250 bin tondur. Üzümden sonra, kavun, karpuz, elma, armut, vişne, kiraz, şeftali, bâdem ve nar bol miktarda yetişir. Antepfıstığı üretimi gün geçtikçe artmaktadır. 70.000 zeytin ağacından ortalama 750 ton zeytin elde edilir. Mevcut su potansiyeli bütün ekili arâziyi sulamaya elverişlidir. Ekili arâzinin önemli kısmı sulanmaktadır. Hayvancılık: Mer’a ve çayırları hayvancılığa müsâittir. Hayvan potansiyeli zengindir. Koyun, kıl keçisi, sığır, manda, at, eşek beslenir. Arı kovan sayısı 68.000’e yaklaşmıştır. Denizli horozu, tatlı ve uzun ötüşüyle meşhurdur. Yarım dakika devamlı öter. Tavukçuluk ileridir. Ormancılık: Denizli’de orman varlığı önemli yer tutar. Arâzinin %51’i ormanlarla kaplıdır. Ormanların % 40’ı normal koru, % 25’i bozok koru ve % 35’i bozuk baltalıktır. Son yıllarda park ve yeşil alanlar ile berâber ağaçlandırma da hızla artmıştır. 133 köy orman içinde ve 113 köy orman kenarındadır. Her sene 150.000 m3 sanâyi odunu, 200.000 ster yakacak odunu, 40.000 kental çıra, 500 ton reçine ve 2 ton sığla yağı istihsal edilir. Ormanlarda daha çok karaçam, kızılçam, sedir, ardıç, meşe, kayın, çınar, dışbudak ağaçları bulunur. Mâdenler: Mâdencilik, tarım, hayvancılık ve ormancılık kadar zengin değildir. Başlıca mâdenleri şunlardır:Krom, sodyum sülfat, linyit, kil ve alçıtaşıdır. Acıgölde erimiş hâlde bulunan sodyum sülfat 2 tesis ile yaklaşık 60.000 ton olarak elde edilir. Akarsu ve çayların bıraktığı gözenekli tortular “Taravertendir” yapılarda kullanılır ve ihraç edilir. Sarı veya beyaz renklidir. Sanâyi: Sanâyi hızla gelişmektedir. Dokuma ve metal sanâyii ön sıradadır. Başlıca büyük sanâyi işletmeleri ise Sarayköy Pamuklu Sanâyii, Akseller Pamuklu Mensucat, Denizli Basma ve Boyama Sanâyii, Acıpayam Selüloz Fabrikası, Çal, Akkent Meyve Suyu Fabrikası, Gimek-Acıpayam Yem Fabrikası, Timgas Tavas Un Fabrikası, Uygar Motor, Kocabaş Motor Parçaları Dökümü, Emek Elektronik Sanâyii ve Ticâret (500 bilgisayar, 3 bin elektronik santral ve 35 bin telefon üretecek kapasitededir), Emsan (emâye tencere, tabak, demlik, çelik tencere, teflon üretir), Has Akümülatör, Buzsan buzdolabı sanâyiidir. Bu fabrikaların dışında ayrıca ayakkabı, Ergür kablo, somun, civata, tuğla, plâstik, sunta, mukavva, oksijen gazı, cam ürünleri, pamuk ipliği, yem, kuruyemiş, un, kireç, motor parçaları, dericilik, mobilya ve mermer levha üreten sanâyi şirket ve tesisleri vardır. Denizli’nin yakın bir gelecekte bir sanâyi merkezi hâline gelmesi beklenmektedir. Ulaşım: Havaalanı yoktur. Komşu illere asfalt yollarla bağlıdır. İzmir-Selçuk-Aydın-Denizli yolu en işlek olanıdır. İzmir-Aydın-Denizli demiryolu ile İzmir’e ve Afyon’a, Dazkırı’da ayrılan güzergâh ile Burdur ve Isparta’ya bağlanır.
  24. _asi_

    Kütahya Resimleri

  25. _asi_

    Kütahya Çinileri

    KÜTAHYA ÇİNİLERİ Çini ve seramik denilince ilk akla gelen kentlerden birisi Kütahya’dır. Kütahya’nın sembolü haline gelen çinicilik, kökü Frigler’e kadar uzanan seramik sanatı ile birlikte gelişmesini sürdürmüştür. Asıl Selçuklu devrinden Germiyanoğulları devrine geçiş tarihinden itibaren başlamıştır. Kütahya ve çevresindeki topraklarda çini ve seramik yapımında kullanılan hammaddenin bolluğu, kentin adının çiniyle birlikte anılmasına neden olmaktadır. Çiniden başka seramikten yapılma kâse, fincan, tabak, gülabdan, askı topu, testi, limon sıkacağı, şişe, ibrik, şekerlik, matara, vazo ve biblolar da Kütahya’da tarih boyunca yaratılan eserlerdir. 14. yüzyılın sonlarına doğru kırmızı hamurlu malzeme ile ortaya çıkan, motif ve renk açısından da İznik çinilerine benzerliğiyle dikkat çeken ilk Kütahya çinilerinin karakteristik özelliği kobalt mavisi, manganez moru, firuze ve siyah renklerin kullanılmış olmasıdır. İznik çinilerine göre daha koyu tonda renklerin kullanıldığı bu eserler, Selçuklu çinilerine yakındır. Kütahya çinilerinde mavi ve beyaz renklere çokça rastlanması 15. yüzyıl ortalarına rastlar. 17.yüzyılda İznik çiniciliğinin bitmesi ile bu sanat Kütahya’da daha çok görülmeye başlanmıştır. Bu yüzyılda Kütahya çiniciliği hakkında kendisi de Kütahyalı olan Evliya Çelebi şöyle demiştir: “ Kase ve fincanı ve günagün (türlü türlü) maşraba ve güzeleri (çömlekleri) ve çanak ve tabakları bir diyara mahsus değildir (benzeri görülmemiştir).” Evliya Çelebi 1671 yılında Kütahya’da 34 adet çini atölyesi olduğunu belirtmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında doğru renk, motif ve şekil bakımından Kütahya çinilerinin kalitesinde bir bozulma başlamış, bu kötü gidiş İkinci Dünya Savaşı sırasında çinilere duyulan ihtiyaca kadar devam etmiştir. Savaş sırasında ise Kütahya çiniciliği tekrar canlanmış ve bugüne kadar gelişimini sürdürmüştür. Kütahya Çinilerinin Özellikleri Kütahya çinisinde kullanılan malzemeler, Kütahya ile komşu illerden sağlanmaktadır. Bu hammaddeler plastik ve plastik olmayanlar diye iki ayrılmaktadır: 1- Plastik Hammaddeler - Kırklar toprağı - Gri Bilecik kili - Maya - Çamaşır kili 2- Plastik Olmayan Hammaddeler - Çakmak taşı - Beyaz Bilecik kili - Tebeşir Bahsi geçen bu malzemelerin karıştırılması ile çark, döküm ve pres diye isimlendirilen üç tür karışı hazırlanır. Çark harmanında ile düz duvar tabağı, vazo, saksı ve şekerlik; döküm harmanında biblo, bardak, tabak ve küllük; pres harmanında ise düz ya da desenli, duvar plakaları yapılır. Çini yapımında kullanılan boyalar yerli ve yabancı kaynaklardan sağlanmaktadır. Yerli boyalar genellikle oksitlerden yapılan açık yeşil, turkuvaz, kırmızı ve siyah; yabancı boyalar ise sarı, koyu yeşil ve laciverttir. Mimari Eserlerde Kütahya Çinileri Çiniciliğin günümüzdeki merkezi olan Kütahya’da üretilen çiniler tarihte olduğu kadar günümüzde de mimari yapılara güzellik katmaktadır. Dış veya iç kaplamasında Kütahya Çinileri kullanılan yapılar, Mukaddes GÜNDÜZ*’ün araştırmalarıyla aşağıda sıralanmıştır. İSTANBUL: Rüstem Paşa Cami, Sultan Ahmet Cami, Üsküdar Çinili Cami, III. Ahmet’in kızı Fatma Sultan Sarayı, Yeni Valide Cami, Tophane Kirkor Lusavoriç Kilisesi,Hubyer Mescidi, Sultan V. Mehmet Reşat Türbesi, Üsküdar Mecit Efendi Kasrı, Büyük Postane Binası, Seyri-seyayin Binası, Beylerbeyi Cami, Mirzade Cami, Kandilli Cami, Azapkapı Cami, Hekimoğlu Ali Paşa Cami, Topkapı – Harem bölümü, III. Murad dairesi, Altınyol ve Sünnet odası, Ayasofya I. Mahmut Kütüphanesi, Şirketi Hayriye Binaları, Kadıköy-Bostancı-Beşiktaş-Haydarpaşa-Büyükada iskeleleri, Çapa öğretmen okulu, Harbiye Çinili Hamam. ANKARA : Hacı Bayram Cami,Kocatepe Cami, Bahçelievler Cami, İç Cebeci Cami, Maltepe Cami, Surp Astvazasin Kilisesi . İZMİR : Milli Kütüphane, Yalı (Konak) Cami. BURSA : Osmanlı Bankası, Ulu Cami Çeşmesi. ANTALYA : Müsellim Cami, Tekkeli Ahmet Paşa Cami. KONYA : Anber Reis Cami, Nakiboğlu Cami, Mevlana Türbesinde Kubbe-i Harda, Sanayi Mektebi. KAYSERİ : Ulu Cami, Küllük Cami, Mucur Surp Astvazazin Kilisesi, Surp Karabet Manasırları, Efkere Manastırı (Çinileri Kayseri Müzesinde). TRABZON : Nemlizade Konağı. ÇORUM (İskilip): Ulu Cami ADANA : Ramazanoğlu Türbesi. ISPARTA : Abdi Paşa Cami. SİVAS : Surp Nişan Kilisesi BİLECİK (Söğüt) : Hamidiye Cami, Sait Bey Ceşmesi. GEBZE : Çoban Mustafa Paşa Türbesi Yurt dışında da Kütahya Çinileriyle süslenmiş yapılar vardır. KUDÜS : Kubbetül Sahratül Meşerrefetebetül ve Müşerrefe Cami, St. James Katedrali, St. Minas Kilisesi, St. Minas Kilisesi, St Mark Kilisesi, ST. Thedore Kilisesi, Göğe Yükseliş Kilisesi, Kutsal Melek Kilisesi. CİDDE : Zeki Yamani Sarayı KAHİRE : Ermeni Kilisesi, Mehmet Ali Paşa Sarayı IRAK : Bekme Cami VENEDİK : St.Lazzoro Manastırı. ALMANYA : Türk İslam Cemiyeti İserloh Cami HOLLANDA : Maas Sluis Yeni Cami YUNANİSTAN : Gümülcüne Cami JAPONYA : Ertuğrul Şehitleri Abidesi ENDONEZYA: Aceh Eyaleti İhlas Cami
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.