ilker01 tarafından postalanan herşey
-
'Sabote edilmezse 70-100 PKK'lı teslim olmaya geliyor'
evine dönüyor AKP iktidarının, “hazmettire hazmettire” uygulamaya koyduğu sözde “Kürt açılımı” meyvelerini veriyor. Türk devletine isyan eden, Mehmetçiğe kurşun sıkan, ***** pusular kuran bölücü teröristler, Kandil’deki inlerinden zafer kazanmış kahraman gibi uğurlandı. Nerede bizim oğullarımız BÖLÜCÜ yandaşları da onları karşılamak için törenler düzenledi, kanlı terör örgütünün paçavralarını taşıdı, zafer zılgıtları çekti. Vatandaşa “barış ve kadeşlik projesi” diye yutturulmak istenen bu tiyatro, evlatlarını vatan uğrunda toprağa veren şehit ailelerini derinden yaraladı. Terörist anneleri, dağdan inenleri zafer zılgıtlarıyla karşıladı Şehitlerin kemikleri sızladı Yıllarca Mehmetçiğe kurşun sıkan PKK’lı bir grup teröristin zafer kazanmış kahraman edasıyla karşılanması, bu vatan uğruna evlatlarını feda eden şehit ailelerini kahretti Haber: Önsel ÜNAL AKP iktidarının başlattığı, katil Abdullah Öcalan’ın da destek verdiği sözde Kürt açılımı nihayet semeresini veriyor. Yıllarca Mehmetçiğe kurşun sıkan, ***** pusular kuran bir grup PKK’lı terörist, Öcalan’ın talimatıyla açılıma destek vermek için Irak’taki inlerini terk etti. Kandil Dağı’ndan zafer kazanmış birer kahraman gibi uğurlanan hainler için bölücü yandaşları, törenler düzenledi, zafer zılgıtları çekti. Vatandaşa “barış projesi” diye yutturulmak istenen bu tiyatro, başta DTP olmak üzere bölücü yandaşlarını sevince boğarken, biricik evlatlarını vatan uğruna şehit veren aileleri ise derinden yaraladı. Konvoy kaza geçirdi Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığı ile yaptığı çağrısı Irak’ın kuzeyindeki Kandil Dağı’ndan 4’ü kadın 8 PKK’lı terörist ile ile Musul yakınlarındaki Mahmur Kampı’ndan 4’ü çocuk 26 kişi dün sabah yola çıktı. Mahmur Kampı’ndan ayrılan 26 PKK’lı bir uğurlama töreni düzenlendi. Törenin ardından hainler, peşmergelerin içinde bulunduğu polis aracının eşliğinde oluşturulan uzun araç konvoylarıyla yola çıktı. Mahmur çıkışında konvoyda bulunan 1 aracın şarampole yuvarlanması sonucu Ahmet Çetin öldü, 3 kişi ise yaralandı. Kazaya karışanların Türkiye’ye gelecek grubu uğurlamaya gelen ve Mahmur Kampı’nda kalanlar olduğu belirtildi. Kaza ardından konvoy yoluna devam etti. Teslim oldular Kandil Dağı’ndan gelen PKK’lı grup, Mahmur’dan yola çıkan grupla Musul ile Erbil arasındaki Kelek Kasabası yakınlarında buluştu. Üzerlerinde teröristlerin dağda giydiği kıyafetler bulanan 4’ü kadın 8 PKK’lının buluşmaya son model ciplerle geldiği dikkat çekti. Silahsız olan PKK’lıların; 38 yaşındaki Hamiyet Dinçer, 51 yaşındaki Elif Uludağ, 34 yaşındaki Gülbahar Çiçek, 29 yaşındaki Vilayet Yakut, 36 yaşındaki Hüseyin İpek, 36 yaşındaki M.Şerif Gençdağ, 24 yaşındaki Mustafa Ayhan ve 57 yaşındaki Lütfü Taş olduğu bildirildi. Kandil’den gelen PKK’lılar Mahmur Kampı’dan gelen grubun konvoyuna katılarak saat 10.00 sıralarında Habur Sınır Kapısı’na doğru hareket etti. PKK’lılar, öğleden sonra Irak’ın Zaho kenti yakınlarındaki İbrahim Halil Gümrük Kapısı’na geldi. Burada bir süre işlemleri yapılmak üzere bekletilen grup, daha sonra Habur Sınır Kapısı’na geldi. Türkiye ile Irak arasındaki köprüyü yürüyerek geçen grup güvenlik güçlerine teslim oldu. Grup, ifadeleri alınmak üzere tabur komutanlığına götürüldü. 4 savcı sorguladı PKK’lı grubun soruşturması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Şırnak’ın Silopi İlçesi’ne özel yetkili 4 Cumhuriyet Savcısı gönderildi. Hainlere, Habur Gümrük Kapısı sahasında ilk önce ’örgüt üyeliği’nden işlem yapıladığı öğrenildi. PKK’lıların, soruşturma kapsamında kolluk kuvvetlerine değil, doğrudan Cumhuriyet savcılarına Şırnak ve Diyarbakır Baroları’ndan hazır bulunacak olan avukatların gözetiminde ifade verdikleri belirtildi. İfade ve soruşturma aşamasının süresinin ise şahısların kimlik kontrolü için kolluk kuvvetleriyle yapılacak olan yazışma süresine bağlı olduğu kaydedildi. Savcılık yetkilileri, soruşturma sonunda haklarında tutuklama talebi olması halinde, bu talebin Silopi Adliyesi’nde değerlendirileceği ve tutuklanmaları halinde hangi cezaevine konulacağına ise Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın karar vereceği bildirildi. Mektup getirdiler Öte yandan, gelen PKK’lı grubun yanlarında Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı’na hitaben yazılan mektuplar bulunduğu bildirildi. Mahmur’dan gelen grubun serbest bırakılmaları halinde Ankara’ya giderek TBMM’de görüşmeler yapmak istediği belirtildi. Diyarbakır’da bayram havası DTP, PKK’lı teröristlerin gelişini Diyarbakır’da düzenlediği bir mitingle kutladı. Batıkent Meydanı’nda öğlen saatlerinde başlayan mitingde, Batman’dan getirilen, 100 metrakarelik bir platform oluşturuldu. Kürtçe müzik ve davul zurna eşliğinde halay çeken, onbinlerce bölücü yandaşı, terör örgütü PKK ve Öcalan posterleri açtı. Mitinge katılan DTP’lilerin genellikle sarı, kırmızı, yeşil elbiseleri tercih ettiği görüldü. Öte yandan, teröristleri karşılamak için binlerce kişinin Silopi’ye akın ettiği öğrenildi. alıntı
-
'Sabote edilmezse 70-100 PKK'lı teslim olmaya geliyor'
BETERİN BETERİ VAR MI?) katil yakalanmadı, bu günler için lazım olur diye “asmayacaksınız, besleyeceksiniz” şartı ile teslim edildiğinde… Yakaladık terörist başını diye bayram etmiştik… O sabah ülkemizde basılan bütün gazetelerden ikişer tane almıştım. Birer tanesini okumak için, diğerlerini de o zaman daha doğmamış oğluma ilerde “bir zamanlar Türkiye’yi” anlatmak için. Binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği depremlerden sonra basılan gazeteleri, UEFA kupasını kazandığımız tarihin gazetelerini… Önemli olayların olduğu günlerde yayınlanan gazetelerin tamamını alıp arşivledim. Yarınki gazetelerin de hepsini alıp saklayacağım. Askerilerimize namlu doğrultanları sınır kapılarında törenlerle karşılayanları, onların çığırtkanlığını yapanları, karşısında kalemi ile duranları, dalkavukları, asıl bölücüleri oğlum, kızım ilerde tanısın diye, lanet okuyacağı, yüzüne tüküreceği insanları bilsin diye… Aslında ne elim kaleme gidiyor, ne yazı yazmaya iştahım var. Oğlum, Kızım “Baba sen ne yaptın?” demesin, mezarıma küfretmesin diye, yazmak zorundayım. Gözümü kırpmadan canımı vereceğim vatan elden gidiyorken elimden şimdilik bu kadarı geliyorken… ****** Nasıl böyle bir planın içine düştük, nasıl oldu, daha birkaç ay önce hayal dahi edilemeyecek nu günlere nasıl geldik. Ve en önemlisi herkes her şeyi görüyor ve susuyor. Yoksa ben mi paranoya yapıyorum. Şimdi bu eli kanlı insan suretli şeytanlar kapımıza gelip teslim mi oldu, bizi mi teslim oldular yoksa biz mi teslim olduk. ****** Beterin beteri var mı? olmaz mı? ya şehit analarının yürekleri nasıldır bu gün, bu gece… hangisi uyuyabilmiştir acaba. Ya ayağını, bacağını, gözünü, elini, kolunu bir mayına veren gazilerimiz. Uyumuşlar mıdır bu gece? Uyuyabilmiş midir? Birileri bir şeyleri açmaya karar verdiğinde yazmıştım. Bu günü anlatmıştım. İnşallah ben yanılıyorumdur diye de eklemiştim. Şimdi de yine inşallah ben yanılıyorumdur diyor ve diyorum ki; Bu teslim olanları gazetelerde, televizyonlarda çok göreceğiz. Adamlar bu kadar basit bir planla hem dünyaya şirin görünmeyi başaracaklar, hem de bakın biz silahı bırakıp geldik siyaset yapacağız diyecekler. Eee hamileri de hazır nasıl olsa. Bu gün Silopi civarında askeri araç konvoyuna zafer işareti yaparak Habur Sınır Kapısı’na bebek katillerini karşılamaya giden otobüs konvoyları vardı. Bu bebek katilleri daha ilk dakikada televizyonlara demeçler veriyorlar, “biz teslim olmaya gelmedik, önderliğimizin talimatı ile barış elçisi olarak geldik” diyorlar. Ahmet TÜRK de diyor ki: “hapse atılırlarsa bunu kabul edemeyiz” Yetiştirme yurdundan kaçıp, girdiği evden bez bebek alan (bazılarına göre çalan) kız çocuğunun işlediği suçu (!), baklava çalan çocukların suçlarını(!) yok sayabildiniz mi? neredeydiniz? Şimdi bana, arkadaşıma, bağrı yanık şehit analarının çocuklarına namlu doğrultan adamların suçlarını yok mu sayacaksınız, başınızı mı çevireceksiniz? Bu hesap sorulur, bu düzen düzenin başına yıkılır. Tükürükle boğulursunuz. Hem de yetmiş milyon kişinin tükürüğü ile boğulursunuz. ****** Ermenilerle anlaşın Azerbaycan’ı, Karabağ’ı yok sayın hatta küstürün. Bayraklarını sallamayı yasaklayın. Bebek katilleri ile masaya oturun, beslediğiniz bebek katilinin mektupları, yol haritası size avukatlarından değil taa Kandilden kanla yazılmış gelsin ve sen onları kaale al. Hiçbir yere olmasa sandığa gömülmeye mahkûmsunuz. Bu vatan elbet payidar olacak, elbet sahip çıkan bulunacak ama şu dakikadan sonra dökülen kanların hepsinin hesabı bu işin müsebbiplerine sorulur… Önce uykularınızdan olursunuz. Geceleri rüyalarınıza girer şehitler, bağrı yanık analar, şehit oğulları, kızları… yakalarınıza sarılırlar, karabasan gibi göğsünüzün orta yerine otururlar. ****** Unutmadan Ermenistan sınırını 1992 de Hocalı katliamı ile 613 soydaşımızın katledilmesinden, Azerbaycan topraklarının yüzde yirmi beşi işgal edildiğinde, bu işgal sona erene kadar, Ermenistan kendi sınırlarına çekilinceye kadar açılmayacak şartı ile kapatmıştık… ESEF MERDOĞLU
-
Pis tuzak! Ceylan’ı PKK mayını parçalamış...
Operasyonları protesto etmek.Bizi kendinizle karıştırmayın sn biji.
-
AB nin ATATÜRK düşmanlığı
UYUM bahanesiyle resmi dairelerden Atatürk resimlerinin kaldırılmasını, ders kitaplarındaki ilgili bölümlerin azaltılmasını isteyen AB, şimdi de “İfade özgürlüğünü kısıtlıyor” diyerek, Atatürk’ü Koruma Kanunu’na saldırdı. Özürcülere övgü yağdı! AB’nin bugün yayımlanacak İlerleme Raporu’nda 301. madde, kamu düzeni ve devletin güvenliğiyle ilgili bazı kanunların da kaldırılması istenirken, Ermenilerden özür dilenmesini isteyen sözde aydınlara ise övgü yağdı. AB’nin Atatürk kini Daha önce kamu binalarındaki Atatürk posterlerinin indirilmesini isteyen Avrupa Birliği bugün yayınlanacak İlerleme Raporu’nda Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu hedef aldı... Uyum bahanesiyle kamu kuruluşlarındaki Atatürk resimlerinin kaldırılmasını, ders kitaplarındaki Büyük Önder’le ilgili bölümlerin azaltılmasını isteyen Avrupa Birliği (AB) şimdi de Atatürk Koruma Kanunu’na el attı. AB’nin İlerleme Raporu taslak metninde ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalar arasında Atatürk’ü Koruma Kanunu da yer alıyor. AB Komisyonu, bugün açıklayacağı İlerleme Raporu’nda Türkiye’de ifade özgürlüğünü kısıtlayan birçok yasal düzenleme bulunduğunu bildirecek 301. maddeye eleştiri İlerleme Raporu taslağında, “Türkiye’deki yasaların ifade özgürlüğü için yeterli güvence sağlayamadığı ve bunun sonucunda, savcı ve yargıçların genelde kısıtlayıcı yorumları tercih ettikleri” dile getiriliyor. Taslak metinde, ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalar arasında Atatürk’ü Koruma Kanunu da yer alıyor. Yapılan değişikliğe rağmen Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301’inci maddesine dayanılarak hala soruşturma ve yargılamaların devam ettiği aktarılan raporda, TCK’da ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer maddeler arasında namus suçları, (125’ten 131’e kadar) kamu düzeni, (214, 216, 217, 218, 220) devletin güvenliği (312, 314) ve müstehcenlik (226) sayılıyor. Taslak AB belgesinde, “Bunlara ilaveten, halkı askerlikten soğutmayı düzenleyen TCK’nin 318’nci maddesi yanında Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun ve Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanuna dayanılarak yargılamalar ve mahkumiyetler devam etmektedir. Bu yasal belirsizlik nedeniyle gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, siyasetçiler, akademisyenler ve diğerleri soruşturulma, kovuşturulma, yargılanma, mahkumiyet ve hapsedilme riski altındadırlar ve bu nedenle otosansür yapmak zorunda kalabilirler” deniliyor. Azınlık hakları Raporda, yasal kısıtlamalara rağmen basında “Kürt sorunu, azınlık hakları, ordunun rolü ve Atatürk’ün mirası gibi Türk kamuoyunda hassas kabul edilen birçok konuda yoğun tartışmalar yaşandığı” ve “200 Türk aydını” tarafından 1915 olaylarıyla ilgili özür için başlatılan sanal imza kampanyasına 30 bine yakın katılım olduğu ve devamında geniş bir tartışma başladığı hatırlatılıyor. Yeniçağ
-
ART de kapanıyor
ART de kapanıyor Ulusalcı kanal ART de yayın hayatına veda ediyor... KanalBİZ'in ardından ulusalcı yayınlarıyla dikkat çeken ART kanalı da yayın hayatına veda ediyor. ART'nin sahibi Türk Metal Sendikası'ndan alınan bilgilere göre kanal bugün 18.00 sularında şalteri indirecek. Kanalda Emin Çölaşan ile Mustafa Balbay'ın sunduğu 'Ankara Rüzgârı' ile eski KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın sunduğu programlar en çok reyting alan yapımlardı. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Kanaltürk'ün satılmasından sonra "izlediği tek kanal"olarak ART'yi adres göstermişti. (hürriyet)
-
Pis tuzak! Ceylan’ı PKK mayını parçalamış...
"TSK'ya asimetrik psikolojk harekat sürüyor" Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Lice'de Ceylan Önkol'un ölümünün, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bir propaganda malzemesi gibi kullanılmaya çalışıldığını, asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekat sürdürüldüğünü söyledi. Tuğgeneral Metin Gürak, olayın havan topu menzilinin dışında olduğunu belirtti. Hürriyet Bir balon daha fıssss diye söndü. "Taraf" ve benzeri yayın organlarının TSK'yi karalama kampanyası birkez daha sonuçsuz kaldı. Yakında gerçekler ortaya çıkar.
-
Açılımın figüranları!
Hafta sonu Ankara’da yapılan DTP kongresini gördünüz mü? Başkent’in göbeğinde tam anlamıyla, “bölücü şov” gerçekleştirildi! Ahmet Türk; “Akan kanın durması için Öcalan muhatap alınmalı” dedi. DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş ise; “AKP ya yola gelecek ya da tarihin çöplüğüne gidecek” sözleriyle meydan okudu. Yani, “yine ve yeniden” aynı saçmalıklar tekrar edildi: “Öcalan’ın yol haritası dikkate alınmalı” Yüzleri kapalı bölücü yandaşları salonun çeşitli yerlerine katil Öcalan’ın posterlerini asarken... Bir başka grup ise bölücübaşı için, “Öcalan yoksa çözüm yok” sloganları attı. Bu arada birkaç parti görevlisi de, “müdahale ediyor gibi gözüküp” göstericilere “sakin olun” çağrısı yaptı. Tabii biz de yedik! Senaryo tam anlamıyla Amerikan polisiye dizileri gibi. Kameralar önünde oynanan “iyi polis”, “kötü polis” oyunu. Hakkını yemeyelim; ABD ve AB destekli “böl-parçala-yönet” oyununun figüranı bölücü yandaşları verilen rolü iyi oynuyorlar. Tek kelimeyle “maşa” rolü bunlar için biçilmiş bir kaftan gibi. Zaten rollerini iyi oynadıkları için de her defasında “emperyalist işverenleri” tarafından keyifle alkışlanıyorlar. Oh ne güzel, ne güzel! Millet oyunu bilmeli! GÖRÜLDÜĞÜ gibi, DTP bir yandan etnik ayırımcılığı körüklüyor, diğer bir yandan da PKK’nın Meclis’teki uzantısı görüntüsü yaratarak çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Peki DTP işverenleri tarafından sadece alkışla mı ödüllendiriliyor? Tabii ki hayır. DTP’nin ‘Avrupa ve Amerika’nın ardından ‘Irak, Suriye ve İran’da da temsilcilik açması sağlanıyor. İyi de DTP gibi bir yapı bu ülkelerde neden büro açar? Bugüne kadar hangi partimiz ABD, Avrupa veya başka ülkelerde büro açtı ya da ona izin verildi? Bu ülkeler Türkiye’de tartışmalı olan ve bölücü örgütle irtibatı sorgulanan etnik düzlemde siyaset yapan bir partiye nasıl böyle bir izni verir? Hedef bellidir. Yakın süreç içinde PKK’yı, silah bırakmaksızın, tasfiye etmeksizin birkaç terörist tesliminden sonra uykuya yatırıp, düz ovada siyaset yapmasını sağlayacaklar... Tabii bu arada Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için de zemin hazırlayacaklar... “O kadar da olmaz canım” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak unutmayın ki, gelinen nokta ortadadır... Birileri görmezden gelse de, ülkenin adım adım taşındığı noktayı millet olarak sizler görmek zorundasınız. Millet olmanın gereği de bu değil midir? Hevesleri kaos yaratmak BÖLÜCÜ örgüt elebaşlarından Cemil Bayık dün bir açıklama yaparak Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı küstah bir tehditte bulunmuş. Kanlı Bayık demiş ki; “Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için çabaların daha da derinleştirilmesi; ancak sonucu belirleyecek olan asıl mesele büyük bir savaşa da hazır olunmasıdır.” Hani bunlar “barış ve kardeşlik”ten yanaydılar! Hani bunlar “Anaların gözyaşları akmasın” diyorlardı! Hani bunlar “Demokrasi, insan hakları ve inançlara” saygılıydılar! Ve hani bunlar artık ‘kan ve silah’tan uzak durmak istiyorlardı! Gördüğünüz gibi sadece ‘kan ve kaos’la var olan terör örgütü ve sözcülerinin yalanları bir kez daha ortaya çıktı. Amaçları “açılım” falan değil, ülkede isyan havası oluşturup devleti zor durumda bırakmak, vatandaşları yıldırmak, güvenlik güçlerinin terörle mücadele azmini kırmak ve nihayetinde örgütsel taleplerini topluma dayatmak olan bu güruha sesleniyorum: Bu oyun sizin oynadığınız gibi bitmez! METİN ÖZKAN
-
'Diyarbakırspor devletin değil Kürt milletinin takımı'
Yanlış tercüme Ancak demecinin yanlış tercüme edildiğini belirten Diyarbakırspor Başkanı, Diyarbakır ve Güneydoğu halkının takımı olduklarını ifade ederek, “Bizler Türkiye’nin takımıyız ve Türk futboluna hizmet için varız. Amerikan Sesi Radyosu’na verdiğim demeç yanlış anlaşılmış. Çeviri hatası yapılmış. Sadece Diyarbakırspor’a sahip çıkılmasını istedim. Bursaspor maçında çıkan olayların siyasete alet edilmemesi gerektiğini belirttim” dedi. Sümer, Radyospor’daki konuşmasında da, “Kürt’ü, Çerkez’i Laz’ı ayırmadım” ifadesini kullandı Milliyet Eğer bu doğruysa birileri ısrarla ortalıpı karıştırmaya çalışıyor.
-
Eşi ‘yapmayın’ diye yalvardı ama...
Hakkari’de kendisini ziyarete gelen iki ağabeyiyle birlikte katledilen polis memuru Açıkgöz’ün ölümüne eşinin ve iki küçük çocuğunun da tanık olduğu ortaya çıktı. Teröristler ’yapmayın’ diye yalvaran eşi korkutmak için havaya ateş de açmış HAKKARİ’de piknik yapmak için gittikleri Depin bölgesinde teröristlerin silahlı saldırısında şehit düşen polis memuru Engin Açıkgöz ile ağabeyleri Sabri Açıkgöz ve Sadi Açıkgöz’ün cenazeleri, memleketleri Kastamonu’ya gönderildi. Şehit polis ile iki kardeşi bugün toprağa verilecek. Van’daki uğurlama töreninde şehit polisin eşi Sevcan Açıkgöz ise ayakta durmakta zorlanınca, polis memurunun görev arkadaşları onu teselli etmek için büyük çaba gösterdi. Babaya son kez el salladı Tören alanında en çok yürükleri dağlayan sahne ise şehit polis memuru Engin Açıkgöz’ün çocukları oldu. Polis memurlarının kucakta taşıdığı 5 yaşındaki Hayrunnisa, tabuta ve polis memurlarının göğsünde gördüğü fotoğrafı gösterip “Baba” diyerek el sallaması ve 2 yaşındaki kardeşi Fatih Hamza’yı öpmesi yürekleri dağladı. Herkesin gözyaşı döktüğü törende Türk Bayrağına sarılı tabutların polislerin omuzunda taşınması sırasında şehit polis memurunun eşi Sevcan, daha fazla dayanamayarak baygınlık geçirdi. Eşi ‘yapmayın’ diye yalvardı Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre önceki gün alabalık tesislerinin bulunduğu Depin mevkiinde piknik yaptıkları alandan çıkarken ellerinde uzun namlulu silahla gelen ve PKK’lı oldukları belirtilen 3 kişinin, polis memuru Engin Açıkgöz ve ağabeylerini, eşi Sevcan ve 2 çocuğunun gözleri önünde öldürdüğü ileri sürüldü. Saldırganların, polis memuru Açıkgöz ve ağabeylerini elma bahçesinden çıkarken gördükleri ve bu sırada ateş açtıkları belirtildi. Bunu farkeden polis memurunun eşi Sevcan Açıkgöz’ün yalvarmalarına rağmen teröristlerin 3 kişiyi kurşun yağmuruna tutukları ve ona da, “Seninle işimiz yok. Çocuklarını al git buradan” dedikleri, ayrıca arkasından da korkutmak için havaya ateş ettikleri ileri sürüldü. Operasyon sürüyor Bu arada, kent merkezine 7 kilometre uzaklıkta bulunan Depin mevkiinde meydana gelen saldırının ardından bölgede başlatılan hava destekli operasyonlar sürüyor. Operasyonlara özel hareket polisleri ile özel eğitimli komandolar katılıyor. Hakkari Valisi Muammer Türker bu olayın Hakkari için üzüntü verici olduğunu söyledi. Vali Türker, polis memurunu şehit eden, 2 kardeşi öldürenlere karşı kapsamlı bir operasyon sürdürüldüğünü belirterek, “Yapılan incelemeler bu olayın PKK tarafından yapıldığını gösteriyor. Operasyonlar, araştırmalar sürüyor. Bu tür olayların bir daha yaşanmamasını ümit ediyoruz. Çünkü bu olaylar Hakkari’ye ve Hakkari halkına zarar veriyor. Yöre halkı artık huzur istiyor” dedi. vatan
-
Şeyh Sait İsyanı çok büyük talihsizlikti!
milyondan fazla satarak rekor kıran ’Şu Çılgın Türkler’ kitabının yazarı Turgut Özakman’la, ’Dersimiz Atatürk’ filmini konuşmak için buluştuk, ama koskoca bir Cumhuriyet tarihini konuşurken bulduk kendimizi... Konu Cumhuriyet olunca ’Demokratik Açılım’a gelmemesi mümkün değildi sözün. Özakman’a göre, bugün bu tartışma varsa, sebebi Şeyh Sait İsyanı’nda... Belki de tarihimizin en büyük talihsizliği bu isyan... Zamanıyla, kayıplarıyla, yarattığı kuşkularıyla... Randevu almak için aradığımda “Hastayım” dedi sadece, yine de randevu verdi. Hani sanki “Gribim” der gibi... Cumartesi günü için sözleştik, Ankara Oran’daki evine girdiğimde anladım ki, hastalığı öyle sıradan bir hastalık değilmiş. Antrede galoşları taktık, bir de maske... Ellerimizi dezenfekte ettik. Hanımı öyle nazikçe rica etti ki, biz randevu istediğimize utandık. Turgut Özakman, bizi ayakta, gülümseyerek karşıladı, ama çok ciddi bir operasyondan çıkmış Ağustos sonunda... Akciğerinin yarısı alınmış, şimdi nekahat döneminde, tüm bu önlemler enfeksiyon kapmasını engellemek için, zira nezle bile olmaması gerekiyor. İşte tüm bu risklere rağmen kabul etti bizi, çünkü konu Atatürk’tü ve Özakman için Atatürk demek hayat demek! 20 yaşından beri Atatürk hakkında bilgi-belge topluyor. 1930 doğumlu, yani 60 yılını Türkiye Cumhuriyeti tarihine vakfetmiş. Sayısız araştırma, roman, senaryo ve tiyatro oyununa imza attı, kaleme aldığı ’Şu Çılgın Türkler’, ülke tarihinin belki de en çok satan kitabı oldu. Cumhuriyetin kuruluş hikayesinin ilk kitabıydı ’Şu Çılgın Türkler’. İkinci kitap ’Diriliş Çanakkale’ydi, şimdi sırada üçüncü kitap ’Cumhuriyet’ var. ’Cumhuriyet’ hacimli bir çalışma, iki cilt olarak yayımlanacak ve önümüzdeki haftalarda raflarda olacak. Çok tartışılacak, çünkü gündemdeki her meseleye bir gönderme var bu eserde, her biri belgelerle destekli... Günümüzde o kadar desteksiz atan kendinden menkul uzmanın olduğu bir ortamda, bu kadar belgeye dayalı bir eserin tartışma yaratmaması mümkün değil! Benim Turgut Özakman’dan röportaj talebimin sebebi ise senaryosunu yazdığı ’Dersimiz Atatürk’ filmiydi. Ama sohbetimiz Atatürk, onun hayatı derken geldi dayandı siyasi gündeme... Çok doğaldı, çünkü Cumhuriyet tarihini konuşuyorduk. Sohbetin bir yerinde “Bugünkü Kürt meselesinin temeli 1980 Darbesi midir, yoksa çok daha mı eskilere dayanıyor?” diye sordum. “Kürt meselesinde Şeyh Sayit İsyanı çok büyük bir talihsizlik oldu. Hem de çok büyük talihsizlik” dedi Özakman. Bir de tarifi var ki çok ilginç; “O çok şaşkın bir isyandı. Ne kadarı etnik isyan, ne kadarı dini isyan belli değil. Ne kadar akılsız bir iş yapılmış, ne kadar çok insan öldü. Hem Türk Ordusu’ndan hem de Kürtler’den... Üstelik Türk Ordusu’nda savaşan o kadar Kürt vardı ki...” diye devam etti. Kürtler’in İnönü’den ricası... Hata neredeydi peki? Asıl hata isyanın kendisi Özakman’a göre, sonra hatayı hatalar takip etmiş. Mesela o kadar insanın ölmesi... Peki niye? Cevabı hemen veriyor Özakman: “Ankara’nın Doğu’dan ürktüğü anlaşılıyor. Çünkü o dönemde İngilizler’le el altından işbirliği yapan çok Kürt var. Bu çok ürkütüyor Ankara’yı, Musul meselesinde İngilizler’den büyük bir darbe yemişiz zaten. Savaşmak gerek, ama Türkiye daha yeni barışa ermiş. Yaraları yeni yeni sarılacak, savaşabilir mi? İşte tam da böyle bir dönemde isyan oluyor. Ürküntü, korku, güvensizlik var, yoksa Kürt halkıyla hiçbir sorunumuz yoktu. Olsaydı, Lozan’a giderken Kürt milletvekilleri ’Bizi sizden ayırmak istiyorlar. Aman ha ayırmayın’ diye İnönü’yü uyarırlar mıydı?” Özakman sohbet bittikten sonra bir ricada bulundu benden; “Aman, politik meseleleri ayıklayın, ’Dersimiz Atatürk’ ile bir araya getirmeyin. İkisi farklı konular” diyerek... Ama herkesin fikir beyan ettiği Kürt meselesinde bu kez belgelere dayanarak söylenenleri aktarmamak millete haksızlık olmaz mıydı? Ben haksızlığı Özakman’a yaptım, gerçekleri aktarmak adına... Söyleşiye önce Kürt meselesinden başladım. Şimdiden özür diliyorum, tüm bu konuları çok daha detaylı anlattığı Cumhuriyet kitabını da dört gözle bekliyorum! Kürtler zaten kurucu millet asli unsur olmaktan çıkıp sığıntı mı olmak istiyorlar! Ankara’nın Doğu’dan ürktüğü anlaşılıyor. Çünkü o dönemde İngilizler’le el altından işbirliği yapan çok Kürt var. Musul meselesinde İngilizler’den büyük bir darbe yemişiz zaten. İşte, tam da böyle bir dönemde isyan oluyor. Ürküntü, korku, güvensizlik var... Yoksa Kürt halkıyla hiçbir sorunumuz yoktu. Olsaydı, Lozan’a giderken Kürt milletvekilleri, ’Bizi sizden ayırmak istiyorlar. Aman ha, ayırmayın!’ diye İnönü’yü uyarırlar mıydı? Son olarak Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri de, ‘Türkiye’deki azınlıklar’ ile ilgili raporunda “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü eleştirdi. Ne diyorsunuz? Sevr kapatılmamış bir dosyadır; bunu herkes bilsin. Yedi büyük düşmanı yenen bir millet olarak Lozan’a gittik. Tabii ki, “Hoş geldiniz, tebrik ederiz” denmedi bize. Önümüze dolaylı olarak dosyalar getirildi yine. En basitini söyleyeyim size; herkesi azınlık yapmaya çalıştılar. Aleviler bile azınlık olacaktı. Bunların hepsi reddedildi. Yalnız din farkı olanlar azınlık oldu; Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler. Geri kalanlar ortak bir millet oldu; Anadolu milleti. Doğrusu da budur. Çünkü Atatürk döneminin amacı bir millet yaratmaktı. Millet nasıl yaratılır bir toprak üzerindeki insanlardan? Yurtseverlik duygusu ve bilinci etrafında toplanarak yaratılır. Ötesi uydurma, süslü, konforlu tarifler olsun ama en asgarisi, en sağlıklısı budur. Peki neden Türk deniliyor? Neden Türkiye Büyük Millet Meclisi deniliyor, Anadolu Meclisi denilmiyor? Çünkü 12. yüzyıldan beri, Batı tarihlerinde Osmanlı lafı hiç geçmez, Türkler denir... Osmanlı’nın devşirmeleri de bir suç işlese bunu yapanlar hep Türkler’dir. Bütünüyle Türk adı kullanılır. Meclis’te konuşmalarda var, “Ağabey milletimiz Türkler” diye... Bir egemen millet var, Türkler diye. Fransa’da Fransızlar’ın, İspanya’da İspanyollar’ın olduğu gibi... Bu üst kimlik. Türk, hem alt kimliktir, yani bütün o etnik gruplardan biridir, aynı zamanda sembolik olarak da bir üst kimliktir. Tarih onu öyle getirdi. “Atatürk, Kürtler’e özerklik sözü vermedi” “Türkiye’nin son otuz yılı Osmanlı’nın sonuna benziyor” diyorsunuz. Türkiye, Yugoslavya olur mu peki? O biraz zor. Yugoslavya çok kolay parçalandı, çünkü parçalanmak istediler zaten. Türkiye’de bu iş biraz zor. Dünyanın dördüncü büyük ordusu, Türk ordusu. Yurdu bölmek istiyorsanız, o gücü de yenmek zorundasınız. Kim, nasıl yenecek? Amerika gelip savaşacak mı bizimle? Irak’ta yenildi, Afganistan’da yenildi, Vietnam’da yenildi. Ama, pek çok insan Kürt meselesinin bölücülük olduğunu zannetmeye başlarsa, bazı şeyleri korumak güç olur. Bir de şu anda Kürtler bazı taleplerinde çok doğru ve haklı olabilirler ama bazı öncüleri tarihi zorluyorlar. Bu da doğru değil. Öyle yapmasınlar. ’Atatürk vaktiyle bize özerklik sözü verdi’ diyorlar... Böyle bir şey yok. Atatürk 1923’de İzmit Konferansı sırasında, gazetecilere Kürt meselesi hakkında ’Anayasamızda yerel örgütlerin özerklik hakkı var’ diyor. 1921 Anayasası’nda öyle bir hak var. Yani Çerkezler çoğunluk oldukları yerlerde kendilerini özerk yönetecekler belli konularda, diyelim eğitimde, tarımda... Ama bu kadar söylüyor. Kürtler’in söylediği de o zaten... Ama 1924 Anayasası ‘Tek devlet, üniter devlet’ diyor. Milli devlet kuruluşuna geçildiği için bu tarz içten içe parçalayıcı olması muhtemel maddeler kaldırılıyor, yerel özerklikler yerini yerel idarelere bırakıyor. Daha çok merkeze bağlı olarak... Ama yine bazı Kürtler diyor ki, “Lozan’da İsmet Paşa, ’Ülkeyi Türkler ve Kürtler birlikte yönetmektedir, yönetecektir’ demişti.” Doğru... Yani öyle değil mi zaten? Cumhuriyetin kuruluşundan beri birlikte değil miyiz? Şimdi kurucu millet olmaktan çıkıp, azınlık olarak sığıntı bir millet mi olmak istiyorlar? Kurucu millet onlar. Elbette egemen milletin bazı üstünlükleri vardır. Tabii ki bu üstünlüklerini zaman içersinde törpüleyerek yavaş yavaş herkesin altında yer alacağı büyük bir şemsiye yaratır. Ama bu kavgayla yaratılmaz bu şemsiye. Peki ne olursa her iki taraf da mutlu olur sizce? Bakın, ben Türk derken, içine Çerkezler’i, Kürtler’i, Araplar’ı da katarım. Kafamın içinde hep öyledir. Bizim kuşağımız öyle yetişti. Biz Türk derken yalnızca Türk’ü düşünmeyiz. Onlar bizim toprak kardeşimiz; aynı vatanı bölüşüyoruz. Tarih kardeşimiz; aynı tarihi bölüşüyoruz. Kader kardeşimiz; zenginliği, fakirliği, galibiyeti, mağlubiyeti hep birlikte yaşamışız. Birlikte aç kalmışız, birlikte doymuşuz, birlikte ağlamışız, birlikte gülmüşüz... Şimdi kalkıp da birileri ’Ben Kürdüm’ diyorsa, milliyetçilik duygusunu onlara şırınga eden bir gelişim var demektir. “Türkler de etnik grup, Araplar da, Zazalar da...” Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat, bir söyleşimizde şöyle demişti; ’Bu ülkede yaşayan her kuş leylek, her ağaç kavak mı ki ben de Türk olayım!’ Bu da doğru değil mi sizce? Ama ona ’Sen Türk ol’ diyen hiç kimse olmadı ki! Resmi olarak Fransa devletinin vatandaşına Fransız denir, İtalya vatandaşına da İtalyan. Peki bu problem 1980 sonrasının problemi mi? Atatürk zamanında böyle bir problem yok muydu? Yoktu. Şeyh Sait İsyanı’ndan ötürü Meclis’teki milletvekillerinin çok büyük bir acısı vardı. Ama Meclis zabıtlarını çok iyi okumak lazım; İsmet Paşa Lozan’a giderken Kürt milletvekileri diyorlar ki, ’Bizi, sizden ayırmak istiyorlar. Aman ha, ayrılmak istemiyoruz.’ Hangi Kürt milletvekilleri? Cumhuriyet kitabında yazıyorum, Ekim sonunda çıkacak. Bütün bunları anlatıyorum orada... Bunların bir kısmı bize yanlış anlatılıyor, bir kısmı ters çevriliyor, eksik anlatılıyor. Şimdi ben doğrusunu belgelerinle, bilgilerinle veriyorum. Kürt milletvekilleri, ‘Sana görev veriyoruz’ diyor İnönü’ye. Gerçekten de Lozan’da Türkiye’yi bölmek için Ermeniler için yurt isteniyor, Süryaniler için yurt isteniyor. Aleviler’in azınlık olması için uğraşılıyor. Aleviler niye azınlık olsunlar ki, Müslüman ve Türkler! Türkiye’yi parçalamak için her şey yapıyorlar. Şimdi yapılmak istenen ne o zaman? Lozan tutanakları okunduğu zaman, ki Devletler Hukuku Profesörü Seha Meray onları 8 cilt olarak çevirdi, orada yapılan dalavereleri görürsünüz. Onun için ’Ne Mutlu Türküm diyene’ sözüne itiraz etmelerindeki bütün amaç şu; bir Alman, ‘Türkiye’de 37 etnik grup var’ diye bir kitap yazdı. Türk tabiyetinde 22 Alman varmış, onları da etnik grup diye saydı. Türkler’i de, Türkmenler, Aleviler diye bölüp parçalayıp anlatıyor. İsterseniz bu yöntemle etnik grup sayısı 150’ye bile çıkar. Türkiye’de Kültür Bakanı da, ’Biz bir mozaiğiyiz, bu ne büyük bir zenginliktir’ diye anlatıyor. Azınlık olmanız için belli bir nüfus yoğunluğunuzun olması lazım. Türkiye’de etnik grup var ama diyelim ki, 500 tane Pomak ya da Boşnak varsa, onlara etnik grup denmez. Onlar vatandaşımızdır. Etnik grup adını alabilmek için bunların 300-500 bin nüfusta olması lazım. Türkiye’de, Kürtler, Zazalar, Araplar ve Çerkezler var böyle. Başka etnik grup yok. Bir de Türkler. Türkler yüzde 85... Geri kalanlar yüzde 15. Şimdi böyle bir ülkede, alt kimlik-üst kimlik tartışmasını yapmak ya sayı bilmemek ya da tarih bilmemek demektir. Cumhuriyet bütün bu taşları yerine oturtmuştu. Şimdi bunlarla oynanıyor. Herhalde iyi niyetle oynanıyor. Ama bu çok tehlikeli bir oyun. Tarihle oyun olmaz. ‘Kürt açılımı’ dediğiniz zaman Çerkez açılımını da yapmanız lazım. Onların günahı ne? Arap açılımını da yapmanız lazım. Mardin ve çevresinde 600 bine yakın Arap asıllı Türk yaşıyor... Kürtler’in sayısı ne sizce? Tam sayı bilmiyorum ama nüfusun yüzde 10’u diye düşünülüyor. Çünkü bu konuda yapılan araştırmaların hepsinde ya bilimsel bir eksiklik var ya siyasi bir oyun... Ama sayıları yüzde 10-12 civarında. Doğaldır da bu. Birbirimize karışmışız. Bizi ayırmak çok zor. Atatürk’ün manevi oğlu da Kürt’tü Peki Kürt meselesinde nerede hata yapıldı? Şeyh Sait İsyanı çok büyük bir talihsizlik oldu. Çok büyük bir talihsizlik ama... O çok şaşkın bir isyan. Yani ne kadarı etnik isyan, ne kadarı dini isyan, belli değil. Ne kadar akılsız bir iş yapılmış, ne kadar çok insan öldü. Hem Türk ordusundan, hem de Kürtler’den... Şunu da söyleyeyim, o zaman Türk ordusunda da Kürtler’le savaşan bir sürü Kürt var. Çanakkale Savaşı’nda da Kürtler var mı, yok mu diye tartışılıyor hep... Vardır. Neden olmasın? İstanbul’a çalışmaya gelen Kürt, askere alınınca 57. Alay’da Kürt olarak görev yapıyor. Ama Doğu’dan gelip de Çanakkale’de dövüşmüyorlar. Siz sorunun temelini Şeyh Sait’e bağlıyorsunuz değil mi? Evet. Sorunun başı Şeyh Sait. Yani öyle bir hata yapılmasaydı, isyan bastırılırken o kadar insan ölmeseydi... Bu iş daha kolay yürürdü. Çünkü Doğu’dan ürktükleri anlaşılıyor. İngilizler’le el altından işbirliği halinde çok Kürt var. O çok ürkütücü oluyor tabii ki... Musul meselesinde İngilizler’den büyük bir darbe yemişiz zaten. Savaşa karar vermek gerekiyor Musul için. Türkiye daha yeni barışa ermiş, yaraları yeni yeni sarılacak. Savaşabilir mi? O korkuyla bastırmaya uğraşıyorlar isyanı, öyle mi? Tabii... İngilizler, Kürtler üzerinde çok teşkilatlanmışlar. Ürküntü, korku, güvensizlik var... Yoksa Kürt halkınla bir sorunumuz yoktu. Atatürk’ün üç yaveri var; biri Çerkez, biri Kürt, biri Türk. Kürt olan Mahmut Bey (Soykan), daha sonra Siirt mebusu oluyor. Çerkez, Altemur Kılıç’ın dayısı Muzaffer Kılıç... Türk de Salih Bozok. Atatürk’ün manevi oğlu Abdürrahim de Kürt’tür. Onun Atatürk’ün esas oğlu olduğunu iddia edenler de var... Hayır. Van ve Muş çevresindeki savaştan sonra Ermeniler’in kestiği ailelerden geriye kalan yetim, öksüz çok çocuk var. Herkes bu çocuklara sahip çıkmaya çalışıyor. Abdürrahim’i de 5 ya da 6 yaşında alıp annesinin yanına istanbul’a gönderiyor Atatürk. ’Bu bizim evladımız olsun’ diyerek... Zübeyde Hanım yetiştiriyor onu. Sonra, 12 yaşındayken, 1921 yılında Ankara’ya getirtiyor Abdürrahim’i... Abdürrahim Bey’in ailesinden kimse var mı hayatta? Hayır. Yalnız bana bir mektup geldi, ‘Galiba o bizim torunumuz’ diye... Ama o hayal mektup. Atatürk Latife Hanım’la evlendikten sonra Abdürrahim yatılı okula Almanya’ya gidiyor. Elektrik mühendisi oluyor, İstanbul’da çalışıyor. Öleli çok oldu. Anılarını, kendisine miras bırakılmış olan Zübeyde Hanım’ın tesbihini, seccadesini falan Başkent Üniversitesi’ne bıraktı. Allah rahmet eylesin, çok efendi bir insandı. ‘Ben Atatürk’ün manevi evladıyım’ diye hiç ortaya çıkmadı, palavra sıkmadı... Kürt milletvekilleri de Şeyh Sait İsyanı’na karşıydı Başa dönüp Şeyh Sait’le ilgili bir soru sormak istiyorum. Atatürk’ün bu isyan sonrasında çekilen acıları telafi etmek için yapabileceği bir şey yok muydu peki? Bir kere o zaman Kürt milletvekillerinin hepsi Şeyh Sait İsyanı’nın karşısında yer aldılar, bunu bilin. Yani partinin içinde ve Atatürk’ün etrafında... Sonra Umumi Müfettişlikler kuruldu. İlki de Doğu’da kurulmuştur. Valileri iyi organize edebilmek, oraya daha iyi bakabilmek için... Ama henüz cumhuriyetin yetiştirdiği insanların hiçbiri idareci olmuş değil. Bunlar Osmanlı’dan kalma idareciler. Bir kısmı çok başarılı olabilir ama bir kısmı o idealizmden çok uzak. İşi ucundan tuttukları anlaşılıyor. Şimdi de öyle, ucundan tuttukları anlaşılıyor. Atatürk’ün ‘Keşke böyle yapmasaydık’ dediği bir konuşma, yazışma var mı? Hayır. Atatürk’ün hiçbir konuşması öyle değil. O geleceğe ait iyi şeyler söylüyor. Bunların bir kısmı yapılmış olan başarıları anlatmak şeklinde, bir kısmı da olursa iyi olur diye düşündüğü, hayallerini anlatan konuşmalar. Ama tabii birtakım bakanlar değişiyor, umum müfettişler değişiyor. İnönü, Doğu’ya gönderiliyor, Celal Bayar Doğu’ya yollanıyor. Onlardan raporlar alınıyor. Paramız yok, gücümüz yok, uzmanımız yok. (Gözleri doluyor) Çok acı bir şey ama böyleyiz. Devraldığımız miras bu. Yani bütün Türkiye’de Cumhuriyetin devraldığı doktor sayısı 337! Koca bir devletin doktor sayısı 337. Bu doktorlar ne yapabilir? Buna rağmen sıtmayı yeniyor, frengiyi yeniyor, veremi yeniyor, tifoyu yeniyor Türkiye. Bu ne büyük, ne idealist bir kadro. Şeyh Sait ayaklanmasını da bütün bu olanaksızlıklar içinde mi değerlendirmek lazım? Tabii! Biz bugünün bilgisiyle, yaklaşımıyla ‘Keşke şunlar da yapılsaydı’ diyebiliriz. O tarihte bazı şeylerin görülmediği anlaşılıyor. Akciğerinin yarısı alındı... Turgut Özakman çok ciddi bir operasyon geçirmiş Ağustos sonunda. Akciğerinin yarısı alınmış, şimdi nekahat döneminde. Nezle bile olmaması gerekiyor. Bu yüzden Oran’daki evine girerken ayağımıza galoşları geçirdik, bir de maske taktık. Tabii o da... Maskesini çıkarması riskti, hem de hayati... Yine de öyle fotoğraf çektirmeye gönlü razı gelmedi. Alabildiğimiz kadar önlem aldık. Maskesini çıkardı, uzaktan sadece bir-iki kare fotoğrafını çekebildi arkadaşım Özer Şendir. Bu yüzden fotoğrafı az, bilgisi ve belgesi bol bir sohbetimiz oldu... VATANGAZETESİ
-
Siyasi kanat katil posterli kongre yaptı.
Teröristler de kürsüye çıktı! Katilin posterini açıp slogan atan yüzü maskeli bazı teröristler, ellerini kollarını sallaya sallaya salona geri döndü. * Terör örgütü PKK’nın siyasi kanadı DTP, dün başkentin göbeğinde ‘kongre’ diye açıkça bölücü şov sergiledi. * İstiklal Marşı’nın okunmadığı sözde kongrede PKK lehine sloganlar atıldı, bebek katilinin posterleri açıldı. * Yeniden seçilen Ahmet Türk, “Akan kanın durdurulması isteniyorsa Abdullah Öcalan muhatap alınmalı” dedi. * DTP Milletvekili Sırrı Sakık, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile tokalaştı. * Genel başkanlık yarışının yaşanmadığı kongrede, Ahmet Türk yeniden başkanlığa seçildi. Başkentin göbeğinde bölücü şov! PKK’nın siyasi kanadı DTP’nin kongresinde bölücü örgüt lehinde sloganlar atıldı, bebek katilinin posterleri açıldı. Genel Başkan Türk ise, “Akan kanın durdurulması isteniyorsa, Öcalan muhatap alınmalı” tehdidinde bulundu Haber: Fatih ERBOZ DTP’nin 3. Olağanüstü Kongresi Ankara’da yapıldı. Bölücü sloganların atıldığı ve bebek katilinin posterlerinin açıldığı Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’ndaki kongreye, 993 delege katıldı. Genel Başkanlık yarışının yaşanmadığı kongrede, Ahmet Türk yeniden başkanlığa seçildi. İstiklal Marşı okunmadı İstiklal Marşı’nın okunmadığı kongrede, saygı duruşunda bulunuldu. “Eşitlik ve Özgürlük için Demokratik Çözüm” sloganıyla yapılan kongrenin gerçekleştirildiği salonda kürsünün arkasına, parti flaması ve Türk bayrağı asıldı. Salonda, “Demokratik Türkiye için Demokratik Özerklik”, “Yol Haritası İstiyoruz”, “İçi Boş Açılımlara Son”, “Çözüm Operasyonlarda Değil, Diyalog ve Barışta” yazılı pankartlar dikkati çekti. Kürtçe türkülerin seslendirildiği salonda bulunanlar, sık sık Türkçe ve Kürtçe sloganlar attı. Kongre sırasında Bebek katilinin posterleri açıldı, bölücü örgüt lehine sloganlar atıldı. Çok bedeller ödedik Kongrede konuşan Genel Başkan Ahmet Türk, “Kürtler, Cumhuriyet’in eşit özgür yurttaşları olarak kardeşçe bir arada yaşama arzusu, inancı ve kararlılığı içerisindedir. Bunun iyi görülmesi gerekir” dedi. Türk, DTP’nin kurulduğu günden bu yana demokrasi, barış ve özgürlük için mücadele ettiğini ve bunun için çok bedeller ödediğini söyledi. Türk şunları söyledi: “Şu iyi görülmelidir ki; Kürtlerin yürüttüğü toplumsal demokratik muhalefet, ülkemizi kaçınılmaz olan bir değişim ve dönüşüm sürecine taşımıştır. Eğer Kürt sorunu çözülürse bu, Türkiye’nin demokratikleşme, adalet-eşitlik, sosyal refah ve kalkınma alanlarında karşılaştığı sorunların da çözümünü hızlandıracaktır. Bu sebeple diyoruz ki, demokratik siyaset kanallarını Kürtlere kapatmayın. DTP üzerindeki baskılara son verin, tutuklu arkadaşlarımızı serbest bırakın.” Erdoğan cesur olmalı Gelinen nokta itibariyle hükümetin açılım konusundaki tutumunun iç açıcı olmadığını ve toplumda kaygılar uyandırdığını iddia eden Türk, ”Risk aldığını ifade eden Sayın Başbakan’dan, ’risksiz’ alanlara kaymamasını, cesur ve kararlı olmasını bekliyoruz. Türkiye’de bir açılımın olabilmesi için, Anayasa’nın değiştirilmesi gerekiyor” dedi. Öcalan’a kulak verin Bir diğer kaygı verici noktanın da ” Kürt sorununu, Kürtlerin iradesini, siyasal temsilcilerini muhatap almadan çözme arayış ve hesapları“ olduğunu iddia eden Türk, terör örgütü elebaşı için yine ”Sayın“ ifadesini kullandı. Türk, şöyle dedi: “Çözüm denkleminde önemli bir yeri bulunan Kürt dinamiği, bu sürecin dışında tutulmaya çalışılıyor. Sayın Öcalan aylardır ’Akan kanı durdurmak istiyorum. Önümü açın’ diyor. Öcalan’ın sorunun çözümü konusunda ne derecede etkili olduğu ortadadır.“ PKK süreç dışı kalamaz Ahmet Türk, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Elbette, silahların gündemden kalkması ve çatışmasız bir ortamın sağlanabilmesi için, elinde silah bulunduran PKK’nın çözüm süreci dışında tutulmaması gerekir. Çözüm sürecinde, gerekli olan alanlarda, diyalog ve müzakerelerden kaçınılmamalıdır.” Açılımın inandırıcı ve ikna edici olabilmesi için operasyonların durdurulması gerektiğini öne süren Türk, “Hükümeti buradan bir kez daha uyarıyoruz. Akan kanı durdurma konusunda samimiyseniz, acil olarak PKK’yı çatışmasızlık çizgisinde tutacak güven verici adımları atmak durumundasınız” diye konuştu. Kongrede 654 delegeden 651 oyun tamamını alan Türk, yeniden genel başkanlığa getirildi. Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’ndaki kongreye katılan yüzleri maskeli terör yandaşları, delegelerin bulunduğu bölümde, katil Abdullah Öcalan posterleri ve bölücü örgütün renklerinin bulunduğu bez parçaları açtı. NOTLAR... NOTLAR... NOTLAR... Kürsüye yürüdüler * DTP Genel Başkanı Türk’ün konuşmasının ardından DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna kürsüye çıkarak konuşmaya başladı. Bu sırada yüzleri kapalı bir grup terör örgütü PKK yandaşı, ellerinde katil Öcalan’ın posterleri ve terör örgütünün renklerini taşıyan bez parçalarıyla kürsüye yürüdü. Görevlilerin engellemesi üzerine arbede yaşandı. Salon içinde yürüyüşlerine devam eden gruba partililer müdahale etti. Bazı partililer gruba pet şişe fırlatarak tepki gösterdi. Gruptakiler tribünlere alınarak salondan çıkarılırken bazı gazetecilere de saldırdı. * 3. Olağanüstü Kongresi’ne, sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce DTP’li akın etti. Kongrenin yapıldığı salonun etrafında yoğun güvenlik önlemleri alınırken, gelenler aramalardan geçerek salona girdi. Kimi DTP’liler ise polisler tarafından çoraplarına kadar arandı. * Salonun içi tamamen dolarken, dışarıda marşlar ve şarkılar eşliğinde halay çekildi. DTP liderlerinin salona gelişi sırasında “PKK halktır halk burada”, “Biji serok Apo”, “Kürt halkını yaratan PKK’ya, Öcalan’a bin selam” şeklinde sloganlar atıldı. * Kongreye, katil Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan da katıldı. Mehmet Öcalan’ın salona girişi sırasında tezahürat yapıldı, sloganlar atıldı. * Salona Ahmet Türk ve Emine Ayna ile milletvekilleri, Demokratik Toplum Kongresi Dönem Sözcüsü Hatip Dicle, ÖDP merkez yöneticisi Hakan Tahmaz, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ayalan, İHD eski Genel Başkanı Yusuf Alataş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, Yazar Fikret Başkaya ile Avrupa Parlamentosu Parti Meclisi Üyesi Feleknas Uca arka arkaya geldi. Salondakiler, Baydemir’i “Kürdistan seninle gurur duyuyor” sloganıyla karşıladı. * Kongreye yurtdışından Yunanistan PASOK, Bulgaristan Sosyalist Partisi, İsveç Sol Partisi, KKTC’den Cumhuriyetçi Türk Partisi, Yeni Kıbrıs Partisi, Almanya Sol Partisi, İspanya Sosyalist İşçi Partisi, İspanya BASK bölgesinden Aralar Partisi ve Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu temsilcileri ile Japonya, Belçika, ABD, Avusturya, Birleşik Krallık Büyükelçilikleri temsilcileri de katıldı. Bölücülerin gövde gösterisine sahne olan kongrede DTP Milletvekili Sırrı Sakık’ın, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile tokalaşması dikkatleri çekti. BAYIK: SAVAŞA DOĞRU GİDİYORUZ TEHDİT Bölücü örgüt elebaşılarından Cemil Bayık, PKK’ya yakınlığıyla bilinen ANF’ye çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bayık, son siyasal gelişmeleri değerlendirirken şunları söyledi: “İçinden geçtiğimiz süreç oldukça hassas, kritik bir süreçtir. Siyasi mücadele oldukça kızışmıştır. Bir noktada sonuç verecektir. Bu süreçte siyasi mücadelede hata yapan kaybeder ve bunu telafi etme imkânını zor bulur. Hareketimiz, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünde ısrar ediyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de imhada ısrar ettiği artık netleşmiştir. Süreç giderek hızla bir savaşa doğru gelişmektedir. Bütün PKK militanlarının ve Kürt halkının bu gerçeği anlaması gerekiyor.” Son savaş olabilir Bayık, “Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için çabaların daha da derinleştirilmesi, ama sonucu belirleyecek olan ve bu temelde gelişen büyük bir savaşa da hazır olunması gerekiyor. Bu savaşın geçmiş yıllardaki gibi çok uzun yıllar almayacağı, belkide son savaş olacağı olasılığı çok güçlüdür” şeklinde konuştu. Bayık, son ve tarihi savaşın ciddi sonuçlar doğuracağını da belirterek, “Eğer Zap gibi sonuç alamaz ve darbe yersek, o zaman zorunlu olarak çözümü kabul edeceğiz. Tüm PKK militanları ve Kürt halkının böylesi bir savaşa hazır olması gerekiyor” dedi. PKK’nın siyasallaşması katil Abdullah Öcalan’ın Yol Haritası ile başlattığı süreci de değerlendiren Bayık, “Öcalan’ın yol haritası geliştireceğini açıklaması, 1993’teki tartışmaların düzeyini daha ileri boyutlara taşıdı. Birçok tartışma yaşandı. Karşı duranlar olduğu gibi çözümden yana olanlar da oldu. Bu, Kürt sorununu siyasi alana güçlü bir tarzda taşıdı. Kürt sorununun siyasal alanda yer edinmesini sağladı ve PKK’nın siyasallaşmasına, meşruluk kazanmasına güçlü bir zemin yarattı, Öcalan’ın yarı yarıya muhatap olmasını sağladı” ifadelerini kullandı. Kimse anadilini kursta öğrenmez DTP Kongresinde konuşan Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, “Hiçbir halk kendi anadilini gidip kursta öğrenmez” dedi. Türkiye’nin antidemokratik yasalar ve uygulamalarla yönetildiğini savunan Ayna şöyle dedi: “Öncelikle şu kabul edilebilmeli; Kürtler bir halktır ve ortak noktalarından biri de anadilleridir. Bu siyasal olarak faşizan-ırkçı, sosyal olarak da ayıp yaklaşımdan artık vazgeçilmelidir.” Demokratik siyaseti hakim kılmanın mevcut Anayasa ile mümkün olamayacağını da savunan Ayna, bu nedenle ilk 3 maddesi de dahil Anayasa’nın bir bütün halinde değiştirilmesi gerektiğini ileri sürdü. Ayna, “Kürdistan halkının kendisi DTP’dir, özgürlük hareketidir. Önümüzdeki genel seçimde yüzde 10 bizim için hiçbir engel teşkil etmeyecektir” iddiasında bulundu. alıntı
-
AÇILIMMI , İHANETMİ?
Çok iyi anladı aslında Türk Halkı kelimesinden rahatsız oldukları için olmasın? Yada o Türk halkı "servi" elinin tersiyle ittiği için olmasın?
-
AÇILIMMI , İHANETMİ?
Yıl 1856 Sadrazam Mustafa Reşit Paşa Islahat Fermanı’nı duyduğunda ‘bu ihanet’ diye bağırmış. Halbuki inayet dediği Tanzimat Fermanı’nı kendisi ilan etmişti. ‘Tanzimat Açılımı’ yapılırken ‘bu azınlıklar mutlaka başka haklarıda isteyecekler ve bu iş burada kalmayacak. Devreye batılı Hristiyan devletler girecek ve bize daha fazla taviz verdirmeye çalışacaklar’ denildiğinde kulaklarını tıkamıştı. Bu fermanların nedeni neydi? Söylemler bugünkü cümleleri andıran; eksiklerimizi giderelim ki yabancıların müdahalesine gerek kalmasın, bu düzenlemelerle azınlıklar bize bağlansın ve yabancıların müdahalelerini arzulamasınlar’dı. Peki ne oldu? Bu açılımlar sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan azınlıklar İngiltere, Fransa ve Rusya’nın kışkırtmalarıyla baş kaldırıyor, kendi okullarını açıyor, kendi patrikhane meclislerini kuruyor, kendi adli işlemlerini yapabiliyor, kendi dillerini kullanabildiklerinden farklılaşıyor ve Osmanlı’dan kopmaya başlıyorlardı. Nitekim 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanlarının ardından Avrupa devletlerinin özellikle Rusya’nın kışkırttığı topluluklar bağımsızlıklarını ilan etmek için harekete geçtiler. 1866’da Girit isyanı patlak verdi tam bastırıldı derken Osmanlı’nın iç işlerine kolay karışabilen Avrupa 1868’de Girit’e yeni bir statü verilmesini sağladı. Rusya tarafından oluşturulan Bulgar elitleride Bulgarları ayaklandırmayı başardı. Her başkaldıran geniş haklara sahip oldu. Yetti mi? Yetmedi. 1908’de Bulgaristan bağımsızlığını kazandı. 1912 ‘de Girit Yunanistan’a bağlandı. Bugün ki duruma bakıldığında yaşanan olayların benzerliği hemen göze çarpıyor. Çünkü zihinler zaman değişse de varlığını korumaktadır. Hele hele Haçlı Savaşları’ndan kalma kin sona erecek gibi değildir. Bilinmektedir ki ‘açılma, açılım’ gibi yöntemler sadece bir pansuman görevi görebilir. Belki kısa vadeyi orta vadeye taşır ama sürekliliği sağlamaktan uzaktır. Başkalarının, özellikle de Pkk ve onun siyasal uzantısının ekmeğine yağ süren zihniyetin ayrıca Türkiye’yi diğer azınlıklara mensup ülkelerle karıştırması da diğer bir handikap olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye ne İspanya’dır Bask modelini uygulasın nede İngiltere’dir İRA ile yapılan mücadeleyi tatbik etsin. Çünkü gaflet ve dalalet içinde bulunan zihniyetin Trakyalı Cemil ile Diyarbakırlı Halil’in Çanakkale’de koyun koyuna yatmasını, Antalyalı Mehmet ile Rizeli Hasan’ın Sarıkamış’ta sırt sırta donmasını, Yemen’de ekmeği bölüşüp yiyen kahramanları, 17 Ağustos depremindeki yası, milli maçlardan sonra yaşanan sevinç ve coşkuyu göz önüne almadan giriştikleri empoze etme çalışmaları bizlere nasıl bir yolda olduklarını ayan beyan göstermektedir. Tarihi Fırsat gibi gösterilen yol haritasının mimarı olan İmralı’da yatan alçak ile Pkk’nın siyasal uzantısının bütün Kürtlerin sözcüsü gibi muhatap kabul edilmesi Aziz Türk Milleti’nin kanına dokunmaktadır. Toplumu rahatsız etmekte ve halkı galeyana getirerek istemeye istemeye taraf olmasına neden olmaktadır. Çanakkale’de, Sakarya’da, Yemen’de ve Sarıkamış’ta düşman namusumuza, mabetlerimize ve vatanımıza el sürmesin diye omuz omuza ölüme koşan Şanlı Türk Milleti’nin evlatları olarak üzerimizde oynanan oyunun farkına varacak kimsenin kenetlenmiş birlik ve beraberliğimize el uzatmasına meydan vermeyeceğiz. Çünkü biz horon kadar Karadeniz, zeybek kadar Ege’yiz, karşılama kadar Trakya, Halay kadar, semah kadar Doğu’nun Güneydoğu’nun ANADOLU’NUN 1000 yıldır sahibi olan Türk Milletinin evlatlarıyız alıntı
-
YILDIZLAR NİÇİN PARLAMIYOR?
YILDIZLAR NİÇİN PARLAMIYOR? Benim gönlüm şarhoştur Yıldızların altında Sevişmek ne hoştur Yıldızların altında Vaktiyle ruhumuzda pembe hayaller uyandıran bu şarkı zaman geçtikçe bize hayal ve gerçeği ayırt edebilme imkanı doğduğunda, yaşamın hiç de öyle olmadığını acı da olsa öğretti. Genç subaylar, kışta, karda, soğukta, yağmurda, çamurda, “Eğiti eğitim” diye çırpındılar. Hedefleri, Mehmetçiği eğitmek, gene eğitmek, eski ve demode de olsa silah sistemlerini işler durumda tutmak ve vatan savunmasını asla unutmamaktı. Aziz vatanda herkesin öyle düşündüğünü zannettiler, kalleşlik ve arkadan vurulmak akılarından bile geçmedi. Sağ, sol, Kürt, pkk ve de mütegallibe daha başka şeyler peşindeymiş. Yanmam gönül yansa da Ecel beni alsa da Gözlerim kapans ada Yıldızların altında Arkadan,yurdumda kalleşçe vurulsam da???? Evet pembe hayallere ne oluyordu? O genç subaylar veya ağabeyleri omuzlarındaki yıldızların hakkını çok iyi veriyorlardı. Fakat hızla bir şeyler değişiyordu ama neydi? Türkiye düşmanları nihayet hedefi buldular: Türk ordusu ,subayı ve generali. 1930-1950 yıllarının subayları tam bir şövalye idiler. 1950 yılından itibaren DP ile hırpalanmaya başladılar, renkler kirleniyordu sinsi bir planla ,önceliği beyaza verdiler. Çok basit bir örnek… O yıllarda subaylar tramvaylara önden biner ve vatmanın yanında heykel gibi dururlardı. Biletçi yanına gelir, vatandaş saygıyla bakar, çoçuklar, “Ben de subay olsam” diye iç geçirirlerdi. O sıralarda MİSSURİ Zırhlısı da Beş yıldızlı ABD Generali Mac Arthur, Japon Generallerine kayıtsız şartsız teslim belgelerini imzalatıyordu. Beri yanda ABD mahkemesi Nurnberg’te Alman mareşallerini idam sehpasına gönderiyordu. Ne olmuştu. YILDIZLAR,GÜNEŞE VE GAMALI HAÇA galip gelmişlerdi. Veyl MAĞLUPLARIN haline. Yurdumda arkadan vurulsam da, kalleşlerin mayınlarına bassam da yanmam gönül gözlerim kapansa da, yalnız yanarım intikamım alınmasa, Ama Türkiye’de ne olmuştu? Orgeneral… Onlar erişilmez kudretti. Hiç savaş kaybetmemişlerdi. Neler oluyordu? Onlar Atatürk ve vatan aşığı generallerdi. Emekli de olsa, ÖLSE DE onlar orgeneraldi. Onların cenazesinde bile Alay sancakları peşlerinden gider, onları selamlardı. Ne oluyordu… Bu ORDU, bu millet onlara en derin saygıyı göstermişti. Evet şu olmuştu: Onlar en küçük rütbeden ,en büyüğüne kadar ,kimseye ayırımcılık yapmamışlardı. HERKES MEHMETÇİKTİ. İşte aldanılan yer ve zaman burası idi. Pkk kuzu postu ile birden karşılarına çıkmıştı. TEOKRATİK düzen heveslileri ve de oligarşi, daima mert, daima vatansever Türk generallerini yanıltmıştı. 30 Ağustos Resepsiyonları’na gelen davetliler , yanılgının devam ettiğini gösteriyor. BODRUM’DA bulunan emekli veya hizmette generaller bazı mütegallibelerin davetlerinden eksik olmuyor neden? Hangi yüzbaşıya Kızılay bakıyor. Lütfen oligarşiye, teokrasiye yüz vermeyin bu yaştan sonra ne yiyeceksiniz? Evet itibarınızı yersiniz. Ne kadar acıdır ki son olaylarda sivil toplum kuruluşları tavır koydular. EMEKLİ SUBAYLAR Derneği ki, EDİRNEKAPI Münübüsçüler Derneği kadar yaptırımı olmayan dernekte çıt yok, kader böyle imiş Evet ne demek emekli de olsa bir orgeneralin beş dakika bile olsa gözaltına alınması, hakim karşısına çıkıp savcının ithamını dinlemeleri nasıl oluyor. Yanmam ,gönül yansa da Ecel beni alsa da Gözlerim kapansa da Yıldızların altında ATATÜRK VE VATAN SEVGİSİNİN mahkemesi mi olurmuş. Üzülmeyin gönlünüz yanmasın, vatan aşkı ile parlayan gözleriniz sakın kapanmasın, TÜRKİYE’DE HAKİMLER vardır. Er geç adalet tecelli edecektir. Omuzlarınızdaki yıldızlar TÜRK VATANSEVERLİĞİNİN , TÜRK MERTLİĞİNİN çelikleşmiş birer sembolleridir. O yıldızların altında sizler her zaman vatansever ve çok şereflisiniz.
-
İnsan hayatı bu kadarmı ucuz?
Haftalık bilgilendirme toplantısında soruları yanıtlayan İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Diyarbakır’da Ceylan Önkol’un (12) havan atışı sonucu öldüğü iddiasıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Gencecik bir kişinin hayatını kaybetmesinden üzüntü duymaktayız. Savcı tarafından gerekli soruşturma yapılmaktadır. Yapılan ilk incelemelerde, olay sırasında bölgede havan atışının yapılmadığı tespit edilmiştir.” Bu arada, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Önkol’un patlama sonucu olay yerinde öldüğü iddiasını takibe aldı. DTP Grup Başkan Vekili Gültan Kışanak da Önkol’un havan mermisiyle öldürülmesini soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdı. MİLLİYET
-
Diyarbakırspor’a şaka gibi ceza!
Diyarbakırspor’a şaka gibi ceza! Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK), Fenerbahçe maçında çıkan olaylar nedeniyle Diyarbakırspor Kulübü’ne 10 bin TL para cezası verdi. Kurul, bugün yaptığı toplantıda, 24 Ağustos’ta Turkcell Süper Lig’de oynanan Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçında, stada usulsüz olarak seyirci alınması nedeniyle Diyarbakırspor’u cezalandırdı. Hatırlanacağı gibi sözkonusu maçta sahaya birçok kez taş ve çakmak atılmış, İstiklal Marşı ıslıklanmış ve sahaya taraftar girmişti. Bu Diyar başka diyar Diyarbakırspor ile Fenerbahçe arasında Diyarbakır’da oynanan ve konuk takımın 3-1 kazandığı karşılaşma Türk futbolunun utanç gecelerinden birine sahne oldu. Karşılaşma boyunca takımları öndeyken bile sahaya çakmak ve taş yağdıran Diyarbakırspor taraftarları maçın ardından da terör estirdi. Maç sonrası kalabalık bir grup taraftar ile polis arasında arbede yaşandı. Polis, öfkeli taraftarları dağıtmak için biber gazı kullandı. Taraftarlar stad çevresindeki çöp konteynırlarını ateşe verirken, polise taş attı.Maç sonra stattan ayrılan bir grup öfkeli taraftar, dışarıda güvenik önlemi alan polislerin araçlarına önce tekmeli ardındanda taşlı saldırıda bulundu. İşi iyice çığrından çıkartan taraftarlar olay yerine gelen ambulansa da saldırdı. Atılan taşlarla bazı gazeteciler de yaralandı. Yaklaşık 45 dakika süren olaylarda taraftarların bölücü terör örgütü ve elebaşı lehine zaman zaman slogan attıkları da gözlendi.
-
İnsan hayatı bu kadarmı ucuz?
Hazır konu insan hayatından açılmışken: Kürtlerin temsilcisi olduğunu söyleyen pkknın öldürdüğü kürt kökenli vatandaşlarımız. 7 Mart 1987 Nusaybin ilçesi, Açıkyol köyü katliamı. (6 Çocuk, 2 Kadın, Toplam 8 kişi) 20 Haziran 1987 Ömerli ilçesi, Pınarcık köyü katliamı. (16 Çocuk, 6 Kadın, 8 Erkek, Toplam 30 Kişi) 29.03.1988 Siirt-Eruh-Yağızoymak köyü civarında koyun otlatan çobanlardan (9)'u teröristler tarafından boğularak katledilmiştir. Bunlar sadece bazıları. birazda Pkknın yaptıklını konuşsanız birazdaha inandırıcı olursunuz.
-
İnsan hayatı bu kadarmı ucuz?
Roj tvden alıntı bir haber daha
-
Tehlikeli çözülme
Tehlikeli çözülme İktidarın Kürt açılımı Türkiye’de çözülme süreci başlattı. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki olayların ardından alevlenen etnik köken tartışması, Gürcü, Çerkes ve Lazların da katılımıyla daha da karmaşık bir hal aldı Başbakan Erdoğan’ın, açılımın yalnızca Kürtleri değil, tüm unsurları kapsayacağını açıklaması üzerine diğer etnik grupların temsilcileri de kimliklerinin tanınmasını ve anadillerinin devlet güvencesi altına alınmasını istedi Sözde açılım meyvelerini vermeye başladı!.. Türkiye tehlikeli bir ayrışma sürecine girdi. Bursaspor-Diyarbakırspor karşılaşmasında yaşanan olaylar, bu ayrışma sürecinin ilk göstergesi oldu. İki kulübün taraftarları arasında provokatörlerin de devreye girmesiyle kavga çıktı. Her iki kulübün taraftarları da bir birini etnik köken olarak “ötekileştiren” pankartlar açtı, sloganlar attı. 10 kişinin yaralandığı olaylar sonrasında başlayan kavga henüz küllenmemişken etnik köken tartışması Gürcü, Çerkes ve Lazların da katılımıyla daha karmaşık bir hal aldı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, açılımın yalnızca Kürtleri değil, tüm etnik unsurları kapsayacağını açıklaması üzerine Türkiye’deki diğer etnik gruplar da harekete geçti. Çerkes, Laz ve Gürcü dernekleri, açılımın yalnızca Kürtleri değil kendilerini de kapsamasını talep ederek kimliklerinin devletçe tanınmasını ve anadillerinin devlet güvencesi altına alınmasını istedi. Çerkeslere güvence isteriz Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Cihan Candemir, Türkiye’deki Çerkes toplumunun diliyle, kültürüyle yok olma noktasına geldiğini, asimilasyonun çarkına düştüğünü ifade ederek, ’açılım’meselesinin yalnızca tek bir kesimin meselesi olmadığını belirtti. “Bugün bu açılımın adına ’Çerkes açılımı’deselerdi önce biz itiraz ederdik. Bu, karşı kamplaşmaları veyahut da etnik ayrımcılığı çağrıştıran bir tabir oluyor” diyen Candemir, “Hiç bir gruba maledilmeden, bütün Türk halkının aynı zamanda kültürüyle, inançlarıyla yaşayacağı ama bunun yanında da gerekli tedbirleri alarak devletin devlet olarak bütün bunları birbirleriyle barıştıracağı bir düzenleme olması gerekir” dedi. Candemir, Türkçe’nin resmi dil olarak kalması gerektiğini, ancak tüm gruplara kendilerini ifade, kendi kültür ve dillerini yaşatma imkanını ve bunun için gerekli devlet güvencesini ve desteğini kapsaması gerektiğini ifade etti. Lazca yayın da yapılmalı Laz Kültür Derneği de açılımın Lazları da kapsamasını istedi. ’Açılım’ın demokratik olabilmesi için bu topraklarda yaşayan bütün yurttaşların demokrasi talebini dikkate alması ve var olagelmiş dillere, kültürlere, kimliklere de eşit haklar sunup yaşam alanı açabilmesi gerektiği ifade edilen açıklamada, Türkiye’de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan anadillerin acil olarak demokratik bir yaklaşımla sahiplenilmeye ihtiyacı olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada TRT’nin 2004 yılında Türkiye’de konuşulan bazı anadillerde yayın yapmaya başlamasının Türkiye açısından önemli bir başlangıç olduğu belirtilerek “Ne yazık ki Lazca, basında yer alan haberlerin aksine ve özellikle talepte bulunmamıza rağmen TV yayını yapılan diller arasında yer almadı” denildi. Gürcü dilinde eğitim şart Gürcü Kültür Merkezi Derneği Başkan Yardımcısı Fazlı Kaya ise Türkiye’deki Gürcülerin dil, kültür ve kimlik sorunları olduğunu ifade ederek “Bu konuda en temel taleplerimizden birisi de anadilde eğitim ve yayın hakkıdır” dedi. Türkiye’de Kürt sorunu olduğunun bir gerçek olduğunu, ancak benzer sorunların temelinde demokratikleşememenin yattığını ifade eden Kaya, şöyle dedi: Herkesi kapsasın “Bizim gördüğümüz; bunu demokratikleşme paketi olarak algılamak istiyoruz. Bunun en önemli ayağı olan Kürt sorunu tabii ki çok ciddi bir sorundur, onu da yok sayamayız. Bu anlamda Başbakan’ın söylediği diğer etnik grupları da kapsayan bir düşünce tabii çok olumlu bir düşüncedir.” Kaya, şu ana kadar ’demokratik açılım’ın içeriği konusunda bir paket sunulmadığını dile getirerek şöyle konuştu: Ayrımcılık değil, kardeşlik “3 milyon Gürcü’nün Türkiye’de anadilinden kaynaklı taleplerinin yerine getirilmesi mümkündür. Bu temelde Gürcüce anadilde eğitim hakkının, yayın hakkının diğerlerine verildiği gibi bizim de talep ettiğimizin verilmesini istiyoruz. Bu bir ayrımcılık değil, bu tam tersine bir kardeşleşmedir. Kardeş olmak nedir? Eşit haklara sahip olmaktır. Demokratikleşmeden hak eşitliğini anlıyoruz. Diğer halkların; Kürtlerin, diğer unsurların hangi hakları varsa bu hakların da bizlere tanınmasını istiyoruz. Bunları en geniş anlamda Kürtlere, Çerkeslere, Lazlara, Gürcülere bir şekilde hak eşitliğinin sağlanmasını istiyoruz.” Bu maç işaret fişeği oldu Atatürk stadındaki maçta, açılım tartışmalarıyla gerilen taraftarlar, provokatörlerin de devreye girmesiyle kanlı olaylara imza attı Açılım sürecinin başlattığı çözülmenin ilk işaret fişeği geçtiğimiz hafta Bursa Atatürk stadında oynanan Bursaspor-Diyarbakırspor maçı oldu. Türkiye’nin tek gündemi olan açılım tartışmalarının gölgesinde maça gelen ev sahibi kulübün taraftarları PKK aleyhinde slgonlar attı, uzun süre “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları attı. 10 kişi yaralandı Bursaspor taraftarlarının kendilerini “PKK ile özdeşleştirmesine” alınan Diyarbakırspor taraftarları ve yöneticileri tepki gösterdi, “Biz PKK’lı değiliz” diyerek isyan etti. Provokatörlerin de kışkırtmasıyla çıkan olaylarda 10 kişi yaralandı. Oğlu ve yeğenini kucağına alarak tribünden çıkmaya çalışırken fotoğraflanan Diyarbakırspor taraftarı Edip Muratakan ise (yanda) olayların simge ismi oldu. Yaşadıklarını gazetecilere aktaran Muratakan, anlattıklarıyla belki de çözülmeyi gözler önüne serdi. Ailece Diyarbakırspor taraftarı olduklarını, 9 yaşındaki oğlu Resul Can ve 8 yaşındaki yeğeni Muhammet ile takımlarını desteklemek üzere Atatürk Stadı’na gittiklerini anlatan Muratakan, maç öncesi yaşadıkları heyecanın sonrasında yerini üzüntüye bıraktığını vurguladı. Maç öncesi ve sırasında Bursasporlu taraftarların “PKK dışarı” yönünde slogan attığını, Diyarbakırsporlu taraftarların da bunun üzerine ateşlenerek “Biz PKK değiliz” diye cevap verdiğini ifade eden Muratakan, şunları söyledi: Biz de vatandaşız “Burada dikkati çekmek istediğim başka bir konu da statta İstiklal Marşı okunurken tüm taraftarlarımız ayağa kalkarak buna eşlik etti. Sonuçta bu ülkenin İstiklal Marşı, hepimizin marşı. Ancak maçı izlerken atılan sloganlar nedeniyle ben kendimi başka bir ülkenin vatandaşı, Diyarbakırspor’u da başka bir ülkenin takımı gibi hissettim. Bir sporsever olarak bu yaşanan olayları çok yanlış görüyorum. Biz hepimiz bu Türkiye’nin vatandaşıyız. Irklarımız, kökenlerimiz ayrı olabilir. Ben bugüne kadar hiç bir zaman kendimi bu ülkede farklı bir insan olarak görmedim. Sadece Bursa’da değil, Diyarbakırspor hangi deplasmana gitse aynı durumlarla karşılaşıyoruz. Hele hele bu demokratik açılım ortamında ortama böyle gerdirmek hiç hoş değil. Umarım Bursa’da yaşananlar son olur.” Bir sıkıntımız yoktur biz devletimize bağlıyız Boşnak ve Arnavut derneklerinin temsilcileri açılım konusunda bir isteklerinin olmadığını açıkladı.Türkiye Bosna-Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu (TBHKDF) Başkanı Cemal Şenel, ‘açılım’ konusunda hiçbir talepleri bulunmadığını bildirdi. Daha önce TRT haftada bir Boşnakça yayın yapmaya başladığında da böyle bir taleplerinin olmadığını açıkladıklarını anımsatan Şenel, Boşnakça’nın kendi kültürlerinin bir parçası olduğunu ifade ederek “Boşnakça’yı konuşuyoruz, düğünlerimizde çalıyoruz, oynuyoruz ama anadilimiz Türkçe’dir. Boşnakça yayın, eğitim konusunda en ufak bir talebimiz yoktur” dedi. Şenel, şöyle dedi: “Açılım konusunda en ufak bir sıkıntımız, talebimiz, beklentimiz de yok.” Kendilerinin tek beklentisinin Türkiye’nin ilelebet yükselmesi, kalkınması olduğunu vurgulayan Şenel, “Bunun için bize düşen ne varsa, biz küçüğümüzden büyüğümüze aldığımız terbiye gereği devletimize bağlı, sadık insanlarız, devlet büyüklerimiz ne uygun görürse onları uygularız” diye konuştu. Önemli olan ülkenin birlik ve beraberliğidir Türkiye’deki Arnavutların en eski derneği olan Türk-Arnavut Kardeşliği Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Başkanı Halil Metin dernek olarak herhangi bir etnik taleplerinin olmadığını belirterek “Halkın içinden, üyelerimiz arasından herhangi bir talep gelmedi” dedi. Metin, derneklerinin Arnavutça dil kursu açma yetkilerinin olduğunu, ancak kurslara ilginin yoğun olmadığını kaydetti. “İnsanlarda daha çok Türkiye’nin birlik ve beraberlik içinde olması dileği var, özellikle bu hakim” diyen Metin, “Türkiye’nin demokratikleşmesi herkesin isteği, ancak bu, ülkeye ve ülke insanlarına da zarar vermeyecek biçimde gelişmelidir” değerlendirmesinde bulundu. Bakan Çelik Alevilere kızdı Devlet Bakanı Faruk Çelik, makamında basın mensuplarının Alevi çalıştayları ve Alevi örgütlerinin 8 Kasımda yapacakları mitinge ilişkin sorularını yanıtladı. Hükümetin, ülkede öteden beri yaşanan sorunları çözmeye dönük yoğun bir çaba içerisinde olduğunu iddia eden Çelik, Alevi çalıştaylarıyla ilgili aralık ayı itibariyle bu çalışmaları tamamlamayı düşündüklerini ifade etti. Çelik, şöyle konuştu: “ Bunun biran önce, haftada, ay içinde çözümü gibi bir yaklaşımı, aceleciliği doğru bulmuyoruz. Olayların mitinglerle, bir siyasi boyut kazanmasıyla da ilgisi yok. Kazanmasını da doğru bulmayız.” yeniçağ
-
“OPERASYONLAR DURSUN, ASKER DAĞDAN ÇEKİLSİN!” SÖYLEMİ GERÇEKÇİ Mİ?..
Doğru tesbitler Kürt açılımıyla felan terörün biteceğini sananlar zaten hayal dünyasında yaşıyorlar.
-
DTP ve demokratik sistem
Ne kimliği Türikyede bir tane kimlik vardır oda Türkiye Cumhuriyeti Kimliği
-
Aracın camları kırıldı, bir görevli yaralandı
HAKKARİ - Ot yangınının meydana geldiği Bağlar Mahallesi'nde, yangını söndürmeye giden itfaiye ekipleri, geç geldikleri iddiasıyla mahalleli tarafından taş yağmuruna tutuldu. Olayda bir itfaiye eri yaralandı. Olayın büyümesi üzerine polis, kavgaya karışanları gözyaşartıcı bomba kullanarak dağıttı. Olay, bugün saat 11.30 sıralarında Bağlar mahallesinde meydana geldi. Miyali Özer’e ait 2 bin bağ otun bulunduğu alanda bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Yangının büyümesi üzerine itfaiyeye haber verildi. Gelen bir itfaiye aracı yolun dar olması yüzünden çukura saplanınca mahalleli yangını kendi imkanları ile söndürmeye çalıştı. Aradan geçen zaman içinde ikinci itfaiye ekibi yangın bölgesine geldiği sırada öfkelenen mahalleli taş ve sopalarla itfaiye ekiplerine saldırdı. İtfaiye aracının camlarını kıran mahallelinin attığı taşlardan yaralanan itfaiye eri, Hakkari Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Olayların büyümesi üzerine mahalleye polis ekipleri gönderildi. Polis, gözyaşartıcı bomba kullanarak mahalleliyi yatıştırdı. (dha)
-
DTP ve demokratik sistem
EE ne olmuş vaad ediyorsa?
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Soruyoruz hep ama cevabı bir türlü alamıyoruz.? Cevabını biz biliyoruz da...
-
bunlar mühimmat mı ki veriyoruz, onlar bizim evladımız
Ne şim bu topraklarda yaşayan her etnik köken asmile mi olmuş?Vay anassını! TÜRKİYE BİR ULUS DEVLET OLDUĞUNA GÖRE HER ETNİK KÖKENDEN İNSANIN OLMASI DOĞALDIR.Ve burda yaşayan insanların anlaşabilmesi için ordak bir dili olması gerekir. Herkes istediği gibi geleneklerini yapabilmektedir.Yüzkere yazdık gene yazacağız herhalde. Tabi asimilasyondan kastınız: -Herkesin ayrı kimliği olucak, -Kimliğinde kökeni yazacak, -Okullarda herkes istediği dilde eğitim verilicek, -herkesin bayrağı ayrı, -herkesin marşı ayrı, -herkesin ordusu,polisi ayrı olucak Ve sonrada biz ayrılmak istemiyoruz denilecek.Bunlar olmassa asmile olmuşlardır yok sayılımışlardır. Ve hala, Türk adını hala etnik olarak anlgılamanız bizim sorunumuz değil.