Zıplanacak içerik

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Türk Tarihi
    Sn.Kaplan, tartışılan mevzuyu yanlış anlıyorsunuz. Mevzu, Osmanlı hanedanının, Türk soylu olup olmaması değil. Türk kültürünü benimseyip benimsememesi…Yani, gerek devlet yönetim biçiminde, gerek müzik, sanat, edebiyat konusunda, gerek kullandığı saray dili ile, gerek Padişahların bir tanesinin bile Türk ismi taşımaması ile gerekse Türklere olan tavrının sorgulanması…Selçuklunun yöneticilerinin çoğunun ismi de Farsça idi ama arada Alparslan, Kılıçarslan gibileri de vardı. Selçuklu gerek devlet yönetimiyle gerek kültür ögeleri ile Türklükten uzaklaşmamıştı. Yani, nasıl ki bugün Amerikan kültürüne hayran, dilini, yeme içme alışkanlıklarını, dinlediği müziği Amerikan kültürüne uydurmuş birinin Tatar, Türkmen, Yörük kökenli olması onu Türklüğe yaklaştıran bir unsur olmazsa aynı şey Osmanlı için de geçerlidir. Ayrıca, Osmanlının Türke düşman olması sosyolojiktir dedik ırksal değil. Yani, göçebe Türkmenlerden vergi alamayan ve onları yerleşik düzene geçmeye zorlayan Osmanlının Türk düşmanlığı ırksal değil onun yaşama tarzına bakışı ile ilgili. Osmanlıda Türkler için ‘Etrak-ı bi idrak’ denir mesela… Atatürk’ün soyadı ve yaptıkları yeter, karıştırmayalım. Atatürkçüler ırkçı değildir.
  2. Sn.Mavi, şimdi hukuktan bahsedenler, eskiden Susurluk olayından sonra ‘Aydınlık için bir dakika Karanlık’ eylemini yapan ve o zaman da hukuktan bahsedenlerdi. Derin devlet her ülkede vardır. Önemli olan derin devletin başka ülkelerin güdümüne girip ülke çıkarlarına aykırı eylemler yapmaması gerektiğidir. Ayrıca, bu eylemlerin devlet otoritesine bağlı bir şekilde olması esastır. Bu otoriteyi kabul etmeyip, kendi otoritelerini ve uyuşturucu işi gibi kendi finans kaynaklarını kuranların, işi keyfi ve çıkar amaçlı adam öldürmelere kadar götürüp çeteleşenlerin derin devlette yeri olamaz. Bu işi laubaliliğe götürüp aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle, en sonunda her şeyin deşifre olmasına yol açanlar ve bu yüzden dolaylı olarak Türk devletine zarar verenler kahraman olamazlar.
  3. Sn.Kaplan, Soner Yalçın’a inanmayacaksak, o dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın Başbakanlık müsteşarı Kutlu Savaş’a hazırlattığı ‘Susurluk Raporu’ na da mı inanmayalım ? Ayrıca, Soner Yalçın o kitabında, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’un dindar olmadığını değil, Atatürk devrimlerine karşı olmadığını ifade ediyor. Çünkü, onun Mısır'a gidişini Atatürk'e karşı olduğu içinmiş gibi gösterenler var. Biz de onları çok iyi biliriz. Siz de Atatürk'ün medenileşme hedefini hayvan gibi beden açmak olarak anlıyorsanız size diyecek bir lafım yok.
  4. Hiç birinde...Anayasa Mahkemesi üyesi olabilir ama Başkanı olamaz!
  5. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Türk Tarihi
    Osmanlı kendi devrine göre gelişmiş ve bir çok etnik unsurun barış içerisinde yaşadığı bir imparatorluktu. Dönemindeki imparatorluklar ile kıyaslandığında bu daha kolay anlaşılır. Günümüze göre değerlendirmek hatadır. Osmanlının, imparatorluk olması dolayısıyla tabii ki emperyal, yayılmacı, sömürgeci bir tavrı vardır. Ancak, Osmanlı ele geçirdiği topraklara sömürge gözü ile değil, vatan gözü ile bakmıştır. Yani, her zaman getirileri ile götürülerinin hesabını yapıp ta hareket etmemiştir. Yani, İngilizlerin yaptığı gibi sömürecek bir şey kalmadığında bırakıp gitmemişlerdir. Örneğin, Balkanlarda kimi zaman toplanan vergilerin, yapılan bayındırlık yatırımlarından daha az olduğu zamanlar olmuştur. Nitekim, Balkanlardaki onca Osmanlı eseri, camii, köprü, medreselere rağmen, Anadolu'da çok az Osmanlı yatırımı yapılmıştır. Anadoluda gördüğünüz camiilerin, köprülerin, hanların, kervansarayların, medreselerin çoğu Selçuklu döneminden kalmadır. Ayrıca, Osmanlı saray kültürü hiç öyle küçümsenecek bir kültür değildir. Enderundaki eğitim yükselme zamanındaki diğer ülkelerin eğitimleri ile kıyaslanamaz. Yani, Kanuni zamanının Enderun, bugünkü Harvard, Oxford, Yale ne ise odur. Duraklama ve gerileme dönemlerinde bu durum tersine dönmüştür o ayrı.
  6. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Politika Bilimi
    Birincisi, Türkiye hiç bir zaman, 'Tehcir olmamıştır' dememiştir. Türkiye'nin tezi; 'Tehcir olmuştur, ölenler 1,5 milyon değil, taş çatlasa 200 bindir. Bu da soykırım değildir, savaş şartlarında gerçekleştirilmek zorunda kalınmış bir uygulamadır. Tehcir öncesi yaşanan olaylarda ölenler karşılıklıdır. Ermeniler o dönem, Rus orduları ile ve çeteler kurarak Doğu Anadoluda etnik temizlik yapmaya, hem Türkleri hem de Kürtleri yani müslümanları hedef almışlardır. Müslümanlar da buna tepki vermiştir. Bunların bir kısmı yaklaşık 200 bini de Ermenistana kaçmıştır yani ölmemiş, öldürülmemiştir' Osmanlı arşivlerine ve bazı Rus kaynaklarına dayanılarak ortaya konulan görüş budur. İkinci konuda haklısınız, 'Soykırım yapılmıştır' demek suç olmamalı... Bu konuda, Türkiye'nin çağrısı; ' Arşivlerimizi ( Osmanlı, Erivan, Rus ) karşılıklı açalım, tarihçiler belgelere dayalı olarak konuyu tartışsın, gerçekleri ortaya koyalım' dır. Buna yanaşmayan, Ermeni diasporasındaki ve Ermenistandaki, Ermeni milliyetçileridir. Arşivler açılırsa, Bu iddianın geçersiz olacağını bildikleri için, buna yanaşmayıp, konuyu siyasi bir dava haline getirmişlerdir. Çünkü, Ermeni diasporası, milli kimliğini, Türkler tarafından soykırım yapıldığı iddiasına dayandırmaktadır. Bu sayede, bulundukları ülkede milli kimliklerini kaybetmiyeceklerini düşünmektedirler. Türkiye'nin güç faktörü olmasını sağlayacak olan, K.Iraklı Kürtler yada Ermenistan'ın desteği değil de, bölgedeki çıkarları gereği Kürt ve Ermeni lobisinin politikaları ile hareket eden ABD, Fransa gibi ülkelerin Türkiye'ye kösteğinin olmamasıdır. Bu mantık yanlıştır. Osmanlının, Batılı devletlere olan Düyun-u Umumiye borçlarının %65'i yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine ödettirilmiştir. Diğer %35'lik kısmı kurulan diğer devletler arasında bölüştürülmüştür. Türkiye'nin borcunun en son kalan kısmı 1954 senesinde ödenmiştir. Benzer şekilde, Ermenilerin, soykırımı kabul ettirdikten sonra, tazminat ve toprak talepleri vardır ama bir farkla, tazminatı, borçlarda olduğu gibi diğer Osmanlı topraklarında kurulan devletlerden de değil, sadece Türkiye'den istemektedirler. Aynı, Yahudi soykırımı için Almanyanın ödediği gibi...
  7. Hatırlarsanız, ben bunları foruma ilk üye olduğum zamanlarda da söylüyordum. Israr ederseniz getiririim o mesajları ve sizin yazdıklarınızı. Ama anlamamakta neden ısrar ettiğinizi anlamadım. Ben isyan sebeplerinden bahsettim, isyan sonucu getirilen önlemleri ( Takri-i Sükun kanunu ( huzurun sağlanması ) ) ortaya koydum. Şimdi bana isyan sebebini yayındır, eğitimdir diye verirseniz yanlış olur. O zaman size sorarım, Türkiye ne zaman TV yayınına başlamış da, bu, örneğin Şeyh Sait isyanının sebebi olmuş ? Türkiyede eğitim ne zaman mükemmel ve yaygın olmuş ta sıra Kürtçeye gelmiş ? Arkadaşım, yeni kurulan bir devletten, imparatorluk artığı etnik unsurlardan ( Türk, Kürt, Laz, Çerkez... ) sonraki milletleştirme sürecinden bahsediyoruz. Bunun adı asimilasyon değildir. Ortak bir dil, ortak bir kültür etrafında toplamaya çalışmaktır. Bakın, size bir örnek vereyim, o dönemki ortaokul müzik kitaplarında Lorke Türküsü öğretiliyordu. Anlatabildim mi ? Bugün, Kürtlerin %60'ının hala Türkçe bilmemesi bu milletleşme sürecinin tamamlanamamış olduğunu gösterir. Bir gram Türkçe bilmeden, Kürt kökenli Türklere, Kürtçe eğitim yapılması, o insanları hem devletten hem milletten koparıp yabancılaşmaya götürmez mi arkadaşım ? 80 darbesinde, K.Evren'nin dil yasağı koymasındaki nedeni de daha önce açıklamıştım, hatırlarsanız. Hani Güneydoğuda bir okula gitmiş, bakmış kimse Türkçe bilmiyor, EĞİTİM TAMAMEN KÜRTÇE yapılıyor. Dil yasağını bunun üzerine koymuş. Yasak denilen şey de, mitinglerde, eğitimde, yayınlarda kullanılması. Öyle, konuşulana karışan olmamıştı. Bence, Evren bu yasakla abartmıştır ki bunu kendisi de kabul ediyor bugün. Ben olsaydım ne yapardım mesela, öncelikle, Türkçe bilen öğretmen tayin eder, eğitimi süratle Türkçeye çevirir, bu arada seçmeli Kürtçe-zorunlu Türkçe dersi de koyardım. Böyle yapılmamıştır. Asker mantığı ile hareket edilmiştir. Yani, bilirisin askerlik yaptıysan, askerde bir kişinin suçu tüm birliği bağlar. Sadece, o kişi değil, tüm birlik ceza alır. Bu da onun gibi bir şey işte. Tamamen yanlış bir mantıktır. Not: Bu yazdıklarıma cevap vermeden önce, lütfen, Millet kavramı ile etnik grup tanımlarını ve Türk kelimesini anayasal tanımını göz önüne alın. Yazdıklarıma hemen tepki vermeyin anlamaya çalışın.
  8. Siz, takiyyeciliğin hangi anlamda kullanıldığını anladınız da mı bu yorumları yapıp, Ecevit'i, Baykal'ı bunlar arasına sokuyorsunuz ? Ayrıca, Sn.Politika'nın, en azından ben foruma üye olduğumdan beri aynı şeyden bahsettiğini de biliyorum. Ama, siz sanki, yeni bir şey bulmuş gibi seviniyorsunuz.
  9. Bu yorumda ısrar ettiğinize göre hala okumamışsınız yazılanları. Keşke, okuyup ta anlayıp öyle yazsaydınız.
  10. Değerli kardeşim, bana doğru yollarla hakkını isteyen bir Kürt kökenli Türk gösterebilirmisin ? Bana gösterebileceklerin sadece, 'efendim bana zorla Türksün diyen ırkçılar var, o yüzden ben Türk değilim, Kürdüm' diyen Kürt milliyetçileri... Bana bir tane bile ' ben Kürt kökenli Türküm, onun için beni etnik Türk olarak göstermeye kalkan yada sen Türk değilsin, Kürtsün' deyip te iş, aş vermeyen birini, Anayasa ve TCK'daki ırkçılıkla ilgili maddelere dayanarak savcılığa şikayet eden bir Kürt kökenli Türk gösterebilirmisin ? Bir tane göster ben de haklısın diyeyim. Etnik milliyetçiliğin karşısında etnik milliyetçilik yapılıyor, her ikisi de aynı kapıya çıkar, her ikisi de 'bölücülük'...Bu işin doğrusu Anayasadaki tanım. Anayasal hakkını arayan var mı ? Bir de farkettim ki, burdaki herkes sizi ikna etmek için seferber olmuş. Bir an komik geldi bana
  11. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Türk Tarihi
    Burada tartışılan mevzu, Osmanlının ırksal olarak Türk olup olmadığı değil, kültürel ve sosyolojik olarak Türk olup olmadığıdır. Ayrıca, yüzlerce yıllık, daha tümü çözümlenememiş Osmanlı arşiv birikimini, kendi soy ağacında bir tutman yanlış olur. Üstelik, Osmanlı arşivlerinde Osmanlı hanedanının soy kütüğü tamamen açıktır. Kimin kimle evlendiği, kimin kimin çocuğu olduğu bellidir.
  12. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Türk Tarihi
    Padişahların ismi Türk ismi değil Müslüman ismidir. Ayrıca, Ermeni ve Rum isimli paşalar da mevcuttur. Marko paşa gibi... Ayrıca, TC kanunlarında, vatandaşlığa geçenler Türk veya müslüman ismi alacak diye bir kaide yoktur. Vatandaşlığa geçenlerin sebeplerine bakmak lazımdır. ( Evlilik nedeniye müslüman olma, milli takımda oynama gibi ) Yani, Müslüman isimleri alınması devletin bir dayatması nedeniyle değil, sosyolojik sebeplerledir. Belki de Türk toplumunca kabul görme amacıyladır. Yani, bu konuda bir sorun var ise toplumun algılamalarındadır.
  13. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Türk Tarihi
    Osmanlı'dan kalan Düyun-u umumiye borçları, İmparatorluk üzerinde kurulan devletler arasında paylaştırılmıştır. Borçların %65'i Türkiye'ye düşmüştür. En son borç taksiti de 1954 yılında ödenmiştir.
  14. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Türk Tarihi
    Osmanlılar, Türk düşmanı değildi. Gerek sistemi gerekse geliştirdiği kültür ögeleri bakımından göçebe Türk geleneklerinin bir nevi yerleşik düzene yani tarım toplumuna geçişte uyumlaştırılmaya çalışılarak evrilmesi, yerleşik İran ve Bizans kültüründen ve dini açıdan Arap kültüründen yararlanarak gerçekleştirmiş olması, Türklükten uzaklaşmış gibi görülebilir yada hanedan için hibrit bir yapıdan, Ortadoğu-Orta Asya-Bizans sentezinden bahsedilebilir. Ancak, Osmanlının Türkleri aşağılamasını, ırksal bir düşmanlık olarak görmek haksızlık olur.Buna benzer bir haksızlık, Türkiye Cumhuriyetinin Kürt düşmanı olarak algılanmasıdır. Biraz açarsak, şöyle ki; Osmanlı beyliği, bir Türkmen beyliği iken onu Osmanlı devleti yapan unsurları incelersek, göçebe bir toplum yapısından yerleşik tarım kültürü oluşturmaya yönelik, Has, Tımar gibi ileri adımları ve Bizans’tan devraldığı imparatorluk mirası ile birlikte gerçekleştirdiği merkeziyetçi yapıyı ve saray kültürünü benimsemesini görürüz. Ama saray çevresinde, edebi ve resmi metinlerde geçerli dil, her ne kadar Arapça ve Farsça, Rumca, Ermenice vs. kelime ve tamlamalarla zenginleştirilmiş de olsa yapısı itibariyle Türkçedir. Saray müziği, yemekleri Bizans, Ortadoğu, Orta Asya sentezidir. Bunun sebebi şudur ki; Türkler kendilerinden ileri uygarlıkla karşılaştıklarında ister istemez o uygarlık değerlerini benimsemiştir. İran uygarlığından etkilenen Selçukluların, devlet yöneticilerinin Keykubat, Keyhüsrev olması, resmi dillerinin Farsça olması gibi…Ama tüm bunlar, Selçuklu hanedanını Türk kültüründen koparmamış yabancı unsurlar ile olsa da Türk kültürünü geliştirmesini sağlamıştır. Buna göre, Osmanlı, Türkmen topluluklarını, göçebe düzenden yerleşik düzene geçirmeye çalışmıştır. Bu açıdan, Kürtlerin feodal yapısını kırmaya çalışan ilk dönem cumhuriyet uygulamaları ile bir paralellik vardır. Nasıl ki, Avşar boyunu yerleşik düzene ve vergi vermeye zorlayan bir Osmanlı, Avşarların aşiret beyleri tarafından Türk düşmanı olarak algılandıysa, TC hükümetinin de Kürt aşiretlerininin feodal yapısını kırma girişimleri de tepki görmüş ve Kürt düşmanlığı olarak algılanmıştır. Osmanlıların, ilk zamanlardan sonra Türk vurgusundan kaçınarak Müslüman kimliklerini öne sürmeleri ise devletin bekası, tebaadaki bir çok etnik unsuru bir arada tutmak içindir, aynı zamanda Türk kelimesini geri aşiret yapısı ile birlikte özdeşleştirdiği içindir. İmparatorluğun gerileme ve çöküş dönemindeki İttihat ve Terakkinin uygulamaları ile daha öncekileri değerlendirmek hata olur. Çünkü, İttihat ve Terakkinin imparatorluğun çözülmesini ve gayrimüslim etnik unsurların bağımsızlık kazanmalarının ardından özellikle Müslüman etnik unsurlar üzerinde etkili olabilecek milliyetçilik rüzgarlarını engellemek amacıyla önce Müslüman, ardından Arap isyanları üzerine, biraz da Alman imp.’nun, Orta Asyaya yayılmak düşüncesiyle Macar Türkologlar eliyle çıkarttığı Turancılık akımından etkilenerek Türk kimliğini öne çıkarması nedeniyle Mehter marşlarının Türk milleti vurgusuyla yazılması gibi uygulamalara yada padişah ve vezirlerin taşıdığı Müslüman isimlerine bakarak karar vermek yanlış olur. Osmanlı hanedanına belki Türk denilmeyebilir ancak onların etnik olarak Türklere düşman olduğunu söylemek haksızlık olur. Türk kelimesinin aşağılanmasının sebebi sosyolojiktir.
  15. Kuvay-i Milliyesiz kurtardılar demedim. Ayrıca, Antepin, Urfanın, Maraşın içindeki, Barlas, Karakeçili gibi Türkmen aşiretleri de vardır. Bu kahraman, şanlı, gazi ünvanlarını neden sadece kendi üzerinize alıyorsunuz ? Oralarda yaşayan herkesin birarada yaptıkları fedakarlıklar bunlar. Ayrıca, neden Diyarbakır yada Hakkarinin böyle bir ünvanı yok ? Bu soruma cevap vermediniz. Ayrıca, tekrar olacak ama Kurtuluş savaşında ve Çanakkale savaşında sürekli söylediğiniz şehit sayısı da Güneydoğu illerinden yalnızca toplam 889 kişi, diğer illerden ise 83.070 kişidir ( Valiliklerin verdiği rakamlara göre ). İsyanlara gelince, sizin dediğinize tarihi okumada ‘anakronik’ yaklaşım denir ve yanlış bir yöntemdir. Tarihteki olayların sırasını değiştirerek ve günümüz kavramları ve ilkeleri ile açıklamaya kalkmak hatalıdır. Tarih böyle okunmaz. Koşgari isyanı (1920- Koşgiri) Nasturi isyanı (1924- Hakkari) Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır) Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli) Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır) Takrir-i Sükun Kanunu (Güncel Türkçesi: Huzurun Sağlanması Kanunu) ( 1925 ) Yani, önce dış destekli isyanlar olmuş ve bunun üzerine yeni kanun çıkartılarak, isyanların elebaşları olan şeyhler, şıhlar, ağalar gerekli cezaları almışlar, aileleri sürülmüş, zorunlu iskana tabii tutulmuşlar. Zorunlu iskan yöntemi, Osmanlıdan devralınan bir önlemdir. Sorunlu kişi ve grupları sorun çıkarttıkları bölgeden uzaklaştırma amacı taşır. 1938'den beri isyan olmamış, ta ki 1974 yılına gelene kadar. 1974'ten itibaren PKK terörü Apocular adı altında teröre başlamış, Marksit-Leninist bir örgüt iken daha sonra bölge halkından destek almak için dini vurgulara da yönelmiştir. Kenan Evrenin Türkçe dışındaki dillerle ilgili yayın yasağı terör yüzünden alınmış bir karardır. Yani, PKK terörü Kürtçe yasağının sonucu değil, tam tersi bu yasak terör nedeniyle alınmış bir karardır. Bu yasak kararı tabii ki yanlış bir karardır ve PKK'nın kendine argüman yapıp destek bulmasından başka bir amaca hizmet etmemiştir. Koruculuk sistemi de, sağ partilerin iktidarda olduğu bir sistemde getirilmiş yanlış bir uygulamadır. 1950'den önceki feodal sistemi yıkmak isteyen Cumhuriyet uygulamaları ile 80 sonrası uygulamaların karıştırılmaması gerekir.
  16. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim Felsefesi
    Amin diyelim de … Kardeş, Kaosun determinizmi ihlal etmediğini nerden çıkardın ? Nasıl oluyor da ihlal etmiyor ?
  17. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim Felsefesi
    Bu cümleyi açman gerekir. Biraz kaçamak bir cevap olmuş gibi .. Örneğin, modern deterministler kimlerdir ? Bu sorunun giderilmesi için ne gibi bir öneri yapmışlar gibi...
  18. Demirefe, bu yazdıklarına fazla yorum yapmayacağım. Yalnız, bana Kaos kuramının determinizmi nasıl ihlal etmediğini ve Kuantum kuramının, senin anlayışına göre, ‘sözde’ ihlal iddiasını açıklarsan sevinirim. CERN’de, ‘Her şeyin Kuramı’nın bulunması determinizmin bir zaferi olabilir. Ancak, determinizmin geçerli olduğu koşulları da anlatırsan tadından yinmez. Tabii, determinizmin o ilk anda da geçerli olduğuna emin olunarak ortaya atılmış bir soru oluyor bu soru …Yani, bir temenni üzerine yine akıl yürüterek Spinoza eleştirisi… Ya geçerli değilse ?
  19. Sn.Domuzbağı, bu varsayımınız, yine, Tanrının madde, enerji yada karşıt madde yada karanlık madde ( yada parçacık ) ile ilişkili olmasına dayanıyor. Yani, yine Spinoza’nın Tanrısının çağdaş versiyonunun ( Einstein’ın söz ettiği Tanrı ) olamayacağını ispatlamaya çalışmışsınız.Yani, deterministik kuralların dışına çıkamayan, mekanize bir evrenin ilk nedeni olan bir nevi harekete geçirici, start düğmesine basan yada evreni bir bilgisayar programı olarak ele alırsak programı yapıp ‘Run’ tuşuna basan ve bir daha da başka bir şeye karışmayan bir kişi gibi bir Tanrı…Oysa, bizim bahsettiğimiz Tanrı , deney ve gözlemlerle ulaşılamayacak bir kavram. Dinlerin yada özel olarak İslam’daki Allah inancından bahsediyoruz. Yani, zamandan, mekandan, maddeden bağımsız bir Tanrı… Ayrıca, anladığım kadarıyla, parçacık fiziğinin atom altı incelemelerinden ve CERN deneyinden beklenen yada deneyde aranan şeylerden yada durumlardan bahsediyorsunuz. Eğer öyle ise, LHC ile oluşturulmaya çalışılan minyatür Big Bang benzeri koşullarda, sizin Tanrının yokluğunu ispat için kullandığınız ‘Tanrıya değil kuralsızlığa ulaşılır’ cümlenizin dayanağını anlamadım. Bu farklı bir öngörü mü ? Çünkü, CERN’den beklenenler arasında bu yok. Yine, determinizmin, yeni bulunan kurallarda da geçerli olacağına ve zamanın mutlak olduğunu kesin kabul eden bir anlayışla getirilen bir Spinoza eleştirisi Söylemek istediğimi tam anlatamadım. Şöyle ki, ben sizin Spinoza’nın Tanrının yok olduğunu kanıtlama çabanızı görüyorum. Oysa, benim için değil öyle, bunun benim için önemi yok. Ayrıca, ben hiçbir şey ispatlama derdinde de değilim. Demek istediğim sadece şu: Bugünkü bilimsel verilere dayanarak, Dinlerin anlattığı Tanrı ( özel olarak İslamda Allah ), çürütülemez, yanlışlanamaz. Bu bir inanç meselesidir. Allaha inanan insanın üzerine, yok bilimdi, şuydu buydu diye giderek, üstünlük sağlamaya çalışmak, kendini kandırmaktır. Tekrar ediyorum, Naturalist-Determinist-Ateizm, ‘Özgür İrade’ sorununu çözememiştir.
  20. Diyarbakırlı, bunu ayrılık çıkarmak için yazmıyorum, yanlış anlaşılmasın ama Kurtuluş savaşında ve Çanakkale savaşında sürekli söylediğiniz şehit sayısı da Güneydoğu illerinden yalnızca toplam 889 kişi, diğer illerden ise 83070 kişidir ( Valiliklerin verdiği rakamlara göre ) Sizce, neden Antep'e Gazi, Urfa'ya Şanlı, Maraş'a Kahraman ünvanı verilmiş te, Van'a, Diyarbakır'a, Mardin'e, Hakkari'ye, Ağrı'ya verilmemiş ? Onlar savaşmamış mı ? Bu ünvanların verilme amacı, o şehir halklarının kendi imkanları ile kendilerini Fransızlara karşı kahramanca savunmaları ve kendilerini kurtarmaları idi. Bunların içerisinde, Kürtçe konuşanlar olduğu gibi, Arapça, Türkçe konuşanların da sayısı en az Kürtler kadar vardır. Diğer illere gelince, onlar Milli mücadele içerisinde topyekün savunulan yerlerdir. Asıl İşgal gücü Batıda idi. Ankara'ya kadar gelen Yunan ordusu, hem İngiliz'lerden hem Fransız'lardan silah ve mühimmat desteğiyle çok daha etkili olmuştur. Dolayısıyla, özel olarak Afyona, Uşaka, Yozgata böyle bir ünvanlar verilmesi de gereksizdir. Batıda Yunan ordusu ile mücadele eden Kuvay-ı Milliye orduları böylece Urfa, Antep, Maraş ile uğraşmamıştır. Ancak, Yunan ordusu Ankara yakınlarına geldiğinde, Yunanlılardan yana olup isyan çıkaran ve ordunun bir kısmını isyan bastırmak için savaştan düşüren Koçgirililer de vardı. Zaman zaman olan bazı uygulamaların ( çıkan isyanların bastırılmasından sonraki ) dilinizi ve varlığınızı inkar olduğu da doğru değildir.
  21. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Doğru mantık. Türkiyenin kimseye saldıracağı falan planda yok. Planlanan, içten içe model ihracı ve konfederasyon süreci. O model de 'Ilımlı İslam'. Bu sayede, ABD düşmanlığı ve Radikal İslam, Ortadoğuda, Türkiye eliyle ılımlılaştırılacak, bu yolla ABD'ye yeni pazarlar sunulacak. Biz de atılan kemiklerle doymaya çalışacağız. Hepsi bu...
  22. Dediklerinizi anladım ama sanırım ben yanlış anlaşıldım. Tekrar alıntılarsam daha önce söylediklerimi: Burada ‘etki silsilesi’ tabiriniz, ontolojik anlamda, objektif –determinizmin geçerli olduğu varsayımıdır. Bu ise, günümüz bilimine göre kanıtlanmış değildir. Kanıtlanacaktır belki ama henüz kanıtlanmamıştır. Buna göre, yani, ‘etki silsilesi’ni doğru kabul ederek, sizin o ‘etki silsilesi’ni yarattığı varsayılan ‘Tanrı’nın, o yarattığı olgu ile elinin kolunun bağlanmış olmasını iddia etmenizin bir dayanağı var mı ?
  23. Diyalog kurabileceğimizi biliyordum. Dediklerimi anladığınız için ben teşekkür ederim. Yalnız, bu sefer de 'Türk' üst kimliğinin doğruluğunun ölçütü olarak, dayatmaları ( ki bu konuda sizinle aynı görüşte değilim ) ve bir çok Kürt'ün algılamasını göstermişsiniz. Oysa, Türklerin ( Türkiye halkının ) çoğu, 'Türk' kimliğini etnik algılamıyor. Suimisal, misal olmaz demiş atalarımız Suimisal, misal olmaz dedik değil mi ? Size şöyle söyleyeyim; Kürt olmayan birisi size 'sen Türk değilsin, Kürtsün' derse, savcılığa başvurup suç duyurusunda bulunabilirsiniz, sanırım. Ve dava sonucu o kişiyi "Ayrımcılık" yapmaktan dolayı mahkum ettirebilirsiniz. Sorun haklarını ve hak aramayı bilmekte galiba. Sizi suçluyorum gibi bir anlam çıkmasın sakın, hepimizin başına gelmiştir buna benzer durumlar. Bunun yolu da ancak, bilgilenme ile, hakların bilinmesi, legal zeminde savunulması ile olur. Kan davası mantığı çözüm değildir. Bunları bilen Kürt kökenli avukatlar yok mudur acaba ? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kanunlarında Irkçılıkla İlgili Yasalar : Türkiye'de anayasada geçen 10. Kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince kanun önünde yasaklanmıştır. Madde 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Bunun yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122.maddesi "Ayrımcılık" başlığı altında şu düzenlemeyi getirmiştir; "Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden, c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Rica ederim. Bence, Milletvekili olmak için kolları sıvayın Seçilirseniz kimse dokunamaz. Şaka bir yana, bu tür çekişme ve ayrılıkların olmadığı daha güzel günler görmek istiyoruz hepimiz.
  24. Sn.Domuzbağı, Bilim açısından dediklerinize katılmamak mümkün değil. Fakat, bizim bahsettiğimiz ve tartıştığımız olgu, bilimde araştırmalar için geçerli tek ilke olan 'Determinizm' değil. Bilim felsefesinde yer alan 'Felsefi Determinizm'...Siz, Tanrı hakkında bilimi öne sürüp herhangi bir görüş bildiriyorsanız, Felsefe alanına girmişsiniz demektir. Sizin felsefi duruşunuzu da yargılamak değil amacım ama gördüğüm kadarıyla 'Agnostizm'e yakınsınız. Bu da sizin bir seçiminiz olmuyor mu ? Sadece, bilim alanında kalarak çalışmalar yapılabilir tabii. Ancak, durup da şöyle bir düşündüğünüz zaman felsefe alanındasınız demektir. Determinizmin ontolojik manada geçerli olup olmadığının tartışması felsefe alanıdır. Ayrıca, Din mantığına göre, karşımıza incelenecek bir 'Tanrı' çıkarsa, dinin mantığı da kalmaz, bu durumda. Yada bizim inancımıza göre Kıyamet kopmuş demektir. Öte yandan, henüz böyle bir durum olmadığına göre dinin mantığı da hala geçerli demektir ve güncel bilim yönünden 'Tanrı' kavramı, yanlışlanamaz. Bilakis, Naturalist-Determinist-Ateizm, güncel bilime dayanarak yanlışlanabilir. Ha bu arada, 'Tanrı' kavramının yanlışlanamayacağı, onun kesin doğru olduğu anlamına da gelmez. İşte, inanmak yada inanmamayı seçim haline getiren de budur. Subjektif duyumların kazandığı önem buradadır. Sorgulanması gereken, belki, Psikoloji bilimine göre Tanrı kavramının yada Vahdet-i Vücut düşüncesinin neden insanda varolduğu yada bazıları için neden varolmadığı sorusudur.
  25. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Sn.Yazgan, bir çok konuda aynı düşündüğümüzü görüyor ve şaşırıyorum. Acaba, bunun nedeni aklın yolunun bir olması mı ? Demirefenin, bu görüşün öne sürülebilmesi için delil istediği ayetler de şunlar : A’râf Suresi 203. ayet (Toplam 206 ayet) Onlara bir ayet getirmediğinde, "Onu da şuradan buradan derleseydin ya!" diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir." Ra’d Suresi 38. ayet (Toplam 43 ayet) Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre/süreç için bir kitap vardır. Ayrıca, bizim bu görüşümüzün, demirefenin sandığı gibi, 'Ilımlı İslam'la uzaktan yakından alakası yok. Çünkü, İslam ülkelerine ABD'nin önerdiği, BOP çerçevesindeki 'Ilımlı İslam', bir siyasal sistemdir. İslam dünyasında yeni gelişmeye başlayan bizim bahsettiğimiz bu tasavvurun ise siyaset ile bir ilgisi yok. Daha doğrusu, İslamı siyasetten kurtarıp gerçek amacına yani kişinin vicdanına yönelten bir tasavvur.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.