suheda_ tarafından postalanan herşey
-
kabalıkta sınır yok "YEMEKTEYİZ"
Hasan beyden sonra bence tas kebabıda yemeyelim zira o mutfağının hali aklıma geldikçe
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
canım benim teşekkür ederim
-
kabalıkta sınır yok "YEMEKTEYİZ"
Son zamanlarda tv de bir programa takıldım,daha doğrusu bir arkadaşım bulaştırdı pür dikkat izlerken ne izliyorsun diye sordum "bir yemek yarışması" dedi.. Şimdi şöyle oluyormuş her hafta farklı 5 kişi her akşam birinin evinde olmak üzere toplanıyorlar ev sahibi yemekler pişiriyor bunlara ikram ediyor sonrada diğerleri buna puan veriyor.Sonunda kazanan 10 bin ytl ödülü alıyor. E peki hepsi yarışmacı olduğuna göre puanlama adil oluyormu? İzlede gör dedi... Aman yarabbi ne kabalıklar ne hakaretler yarışmanın formatı gereği diye düşündüm ama bazende bu kadarda olmaz dedirten hakaretler.. E güzel kardeşim tamam karşında ki senin rakibin ama uğraşmış didinmiş elinden ne geliyorsa yapmış,lokmayı peçeteye tükürmekte neyin nesi?beğenmediğinin başka bir ifadesi yokmu?yahu lokmayı yut öyle eleştir ölürmüsün? Tamam orda eleştirme mecburiyetin olabilir ama bunca hakarete ne gerek var.Hani verilen emeğe saygı!!!! Samimi söylüyorum bana evimde bir misafir o şekilde davransa evden kovarım,sırf üç kuruş para alacağım diye insan onurunu bu kadarda çiğnetmez ki.. Eleştirecek her şey bitti tüm bunlardan bardak,tabak,kaşık,çatalda peçete sandalyede nasibini alıyor aklınıza ne gelirse.. ...Ve ağızdan çıkan her kelime.. Tüm bunlara rağmen genede izlemeye çalışıyorum..Bir tek mutfağı pis görünen yarışmacıda bakamıyorum. Birde artık espiri konusu oldu aramızda "yemekt ne var" sorusuna karşılık "hasan beyin çorbası,selen hanımın böreği"deyip gülüyoruz
-
bacak arasındaki beyinler
Bugün hiç birinizin hoşuna gitmeyecek can sıkıcı,mide bulandırıcı bir şeylerden bahsetmek istiyorum..Ve hepimizin zaman zaman gezatelerde,tv'de,nette rastladığı haberler,yazılar.. Yakın akrabalarımdan genç bir bayan anlatıyor bana,10 yaşlarında ki kızı işyerinde yanındayken canı sıkılıyor buda oturtuyor internetin başına "hadi hikaye bul ve oku" diyor.. Biraz sonra çocuk annesine seslenip ekranda okumaya çalıştığı şeyin ne olduğunu soruyor."Yanına gidip ekrana bakmamla kapatmam bir oldu" diyor. "Sadece konu başlıklarından bazılarını gördüm" diye anlatıyor.İnsanın söylemeye dilinin varmayacağı benimde burda net bir şekilde yazamayacağım cümleler... "annemi nasıl.........."kızkardeşimin güzel........."amcamın........" bu boş bıraktığım kısımlara aklınıza gelecek en ********* kelimeleri ekleyebilirsiniz... Çocuk google'ye hikayeler yazınca en çok tıklanan sayfa en üstte olduğundan ilk oraya tıklıyor "ensest hikayeler"... "10 yaşında bir çocuk nasıl izah edebilirim ki"diyor. "Bunlar hiç güzel değil kızım biz başka güzel masallar bulalım"dedim ve dikkatini dağıttım diye anlatıyor.. ...Ve bana gözlerini kocaman açıp soruyor "sence bunlar gerçekten yaşanıyormudur? Ne kadar kabul etmek istemesekte ve ne kadar bize uzak gelsede yaşanıyor,hadi yaşanmadığını varsayalım peki o iletileri oraya yazan insan hangi düşünce ile yazıyor dersin?demekki gerçekten böyle bir arzu içerisinde ki duygularını hayale dönüştürüp oradan yazıya çevirip insanlarla paylaşabiliyor aslında bana sorarsan pek bir fark yok arada.. Nasıl olur diyor aklım almıyor... Benimde almıyor ama benim yada senin akılının almaması bunların yaşandığı gerçeğini maalesef değiştirmiyor. Bir insan annesini,babasını,çocuğunu,kardeşini yeğenini,nasıl olurda cinsel yönden arzulayabilir? Üstelik ben bir insanın aşık olmadan biri ile beraber olma ihtimaline bile inanmak istemezken..Çünkü ben aşkın özünün cinsellik olduğunu düşünüyorum.. Bu nasıl bir önüne geçilmez bir duygudur ki karşındakinin kim olduğu önemini yitirebiliyor...Hayır yok öyle bir şey,bunlar sapık,bunlar ruh hastaları,bunlar en ağır cezaları hak eden beyinleri bacak aralarında sıkışıp kalmış insan olamamış ne idüğü belirsiz yaratıklar... Sexin bile bir onuru vardır.Dinde belli hukukta belli evrensel kanunlarda belli... Çıktımı bir insan bu çizgilerin dışına yada bırak çıkmayı çıkmaya meyil ettimi vuracaksın yaftayı,alnında o etiketle dolandırıp sonra imha edeceksin.. ...Sonra kimbilir etrafımızda bile vardır dedik,nereden bileceksin belkide selam veriyoruz konuşuyoruz,belkide çok iyi bildiğimiz insanlardan bile bazıları böyledir.Düşünsenize ne korkunç bir durum..
-
HOŞÇAKAL...
hoşçakal külahta dondurmam, armut ağacında ki salıncağım hoşçakal herkesin içerisinde şaplatarak çiğnediğim sakızlar,tırmandığım duvarlar,annemin saçımı tarayıp örmeleri,beyaz yakalığım,dizlerimin yaraları,bakkallardaki cam faunuslar içerisinde ki şekerlemeler hoşçakal sokak oyunlarımız,eve girmeyip annemizden istediğimiz reçelli ekmelerimiz,huzur içerisinde ki uykularımız....hoşçakal çocukluğumuz
-
AŞKSIZ EVLİLİKLER !
ne çok aşk kelimesi geçti yazının içerisinde yahu..cevapmı?yandığınızın resmidir..
-
ŞU HAYATTA NELER ÖĞRENDİK...
öğlen yemeğinde döner ve ayranı fazla kaçırınca uykumuzun geleceğini
-
'Atatürk yaşasaydı yargılanırdı'
O kadın o sözleri orada kullandıysa bunun Türkiye'ye girişi engelenmeliydi? git nerede istersen orada konuş.. Hey gözünü sevdiğimin Atatürk'çü geçinenleri hep derim ya şu ülkede bir tane samimi Atatürk'çü bulursam dişimi kırıcağım.. Kendi çıkar ve düşünceleri için Atatürk'ü kullananları çok gördükte böylesine ilk kez şahit oluyoruz... Bu ne cesarettir bu nasıl bir cürettir anlayamadım gitti...
-
HAYALİMDE Kİ RESİM
Kumru değilmi o? her sabah işe giderken şehrin içerisinde ki bulvarda sırayla besliyor bunları esnaf,öyle akıllılar ki tam saatinde hepsi geliyor çatılarda balkon kenarlarında yığılıp bekliyorlar ta ki esnaftan biri elinde yem torbası ile gelip yemleri saçmaya başlayıncaya kadar hepsi iniyor aşağıya,bizde yoldan geçenler ürkütmemek için otoyolun kenarından yürüyoruz işin tuhaf yanı diğer saatlerde ortalıkta gözükmüyorlar ama her sabah sözleşmiş gibi toplanıp geliyorlar. Bir belgeselde izlemiştim kuşları anlatıyordu adam ve aynen şöyle bir ifade kullanmıştı"kuşların ne kadar zeki olduğunu bilseydi insanlar birine hakaret etmek için kuş beyinli demezlerdi"
-
Yar...
ee şekerim sende bir zahmet beyazla renklendir yazını,yada boşver üşenirsen ben yaparım
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
hiç bir şey anlamadım ne demek öğretmen öğrenci?
-
en çok neden korkuyorsunuz?
Süheyla kim be?
-
YOL İKİYE AYRILDI
Cok yakin bir arkadasim bizi dogumgunune davet etti. Pasta kesilmeden az once, hepimize Robert Frost'un Sapilmamis Yol siirinin (Yol Ikiye Ayrildi diye de tercume edilmistir) yazdigi birer kagit verdi ve hayatimizda sapmadigimiz hangi yolun, kaderimizi degistirdigini anlatmamizi istedi!Once sicak bir ogleden sonrasi gevsekligiyle bu gorevi protesto edip, dedikodu yapmayi tercih edecegini soyleyenler cikti. Sonra kendimizi kaptirdik… Bir arkadasim, Amerika'da aldigi parlak bir is teklifini reddedip, asik oldugu icin Turkiye'ye dondugunu, sapmadigi o kariyer yolunun kaderini nasil degistirdigini anlatti. Bir digeri kendisini yipratan bir aski, evlilik arifesinde nasil ani bir kararla bitirdigini… Bir baskasi, asla cocuk yapmayi planlamadigi bir donemde karsisina cikan bu yola, nasil aniden saptigini… Bir digeri de isletme egitimini arida birakip istedigi bambaska bir meslegin pesinden gittigini… ARKAYA BAKMAMAK LAZIM Sadece is, ask ve cocuk alanindaki yollardan bahsedilmedi tabii. Kilo vermek, seyahate cikmak, birinin suratina telefon kapatmak gibi ufacik kararlarin bile hayati ne kadar cok etkileyebildigini konustuk. Oteki yol secilseydi senaryo nasil gelisirdi, kimimiz uc asagi bes yukari tahmin ettik, bazilarimiz hayal bile edemedi. Ama herkes sectigi yoldan uc asagi bes yukari memnun gorunuyordu. Ben dergi editoruyken, bir aksamustu calan telefondan bahsettim. Telefonun obur ucunda atv'nin tanitim bolumu vardi ve yeni hazirlamakta olduklari bir programin anlaticiligi icin deneme cekimi yapip yapamayacagimi soruyorlardi. Programin adi g.a.g. olacakti. Onumde iki yol vardi, 'Cok tesekkurler, ilgilenmiyorum,' demek veya onlarin rica ettigi gibi alt kata inip yuz yuze konusmak… Sebebini bilmiyorum ama ikinci yolu sectim! Ve galiba hayatimin en dogru kararlarindan birini vermis oldum! Dun bir roportajda, geldigim noktada nelerin etkili oldugunu sordular. Calisma mi, yetenek mi, sans mi? Belki hepsi. Belki de hicbiri. Galiba kaderimizi esas degistiren, verdigimiz cesurca kararlar. Bir yolu secmek ve sonra arkaya bakmamak… Secret kitabi ve belgeseli, bu yil butun dunyada olay yaratti. Etrafta arabasinin dikiz aynasina, bilgisayarinin, buzdolabinin uzerine 'Bir hafta icinde aski bulacagim,' 'Trilyonlarca para kazanip villa alacagim,' 'Kisa zamanda basarili ve unlu olacagim, herkes bana bayilacak,' yazmis insanlar goruyorum. Kusura bakmasinlar, bu ipuclarini gorur gormez, onlar hakkinda ilk dusundugum; umitsiz durumda olduklari! 45 yasinda birinin Olimpiyat kosucusu, iki lafi bir araya getiremeyen bir cahilin, aniden unlu bir romanci olmasi icin Secret degil, mucize gerekir! Ama suna katiliyorum, hayatta dogru yollara sapmak, insanin kendi elinde. Hatta bazen o yollari yaratmak bile! Robert Frost'un siirinin son kitasi soyle: Anlatacagim derin bir ic cekisle Yillar yili, her zaman, her yerde Ormanda yol ikiye ayrildi Ve ben daha az katedilmis olani secince Butun farki bu yaratti! Galiba yol ayrimlarinda ilk dusunulen ve uygulanan kararin hep en dogru karar oldugu zamanla ortaya cikiyor. Herkes kendi yolunu kendisi sectigi zaman kader daha merhametli davraniyor. Zira pismanlik, yeryuzunun en faydasiz duygusu! Gulse ßirsel YOL İKİYE AYRILDI Yol ikiye ayrıldı güze batık ormanda, Gezemediğim için üzgünüm ikisini de Bir gezgin gibi tek başına, uzun süre Durdum, baktım en uzaktaki yola Bükülüyordu çalılıkların arasında; Ardından ötekine saptım güzellikten nasipli, Kim olsa onu seçmez miydi zaten, Çimenlerle kaplıydı fethedilmekti niyeti; İşin doğrusu yolların her ikisi de Gerçekte eşit ölçüde aşınmıştı, Ve ikisinde de seher eşit uzanırdı Yapraklara, ayak altında kararmamıştı renkleri Âh, ilkini bir başka güne bıraktım! Anlamadan bir yolun başka bir yola kavuştuğunu, Kararsızdım gidersem dönemem asla geri. Anlatacağım derin bir âh ile bu durumu Yıllar yılı her yerde her zaman: Yol ikiye ayrılmıştı ormanda ve ben-- Daha az katedilmiş olanı seçtim, Ve bütün ayrımı yaratan da buydu. Robert FROST bir arkadaşım mail olarak göndermiş bu yazıyı çok hoşuma gitti paylaşayım dedim.. gerçekten hepimiz mutlaka hayatımızın bir döneminde yolu ikiye ayırmadıkmı?
-
en çok neden korkuyorsunuz?
söylemeden geçemiyceğim hayatta en çok bundan korkuyordum
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Yalnızca Deniz Kızı' na
-
En cok sevdiginiz uye kimdir?
seni zaten sevdiğimi biliyorsun?ama o başka
-
AŞK-I HAKİKİ
Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz Bu ne yaredir ki çare bulunmaz Aşkın pazarında canlar satılır Satarım canımı alan bulunmaz Yunus öldüdeyu selan verirler Ölen beden imiş, aşıklar ölmez Yunus Emre Âşık olunmaz Âşık doğulur — Bilmiyorum dedi genç! Kız – Elimi tut. Dedi. –Tutamam dedi yılgın gözleriyle çocuk… Kız ani bir irkilmeyle kendine geldi, sarsıntıda ne kadar öylesine kalakalmıştı bilmiyordu. Birden koşmaya başladı, sokağın sonundaki köşeyi dönünce yerinden fırlayacakmış gibi atan kalbini duvara yasladı ve sordu: Hani seviyorum demişti, bitti mi yani? Sevgi biter miydi, bilemedi düşünmek istemedi, işine öyle geldi devam etti yoluna… Ve böylesine binlerce kırılış vardı hayatın içinde akıyordu sessiz akan ırmak gibi.”Seviyorum” derken acaba kendimizi mi kandırıyorduk karşımızdakini mi? Yoksa sevmekle tutkuyu mu karıştırmıştık da haberimiz olmamıştı. O halde seviyorum demek yerine sana tutkuluyum daha doğru bir kavram kullanımı olmaz mıydı? Milattan önce Aristo evrenin beş elementten oluştuğunu söylemiş. Hava, toprak, ateş, su ve ESİR! Toprak, hava, su ve ateşi biliyoruz ancak peki ya esir? Esir bu dört elementi bir arada tutan görünmeyen bir element. Yani evrenin bünyesinde her daim sabit olarak kaybolmadan duran –belki şekil değiştiren- ama asla kaybolmayan bir element; EVRENSEL SEVGİ! Hepimiz biliriz, Yaratıcı sevgiyle bir nur yarattı. Bu nur Yaratıcısından öylesine etkilendi ki, O’na “la ilahe illallah” dedi, Yaratıcı ondan hoşnut oldu ve bu cümleye “Muhammed un resulullah “ diyerek lütufla karşılık verdi. Böylece yaratılan ilk nur o güzeller güzelinin ruhu oldu… Sonrasında Yaratıcı diğer ruhları yarattı ve onlara sordu “elestü bi Rabbikum?”Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Ve ruhlar cevaben “Kalu bela” dediler. İşte ruhlar o anda orada sevgiyle donatıldılar… Sevgiyle yaratılan, sevgiyle yoğrulan bu ruhlar bedene büründüklerinde zaten sevgi istidadıyla doğdular… Kimisi keşfetti bu istidadı asıl sahibine teslim etti; Yunus oldu, Hallaç oldu, Mevlana oldu… Kimisi açmadan sandukasını göçüp gitti… Kimisi sandukayı nahoş mekânlara açtı da helak oldu… Sır da onlarla kayboldu… O büyük sır aşktı da insanlar zamanla bunu tutkuyla karıştırır oldu... Tutkunum demek yerine daha hoş diye aşığım dediler. Oysa aşk sarmaşık manasındaki” ışk” tan gelirdi. Nasıl ki ışk yapıştığı duvarı nemli olsa da bırakmazsa aşk da öyle bırakmazdı sevdiğini… Sevgi bitmezdi, tutku biterdi… Âşık olunmazdı, Âşık doğulurdu… Kız durdu ve düşündü… Devam edemedi yoluna kafasındaki yığınla soruyla… Gidecek bir yer bulamadığından kalbine döndü… Evine! Dost’un evine!.. Gördü Sırrı ve sustu… Gülümsedi geleceğine, Güneş doğdu geçmişine… Gördü kız; Aşk ona gülümserken hiçbir şey kaybetmeden yerli yerinde… Ve sessizce fısıldadı yanındaki güle: Allah’ı bulan neyi kaybeder, Allah’ını kaybetmişsen halin zaten derbeder! alıntı
-
'Atatürk yaşasaydı yargılanırdı'
Tunceli Belediye Başkanı'ndan skandal sözler Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, Brüksel'de düzenlediği basın toplantısında akıl almaz iddialar ortaya attı. Zaman Gazetesi'nde bugün Selçuk Gültaşlı imzası ile yayınlanan habere göre, Abdil, Tunceli'de hükümetin yolları yaptığını anlattı. Ancak bu yolların yapım amacını Dersim katliamına bağladı. 1930'lu yıllarda gerçekleştirilen Dersim harekâtının tekrarlanmak istendiğini iddia eden Abdil, daha sonra sözü PKK'ya getirdi. Teröristler için 'gerilla' diyen Tunceli Belediye Başkanı, şehirdeki güvenlik uygulamalarından yakındı. Abdil, kentin girişi ve çıkışında çok sayıda kontrol noktası olduğunu ve sanki başka bir ülkeye girildiğini söyledi. Avrupa Parlamentosu'nda yapılan 'Dersim soykırımı' konferansı için Brüksel'de bulunan Abdil'e, DTP milletvekilleri Şerafettin Halis ve Aysel Tuğluk eşlik etti. Diyarbakır Milletvekili Tuğluk, "Üstümüzden ordular geçti." derken, Tunceli Milletvekili Halis, Dersim isyanında Türk askerlerinin hamile Kürt kadınlarının karınlarını deşerek cinsiyet tespiti yaptıklarını iddia etti. Avrupa Parlamentosu'nda ilk kez yapılan "Dersim soykırımı" isimli konferansa katılmak üzere Brüksel'e gelen Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, burada skandal iddialarda bulundu. Belediye Başkanı Abdil, AP Milletvekili Feleknas Uca ve DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ile birlikte basın toplantısı düzenledi. Terör örgütü PKK üyeleri için "gerilla" ifadesini kullanan Tunceli Belediye Başkanı, iki vatandaşın asker tarafından tarandığını, Hasan Şahin isimli bir vatandaşın sırf bir PKK "gerillası" babası olduğu için öldürüldüğünü iddia etti. Kentin girişi ve çıkışında çok sayıda kontrol noktası olduğunu ve sanki başka bir ülkeye girildiğini ifade ederek, kendi makam aracının da asker tarafından sık sık durdurulduğunu söyledi. Telefonlarının dinlendiğini iddia eden Abdil, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürtlerin barış çağrılarına olumlu cevap vermediği için bölgeye ziyaretinde olumlu karşılanmadığını öne sürdü. Belediye Başkanı, konferansta yaptığı konuşmada ise terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki baskıların kaldırılmasını ve barış önerisinin kabul edilmesini istedi. 'Atatürk yaşasaydı yargılanırdı' İki DTP'li milletvekili ile Tunceli Belediye Başkanı'nın katıldığı toplantıdaki yabancı konuşmacılar da şok iddialarda bulundu. Prof. Dr. Ronald Mönch, Dersim'de yaşananların 'insanlık suçu' olduğunu savunarak, Atatürk ve dönemin Bakanlar Kurulu üyeleri ile üst düzey askeri yetkililer için, "Yaşasalardı savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerekirdi." dedi. Taşnaklara yakınlığı ile bilinen Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Hilda Çoboyan da konferansta yaptığı konuşmada, tartışılacak iddialarda bulundu. Çoboyan, "Dersim kızılbaşlığının, paganlık, Hıristiyanlık ve Alevilik karışımı" olduğunu iddia etti. Çoboyan, Osmanlı döneminde çok sayıda Ermeni'nin Dersim'e gelerek dinlerini değiştirdiklerini kaydetti. Toplantı sonrası kabul edilen sonuç bildirgesinde Dersim olayları "soykırım" olarak nitelendirildi ve Türkiye'nin "soykırım" mağdurlarına tazminat ödemesi, idam edilen isyanın lideri Seyit Rıza'nın mezarının tespit edilmesi, "soykırıma" ilişkin AB üyeleri, ABD ve Rusya'nın arşivlerini açması gibi talepler sıralandı. alıntı vatan Ruhlarının çirkinliği yüzlerine yansımış,hergün zehir zemberek açıklamalar yapan bu bölücü zihniyetlere nedense kimseden doğru dürüst bir tepki bile gelmiyor.. Bir film çekti diye olmadık hakaretlere maruz kalan Can Dündar'a gösterilen tepkinin yüzde biri bile bunlara gösterilmiyor.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
Bir şey sormak istiyorum müsadenizle.. daha geçenlerde bir opera sanatçısı!çoğunluğu çocuk olmak üzere 16 kadına tecavüz etmiş,taciz falan değil tecavüz.. Konuyla ilgili başlığı ben açtım nedense aynı başlıkta Üzmez olayı yorumlarına dönüştü Neden bu konuda bir yorum yapmaktan kaçınırken bu H.Ü olayını hergün irdeleyip irdeliyip duruyorsunuz?Burda kasti bir davranışmı var yoksa tecavüz kimilerine serbestte bizimmi haberimiz yok? Yada adamı size cazip gösteren şey takındığı dindar maskesimi?bir müslümana böyle bir şeyi yakıştıramadığınız içinmi bu konu diğer tecavüz olaylarından çok daha etkiliyor sizi.. Kardeşim bu ülkede Hüseyin Üzmez olayı ne ilk nede sondur ben artık bu konunun iyice mide bulandırdığını düşünmeye başladım. Halen Güneydoğuda 14-15 yaşındaki kız çocuklarını dedesi yaşındaki adamlara üç kuruş karşılığında satan aileler var..yokmu? Peki bunların bu Hüseyin Üzmez olayı ile ne farkı var? Allah aşkına yahu..olayları ve neticeleri değerlendirirken siyasi görüşünüzle sosyal yapınızı göz ardı edin birazcık,bu zihniyetle nasıl objektif ve adil olacaksınız? Dipnot:hemen birileri atlayıp beni Üzmezi savunmakla itham edecektir konuyla ilgili yorumlarım mevcuttur....
-
ruhum bedenime dar geliyor bu aralar
Bu şehri mi sana benziyordu, yoksa sen mi bu şehre benziyordun karar veremezdim eskiden. Gökyüzündeki bulutlar yağmuru içinde sakladığında, seni görürdüm onlarda; sende gözyaşlarını içinde saklardın kimseler görmesin diye. Sokak lambalarının altında seni arardı gözlerim, sararmış yapraklar arasında. Şimdide arıyorum ; çünkü ben yüreğim her daraldığında, her düştüğüm boşluklarda sana koşardım.Şimdi de daralıyor ruhum, çıkmazlarda arasında kayboluyor.Artık sana benzettiğim bu şehrin sokaklarında bulamıyorum seni. Ruhum daralsa da koşamam sana. Enkazlarda altında kalsada ruhum artık bulamam seni. yüreğine sağlık Candan Erçetin'in şarkısı geldi aklıma bu şehir insana tuzak kuruyor bu şehir insanı uzak kılıyor bu şehir insanı hayli yoruyor bu şehir insanı hep kandırıyor senin için yazılmış her şiir bu bedenin olsa keşke bak bir ömrü verecem işte bu şehir benim bir demir atmış ki gönlüm yosun tutmuş limanda kalmış toprağında servetim var anılarım çocukluğum ve geleceğim bağlamış elimi kolumu ne kadar uzağa gitsem de kopamadım ne kadar yakınsam ona ben o kadar uzağım ondan her taraf tuzak her bir yer yalan tutulmamış ki hiçbir söz hep yalan dolan var bu şehir insana tuzak kuruyor bu şehir insanı uzak kılıyor bu şehir insanı hayli yoruyor bu şehir insanı hep kandırıyor gel bu şehrin havası böyle kalsın aynalar yalancıdır bu şehrin dört bir yanında ayna var alımlıdır bir kandırır ki anlamazsın verilen sözler unutulur belki yarına umut olur fakat bu şehir unutturur bazen hatırlatır ve ağlatır güldürür bir gün yaşarken bir gün öldürür bir türküdür bu duyduğun senin için dikenli gül ve yaşanacak bir gündür bu şehirde doğdum bu şehirde söndüm gel biz şehrin havasına hiç uymayalım birbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalım bir de şehirli türkü tutturup karşılıklı seninle şehre inat dert üstüne dert koymayalım ayrılmayalım gönül bir bağlanmış ki sorma her güneşli gün ve her yıldızlı geceyi özler o da bizim gibi kardeşiz biz sanki, yağmuruyla ıslanan ağaç gibi kökünden bağlı kopmaz, özümdür o bilinmez sözüm var and içilmiş bir günde dört mevsimmiş bu şehir benim ve bu şehir bizimmiş anla pes etmedik umutla yürüdük işte her gün aynı yolda bırakmam, terk etmem ben gitmem bu şehirden gel bu şehrin havası böyle kalsın, tuzakla dolmuş her yer yorulmuş tüm bedenler acep neden? bırakmam, terk etmem ben gitmem bu şehirden
-
1000 küsur yaşında olsaydınız ...
o kadar eskiye gitmeye gerek yok Fahriye ile Atatürk'ün evlenemesini sağlardım
-
ANKET: LEGOLAS MI? ARAGORN MU ?
tek kelime ile Aragorn tabiki..
-
20 Soru
- en çok neden korkuyorsunuz?
her şakanın altında bir gerçek vardır sözü umarım bu iletinle beraber tarih olmuştur...- Eski Sevdiğiniz Geri Dönüyor
hep kıl olmuşumdur biliyormusun bu uyduruk felsefi sözcüklere neymiş "aslında giden değil kalandır terkeden"yav adam toplamış eşyayı çarpmış kapıyı gitmiş,bak dikkat et gitmiş kovulmamış,terk etmiş işte bu kadar basit bunu ağdalamanın anlamı ne....geride kalanın kendini teselli için uydurduğun söz bak aslında ben terk ettim haa - en çok neden korkuyorsunuz?
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.