İNTERLOCK tarafından postalanan herşey
-
THE GULLIVER'S SHIP..
aranan evrendeğere ilişkin olarak örnekleme ile elde edilen değerler, konfeksiyona özgü leziz bir bonbon olabilecektir. bu çıkarsama ya da öpüşüp-barışma eylemi, bir kestirimdir. dip not: asalak entrikacı, mikroçipi ile vizyon çızıttırmakta ve boşalak yapmaktadır. böylesi bir kominikasyon, mahkemenin davayı dinlemesi dolayısı ile- zihinden alınan çıktılardır- onay alamıyacaktır.. bu; ne demekse' dir!? ..
-
JOHANNES KEPLER DİYOR Kİ;
.. 1600'lerde, Johannes Kepler diyor ki: "Gökteki cisimlerin neden böyle bulunup da, başka türlü bulunmadığını anlamak üzere çok çalıştım ve bu cisimlere ait üç mühim noktayı buldum; Bunlar, bu cisimlerin adedi, cesametleri ve hareketleridir." 1596'da ilk neşrettiği neticenin hulâsası şudur: "Arz bir daire olup, diğerlerinin ölçüsüdür. Bunun dışına on iki vecihli bir cisim çiziniz; bu cismi ihtiva eden daire Merih'tir. Merih'in dışına bir dört vecihli resmediniz; bunu ihtiva eden daire Müşteri'dir. Müşteri'nin dışına bir mikâp çiziniz; bunu ihtiva eden daire Zühal'dir. Arz'ın içine bir yirmi vecihli çiziniz; bunun içine çizilen daire Zühredir. Zühre'nin içine bir sekiz vecihli çiziniz; bunun içine çizilen daire Utarit'tir." 1602 -Kepler'in ilk iki Kanunu: 1- Bir seyyare, bir kat'ı nakıs resmeder; Güneş, bu kat'ı nakısın mihrakındadır. 2- Seyyareyi güneşe vasl eden müstakim, müsavi zaman fasılasında, müsavi satıh resmeder. 1619 -Kepler'in üçüncü Kanunu: 3- İki seyyarenin, arz da dahil olduğu halde, güneşin etrafındaki devir müddetlerinin murabbaları beynindeki nisbet, bunlardan güneşten olan vasati mesafelerinin mikâpları beynindeki nisbete müsavidir. J. Kepler: Çağdaş astronominin kurucusu 27.12.1571/15.11.1630 ..
-
OLSADA YESEK! :)
.. illâ favaaa.. ..
-
Birisi Çay Yapsada Şöyle Sıcak Sıcak İçsek
.. yanındaki açmadan da alabilir miyim? merhaba.. ..
-
Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
.. teşekkürler simin.. mahcub ettin.. benden sana ve şahsında herkese sevgi ve çikolata-şekerleme.. ..
-
GÜNAYDIN
.. gün içinde ve rastgele aldığımız izlenimleri kolayca olumlayabilmemizi dilerim.. merhaba.. ..
-
Pazar Miskinliği Koydum Adını
.. ..
-
Pazartesi Sendromu Koydum Adını...
.. cevap veriyorum; "nuh tufanı tam 7 gün sürmüştür!? bu bağlamda, her gün (bir eksiği ile:) "o gün" olabilicektir.." saygılarımla..
-
Pazartesi Sendromu Koydum Adını...
moon-day syndrome; "bother stage" ya da "tek hörgüçlü deve'ye sempati duymak!." anlamına da gelebilir. merhaba..
-
Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
.. ehl-i keyfin keyfini kim tazeler? taze eldeni, taze pişmiş, taze kahveler:)) teşekkürler simin.. merhaba.. ..
-
THE GULLIVER'S SHIP..
bi zargana dipten azıcık haber aldı da çözümlemede yetersiz kaldı kafası karıştı dedim ki; "o heykelin gövdesi içinde oraya git!" zargana dedi ki; "bu ecnebî birisinin önermesi, ben dopamin isterim.." dedim ki; "senin bahsettiğin kuş, bildiğin kuş değil.." dedim "rna genomu içeren bi virüstür o.. bi trojan o!" dedi ki; "o zaman karşı pozisyonda fantezisinden geyik eti yesem?" "o bahsini ettiğin ise At'tan bi türevdir," ilginç görünebilir ve fakat son ucunda içerdiği zararlı kodlar zarar verebilir.." boş boş baktı zargana, sonra ne gördüyse kötücül "ben gideyim de kurban olayım bari.." dedi "döner koordinasyon ile flört edeyim!." "eh!" gibi bi şey murmurladım böyle döktüm içimi tül arkasından:) ..
-
ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. İstidrac; "Yavaş yavaş, derece derece.." ilk anlamlarını ifade etmekle birlikte, kullanılma yeri bu alan değildir. Belki 'dolayısı ile' dir.. İstidrac; Us'u kullanamadan/kullanmayı bilmeden; "Ben; Logos/Kelâm/Kelime'yi, yorumlama işlemini yaparım!" ya da, "Kâinatın düzeni/Namusu üzerine tefsirler yapabilirim, söylemlerde bulunur ve kitaplar yazabilirim.." iddiasında olmak ile ilgili "sarf" edilir ki; ne kadar âlim/çok okumuş/bilen/bilgiç olursa olsun, böyle bir iddiada bulunan ârif/meşhur, bilgi sahibi, tanınmış bir kişi dahi yanılıp sapabilir.. Bir farklı ifade ile; "Kelimenin kök anlamını" bilmeden ve kelimeyi kendince/bilgisi kadar kavram-laştırarak, biliyormuş gibi gurur ile farklı inanç ve görüş sahiplerine taassub ile katı davrananlar için sarf edilir.. ** Sarf: Hile: Dil Bilgisi: Gramer: Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. -Morfoloji: Kelime Şekil bilgisi, biçim bilgisi, yapı bilgisi. -Accidence. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. -Organizma'nın/Sistemin/Organizasyonun biçim ve yapısını inceleyen bilim dalı, şekil bilgisi. -Nahv: Sözdizimi: Misâl: Mikdar: Tavır: Quantum: Gramerde, kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemleriyle ilgili kaideleri içine alan ilim; nahiv ilmiyle Arapça cümlelerdeki kelimelerin yeri ve usulü bilinir, kelimelerin cümledeki vazifeleri öğrenilir ve cümle tahlili yapılır; Sentaks/Syntax. İstidrac: Tedric: Gradual: Bit by bit; Aşamalı, Kademeli, Azar azar, Derece derece, Basamaklı, Derc: Hile: Sarf: Nakışlı yazılan yazı: Harfe nokta koymak: Müşahhas hale getirmek: Somutlaştırmak: Hile. Taassub: -Bir şeye veya bir kimseye taraflı olma. -Din bakımından fazla salâbetli olma. -Kendi dinini çok üstün görmek. -Haksız yere husumet etmek. -Bir düşünüşe, bir inanışa körü körüne bağlanıp ondan başkasını düşünmemek hâli. ..
-
GÜNAYDIN
.. hepimize aydınlık bir gün dilerim.. ve dilerim bu gün, tasarımlarımız sisteme uygun düşsün.. merhaba.. ..
-
İŞKODRALI PAŞA'NIN HAMAMI..
.. *İspanyol asıllı bir İngiliz bayan. -1800'lü yıllarda İstanbula geliyor. -Gözlem yapıyor ve yorumluyor, kitaplar yazıyor. -Türkiye de yayımlanan bir kaç kitabı var. -Aşağıya bir bölüm aldığım kitabı; 18.yy. İstanbul. -Kısalttım ama hiç değiştirmedim. -Fikriniz olsun diye. -Yorumsuzum. ** -Türkiye'de ilk gördüğüm hamam İşkodralı Paşa'nın hamamı oldu. -Bu hamam, üstü kubbeli, yerleri mermer döşeli, orta ölçüde sıcak bir yerdi. Hamamın içine, çok güzel bir soyunma ve giyinme yerinden giriliyordu. Burada ipek kumaş kaplanmış bir sedir vardı. Üzerinde de sırma yastıklar yığılıydı. -Buradan, yine yerleri mermer döşeli geniş bir taşlığa girdik. Burada sütunlar üzerine oturtulan iki sıra bölme vardı. Alt sıra, yerden doksan santim kadar yükseklikteydi. Bölmelere ağır seccadeler, ya da minderler yayılmıştı. Bunların da üzerine çiçekli basmalar, kıl kumaşlar geçirilmiş ve birçok yastık yığılmıştı. -Taşlığın ortasında, beyaz mermerden güzel bir fıskiye vardı. Sularını dört deniz böceği kabuğunun içine akıtıyordu. Sular buradan en güzel ve en dinlendirici şıpırtı ile geniş bir havuza aktarılıyordu. Bu fıskiyenin çevresinde eşit bir kumaşla kaplanmış dört peyke vardı. Birinin üzerinde genç ve güzel bir kadın, yastıklara gömülmüş bir durumda uzanmış, çocuğunu emziriyordu. -Yastıkların üzerine yaslanarak rahat bir durum aldım, sonra çevreme bakınarak güzel bir zaman geçirdim. Hiç böyle bir yer görmemiştim. Giriş kapısının sol yanında, hamamcı kadın oturuyordu. Kırk yaşlarında kadar, güzel bir kadındı. Başında siyah bir hotoz, üzerinde çiçekli basma düz bir giysi vardı. Belinde de kaşmir bir şal sarılıydı. Üzerindeki bürümcük gömleği pek süslüydü. Altın enfiye kutusu, sedirin üzerinde, yanında duruyor, amber ağızlıklı çubuğu da bir yastığa dayalı bulunuyordu. Kendisi bir yandan elindeki abanoz örekeye ipek sarmakla vakit geçiriyor, bir yandan da ortalığı yönetiyordu. -Soyunup-giyinme bölmelerinde bazı kadınlar yıkanıp gelmişler, rahatça sedirlerine uzanmışlardı. Üzerleri baştan ayağa havlu ile sarılıydı. Halayıklar da onları büyük bir özenle kuruluyor, kokular sürüyor, saçlarını tarıyor ve örüyorlardı. Bir kısım kadınlar da hamama girmeye hazırlanıyorlardı. -Ben de üzerimdeki giysileri çıkararak peştemalıma sarındım ve saçlarımı çözdüm. Bana yol gösteren bir Rum hizmetçi kızla birlikte, çıplak ayakla, mermer taşlığı geçerek, taşlığın sonunda, tam karşımdaki kapıya yürüdüm. Eşiği geçer geçmez, serinleme yerine girdim. -Geldiğim bu yer, doğal ki bana göre sıcaktı. Ancak sonradan buranın serinleme yeri olduğunu anladım. Ayaklarımı beş altı kez yerde birikmiş sularda yıkadıktan sonra, yıkanma bölümüne geçtim. Burası sekiz köşeli bir yapıydı, sekiz kubbesi vardı. Bu kurnalarda başka halvet bulamayanlar yıkanıyordu. -Şaşırdım kaldım! Az kalsın boğulacak gibi olduğum ağır, yoğun kükürtlü su buharı; kalfaların her yanı kaplayan mermerleri yerinden oynatacakmış gibi çınlayan ve kubbelerde yankılar yapan cırtlak sesleri; kadınların alçak tonda sessiz gülüşleri ve fısıltıyla konuşmalarından oluşan mırıltı; üç yüze yakın yarı çıplak kadın; bunların soyunmasıyla sırılsıklam olmuş ve bedenlerine yapışmış ince peştemallarından beden çizgilerinin olduğu gibi gözükmesi; bellerinden yukarısı açık kalfaların, kolları göğüslerinde birleşmiş, püsküllü , işlemeli havluları başlarında götürerek, bir aşağı bir yukarı geçmeleri; kurabiyeler yiyerek, şerbet ve limonata içerek rahatlayan ve gülüp konuşan kız çocukları; soluk almamı zorlaştıran ağır havanın ayrımında bile olmadan birbirleri ile şakalaşmaları. Ve bütün bunları gölgede bırakacak olan şey de Türk ezgilerinin en kaba ve en cırtlak sesleriyle söylendiği şarkıların, birden bire top gibi patlamasıydı. -Bu karmakarışık sesleri yankısı hamamın kubbe ve duvarlarına dalga dalga çarpıyordu. Bütün bu olup bitenler, bana bir düş gibi geldi. Bir an gördüğüm şeylerin gerçek mi, yoksa yalnızca hasta bir beynin düşleri mi olduğundan kuşku duydum. -Türk hamamında yıkanmak, bıktırıcı, yorucu ve sıkıcıdır. Rum kızının saçımı yıkaması bir buçuk saat sürdü. -Kadınlar, yıkanmak için gerekli tüm eşyayı yanında getirir. Kendisini yıkayacak olan hizmetçiyi de. Hamam hizmetçilerinden yalnız yoksul olan kadınlar yararlanırlar. Bu kadınlar da, müşterilerine gerekli olan her şeyi hamamdan verirler. Bir kaçını gördüğüm bu natırlar göz önüne getirilebilen en çirkin yaratıklardır. Sürekli olarak kükürtlü hava içinde yaşamaktan, derileri tütünrengini almış ve parşömen kağıdına dönmüştü. Ancak hiçbiri buruşmamıştı ve donmuş bir elmayı andırı biçimde yaşlanmışlardı. Deri, kasların üzerine gerilmiş ve bana kalırsa çok çirkin bir yaşlılık görünüşü vermişti. -Hamamda iki buçuk saat kaldıktan sonra, yoğun biçimde temiz hava ve dinlenme gereği duydum. Bunun üzerine, başıma püsküllü bir havlu sardıktan, bedenimi de havlulara bürüdükten sonra serinleme odasına hızla ve düşme korkusunu da göze alarak geçtim. -Burası, ölüyken diriltilmiş de şu anda kefenleri üzerinde olan ve yaşamak için çırpınan ölülerin toplandığı bir yeri andırıyordu. -Türk hamamına karşı söylenecek tek şey, verdiği korkunç yorgunluk ve aldığı çok zamandır. Miss Julia PARDOE Bedriye ŞANDA 18. Yüzyılda İstanbul İnkılap Kitabevi ..
-
ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. Adı geçen o ünitenin E-mail hattı şimdilik offline konumundadır; sadece bizim önceden tanımladığımız bir konuğumuz hariç; ki bu dediğimiz, pozitif yüklü elektrot olan için tahsis edilmiş, herhangi bir E-mail katıdır; Kişisel çevreniz/postunuz içerisinde iletişimler kurun ve bu arada ve sonra da çalışın. Aksi halde nöbet noktanızdan ayrılır ve açık düşersiniz/günah'a girersiniz. Sistem de size verdiği sözü unutur, iletişim hattınız kapatılır. ** Sonuna kadar ve en üst düzeyde olan, beraat etmelerine; iyileştirilip-düzeltilmelerine karar verilmiş bileşenler vardır. Ama nasıl? Bu birimler elektro-magnetik tesir alanını aşmış olanlardır. Güncel bellek verileri ve etkilerine kapılmamış; eski sevda'ya takılmış, köpeğin kızağına binmiş, uykuda/narkotik etkisinde olan mağara yaranı ve onların içinde bulunduğu mevcud'un sürekli dalgalanan koşullarının dışında kalmışlardır. ** Aksi takdirde; B'nin sunduğu imkânlar; fırsatlar; innî/tecrübi/deneysel/empiric veriler; bu bağlamda elde ettiği egosal kazançlar ögenin gururunu okşar; kuramsal bir bilgiyi, ilkeyi, düşünceyi herhangi bir alanda yaşama tatbik eder ve bununla öğünür, gururlanır ve yaptığı işi göklere çıkarır. İşte iflâh olmaz ölüler grubu, bu diğer E-mail sahibi kişilerdir. ..
-
Kuran'da Hz. Muhammed'in Adı Neden Bu Kadar Az Geçiyor?
.. sevgili @.. saptırılmış tarih'e ya da delil- i ihtira'ya güvenen nasıl ateist olabilir ki.. ben yine bir düşün derim.. bahsettiğim "roma halkı.." genel olarak belli bir din'e saplanıp-kalmış ve çevresine surlar örmüş bir topluluğu ifade etmektedir.. merhaba.. ..
-
Kuran'da Hz. Muhammed'in Adı Neden Bu Kadar Az Geçiyor?
.. A Te; yarı saydam elektron tuzağı'ndan veya harelenme örüntüsü'nün etkilerinden ya da roma'nın halkı'nın tabi olduğu cobweb programı'ndan bi biçimde kurtulmuşluktur.. bu aralar bu duruma "foton ve fonon kuşağı etkileri" ni aşmak deniyor.. "kişisel tanrı fikri" nden sıyırmak da diyebilirsiniz.. böyle birini yani iyi bir ateist'i gösterin bana da önünde diz çökeyim.. merhaba.. ..
-
Kuran'da Hz. Muhammed'in Adı Neden Bu Kadar Az Geçiyor?
.. antik romalı'lar ateist değillerdi.. olamadılar.. olamayacaklardı.. ve çok teşekkür ediyorum ki.. neron.. hepiciğini oracıkta yakıverdi.. hemi de lir tıngırtadarak.. tarih tekerür etti ve şimdi ve yine bizlere bi neron gerekiyor.. ve büyük savaş buna bir yol olabilecektir.. kim bilebilir? herkese merhaba.. ..
-
Kuran'da Hz. Muhammed'in Adı Neden Bu Kadar Az Geçiyor?
ate'i tanımlayan var mı?
-
THE GULLIVER'S SHIP..
.. sadece olasılık bi suçlu gibi e ne olmuş işte binmişsem karbonkopya bir sessiz resmin hörgücü üstüne ola ki bunaldım sıradanlıktan sıvıştım kuş cikcikli mu'tena bir kodese öcülü masallar anlatma bana korkulu hikâyelerden bıktım bana uzak gökyüzlerini anlat hadi yüzünü çop-çocuk gözlerini anlat ..
-
GÜNAYDIN
.. tekrar be tekrar bilinçaltı mesajlarına gezinti günümüz elverişli olsun.. merhaba.. ..
-
ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. E-Mail/Elektronik Haberler ya da Telkin, Sea; Ana Deniz yolu ile getirilir ve basitçe Bot-Aid/Fiziksel robot makine olan gizmoların zihinlerine baskılamak için özel hazırlanmış bir manyetik kapalı alan içerisinde ve ortak bir hat üzerinden, üretilmiş izlenimler ile uygulanır; operasyon gerçekleştirilerek robot tarafından kabul edilmesi sağlanır.. Sol Taraf tesisi; imkânlar kanalı; taşıma röleleri ile bir post- sistemidir. Ayrıca hiç ara vermeden gözleyen elektronik deneticinin kontrolu altındadır. Arındırıcı ne diyor? Elektromagnetik tablolar, evcil-hayvan olan idiotları/gizmoları teşvik etmek içindir. Bu evcil hayvanları nasıl betimleriz? Insubstatial: Asılsız, kağıttan kaplanlardır. Bot-Aid: Fiziksel gizmo-robotturlar. Fiziksel bir robot-makinedirler; Genel olarak ahlâksızdırlar; Sodomik eğilimleri vardır. ..
-
THE GULLIVER'S SHIP..
.. ikinci perde pastel ve duru-yeşil geyşa zamanlarda bildiğim maviliğin ortasında bi savaş süzülürken aşağıya yankılanıyor ses gök-altında donuk suların çevresinde jupiter ve saturn oberon ve miranda ve titania "zaman zaman korkabilir yıldızlar.." ilmikleri kamaştıran burçlar ürpererek kanat çırpıyor blam pow pow ve digital bi merdiven ürkütüyor orada bulunan dan dare'i pastel ve duru-yeşil kuşatıyor akustik fısıltılarla donuk suları sıfırın altında pastel ve duru-yeşil kuşatıyor biçimleriyle donuk illustrasyon bi sundurmada ..
-
GÜNAYDIN
.. hadi aynaya bakalım yüzümüzde bi gülümseme ile kendimize yüksek sesle bi "merhaba" diyelim.. merhaba.. ...
-
OLDUK, GÖRDÜK, BİLDİK BAK..
.. o takdirde.. ben ol da bil.. ..