Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SimalyildiziNet

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    462
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: SimalyildiziNet

  1. Yazılarınızı okudum arkadaşlar.... Tam böyle birşeyler yazayım dedim; vaz geçtim... Huyumdur, varsa bana ters olan birşey illede üzerine gitmek, kurcalamak isterim.. Duramadım, yine yazayım dedim... Sonra aklıma yazdığım yazıların "kendi fikrim" olması hasebiyle ağır eleştiriler yapıldığı geldi!... Öyle ya, herşeyi bir tek "ben"mi biliyorum. Hatta kafama göre yorumlama hakkına sahipmiyim ki; haldır huldur yazıyorum....

     

    Sonra, çok beğendiğim bir yazıyı buraya koymanın tam yeri olduğunu düşündüm!

     

    Ve sanırım önümüze konan çok fazla "ŞART"lara cevap olabilecek kadar derin... Ve sözü edilen tehlike ŞU;

     

    * * *

     

    Soner YALÇIN

     

    Dünden bugüne, isim isim siyasal İslam’ın gizli kasaları

     

    Bugünlerde herkesin dilinde Deniz Feneri, Kanal 7 ya da Zekeriya Karaman, Zahid Akman isimleri var.

     

    Biraz geçmişi bilenler; Erbakan’ın kayıp trilyonlarını, Süleyman Mercümek’i ya da Yimpaş, Kombassan, İhlas, Jet-Pa, Endüstri Holding’i hatırlar. Peki siz, Mehmet Satoğlu, Tahsin Armutçuoğlu, Gürgen Mazhar Bayatlı, Beşir Darçın isimlerini duydunuz mu? Bunlar kimdi? Kimlerin gizli kasasıydı? Neden yargılandılar? Sonra nasıl ortadan kayboldular? Gelin biraz gerilere gidelim.

     

    "BİR lokma bir hırka" ile yetinenler bugüne nasıl geldi?

     

    Tarikat, siyaset, ticaret üçlemesiyle ilk kez Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı karşılaştı. Şeyh Ahmed Ziyaüddin, 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması’yla Anadolu’ya gelen yabancı sermayeye karşı, ulusal pazarı korumak için "yardım sandıkları" kurdu. Toplanan zekátlar, yoksullaşan esnaflara aktarılarak milli sermaye korunacaktı.

     

    Şeyh Ahmed Ziyaüddin tüccar bir ailenin çocuğuydu. Bu nedenle bu hareketi kişisel olabilir miydi? Hayır.

     

    Çünkü: Yıllar sonra, 1954’te benzer uygulamayı yine aynı tarikat hayata geçirdi.

     

    Demokrat Parti’nin ülkeyi ithal mallara boğması üzerine, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı’nın şeyhi Mehmed Zahid Kotku’nun girişimiyle "Gümüş Motor" kuruldu. Amaç "milli sanayi" yaratmaktı. Üzerinde cami resmi olan hisseler çıkarılıp satıldı. Ancak, bu milli atılım pek uzun ömürlü olamadı; Gümüş Motor battı. İş mahkemeye yansıdı. Genel Müdürü Necmettin Erbakan’ın, dönemin parasıyla 69 bin lirayı kardeşi Kemalettin Erbakan’a gönderdiği murakıp raporlarında ortaya çıktı. Yıllık imalatı, Devlet Planlama Teşkilatı’na 10 bin olarak bildirmişlerdi; gerçek rakam 70 idi! Vs. vs.

     

    MNP’nin şirketleri

     

    Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı zamanla ticaretin yanına siyaseti de koydu. Yani artık bireysel girişimcilikle değil, iktidara gelerek milli sanayi hamlesi gerçekleştirilecekti.

     

    26 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi’ni kurdular.

     

    Yargıtay Başsavcılığı, partinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.

     

    21 Mayıs 1971’de parti kapatıldı. Mal varlığına el koydu.

     

    İşte bugün konuştuğumuz kritik mesele bu son cümlede saklıdır: Bu tarihten sonra milli görüş hareketinin kurduğu tüm şirketler, partiler-dernekler üzerine değil, kişiler üzerine kuruldu.

     

    Örneğin, 18 Haziran 1971’de "İPA AŞ" kuruldu. Kurucularından Tahsin Armutçuoğlu ve Mehmet Satoğlu, Milli Nizam Partisi kurucusuydu.

     

    T.Armutçuoğlu ve M.Satoğlu bir başka şirket daha kurdular: "Nidaş."

     

    Bu şirketin ortakları arasında Hasan Aksay, Fehmi Cumalıoğlu gibi yine Milli Nizam Partisi kurucuları vardı.

     

    Aksay ve Cumalıoğlu bu kez Oğuzhan Asiltürk, A. Tevfik Paksu ile "Yeni Neşriyat AŞ"yi kurdular. 17 Ağustos 1972’de faaliyete geçen bu şirket, Milli Gazete’yi çıkardı.

     

    Milli Nizam Partisi "şirketlerine" baktığınızda hemen hepsinde iki isim öne çıkıyor:

     

    Avukat Tahsin Armutçuoğlu ile Harita Mühendisi Mehmet Satoğlu.

     

    Mehmet Satoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dayısıdır.

     

    Uzatmayayım, kişiler üzerinde gözüken şirketler aslında partinindi.

     

    MSP’nin şirketleri

     

    MNP kapatılınca Milli Görüş, 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi’ni kurdu.

     

    Bu partinin "şirketlerine" baktığınızda bir isim ön plana çıkıyor:

     

    Gürgen Mazhar Bayatlı.

     

    8 Şubat 1977’de kurulan "Milsan"; 3 Mart 1978’de kurulan "Mila AŞ"; 27 Ağustos 1980’de kurulan "Mades Holding" ve yine aynı gün kurulan "Heka Dış Ticaret AŞ"nin kurucuları arasında hep Gürgen Mazhar Bayatlı vardı.

     

    Peki, bu şirketler ne yapıyordu?

     

    Mila AŞ’nin yeri, MSP genel merkezinin bulunduğu Hoşdere Caddesi’ndeki Alican Apartmanı’ydı. 5 milyon sermayeyle kurulan bu şirket, kuruluşundan dört ay sonra Demetevler’de 10 milyon liraya apartman aldı ve adını "Milli Görüş Sarayı" koydu. Burada parti toplantıları yapılıyordu zaten.

     

    Şirketlerin sermayeleri hızla arttı: Örneğin, Milsan 2 milyon lira sermaye ile kuruldu. Beş buçuk ay sonra 15 Temmuz’da sermayesini 13 milyona çıkardı. 30 Nisan 1979’da ise rakam 22 milyona çıktı. 22 Nisan 1981’de ise 50 milyona yükseldi.

     

    Milsan’a bu paralar nereden geliyordu?

     

    Milsan’ın, Vakıflar Bankası Fatih Şubesi’ndeki 1016 No’lu hesabına, 18 Şubat 1977 tarihinde Yapı Kredi Bankası Ankara Aşağı Ayrancı Şubesi’nden 630802 No’lu çekle 1 milyon 900 bin lira yatırıldı. Aşağı Ayrancı’daki bu hesap kime aitti; Necmettin Erbakan’a!

     

    Káğıt üzerinde MSP’nin mali işlerinden sorumlu kişi; Genel Başkan Yardımcısı Abdurrahim Bezci gözüküyordu. "Gözüküyordu" diyorum, çünkü Bezci İzmit’te yaşıyordu ve Ankara’ya pek gelmiyordu.

     

    İşin özünde partinin parasal işlerini yürüten kişi Gürgen Mazhar Bayatlı idi. Ziraat Bankası Çankaya, Vakıflar Bankası Kızılay, Yapı Kredi Bankası Çankaya şubelerinde hesapları vardı.

     

    12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Mazhar Gürgen Bayatlı tutuklandı, hapis yattı ve "Şirketleri aldığım borçlarla kurdum" deyince, salıverildi.

     

    Sonraki yıllarda ismi Erbakan hareketi içinde bir daha hiç ön plana çıkmadı.

     

    Bugün Niğde’de yaşıyor.

     

    6 Nisan 2007’de TBMM Üstün Hizmet Ödülü’nü dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın elinden aldı! O törende Deniz Feneri de ödül aldı!

     

    RP’nin şirketleri

     

    1980’lerde yeni parti kuruldu: Refah Partisi.

     

    Ve bu partiyle birlikte yeni bir isim ortaya çıktı:

     

    Beşir Darçın.

     

    Beşir Darçın aslında Ankara Ulus’ta terziydi. Bakın sonra nasıl trilyoner oldu?

     

    En büyük parayı hac organizasyonundan kazandı.

     

    Bilirsiniz, 1988’de Suudi Arabistan, Mekke’ye kontenjan koydu; Türkiye’nin nüfusu 72 milyon ise o yıl sadece 72 bin kişi gidebilecekti.

     

    Hacı adayları kendi kafalarına göre gitmeyecekti; bir organizasyona dahil olacaklardı.

     

    En büyük organizasyonu, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyordu. Ancak hepsinin altından kalkması zordu, yarısını özel şirketlere verdi.

     

    Bu özel şirketlerden biri de RP genel merkezinin bulunduğu binada faaliyet yürüten "ETAŞ AŞ" idi. Sahibi Beşir Darçın idi.

     

    Beşir Darçın 1990 yılında da, "Van Der Zee" adlı şirketi satın aldı. Alır almaz da Suudi Arabistan, Beşir Darçın’a beş bin kişilik ek/özel kontenjan verdi! Kontenjan tabii Refah Partisi’ne verilmişti. Düşünebiliyor musunuz, Suudi Arabistan, Türkiye Cumhuriyeti’ne değil RP’ye kontenjan veriyordu. Niye sizce?

     

    Evet, Beşir Darçın hac organizasyonundan çok para kazandı.

     

    Diyanet’ten sonra en büyük hac organizasyonunu "Van Der Zee" yapıyordu. Bürosu nerede miydi? Tabii RP genel merkez binasında. Zaten binanın sahibi de Beşir Darçın’dı!

     

    "Gizli Kasa" Beşir Darçın’ın, "ETAŞ" gibi, "Sürtaş" adlı şirketi de aynı binadaydı.

     

    Hatırlatayım; RP’nin genel muhasibi yine MSP’de olduğu gibi Abdurrahim Bezci’ydi. Ve Bezci hálá İzmit’te yaşıyordu. Zaten kulakları artık pek duymuyor, gözleri de iyi görmüyordu. Yani göstermelikti!

     

    Beşir Darçın sadece hacılardan para kazanmadı. Tefecilik yaptı: Nakit paraya sıkışan Konyalı işadamı Süleyman Çınar, Beşir Darçın’dan 1 milyar borç aldı, 30 gün sonra bunu 1 milyar 104 milyon olarak ödeyecekti. Süleyman Çınar borçlarını ödeyemedi ve Beşir Darçın ailenin gayrimenkullerine ve Toroslar Un Fabrikası’na el koydu.

     

    Bitmedi:

     

    Beşir Darçın, Kurban Bayramı öncesi Milli Gazete’ye ilan verdi: "Bankada açtığımız hesaba 1 milyon lira yatırın; bizler sizin adınıza kurbanı kesip Bosna-Hersek’e, Azerbaycan’a, Abhazya’ya gönderelim!"

     

    Araştırıldı; ortada para çok ama kesilen kurban yoktu!

     

    Beşir Darçın gözaltına alındı. Ancak birkaç gün sonra suçsuz olduğu anlaşılıverdi!

     

    Beşir Darçın son olarak Milli Gazete’nin yan kuruluşu MİLDA’nın ortağı olarak özelleştirmeden SEKA Giresun káğıt fabrikasını satın aldı.

     

    2000’li yıllarda Beşir Darçın adı pek duyulmadı.

     

    Bugünün gizli kasaları "sakallı"lar; "aslan" gibi delikanlılar...

     

    Sonuçta:

     

    "Ne zaman ticaret, siyaset, dergáhların kapısından içeri girdi; ’bir lokma bir hırka’ tarihe karıştı" diyebilir miyiz? Bilemiyorum. Bildiğim, paranın dini, imanı yoktur.

     

    RP’nin kapatılma davası delili:

     

    TARİH: 21 Mayıs 1997

     

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi’nin "laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.

     

    İddianameden ilgili bölümü aktarayım:

     

    "Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Kanal 7’ye para toplamak için yaptığı konuşmada, ’Televizyonu olmayan bir davanın yürümesi mümkün değildir. Bir topluluğun toplum olması mümkün değildir. Kaldı ki bugün yapılmış olan cihada, yani Hakk’ın hákim olması için yapılan mücadelede, televizyonu isterseniz topçu kuvvetli olarak tarif edin, isterseniz hava kuvveti olarak tarif edin, onun gidip bir tepeyi bombalamasından önce, piyadenin o tepeyi işgal etmesi, zaptetmesi mümkün değildir.

     

    Onun için bugün yapılmış olan cihadı televizyonsuz yapmanın imkánı yoktur. İşte bu kadar hayati bir konu için acıyıncaya kadar vereceğiz. Bugün bu inançla Kanal 7 için para vereceğiz’ demiştir."

     

    Necmettin Erbakan, Anayasa Mahkemesi’ndeki savunmasında bu konuşmasının "montaj" olduğunu iddia etti.

     

    "Şimdi, ne yapılmış; Kanal 7 reklam almak için işadamlarını toplamış. Bizden de rica etmiş ki, ’Bakın biz sizin haberlerinize yer veriyoruz, bize yardımcı olun. Bizim reklamdan başka hiçbir gelirimiz yok’ demiş. 300500 işadamı toplanmış, Onlara tavsiye götürmüş, hepsi tamamen bir sohbet havası içinde..."

     

    Erbakan, iddianamede yer alan, "Bugün cihadı televizyonsuz yapmanın imkánı yoktur" sözünü Afgan mücahitleri için söylediğini belirtti.

     

    "Bakın, Afgan mücahitleri bu kadar yıl uğraştılar bir devlet kurmak için, kendileri o sırada gelip gittikçe her yerde temaslar ederken, devlet kurmayı çok kolay zannediyorlardı. Onları ikaz için demiştim ki, bir devlet her şeyi ile kurulur; siz harpten çıkıyorsunuz, önce kendinizi tanıtmak için bir televizyona önem vermeniz lazım. Televizyonsuz hareket edemezsiniz. Onun için devlet kurmak kolay iş değildir."

     

    Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, "Kanal 7 yöneticileri ve sahipleri arasında partinizde milletvekili, yönetici hiç kimse var mı" diye sordu.

     

    Erbakan, "Eskiden vardı. Kanal birçok insanın iştirakiyle kurulmuştur, ama onlar milletvekili, yönetici olduktan sonra o görevlerinden ayrıldılar" dedi.

     

    Refah Partisi, 16 Ocak 1998 tarihinde kapatıldı.

     

    Erbakan’ın girişimiyle 1993’te kurulan Kanal 7 daha sonra siyasal tercihini Başbakan Erdoğan’dan yana yaptı. Ve "cihat için" televizyonun önemini bilenler, televizyon kanalı-gazete sayısını her geçen gün artırdı.

     

    Bunun için artık sadece zekátla yetinmiyorlar, kamu bankalarını bile kullanıyorlar.

     

     

    * * *

     

    Horbo’nun babası Çolak Memo!

     

    BİRİNCİ Dünya Savaşı’nda Suriye cephesinde kolundan vuruldu; namı oradan geliyordu.

     

    Savaştan sonra dağa çıktı; eşkıya oldu. Zaman zaman Malatya’ya iniyordu erzak almak için.

     

    Dört tığ gibi adamıyla gittiği şehir yolunda, hilal kaşlı, kara gözlü, buğday tenli bir kıza vuruldu: Emine.

     

    Soruşturdu; kız mıydı gelin mi? Emirler Köyü’nün ağası Vahap Ağa’nın küçük kızıydı; daha henüz 15 yaşındaydı.

     

    Köye heyet gönderdi; "Allah’ın emri..."

     

    Vahap Ağa sözlerini kesti: "Benim eşkıyaya verecek kızım yok."

     

    Haberi alan Çolak Memo, 30 atlıyla Emirler Köyü’nü basıp Emine’yi kaçırdı.

     

    Küçük Emine, Çolak Memo’nun ilk karısı değildi.

     

    Çolak Memo, 13 kadınla evlendi. Dördüncüsünü boşar, bir daha alırdı.

     

    Cumhuriyet’ten sonra eşkıyalığa ve mecburiyetten çokeşliliğe son verdi Çolak Memo.

     

    Emine, kocası Çolak Memo’dan hep korktu.

     

    Bir gün evde kumalar Meryem, Bedriye ve Emine otururken, polisler bir hırsızlık soruşturması için eve geldi. Çolak Memo sorulara cevap verirken, diğer odada üç karısının konuşup gülmelerine sinirlendi. Gidip, Emine’yi balkondan attı.

     

    Çolak Memo bu olay nedeniyle üç yıl hapis yattı.

     

    1933’te cezaevinden çıkınca Emine’nin gönlünü aldı ve onu hamile bıraktı.

     

    Emine, Çolak Memo’dan dört çocuk sahibi oldu.

     

    Kocası ölünce Malatya mensucat fabrikasında çalışmaya başladı.

     

    Büyük oğluna çok güveniyordu; çok çalışkandı, sınıfları hep dereceyle bitiriyordu.

     

    Onu küçüklüğünden beri "Horbo... Horbo" diye seviyordu.

     

    "Horbo" dayısının kızıyla nişanlıydı.

     

    Bir gün fabrikaya polisler geldi; Emine’yi alıp karakola götürdüler.

     

    Oğlunun ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast yaptığını öğrendi.

     

    "Horbo" cezaevine giderken o da ameliyat masasına yattı; beyninde ur vardı.

     

    Yıllarca oğlunun cezaevinden çıkmasını bekledi. Her gece ağladı.

     

    Oğlu cezaevinden çıktıktan bir süre sonra hayata gözlerini yumdu.

     

    Çolak Memo ile Emine’nin oğlu "Horbo" kimdir bilir misiniz:

     

    Hüseyin Üzmez!

     

    Bursa’da 14 yaşındaki B.Ç.’ye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez.

     

    Nev-i şahsına münhasır biriydi; hayatında iki sorudan nefret etti; ne zaman doğdun, Ahmet Emin Yalman’ı niye vurdun?

     

    Önceki gün Bursa 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne giderken, kameramanlara el salladığı görüntüsünü izledim TV’lerde. İçim burkuldu.

     

    Aklıma babası Çolak Memo geldi.

     

    Bir de, "Malatya Suikastı"nı anlattığı kitabında yazdıkları: "İtalyan Lombrozo, ’Bazı insanlar doğuştan suçludur’ diyor. Ben buna inanmıyorum. Allah kulunun hasmı değildir. Doğuştan suçlu yoktur." (S. 67)

     

    TV’de Hüseyin Üzmez’i elleri kelepçeli el sallarken izlediğimde düşündüm; Çolak Memo’nun hiç mi suçu yok?

  2. Yahu, her şeyi kendinize yontuyorsunuz. Dürüst olun lütfen!

     

    :iyi:

     

    Bunu yaptıklarında gerçekten birilerinin güdümünde boş bir davanın peşinde koştuklarını zaten anlayacaklar!!!

     

    Kürtçe yabancı dil olsunmuşmuş! Peki kardeşim, kürtlerin içinde kürtçe bilmeyenmi var? Yukarıda satır satır yazdım! Yazdıklarımı görmezden gelip, aman efendim "çok acımasız" macımasız gibi kestirip atacağınıza; alıntılayın ve "bu yalandır" deyin... Hoş uyuşturucu konusu elde patladı! Bakalım başka hangi konu var...

     

    Birilerinin güdümünde bu garip hayal peşinde koşmanın evvelcede acısını tatmadıkmı?

     

    Kurtuluş Savaşı sonunda Musul ve Kerkük kimin yüzünden kaybedildi? Eğer elimizde olsaydı o bölgede yaşayan insanlar için durum bumu olurdu? Bunu bile anlasak, gerçekten zarara yönlendirildiğinizi keşfetmiş olursunuz...

     

    Benim için hava hoş! Olmaz da eğer olursa, yani federasyon filan kurulursa; batıda ne kadar kürt varsa kulağından tuttuğum gibi yürüüüü diyeceğim! Bu da haksızlık olmaz her halde değilmi? Yada madem onca hak hukuk dedik; al sana HAK... Buna hazırmısınız????

  3. 'Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır.

    Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak,

    çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.'

     

    A.Ryan - Istanbul isgalinde Ingiliz yetkili - 1919

     

    MONTRÖ DEĞİŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR

    Necmi ÖZNEY

     

     

    Montrö Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kazanımlarından biridir. ABD, BOP planı çerçevesinde ve bu işe NATO'yu da alet ederek, Karadeniz'de askeri güç bulundurmak için sözleşmenin değiştirilmesi veya sona erdirilmesi için çalışmalara başladı.

     

     

    1936 yılında imzalanan Montrö boğazlar sözleşmesi, yakın bir savaş tehlikesinin varlığı halinde hem Türkiye'yi, hem de Karadeniz ülkelerinin güvenliğini de geniş anlamda garanti altına alan bir sözleşmedir.

     

     

    Anlaşma Lozan barış antlaşmasının da Türkiye lehine perçinidir. Montrö boğazlar sözleşmesi imzalandıktan sonra, Lozan anlaşmasında bulunan Boğazlar idaresi komisyonu lağvedilerek bütün yetkiler Türk hükümetine devredilmiştir. Bu nedenle, Montrö sözleşmesi hem boğazlardaki Türk egemenliğinin kaleleşmesi hem de güvenlik bakımından Türkiye için özel bir anlam ifade eder. Bu sözleşme Büyük Atatürk'ün eşsiz sağduyusu ve ileri görüşü ile o dönemin şartları içinde tam bağımsızlık ve tam egemenlik için yapılmıştır.

     

     

    ABD'nin Karadeniz'de askeri güç bulundurmasına Montrö engeldir. Amerika'nın Karadeniz'e sokmayı hayal ettiği gemilerin nitelikleri de Montrö boğazlar sözleşmesine uymamaktadır. ABD bu sözleşmede taraf değildir. Bunun için taraf ülkeleri kullanarak özel planlar yapmaya hazırlanıyor. Verilen resmin tümüne bakınca, kraliçenin harp gemisi ile gelip boğazın ortasına niçin demir attığını da görmüş oluruz.

     

     

    ABD'nin bölgeye ilgisinin önemli bir bölümü enerji kaynaklarını ve taşıma yollarını kontrol ederek Rusya'nın Akdeniz yoluyla dünyaya satacağı petrolü kontrol etmek ve hem de bu yolla Rusya'yı güneyden de kıskaca almak ve BOP'un adını, Büyük Dünya Projesi olarak değiştirmek istiyor.

     

     

    Amerika dünyada tek emperyalist güç olarak kalmak istiyor ama kendi yanı başındaki Latin Amerika ülkelerinin yaptığı ABD karşıtlığına da rejim değişikliklerine de ses çıkaramıyor ne hikmetse.

     

     

    Rusya için de Montrö boğazlar sözleşmesi birçok bakımdan önemlidir. Dünya piyasalarına güvenle petrol sevkıyatı yapacağı tek çıkış yeri Türk boğazlarıdır. ABD yanlısı politikalar bölge ülkeleri için yeni düşmanlıklar yaratacaktır.

     

     

    AB de yarın Karadeniz'de enerji yollarını kontrol etmek ve AB havucu uğruna Montrö sözleşmesinin sulandırılmasını isterse ulusal egemenliğimiz nasıl korunacak?

     

     

    AB üyesi Güney Kıbrıs, Karadeniz'e girmek ve bölge ile ilgili bazı hedeflerini gerçekleştirmek isterse ne yapılacak?

     

     

    Üç tarafı denizle çevrili olduğu halde Deniz bakanlığı olmayan Türkiye, Milletler arası deniz hukuku ile ilgili neler yapıyor? Bu konuda uzman hukukçularımız var mı? Fikirleri soruluyor mu ve daha doğrusu önemseniyor mu?

     

     

    11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin Malaka boğazının güvenliğini sağlama numaraları Malezya ve Endonezya'nın büyük tepkisine neden olmuş ve bunu egemenliklerine bir saldırganlık nedeni saymışlardı. Bir sene önce pek modaydı, çok soruluyordu, Şimdi ben soruyorum. Türkiye bu konuda Malezya olamaz mı?

     

     

    Türk boğazlarında egemenlik sahibi, Türk devleti ve Türk milletidir. Türk milleti, Türk devleti'nin varlık ve egemenlik tapusu olan Çanakkale ve İstanbul Boğazları için canını dahi vermeye hazır olduğunu 1915 yılında Çanakkale'de ispat etmiştir. Bunun bedeli yine ne olursa olsun şimdi de geçerli olduğunu dost düşman çok iyi bilmelidir.

     

     

    ABD deniz kuvvetlerinin giremediği tek yer olan Karadeniz'de, önemsiz bir kuvvetle ve barış adına dahi olsa boy göstermesi, dünyada birçok şeyin olumsuz olarak değişeceğinin habercisidir.

  4. Şeytanla dans eden mümin olamaz!

     

    Aytun Çıray

     

    Bundan şuna şundan buna, defalarca aynı “kâğıtlar”ı sattılar.

     

    Sonunda bu saadet zinciri iflâs etti.

     

    “Morardın” derler ya…

     

    İşte öyle morardılar, Mortgage (Mor gıç diye okunuyor) gibi.

     

    Kısacası bütün çağların en büyük dolandırıcılığı iflâs etti.

     

    ***

     

    Kolalı yakalarıyla briyantinli çocuklar tv’lerde “dolarların gücü adına” atıp tutuyorlardı.

     

    Adlarına da “türev” dedikleri belgeleri pazarlıyorlardı.

     

    Türev; “Türemiş veya üretilmiş şey” demek.

     

    Uydurulmuş yani!

     

    Sonunda çanak çömlek patladı.

     

    ***

     

    Putin yine farkını ortaya koydu.

     

    “Kardeşim kriz bahanesi ile benim devletimin, milletimin yıllardır yarattığı değerlerin hiç pahasına elden çıkarılmasına izin vermem” dedi ve borsasını tatil etti.

     

    Sakın eski Komünist muhabbetine takılmayın.

     

    11 Eylül felâketinde de ABD borsaları dört gün tatil edilmemiş miydi?

     

    ***

     

    Bir de “Bırakınız yapsınlar” diyenlere bakın.

     

    Özelleştirme şampiyonlarına…

     

    Şimdi de “devletleştirme” istiyorlar.

     

    ABD Merkez Bankası 180 milyar dolar sürüyor piyasaya…

     

    Şirketler devletleştirilince borsalar coşuyor utanmazca!

     

    ***

     

    İkinci büyük kriz çıktığında ise IMF ve dönemin ekonomi yönetimi bize izin vermemişti…

     

    Ne Merkez Bankası’nın finans kuruluşlarını fonlamasına…

     

    Ne de borsanın tatil edilmesine.

     

    Bu sayede Türk milletinin tarih boyunca elde ettiği değerlerin tamamı yabancıların eline geçti.

     

    Bize şube izni bile vermeyen Yunanlılara dev bankalar satıldı.

     

    Ekonomiyi yönetenler ise, “Bırakınız yapsınlar” dediler.

     

    Satılmadık hiçbir şeyimiz kalmadı sonunda…

     

    Asıl satın almak istedikler ruhlarımızdan başka!

     

    ***

     

    Nasıl ki insan doğasına aykırı olduğu için faşist sistemler yaşayamadıysa…

     

    Vahşi kapitalizm de can çekişiyor şu anda.

     

    Türkiye’ye gelince…

     

    Yeni siyaset, bireysel olarak yaşanması gereken değerlerle ilgilenmek yerine…

     

    Toplumsal dayanışmayı sevgi temelinde geliştirecek olan sınıf bilincini oluşturmalıdır.

     

    Çünkü Şeytanla dans ederek mümin olunmayacağı artık çok açık değil mi?.

  5. Bu talebler insani talebler,

    Bir turkun nasil turkce egitim alma ozgurlugu varsa, bir kurdunde ana lisaninda egitim ozgurlugu olmali,

    Bunu Bir turk olarak ben soyleye biliyorsam,

    Mesleyi icsellestirmisiz demektir,

    onlarin bahsettigi ozgurlukte, dilde ozgurce egitim almayi amaclamaktadir,

    sonra, birlikte yasamak karsilikli riza ile olur,

    birlikte yasamak istemeyen insana ben birlikte yasatirim diye dayatmak kaba kuvvet kullanmak olasi sey degil.ayni sey karsi taraf icinde gecerli,

    ben ayrilmak istiyorum diye kaba kuvvet kullanmak, masum insanlari katletmek,

    kin ve nefretten baska bir seye yaramiyor,

    bence problem, karsilikli hos goruyle cozumlenir,

    ama her iki taraftanda cikar guruplari,

    bu iyi dusuncelere, balta vurmak icin gayret gostermektedirler,

    Tum bunlara ragmen,

    isin insani boyutunu dusnunenlerin, barisa ve esenlige buyuk katkilar saglayacaklarini umit ediyorum.

    Halklarin kardesligi,

    halklara hakkin rizasini gozeterek hareket etmemizi ogutluyor,

    Allahsa kuranda,

    [049.013] [DI] Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.

     

    diye buyurmaktadir

     

    umarim baristan yana tavir sergileyenlerin dilek ve temennileri gozardi edilmez.

    saygilarimla.

     

     

    Adam uyutmayı bırak!

     

    Önce şu linki oku! Masumane taleplermiş ;)http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=726371

     

    Ne kadar masum! kürdistan diyecek ve sen buna masumluk mu diyeceksin!

     

    Benle yaşamak istemiyorsan bu senin bileceğim birşey; ben sana bunca yıl katlanmışım; yetmezmi?

  6. Simalyıldızı,

     

    ateşin külleri ateş gibi küle çevirmez ama ardından kalan külle can yakar.Verdiğiniz haber aklıma o kadar çok şey getirdiki.

     

    bir taraftan iyi niyetler diğer taraftan o ince hesaplara verilen bedeller.

     

    bir taraftan insani talepler diğer taraftan o insani talepleri basamak yapan kan emiciler.

     

    bir taraftan yarının çocukları diğer taraftan yarına yetiştirilen saatli bombalar.

     

    bir tarafı benim olan diğer tarafı yine benden olan

     

    ben yine derim ki;yapmayalım.insanlarımızı hak ettiği yerlere koyalım.

     

    farklı düşünenlerin varlığını bilerek;yanlış düşüncelere kapılanlara bakarak bir halkı toptan suçlamayalım.

     

    bir değer,düşünce vs ne tümüyle doğru ne de tümüyle yanlıştır.

     

    bakın karşınızda bunun yanlış olduğunu söyleyen bir kürt kardeşiniz var,onu da dinleyin.

     

    Size karşı daima saygılı oldum! Ki bunun nedenini de biliyorsunuz.. Herşeyden önce karşınızdaki anlamaya çalışmanız bile, her ne kadar zıt fikirde olsakta, bu saygıyı haketmenize yetmektedir...

     

    Mesele kürt olmak değil! Mesele insan olmak ve kendini kullandırmamak...

     

    Değerli arkadaşım;

     

    Bu ülkede kürt olan kaç tane Milli Eğitim Bakanı geldi biliyormusun? Milli Eğitim Müdürleri, Öğretmenler, Müfettişler!

    Valiler, Kyamakamlar.... nice bakan ve millet vekilleri geldi...

     

    Eğer istenen bu taleplerin "tek vatan" hükmünde ve "tek millet" hükmünde makul ve mantıklı olsaydı, 4 CAHİL in eline bırakılmaz, bu güne kadar çoktan enine boyuna masaya yatardı! Neden gündeme getirilmedi? Devlet ve Vatan birliği, ancak yabancını fikri dışında gerçek bir yek vücut olmaktan geçer. özel statülerden geçmez...

     

    Size biraz masal anlatacağım!

     

    Ermeniler Osmanlı için "emin olunan halk" diye anılıyordu. Özellikle İstanbulda Rumlar çok kıymetli insanlardı. Bakınız 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizansa karşı 60 bin Ermeni askeri Türklerin yanında şavaşmıştır. Yüzyıllar boyunca bu denli huzur içinde yaşayan bu milletlerle aramızda ne oldu da işler bu seviyeye geldi hiç düşündünüzmü....

     

    Okuyun (Bkz: Kaynak 1) Kitabın yazarı son derece Türk düşmanı bir İngiliz... Özetle kitabında diyor ki; Osmanlı ile avrupa ülkeleri ticari ilişkilerini iyileştirme adımları atmaya başladığında, buna ilk karşı çıkan, Osmanlı içindeki Ermeniler ve Rumlar olmuştur. Zira, onlar avrupa ülkelerinin ticaret ilkelerini çok iyi bildiklerinden, ortaya konacak oyun içinde Osmanlı nın ve dolayısıyle kendilerinin kaybedeceğini çok iyi biliyorlardı. O dönem Napolyon şu özel lafı etmiştir; "Aralarına kan farkını koyun"... Bir anlamda ırkçılık yükseltilmiş, her gurup içinde bu ön plana çıkılmış ve Osmanlı o günden sonra iki yakasını bir araya getirmemiştir...

     

    İngiltere Hindistanı işgal etti. Sömürgesi yaptı. Öyle bir hale geldi ki, Hintli aydın kesim bile Hintlileri beğenmez oldu.. Kendilerini tam bir İngiliz görüyorlardı. Ancak, zaman içinde sömürünün bu denli ayyuka çıkması, halk içinde kutuplaşmalara ve ayaklanmalara sebep oldu. İngiltere bu işten kazançlı çıkmak için ortaya Hindu-Müslüman çatışmasını sahneledi... İşler öyle bir hale geldi ki; yüzyıllardır birlikte yaşayan, omuz omuza olan insanlar; biri birini kesmeye başladı. Netice olarak, Hindistanı bölüp, içinde Pakistanı çıkardılar. Ne garip ikiside özgürlükleri ilan etti. Ve ilk tanıyanda İngiltere oldu! Her ikisininde bayraklarını göndere çekti, selam durdu, hükümetlerini teprik etti... Bittimi? Hayır! Asıl sömürü bundan sonra başladı. Zira her işin ucunda top İngitere nin kucağına geldiğinde suçlu ya Hindular oldu ya da Müslümanlar... Hala bu durum devam etmekte ve Hindistan da Pakistan da İngilterenin sömürgesi olmaya devam etmektedir... Hatta daha açık söyliyeceğim, sözde BM de terörist ilan edilen gurupların bu ülke içindeki finansörü bile İngilteredir.... Ki bu sayede yeni kargaşalar ve sömürge alanları açılmaya devam etmektedir; hemde tüm dünya kamuoyunun desteğiyle...

     

    Dönelim bu günümüze!!

     

    Eğer ortada asimilasyon politikası olsaydı, son 2 nesil yani yaklaşık 40 yıldır tek bir kürtçe konuşan kalmazdı...

     

    Bakınız, avrupada yaşayan yabancılara! Asla hiç birisi anadilini konuşamaz. Ana dillerinde basın-yayın yasaktır. Neden? UYUM ZORLUĞU ÇEKİYORLARMIŞmış...

     

    Oysa Fransa bile 3 ayrı Fransızca konuşmakta... Belçika şuan tam hatılarmıyorum ama Kenton bölgeleri 5 e bölünmüş durumda (yada 7 ye hatırlayamadım)...

     

    Bunlar asla dünya gündemine getirilmez! Zira bu konularda son derece faşist devlet baskıları vardır. Dünyanın bu tip gelişmelerini öğrenmesini daima engellerler. Sonradan atacakları adımların bu sayede engellenmesine asla izin vermezler.... Ama işlerine gelince en önde onlar koşarlar! Yugoslavyayı bölüp, her parçasını anında tanıyan bu ABD ve AB ülkeleri, neden Gürcistan ın bölünmesine tahammül edemiyorlar... Zira bu bölünmede onlara bir fayda yok, hatta büyük zarar var. Ellerinde kendilerinin olan bir Gürcistan ın küçülmesi olayı var; ve enerji guruplaşması ağırlıkla bu ayrılan parçalar üzerinde...

     

    Eğer Güneydoğu da hala maden, petrol, GAB, toprak, su gibi kıymetli şeyler olmasa, olup bitenler AB-D nin asla umurunda bile olmaz...

     

    Sürekli olarak dış ülkelerden gelen sözde bağımsızlık yalanları ile aslında anavatanları ile aralarının açılıp, kargaşa ve kaos ortamının yaratılması istenmesindendir.

     

    Fransız tarihçi (ismi aklıma gelmedi, Bkz: Kaynak 2) diyor ki; "Bir ülkeyi işgal etmenin günümüzdeki geçerli yolu, önce etnik ve dini ayrılıklar yaşatmaktan geçer. Sonra oluşan çatışmaya müdahale için barış güçleri yada koalisyon birlikleri gelir. Ve oradan asla çıkmazlar. Artık o topraklar işgal edilmiştir"... Cezayir bile en yakın dönemin örnek alınacak olayıdır. Kaldı ki Doğuanadolu daki Ermeni ayaklanmaları bile bunun içindi...(Bkz: Kaynak 3)

     

    Ben kısa kısa anlatıyorum. Daha derin anlatırım ama buna sayfalar yetmez...

     

    Bunca önümüzde sömürge üzerine yüzyıllardır dünyanın kanını emen avrupa ülkeleri varken, girdiği her yere kan ve gözyaşı döken ABD varken; Allah Aşkına samimiyetle söyleyin, sizin, bizim hakkımızda asla ve asla iyi, güzel planlar yaparlarmı?

     

     

    Bu ülkede, mafya varsa ki var, hepimize zarar vermekte, bu ülkede pekaka hepimize zarar vermekte, bu ülkede aşiret yada feodal sistem hepimize zarar vermekte... Öyleyse, kendini bu ülkeye adayıp tüm bu ZARAR verenlere karşı olmak gerekmezmi? Hele hele 75 milyon nüfusun içinde 5 milyon gibi nüfusa sahip olupta, bu beklentilerin olabileceğini hayal etmek bile mantık işi değildir...

     

    Olsa olsa iç çatışmaya zemin hazırlamaktır...

     

    O halde, iki yumurtayı biri birine vurunca, biri kırılır ama illaki diğeri çatlar... Biz vatan bütünlüğü için çatlamaya hazırız!

     

    Saygılarımla

     

     

     

     

    Kaynak 1:Lord Cinros "Osmanlının Yükseliş ve Çöküşü 421-422.sayfalar" (1.dünya savaşında ingiltere başbakanı; Lozan ı İsmet Paşa ile birlikte imzalayan İngiltere temsilcisi)

     

    Kaynak 2: Büyük Yalan Belgeseli 1. CD / Ulusal Kanal

     

    Kaynak 3: Ovenas Kaçaznuni "Taşnak Partisinin Yapacağı Birşey Yok" Kaynak Yayınları (Taşnak Partisi Genel Başkanının Berlinde, partisinin son genel kurulunda yaptığı konuşmanın tamamı)

  7. Darbenin ağababası budur.

    Darbeci başbakan. Üstelik Ergenekoncu. Dosyada Ağar'a rüşvet verdiği söylenen kişiden bahsediyoruz evet. Vah yazık. Susanlara daha da yazık.

     

     

    "Darbe istemezükkk" diyenler, yapılan darbenin hasından haberdar değiller! Kafalara asker nakşetmiş bi kere; asla böyle bir darbe beklemiyorlar, daha da vahimi bunu DEMOKRASİ sanıyorlar... Oysa, telekulaklar, hasır altı dava dosyaları, ceza verenlere sürgünler, iddası "sav" dan ibaret olan kesinleşmeyen bir mahkemede hakimi etki altından bırakacak kadar ileri giden yazılar, fikrine karşı gelene yalan ve iftira ile susturmalar, ülkenin varlığını ve bütünlüğü yok eder dış açılımlar....

     

    ABD darbe yaptı! Siz uyumaya devam edin!

  8. Hasan Cemal / 20 Eylül 2008

     

    Sayın Başbakan, ne denir, Allah akıl fikir versin!

     

    İyi bilin, boykot çağrısı demokrasiye darbedir

     

    Galiba yine geçmişe dönüyoruz, 'eski'yi oynamaya başlıyoruz. Maalesef öyle.

    Her Allah'ın günü Başbakan'lı bir yazı çıkıyor bu köşede çünkü.

    N'apalım?..

    Bir Başbakan bu ülkede daha hâlâ basına boykot çağrısı yapabiliyorsa, bilgisayarın başına geçip kendisini eleştirmekten başka çaremiz kalmıyor.

    Ne diyelim?..

    Allah akıl fikir ihsan eylesin Sayın Başbakan.

    Olacak iş mi?

    Başbakanlar, bu ülkede basınla, medyayla, gazeteci milletiyle çok kavga etti. Basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün içine eden birçok adım atıldı siyasal iktidarlar tarafından.

    Ama boykot çağrısı anımsamıyorum.

    Unutmuş da olabilirim.

    Ama fark etmez ki.

    Bir başbakanın çıkıp, kör topal da olsa demokrasiyle yönetilen ve AB yolunda yürüyen bir ülkede, gazetelere yönelik boykot çağrısı yapması demek, basın özgürlüğünü hiçe sayması demektir.

    Demokrasiyi hiçe sayması demektir.

    Ve demokrasi kültürü dersinden sınıfta çakması demektir.

    Yazık!

    Başbakan Erdoğan'ın çevresinde hiç kimse yok mu, böylesi çağrılara demokrasilerde yer olmadığını ona söyleyecek; böylesi çağrılarla saygınlığın, eski deyişle itibarın içte ve dışta çok büyük darbe yiyeceğini kendisine anlatacak?

    Boykot çağrısı yamuk bir çağrı.

    Nereden baksanız öyle.

    Gazetelere, gazeteci milletine kızabilirsiniz, tepki duyabilirsiniz. Kişilik haklarınız zedeleniyorsa, mahkeme yolu da açıktır.

    Ancak, demokrasi kültüründen nasibini alanların tahammül gücü gelişmiştir. Tolerans çıtaları yüksektir.

    Bir ülkede iktidar sahiplerinin eleştiri ve farklı görüşlere tahammül ve toleranslarının ölçüsüdür, o ülkede demokrasinin az ya da çok gelişmiş olduğunu tayin eden...

    Sayın Başbakan;

    Siz ne yazık ki basına boykot çağrısı ile Türkiye'nin demokrasi tarihine kendi açınızdan kötü bir sayfa eklemiş oldunuz.

    Nedir bu haliniz?

    Deniz Feneri mi yoksa?..

    Medyanın bu tarihi dolandırıcılık olayının üzerine gitmesinden daha doğal ne olabilir ki?

    Elbette iddianame de çarşaf çarşaf yayımlanacaktır. Mahkeme de kuyumcu titizliğiyle izlenecektir. Savcının, yargıcın söyledikleri manşetlere kocaman taşınacaktır.

    Ergenekon'da da öyle olmuyor mu?

    Üstelik daha dava açılmadan Ergenekon didik didik edilmeye başladı.

    Doğru da yapıldı.

    Çünkü Ergenekon olayı bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti açısından hayatidir.

    Deniz Feneri de farklı değil.

    Çok büyük bir dolandırıcılık!

    Yolsuzluklarla mücadele, demokrasi ve hukuk devletinin bir başka önkoşuludur. Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunu gerçekten ciddiye alıyorsanız, yalnız Ergenekon'ları değil, Deniz Fener'lerini de aydınlığa kavuşturmak bir demokrasi görevidir.

    Bu sinir niye o zaman?..

    Bu telaş neden?..

    Bunun yerine basın düğmeye, Deniz Feneri-Türkiye'nin üzerine gidin. Alman Mahkemesi, "İşin kökü Türkiye'de" diyor.

    O zaman?..

    Ne duruyorsunuz, yürüyün!

    Teftiş kurullarını, denetleme kurullarını ne varsa çalıştırın. Komisyonlar kurun. Bu arada Zahid Akman'ın RTÜK'ün başından istifasını da sağlayın bir an önce...

    Çok şey yapabilirsiniz.

    Bunun yerine basına boykot çağrıları yapmak, çok büyük bir yanlış. Üstelik, Deniz Feneri olayına ilişkin kuşku ve soru işaretlerine de yol açan bir yanlış...

    Dileriz, frene basıp yakın zamanda hatadan dönersiniz.

    Yoksa gidiş iyi değil.

  9. Sayın Gökyüzü;

     

    Hiç uzağa gitmeyeceğim. Sizin terörü kınamanız bazılarını aklamaz... Aşağıdaki haber; sizce talep ve niyetlerin (ki bu talebe bile kimsenin hakkı yoktur) ne olduğunu anlatmıyormu? Barış yada kardeşlik söylemleri palavra değilmi? Özel statü belirlemek ancak İŞGAL edilmiş topraklar için geçerlidir. Türkiye işgalcimidir?

     

    Lütfen biri birimizi kandırmayalım... Okuyun!

     

    * * *

     

    Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde DTP'nin de destekleği 'Anadilde eğitim istiyorum' kampanyasında Menderes İlköğretim Okulu önüne sınıf kurulup, beyaz tahta üzerinde öğrencilere Kürtçe ders verildi.

     

    yavsaklarbx4.th.jpg

     

     

    Öğrencilere Kürtçe hikaye kitapları dağıtıldı. Ders verenlerin 'Okulunuzun adının ne olmasını istiyorsunuz' sorusuna öğrenciler, 'Kürdistan' yanıtını verdi. Merkezi Diyarbakır'da bulunan ve kendilerine 'Kürt Dili ve Eğitim Hareketi' adını veren grup, Cizre Menderes İlköğretim Okulu'nun bahçe duvarı dışına sınıf kurup, öğrencilere Kürtçe ders verdi. Okulun dağılım saatinde bahçe duvarı dışına önce bir beyaz tahta kuruldu, ardından da evlerine giden öğrencilere, "Gelin Kürtçe ders vereceğiz, siz de katılın" diye çağrıda bulunuldu.

     

    'ALİ GEL' YERİNE 'ÖZGÜRLÜK ÖZGÜRLÜK'

     

    Çağrıya uyan yaklaşık 100 öğrenciye önce Kürtçe hikaye kitapları dağıtıldı.Kitapların verilmesinin ardından Kürt Dili ve Eğitim Hareketi gönüllüsü olduğunu söyleyen Mirza Kurt, tahta üzerinde öğrencilere Kürtçe alfabeyi öğretmeye başladı. Tahtaya kaldırılan öğrencilere Kürtçe harfler ile 'Em Zimane we Dixwazın' (Dilimizi istiyoruz), 'Azadi azadi' (Özgürlük özgürlük) yazıları yazdırıldı.

     

    Dersi veren Mirza Kurt, "Okulunuzun adının ne olmasını istiyorsunuz?" sorusuna öğrenciler hep bir ağızdan, 'Kürdistan' yanıtı verdi.Yaklaşık 1 saat süren Kürtçe ders sırasında DTP Cizre İlçe Başkanı Yakup Budak ile bazı partileler de hazır bulundu. Polis, Kürtçe dersin verilmesini müdahalede bulunmayıp, sadece uzaktan kamera ve fotoğraf çekimi yaptı.

     

    Millet Haber

  10. Mehmet Y. YILMAZ

     

    İşte Başbakan’ın sevdiği medya!

     

     

    BAŞBAKAN, Deniz Feneri soygununu yazdığımız için bize kızıyor.

     

    Zannediyor ki gazeteler yazmamış olsa, bu soygun örtbas edilebilecek.

     

    Erdoğan işte böyle bir medya istiyor: Seveceği haberleri yayımlayan, beğenmeyeceği haberlere gözünü kapatan bir medya!

     

    İhtiyacı da var buna, çünkü 6 yıllık AKP iktidarının dönüp dolaşıp geldiği yer, kendinden önceki iktidarların bulunduğu noktayla aynı.

     

    Başbakan’ın sevdiği gazeteleri okuyor olsaydınız, Deniz Feneri soygunu davasının nasıl bittiğini bile öğrenemeyecektiniz.

     

    Mesela, dikkatsiz Sabah okuyucuları haberi görmemiş olabilirler. Çünkü haber, birinci sayfanın el altına konmuştu. Sabah’ın o günkü manşetine bakınca bu haberin neden en alta saklandığını anlamak kolay değil.

     

    Ya ciddi bir "haber değerlendirme sorunu" var ya da damat bey, bu haberin yayımlandığını kayınpederin gözünden saklamaya çalışmış!

     

    Başbakan’ın, belediye zamanından "yürü ya Albayrak" dediği grubun gazetesi Yeni Şafak, haberi birinci sayfasından iki sütun olarak verebildi. Hákimin "Dernek Türkiye’den yönetiliyor" sözleri ve Kanal 7 patronu ile RTÜK Başkanı’nın isimlerinin kararda geçmesi bu gazetede yer almadı.

     

    Başbakan adına bu gazeteye 10 üzerinden 8 veriyorum!

     

    Fethullahçı işadamının gazetesi Bugün’ün değerini de bilmek gerek. Haber küçük bir fotoğraf altı olarak yayımlandı: "Mehmet Gürhan’a 5 yıl hapis!" Gürhan kimdi, neden yargılandı gibi meselelere girilmedi. Bu gazete de 10 üzerinden 9’u hak etti! Ayrıca "bonus" olarak genel yayın müdürünün, bundan sonraki ilk yurtdışı gezisinde Başbakan’ın uçağında yeri hazır!

     

    AKP medyasının "Başbakan’a yaranma" yarışında birinciliği Vakit’e verdim. Bu gazete, haberi "Deniz Feneri davasında iki tahliye" diye yayımladı. Mahkûm olanlardan, hákimin dolandırıcılık suçunu anlatışından, suçun Türkiye bağlantısından söz etmedi. Başbakan Erdoğan’ın bu gazeteye neden önem verdiğini böylece daha iyi anladım.

     

    Kendilerine "yıldızlı 10" veriyorum.

     

    BİR yandan Deniz Feneri soygunu, diğer yandan Şaban Dişli’nin 1 milyon doları!Türkiye artık din-iman adına nasıl soygunculuk yapıldığını konuşuyor. Din tüccarlarının gerçek yüzleri bir kez daha açığa çıkıyor. AKP’nin kurucu çekirdeğinde yer alan, AKP’nin kurduğu ilk iki hükümette Başbakan Yardımcılığı yapan Abdüllatif Şener’in Başbakan’a yaptığı "Devlet ihalelerini açıkla" çağrısı da bütün bunlara tüy dikiyor!

     

    Başbakan’ın bu gündemi değiştirmek için giriştiği çabalar da tutmadı.

     

    Geriye Ergenekon Davası kalıyordu ve nitekim beklediğim gibi "sürpriz tutuklamalar" gazetelere yansıdı. Nurseli İdiz, Sisi gibi "kázip şöhretler" ve beş teğmen!

     

    Öyle görünüyor ki Ergenekon Davası’nda şöhret basamaklarından hızla iniyoruz.

     

    Ergenekon Davası’nın, bugüne kadar üzerine örtülmüş, kasten soruşturulmamış suçları açığa çıkartmak için çok önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bunu daha önce de yazdım.

     

    Ancak davanın gelişme seyri, bu tür "büyük tutuklamalar ile gündem değiştirme çabasını" da bana düşündürtüyor.

     

    Dilerim ki bu son tutuklamaların amacı bu olmasın.

     

    Eğer buysa da seçilen hedefler çok yetersiz, bunu da belirtmiş olayım!

  11. Süper bir yorum, süper bir tespit! A gurubu maç ancak böyle anlatılabilir...

     

    * * *

     

    AMERİKANIN KÜRESEL SOYGUNU

     

    Bugün, Amerika' da yaşanan finans krizi benzeri 1960 yılında da yaşanmıştı.

    Amerikan doları ve diğerleri de altına endeksliydi.

    Yani mesela, Amerika; " getir bana dolarını vereyim sana altınını! "diyordu.

    Dünya bu güvence ile yuvarlanıp giderken,

    O günlerde Amerika' da Vietnam savaşından dolayı maliyetler artmıştı.

    Amerika elindeki altından fazla doları dünyaya pompalıyor,

    Yani kendine faizsiz kredi sağlıyordu.

    Fransız Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle uyanmış ve müdahale etmişti.

    " Opps! Al dolarını ver altınımı " demişti fakat Amerika'nın o kadar altını yoktu ki!

    Şapka düşmüş, kel görünmüştü,

    Ama uluslararası ticaretin güvenliğinin ayakta kalması adına dolara destek verildi.

    Sistemi değiştirdiler.

    Bretton Woods, altın standart sistemi yerine " dalgalı kur " u getirdiler.

    Kısa süre sonra Amerika 1975 te OPEC üyesi Suudi Arabistan' ı kafaya aldı.

    Ve Suudiler, petrolünü dolar karşılığında satmaya başladı.

    Sonra diğerleri de böyle yaptı.

    Petrol altının yerine geçti.

    Bütün ülkeler, petrol alabilmek için Amerikan doları rezervi yapma yarışına girdiler.

    Amerikan doları herşey oldu.

    Bugün Amerikan doları, insanlığın icat ettiği " tek egemen, tek put, tek silahtır."

    Sanırsın ki, dünya onun sayesinde güneşin yörüngesinde dönüyor!

    Amerikan doları, dünyanın görünen yeni lideridir de!

     

    Günümüzde ekonomik alanda iki merkez oluştu.

    Merkezi New York olan " Finans Merkezi " ve Merkezi Çin olan " Sanayi Merkezi ".

    Amerika, petrol fiatlarını arttırarak yükselen güc Çin ve diğerlerinin büyümesini yavaşlatıyor,

    Bu ülkelerde petrol satın almak için habire yüksek miktarda doları rezerv yapmak zorunda kalıyor.

    Bugün bu ülkeler ulaştıkları ticaret boyutuyla ciddi büyüklükte dolar rezervine sahipler.

    Tüketim potansiyellerinin zayıf olması nedeniyle de tasarruf fazlaları yüksek.

    Petrolün fiatından etkilenmiyorlar.

    Tasarruflarının fazlasıyla da Amerikan hazine kağıtlarını satın alıyorlar.

    Giderek şu denge oluşuyor zannedildi.

    " Amerika Çin' den ithalatı durdurursa Çin batar!"

    " Çin Amerikan kağıtlarını almazsa Amerika batar!"

    Şu anlaşıldı ki; Çin' in giderek artan petrol ihtiyacı vardır. Bu Çin' in elinde fazla Amerikan kağıdı tutma avantajını yok ediyordu.

     

     

    Rusya, Micex Endeksi büyük artışlar göstermişti.

    Ne ki, BP nin baskı altında olduğu ortaya çıktı.

    Rus Madencilik firması Mechel' da yaşanan gerginlikler de ilave olduğunda Rus yatırımcılar huzursuz oldular.

    Yetmezmiş gibi Gürcistan müdahalesi işin tuzu- biberi oldu.

    Rusya' dan 21 Milyar dolar para çıktı!

     

    Avrupa, Amerikan Mortgage krizinden bu yana durgunluk yaşıyordu.

    İngiltere'nin en büyük mortgage şirketi Halifax Bank of Scotland batmak üzereydi.

    Özellikle Avrupa Havacılık ve Uzay Teknolojileri sektörü de stop noktasındaydılar.

     

     

    İşte tam bu esnada Amerikan Finans Merkezinde bomba patladı!

    600 Milyar dolarlık akıllara zarar borcu nedeniyle devasa yatırım bankası Lehman Brothers iflas etti.

    Yani Amerika şööyle bir döndü ve dedi ki;

    " hey, millet!

    para bulamazsam

    ve kepenklerimi indirirsem;

    bankalara borcumu ödeyemem,

    kağıtlarımın değeri düşer ve

    borsam çöker.

    Ey benim için çalışan, üreten siz saygıdeğerler,

    biliyorsunuz bu taktirde siz de üretemezsiniz,

    piyasalarınız ve de insanlarınız nice olur sonra?

    Bakın ben elimden geleni yaptım.

    Sermayeyi elinde tutanlar ve hükümet olarak bir kısım zararı karşıladım.

    Ama olmaz ki, böyle de yatılmaz ki,

    haydi pamuk eller ceplere!"

     

    Avrupa' da durgunluk var.

    Piyasalar zayıf.

    Piyasalar zayıflayınca finans kesimi titriyor.

    Yani Avrupa Bankaları zayıflıyor.

     

     

    Ya Amerika?

    Ya yaşanan finansal kriz, Amerikalı tüketiciyi vurursa, Çin üretemez!

    Ya Amerikan kağıtlarının değeri düşerse, Çin tasarrufları boşa gider!

    Çin' in büyümesi , afrası tafrası sona erer.

     

     

     

    Küresel Krize böylece el attılar.

    1 Trilyon dolarlık bir kurtarma yapılacağı hesaplanıyor.

    ABD, İngiltere, Avrupa, Japonya, İsviçre, Kanada, Rusya Merkez Bankaları, " doların değerinin korunması için " hamle yaptılar.

    Piyasalara milyarlarca dolar şırınga edildi.

     

    Başka çareleri yoktu!

    Yukarıda belirttim ya, Amerikan Doları artık " tek egemen, tek put, tek silah " tır.

    Ve dünya halkları;

    a- zengin ülke halkları fedakarlık yapacaklar ve zenginliklerinin diyetini tekrar kazanmak kaydıyla ödeyeceklerdir.

    b- fakir ülkeler halkları daha tasarruflu enerji kullanarak ve daha az tüketerek yapacakları enerji tasarruflarıyla zenginin sofrasındaki enerjisine destek olacaktır.

     

    Dünyanın " yatırımı " ; daha hesaplı üreten ve tüketen toplumlar için olacaktır.

    " Ne verirlerse alırım " tevazuhu içinde olan hükümetimiz bu nedenle ve böylesine zor günlerde pek rahattır.

    Ekonomiyle ilgili söyleneni yaptılar.

    Petrol ve doğal gaz fiyatlarını indirmedikleri gibi elektriğe zam yaptılar.

    Devlet Yatırımlarında tasarruflu olacaklarını açıkladılar.

    Onların uhdesine bunlar düştü.

    Halk onların umurunda olmadı.

    Onlar Doğan Medyaya kampanya uyguluyorlar.

    Şunu unutuyorlar ki; " bu kadar kolay Başbakanlığı,

    - hey! sen! vallahi bu kadar kolay Başbakanlığı sen bile yaparsın, be arkadaşım!"

    Onun da esprisini yok ettiler...

     

    A.K.Aktar

  12. Gelen haberlere göre henüz bir "çöküş" yok ama yine de ilerleyen süreçte önemli etkilerin görüleceği belirtiliyor...

     

    Piyasalardan iyi haberlerin geldiğini okuyoruz:

     

    Piyasalarda düzelme

     

    Borsaların uçuşu

     

    ABD'den bir adım

     

    Ve bir de petrol fiyatlarının düşüşü var tabii; bağlantısını verdiğim değerlendirmeye göre adını sıkça duyduğumuz Lehman Brothers ve Merrill Lynch son zamanlarda petrolun yükselişine sebep olanlardandı ve yaşanan olaylar nedeniyle petrol fiyatları düşüşe geçti:

     

    Petrol fiyatlarına dair

     

    Ve indirim haberi:

    Benzinde indirim

     

    Ülkemize dair bir değerlendirme:

    Moody's:

     

    Tabii daha bu haftayı tamamlamadık; özellikle ABD'den gelen haberler çok önemli oluyor...

     

     

    http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=727561

     

    Yine benzer açıklamalar ile Türkiye ye ninni söyleniyor... kaldı ki, bu küresel krizin dünya savaşlarını tetikleyeceğinden bahsediliyorken (19.Eylül.2008 Cevizkabuğu proğ./ART) bu yazılanlar çok manidar...

  13. Ingilizler ta öteden beri,müslümanların arasına fıtne sokmaktan sabıkalıdır,Ingilizlerin kask ayrıcalıgını özgürlükler kapsamında degil kurnaz ingiliz siyasetinde aramak gerekir.Tarıhe baktıgınızda Arapları Türklere karsı kıskırtan,Hındıstanı sömürgelestiren.Kürtlerı Türklere karsı kullananların Ingilızler oldugunu görürüz.Bır ükede cıkan veya mevcut olan bır yasa eger hayatı gerekceler tasıyorsa herkes ıcın gecerlıdır ayrıcalık olamaz,hayatı gerekceler tasımayan yasaların esneklık alanları olabılır ama kask gıbı hayatı bır anlamı olan gerecın pakıstanlıların türbanı ugruna onları yasa dısında tutmalarının altında özgürlük degıl sıyaset yatar.

     

     

    saygılarla

     

     

    Sadece türban konusundamı? Hemen hemen her konuda!... Dikkat edin, dünya üzerinde İngiltere kalkıp hiç bir devleti tehdit etmez; ama savaşa girildiğinde 2.büyük orduyu hemen İlgiltere tahsis eder... AB ye Türkiye yi alın der ama kendisi AB kanunlarını kabül etmez. Başka ülkelerde "insan hakları" diye gider gaztelerde tv lerde baskı yapar ama kendi içinde isterse anında dilediği göz altı süresini uygular, dilediği gibi adam öldürür ve hatta bu eylemlerden dolayıda kendini haklı çıkarır!!! Güya aynı medeniyet sahibi fransa bile ermeni meselesinde bize karşı duruken, Cezayir bahsi açılınca "o başkaaaa " demektedir... İngiltere, kendi mefaati için Afrika da, Hindistan da toplu katliam yapar... Birde kendini haklı gösterir... İspanyadaki bask bölgesinin bölünüp özerklik statüsü verilmeside siyasetendir. Yarın Türkiye üzerinde oyunlarının sonuna gelince, bu özerkliğide iptal edecekler.. öyle ya, hepside AB nin toprağı, kendi içinde bölündük sanmalarında garip bir durum yok... diye devam eder gider.. Ama son nokta hemen aşağıdaki boşluktan sonraki yazıda, imzamda!

     

    Saygılarımla

  14. Simalyıldızı,

     

    tartışmanın seyri gerçekten iç acıtıcı.Kürtler nedir,ne değildir tartışmasına dönmüş.Kürtler'in ne olduğu yada ne olmadığı hakkında tek bir kelime yazmayacağım.Çünkü Kürt olan benim,insan olan benim bu şekilde tartışılması beni rahatsız etti.

     

    bir insana yapılabilecek en büyük zulüm onu yok saymaktır.en büyük hak ise yaşama hakkıdır.insanlar farklı düşünebilir.insanı insan olduğu için değer vermeli...ben böyle sıralarım kendime dair doğrularımı...

     

    burada PKK tartışılabilir,DTP tartışılabilir,sempatizyanlar tartışılabilir ama halk olarak Kürtler,insan olarak Kürtler tartışılamaz.Ben sizden bu cevabı almak için sormuştum.Lütfen herkes neyi,ne için tartıştığını iyi bilsin.

     

    Simallyıldızı,

     

    eğer eleştiri alanında sadece siyasi anlayış ve çıkarlar varsa(ben samimiyetinize güvenerek bu derim)onu eleştirin,eleştirirken lütfen farklı anlayışlara meydan verecek cümleler kurmayın.Ve dediğim gibi insan olarak değil,siyasi anlayış olarak eleştiriyorsanız;katılmasamda saygı duyarım!

     

     

    Sayın Gökyüzü;

     

    Eğer konuyu en başından ele alırsak, zaten siyasi anlamda baskılara (yüzsüzce) karşı verilen cevaplarını görebilirsiniz...

     

    Benim süt annem de kürt.. Hem öyle çok iyi Türkçe de bilmez. Arada kızdırıp, Türkçe konuşurken dilini çevirip kürtçe kızması acayip hoşuma gider..

     

    Ben Türkiye gerçeğinin bizzatihi içindeyim. Arkadaşımız gibi düşünen ve yaklaşan ne kadar kürt varsa, onca devleti suçalayan şeylerden sonra, sanki kendi içlerinde nuru pak herşeyden tehzih edilmiş bir toplum gibi kalkıpta terörsiti ve terösitin beslendiği siyasal uçları savunup, kalkıp birde "onlarda bu ülkenin vatandaşıdır" demek olacak şeymi?

     

    Hepimiz her konuda karşılıklı çatışabiliriz... Ama, konu millet ve devlet bütünlüğüne gelince, aklınca kendine özerk talepte bulunan hiç kimseye pirim vermemek gerekir...

     

    Her kürt pekakalıdır açılımına, arkadaşlarımız kalkıpta "hak hukuk" lafları edeceklerine "biz öyle düşünmüyoruz, onlar terörist, biz onlardan değiliz" demiyorlar dikkat ederseniz...

     

    Uyuşturucu ticaretinden bile aklamaya çalıştılar...

     

    Bu ülke anaları, bu denli yozlaşmı, orta çağ mantıklı, hangi konuda ne hakkı istediği bile belli olmayan bu insanların verdiği acıları çekmek zorundamı?

     

    Hangi kürt kalkıpta bir şehit cenazesine katılıp "kahrolsunlar" dedi? (Mutlaka var ama onlarıda zaten kürt görmüyorlar :) ) Konya nın kürt çoğunluğu olan ilçelerinden örnek verdim. Ama onları kürt olarak tanımıyorlar bile :)

     

    Eğer vurulan bu damgadan yani "her kürt pekakalıdır"dan kurtulmak istiyorlarsa, direk yada dolaylı olarak pekaka bağlantılarından uzak duracaklar! Aksi halde çok net söylüyorum, yapılanlar, söylenenler, ithamlar cuk diye yerine oturmaktadır...

     

    * * *

     

    Sayın Gökyüzü;

     

    Az çok bazı konularda fikir alış verişlerimiz oldu. Sizde biliyorsunuz ki, ben vatan-millet-sakarya konularında hassasım.. Çoğu insanda hassastır eminim. Gelinen nokta, çoğu arkadaşımız AB pembe düşlerinde gezsede, zaten başlayacak olan iç savaşın adımlarıdır... Basit bir örnekle, Osman Öcalan ın yazısını yazan ve bu yazıya destek veren arkadaşlarım bile kalkıp "pekaka teröristtir" diyemedi.. Diyemez! Artık o kafada öyle bir şekil yok. Canlarımı yakan isan, bari bu meleket için çalışıyor olsa; belki diyorum, belki affederim.. Ama VATAN HAİNİ her yerde her dilde aynıdır! Onlarla birlikte olanlarda aynıdır.. Bu nedenle, kim ne derse desin, açık net bir şekilde, bu ülke içinde her türlü hakka sahip olduğu halde "extra hak isteyen" herkeze tepkim aynıdır..

     

    Benim sizden faklı bir yanımmı var? yada üstün kılan bir hakkımmı var? Aynı kanunlar hepimize işlemiyormu? Daha ne?

  15. Devleti bu kadar kutsallaştırmak köle zihniyetinden ileri geliyor.

     

    Devlet ''baba'' sevsinler seni!!

     

    Bir insanın farkında olmadan kendini eleştirmesi = paha biçilemez

     

     

     

     

    Niye sen x-ray cihazımısın ki milletin içini görüyorsun?

     

     

    Evet ben içlerini görebiliyorum!!!

     

    Devlet BABA elbette... Ve benim devletim benin en kutsallarımdan biri!!! Varmı başka diyeceğin..

  16. Bu size son ama son mesajim olacak cunku terbiye ve saygi sinirlarini zorluyorsunuz bundan sonrada sizin hic bir yazinizi okumayip hic bir sekildede yorum yapmayacagim.. zira siz dedigim dedik caldigim dudukten baska birsey bilmiyorsunuz hep ayni duayi okumaktan baska yaptigiiniz birsey yok

    .

    .

    ...

     

    Gerçekler acıdır!

     

    Ve moderatöre söz verdiğim için, 2-3 defa düzeltme yaparak ve süzerek yazı yazıyorum... Asıl içimden geçenler, bu yazdıklarımla ölçülmez bile!!!

     

    Anayasa yada TBMM içinde olup bitenlerden haberdarım... Tıpkı doğuda olup bitenlerden haberdar olduğum gibi...

     

    "...vatanın bölünmez bütünlüğünü.....namusum ve şerefim üzerine...." diye göz göre göre yemin eden ama yeminine ters işler yapana ne denir? "...namusum ve şerefim üzerine..." tekrar okuyun!!!

     

    Bu nedenle pekakanın vekilleri benim vekillerim asla olamaz... Hele hele bu yemine ters davranan; gözümde hiç bir şey olamaz!

     

    Selametle!

     

    Not: Gerçekten sehven yapılmış bir hatayı, kasti hale çevirerek anlatılacak kadar hatalarım varsa.. mutlu oldum, nedense?

  17. Sayin taylan abi bakin sizin yazdiginizin altina ben imzami yazarim neden derseni teror terordur ve evrenseldir hic bir topluma ve millete mal edilemez kaldigi sayin simalyildizinet arkadasa kurtlerin nasil hepsinin teror destekcisi oldugunu sordugumda sadece 20%nin destekci olmadigini yazmistiki bu cok mantiksiz ve sacma birseydir . Teror orgutu hic bir toplumu temsil etmez benim bildigim kadariyla ayrica teror yandaslari derkende zaten kurtlerden soz edilmiyor ama illaki kendi egolarini tatmin etmek icin kurtlere mal etmek hem yanlistir hemde bir toplumu kendinden uzaklastirmaktan baska hic bir ise yaramaz bile bile intihar etmektir..

     

    Turkiye sartlarinda bir partinin kapatilmasindan zevk alan kesimler herzaman icin vardir bu soyledigim ne AKP nede DTPyi savundugumu gosterir neden derseniz cunku turkiyede demoktrasinin tam olarak islemesinden surekli rahatsiz olan kesimler vardir ve herzamanda olacaktir bunu sizde biliyorsunuz herkes biliyor cunku turkiye nekadar hizli demokratiklesirse halk okadar bilinclenir ve hizli gelisir buda bazi firsatcilarin ekmeklerinin elinden almasina neden olur..

    Benim anlamadigim bir olayda su 70 milyon nufuslu bir ulkede senin partim benim partim senin vekilin benim vekilimmi var simdi TBMM meclisine secilen bir vekil tum 70 milyonun vekili degilmidir vekilidir oyle degilmi nasil oluyorda ozaman forumda bazi arkadaslar DTPnin sadece kurtlerin temsilcileri olarak goruyor nasil bir mantik desenize siz ozaman daha meclisin icinde bolunmussunuz 4 parcaya dtp kurtlerin temsilcileri, akp islamcilarin, chp laikcilerin, mhp milliyetcilerin eee nasil is arkadas bu boyle bir mantik dunyanin hic bir yerinde gorulmemistir gorulmezde siz kalkip her partiyi birbirinize yamarsaniz birlik olmaniz olanaksiz degil imkansizdir..

    Saygilar

     

    Hakikaten yavuz hırsız ev sahibini usandırırmış...

     

    Ben %20 den falan bahsetmedim "EGER VARSA umuramda değil dürbün varda onlarımı ayıracağım dedim"...

     

    Hala demogoji ile demokrasiden bahsediyorsunuz.. Bunu söylerken bile gören o kadar masum sanıyor ki!

     

    DTP benim partim değil, vekili benim vekilim değil, çok şükür o kadar da ar damarım çatlamış falan değil! Bir ülkenin anayasalarını eleştirecek kadar ileri giden, kendini diğerinden üstün gören her zihniyet bana göre beş para etmez...

     

    Demokrasi hak hukuk isterken hala sorduğum ÖZERKlik talebi nedene neden cevap yazmıyorsunuz?

     

    Madem bu vatanın insanısınız, diğerlerinden daha farklı bir hayat talep etmekten utanmıyormusunuz? hangi demokrasiden bahsediyorsunuz. Kimin ne rantı varmış demokratik olmamanın! Bana söylermisiniz, SİZİN DEMOKRASİ ANLAYIŞINIZ NEDİR?

     

    Onca şey yazdık... hala burada bana kalkıp çaput açan kürtleri savunmayın arkadaşlar, zira içleri insan bile değil!!!!

  18. Sayın Kaplan_200, Değerli Arkadaşım Gökyüzü...

     

    Direk olarak, orada yazan cümleyi ele aldığınızda "istinasız her kürt pekakalıdır" damgası ortaya çıkmaktadır. Oysa, DTP nin aldığı oyları bile hesap ederken, o oy kullananların hiç birinin yanında olmadığımı, sadece matematik tahmini yaptığımı yazdım...

     

    Ya aksın/yada kara çigisine gelmiş konuların arkasında "ama" aramak vicdansızlık olur..

     

    Net bie şekilde, "pekaka terör örgütüdür, lanet ediyoruz" diyebilen her kürt, potansiyel terorist yada yardakçısı olmaktan kurtulur!

     

    Zira gelinen bu noktanın, ne insan haklarıyla, ne demokrasiyle bir alakası yoktur... Arkadaşım yazıyor, "kürtler bu ülkenin vatandaşı" diye; cevap veriyorum "o zaman bunca ÖZERKlik talepleri neden?".... neden?.... Aradaki çizgi, "tüm kürtleri ortadan kaldırın" ile "artık kürtler pekakaya destek vermesin, bir yol çizsin, memlekete sahip çıkıp pekaka artık pirim vermesin, yada olacakları/olanları çeksin" çok farklı şeylerdir.... DTP nin oy alabilmesi - veya DTP lilerin- bu mantıkta mümkün olmamalıdır...

     

    Siz, ben, çevremizden birileri haksızlığa uğramıyormuyuz? Adam sahte senetle beni 660 bin dolar dolandırmaya kaltı. Hakim diyor ki bu para ve %15 ini mahkemeye yatır, davayı durdurayım!! Yok ki böyle bir para? Bende de yok, beni dolandırmak isteyende de yok!!! Ne yani kalkıp devlete silah mı sıkacağım? Bana bu haksızlığı yapana sıktım oldu bitti....

     

    El izan! Hala karşımda yazı yazan pekaka şöyledir böyledir demiyor, hala kürtlerin haklarından bahsediyor... E o halde, her kürt pekakalıdır tezide doğru çıkıyor.... Zira bu, devlete inanmakla yok saymak kadar incelmiş, hassaslaşmış bir çizgi... Onca can/kan boşa gidemez!!!

     

     

    Aksi halde, samimiyetle söylüyorum, bu vatana ihanet etmeyen iyi veya kötü hiç kimsenin saç telini, hiç bir gavura tercih etmem....

  19. Ergenekon'da yeni gözaltı dalgası...

     

     

    Ergenekon soruşturması çerçevesinde bugün yeni bir gözaltı dalgası daha yaşanıyor.

    Ankara ve İstanbul'da aralarında İstanbul Ülkü Ocakları eski İl Başkanı Levent Temiz, Nurseli İdiz ve Seyhan Soylu'nun da olduğu 11 kişi gözaltına alındı.

     

    LEVENT TEMİZ GÖZALTINDA

    Evinde gözaltına alınan İstanbul eski Ülkü Ocakları İl Başkanı Avukat Levent Temiz, evinden çıkartılarak emniyete götürüldü. Temiz'in avukatı, müvekkilinin Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alındığını söyledi.Florya Basın Sitesi'ndeki evinde gözaltına alınan Levent Temiz, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Polis ekipleri de evde uzun süre inceleme yaptı. Polisler eşliğinden evinden çıkartılan Levent Temiz, basın mensuplarının sorularını yanıtlamadı.Temiz'in avukatı Ömer Kavili ise, "Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Sabah saat 09.00 gibi eve gelen polisler içeride arama yaptı. Ev araması tamamlandı. Alınan belgeler hakkında soruşturmanın selameti açısından bilgi vermek istemiyorum." dedi.

     

    NURSELİ İDİZ VE SEYHAN SOYLU DA LİSTEDE

    Ünlü tiyatro sanatçısı Nurseli İdiz ve ünlülerin menajeri Seyhan Soylu Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı.

     

    AVUKATI DOĞRULADI

     

    Yaklaşık 1 saat önce Ulus'daki evinden Terörle Mücadele Şubesi Ekipleri tarafından gözaltına alınan İdiz'in avukatı haberi doğruladı ancak herhangi bir açıklamada bulunmadı..

     

    SEYHAN SOYLU DA GÖZALTINDA

     

    Ünlülerin menajeri olarak tanınan Sisi lakaplı Seyhan Soylu da aynı soruşturma kapsamında gözaltına alındı.

     

    Seyhan Soylu bir süredir "Cumhuriyet Kadınları"(!!!) adlı bir belgeselin çalışmalarını yürütüyordu. Nurseli İdiz de bu projede görev alıyordu.Gözaltına alınan diğer isimler açıklanmadı.

  20. sevgılı bekır ama konusmaların ıddaaların bır kısmı değil tum cemaate yönelıktı.orada gercek gayesınden cıkmayan ınsanlarda var.emın ol ben bu ınsanları senden daha ıyı bılırım.gece gunduz demeden kermes yapanlar.muhtac ögrencıler ıcın esnaftan yardım toplayanlar.evını aılesını oradakı ınsanlardan daha arka plana atanlar var.sence bunlar neden para mı? hayır değıl ıclerınden olsan anlarsın parayı amac almazlar alsalar daha ıyı ıslerde olurlar cunku yardım amaclı maasları bıle kesılıyor.

     

     

    sen bukadar ıcınde oldugunu söyluyorsun.bu topluluk sence bu kadar sevılmese buyur muydu?gazete dergı almaları teklıf edılır bır ınsanda ıstıyorsa alır ıstemezse almaz.

     

    evde cıplak kızlar dolasmaz sen nerde gördun hayret ettım.ısteyen allah rızası ıcın ögrencı alır.kıtabını okur ya ben hıc böyle zorlama görmedım.ya sen kendın göturmusun yurda onlar senın kım oldugunu bılmez kıı.. begenmemıs olabılırsın ama daha mantıklı cevaplar beklerım mılyonlara ,ülkelere yayılmış bır topluluk ıcın...

     

    Bekir in yazdıklarını okumadım... Ancak sizin yazdıklarınıza bir kaç satır cevap yazacağım...

     

    Öncelikle tüm kızgınlığımız, insanımızın inancıyla oynanmasının dışında; gerçekten özveri ile İNSANLIĞA yardım amaçlı çalışanlarında lekelenmesi zaten...

     

    Her yardım toplayana bu damgayı vurmak bence çok büyük haksızlık olur... Ama kardeşim, Allah Rızası için bir tane düzgün işte yapılsın artık! Yani el atılıpta sağlam çıkan bir yerde olmazmı? Yeşil sermaye adı altında Kombassan(!), Yimpaş(!) gibi güya illegal yollarla işler çevirenler dışında, İhlas, Albaraka(!) gibi kurumsal isim altında toplananlardan tutunda; bu denli büyük kampayalarla tüm avrupada insanımıza ve Türkiyeye ulaşmış bir yerin bu denli keyfi yönetilmesi hakmı? Onca belediye rantı, arazi talanı, adam kayırmalar, özel kanunlar la beraber, insanın aklına hemen takılan birşey var; onca özelleştirme işlerinde de bu tip çıkarlar sağlandımı?

     

    Avrupalıyı bize güldürdük! İnsanımızı cahil gösterdik... Hakmı bu şimdi?

     

    Ama, tüm bunların yanında; özelliklede sanki nurupak tertemiz insanlarmış gibi "begenmemıs olabılırsın ama daha mantıklı cevaplar beklerım mılyonlara ,ülkelere yayılmış bır topluluk ıcın...", diyerek, savunduğunuz yerin içtiatını bilmeden yazmanız, beni daha çok rahatsız etti...

     

    Uzun bir süre Aksaray da Abi(!) konumunda olduktan sonra (çıplaklık görmedim onu kastetmiyorum), bu ülkelere ve milyonlara yayılanların RANTI ne olacak? Bunların hesabını kim verecek. Asya Finans (ki artık BANK Asya oldu) ın Devlete ödeyeceği vergiden düştüğü KAMU ALACAK ZARARI ne kadar ve nerelerde kimlere peşkeş çekildi biliyormusun? Yapacağın en küçük bir ticari anlaşmada bile, tıpkı birçok belediyenin Deniz Feneri Derneği ne yönlendirmesi gibi, evlere okullara para kesmek, gazete abonesi yapmak nasıl bir mantığın ürünü.... hatta istersen aldığın parayı ödemezsin bile!! Oldumu şimdi...

     

    Hani bizde KUL HAKKI HARAMdı???

     

    Daha faizden, örtünmeden, müslüman olsa bile "bizden" değildirden filan bahsetmiyorum...

     

    Ya yokmu bizim adam gibi bir işimiz? Her yerde yalan dolan, heryerde adam kayırma, heryerde aynı şey... devleti sallayıp döküleni toplama..

     

    Tiksindim arkadaşlar! Valla tiksindim... her yerde yazılan, aşağılanan o komünistler bile bunları asla yapmazlar... yakışıyormu bize????

  21. Bundan yıllar önce bir arkadaşım bana bir kitap tavsiye etti,"bir çeşit biyografi,yazar kendi Necip Fazıl,ve Osman Yüksel Serdengeçti ile olan hapishane anılarını anlatmış"dedi bir Necip Fazıl fanatiği olarak kitabı hiç düşünmeden aldım okudum müthiş bir kitabtı yer,yer gülerek ve bazende gözlerim dolarak,o büyük şairlerin insani yönlerini ve zaaflarını..yazarın adını ilk kez o zaman duymuştum Hüseyin Üzmez..

    Sonrasında bir iki kitabını daha okudum,arkasından bir döneme damgasını vuran aczimendi şeyhi ve güzel müridinin aşk hikayesinde ev sahibi olarak karşımıza çıktı..

    Şimdide bu af edilmez çirkin ötesi olayla,basından takip ettiğim kadarı ile (günahı vebali yazanın boynuna) işin içerisinde küçük kızında annesinin olduğu,beni olay içerisinde en çok etkileyen kısım bu..

    Bir anne maddi çıkar için çocuğunu gözden çıkartabilirmi?

    Aklım almıyor karşındaki insanın sapık eğilimleri olduğunu bile,bile zamanı ve mekanı ayarlayarak çocuğunu ona teslim etmek ve durumdan rahatsız olan çocuğuna "sabret"diye tembihte bulunmak,kendini savunmak içinde (bugünkü milliyette)"Üzmez ile cinsel birliktelik yaşadığımda erkekliğinin uyanmadığını, kızıma bir zarar veremeyeceğini bildiğimden Üzmez’in kızım ile birlikte kalıp kendini tatmin etmesine bir nevi göz yumdum"..diye açıklamada bulunmak..Özrü kabahatinden büyük peki ne için?Para için,bu mazeretmi?

    Para nasıl birşey ki insan kendi çocuğunu bu uğurda feda edebiliyor?

    Bülent Ersoy'la evlenen genç delikanlının(adı Armağandı yanılmıyorsam) anneside böyle birşeyler söylemişti tam olarak hatırlamıyorum ama yaklaşık şöyleydi"aralarında karı koca ilişkisi yok ama ben asla ayrılmalarından taraf değilim"26 yaşlarında genç bir delikanlı 60 yaşlarında erkektende dönme bir kadın!!! ve bu evliliğe aralarında hiç birşey olmadığını söyleyip destek veren bir anne ne için?Para..

    1,5 yaşındaki bebek olayına girmeyeceğim bile hepiniz biliyorsunuz zaten,peki ya onun annesi?

    Ben onu bunu bilmem bu insanların işlediği suçların ceza yaptırımı az,cezaların ağırlaştırılıp olayın içerisinde ki anne ve babalarından suçu işleyenle aynı şekilde yargılanmaları sağlanmalıdır..

    Türkiyede zaten tecavüz suçunun çok büyük bir caydırıcılığı yok,buda sapıkların işine yarıyor maalesef..

    Özellikle söz konusu olan çocuklarsa ya müebbet hücre cezası yada idamdan başka bir şey tanımıyorum...

     

     

    Evet cezaları çok çok ağırlaştırılmalı... ama yeterlimi?

     

    Tecavüzden içeride yatan adam aftan çıkıyor ve tamı tamına 15 gün sonra yine tecavüzden yakalanıyor...

     

    Konunun aslı tamamen eğitimden geçiyor..

     

    Yukarıda bazı (acı veren) örneklemelerde bulunmuşsunuz. Hiç bir sağlıklı insan anlattığınız o vahim şeyleri aklından bile geçirmez. Bu vakaa ların baş rölündekilerin hepside ruh hastası bence... Ve işin diğer bir ayağı var. Maalesef toplumumuzda cinsel eğitim yaşı (9-15) tamamen yasaklar ve öcülerle geçmekte. Ben cinsellik serbest olsun düşüncesinde filan değilim. Cinselliğin sere serpe serbest olması daha vahim sonuçlar doğurur. Ama açıkça ruhsal anlamda ne tür etkileri olduğu ortaya konmalı ve gençlerimiz daha yolun başında cinsel fikir olgunluğunu bilmeli...

     

     

    Dinin bile mükafat adına cinsellik olarak kullanılması bile sapıklı-sapkınlık hastalığını ortaya çıkarmaktadır...

     

    Eğitim şart; ama maalesef en başta bu eğitimi verecek olan insanlar, böyle garip sapkınlıklar içinde! Eğer iftira bile olsa; yalan bile olsa; din anlamında bunca ağız dolusu laf edenlerin, dine saygılarından dolayı çok dikkatli davranması gerekir... Bir öğretmen ne kadar başarılı olursa olsun, hoş olmayan yerden arkadaş tutmuşsa, yazıklar olsun....

     

    Allah başımızdan aklı başında büyükleri eksik etmesin, bu ******* da acil şifalar versin...

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.