Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ahmetsecer

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    185
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ahmetsecer tarafından postalanan herşey

  1. Tevrat'ta Hz. Mehdi döneminde yaşanacak dünya hakimiyetine işaret eden sözler Soyunu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Bu ülkelerin tümünü onlara vereceğim. YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN ULUSLAR SENİN SOYUN ARACILIĞIYLA KUTSANACAK. (Yaratılış, 26:4) Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya sahip olacaksın. DOĞUYA, BATIYA, KUZEYE, GÜNEYE DOĞRU YAYILACAKSINIZ. YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN HALKLAR SEN VE SOYUN ARACILIĞIYLA KUTSANACAK. (Yaratılış, 28:14) Seni (Hz. İbrahim (a.s.)’i) ziyadesiyle mübarek kılacağım; senin zürriyetini, göklerin yıldızları gibi, deniz kenarında olan kum gibi ziyadesiyle çoğaltacağım; SENİN ZÜRRİYETİN DÜŞMANLARININ KAPISINA HAKİM OLACAKTIR VE ZÜRRİYETİN ARACILIĞIYLA YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN MİLLETLER MÜBAREK KILINACAKLAR; çünkü sözümü dinledin. (Yaratılış, 22:17-18) O [HZ. MEHDİ (AS)] TÜM DÜNYAYI ALLAH'A BİRLİKTE KULLUK ETMELERİ İÇİN ISLAH EDECEK, çünkü şöyle yazılmıştır: "O zaman, birlikte Bana yakarmaları, omuz omuza Bana hizmet etmeleri için, halkların dudaklarını pak kılacağım." [sefenya, 3:9] (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:4) Ona [Hz. Mehdi (as)'a] egemenlik, yücelik ve krallık verildi. BÜTÜN HALKLAR, ULUSLAR VE HER DİLDEN İNSAN ONA HİZMET ETTİ... (Daniel, 7:14) ... SENİ [HZ. MEHDİ (AS)'I]... ULUSLARA IŞIK YAPACAĞIM. Öyle ki, kör gözleri açasın, zindandaki tutsakları, cezaevi karanlığında yaşayanları özgür kılasın. (Yeşaya, 42:6-7) ... HALKLARA SANCAK OLACAK, ULUSLAR ONA [HZ. MEHDİ (AS)'A] YÖNELECEK... (Yeşaya, 11:10) BÜTÜN MİLLETLER ONU [HZ. MEHDİ (AS)'I] DİNLEMEYE GELECEK... (Maimonides, Mişna Tora, Tövbe 9:2) ... KIYI HALKLARI ONUN [HZ. MEHDİ (AS)'IN] YASASINA UMUT BAĞLAYACAK. (Yeşaya, 42:4) ULUSLAR SENİN IŞIĞINA, KRALLAR ÜZERİNE DOĞAN AYDINLIĞA GELECEK. "Başını kaldır da çevrene bir bak, hepsi toplanmış sana geliyor..." (Yeşaya, 60:3-4) Sahibi (Şilo) [Hz. Mehdi (as)] gelene kadar... [sonra] ULUSLAR ONUN SÖZÜNÜ DİNLEYECEK. (Yaratılış, 49:10) ... KIYI HALKLARI ONUN (MEHDİ'NİN) YASASINA UMUT BAĞLAYACAK. (Tevrat: Yeşaya, 42:4) Onun [Hz. Mehdi (as)'ın] fevkalade doğruluğu ve vesile olacağı harikalıklar [şaşırtıcı güzellikler] nedeniyle İNSANLAR ONUNLA BARIŞ YAPACAK VE TÜM ÜLKELER ONA HİZMET EDECEK. (Maimonides, Mişna Tora, Sanhedrin 10:1) Gelecek zamanda, Kral Mesih [Hz. Mehdi (as)] çıkacak ve DAVUD KRALLIĞINI GEÇMİŞTEKİ HAKİMİYETİNE YENİDEN KAVUŞTURACAK. (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:4) [HZ. MEHDİ (AS)] EGEMENLİK SÜRSÜN DENİZDEN DENİZE, FIRAT'TAN YERYÜZÜNÜN UCUNA DEK! (Mezmurlar, 72:8) O [Hz. Mehdi (as)] BÜTÜN DÜNYAYI Allah'a kulluk etmeleri için mükemmelleştirecek. (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 11:4) O dönemde [Hz. Mehdi (as) döneminde]... TÜM DÜNYANIN TEK MEŞGULİYETİ ALLAH'I BİLİP TANIMAK OLACAK... (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 12:5) O dönemde [Hz. Mehdi (as) döneminde]... insan için mümkün olan en üst seviyede Yaratıcılarını anlamaları mümkün olacak... Çünkü şöyle yazılmıştır: "ÇÜNKÜ SULAR DENİZİ NASIL DOLDURUYORSA, DÜNYA DA RAB'BİN YÜCELİĞİNİN BİLGİSİYLE DOLACAK...." (Maimonides, Mişna Tora, Kralların Kanunları 12:5) O zaman Rab'bin Yüceliği görünecek, BÜTÜN İNSANLAR HEP BİRLİKTE O'NU GÖRECEK... (Yeşaya, 40:5)
  2. Kuran'da birçok ayet Hz. Mehdi'ye işaret eder, özellikle Kehf Suresi direk Hz. Mehdi'ye bakar. Size dolaylı olarak nasıl Hz. Mehdi'den bahsedildiğine dair örnekler vereyim. Kehf Suresi'nde bahsi geçen ''İki yetim çocuk'', Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ye işaret etmektedir "Duvar ise, şehirde İKİ YETİM ÇOCUĞUNDU, altında onlara ait bir define vardı; BABALARI SALİH BİRİYDİ. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." (Kehf Suresi, 82) Kehf Suresi'ndeki Hz. Hızır kıssasında, “iki yetim çocuğun” varlığından bahsedilmektedir. Bu iki yetim çocuğun “babalarının ise salih bir kimse olduğu” belirtilmektedir. Ayetin bu ifadelerinde, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ye yönelik işaretler vardır. Hadislerde Hz. Mehdi (a.s.)'nin küçük yaşta babasını kaybedip yetim kalacağı belirtilmiştir: HZ. MEHDİ (A.S.) YETİM OLACAKTIR. (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 176) Bilindiği gibi Hz. İsa'nın da babası yoktur. Bu sebeple Hz. İsa (a.s.) da yetimdir. Ayrıca Hz. İsa (a.s.) da Hz. Mehdi (a.s.) de, aynı soydan gelmektedirler. Dolayısıyla her ikisinin babası da Hz. İbrahim (a.s.)’dir. Kehf Suresi'nde geçen “babaları salih biriydi” sözleri de Hz. İbrahim (a.s.)’ye işaret etmektedir. Bir başka Kuran ayetinde Hz. İbrahim’in bu özelliği şöyle bildirilmiştir: Ve Biz ona (Hz. İbrahim’e) dünyada bir güzellik verdik; ŞÜPHESİZ O AHİRETTE DE SALİH OLANLARDANDIR. (Nahl Suresi, 122)
  3. İnkar edenler neleri bilmez? İnkar edenler günlerini gün edip, kendilerini kazançlı sayıp, her gün gülüp oyalanarak nefislerini eğlendirmeye çalışırlar. “Bugün hangi restaurantta yesem, balık mı yesem, yoksa bruncha mı gitsem, hafta sonu tekneyle mi çıksak, bu sene Miami’ye mi gitsek, çok sıkıldım bu akşam hangi bara gitsek yoksa arkadaşlarla parti mi yapsak”… İstekler hiç bitmez, sürekli azgınlaşan nefis de bir türlü doymak bilmez. Allah’tan habersiz bir insanın içinde sürekli tarif edilemez bir sıkıntı vardır, bu insan sürekli değişik eğlencelere katılarak, yurt dışına giderek, alışverişe giderek, arkadaşlarıyla buluşarak bu sıkıntıyı atabileceğini sanır. Oysa yurtdışına gittiğinde de, barlarda sabahladığında da sıkıntıları da, kuruntuları da, tüm olumsuzlukları da onunla birlikte gelir. Kişi belki dünyanın ucuna kaçar ama kendi bedeninden kaçamaz. Çünkü Allah inkâr edenin bedenine bütün sıkıntıları adeta hapsetmiş gibidir. Artık bu insan için ne yaparsa yapsın kurtuluş yoktur, hayatı boyunca bir olumsuzluk diğerini, bir sıkıntı diğerini izleyecektir, ta ki iman edene kadar… İnkar edenler kendi olumsuzlukları içinde boğuşurken iman eden, Allah’a tam teslim olan bir insanın kalbinde nasıl bir huzur duyduğunu bilmezler. Yaşadığı her olayda nasıl Allah’a güvendiğini, daima tevekkül ettiğini, bu yüzden de asla üzülmediğini, sıkılmadığını bilmezler. Çünkü gerçekten samimi olarak Allah’a iman eden bir insan hayatının her anının hayırla ve güzellikle yaratıldığını bilir. Allah’ın kendisi için çok hikmetli ve güzel bir kader belirlediğinin bilincindedir. Mü'minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır: Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Fetih Suresi, 4) İnkar eden bir insan sabah namazından sonra büyük bir huzurla uykuya dalmanın zevkini bilmez, ibadetleri çok titizlikle yapmanın zevkini bilmez, yoklukta da infak etmenin, zordayken de yoksulu doyurmanın zevkini bilmez, haklıyken alttan almanın ve hep mütevazı olmanın zevkini bilmez, daima hikmetli konuşmanın, akılcı davranmanın zevkini bilmez, sürekli nimetlere şükretmenin zevkini bilmez. Küçük bir kediyle, güzel bir kuşla, harika bir kelebekle karşılaştığında ruhta oluşan derin etkiyi bilmez, Allah’ı aşka, şevkle sevmenin, onun daima dostu olduğunu bilmenin derin mutluluğunu ve huzurunu hiç bilmez. Allah yolunda mücadele etmenin, İslam'ı tüm dünyaya yaymanın, bu uğurda eziyet görmenin şerefini bilmez. Her geçen gün ahirete yaklaştığının bilincinde olup ömrünü dopdolu, salih amellerle geçirmenin, her gece yatağına huzurla dönmenin zevkini bilmez. Bütün bunların yerine ruhunda çok derin bir boşluk duyar, tanımlayamadığı bir boşluk, yerini hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk, adeta uçurum gibi, uçsuz bucaksız bir boşluk… Sevse karşılık bulamaz, verse alamaz, ne kadar bencil davranırsa davransın asla tatmin olamaz. Çünkü Allah’tan uzak olan bir ruh hem bu dünyada hem de ahirette güzellikten, huzurdan, neşeden, mutluluktan uzak tutulur ve bu ruh ne yaparsa yapsın gerçek mutluluğu bulamaz, hayatı boyunca da gerçek mutluluğun ve huzurun arayışı içinde olur… Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur. (Nur Suresi, 40)
  4. Yazılarımda her zaman söylüyorum, din ile bilim iç içedir. Din bilimi daima teşvik eder, araştırmayı, öğrenmeyi öğütler. Çünkü ancak sürekli araştıran bir insan kâinatta Allah’ın delillerini bulabilir. Her bulduğu delil onu başka bir delile ve uçsuz bucaksız bir dünyaya götürür. Zaten bu yüzden bilim adamları keşfettikleri her yeni buluşta daha yolun en başında olduklarını, daha keşfedilecek ve öğrenilecek binlerce detay olduğunu hissederler. Çünkü Allah sonsuz akıl sahibidir ve en küçük zerrede bile binlerce detay yaratarak sonsuz aklını tecelli ettirmiştir. Allah inancı olan bir bilim adamı her yeni keşfinde Allah’ın bu detayları ince ince hesaplandığını ve bunları kendisine buldurduğunu hisseder ve çok yoğun bir heyecan duyar. Ancak Allah’ın dilediği kadarını keşfedebileceğini de bilir. Akıl ve vicdan sahibi bir bilim adamı her keşifte Allah’ın varlığının delillerini görür. Mesela gözün yapısını incelediğinde muazzam bir detayla karşılaşır. Gözdeki son derece kompleks yapıyı gördüğünde bunun hiçbir şekilde tesadüfler sonucunda oluşamayacağını anlar. Göz kırk tane organelin bir araya gelmesiyle oluşan bir organdır. Bu organellerin sadece bir tanesi olmasa göz çalışmaz. Bu da hepsinin aynı anda yaratıldığını gösterir. Göz hiçbir zaman evrimcilerin söylediği gibi uzun süreçler içinde mutasyonlarla oluşmamıştır, aniden ve kusursuz bir şekilde yaratılmıştır. Gözün çalışma sistemini gören ve inceleyen bir bilim adamının Allah’a olan hayranlığı da kat kat artacaktır. Aynı şekilde kalbi, beyni, böbrekleri, damarları inceleyen diğer bilim adamları da Allah’ın bu kadar detaylı ve mükemmel yaratışının karşısında hayranlıklarını ifade etmektedirler. Kainatı inceleyen bilim adamları da birbirine geçmiş yüzlerce galaksi, ihtişamlı yıldızlar, karadelikler, süpernovalar ile karşılaşacaklar ve evren de milimetrik bir düzen olduğunu fark edeceklerdir. Uçsuz bucaksız uzayda da müthiş bir denge sağlanmış, her detay çok ince düşünülüp planlanmıştır. Bütün bunlar kuşkusuz sonsuz akıl sahibi olan Allah’a aittir. İnsan kendisine verilen son derece sınırlı bir akılla keşif yapmakta yalnızca kendisine izin verildiği kadarını görüp keşfedebilmektedir. Uzay, evren, kâinat daha insanın keşfedemediği ve belki de hiçbir zaman keşfedemeyecek olduğu milyonlarca sırla doludur. Allah’a inanan bir bilim adamı sürekli bilimsel araştırmalar yapmak ve evrenin sırlarını keşfetmek için çok istekli olur. Çağımızın en büyük dehası olarak kabul edilen Albert Einstein bir yazısında iman eden bilim adamlarının dinden aldıkları bu ateşleyici gücü şöyle dile getirmiştir: "Ben şunu iddia edebilirim ki, dini, kozmik yönden sezişler, bilimsel çalışmalarda çok daha kuvvetli hissedilmektedir. Şüphesiz ki bu duyguyu, bilimsel zihniyeti ile ilk kuranlar en kuvvetli sezmişlerdi. Evrenin yapısını, bilimsel ve akılcı bir şekilde anlamak, insana en derin iman duygusu verir. Yıllarca mesai sonunda kavradıkları evren anlayışı, Kepler ve Newton'a böyle derin duygular vermiştir. Bilimsel araştırmaların yalnız pratik alanında kalanlar, bu konuda her zaman her yerde yanlış açıklamalara düşmüşlerdir. Ancak hayatlarını tamamen bilimsel araştırmalara vermiş olanlarındır ki, bu seziş ve ilham, kalplerine dolar ve ancak bu çapta adamlardır ki, binbir güçlüğe rağmen bu aramalarına devam ederler. Onlar bu kuvveti din duygusundan alırlar. Bir çağdaşımız pek doğru olarak şöyle demiştir: Bizim materyalist çağımızda en derin din duygusunu, pozitif bilim yolunun ilk arayıcıları sezmişlerdir." Johannes Kepler Yaratıcı'nın eserlerindeki lezzeti tatmak için bilimle ilgilendiğini söylerken, tarihin en büyük bilim adamlarından biri olan Isaac Newton ise bilimsel araştırmalarını yapma çabasının ardındaki sebebin Allah'ı bulup tanımak isteği olduğunu ifade etmiştir. Gerçek bir bilim adamı Allah'ın ihtişamla yarattığı kanunlardan ve olaylardan etkilenerek, daha fazlasını keşfetme isteği duyan kişidir. Her yeni keşif onu hep aynı noktaya getirir, her yolun sonu aynı kapıya çıkar. Bilim adamı her keşfin sonunda mutlaka Allah’ı bulur ve tüm kâinatın boş bir amaçla yaratılmadığını çok iyi kavrar…
  5. Kafanızdaki yanlış Müslüman inancını yıkın İnsanların kafalarında çok yanlış bir Müslüman kavramı var. Müslüman bir lokma ekmek yer, bir hırka giyer, ibadetlerini yapıp köşesine çekilir, hiçbir şeye karışmaz, sade döşenmiş vasat bir evde oturur, yeni teknolojilerden hiç haberi yoktur, televizyon seyretmez, müzik dinlemez, Amerika’dan Avrupa’dan, yurt dışındaki olaylardan hiç haberi yoktur, sadece işine gidip gelir, ev sohbetlerinde akrabalarıyla oturup konuşur, öyle kendi içinde bir yaşam sürer. İşte birçok insanın kafasında olan ama çok da yanlış olan Müslüman tanımı bu. Bu İslam’ın çok yanlış tanıtılmasından kaynaklanıyor, bazı kesimler bu “bir lokma ekmek, bir hırka” “Müslüman aç yaşar, sürekli acı çeker, ne kadar ıstırap çekerse o kadar sevap kazanır” “peygamberimizde açlıktan karnına taş bağlardı” gibi son derece yanlış ve Kuran’da hiç yeri olmayan mantıkların geliştirmişler bunu da topluma aktarmışlardır. Hâlbuki Kuran’da yer alan samimi Müslüman tarifi bu tarif edilenle taban tabana zıttır. Öncelikle samimi inanan bir insan dünyanın en akıllı insanıdır. Son derece yüksek bir ahlaka sahiptir, çok asildir. Gördüğünüz en modern, en ileri görüşlü, en saygıdeğer, çok kültürlü insandır. Kuran’a uymak, nefsi eğitmek, Allah rızası için yaşamak, ölümün ve ahiretin yakınlığını bilerek yaşamak insana çok büyük bir akıl olarak döner. Böyle bir insan karşılaştığı her olayda Kuran’la düşünür ve Kuran’la hareket eder. Çok samimi olan bu insanın sezgileri de çok güçlü olur, karşısındaki insanları çok derin tahlil eder, olayların çok farklı yönlerini tespit edebilir. Şuuru sürekli açıktır, vicdanı çok açıktır, değişik tehlikelere karşı sürekli tedbir alır. Hayatının her anında Allah’ın rızasını kazanmak için müthiş bir gayret içindedir. Gaflete kapılmaz, rehavete düşmez, hiçbir anını boş geçirmez. Sürekli İslam’ı yaymak için çaba gösterir, tebliğ yapar. Bütün bunları yaparken de her an çok güzel bir ahlak gösterir, son derece tevazuludur ve hoş görülüdür. Allah Kuran’da muhteşem bir zenginliğe sahip olan Hz. Süleyman’ı örnek verir. Hz. Süleyman müthiş bir teknolojiyle zemini su gibi gözüken bir saray yaptırmıştır. Kuran’da yer alan Hz. Süleyman kıssası bir müslümanın hayatının nasıl olması gerektiğini bize anlatır. Müslüman en güzel evlerde oturur, en güzel giyecekleri giyer, en temiz yiyecekleri yer, en güzel arabalara biner. Son teknolojilerin hepsinden haberdardır, hepsini kullanır. Bu dünyada her şeyin en güzeline Müslümanlar layıktır. Müslüman bütün bu güzelliklerden Allah’ın bir nimeti olduğunu bilerek faydalanır, hepsi içinde Allah’a tek tek şükreder. Ateistleri ve materyalistleri en çok kızdıran da budur. Onlar çok zengin, son derece modern, hem çok güzel, hem de çok asil bir müslümanla karşılaştıklarında inanamayacağınız kadar haset ederler. Çünkü onlara göre bütün bu nimetlere kendileri sahip olmalı Müslüman ise bir lokma ekmekle, bir hırkayla yaşamalıdır. Oysa Kuran’da Allah peygamberimizi de çok zengin yaşattığını bizlere bildirmiştir, peygamberimizin için söylenen “aç yaşıyordu” ifadelerinin hiçbiri doğru değildir. Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi? (Duha Suresi, 7) Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? (Duha Suresi, 8) Kuran’da Hz. Süleyman’ın muhteşem zenginliğinden bahsedilir, Hz. Süleyman bütün bu malları mülkleri Allah sevgisiyle sevmiştir. Müslümanları ateistlerden ayıran en önemli özelliklerden biri dünya hayatına nefsani olarak bağlanmamaları, her nimeti Allah rızası için sevmeleri, aslının ahirette olduğunu bilmeleridir. Ayrıca gerçek samimi Müslümanlar tüm mallarını, mülklerini Allah yolunda harcarlar, yığıp biriktirmezler, sürekli infak ederler. Onlar infak ettikçe de Allah mallarını arttırır, üzerlerine sürekli bereket yağdırır. İşte Kuran’da tarif edilen Müslüman böyledir, son derece akıllı, güzel, bakımlı, tertemiz, her şeyin en güzeline ve en iyisine layık son derece asil bir insandır. Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)
  6. Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44) Her canlı kendi dilinde Allah'ı tesbih eder, Allah'ın kendisine bildirdiği şekilde yaşar ve O'nun kanunlarından asla dışarı çıkamazlar. Mesela Güneş daima doğudan doğar, batıdan batar, asla bu kuralın dışına çıkmaz. Havvanlar da sürekli Allah'ı ayette bildirildiği gibi tesbih ederler.
  7. Üstad, Risale-i Nur Külliyatı'nda 63 defa Hz. Mehdi'nin bir şahıs olduğunu ve bir insan olarak geleceğini ifade etmiştir. SAİD NURSİ’NİN, HZ. MEHDİ (A.S.)’NİN BİR ŞAHSI MANEVİ DEĞİL “ŞAHIS” OLDUĞU YÖNÜNDEKİ AÇIKLAMALARI: 1. Dördüncü Sualinizin Meâli: Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm Deccalı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle din-i hakka girerler. Halbuki, rivayetlerde gelmiştir ki, "Yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz." (Müslim, 1: 131; 4:2268; Müsned, 3:107, 201, 268; Kenzü’l-ummal,14:227, 228.) Böyle umumiyetle imana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre giderler? Elcevap: Hadis-i sahihte rivayet edilen, "Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğini ve şeriat-i İslâmiye ile amel edeceğini, Deccalı öldüreceğini" (Buhari, 4205; Müslim, 1: 136; Fethü’- Kebir, 2:335.2) imanı zayıf olanlar istib’ad ediyorlar. Onun hakikati izah edilse, hiç istib’ad yeri kalmaz. Şöyle ki: O hadisin ve Süfyan ve Mehdî hakkındaki hadislerin ifade ettikleri mânâ budur ki: Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: Birincisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. ONA KARŞI ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎNİN SİLSİLE-İ NURANÎSİNE BAĞLANAN, EHL-İ VELAYET VE EHL-İ KEMALİN BAŞINA GEÇECEK ÂL-İ BEYTTEN MUHAMMED MEHDİ (1. İFADE) İSMİNDE BİR ZÂT-I NURANÎ (2. TEKRAR), o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) öldürüp dağıtacaktır. İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zâbitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşî bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûnâ hâkimiyet verir. Öyle de, Allah’ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın hâdisâtı nevinden müthiş harikalara mazhar olan Deccal ise, daha ileri gidip, cebbârâne surî hükümetini bir nevi rububiyet tasavvur edip ulûhiyetini ilân eder. Bir sineğe mağlûp olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın ulûhiyet dâvâ etmesi ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur. İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır. (Nisa Suresi’nin 156-159. Ayetleri) Evet, her vakit semâvattan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır. (Mektubat, sf. 59-61) 2. Saidu’n-Nursî imzalı "Tekbirâtü’l-Huccac fî Arafat" başlıklı mektupta, "Nurun ehemmiyetli bir kısım şakirtleri pek musırrâne olarak âhirzamanda gelen âl-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar. Sen de onların fikirlerini musırrâne kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Bu bir tezattır. Hallini isteriz" diye sormaları sebebiyle, onlara cevap olmak üzere, BUNDAN SONRA GELECEK MEHDÎ-İ RESULÜN (3. TEKRAR), temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi olduğu, bunların imanı kurtarmak, hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ünvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihyâ etmek ve inkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunlarının bir derece tâdile uğramasıyla O ZÂT (4. TEKRAR), bu vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır. Nur şakirtleri birinci vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden, ikinci, üçüncü vazifeleri de, buna nisbeten ikinci, üçüncü derecededir diye, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini haklı olarak bir nevi mehdi telâkki ediyorlar. Bir kısmı, o şahs-ı mânevînin bir mümessili olan bîçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Hattâ, evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur’u aynı o âhirzamanın hidâyet edicisi olduğu, bu tahkikatla teville anlaşılır diyorlar. İki noktada bir iltibas var; tevil lâzımdır. Birincisi: âhirde iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller. Fakat hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslâm avamda ve ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi mehdî ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibarıyla, ÂHİRZAMANIN BÜYÜK MEHDÎSİ (5. TEKRAR), ünvanını almamışlar. İkincisi: ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI (6. TEKRAR), ÂL-İ BEYT'TEN OLACAK. Gerçi mânen ben Hazret-i Ali’nin (r.a.) bir veled-i mânevîsi hükmündeyim. Ondan hakikat dersini aldım. Ve âl-i Muhammed (a.s.m.) bir mânâda hakikî Nur şakirtlerine şâmil olmasından, ben de âl-i Beytten sayılabilirim. Fakat Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsî makamları arzu etmek, şan ve şeref kazanmak olmaz. Nurda ihlâsı bozmamak için uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur bilirim diye, yarı muvafakat şeklinde bir cevap verilmekte ve bu mehdîlik teklifi açık ve kesin olarak reddedilmemektedir. (Şualar, sf. 381, 382) 3. Aziz, sıddık kardeşlerim, Evvela: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrane olarak, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat i bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, herhalde hallini istiyoruz." Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lazım. BİRİNCİSİ : Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak: Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, HAZRET-İ MEHDİNİN (7. TEKRAR) , o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O ZÂT (8. TEKRAR), o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun uzun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri KENDİNE (9. TEKRAR) hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir (öğrencilerdir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)
  8. Topraktan yaşama, birkaç adım sonra da mezara… Hiç televizyonda podyuma çıkan mankenleri izlediniz mi? Yüzlerinde son derece donuk ve anlamsız bir ifade ile bir yerden aniden çıkıp çok kısa bir süre podyumda yürüyüp sonra aniden kayboluyorlar. Tıpkı topraktan çıkıp çok kısa bir süre yaşayıp tekrar toprağa dönme gibi… Ömürleri gerçekten kısacık, sanki bir göz çarpması gibi. Bir bakıyorsunuz çok güzel ve gençler, bir bakıyorsunuz yaşlanıp ölmüşler ve toprağın altına girmişler. Kendince çok havalı ve çok güzel olan hiç kimse bu döngüden asla kurtulamıyor, zamanı uzatmak istese onu da başaramıyor. Bir anda yaşlanıp çöküyor, acizleşiyor, unutuluyor ve sonunda da ardında hiçbir iz bırakmadan ölüp gidiyor. Bir sonraki nesil bir önceki neslin adını sanını bile hatırlamıyor, hepsi unutuyor, ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolup gidiyor… İşte dünya hayatı tıpkı podyumda atılan birkaç adım gibi, çok ama çok kısa. Görmek istiyorsunuz, yakalamaya çalışıyorsunuz, ama bir bakıyorsunuz avuçlarınızdan kayıp gitmiş. O podyumda yürüyen milyonlarca manken şu anda toprağın altında sessizce yatıyorlar. O güzel bedenlerinden, yüzlerinden, gözlerinden, harika saçlarından eser bile kalmamış. Mezarların altı tamamen sessiz, çıt bile çıkmıyor. O podyumlarda yaşanan debdebeden, kahkahalardan, sevinç çığlıklarından eser bile yok. Mezarın altında ne parfüm kokusu var, ne kola takılan Chanel çantalar var, ne marka saatler, gözlükler var, hiçbirşey ama hiçbirşey yok, sadece uzun ve düzgün kemikler var o kadar. Dünyada sahip oldukları hiçbir şey de yok, ne Miami’de kaldıkları oteller, ne sabahlara kadar eğlendikleri partiler, ne sahip oldukları spor arabalar, ne de yüzlerce çift marka ayakkabılar. Sadece ama sadece derin bir sessizlik ve tek başına mezarda yatan küçücük bir torbaya sarılı kemikler var o kadar… Gördüğü her görüntünün sonunu düşünmeyen insan adeta bir hayal dünyasında yaşıyor demektir. Baktığı anda dış dünyayı pespembe görür. Güzel insanlar, müthiş bir zenginlik, harika vücutlar, marka kıyafetler… Kendince bunlara özenir, sahip olamadığı için yakınır ve hayatı boyunca bunlara sahip olmak için didinip durur. Kimi de kendi bedenini beğenmez, güzel vücutlu insanları kıskanır, hayatı boyunca eziklik duyar. Peki ya sonunda ne olur? Sonunda herkes aynı mezara ve aynı toprağın altına girer. Bütün güzellikler bir anda kaybolup gider. Bu yüzden gördüğünüz her görüntünün sonunu mutlaka düşünün. Gördüğünüz olağanüstü güzel bir yüz, harika bir ses, mükemmel bir beden bir gün mutlaka yok olup gidecektir. Allah her gün binlerce insanı toprağın altına geri gönderir ve geriye onlardan hiçbir şey kalmaz. Bu yüzden gerçek değerli olan insanın yalnızca takvasıdır, geriye yalnızca Allah için yaptıkları ve salih amelleri kalır. Onun dışında şu dünyada yaşayan milyarlarca insan çok kısa ömürlerini tüketip bir daha asla dönmemek üzere toprağa girecektir. Şu anda hayatta olmalarının nedeni kendileri için belirlenen ölüm gününü ve saatini beklemeleridir… Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir. (Ra'd Suresi, 26) İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir. (Nur Suresi, 39)
  9. Fetih Suresi'nin 28. ayeti ahir zamana ve Hz. Mehdi'ye işaret etmektedir Kİ O, ELÇİLERİNİ HİDAYETLE VE HAK DİN İLE, DİĞER BÜTÜN DİNLERE KARŞI ÜSTÜN KILMAK İÇİN GÖNDERDİ. ŞAHİD OLARAK ALLAH YETER.(FETİH SURESİ, 28) 1. Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile... Fetih Suresi’nde yer alan ayetin bu bölümünde Allah insanları uyarıp korkutsunlar diye gönderdiği elçilerinden bahsetmektedir. Ayette Allah peygamberlerini, müceddidlerini, velilerini, evliyalarını, hidayet önderlerini doğru ve hak olan hükümlerle ve razı olduğu hak dini insanlara tebliğ etmek için gönderdiğini bildirmektedir. Hz. Mehdi (a.s.) da Ahir zamanın en büyük hidayet önderidir. Ahir zamanın en büyük müçtehidi (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi), en büyük müceddidi (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), en büyük mürşidi (doğru yolu gösteren kişi) ve kutb-u azamıdır.1(yani Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan olup zamanın en büyük mürşididir) Ayrıca ayetin bu bölümünde Allah elçilerini hidayetle gönderdiğini bildirmektedir. Bilindiği gibi Mehdi kelimesi hidayete eren, hidayete vesile olan anlamını taşımaktadır. Bu nedenle ayet Hz. Mehdi (a.s.)’a yani Ahir zamanın en büyük hidayet önderine de işaret etmektedir. . Allah'ın izniyle, Ahir zamanda insanların hidayetine vesile olacak olan Mehdi (a.s.), İslam dinini tüm bidatlerden2 temizleyecek ve Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde olduğu gibi dinin İslam ahlakına tam uygun şekilde yaşanmasına vesile olacaktır.3 2. ... diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter. İnsanlık tarihinde din ahlakının hakimiyeti sadece Hz. Zülkarneyn (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.) dönemlerinde yaşanmıştır. Onlardan sonra içinde bulunduğumuz Ahir zamana kadar yeryüzünde dinin böyle bir hakimiyet dönemi bir daha yaşanmamıştır. Allah'ın Peygamberimiz (s.a.v.)’e bildirdiği haberlere göre yeryüzünde dünya çapında bir din hakimiyeti son olarak Ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle olacaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur edeceği hicri 1400 itibariyle Allah onun eliyle tüm inkarcı felsefeleri fikren yerle bir edecek, insanların akın akın İslam dinine girmelerine, Allah'a iman etmelerine, güzel ahlakın dünya çapında yaşanmasına vesile olacaktır. Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle tek hak din olan İslam yeryüzünde hakim hale gelecek, Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulu ardından tüm Hıristiyanlar topluca İslam dinine gireceklerdir. Yine birçok Yahudi Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle Müslüman olacaktır. Bu çağda insanlar akın akın Allah’ın hak dinine yönelerek Müslüman olacaklardır. İslam dini diğer tüm dinlere üstün gelecek ve dünya çapında bir hakimiyet devri yaşanacaktır. 1.Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK ve O ZAT da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) OLACAKTIR. (Mektubat, s. 411-412) 2. Resulullah'ın (s.a.a) her yaptığını o da (Hz. Mehdi (a.s.) da) yapacaktır; Resulullah (s.a.a) cahiliyet temellerini yıktığı gibi o da Hz. Mehdi (a.s.) da) önceki temelleri yıkacaktır. O (Hz. Mehdi (a.s.)), İslam 'ı yeniden baştan alacaktır. (Mikyalu’l Mekarim, c.1, s.5)
  10. Sansürsüz Programında evrimciler yine çırpınıp durdular! Dün akşam yayınlanan Sansürsüz programını seyrettiniz mi bilmiyorum ama eğer seyretmediyseniz çok şey kaçırmışsınız demektir. Bu programları kaçırmamanız çok önemli, çünkü her program evrimcilerin nasıl çaresizlik içinde kıvrandıklarını çok açık bir şekilde gösteriyor, hiçbir soruya doğru dürüst cevap veremiyorlar. Bizde koltuklarımıza oturup 21. Yüzyıl bilimi karşısında yenik düşen evrimcilerin geçirdiği hezeyanları keyifle izliyoruz. Evrimciler Yiğit Bulut’un “12 yaşındaki çocuğa evrimi anlatmak isteseniz nasıl anlatırsınız” sorusuna tam kırk dakika hiçbir cevap veremediler, lafı ağızlarında geveleyip durdular. Tek bir açıklama bile alamayan, evrimcilerin hikmetsiz konuşmalarından hiçbir şey anlamayan Yiğit Bulut da boş yere yanıt almak için çırpınıp durdu. Oysa evrimciler bu yüzyılda o kadar çok konuda köşeye sıkıştılar ki tabii ki cevap vermek yerine sürekli demagoji yapma yöntemleri deniyorlar. Aslında evrimcileri o programın ilk dakikasında susturmak çok kolaydı. Tek bir protein bile tesadüfle olamıyor, 300 milyon fosil yaratılışı ispat ediyor, tek bir ara geçiş formu yok! Eğer ara geçiş formu varsa yaratılışçılar 10 trilyon veriyorlar, neden gidip almıyorsunuz? Dawkins neden yaratılışçılarla karşı karşıya gelmekten çekiniyor? Yurtdışındaki gazetelerde çarşaf çarşaf Dawkins tartışmaya davet ediliyor ama sürekli kaçıyor, eğer kendinize güveniyorsanız neden yaratılışçıların karşısına çıkmıyorsunuz? Neden teoriyi ortaya atan Darwin bile “neden ara geçiş formu bulamıyoruz, neden yer altında çok sayıda ara geçiş formu yok?” diye sorarken hatta “şu anda tek düşündüğüm intihar etmek üzere olduğum” diye çırpınırken siz hala teoriyi ayakta tutmaya çalışıyorsunuz? Tek bir proteinin oluşması için başka bir protein gerekiyor, o zaman canlılık nasıl tesadüfen oluşabilir? gibi daha yüzlerce soru ile evrimciler darmadağın edilebilirdi. Bu sorular sorulamasa da evrimcilerin hiçbir doyurucu açıklama yapamamaları aslında kendilerinin de bu teorinin ne kadar çarpık bir teori olduğunu bilinçaltında bildiklerini gösteriyordu. Evrimcilere programda sorulacak çok önemli bir konu daha vardı. Evrimciler “biz bilim adamıyız, biz keşfederiz!” diye övünüp duruyorlar. Sen sadece beyninin içinde yaşayan bir insansın. Dışarıda ses yok, ışık yok, dışarısı kapkaranlık. Sen beyninin içinde küçücük bir yerde apaydınlık bir dünya seyrediyorsun. Üstelik beyninin içinde bu görüntüleri gören bir göz, sesleri duyan bir kulak var ama etten ve kemikten değil. Sen sadece bu monitörde sana gösterilen görüntülerle muhatapsın, asla o monitörün başından kalkamıyorsun. Beynine giden elektrik sinyali koptuğunda olduğun yerde kalakalıyorsun. Şimdi bu kadar aciz bir konumdayken, sadece Allah’ın sana gösterdiği görüntülerle muhatapken neyin biliminden ve bilim adamı olmaktan bahsediyorsun? Sen ancak Allah’ın sana ilham ettiği şeyi keşfedebiliyorsun, O’nun sana öğrettiklerini araştırabiliyorsun. Eğer gerçekten bilim adamı olmak istiyorsan o görüntünün dışına çıkman lazım, sadece beyninin içinde oluşan görüntüleri değil dış dünyanın aslına ulaşman lazım ama bunu yapacak gücün yok, çünkü böyle yaratılmışsın. Dış dünyada madde tamamen saydam, bunu bilim adamları kabul ediyorlar. Dış dünyadan beynimize gelen görüntülerin elektrik sinyalleriyle beynimizin kapkaranlık bir bölgesinde apaydınlık şekilde oluştuğunu da biliyorlar ama hala büyüklenebiliyorlar. Söylediğim gibi evrimciler artık iyice köşeye sıkıştılar. Bütün bu sorulara verecek tek bir cevapları dahi yok. Kendi beyinlerinin içinde gördükleri görüntüler karşısında çırpınıp duruyorlar, daha dış dünyanın aslına asla ulaşamayacaklarının farkında bile değiller. Onları seyretmenin en eğlenceli yanlarından biri de bu işte… Bu programların hiçbirini kaçırmamanızı tavsiye ederim, tarihi yenilişin programları bunlar, evrimcilerin nasıl köşeye sıkıştıklarının tüm dünyaya sergilendiği programlar bunlar….
  11. Kutlu Doğum programında farklı bir Ertuğrul Özkök … Biliyorsunuz Kutlu Doğum Haftası’nın Haliç Kongre Merkezi’ndeki açılış programı oldukça ses getirdi. CHP Lideri Deniz Baykal’ın katılımı toplantıyı ilginç bir yönde gündeme getirdi. Ama Deniz Baykal’ın dışında toplantıda daha ilginç bir ziyaretçi vardı. Toplantının en ilginç ziyaretçisi TRT Haber’in salondan yaptığı canlı yayına kısa bir süreliğine katıldı. TRT Haber’de yayınlanan Büyüteç Programı, toplantı salonundan canlı yayında ekrana geldi. Yayın devam ederken Ertuğrul Özkök bir anda programa katıldı. Özkök’ün de Kutlu Doğum Haftası etkinliğini ziyarete geldiği böylece ortaya çıktı. Özkök’ü En Çok Etkileyen Ayet: Özkök, hem Kutlu Doğum hem de dinle ilgili çok ilginç yorumlar buldu. Kutlu Doğum etkinliklerini daha önce bilmediğini ama giderek büyüyerek toplumsal bir olay haline geldiğini söyleyen Ertuğrul Özkök, “anlamak için geldim” dedi. Etkinliğin açılışında okunan Kur’an ayetlerinden etkilendiğini söyleyen Özkök, not aldığı bir ayeti de okudu. Özkök canlı yayında şöyle konuştu: “Çok etkilendim, okunan Kur’an ve ayetler çok güzeldi hepsini not aldım. Özellikle Ali İmran Suresi 104. ayeti beni çok etkiledi; ‘Sizden hayra çağıran iyiliği emreden ve kötülüklerden men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır’ Toplumun gerildiği bir dönemde o ayetin orada okunması hoşuma gitti.” Büyüteç Programının sunucusu Özkök’e “Daha dindar bir toplum mu oluyoruz, yoksa dindarların hayatın içine girdiği bir toplum mu oluyoruz?” sorusunu yöneltti. Özkök, bu tartışmalardan artık çok yorulduğunu söyleyerek şöyle konuştu: “Samimi kanaatim, Türkiye’de çeşitli topluluklar var. Laiklik hassasiyeti olanlar, inançlarını yerine getirme endişesi olanlar var. İki korkuyu da anlamaya çalışmak lazım. Türk toplumunda çoğu insanın inançlı olduğunu düşünüyorum. Babaannemin saçını görmedim ben 10 yıl aynı odada yattım. Annemin başında bir örtü vardı ama çıkardı. Kız kardeşlerimin başı açık. Ama fotoğraflara baktığımda anneannemin çarşaflı olduğunu görüyorum. Buradaki salona baktım toplantıdakilerin 3’te 2’nin kadın olduğunu gördüm. Kadınların buraya gelmesi önemli şeyler. Son 10 Yılda Özkök’te En Çok Gelişen Duygu: Özkök, programın diğer konuklarıyla Hz. Muhammet üzerine sohbet ederken, kendisiyle ilgili ilginç bir saptama yaparak şöyle konuştu: “Son 10 yılda kendi içimde en çok gelişen duygu “şükretme duygusu” Yaşın ilerlemesiyle alakalı olduğunu zannetmiyorum. Ama hayatın güzel şeylerini gençken görmeyiz. Ben hepimiz sonradan görmeyiz diye bir kavram attım ortaya. Toplum olarak zenginleştikçe ilerledikçe bazı şeyleri görüyoruz. 30’lu 40’lı yaşlardan itibaren bir noktaya geliyor ve bazı şeylerin farkına varıyoruz. Sonradan görmelik insanda şükretme duygusunu geliştiriyor. Öncesini gördüğümüz için karşılaştırma imkânı oluyor.” Kur’an okunurken orada Atatürk portresi, türk bayrağı, istiklal marşı, saygı duruşu, salonun 3’te 2’si kadın. Bunlar olumlu şeyler. Kimse kimseye baskı yapmıyor duygusunu samimi olarak hissettiğimiz zaman gerisi kolay. Öncelikle Özkök’e yönelilen “daha dindar bir toplum mu oluyoruz” sorusuna “kesinlikle” diye cevap verebiliriz. 1970’lerden günümüze doğru gelirseniz Türk milletinin giderek çok daha dindarlaştığını görürsünüz. Türkiye’de evrim teorisine inananların sayısı %95’ten %5’e düşmüştür. Artık Türkiye’de kime sorsanız Allah’ın varlığını, kainatın Allah tarafından yaratıldığını kabul ettiklerini görürsünüz, oysa bu söylediğim gibi yıllar önce böyle değildi, son derece materyalist ve ateist düşünce hâkimdi. Ama Türkiye’de sol giderek etkisini yitirdi. Burada tabii önemli olan her iki tarafında birbirine saygı göstermesi, insanların özgür iradeleriyle, hiçbir baskı olmadan dinimizi anlamaları ve Allah’a yönelmesiydi. Başka bir röportajda Ertuğrul Özkök “artık Kuran’ı anlıyorum” diyor. Kendisine daha önce verilen Kuran meallerini anlamakta zorluk çektiğini ama şimdi okuduğu meallerden çok iyi anladığını ve ayetlerden çok etkilendiğini dile getiriyor. Bende herkese Ali Bulaç’ın Kuran mealini okumalarını tavsiye ederim, bu meal son derece açık ve anlaşılırdır. Her zaman söylüyorum, Türkiye’de çok olumlu ve güzel gelişmeler yaşanıyor. Hem Deniz Baykal’ın hem de Ertuğrul Özkök’ün yaptığı açıklamalar insanları çok etkiledi. Kutlu doğum haftasının bir bereketi olarak bu gelişmelerin insanlarda çok güzel bir etki oluşturduğunu düşünüyorum.
  12. Öldüğünüzde her şeyinizi arkanızda bırakıp gideceksiniz… Bundan yaklaşık on yıl önce çok yakın bir akrabamın ölüm haberi sabah çalan bir telefonla geldi. Dışarıdayken kalp krizi geçirip vefat etmişti. Duyduğumda bir daha o kişiyi hiç göremeyeceğimi, onun için dünya hayatının tamamen bittiğini düşünmüştüm. Önce o gün üzerine giydiği kıyafetleri geldi, ardından arabasının anahtarını getirdiler. Marka kıyafetlerine ve arabasına çok değer verirdi, hepsini arkasında bırakarak tek bir şey bile almadan ahirete gitti. Eşyalarını bir bir yakınlara, yoksullara dağıttılar. Kimi de on yıl geçmesine rağmen hala ilk günkü gibi duruyor. İnsan ölüyor ve her şeyini arkasında bırakıyor, o çok değer verdiği eşyalar yıllarca hiç bozulmadan öylece kalıyor… Ölümünden birkaç gün sonra işyerine gittiğimde masasında birçok kağıtlar görmüştüm, birikmiş birçok iş yığılmıştı. Kendi eliyle yazdığı defterlere baktım. Daha birçok planı olduğu çok belliydi, çünkü daha 55 yaşındaydı. O gün kalp krizi geçirip öleceği aklından bile geçmiyordu. Söylediğim gibi işini, evini, ailesini, arabasını kısaca her şeyini bir günde, hem de hiç hesap etmediği günde bırakıp Allah’ın huzuruna hesap vermeye çıktı ve o gün onun için sonsuz ahret hayatı başladı. Kısacık ömrü bitmişti işte… O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun 'hayatına son verirler.' Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler. (En'am Suresi, 61) Ölüm gibi, kanser gibi, bir evladın yitirilmesi gibi büyük olaylar insanın gaflet içinde geçirdiği yaşamında bir anda silkinerek uyanması gibidir. İman eden insanlar ölümün yakınlığını ve dünyanın geçiciliğini zaten sürekli düşünürler. Bu yüzden ani ölümler, hastalıklar ve diğer imtihanlar onları Allah’a yaklaştırır ve tevekkülle karşılarlar. Ama iman etmeyenler için ölümle aniden karşılaşmak adeta büyük bir şok etkisi yapar. İnsanlar bir anda dünyanın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu görürler. Bunca hırsın, mücadelenin ardından edinilen tüm malın, mülkün, ailenin, çocukların nasıl bir anda bırakılıp gidildiğini görürler. Bir süre düşünürler ama sonra hemen yine dünyaya dalıp oyalanmaya, kendilerini kandırmaya devam ederler. Hâlbuki onlar şuurunda değilken ölüm onları da hiç beklemedikleri bir anda yakalayacak, hiç hesap etmedikleri bir gün onlarda hesap vermek üzere Allah’ın huzuruna çıkacaklar. Bütün bunları anlatmamın nedeni bu yazımı okuyan kişilerin bir an için durup düşünmelerini sağlamak, “ben ne için yaratıldım” “bu dünyada her şeyi bırakıp gideceksem neden ahiret için yaşamayayım?” “bu dünya hayatına kapılıp daha sonra hüsrana uğrayanlardan olmayayım” demeleri içindir. Vicdanı açık olanlar mutlaka kalplerinde bir uyanış hissedeceklerdir… Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
  13. Hz. Mehdi’nin son çıkış alameti hapsedilmek olacak Hz. Mehdi’nin son çıkış alameti ne olacak biliyor musunuz: hapsedilmek. Hz. Mehdi inkâr edenlerin tüm tuzaklarından kurtulacak ve büyük bir şevkle yıllarca İslam’ı tüm dünyaya yaymaya devam edecektir. Büyük mücadelesinde kendisine sadece 313 talebesi inanacak ve bu ihlâslı insanlar tüm zorluklara direnerek asla onun yanından ayrılmayacaklardır. Bu gençler tıpkı peygamberimiz döneminde olduğu gibi iman ettikleri için aileleri ve toplum tarafından dışlanacaklar, çirkin iftiralara maruz kalacaklardır. Hz. Mehdi’de düşmanları tarafından şehit edilmek, sürülmek ve hapsedilmek istenecek bu uğurda her yöntem denenecektir. Hz. Mehdi’nin son çıkış alameti tüm suçsuzluğuna ve masumiyetine rağmen hapsedilmesi olacaktır. Mehdi hapsedilecek ve bu sebeple insanların gözünden uzun bir süre kaybolacaktır. Bu onun çıkışındaki EN BÜYÜK ve SON alamet olacaktır. Ebi Abdullah Hüseyin bin Ali'den rivayet edildi: MEHDİ 2 KEZ İNSANLARIN GÖZÜNDEN KAYBOLACAKTIR. Bir seferinde o kadar uzun bir zaman görülmeyecek ki, kimisi onun öldüğünü, kimisi de bırakıp gittiğini zannedecek... Bu hadis, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman isimli kitabın Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan el yazılı bir nüshasında mevcuttur. Bu hadis ile, Mehdi'nin 2 kez insanlardan ayrı kalacağı bildirilmiştir. Yani insanların gözünden uzak bir konumda olacaktır. Bu kaybolmaların birincisi kısa, ikincisi ise daha uzun olacaktır. -İ MUHAMMED'İN KAİM'İNİN (HZ. MEHDİ'NİN) İKİ GAYBETİ (HAPİS DÖNEMİ) VARDIR. BİRİSİ DİĞERİNDEN DAHA UZUNDUR... (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 199) -İ MUHAMMED'İN KAİM'İNİN (HZ. MEHDİ'NİN) İKİ GAYBETİ (HAPİS DÖNEMİ) VARDIR. BİRİSİ DİĞERİNDEN DAHA UZUNDUR... (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 199) "Bu kıyamın sahibinin (Hz. Mehdinin) iki gaybeti vardır. BİR GAYBETİ (hapiste kaldığı dönem) O KADAR UZAYACAK Kİ şöyle diyecekler: Öldü. Bazıları diyecek ki: Öldürüldü. Bazıları diyecek ki: Gitti...(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 198) Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi'ye bu yüzden "GAİB", yani "kaybolan hapsedilen, hapsedilmek suretiyle insanların gözünden kaybolan" demiştir. Bu yüzden Hz. Mehdi'nin lakabı ve isimlerinden biri "GAİB"dir. Hz. Mehdi’nin suçsuz yere hapsedilmesi onun suçsuz olduğunu bilen tüm halkın gözleri önünde gerçekleşecektir. Hz. Yusuf’da masumiyetinin çok iyi bilinmesine rağmen halkın gözü önünde hapsedilip yıllarca zindanda tutulmuştur. Zindandan çıkınca da tüm hazinelerin başına getirilip vezir olmuştur. Haksız yere hapsedilmesi Hz. Mehdi’nin şerefidir ve şanını yüceltecektir. Tüm dünyaya İslam’ı yaymasına Hz. İsa ile birlikte tüm ihtişamıyla halkın karşısına tekrar çıkmasına kimse engel olamayacaktır.
  14. Kuran’da bahsedilen Hz. Hızır ahir zamanda Hz. Mehdi’ye yardım edecektir. Hz. Hızır insan görünümünde de eşya görünümünde de olabilir. Şu anda kendisi Hz. Mehdi’ye yardım etmek üzere görevdedir. Hz. Hızır Allah tarafından İslam’ın hâkim olması için Hz. Mehdi’ye ve Hz. İsa’ya yardım etmek üzere görevlidir. Hz. Hızır zamana ve mekâna bağlı değildir. Her dönemde yaşar. Hz. Musa kıssasında Hz. Musa’ya yardım eden kişidir. Hz. Hızır kıssasında Hz. Musa’nın onunla birlikte yola çıktığı ve onun yaptıklarına çok şaşırdığından ve karşı çıktığından bahsedilir. Hz. Hızır yolda giderlerken bir gemiyi delmiş, bir çocuğu öldürmüştür. Daha sonra bir duvarı inşa etmiştir ve hepsinin hikmetini Hz. Musa’ya tek tek açıklamıştır. Hz. Hızır’ın her yaptığı işte bir hikmet vardır, çünkü Allah’ın ilhamıyla hareket eder. Olağanüstü yeteneklere sahip olan Hz. Hızır günümüzde de görevdedir ve yenilmesi mümkün değildir. Bugün kendisiyle ilgili birkaç sırrı sizlerle paylaşmak istiyorum: Hz. Hızır duvarcı ustasıdır "Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular." (Kehf Suresi, 77) Aynı zamanda bu duvar Hz. Süleyman'ın Mescidinin duvarıdır. Ona da işaret ediyor. Ki bildiğiniz gibi bu duvar yeniden inşa edilecektir. Mehdi tarafından Süleyman'ın Mescidi yeniden imar edilecektir. Rivayetlerde de belirtilmiştir. Ama bu ayette Hz. Hızır'ın bir özelliğini görüyoruz. "Hemen onu inşa etti". Duvarcı ustası, ne demektir? Mehdi aynı zamanda bütün masonlara da hâkim olacaktır. Yani hepsinin iman etmesine vesile olacaktır. Hepsinin Müslüman olmasına sebep olacak ve bütün duvarcı ustalarını da kendine tabi edecektir. Onlar yüzyıllardan beri, binlerce yıldan beri, binlerce yıldan beri Adonay'ı bekliyorlar. Onların lideri Adonay’dır. Yani onların efsanelerine göre Adon'dur onların lideri. Binlerce yıldan beri bekliyorlar."Hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin". Hâlbuki Hz. Hızır bu işi Allah rızası için yapıyor. Bir hikmetle yapıyor ve ücret almadan yapıyor, Mehdi’nin de özelliği hiçbir ücret istememesidir. Hz. Hızır'dan kimler, neden korkarlar? Şimdi. Hz. Hızır 'dan insanlar neden korkuyorlar biliyor musunuz? Kuran’a tabi olan Müslüman Hz. Hızır'dan korkmaz, Allah'tan korkar, Kuran'a göre hareket eder; dolayısıyla ölçüp tartarak hareket edeceği için ve şeriata göre davranacağı için, belirli şeyleri yapamaz. Fakat Hızır herhangi bir dine bağlı değildir. Dolayısıyla Kuran'a da bağlı değil, İncil'e bağlı değil, Tevrat'a bağlı değildir. Allah'tan ona özel bir şeriat indirilmiştir, ona bağlıdır. Mesela Hızır bir şey yapıyor, Kuran'a göre olmaması gereken bir şey yapıyor, ama yapıyor. Kuran'a göre kesinlikle olmaz, ama o kendi şeriatına göre olur. Kuran’da Hz. Hızır kıssasında Hızır’ın yaptığı ve Hz. Musa’nın şaşırdığı ve karşı çıktığı üç olaydan bahsediliyor. Onun için insanlar bazen Hz. Hızır'ı çok acımasız buluyorlar. Akıl almaz derecede acımasız buluyorlar. Ve nerede, ne zaman, ne yapacağını bilmedikleri için ve nerde ne zaman neye karşılık vereceklerini bilmedikleri için ve hiçbir zaman için tespit edemedikleri için Hz. Hızır’ı, bundan çekiniyorlar. Tutulması, alıkonması, yakalanması mümkün olmayan bir insandır Hz. Hızır. Ne zaman nerede çıkacağı ortaya belli olmaz; ne zaman nerede aniden kaybolacağı da belli olmaz. Ve Kuran'a da tabi değildir, kendi şeriatına tabidir. Kendi şeriatına göre doğru bulduğunu da yapar, yaptığında da karşısındakini perişan eder. Ve hiçbir şekilde de karşıdaki kişi karşı koyamaz. Hızır'ın da bunu yaparken ölçüsü şudur; Hz. Hızır Allah'ın veli kullarına zarar gelmesine izin vermez. Buna çok titizdir, bununla görevlendirilmiştir. İyileri korur, kötüleri de etkisiz hale getirir. Dine, İslam'a zarar vereceğinden emin olduğu kişileri etkisiz hale getirir. Ya da bir cismi de etkisiz hale getirir; bir şey yapamayacak hale getirir. Müslüman'ın da sürekli yolunu açar, mesela Mehdi’nin, Hz. İsa’nın yolunu açar. Deccal'in en çok korktuğu şey Hızır'dır. Deccal, Mehdi’den korkmaz, Hz. İsa'dan da korkmaz ama Hızır'ı gördü mü kanı iliği çekilir. Hızır'ı tanır bilir. Mehdi çok şefkatli, merhametlidir ve mazlumdur. Kuran'a çok titizdir. Ondan bir zarar gelmeyeceğini bilirler. Ama Mehdi ile uğraşanları, Hz. İsa ile uğraşanları, Hz. Hızır düşman bilir. Gizli, açık mutlaka tespit eder. Hz. Hızır ile ilgili bilinmeyen sırları sizlere anlatmaya devam edeceğim.
  15. Evrimcilerin son ileri sürdüğü şok edici iddiayı duydunuz mu? Evrimci yayınlar şimdi yeni bir spekülasyonla çalkalanıyor. Evrimcilerin tek bir serçe parmak fosilinden çizdikleri ilginç görünümlü bir canlı resmi manşetten yayınlanıyor. Evrimciler şimdi büyük bir şevkle kendi hayali çizimlerini tüm dünyaya üçüncü bir tür olarak tanıtıyorlar. Dergiler ve gazetelerde evrimcileri desteklemek adına “Bilinmeyen Bir İnsansı”, “Büyük Keşif, Ne Neandertal ne Homo sapiens”, “İnsanlık Tarihini Yeniden Yazacak Gelişme”... gibi çarpıcı başlıklarla halkı etkilemeye çalışıyorlar. Evrimcilerin yayınladıkları resme bakınca nasıl olup da bir serçe parmağından böyle maymunsu bir yaratığa ulaştıklarına şaşırıp kalıyorsunuz. Bu nasıl bir hayal gücüdür? Nasıl çalışan hayali bir mekanizmadır? Bir gün biri yolda bir serçe parmak bulsa sonra da onun resmini çizse bu ne kadar inandırıcı olabilir? Ama hayali çizimler konusunda bildiğiniz gibi evrimcilerin üzerine yoktur. Tek bir domuz dişi bulan evrimciler hayali bir Nebraska adamı tasarlayıp onun ailesini bile çizmişler ve sonra da manşetten bu hayali resimleri yayınlayıp sanki büyük bir buluş yapmış gibi tüm dünyayı etkilemeye çalışmışlardı. Darwinistlerin bu yeni “üçüncü tür” iddiasını ortaya atmalarının nedeni yaklaşık 40.000 yıllık bir serçe parmağı fosilinin Asya’da, Altay Dağlarında bir Sibirya mağarasında bulunmasıdır. Evrimciler bu fosilin Afrika’dan Asya’ya gelmiş olduğunu iddia ediyorlar. Yaptıkları mitokondriyel DNA analizleri sonucunda bu canlı farklı bir türden gelmiş gözüküyormuş! Evrimcilerin Afrika’dan Asya’ya göç hikayesine uymadığından da üçüncü bir insan türü olarak adlandırıyorlarmış. Söylediğim gibi tek bir serçe parmağından evrimcilerin böyle mantıksız iddialar ortaya atmaları son derece şaşırtıcıdır. Fosili bulunan canlının DNA’sı hakkında hiçbir bilgi yoktur. Bu yüzden canlının neye benzediği, nasıl göründüğü, yüz hatları, anatomik yapısı, iskelet yapısı, kas yapısı, ailesi! Hiç bir şekilde çizilemez. Çizilen resim sadece çizen kişinin hayal gücünden ibarettir. Evrimcilerin bu iddiaları bilimsel terimlerle süslemeleri de hiçbir işe yaramaz. Evrimcilerin iddia ettiği gibi mtDNA (mitokondriyel DNA) analizleriyle bir canlının genetik bilgisine veya fiziksel özelliklerine ulaşabilmek mümkün değildir. Şimdi yaratılışçılar olarak hep birlikte başka bir hayali senaryo bekliyoruz. Fakat bu seferkinin daha heyecan verici ve inandırıcı planlanmasını rica ediyoruz. Çünkü bu tarz senaryolar çok komik oluyor. Dawkins’in son ortaya attığı “uzaylılar yaptı” senaryosu da hayal gücü açısından fena değildi ve son derece eğlendiriciydi. Biraz daha hayal gücü geniş kişilerle çalışmalarını tavsiye etmekten başka bir şey kalmıyor bize diyorum ve yaratılışı kabul etmemek adına yapılan bu çırpınmalara gülüp geçiyorum… Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi, 4) O Allah ki, yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
  16. Son günlerde yaşanan çok önemli bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu haber birçok gazetede yayınlandı ama belki sizlerin gözünden kaçmıştır. Daha önce yazdığım bir yazıda gizli tanık yöntemiyle masum insanlara nasıl iftira atıldığını söylemiştim. Gördüğünüz gibi Türk polisinin yaptığı operasyon sayesinde tüm gerçekler su yüzüne çıkıyor. Birçok sabıkası olan bu insanlar gizli tanık olup masum insanlara birbirinden çirkin iftiralar atıp daha sonra da şantajla para isteyebiliyorlar. Ama Allah’ın adaleti sayesinde kurdukları tüm tuzaklar bir bir bozuluyor. Bundan sonra yaşanan gelişmeleri sizlere aktarmaya devam edeceğim. Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
  17. Taha Akyol’un Programında Hz. Mehdi Gelmeyecek Diye Çırpınanlar! Dün akşam seyrettiniz mi bilmiyorum ama Taha Akyol’un sunduğu Eğrisi Doğrusu isimli programda tartışılan konu Hz. Mehdi’ydi. Taha Akyol katılan konuklara Hz. Mehdi’nin gelip gelmeyeceğini, bazı insanların Hz. Mehdi olduğunu söyleyerek insanları kandırdığını sordu. Katılan konuklarda kesinlikle bu yüzyılda Hz. Mehdi’nin gelmeyeceğini, bu konuda hiç sahih hadis olmadığını, Kuran’da Hz. Mehdi’ye bakan hiç ayet olmadığını söylediler. Bunun üzerine programı seyreden halktan sorular yağmaya başladı ve sorular karşısında konuklar renkten renge girmeye başladılar. Öncelikle peygamberimizin dünyanın 7000 yıllık ömrü olduğunu ve 5600 yılının geçtiği, bizim son 1400 yılda olduğumuz soruldu. Hz. Mehdi’nin gelişi için zaten çok az bir zaman kaldığı dile getirildi. Konukların bu konuda hiç bilgisi yoktu. Daha sonra birçok İslam aliminin (Suyuti, Buhari, Tırmizi gibi) Hz. Mehdi’den bahsettiği bildirildi, konuklar bunu da inkar ettiler. Tabii onların inkâr etmesi yüzlerce sahih hadis olduğu gerçeğini değiştirmez. Hz. Mehdi’yi inkâr eden İslam âlimi var mı sorusuna da hiçbir cevap veremediler. İslam’ın hakim olacağı konusuna korkularından hiç girmediler. Bu tür programlar halkın Hz. Mehdi hakkında ne kadar bilinçlendiğini gösteriyor. İslam âlimleri Hz. Mehdi ile ilgili o kadar çok bilgi vermişler, peygamberimiz Hz. Mehdi’yi o kadar detaylı anlatmıştır ki, bir insan hakkında bu kadar detay olması son derece şaşırtıcıdır. Katılan konukların haberi yoksa bu siteden bütün İslam âlimlerinin Hz. Mehdi ile ilgili görüşlerini okuyabilirler. Hz. Mehdi ayrıca Tevrat’ta ve İncil’de de çok detaylı tarif edilmektedir. Kuran’da Nur Suresi 55 ayetinde İslam hâkimiyeti müjdelenir. İslam’ı tüm dünyaya hâkim edecek kişi Hz. Mehdi ve Hz. İsa’dır. Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55) Taha Akyol, Hz. Mehdi ile ilgili program yapacaksa gerçekten bu konu hakkında çok bilgili, Kuran’a ve hadislere hâkim kişileri programa çıkartmalı diye düşünüyorum. Çünkü bu şekilde olduğu takdirde halk çok daha bilgili olduğundan program eğitici olmaktan oldukça uzak olup tam tersine insanlara çok yanlış bilgiler aktarılan bir programa dönüşüyor. En azından programa katılan konuklara tavsiye ettiğim siteyi ziyaret ederek bilgilerini arttırmalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca Taha Akyol da bu siteyi ziyaret edip hadisleri incelerse gerçekleri göreceğini düşünüyorum. Halkımızın Hz. Mehdi konusunda bu kadar bilinçli olduğunu görmenin de son derece sevindirici olduğunu eklemek istiyorum…
  18. İnkar eden tüm kavimler sapkın hayatlarına dalmış oyalanırken kendilerine gönderilmiş peygamberleri yalanlamadılar mı? Ad Kavmi Hud peygamberi, Semud Kavmi Salih peygamberi, Lut Kavmi Hz. Lut’u, Nuh kavmi Hz. Nuh’u, Firavun ve kavmi Hz. Musa’yı, Meyden halkı Hz. Şuayb’ı yalanlamadılar mı? Hz. Muhammed’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya tüm kavimden kaç kişi inanıp güvendi sanıyorsunuz? Bu kavimler kendi azgın hayatlarına o kadar dalmışlardı ki peygamberlere inanmak için sürekli mucizeler göstermesini istediler ve birçok mucize gördükleri halde yüz çevirdiler. Şimdi o kadar mucizeyi gözleriyle görenler peygamberlere inanmazken, günümüzde yaşayanlar mucize göstermeyecek olan Hz. Mehdi’ye inanırlar mı sanıyorsunuz? Hz. Musa ve Hz. İsa kavimlerini hak yola davet etmek için birçok mucize gösterdiler. Hz. İsa ölüleri diriltiyor, cüzzamlıları ve körleri iyileştiriyordu. Hz. Musa tüm kavmin önünde büyücülere karşı birçok mucize gösteriyordu. Peygamberler hem mucize gösterip hem de gece gündüz tebliğ yaptılar. Fakat içinde bulundukları azgın kavimler inkarda direndiler. Peygamberleri sürmeye, öldürmeye kalkıştılar, hapishaneye koydular, deli olduğunu iddia ettiler. Hz. Musa’ya küçük bir grup olan gençlerden başka kimse inanmadı. Hz. İsa’ya ise kavmin içinde yalnızca 12 havarisi inanıp güvendi. Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkar ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (İbrahim Suresi, 9) Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerine (karşı) inkar ettiler. Haberiniz olsun; Hud kavmi Ad'a (Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi). (Hud Suresi, 60) İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (Ankebut Suresi, 16) Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır. (Ankebut Suresi, 24) Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı. (Kaf Suresi, 12) Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Hepsi elçileri yalanladı; böylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu. (Kaf Suresi, 14) Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Hz. Mehdi peygamber soyundan olacaktır, fakat kendisi peygamber değildir. Dolayısıyla mucize göstermeyecektir. Yine inkâr eden ve Allah’ı unutarak dünya hayatına dalan insanlara uyarıcı olarak gönderilecek insanları gece gündüz İslam’a davet edecektir. Hz. Mehdi’de tıpkı peygamberler gibi yalanlanacak, hapsedilecek, iftira edilecek ve kendisine deli denecektir. Ona da tıpkı diğer peygamberlere olduğu gibi çok az insan inanacak, yanlıca 313 talebesi olacaktır. Bütün bunlar Allah’ın kanunudur. Bu yüzden iman edenler Kuran’ı çok iyi bildiklerinden inkar edenlerin mucize görmek istemelerine, her ne olursa olsun iman etmemelerine, “o da bizim gibi bir insan” demelerine şaşırmazlar. Allah’ın kaderde yarattığı tüm ayrıntıları hikmetle yarattığını bilirler. İnkar edenlerin yıllarca direneceklerini, Hz. Mehdi’yi engellemeye çalışacaklarını, şehit etmeye çalışacaklarını bilirler. Fakat sonunda mutlaka Allah’ın hükmünün galip geleceğini de bilirler. Allah bütün bu zorlu günlerin ardından inkar edenlerin kalplerini İslam’a döndürecek ve hepsinin kalbini Hz. Mehdi’nin sevgisiyle dolduracaktır. Fakat bütün bu gelişmeler belli bir zamana yayıldığı için beklemek ve güzellikle sabretmek lazımdır. İman edenlerin sabrettiği, Hz. Mehdi’yi şevkle desteklediği, İslam’ı yaymak uğruna büyük mücadele verdikleri her gün onların cennetteki mertebesini arttırır. İnkar edenler dalmış oyalanırken müminin şanı ve şerefi Allah katında en üst mertebeye ulaşır… Hasan b. Salih-i Bezzaz’dan: Hasan b. Ali Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “DOĞRUSU BENİM OĞLUM, BENDEN SONRAKİ KAİM (HZ. MEHDİ (A.S.)(DIR)) DİR. UZUN ÖMÜRLÜLÜKTE VE GAYBETTE PEYGAMBERLERİN SÜNNETİ ONDA (HZ. MEHDİ (A.S.)’DA) VUKU BULACAKTIR. BU SÜRE ÇOK UZADI DİYE BAZI KALPLER TAŞ GİBİ SERTLEŞECEKTİR. ALLAH’IN KALBİNE İMAN YAZDIĞI VE RAHMETİYLE DESTEKLEDİĞİ KİMSELER DIŞINDA ONA (HZ. MEHDİ (A.S.)’A) İNANAN KALMAYACAKTIR.” (Kemal-ud Din, s. 526 ve Bihar-ul Envar, c. 51, s. 224)
  19. Biliyorsunuz İsrail ve İran arasında şiddeti sürekli arttırılmaya çalışılan bir gerilim var. İran’ın uranyumu zenginleştirme çabaları ve nükleer bomba üretme konusundaki hassasiyeti İsrail’i son derece rahatsız ediyor. Bu arada İsrail’in nükleer bomba ürettiği Dimona santralinden fark ettiyseniz basında bir kere bile bahsedilmiyor. Böyle gerilimli ortamlarda sadece havaya birkaç el silah atılması bile Ortadoğu’da son derece kanlı bir savaşı anında başlatmaya yetebilir. Peki gerçekten de İsrail ile İran arasında böyle bir savaş yaşanacak mı, İsrail İran’a kafa tutmaya cesaret edebilir mi? Hatırlarsanız İran eğer Amerika kendisine saldırırsa İsrail’i haritadan sileceğini söylemişti. Daha sonra bu konuşmaların hepsini geri alarak Ortadoğu’da tam anlamıyla barış istediklerini söyledi. Öncelikle şunu söyleyeyim, İran’ın İsrail’e karşı nükleer bomba kullanması mümkün değildir. Çünkü nükleer bomba kullanmak İslam dinine göre haramdır. İran nükleer bomba kullandığında bu İsrail’de birçok masum kadının ve çocuğun da ölmesine neden olur. Ayrıca İsrail’de yaşayan dindar Müslüman’lar, dindar Hıristiyanlar ve dindar Museviler var. Bu yüzden Kuran’a göre İran masum ve dindar insanları öldürecek bir bombayı kullanamaz. İran’ın İsrail’e karşı nükleer bomba kullanmaması için başka nedenleri de var. Öncelikle Kudüs tüm Müslümanlar tarafından da kutsal kabul edilen bir şehir. Bu şehir peygamberlerimizin birçok değerli hazine bıraktığı, kutsal emanetlerin bulunduğu şehirdir. Bu yüzden İran asla bu şehre zarar veremez. Ayrıca Kudüs şehri Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın buluşacağı şehirdir. Bu iki kutlu şahıs Kudüs’de Mescid-i Aksa’da birlikte namaz kılacaklardır. Bütün bunların dışında Hz. Mehdi yine Kudüs’te Hz. Süleyman’ın sarayını tekrar inşa edecektir. Hz. Mehdi aşığı olan Ahmedinejad bütün bunların gerçekleşeceğini çok iyi biliyor. Hz. Mehdi’nin kan dökülmesine izin vermeyeceğini de biliyor. İsrail’i haritadan silme söylemlerini geri almasının nedeni de budur. İran’ın dini lideri Hamaney Hz. Mehdi’nin geldiğini açıklamış, bu haber tüm dünya basınında yayınlanmıştır. Ayrıca Hürriyet gazetesi de bu haberi manşetten vermiştir. İran Hz. Mehdi’ye tabii olacak ülkelerin en başında gelir. İran’ın anayasasının ilk maddesi “bu anayasa Hz. Mehdi gelene kadar geçerlidir” şeklindedir. Ayrıca İran’da şu anda Hz. Mehdi için hazır bir ordu bekletilmektedir. Söylediğim gibi artık Ortadoğu’da kanlı savaş dönemi bitmiştir. Bundan sonraki dönem Hz. Mehdi ile apaydınlık bir dönem olacak, Türkiye Türk İslam Birliği’ni kurarak tüm dünyaya barış ve huzur getirecektir. Hep birlikte bu gelişmeleri yaşayacak, söylediklerimin doğru olduğuna şahit olacağız. İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi'nin çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. Dünya, adeta asrı saadet devrine geri döner. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29 ve 48)
  20. Peygamberimiz ve Bediüzzaman Hazreti Mehdi ile iligli yüzlerce detay vermişlerdir. Dolayısıyla inanmak istemeyen kişiler bu hadisleri red edecekler. Zaten bu kişiler mucize görseler de inanmıyorlar. Kuran'da da hep peygamberlere inanmadıklarını görüyoruz. Orada peygamberi karşılarında gördükleri halde inanmıyorlar. Allah zaten Hz. Mehdi'ye çok az insanın inanacağını 313 talebesi olacağını söylüyor. Bu yüzden insanların inanmaması bizleri şaşırtmıyor.
  21. Cübbeli Ahmet Hoca’nın programı o kadar seyredildi ki dün akşam tekrarı yayınlandı. Bu kişi binlerce kişiyi son derece yanlış yönlendiriyor. Bu yüzdenaçıklamalarına Kuran’la ve hadisle cevap vermek, insanlara doğru bilgileri aktarmak çok önemli. İnsanlar onun aktardığı yanlış bilgilere uymaları durumunda hiç ummadıkları bir sonla karşılaşabilirler. Bu yüzden açıklamalarının ne kadar yanlış olduğunu ayetlerle ve hadislerle sizlere aktarmaya devam edeceğim. Cübbeli Ahmet Hoca’nın Samimiyetsiz İfadeleri Öncelikle Cübbeli Ahmet Hoca yetmiş milyon insanın önüne dinimizi anlatmak için çıkıyor, fakat o kadar hikmetsiz konuşuyor ki, insanlarda hiçbir etki uyandırmıyor. Bütün insanların her türlü günahı işleyip sonra tövbe ettiklerinde cennete gireceklerini söylüyor. Bu açıklama karşında Fatih Altaylı hemen ‘Hocam böyle şey olur mu, bir insan bütün hayatını İslam’a göre yaşayacak, tüm ibadetlerini yapacak, diğeri hiçbir şey yapmadan nasıl cennete girecek?’ diye tabii ki soruyor. Oysa Allah Kuran’da samimi yapılan tövbeyi kabul edeceğini söylüyor. Samimi iman eden bir kişi ısrarla aynı hataları yapmaya devam etmiyor. Bütün hayatını günah içinde geçirip sonra ölüm anında tövbe etmekle ilgili Allah ayetinde şu şekilde bildiriyor: Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. (NİSA SURESİ / 18) Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir. (NAHL SURESİ / 119) Gördünüz mü Cübbeli insanları nasıl yanlış yönlendiriyor? Dinimizi bilmeyen kişiler Cübbeli’yi dinlediklerinde her türlü kötülüğü, haksızlığı yapıp tüm hayatlarını dinden uzak geçirip ölürken tövbe ettiklerinde bağışlanacaklarını düşünecekler. Oysa Allah ayetinde sadece bilgisizlik nedeniyle yapılan bir hatadan sonra hemen tövbe edilmesini ve bir daha o hataya dönülmemesini bildiriyor. Cübbeli Ahmet Hoca’nın İbadetlerle İlgili Samimiyetsiz İfadeleri Cübbeli programda namaz ile ilgili aslında uyumak istediğini sadece cehennem korkusundan namaza kalktığını söyledi. Hâlbuki samimi iman eden bir insan ibadetlerde zorlanır mı? İman eden bir insan Allah’a aşka şevkle ibadet eder. Namaz vakti yatağından büyük bir istekle şevkle kalkar. Hiçbir şey onu ibadetinden alıkoyamaz. Bütün ibadetler büyük bir Allah sevgisiyle, aşkla sevgiyle yapılır. Namazda Allah tüm isimleriyle yüceltilir, Müslüman namazda Allah’a olan sevgisini, O’nun yüceliğini, O’na ne kadar bağlı olduğunu ifade eder. Namaz bir Müslüman için en kıymetli anlardan biridir. Allah ile baş başa kaldığı O’na sevgisini ve bağlılığını ifade ettiği andır. Şimdi böyle güzel bir ibadet zorla ve istemeyerek yapılabilir mi? İbadetlere karşı isteksiz olan bir insan kendisinin samimi olduğunu nasıl iddia edebilir? Allah namaza münafıkların üşenerek kalktıklarını bildirir: Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (NİSA SURESİ / 142) Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (BAKARA SURESİ / 177) Yine Cübbeli cemaatinde onu dinlemeye gelen insanların birbirlerinden yardım ve para isterlerse hemen namazı bıraktıklarını söylemişti. Daha üstelerlerse cemaate de gelmediklerini söylemişti. Şimdi soruyorum size bu nasıl samimiyet? Müslümanlıkta yardımlaşma var, infak var. Allah Kuran’da insanlara sevdikleri şeylerden infak etmelerini öğütler. Gerçek samimi Müslüman dünyadan tamamen geçmiştir. Dünya malına düşkün olmaz, ahireti ister, Allah rızası için yaşar. Kendisinden para ve yardım istenen bir insan nasıl namazı bırakır? Ve bu sanki doğal bir şeymiş gibi nasıl anlatılır? Allah Kuran’da infak edecek bir şey bulamayan Müslümanların samimiyetini örnek verir, şimdi aradaki farkı görebiliyor musunuz? Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur. (TEVBE SURESİ / 92) Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (AL-İ İMRAN SURESİ / 92) Cübbeli sohbetinde Allah’ı zikreden bir insanın hemen uykusunun geleceğini söylüyor ve üstelik uyku problemi olanlara zikretmeyi öğütlüyor. Şimdi buradaki samimiyetsizliği de görebiliyor musunuz? Samimi bir Müslüman Allah’ı şevkle, sevgiyle anar, her yerde Allah’ın ayetlerini görür. Allah’ı sürekli anmak ve yüceltmek ister. Ayetler okunduğunda kalbinde müthiş bir etki oluşur. Şimdi samimi iman eden bir insanın ruh hali ve coşkusu nerde, burada tarif edilen miskin, ibadetleri şevksiz yapan, infak et dendiğinde namazı bırakan bir insanın ruh hali nerde? İşte Cübbeli’nin yetiştirdiği insanlara aşıladığı samimiyet anlayışı bu işte. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (AL-İ İMRAN SURESİ / 191) Cübbeli Ahmet Hoca’nın Saygısız İfadeler Karşısındaki Samimiyetsiz Tavrı Her şeyden önce samimi iman eden bir Müslüman son derece şahsiyetlidir. İman eden bir insan aklıyla, ahlakıyla, bilgisiyle, Kuran’a olan titizliğiyle, konuşmasındaki hikmetle çok üstündür.Dolayısıyla iman etmeyen insanlardan tamamen ayrılır. Böyle samimi bir Müslüman herhangi bir ortama girdiğinde insanlar o kişiye karşı doğal olarak saygı duyarlar, sözlerini dinlerler ve konuşmasındaki hikmetten de son derece etkilenirler. Böyle bir kişinin yanında asla saygıya uymayan bir ifade kullanamazsınız. Asla alaya kaçan bir söz söyleyemezsiniz. Şimdi peygamberimizin şahsiyetini düşünün. Peygamberimizin yanında bir insan asla ağzına gelen soruyu soramaz, böyle katılarak gülemez. Peygamberimiz saygısızlığa ve düzeysizliğe asla izin vermez. Peki ya bu programda yaşananlar? Cübbeli dinimizle ilgili bir konu anlatıyor karşısındaki ‘Bu sahtekârlık değil mi, bu mantıksız değil mi, öyle olmayıp böyle olsa daha akılcı değil mi’ diye son derece saygısız bir üslup kullanabiliyor. Bu soruları soran kişi tüm kainatı çok yüksek bir akılla yaratan Allah’ın ayetlerini ve hikmetini bir türlü kavrayamadığı için böyle saygısız sorular sorabiliyor. Cübbeli de bu soruları gülerek karşısındaki insanlara yaranmaya çalışarak cevaplıyor. Bir insan nasıl Allah’ın hükümlerini yargılayabilir? Zaten tüm kainatı yaratan Allah’ın karşısında küçücük bir beyne sahip. Bir an için durup ben anlayamıyorum diye düşünmüyor, kendinden son derece emin. Bir de orada dinimiz anlatılıyor, sürekli katılarak gülmeler, sırıtmalar, saygısız ifadeler. Şimdi bir samimi bir Müslüman böyle bir ortamda oturabilir mi? Böyle alaycı bir ortamda oturursa onlardan ne farkı kalır? (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. (BAKARA SURESİ / 15) O, size Kitapta: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (NİSA SURESİ / 140) Cübbeli Ahmet Hoca’nın Hz. Mehdi’nin Gelişi İle İlgili Yanılgıları Cübbeli Ahmet Hoca konuşmalarında Hz.Mehdi’nin bu yüzyılda gelmeyeceğini, önümüzdeki yüzyıllarda geleceğini söylüyor. Oysa bu yüzyılda arka arkaya zuhur etmiş çok sayıda Hz. Mehdi'nin geliş alameti var. Cübbeli Ahmet Hoca ileri ki yüzyıllarda bu alametlerin tekrar mı belli bir zaman içinde arka arkaya zuhur edeceğini düşünüyor? Yani Cübbeli'ye göre tekrar mı İran-Irak Savaşı olacak, tekrar mı Irak işgal edilecek, Bağdat alevlerle yok edilecek, Irak'lıların parası kalmayacak, Irak yeniden yapılacak, Irak ordusu kaybolacak, Irak üçe bölünecek, tekrar mı Afganistan işgal edilecek, tekrar mı Azerbaycak işgal edilecek, tekrar mı 1000 yılda bir gelen ve batıdan-doğuya giden çift kuyruklu yıldız geçecek, tekrar mı Fırat'ın suyu kesilecek, tekrar mı Kabe'ye baskın yapılacak ve Kabe'den kan akıtılacak, tekrar mı uzayda insan eli biçiminde bir görüntü oluşacak, tekrar mı Ramazan ayında ard arda ay ve güneş tutulmaları olacak, tekrar mı Şam ve Mısır melikleri öldürülecek, tekrar mı doğu tarafından bir ateş görülecek? Oysa bütün bu alametler peygamberimizin söylediği gibi ard arda gerçekleşmiştir. Oysa birtakım kişiler bütün bu alametlerin çıkmış olmasına rağmen ısrarla Hz. Mehdi gelmecek diye iddia etmeye devam ediyorlar. "İSTİKBAL-I DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ (Hz. Mehdi (a.s.)'nin gelişini) ASIRLARINDA KARİB (yakın) ZANNETMİŞLER." (Sözler, s. 31) Cübbeli Ahmet Hoca’nın Kıyamet Vakti İlgili Yanılgıları Cübbeli Ahmet Hoca kıyametin yüzyıllar sonra kopacağını söylüyor. Halbuki hadislerde ümmetin ömrünün 1500 seneyi geçmeyeceği bildiriliyor. Dolayısıyla ahir zamandayız, peygamberimizin hadislerine göre Hz. Mehdi geldi ve çalışmalarına başladı. Hz. İsa’nın gelişi ve Hz. Mehdi ile İslam’ı hakim etmesi çok yakında gerçekleşecek. Daha sonra insanlarda büyük bir bozulma yaşanacak ve kıyamet bundan sonra kopacak. İbni Abd-il Hamid, Tefsir'inde diyor ki; Muhammed b. Fadl, Hammad b. Zeyd'den, O da Yahya b. Atik'deen O da Muhammed b. Sirin'den, O da müslüman olmuş kitab ehli birisinden rivayet ettiler ki: Allah, gökleri ve yerleri altı günde yaratmıştır. Rabbimin yanında bir gün, sizin dünya hayatında saydığınız bin yıl gibidir. Ve dünyanın eveli altı gündür, yedinci günde kıyamet kopacaktır. Altı gün gitmiştir ve siz yedinci gündesiniz. Ümmetin ömrünün 1500 seneyi geçmeyeceği bu Hadis-i şeriften çok açık anlaşılıyor. Said Nursi Hazretleri Hicri 1545'de kıyamet kopabilir derken demek ki bu Hadis-i şeriflere dayanarak söylemiş. Cübbeli Ahmet Hoca’nın binlerce insana yaptığı konuşmalarında daha çok fazla yanlış, Kuran’a ve hadislere uymayan ifadeler var. Söylediğim gibi bütün bu yanlışların herkes tarafından mutlaka bilinmesi gerekiyor. İnsanları yanlış yönlendirmek, onlara doğru olmayan bilgileri aktarmak, onları samimiyetsizliğe itmek çok büyük sorumluluktur. Her samimi Müslüman’ın böyle bir durumda vicdanıyla hak olan bilgileri insanlara mutlaka anlatması ve açıklaması gerekir. Bu yüzden bu konuda sizlere yazmaya devam edeceğim. Anlattığım konuları daha iyi anlamak için Cübbeli ile ilgili yazdığım diğer yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim.
  22. Cüppeli Ahmet Hoca insanları nasıl yanıltıyor? Biliyorsunuz tüm Türkiye Cüppeli Ahmet Hoca’nın açıklamalarını dinliyor, Cüppeli’nin cemaati de oldukça kalabalık, sürekli yüzlerce kişiye vaazlar veriyor. Peki Cüppeli’nin bu kadar insanı karşısına toplayıp dini konuları anlatırken ne kadar yanlış ifadeler kullandığını ve halkı nasıl yanlış yönlendirdiğini biliyor musunuz? Televizyonda onu seyredenlerin bu kişiye inanmalarının ne kadar büyük tehlike olduğunu görebiliyor musunuz? Bu kişi birkaç yüz kişiye değil binlerce kişiye dinimizi anlatıyor ve bu kişiye inananlar da dinimizde olmayan bilgileri gerçekmiş gibi dinliyorlar. Cüppeli’nin ne kadar yanıldığını anlamak için onun ifadelerine karşılık Kurandaki ayetlere ve peygamberimizin hadislerine bakmamız gerekir. Ayetler ve hadislere baktığınızda Cüppeli’nin yanılgılarını çok daha iyi görebilirsiniz. Bugün size Cüpepli’nin yanılgılarının bir kısmından örnekler vermek istiyorum: Cüppeli’nin Açıklaması: Cübbeli Ahmet Hoca'ya göre Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve 46 bin melek Hz. Mehdi'nin yanında açıkca görülecektir ve Hz. Mehdi'ye tank, top, bomba hiçbir şey etki etmeyecektir. Hadis’le Cevap: HAZRETİ CEBRAİL (A.S) VE HAZRETİ MİKAİL (A.S), KIRK ALTI BİN (46, 000) MELEK İmam Mehdi'nin YARDIMCILARI VE YOLDAŞLARI arasında olacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar -Ahmet ibn-i Haceri Mekki (Heytemi) (Beklenen Mehdi'nin Alametleri sayfa 31, sayfa 47) Halbuki hadisi şeriflere göre Deccal Hz. Mehdi'ye işkence edecektir, hapsedecektir. Hz. Mehdi çok çile ve zorluklarla karşılaşacak, bu yüzden ona tabii olan insanların sayısı çok az olacaktır. (Ehli Bedir sayısında yani 313 kişi civarında.) Cübbeli Ahmet'in izahlarıyla hadisi şeriflerin anlattığı olaylar çelişiyor. Cüppeli’nin Açıklaması: Cüppeli konuşmalarında Hz. Mehdi bu yüzyılda çıkmayacağını iddia ediyor. Hadis’le Cevap: Fırat'ın suyunun barajla kesilmesi, Afganistan'ın, Azarbaycan'ın, Irak'ın işgali, müslümanlara zulüm uygulanması, Kabe'nin işgali, Ramazan ayında 15 gün arayla ay ve güneş tutulmalarının olması, bir kuyruklu yıldız çıkması, 2. bir kuyruklu yıldız çıkması (İmam Rabbani Hazretlerinin bildirdiği yıldız), bu yıldızın batıdan doğuya doğru hareket etmesi, iki uçlu ve parlak olması ve bu kuyruklu yıldızın çıkışından önce yağmurların kesilmesi, Bağdat'ın alevler içinde kalması, Bağdat'ın yıkılması, Irak'ın para biriminini kaldırılması, Irak'ın yeniden yapılanması, İran-Irak arasında savaş olması, hayat pahalılığının artması, ekonomik kriz, binaların yükselmesi, zinaların artması gibi yüzlerce alamet Hicri 1400'den sonra 30 yıl içinde hemen hepsi gerçekleşti. Bütün bu alametler Hz. Mehdi’nin çıkış alametleridir ve hadislerde bildirilmiştir. Cüppeli’nin Açıklaması: Cüppeli konuşmalarında Hz. Mehdi’nin çıkmayacağını, ümmetin ömrünün daha çok uzun olduğunu, kıyametinde kopmasına daha çok vakit olduğunu iddia ediyor. Hadis’le Cevap: ... YAHUT, DÖRT, BEŞ HATTA ON YIL, YÜZÜN İLK YILLARINDAN SAYILIR. BUNA GÖRE; MEHDİ'NİN, YÜZÜNCÜ YILDAN, YEDİ, DOKUZ VEYA OTUZ SENE EVVEL ÇIKMASI, ONUN YÜZÜNCÜ YILIN BAŞINDA ÇIKACAĞINI ÖNLEYEMEZ. BU MÜDDETTEN SONRAYA KALSA, YİNE DURUM AYNI OLUR. (Kıyamet Alametleri, müellif: Medineli Allâme Muhammed b. Resul el-Hüseynî el-Berzencî, Pamuk Yayıncılık, İstanbul 2002 sf. 301) Bu açıklamadan anladığımız şu: Mehdi 1400'de çıkacak fakat açıkça belli olması yani İslamiyet'in hakim olması epey bir süre alacak. Şeyh Nazım Adil El Hakkani Hazretleri "BİZİM BULUNDUĞUMUZ ASIR; MEHDİ ALEYHİSSELAMIN ASRIDIR" buyurmuşlardır.(http://www.osmanli.de/pdf_yazilar/sn_amerika_islam_olacaktir.pdf) Cüppeli’nin Açıklaması: Cüppeli konuşmalarında Mehdi'nin Mehdi olduğunu anlamak için bir meleğin ona açıkca ve alenen "Bu Mehdi'dir, buna uyunuz" demesi gerektiğini söylüyor. "Yoksa inanmam" diyor. Hadis’le Cevap: (Hz. Mehdi (a.s.)) Peygamberimiz (sav)'in adımlarını izleyecek. KENDİSİNE GÖRÜNMEDEN ONA YARDIMCI OLAN BİR MELEK OLACAK. Bitkini canlandıracak ve zayıfa yardımcı olacak. Şeyh Muhiddin Arabi, Fütuhatül Makiyye, Bölüm 366) Hadisteki "KENDİSİNE GÖRÜNMEDEN ONA YARDIMCI OLAN BİR MELEK OLACAK" ifadesi bu konuyu zaten net bir şekilde açıklıyor. Cüppeli’nin Açıklaması: Cübbeli Ahmet Hoca bu yüzyılda İslam'ın hakim olmayacağını söylüyor. Ayetle Cevap: Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi - 55. ayet) Bu yüzyılda Allah’ın izniyle İslamiyet'in dünyaya hakim olacağını bu Ayet-i Kerime çok açık ve net şekilde anlatıyor. Cüppeli’nin Açıklaması: Tüm İslam alemi Hz. Mehdi’nin geliş alametlerini heyecanla izlerken Cüppeli bütün bu alametlerin gerçekleştiğini ve peygamberimizin hadislerini görmezden geliyor. Hadis’le Cevap: MEHDİ'NİN ZUHUR ZAMANI YAKINDIR. ONUN ZUHUR ZAMANI OLAN YÜZ (ASIR) BAŞINA GELİNCEYE KADAR NİCE MEBDE'LER (BAŞLANGIÇ ALAMETLERİ) VE MUKADDİMELER (ÖN ALAMETLER) ZUHUR EDECEKTİR... MEHDİ DAHA BÜYÜKTÜR. Onun sebebi ile, İslam'a ve Müslümanlara büyük takviye gelecektir. Onun velayetinin dahi, zahir ve batın büyük tasarrufu vardır. Nice harika hallerin ve kerametlerin sahibi olacaktır. ONUN ZAMANINDA, NİCE HAYRET VEREN HALLER ZUHUR EDECEKTİR. ... Onun vücudunun zuhurundan evvel, adet harici HARİKA HALLER MEYDANA GELECEKTİR. (İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani, 2. cilt, 381. Mektup, s. 1184-1186) İmam Rabbani Hazretleri'nin Peygamber Efendimiz (sav)'den aktardığı bu hadisi şerifteki harika olaylar Hicri 1400 senesinden beri bugüne kadarki 30 yıllık sürede gerçekten de mucizevi şekilde "tesbih taneleri gibi" birbirini izleyerek gerçekleşmiştir. Açıkça görebileceğiniz gibi peygamberimizin hadisleri Cüppeli Ahmet Hoca’nın yanılgılarını çok net bir şekilde ortaya çıkarıyor. İslam dünyaya hakim olunca, Hz. Mehdi ve Hz. İsa tüm güzellikleriyle, güçlü imanlarıyla ortaya çıktıklarında Cüppeli Ahmet Hoca bu açıklamalarını nasıl izah edecek? Bu kadar insanı yanlış yönlendirmesini nasıl açıklayacak? Aşağıda bildirdiğim Hz. Mehdi ile ilgili sitede yüzlerce hadis var, Cüppeli bu hadislerin hepsini görmezden geliyor. 2014 ve 2021 arasında Allah’ın izniyle İslam bütün dünyaya hakim olacak ve müslümanların bir manevi lideri olacak. İşte bu lider peygamberimizin tüm ayrıntılarıyla bildirdiği Hz. Mehdi’dir. Cüppeli Ahmet Hoca’nın yanılgılarını sizlere hadislerle ve ayetlerle aktarmaya devam edeceğim. Söylediğim gibi Cüppeli’yi dinleyen herkesin önce Kuran’a ve peygamberimizin hadislerine bakmaları gerekir. Aksi taktirde gözlerinin önünde duran gerçekleri göremeyip, doğru olmayan bilgilere inanabilirler. Bu yüzden yazılarımı takip ederseniz sizlere doğru bilgileri aktarmaya devam edeceğim.
  23. Cüppeli Ahmet Hoca’nın ciddiyetsiz üslubu ve samimiyetsiz açıklamaları Cübbeli Ahmet Hoca Teke Tek programına çıktıktan sonra yazdığım yazıları sizlerle paylaşmak istiyorum. Forumdaki bir arkadaşın Cübbeli ile ilgili yorumunun ardından bu yazılarımı okumanızı ve Cübbeli'nin yanlışlarını görmenizi istiyorum. İki haftadır Türkiye Cüppeli Ahmet Hoca’nın Teke Tek programına konuk olmasından dolayı sarsılıyor. Dün akşam yine Cüppeli Ahmet Hoca sahnedeydi. Bir yanında tek kelime konuşmadan gülmekten katılan Murat Bardakçı diğer yanında anlamsız sorular soran Fatih Altaylı. Cüppeli’nin dinimizi anlatırken kullandığı üslup ne kadar saygıdan uzak verdiği bilgiler ne kadar yanlış. Programın can alıcı cümlesi şu oldu, Fatih Altaylı dönüp Cüppeli’ye ‘Sizde bizden biriymişsiniz’ dedi. Evet gerçekten de dini bu kadar yanlış anlatan, hadisleri yanlış yorumlayan, ayetleri esprilerle yorumlayan bir insan için en doğru söylenecek sözlerden biri bu olsa gerek… Geçen programda hatırlarsınız, Cüppeli cemaatine vaaz vermekten yorulduğunu, camideki kalabalıktan bunaldığını o yüzden tatile çıktığını söylüyordu. Gerçek bir Müslüman nasıl dini anlatırken yorulur ve bunalır? Şu anda Filistin’de, Afganistan’da, Çin’de sürekli Müslümanlar öldürülüyor. Bütün Müslümanlar Cüppeli zihniyetinde olsa bu zavallı çocuklar, kadınlar ve masum insanlar için kim çaba gösterecek? Herkes topluca jet skiye binmeye gitse, dünya umurlarında olmasa bu Müslümanların hali ne olur hiç düşündünüz mü? Allah ayetinde Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (NİSA SURESİ / 75) Cüppeli Ahmet Hoca yine programda cemaatine katılanlardan asla para ve yardım talep etmediğini, böyle bir durumda cemaatindeki insanların dinden çıktıklarını, namazı bıraktıklarını söyledi. Görüyor musunuz Cüppeli nasıl Müslümanlar yetiştirmiş? Mesela bir Müslüman zor durumdayken diğerinden yardım istiyor, o ise kesinlikle yardım etmediği gibi daha da üstelersen namazı da cemaatide bırakıyor ve Cüppeli bunu gayet normal karşılıyor. Tabii ki normal karşılayacak. Kendisi havuzlu villalarda otururken, yazın jet skide gezerken tabii ki cemaatinin de bu kafada olması gayet normal. Hâlbuki Allah Kuran’da yoksullara yardım etmeyi, infak etmeyi söylüyor, dünya hayatını değil sadece ahiret hayatını üstün tutmayı söylüyor. Müslüman dünya malına düşkün olmuyor, tam aksine bunu Allah yolunda harcıyor. Allah'a ve ahiret gününe inanarak Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir. (NİSA SURESİ / 39) Cüppeli tam 3 saate yakın konuştu, üç saat boyunca bu kadar hikmetsiz konuşan birini görmedim. Öncelikle hadisleri ayet olarak söylüyor, hadis bilgisi doğru değil. Peygamberimiz ümmetin ömrü Hicri 1500’ü geçmeyecek diyor. Peygamberimize göre ahir zamandayız ve çok az bir dönem kaldı, Cüppeli ise daha 300 yıl var diyor. Peygamberimiz Hz. Mehdi’yi tüm özelliklerine kadar anlatıyor, İslam’ı hakim edecek diyor, Cüppeli hepsini red ediyor. Kendisi bütün bunlara inandığı gibi halkı da kandırıp çok yanlış yönlendiriyor. Ahir zamandan, Hz. Mehdi’den, İslam’ın hakim olacağından hiç bahsetmiyor. Berzenci Hazretleri Hicri 1500’lü yıllar içinde kıyametin kopmasının beklendiğini; BU ÜMMETIN ÖMRÜ BİN SENEYİ GEÇECEK, FAKAT BİN BEŞ YÜZ SENEYİ AŞMAYACAKTIR... ifadesiyle açıklamış. Bu hadisler toplu olarak değerlendirildiğinde, Dünya’nın ömrünün 7000 yıl olduğu Peygamberimiz (s.a.v.)’e kadar bu ömrün, 5600 yılının geçtiği ve ümmetin ömrünün 1500’ü geçmeyeceği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Ümmetin ömrü 1500’ü geçmeyeceğine göre hicri 1400-1500 arasındaki 100 yıllık dönemde Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhur edip İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olmasına vesile olacağı son derece açıktır. Dünkü sohbetinde yine Cüppeli ‘insanlar ne günah işlerlerse işlesinler iman ederlerse bütün günahları silinir’ diyor. İnsanları tamamen samimiyetsizliğe itiyor. Allah Kuran’da günah işleyip samimi tövbe eden bir daha o günaha yaklaşmayan kullarının günahlarını affedeceğini söylüyor. Yapıp yapıp ölürken tövbe edenlerin değil. Cüppeli’yi dinleyen samimiyetsizlerde nasılolsa affedileceğiz, her türlü günahı işleyebiliriz düşüncesine kapılıyorlar. Peki Allah’ın adaletini, her amelin yazıldığını, insanın söylediği tek bir sözün bile hesabını vereceğini hiç mi düşünmüyorlar? Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. (NİSA SURESİ /18) Cüppeli tam üç saat boyunca espri üstüne espri yaptı, yanındakilerle katılarak bütün program boyunca güldüler. Şimdi soruyorum size bizim dinimiz nasıl espri konusu olabilir? Anlatılan konularda katılarak gülünecek ne var? Allah Kuran’da cenneti, cehennemi anlatırken ve diğer bütün konuları anlatırken son derece ciddi bir ifade kullanılır. Sonsuza kadar sürecek cehennem espri ile anlatılır mı? Böyle hikmetsiz ve alaycı bir anlatım hangi insanın kalbinde Allah korkusunu uyandırır? Hangi insanı samimi Allah’a ve dine yöneltir? Tam tersine dini bilmeyen insanlarda tamamen samimiyetsiz bir bakış açısının gelişmesine yol açar. Cüppeli konuştukça sürekli alaycı sorular ve gülüşmeler devam etti. Halbuki ahiret ve ölüm çok yakın. Bu programı seyreden herkes, orada o soruları soranlar da Allah’ın karşısında tek başına hesap vermek üzere duracaklar. O gün emin olun hiç kimsenin yüzünde öyle alaycı bir gülümseme olmayacak, hiç kimse öyle koltuğuna yayılmış bir rahatlıkta olmayacak, hiç kimse dünyada olduğu gibi kendine aşırı güvenmeyecek. Orada Allah’ın karşısında dururken başını öne eğip dünyadaki tüm samimiyetsizliğini itiraf edecek, o gün hiç de gülünecek ve alay edilecek bir konu olmadığını çok iyi anlayacak, o gün dünyadayken alaya aldığı şeyin kendisini kuşattığını ve cehennemden çıkmanın asla mümkün olmadığını anlayacak… Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu. (RUM SURESİ / 10) "Bunun nedeni şudur: Çünkü siz Allah'ın ayetlerini alay konusu edindiniz; dünya hayatı da sizi aldattı." Böylece ne ordan (ateşten) çıkarılırlar, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilir. (CASİYE SURESİ / 35) Bir insanı dinlerken bu ister hoca olsun, ister bir başkası bütün söylediklerini Kuran’la değerlendirin, aksi takdirde eğer inanırsanız ve güvenirseniz siz de onun yolundan gidersiniz ve sonuçta çok ama çok pişman olursunuz.
  24. Cübbeli Ahmet Hocanın dinimizi espri ile anlatması tam anlamıyla tarif edilemeyecek kadar büyük bir hatadır. Dinimiz espri ile anlatılamaz. O dinimizi anlatırken karşısında inanmayanlar kahkahalarla gülüyorlardı hatırlarsanız. Dinimizi alaya alanlar ahirette bunun hesabını çok şiddetli bir şekilde verecekler. Cübbeli ile ilgili yazdığım yazıları burada paylaşacağım Okuyup düşüncelerimi öğrenebilirsiniz.
  25. Kerkük Sorununa Çözüm Türk İslam Birliğidir Milletimizle aynı soydan gelen, aynı dili konuşan, aynı inancı paylaşan mazlum bir halkın haklarının korunması Türkiye'nin tarihi bir vazifesidir. Türkmen kardeşlerimizin huzur ve refahı, Türkiye için hem tarihi, hem ahlaki hem de siyasi bir sorumluluktur. Bunun sağlanması ise ancak Türk-İslam Birliği'nin kurulmasıyla mümkün olacaktır. Büyük acılar ve sıkıntılar yaşanan bölgede barışın hakim olması için, daha fazla geç kalınmadan, bir an önce Türk-İslam Birliği'nin kurulması yönünde adımlar atılması gereklidir. Türk İslam Birliği, aynı zamanda Irak'taki tüm Müslüman kardeşlerimizin huzuru, kurtuluşu, mutluluğu için de gerekli ve elzemdir. • Musul toprakları Birinci Dünya Savaşı sonunda, uluslararası hukukun gereklerine aykırı olarak ve bölge halkının istekleri gözetilmeden yeni kurulan Irak Cumhuriyeti'ne verilmiştir. Oysa, Lozan Konferası'nda İsmet Paşa'nın sunduğu tarihi, coğrafi, siyasi ve kültürel deliller tarafsız olarak değerlendirilse, uluslararası kanunlar uygulansa ve bölgede halkın ve Türkiye'nin istediği halkoylaması yapılmış olsa, bugün bu topraklar Türkiye'nin bir parçası olacaktı. Bu bilinmesi ve asla unutulmaması gereken bir gerçektir. • Bu gerçeğin anlamı, elbette Kuzey Irak'ı yeniden ele geçirmek değildir. Büyük Önder Atatürk`ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesine sonuna kadar bağlı olan devlet erkanımız, başta Türk Silahlı Kuvvetleri`nin Komuta Kademesi olmak üzere, Türkiye`nin Kuzey Irak`a yönelik bir işgal hedefinin ve niyetinin hiçbir zaman var olmadığını defalarca ifade etmişlerdir. • Ancak Türkiye, bu topraklarda yaşayan soydaşlarımızın ve elbette diğer tüm toplumların yaşadıkları acı ve sıkıntıları göz ardı edemez. Yaklaşık 90 yıldır yabancı devletler tarafından yok sayılan ve Irak yönetimleri tarafından da asimile edilmeye çalışılan Türkmen kardeşlerimizin güvenliğinin sağlanması, asırlar boyunca bölgede hakimiyet sürmüş bir İmparatorluğun varisi olan Türkiye'nin vicdani sorumluluğudur. • Türkmen kardeşlerimiz, ülke yönetiminde eşit söz hakkına sahip olmalı, diledikleri gibi ticaretlerini yapabilmeli, günlük yaşamlarını tüm haklara sahip olarak sürdürebilmeli, ibadetlerini özgürce yerine getirebilmeli, dillerini kullanabilmeli, hepsinden önemlisi can ve mal güvenliklerinin sağlandığından emin olmalıdırlar. • Saddam yönetimi boyunca bölgedeki tüm halklar çok büyük acılar çekmiştir. Yalnız Türkmenler değil Kürtler, Sünni Araplar ve diğer halklar da ciddi kayıplar vermiş, korku ve dehşet dolu günler yaşamıştır. Bu tarihi acılardan alınması gereken bir ders vardır. Bugün tüm halkların birarada huzur ve güvenlik içinde yaşaması imkanı oluşmuştur. Bu imkanı, hak ve adalet çerçevesinde bir düzen inşa ederek değerlendirmek varken, bir toplumun diğerini ezerek ve yok saymaya çalışarak hakka, hukuka ve vicdana sığmayan uygulamalar yapması kabul edilemez. • Bölgede akan kanın durması, Osmanlı dönemi boyunca hakim olan barışın yeniden tesis edilmesi, bölgede kardeşlik ve sevgi temelinde bir birliğin inşa edilmesiyle mümkündür. Geçmişte yaşananlar, geçmişte bırakılmalı, aydınlık bir geleceğin inşa edilmesi için tüm toplumlar uzlaşı ve hoşgörü ruhuyla hareket etmelidir. Aynı tarihe ve kültürel değerlere sahip, aynı inancı paylaşan bölge halkı birbirine anlayışla, saygıyla, sevgiyle yaklaşmalı, birbirinin düşmanı ve hasmı değil, koruyucusu ve hamisi olmalıdır. • Allah Kuran'da Müslümanların birbirlerinin kardeşleri olduğunu bildirmiştir. Müslümanların aralarındaki bazı kültürel farklılıklar birer ayrım unsuru değil, tam tersine topluma renk katan çeşitlilik ve zenginlik olarak görülmelidir. Ve bu kültürel farklılıklar asla herhangi bir çatışmaya temel edinilmemelidir. Allah'ın Müslümanlara emri, "Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak, dağılıp ayrılmamaktadır." Bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Türkmenler bu gerçekleri asla göz ardı etmemelidir. • Türkiye sahip olduğu geleneksel barışçı dış politikayı ve tarihin kendisine yüklediği "Osmanlı vizyonu"nu birleştirerek bölgeyi kucaklamak, bölge halkının tümünü kazanmak, onları ortak değerler üzerinde birleştirecek ve Türkiye`ye sempatiyle bakmalarını sağlayacak bir "kültür politikası" ve ekonomik atılım başlatmak durumundadır. Türkiye`nin "Musul-Kerkük Politikası"nın temelinde, bu bölgeyle zaten var olan kültürel ve ticari bağların güçlendirilmesi, bölgede istikrarsızlık ve kargaşanın önlenmesi, bölge insanlarının kalplerinin ve zihinlerinin kazanılması olmalıdır. Tüm bunların gerçekleştirilmesinin en önemli yolu ise Türkiye'nin önderliğinde, hakimiyetindeki tüm devletlerin üniter yapısını koruyan ve laik sistemiyle halkların din ve düşünce özgürlüklerini güvence altına alan, Türk-İslam Birliği'nin bir an önce tesis edilmesidir. • Bu birliğin sağlanması için devletler arasındaki ortak paydaların iyi değerlendirilmesi son derece önemlidir; dil de bu paydalardan biridir. Türki Cumhuriyetler arasında Türkçe'ye dayalı dil birliğinin sağlanması toplumların birbiriyle kaynaşmasına neden olacaktır. Dil birliği konusunda yapılacak atılımlar Türk-İslam Birliği hedefi için büyük katkı getirecektir. Kanaatimizce Türk devletleri arasında dil birliğinde esas alınması gereken Türkçe ise "Türkiye Türkçesi"dir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.