Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Felsefe
    .. Tövbe eden ve hacca gitmeye karar veren bir adam, ailesine de dua etti. Halbuki onun tövbesi daima incittiği karısının Tanrı'ya yalvarışının hayırlı bir sonucu olmuştu. Çünkü kadıncağız erken bir seher vaktinde öyle bir ah! çekti ki, nerede ise evin damını, tavanını tutuşturacaktı. O gece kocası bir düş görüyordu, hemen yerinden fırladı, ağlamaya başladı, günahlarına tövbe etti. Karısına: "Artık ben aile hayatından vazgeçtim. Yüzümü hac yoluna çevireyim, hacca gideyim diye düşünüyorum ama seni böyle ayağı bağlı bırakmak da elimden gelmiyor.." dedi. Kadın şu cevabı verdi: "Yabancılık günlerimizde birlikte yaşıyorduk. Şimdi birbirimizi tanıyıp anlaştıktan sonra ayrılığın ne yeri var? Ben de hacca giderim!." ..
  2. .. önsezi - premonition: gelecekte meydana çıkacak olay veya olayların imaj veya imajsız tarzda ve kendiliğinden bilinmesi.. bu durum, rüya halinde oluşacağı gibi, uyanık halda da ortaya çıkabilir.. çoğu kez, yakın çevremizde ve birlikte yaşadığımız kişilerden duyarız.. kişisel kanaatim şudur ki, biz dahil ve çevremizde duyularımız ile algıladığımız her türlü "form/motif, nominal değerler olup, bireysel kriterlerimiz oranında değer kazanarak, enerji yayarlar.. bu enerji ortamı, bir yönü ile de, bireysel enerji etkileşiminin toplam değerini de kapsar.. bu ortam içerisinde yaşam sürdüren her birey ve bir şekilde farkına varmadan ortak enerji alanından da tesir alacaktır.. karmaşık alanın- bilgi yetersizliği nedeni ile- uyandırdığı duyumsamaları çözümleyemeyen birey, bu durumda farklı imajlara da muhatap olacaktır ki, çoğu kez ve şahsı adına doğru olmayan vizyonlara, kendisine aitmiş gibi inanarak, o tesir alanının programını vekâleten yaşamak zorunda kalır.. netice olarak, bu durum dikkatle ve ciddi olarak izlenmeli ve bilgisi olan kişilere danışılarak gereksiz yüklenmelerden kaçınılmalıdır.. ..
  3. şimdi.. bide bayramda çok da şık gidicen köye.. simin-simin.. allah seni nazardan-kazadan-belâdan korusun.. dua ederek git.. şükr ederek dön inşaallah.. tamam mı?
  4. .. *Buda'nın; son hayat menkıbesi: Genç Buda, Bo ağacının altında belirgin bir yerde oturduğunda, her iki adı taşıyan; Tanrı, (Mâra=Ölüm ve Kâma=Arzu) O'nu baştan çıkarmak ve dalıncından uyandırmak istedi. Kâma olarak, murakabe eden kurtarıcı'ya bu dünyanın en yüksek zevklerini maiyeti ile birlikte üç baştan çıkarıcı Tanrıça'nın kılığında gösterdi ve beklenilen başarıyı elde edemeyince, Mâra olarak, korku uyandıran simasına büründü. Güçlü ordularıyla Buda'yı korkutmak istedi ve hatta öldürmek istedi. O'na güçlü fırtınalarla, yağmur ürpertileriyle, alevlenen kayalarla, silâhlarla, korlu kömürlerle, sıcak külle-kumla, kaynar derecede sıcak çamurla ve sonunda büyük bir zifirî karanlıkla saldırdı. Ama geleceğin Buda'sı hareketsiz kaldı. Oklar onun dalıncının yerine ulaştığında çiçeklere dönüştü.. Mâra, keskin bir disk gönderdi, ama o bir çiçek kameriyesine dönüştü.. Bunun üzerine Tanrı, kutsananın Bo ağacının altında emin yerde oturmak hakkını da elinden almak istedi. Bunun üzerine oluşum halindeki Buda, toprağa sağ elinin parmak uçlarıyla dokundu ve toprak ona gökgürültüsü sesiyle binlerce düşmanlığını doğruladı: "Ben, senin için kefilim," dedi.. Mâra'nın ordusu dağıldı ve göğün bütün tanrıları aşağıya indiler, çiçek çelenkleriyle, kokularla ve ellerinde diğer bağışlarla yeryüzüne geldiler.. Bu gecede, altında oturduğu Bo ağacı, kırmızı çiçekleri üzerine serptirirken, kurtarıcı ilk gece nöbetinde "daha önceki hayat'ları"hakkında bilgi edindi, gece nöbetinde "tanrısal göz"üne ve sonuncusunda da "bağımlı köken"inin bilgisine ulaştı. Şimdi O Buda olmuştu. On bin dünya, on iki denizlerin sahillerine kadar titredi. Bandıralar ve sancaklar dört bucakta açıldılar. Nilüfer çiçekleri her ağaçta açtı. On bin dünyanın çevresi havanın içinden dönerek uçan bir çiçek çelengine benzedi.. Kutsanan, bu kâmilleşmeden sonra yedi gün boyunca bacaklarını kenetleyerek Bo ağacının dibinde oturdu ve kurtuluşunun mutluluğunu tattı. Bundan sonra keçi sürüsünün Banyan ağacına gitti, orada yedi gün daha kaldı ve ardından Mucalinda ağacına gitti. Mucalinda, yuvası bu ağacın köklerinde olan bir büyük yılan'ın adıydı. Buda orada kurtuluşunun mutluluğuna kendini teslim ettiğinde, hiç beklenmedik bir devasa kasırga bulutu gökte yükseldi. Soğuk bir rüzgâr esti ve yağmur yağmaya başladı. O anda Mucalinda, yılanların kralı, sığındığı delikten ortaya çıktı. Kutsal Adam'ın vücudunu boğumlarıyla yedi kez sardı. Kocaman başını onun başı üzerine yayarak şöyle dedi. "Ne soğuk, ne aşırı sıcak, ne tatarcıklar, sinekler, rüzgâr ya da güneş ışığı, ne sürünen sürüngenler kutsananın yakınına gelmemelidir." Yedi gün geçtiğinde ve yılanların kralı Mucalinda fırtınanın dindiğini fark ettiğinde ve bulutların çekip gittiğini anladığında, boğumlarını kutsanan Buda'nın gövdesinden çekti. Bundan sonra başlangıçtaki suretini bir genç adamın suretine dönüştürdü. Kutsanan'ın karşısına geçti, ellerini alnının önünde birleştirerek, saygıyla kutsanan'ın önünde eğildi.. *Jâtaka 1.68 Buddhism in Translation. -H.Zimmer -mtia yayınları ..
  5. .. SORAN: Felsefe, sosyoloji ve eğitim üzerinde çalışıyorum. Kendini-idrake ulaşmayı hayal etmeden önce, sanırını daha fazla zihinsel gelişmeye ihtiyacım var. Doğru yol üstünde miyim? MAHARAJ: Hayatınızı kazanmak için bir miktar uzmanlık bilgisine sahip olmanız gerekir. Genel bilgi kuşkusuz, zihni geliştirir. Fakat hayatınızı bilgi yığınağı yapmakla geçirirseniz, çevrenize bir duvar örersiniz. Zihnin ötesine geçmek için iyi dayanıp döşenmiş bir zihne ihtiyaç yoktur. SORAN: Öyleyse neye ihtiyaç vardır? MAHARAJ: Zihninize güvenip bel bağlamayın ve onun ötesine geçin. SORAN: Zihnin ötesinde ne bulacağım? MAHARAJ: Olmanın, bilmenin ve sevmenin doğrudan deneyimini. SORAN: İnsan zihnin ötesine nasıl geçer? MAHARAJ: Birçok başlangıç noktası vardır ki hepsi aynı hedefe götürür. Faaliyetlerin meyvelerini terk ederek, özveri gerektiren iş (hizmet) yapmakla başlayabilirsiniz; Daha sonra düşünmekten vazgeçebilir ve tüm arzulardan vazgeçerek bitirebilirsiniz. Burada vazgeçmek (tyaga) kullanılmaya hazır (operasyonel) faktördür. Ya da istediğiniz, düşündüğünüz veya yaptığınız hiçbir şeyi dert edinmezsiniz ve kuvvetle, sadece "Ben-im" düşünce ve duygusuna odaklanırsınız. Her tür deneyim size gelebilir, her algılanabilir şeyin geçici olduğu, yalnızca "Ben vanm"ın kalıcı olduğu bilgisi üzerinde sabit kalın. SORAN: Tüm hayatımı böyle uygulamalara adayamam. Uğraşmam gereken görevlerim var. MAHARAJ: Görevlerinizi elbette yerine getiriniz. Heyecanlarınızın işin içine karışmadığı, yararlı olan ve ıstıraba neden olmayacak bir iş sizi bağlamaz, engellemez. Siz çeşitli yönlerde isler üstlenmiş olabilir ve müthiş bir zevk ve şevkle çalışabilirsiniz, ama yine de her şeyi etkilenmeden yansıtan, ayna gibi bir zihinle, içsel olarak özgür, sakin ve huzurlu kalabilirsiniz. SORAN: Böyle bir hale ulaşılabilir mi? MAHARAJ: Mümkün olmamış olsaydı ondan söz etmezdim. Fantezilerle neden uğraşayım? SORAN: Herkes kutsal metinlerden sözler aktarıyor. MAHARAJ: Yalnızca kutsal metinleri bilenler hiçbir şey bilmezler. Bilmek, olmak demektir. Ben ne hakkında konuştuğumu biliyorum; bu okunan ve söylenenlerden alıntı değildir. SORAN: Ben bir profesörün öğretimi altında Sanskritçe öğreniyorum, fakat aslında sadece kutsal metinler okuyorum. Kendini-idrakin arayışı içindeyim ve rehberliğe ihtiyacım var. Lütfen söyleyin bana, ne yapmam gerek? MAHARAJ: Madem ki kutsal metinleri okuyorsunuz, o zaman neden bana soruyorsunuz? SORAN: Yazılar genel yönleri, kuralları gösteriyorlar; bireyin ise kişisel talimatlara gereksinimi var. MAHARAJ: Sizin öz varlığınız en yüce öğretmendir (sadguru). Dıştaki öğretmen (guru) yalnızca bir kilometre taşıdır. Sizinle birlikte hedefe yürüyecek olan ancak içteki öğretmendir; çünkü o hedefin ta kendisidir. SORAN: İçteki öğretmene kolayca erişilmiyor. MAHARAJ: Madem ki o sizin içinizde ve sizinledir, bu ciddi bir zorluk olamaz. İçinize bakın, onu bulacaksınız. SORAN: Ben içime baktığım zaman, duyular ve algılar, düşünceler ve duygular, arzular ve korkular, anılar ve beklentiler buluyorum. Sonuçta, bir bulut içine gömülüyor ve hiçbir şey göremiyorum. MAHARAJ: İşte bütün bunları gören de, hiçbir şey görmeyen de içteki öğretmendir. Sadece o vardır, diğer her şey var gibi görünürler. O sizin özünüzdür(fswarupa), sizin umudunuz ve özgürlük güvencenizdir o; onu bulun, ona sarılın, o zaman kurtulacak ve emin ellerde olacaksınız. SORAN: Size gerçekten inanıyorum, fakat iş bu iç-benliği gerçekten bulmaya gelince, onun benden kaçtığını görüyorum. MAHARAJ: Bu "benden kaçıyor" fikri nereden kaynaklanıyor? SORAN: Zihnimden. MAHARAJ: Zihni kim biliyor? SORAN: Zihnin tanığı zihni biliyor. MAHARAJ: Herhangi biri gelip de size "Ben senin zihninin tanığıyım" dedi mi? SORAN: Elbette hayır. O da zihinde sadece bir başka fikir olurdu. MAHARAJ: Öyleyse tanık kim? SORAN: Benim. MAHARAJ: Demek ki tanığı tanıyorsunuz, çünkü tanık sizsiniz. Tanığı ille de gözünüzün önünde görmeniz gerekmez. Olmak, bilmektir. SORAN: Evet, görüyorum ki tanık benim, farkındalığın kendisi. Fakat bunun bana nasıl bir yararı olur? MAHARAJ: Ne soru ama! Ne tür bir yarar umuyorsunuz? Ne olduğunuzu bilmek, bu yeterince iyi bir şey değil midir? SORAN: Kendini-bilmenin yararları ne? MAHARAJ: Sizin ne olmadığınızı anlamanıza yardım eder ve sizi asılsız fikirlerden, arzulardan ve eylemlerden bağımsız kılar. SORAN: Eğer ben yalnızca tanıksam, yanlış ya da doğrunun ne önemi olur? MAHARAJ: Kendinizi bilmenize yardım eden şey doğrudur. Bunu engelleyen şey de yanlıştır. İnsanın gerçek varlığını bilmesi mutluluktur, unutmak ise elem. SORAN: Tanık-bilinci gerçek Ben midir? MAHARAJ: O, gerçek olanın zihin aynasındaki yansımasıdır. Gerçek olan ötededir. Tanık, sizin öteye ulaşmak için geçiş kapınızdır. SORAN: Meditasyonun amacı nedir? MAHARAJ: Asılsız, sahte olanın sahteliğini görmek meditasyondur. Bu her zaman devam etmelidir. SORAN: Bize düzenli olarak meditasyon yapmamız söylendi. MAHARAJ: Gerçek ile sahteyi ayırt edebilme ve sahte olanı terk etme yolunda derin düşünülerek yapılan gündelik alıştırmalar meditasyondur. Başlangıç için birçok meditasyon şekli vardır ama onlar birbirlerine karışarak sonunda bir olurlar. SORAN: Lütfen bana söyleyin, kendini-idrake götüren en kısa yol hangisidir? MAHARAJ: Hiçbir yol daha kısa ya da daha uzun değildir; fakat bazı kimseler daha ciddi, içten ve isteklidirler, bazıları daha az. Size kendimden söz edebilirim. Ben basit bir insandım ama Gurum'a güvendim. O bana neyi yapmamı söylediyse yaptım. O bana, "Ben-im" düşünce ve duygusu üzerinde konsantre olmamı söyledi, ben de öyle yaptım. O bana bütün algılanabilir ve kavranabilir olanların ötesinde olduğumu söyledi; ben inandım. Ona kalbimi, ruhumu, tüm dikkatimi ve bütün boş vaktimi verdim (aileme bakmak için çalışmak zorundaydım). İnanç ve sadakatle uygulama sonucu olarak üç yıl içinde kendimi buldum. Siz de size uygun olan herhangi bir yolu seçebilirsiniz; içtenliğinizin derecesi ilerleyiş hızınızı tayin edecektir. SORAN: Bana bir işaret veremez misiniz? MAHARAJ: Sürekli "Ben-im" farkındalığını sürdürmeye çalışın. Bu, bütün çabaların başlangıcı ve sonudur. Sri Nisargadatta Maharaj ..
  6. İNTERLOCK şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
    kimse sevilmez demedi dayımmmmmmm nolı me tangere
  7. İNTERLOCK şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
    bi de aklıma geldi.. anne tarafının erenköyde bahçeli falan bi evleri vardı.. arada giderdik.. bahçesinde hünnap ağaçları vardı.. yerdik işte.. değişik bi tadı olan meyve.. şimdilerde pek bulunmuyor.. mısır çarşısı arka çıkışında büyük bi manav var.. bazen orada rastlıyordum.. bazen de alıyordum.. bu gün internette gezindim.. bi çok çeşidini vermişler ama.. bizim bahçedeki hünnaplar resimdekiler gibiydi.. hani olsa da yesek..
  8. alla alla.. benim hafıza yaşlandıkça zaifledi mi ne? sankim bu lâfı biyerlerde daha duydum gibi geliyr.. o dediğin kibarlıktan çocum.. eflâdımıs.. ölle deller.. yani; "tamam ama bak ben aldırıyom mu? bende karisma yüde beşyüs felân.. sen kine yan cebime at.." dimektir.. tıımmı? bide karakütür:
  9. İNTERLOCK şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
    ben köy felân bilmiyorum yaw.. işte duyduklarım.. o da bi kaç bişey.. dedelere b.çekmecede torpah vermişler.. o da da ben küçümenciktim satıldı.. babaannem zati yunannı.. dedemi tanımış.. müselman olmuş.. 5 vakit namazında bi kadıncıktı.. ufacık bişidi.. rahmet olsun.. dedem miralay.. istiklâl harbinde.. madalyalar bana kaldı.. saf atatürkçü bi zattı.. sertti ama.. korkardım.. anne tarafı istanbullu.. net istanbullu.. paşa sülâlesi.. ben üsküdar zeynep-kâmil.. köyüm ora yani.. ordada hormonlu böğürtlen var n'apim.. nasıl ama kısa özgeçmiş.. simin-simin.. ha bi de kayınvalide tarafı.. onlar selânik'li.. ve patriot.. onlar torpağı çatalcada almışlar.. eşim de orada büyümüş.. ha işte o köyü biliyom.. ova yenice.. hemen hepsi pazarcıdır.. dede de öyleydi.. eker-biçer pazarlarda satardı.. bu gün bile ummadık anda bi akraba.. komşu çıkıveriyor karşıma pazarda.. belki de senin "adamın pazarcı" oralardandır.. kim bilir?
  10. İNTERLOCK şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
    karamuk değil mi? hani bazen karamama dedikleri..
  11. çok güzel bi çalışma olmuş.. bu makaleyi yazabilmek.. epey bi alt-yapı gerektirir.. çok da emek sarfettiğiniz belli.. derin bilgilerinizden bizleri yoksun kılmadığınız için.. çok teşekkür ederim.. farketmiş bulunuyorum ki.. sayenizde elbirliği ile çok büyüyoruz.. başımız ta arşa erdi.. allah sizi ve sizin gibileri başımızdan eksik etmesin.. amin..
  12. İNTERLOCK şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    ..ve ama nedense elimiz bu bedava olan.. ..ve dağıtıldığı takdirde getirisi de çok fazla olan.. şeyleri paylaşmakta ne kadar da tutuktur.. ..ve "seni seviyorum.." diyebilen birisini de kolaylıkla eleştirebilmeye açıktır.. ne kadar tuhaf.. ne kadar acaib.. seni seviyorum simin-simin.. eleştirilebilir olsa da.. günaydın.. günaydın..
  13. balıklar karavanadan yer platterden bir arada darmadağın pejmürde biz emrûd esasında acemice bir eylem olduğundan pek tabiî virüslüdür tabl d'hote ufak ama dik bir tepede kurulmuş base station ve teçhiz edilmiş oldukça ve şimdilerde gözetleme imkânı gerçek boyutta oluşmuş durumda bu arada çakır-keyf bir individual arşivden eylesine çeker rastgele çalparayı yerleştirir yuvasına videosunun ligatura düğümlenir gâletûrda dahi ekranda belirir zeamet durum olağan görev tamamdır
  14. .. önsezi - premonition: gelecekte meydana çıkacak olay veya olayların imaj veya imajsız tarzda ve kendiliğinden bilinmesi.. bu durum, rüya halinde oluşacağı gibi, uyanık halda da ortaya çıkabilir.. çoğu kez, yakın çevremizde ve birlikte yaşadığımız kişilerden duyarız.. kişisel kanaatim şudur ki, biz dahil ve çevremizde duyularımız ile algıladığımız her türlü "form/motif, nominal değerler olup, bireysel kriterlerimiz oranında değer kazanarak, enerji yayarlar.. bu enerji ortamı, bir yönü ile de, bireysel enerji etkileşiminin toplam değerini de kapsar.. bu ortam içerisinde yaşam sürdüren her birey ve bir şekilde farkına varmadan ortak enerji alanından da tesir alacaktır.. karmaşık alanın- bilgi yetersizliği nedeni ile- uyandırdığı duyumsamaları çözümleyemeyen birey, bu durumda farklı imajlara da muhatap olacaktır ki, çoğu kez ve şahsı adına doğru olmayan vizyonlara, kendisine aitmiş gibi inanarak, o tesir alanının programını vekâleten yaşamak zorunda kalır.. netice olarak, bu durum dikkatle ve ciddi olarak izlenmeli ve bilgisi olan kişilere danışılarak gereksiz yüklenmelerden kaçınılmalıdır.. ..
  15. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Felsefe
    .. Âdem'i çamur ve su şeklinde yarattı ve onun vücudunu kendi nurunun kadehi yaptı. İblis ve melekleri, onunla imtihan etti ve: "Adem'e secde ediniz" diye buyurdu. Onunla aşinalığı olanlar secde ettikleri aynı nuru bu kadehde ve bu mazharda, marifetle gördüler ve secde ettiler. Kalp ve halis ayrıldı ve İblis'in görünüşte yakın ve âşinâ görünmesine rağmen aslında muhalif ve yabancı olduğu belli oldu. Adem'in vücudu, kalpı nakitten ve hakkı batıldan ayırdı. Evvelâ bu iki, bir olarak göründü. Kalp ve nakdin değeri birdi; bu tecellide ışık çoğalarak kalpları, sâf altınlardan ayırdı. Bunun gibi acı ve tatlı taneler, gül ve diken, yerin altındayken birdirler ve birbirleriyle omuz omuzadırlar, "Biz ilâhi ekinleriz ve hepimiz neşvünema bulmak faaliyetindeyiz" buyurduğu gibi. Tatlı taneler, yer altından yüzlerini göğe doğru çevirip, toprağın çatlağından yeşil dillerini çıkararak: "Ey Allahm bizi zindandan kurtar ve bizim özümüzü, sırlarımızı göster ki herkesin özü ve derecesi belli olsun", diye yalvarırlar. İsrafil gibi olan bahar hamel burcundan surunu üfleyince, onun bu hararetli nefesiyle bu taneler, toprağın mezarından dışarı çıkarlar. "O günde bazı yüzler siyahlanır, bazı yüzler beyazlanır." (Sûre:3, Âyet: 102) buyurulduğu şekilde bahçe, çayır ve çemenlerin, tavusun kanadı gibi süslenmiş, türlü lütuf ve güzelliklerle bezenmiş olan güzelleri cilveler yaparak meydana çıkarlar. Acı taneler de dikenler gibi bahçelerde rüsva. olurlar. Adalet terazisi, hepsinin aynı sırada olmasını, iyinin ve kötünün bir sayılmasını doğru görmez. İyiyi kötüden ayırır; İyi şeyler, iyi kimseler için, kötü şeyler kötü kimseler içindir. (Sûre:24, Âyet: 26) buyurulduğu gibi bir cinsi kendi cinsiyle toplar. Yine de Âdem'den sonra bazıları, muhakkik, bazıları da mukallit oldular. Bazısı şaraba tapar, bazısı da kadehe tapar. Adalet terazisi, cinsi, cins olmayanla toplamağa ve birbirine karıştırmağa razı olmadığından tekrar başka bir peygamber ortaya çıkardı. Şarapı tanıyan ve nur ehli olan kimseler kadeh değişince yanılmadılar, bulundukları halden başka bir hale dönmediler. Âdemle hemdem oldukları için bu peygamberi de Âdem olarak gördüler. Beyit: Âlemden maksat, Adem'in gelmesi ve Adem'den gelmesi ve Âdem'den de maksat, o demin gelmesidir. Kadehe tapanlar: "Biz Adem'in âşıkları ve bendeleriyiz ve bu peygamber, Âdem'den başka bir kimsedir." diye onu inkâr ettiler. Bu peygamber hal diliyle: "Ey kadehe tapanlar! Ben aynı şarap ve aynı Adem'im, eğer ağzın ve damağın varsa tad ve eğer bir burnun varsa kokla, gözün varsa gör, yok eğer bunların hiçbirine malik değilsen git ve körlerin sırasında otur. Zira Adem'i görmeden ve tanımadan ondan nasıl bahsedebilirsin? Ben Âdem'i arıyorum, diye onu red ve inkâr ediyorsun." dedi. Böylece yeniden muhakkikler ve doğru insanlar o peygamberin etrafında toplandılar ve ona gönül verdiler. Bunun üzerinden yüzyıllar geçti, tekrar onların arasından mukallitler baş kaldırdılar. Görünüşte bir göründüler. Adalet terazisi ve fazilet mihengi hakikî inci ile boncuğun, nakît para ile kalp paranın, altın ile bakırın, karga ile şahinin bir olmasını ve bir sırada birbirleriyle karışmış bulunmalarını doğru görmedi. ..
  16. .. Günümüzde yazının kutsal anlamı yitirilmiştir. Eski İskandinav ve Cermen Alfabeleri, Hiyeroglifler, Çin Yazısı/ İdeogram, İbranî Alfabesi.. Tüm bunlar gayet güçlü majik titreşimlere sahip sembollerle doludur. Hatta bunlar bizim Batı Alfabelerinde de epeyce vardır ve pozitif ya da negatif etkilerden haberimiz dahi olmaksızın, hiç bir tedbir almadan bunları kullanırız. Bu, bazı bilimsel çevrelerce de, günümüz modern dünyasındaki mental dengesizliğin kısmen sebebi olarak gösterilen yanlış bir tavırdır. "..Günümüz alfabeleri karşılıklı anlaşmayı sağlayan birtakım işaretler bütünü olmasına karşın, kadim devirlerdeki alfabeler çok farklıydı. Bunlardaki her işaret, değişik kozmik görünümlerle ilişkide olan bazı gizli güçlerin taşıyıcısı idi ve yazı da bu etkileri yansıtır, tesir ederdi.." ".. Her bir işaretin taşıdığı güç büyütülmeye, genişletilmeye ve etkili hale getirilmeye elverişliydi ve bu sayede hiyeroglifleri, kutsal yazıların alfabesini ve kutsal kelimeleri, gerçeğin gizli anlamlarına nüfuz edebilmek ve böylece yüksek şuur hallerine varabilmek amacıyla kullanmak mümkün oluyordu. Araştırmalar sırasında zaten çok dikkatlice kullanılması gereken sembollerin gücünü ve tesir kaabiliyetini, her gün daha açık ve seçik şekilde doğruluyoruz.." Yukarıdaki sözler ve tesbitler, matematikçi ve Form Etkileri konusunda uzman olan Jacques Ravatin'e aittir. İletişim kurmaya yarayan bir işaret, esasında sembolik bir güçle yüklüdür. Genel Form Dalgaları olgusuna bağlayabileceğimiz bir enerji neşretmektedir. Bu enerji, sembolü kullanana bağlı olarak pozitif ya da negatif olabilir. Nitekim Mısırlılar bazı kişilere ve hatta ölülere de büyü yapmak maksadıyla bazı hiyeroglifleri kasten bozarlardı. Kabalistler, tılsımlarını/talisman amaçlarına uygun İbranî harfleri ile doldururlardı. Kelt ve İskandinav majileri, telürik/topraktan gelen etkiler verileri de göz önünde bulundurmak kaydıyla kendi alfabelerini kullanırlardı. Bu bilim unutulmuş ve inisiyelerce de gizli tutulmuştur; çünki menfî amaçlarla kullanıldığında felâketler doğurabilir. Nitekim ünlü medyum Edgar Cayce (1877-1945) vizyonlarında, Atlantis'i majik semboller ve seslerin yok ettiğini gördüğünü belirtmiştir. Ravatin'in belirttiklerine bakılırsa ikinci bir husus daha vardır. Ona göre, semboller ve hatta alfabenin basit harfleri dahi, belirli çalışmalardan sonra uygun şekilde kullanılabilirse, formlardan yayılan enerjiler dolayısıyla değişik boyutlara nüfuz etme imkânı sağlayabilirler. Nitekim İbranî alfabesi üzerine ya da bazı mantralarla tefekkür yapmanınşuur alanlarında şaşırtıcı bazı değişiklikler yaptığı da bir gerçektir. Burada etkili olan nedir? Formların ya da gizli ses titreşimlerinin etki özellikleri mi? Şüphesiz her ikisi de aynı saklı bilginin birer parçasıdır. Bu eski semboller kadar günümüz yazısı da bizleri etkilemektedir. Ravatin ve diğer pek çok araştırıcının da doğruladıkları bu husus, bu konuya önem vermeyişimizin bizler için hayli sakıncalı olduğu hususudur. Ve bu yayılan güçler başıboş tarzda, genellikle de negatif yönde etki ederler. İleri matematikler bu sorunu ayırd etmeye başlamışlardır. Asırlar boyu bütünüyle bilinmeyen birtakım güçler âleminde yaşamış olduğumuz bir gerçektir. Günlük yaşantımızda tesirlerini aldığımız binlerce kıyafet, eşya, yazı, resim, reklâm panoları, amblemler, televizyon görüntüleri ve müzik pasrçalarının hiç de bu bilgi doğrultusunda yaratılmamış olduklarını göz önünde tutarsak, günümüz Batı uygarlığının giderek içine saplanmakta olduğu balçığın sebeblerinden biri daha gün ışığına çıkmış olabilir. Jacques Degas ..
  17. .. Arzusuz Olmak, En Yüce Mutluluktur.. SORAN: Kendini idrak etmiş, gerçeğe varmış pek çok kimse gördüm, fakat özgürleşmiş bir insan hiç görmedim. Siz hiç özgürleşmiş insanla karşılaştınız mı? Yoksa özgürlüğe ulaşmak, başka şeylerin yanı sıra, bedeni de terk etmek anlamına mı geliyor? MAHARAJ: Kendini idrak, gerçeğe varma ve özgürleşme kavramları ile neyi kastediyorsunuz? SORAN: Ben kendini idrak ya da gerçeğe varma deyimiyle harikulade bir huzur, iyilik ve güzellik deneyimini kastediyorum; dünyanın bir anlam taşıdığı, madde ile öz'ün her şeye nüfuz eden bir birlik halinde olduğu. Böyle bir deneyim kalıcı olmasa da unutulamaz. O zihinde hem bir anı hem de bir özlem olarak parlar. Ben neden söz ettiğimi biliyorum, çünkü böyle deneyimler yaşadım. Özgürlüğe ulaşmak derken de bu harikulade halde sürekli kalmayı kastediyorum. Sorduğum şu: Acaba özgürlüğe ulaşmışhk haliyle bedenin sağ kalması birlikte mümkün olabilir mi? MAHARAJ: Bedenin ne kusuru var? SORAN: Beden öylesine güçsüz ve kısa ömürlü ki. O ihtiyaçlar ve istekler yaratıyor. O insanı üzücü bir biçimde kısıtlıyor. MAHARAJ: Peki sonra? Varsın fiziksel ifadeler kısıtlı olsun. Ama özgürleşme, insanın kendi kendine empoze etmiş olduğu yanlış fikirlerden kurtulmasıdır. Ne denli görkemli olursa olsun, belli/koşullu bir deneyim onu kapsayamaz. SORAN: O ebediyen devam eder mi? MAHARAJ: Bütün deneyimler zaman ile bağımlıdır. Her ne ki başlangıcı vardır, sonu da olması zorunludur. SORAN: Öyleyse benim düşündüğüm anlamda bir kurtuluş, özgürleşme yoktur. MAHARAJ: Tam tersine, insan daima özgürdür. Siz hem bilinçlisiniz hem de bilinçli olmakta özgürsünüz. Bunu sizden hiç kimse alamaz. Sizin kendinizi yok (var olmayan) ya da bilinçsiz bildiğiniz hiç olur mu? SORAN: Hatırlamayabilirim ama bu benim zaman zaman olabileceğimin aksini kanıtlamaz. MAHARAJ: Neden dikkatinizi deneyimden ayırıp deneyimleyene çevirmiyor ve şunu bütün anlam ve önemiyle idrak etmiyorsunuz ki, yapabileceğiniz tek gerçek beyan: "Ben-im/Var olanım dir. SORAN: Bu nasıl yapılır? MAHARAJ: Burada "nasıl" yoktur. Sadece "Ben-im" fikrini zihninizde tutmaya ve onunla birleşip kaynaşmaya devam edin. Ta ki aklınız ve gönlünüz/zihniniz ve duygularınız bir oluncaya kadar. Tekrarlanan girişimlerle siz dikkat ve sevginin doğru dengesini (akıl ve gönül arasındaki doğru dengeyi) bulacaksınız ve zihniniz "Ben-im" düşünce-duygusuna sağlam bir biçimde yerleşecektir. Her ne düşünseniz, söyleseniz ya da yapsanız, bu değişmez ve bozulmaz olan sevgi dolu varlık duygusu zihninizin ebedi zemini olarak kalır. SORAN: Ve siz buna kurtuluş ya da özgürleşme diyorsunuz. MAHARAJ: Ben buna normal durum diyorum. Çabasızca ve mutlu olmak, bilmek ve yapmakta ne yanlışlık var? Bunu, bedeni derhal mahvedebilecek kadar, öylesine olağandışı bir şey gibi düşünmek neden? Bedenin kusuru ne ki ölmesi gereksin? Bedeninize karşı takındığınız tavrı değiştirin ve onu rahat bırakın. Şımartmayın, işkence de etmeyin. Sadece, onun devamını sağlayın ve çoğunlukla da bunun, bilinçli dikkatin eşiği altında cereyan etmesini sağlayın. SORAN: O harika deneyimlerimin anıları hiç aklımdan çıkmıyorlar. Onları geri istiyorum. MAHARAJ: Onları geri istediğiniz içindir ki onlara sahip olamıyorsunuz. Bir şeyi şiddetle arzu etme hali tüm daha derin deneyimlerin önünü tıkar. Ne istediğini tam ve kesin olarak bilen bir zihin değerli bir deneyim yaşayamaz. Çünkü zihnin hayal edebileceği ve isteyebileceği hiçbir şey fazla değer taşımaz. SORAN: O halde hangi şey istemeye değer? MAHARAJ: En iyiyi isteyin. En yüce mutluluğu, en büyük özgürlüğü. Emel ve arzu taşımamak en büyük mutluluktur. SORAN: Arzulardan kurtulmuşluk değil benim istediğim özgürlük. Ben özlemlerimi gerçekleştirmek için özgürlük istiyorum. MAHARAJ: Özlemlerinizi gerçekleştirmek için özgürsünüz. İşin doğrusu, başka bir şey de yaptığınız yok. SORAN: Çalışıyorum ama beni umutsuzluğa düşüren engeller var. MAHARAJ: Onları yenin. SORAN: Yapamıyorum, fazla zayıfım. MAHARAJ: Sizi zayıf kılan ne? Zayıflık nedir? Başkaları arzularını gerçekleştiriyorlar, siz neden yapamıyorsunuz? SORAN: Enerjim yetersiz olmalı. MAHARAJ: Enerjinize ne oldu? Nereye gitti? Siz onu birbirleriyle çelişen birçok arzu ve arayış içinde boşa dağıtmadınız mı? Sizin sonsuz enerji birikiminiz yok ki? SORAN: Neden yok? MAHARAJ: Hedefleriniz, amaçlarınız küçük ve düşük düzeyli. Bunlar fazla enerji çekmezler kendilerine. Ancak Tanrı'nın enerjisi sonsuzdur.Çünkü O kendi için hiçbir şey istemez. O'nun gibi olun, o zaman bütün arzularınız gerçekleşir. Hedefleriniz ne denli yüksek, arzularınız ne denli geniş ise onların gerçekleşmeleri için o kadar çok enerjiniz olur. İyi olanı isteyin, o zaman bütün evren sizinle birlikte çalışacaktır. Fakat kendi zevkinizin peşindeyseniz, onu zor yoldan kazanmak zorundasınız. Arzulamadan önce hak edin, layık olun. ..
  18. .. CCLXVI Hoşi âhır bigû ey yâr çûnî Ezin eyyâm-ı nâ-hem vâr çûnî Son ucu, hoş musun a sevgili, nicesin? Şu düzgün gitmeyen günlerle nasılsın, ne âlemdesin? Gece-gündüz, düşüncem sensin benim; şu kanlar içen geceyle gündüz yüzünden nasılsın sen? Tatar askerinin dünyaya saldığı şu ateşin dumanından nicesin, nasılsın? Şu denizde, şu karanlıkta, yüce dalgalar arasında, yükle dolu gemide ne âlemdesin? Hasta benim, bize hekimsin sen; son-ucu sor beni; a hasta! nasılsın de. Sen beni sormazsan ben sorayım seni: A işi gücü tatlı, tatlı güzel, nasılsın? Neliksiz-niteliksiz varlığı gör a gönül; artık çok-çok nicesin, nasılsın deme. Tebrizli Şemseddin'in kulağına söyle, a sırları güzel güneş de, nasılsın? Divan ..
  19. .. 11.7.2012 de.. ikon'un sahifesine şöyle bi not düşmüşüz; ABRAM'S FAMILY / İBRAHİM AİLESİ.. Tekvin/Genesis- 11: 31 Terah took his son Abram, his grandson Lot son of Haran, and his daughter-in-law Sarai, the wife of his son Abram, and together they set out from Ur of the Chaldeans to go to Canaan. But when they came to Harran, they settled there. Torah New International Version ** ** Terah/Hintli Bilge/Sage/Guru, oğlu Abram'ı ve Haran'ın oğlu ve torunu Lût'u, ve gelini Saray'ı; Abram'ın karısını beraber aldı; Kenan Diyarına/Canaan/Levant'a gitmek üzere, Kildanilerin Ur şehrinden ve onlarla birlikte; Ur of the Chaldeans/Indian Chaldeans/Hind Müneccimleri ile yola çıktı. Ancak, ne zaman ki Harran'a /Other Estate; To chosen heaven land geldiler, o zaman durdular ve o topraklara yerleştiler. ** ** Canaan: Levant: -Orta-Doğuda bir antik bölge: -Suriye, Lübnan, İsrail ve Türkiye'nin bazı kesimleri de dahil olmak üzere ve Akdeniz'in doğusunu da içine alan arazi alanı için verilmiş eski bir isim. ..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.