Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

hırçın karadenizli!

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    353
  • Katılım

  • Son Ziyaret

hırçın karadenizli! tarafından postalanan herşey

  1. Evet aramızda küçük bir sır,Sercan benim için çok özel.ne bu yemek falan,Senyour bana da zılgıt çekmesini öğret ki uyu bakalım Mavi
  2. Fare ve baykal,fareler daha samimi
  3. Diyarbekir warê mine Diyarbekir cihê mine Cihê bav û kalê mine Em meskin û paytaxta mine Paytaxta welatê mine Ew xumxuma ava mezin Diherikê û pêl bilezin Kulê dilêm pê re dibezin Civat û seyrana mine Li ser surhê singa te bû ferman Hatin bi te re xortên ciwan Bihêbet û bi qehreman îdî ne me tirsa giran Li ser birce te i bilind Mij û dûman her girtine Gul û Sosin pel weşandin Bimrim bijim li vê dinyayê Li te divegerim carek dine Boran ben Kürtçe bilmiyorum,bir ara Türkçesini de gönder ha maviyle olan dostluğumu kıskanmayın ayrıca.sene 2006 biz onunla kadıköy sahilinde kavga ediyoruz.sene 2008 Diyarbakırda bize lahmacun ısmarlamak zorunda kalıyor.sene 2008 bugün Mavi hallettim.Soner abi aldı işi.Sen biraz dinlen,okula gitcen daha Yukarda ki şiiri yazanı kıskandım,seni iyi tanıyor(Ersal tam bir şair)ama emin ol ki benim yeteneğim olsa seni daha iyi anlatırdım beni çikolata ile kandırmana izin vermeyeceğim,herkesi sen mi zannettin şaka şaka asim bu çikolatalar sana
  4. Sercan hayırdır,herkes seni yemeklerle karşılıyor.
  5. bunu da eklesek;o ırkçı yaklaşımların ötesinde belki de faşizmin sürdürmek istediği bir sömürü sistemidir orda ki feodalizm.
  6. Olurmu diyarbakırlı,dediklerin kabul edilirse savaş tüccarları nasıl kazanır,milliyetçilik nasıl kana doyar?İnsana insanca muamele etmeyi becerebilmek için insan olmak gerek.Boran ben o saydığın ismlerin en özeliyim
  7. Evren’in posta kutusundaki mahkeme celbi Genelkurmay sitesindeki biyografisine göre 1918 yılında doğmuş. Ama 90. yaş gününü geçen yıl ıskartaya çıkmış siyasetçiler, küflü bakkallarını kapatıp gelmiş işadamlarıyla birlikte kutlamıştı. Hatta paraya kıyılmamış, lazerle gökyüzüne “Evrenin Evren’ine nice mutlu seneler” bile yazılmıştı. Bu yıl onun için tatsız geçiyor olmalı. “Çifte standart yok, bütün darbelerin canı cehenneme” korosuna yoğun katılımlar oldu. Yaptığı darbeyi “Anarşiyi bitirdi” diye alkışlayanların çocukları büyüdü, darbelerle hesaplaşıyor. Ergenekon soruşturması Türkiye’nin karanlık tarihinde ucu Marmaris’ten çıkabilecek bir gedik açtı. Kulağı çok çınlatıldı, daha da çınlatılacak. Aynı yaşta olduğu Nelson Mandela’nın doğum günü kutlamaları için düzenlenen dev konseri de izlediyse üzülmüştür. Onun son izlediği Sezen Aksu konserinde ise olanları biliyoruz. Evrenin Evren’inin de izleyiciler arasında olduğunu fark edip, onunla hoş beş etmemiş Sezen Aksu. O da kızıp ortasında terk etmiş konseri. Belki de astırdığı 17 yaşındaki Erdal Eren için yazılmış Son Bakış’ı söylemiştir Sezen, ona kızmıştır. Sezen Aksu bu büyük hadise üzerine “üzüldüm, bilerek yapmadım, sadece görmedim” demiş. Üzülmeyin Sezen Hanım. Evrenin Evren’ini bir karadelik yuttu. Kimse göremiyor. Bakmayın konseri terk etiğine, o da bu görünmezlikten mutlu. İşler karıştı, yaş, rütbe dinlemeden sabaha karşı çalınıyor kapılar. Bu tufanda fark edilmemek için bu yıl doğum günü bile yapılmadı ona. “Allah bizi almayı unuttu, hatırlatmak istemiyorum” diye açıkladı durumunu. Haksız mı? Hem ne yapmış ki hatırlayalım? Bakın ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmî internet sitesinde yer alan ülke tanıtımlarındaki Türkiye bölümünde, o ve yaptıkları hakkında hâlâ neler yazıyor: “1975-1980 arasında ülke Demirel ve Ecevit liderliklerindeki istikrarsız koalisyon hükümetleriyle yönetildi. 1979’un sonlarına doğru ekonomideki çöküş hızlandı, aşırı sağ ve sol arasındaki şiddet tırmandı tüm bu faktörler istikrarsızlığı artırdı. Siyasal çatışmalara her gün 20’den fazla kurban veriliyordu. Sert bir biçimde bölünmüş Meclis yeni cumhurbaşkanını seçemiyor, krizi giderecek yasama faaliyetlerinde bulunamıyordu. 12 Eylül 1980’de Kenan Evren komutasındaki Milli Güvenlik Konseyi kamu düzenini sağlamak için başarılı bir hareket gerçekleştirdi. Binerce terörist saklanmış silahları ve cephaneleriyle birlikte yakalandı.” (On September 12, 1980, the CNS (“Council of National Security”), led by Gen. Kenan Evren, moved successfully to restore public order. Thousands of terrorists were captured, along with large caches of weapons and ammunition.) (http://www.state.gov/outofdate/bgn/t/13706.htm) Darbenin meşruiyet gerekçeleri bölümü 12 Eylül’de Kenan Paşa’nın okuduğu bildiriden kes yapıştır mı? Darbe kelimesini kullanmamakta gösterilen özen, darbeden sonra tutuklanan binlerce insana terörist derken neden esirgenmiş? Sitedeki bu resmî “ülke arka plan notlarını” CIA hazırlamaktaymış. Aynı notlarda 1960 darbesine gerekçe olarak da ekonomik krizi ve artan siyasi tansiyonu göstermişler. İngilizce olarak “Gerekçesiz darbe olmaz, kaşınmasaydınız olmazdı” demişler. 12 Eylül günü de “bizim çocuklar başardı” demişlerdi. Hadi o zaman Barack Obama’nın başkan olmak üzere olduğu bir ülke değildi karşımızdaki. Ama bugün hâlâ darbe diyemedikleri o “başarılı hareketi” yapan, “kamusal düzeni sağlayan” yaşlı adam “hâlâ onların çocuğu mu?” yoksa. O yüzden mi bu rahatlık, bu sessizlik? Hadi “onların çocuğu” diye konduramıyorlar darbeciliği. Peki, ya darbenin kapattığı Meclis ne diyor 12 Eylül için? Bu kez TBMM’nin resmî internet sayfasına bakalım: “1961 Anayasasının uzun ve ayrıntılı hükümleriyle kurulan mekanizmalar iyi işleyemedi. Egemenliğin çeşitli organlar arasında bölünmesi nedeniyle, kurumlar arasında uyumlu çalışma ortamı sağlanamıyordu. Siyasî ve sosyal istikrarsızlık, bunalımlara yol açtı. Sonuçta, ülke 12 Eylül 1980’de ikinci bir askerî darbeyle karşılaştı. Anayasa askıya alındı, siyasî partiler kapatıldı. Siyaset adamlarının büyük bir bölümüne siyasî yasaklar getirildi. Yönetime el koyan askerî güç, 1960’da olduğu gibi yeni bir anayasa için “Kurucu Meclis” oluşturdu.” Yani “Evet Meclis olarak çok başarısızdık. Darbeye neden olduk” demişler. 12 Eylül Anayasası’nın faziletlerinden bahsetmişler (halbuki biz onlardan yeni bir anayasa bekliyorduk). Darbecilere de ne diyeceklerini şaşırıp, askerî güç deyivermişler. Peki, Cumhurbaşkanlığı ne diyor, bu eski darbeci Cumhurbaşkanı için. Bu kez Cumhurbaşkanlığı sitesindeyiz: “7 Mart 1978’de Genelkurmay Başkanlığı’na atandı. Bu görevi sırasında 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askerî müdahaleyle diğer görevlerinin yanı sıra Milli Güvenlik Konseyi ve devlet başkanlığını da üstlendi.” “Gerçekleştirilen” darbeyle. Evren Paşa da, birileri bu darbeyi gerçekleştirince görevleri üslenivermiş. Suçu en fazla böyle bir fırsatçılık. Ama 8. Cumhurbaşkanımız darbeyle gelmişti demek de kolay değil. Ve son olarak Genelkurmay sitesindeyiz. Genelkurmay, darbelerine ne diyor? “7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atanmış, 12 Eylül 1980 Harekâtı’nın ardından 9 Kasım 1982 tarihine kadar “Devlet, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanlığı”, 1 Temmuz 1983 tarihine kadar Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı olarak görev yapmıştır.” ‘Harekât.’ Demokrasiden totalitarizme doğru bir harekât. Şimdi söyleyin, bu sitelere her gün girip, yerli yerlerinde durduklarını gören kim kendini “Evrenin Evren’i” ilan etmez? Onun bunca olan bitene, AB reformuna, demokratikleşmeye rağmen hâlâ Evrenin Evren’i olarak kaldığını görenler, kendilerini Türkiye’nin Başbuğ’u olarak görmüş çok mu? Yine de bu aralar fazla ortalarda gözükmek istememekte haklı. Evrende yıldızlar kayıyor. Kayan yıldızları da karadelikler yutuyor. Birkaç gün sonra da posta kutusunda bir mahkeme celbi bulacak. Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu onu 12 Eylül günü Bilgi Üniversitesi Mahkeme Salonu’ndaki Vicdan Mahkemesi’ne çağırıyor. 12 Eylül 2008 günü, gücün bir türlü kuramadığı mahkemeyi, vicdanlar kuracak. Mahkemede tanıklar arasında işkence yaptığı gençlerin annelerinden Leman Fırtına olacak. “Beslemeyip astığı” 17 yaşındaki Erdal Eren’in arkadaşı Hüner Buğdaycıoğlu. Diyarbakır Cezaevi’nde zulüm ettiği Orhan Miroğlu. Göz boyamak için Kuran’dan ayetler okuyup aldattığını sandığı Allah’ın, içeri tıktığı sevgili kullarından İhsan Eliaçık. Ve bir an için, büyük mahfillerde hakkında yazılanları, “Evrenin Evren’i” olduğunu unutup o mahkemeye gelme cesareti gösterirse; işte asıl o gün onların gözlerine bakmaktansa görünmez olmayı, bir karadeliğe karışıp hatırlanmamayı isteyecek. Ama o gün de Allah her şeyi hatırlayacak.(Yıldıray Oğur) 12 Eylül vicdan mahkemesinde 28 yıl sonra halk yargıladı.Onlar yine yoktu.
  8. büyülü bir çiçek gibiydi her kış açardı bahara yapraklarını hiç usanmazdı yüreğinde kocaman bir cesaret tomucuğuyla düşerdi hayatın içine vazgeçmezdi doğasında vazgeçmek yoktu zaman tünelinin kayıp kızıydı asiydi birazda rüzgar saçlarına değmekten korkardı melekler güzelliğini kıskanırdı şiir gibiydi anlatıldıkça eksik kalıyordu anlamlarda.... dedim ya büyülü bir çiçek gibiydi umutlar taşırdı toprağa varlık ve yokluk arasındaki tek şeydi çocuksu sevinçlerin kimliksiz adresiydi her kayıpı kendinde barındırırdı.... suyun en duru haliydi.... bu mısralar kime ait...
  9. bağ bunu bile yazarken seni düşünüyorum,ben işte bu siteye takılmıom,ahlakımı bozamam.hallettiğin an tele mesaj...güveniyorum sana ey şanlı karaneizli(valla seni severim harbiden bilin demi) :)

  10. Emre kurtar beni,umuyor valla...bu ara çok yoğunum,çalışmalarda daha bitmedi;sen hallet sana bir çukulata.soner abiye havale...o seni kırmaz;şimdi kaçıyorum.hade bakem askerlerin bidanesi.

  11. Mavi beni utandırdın;keşke bu kadar güzel cümlelerle bu düşüncesizliğimi bu kadar mazur görmeseydin.Senden de arkadaşımızdan da özür dilerim.Sevginin en güzeli mavime. Bursercan ince anlayış dediğin için sana da çok teşekkür ederim.Mavi birazda senin için bu kabalığımı es geçti.Sağol kardeşim.
  12. Emre bu yapılır mı,diye çok kızacaksın,ama mavi şimdi sana yazacağım.
  13. emre beni de asker yaptığın yere alsan.hem kıdemlisin.mesleğimizi icra ederiz.

  14. Bunu net ifade eden cümleleri bana göster,bunu yazdıktan sonra göstermelisin.Buyrun.göreyim de çözüm üreteyim.
  15. İlk defa bir bayan bana çiçek veriyor bunu hep saklayacağım.kurursa da yenisini isterim.Papatyaları çok mu seviyorsun,adresin bende sen de bitanesin asi.Tahmin eden benim bir kere şarkıyı benden de can dotuma al onun sevdiği papatyalar.Bu arada asi,benim dün aklım karıştı,cevabı senden alamazsam,tahminime yöneleceğim.Haberin olsun.Al bakalım tatlı kız papatyalarını...
  16. hırçın karadenizli!

    Xeribi (garibim)..

    Senyour can sıkıntısı ya,bloglarda dolanırken adını gördüm,merak ettim Diyarbakırlı Senyour neler paylaşmış bizimle.Bu başlık bana Diyarbakırda geçirdiğim günü hatırlattı.Diyarbakırda olan çalışmalar için oradan buradan sıcak havaya inat anket yaparken,Hülyanın bir hemşerisi bize bunu söylemişti.Önce Kürtçe sonra Türkçe.Türkçe olan anlamını ezberlemiştim;verdiğin Türkçeyi de görünce bu şarkı benim Diyarbakır şarkısı dedim.Ben bunu hemen maviye söylemeliyim.Dinlediğim en güzel Kürtçe şarkıydı.teşekkür ederim Diyarbakırlı.
  17. İşte benim mavim!
  18. Öyle mi?ben sizin yerinizde olsam bu gibi sözlerle kendimi haklı çıkaracağıma,halledilmeyen sorunlar üzerinden düşünce üretirdim.
  19. offffffffffff ersal deme bana,o seni deprasyona falan götüren tek kişi.gecenin bir yarısı benim için gelmişsen,ne mutlu bana.

  20. Buyur asi kız ayıcıkla uyurken mi uyandın,vah vah.Can dostuma çayım olmaz mı? Öyledir asim,en güzel vakit güneşe en yakın olunan vakittir.Ama inan ki Diyarbakırı güzelleştiren senin gülen gözlerindir.Sen kaybet kartları,zaten olsa da kapalı olmaya alışkın telefonların.Sevindim Hem sen neden beni Senyourla tanıştırmadın,hesap vereceksin sabahın bir vakti,ne işin var senin netlerde,uyuki dinlenesin.Dur ben şimdi ÖM ile sana atayım fırça Sözünü tut be asim.
  21. ahanda bende seni yakaladım,bak sırf senin için gecenin bir yarısı buralardayım.e hade bakem...ersal yine deprasyon takilir,ona döneyim.

  22. hırcın tsk ederim beni şaad ettin seni tanımak büyük bir şeref bunu bil

  23. mamoste Kürtçede öğretmen demekmiş;az önce baktım doğruya ne denir.Benim için Türkçe ne kadar özelse Kürt kardeşimin dili de o kadar özeldir.
  24. Mavi,nerdesin?artık gelsen diyorum.Bak en çok sevdiğin şiiri sana gönderiyorum.Lütfen artık gel.Ben Maviyi özledim burada! SEVEBİLME İHTİMALİ Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim. İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra.. Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı... Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi.. Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri. Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak.. Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini Otobüs oluyordum bir süre Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde Otobüs oluyordum Bir ülkeden bir iç ülkeye Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum. Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin Korkuyordum Sonra iniyordum otobüsten Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum. Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda.. Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! YILMAZ ERDOĞAN bu arada ben bu şarkıda ağlarım dediğin şarkıyı dinliyorum.adını vermeye gerek var mı?sevginin en güzelini sunuyorum bu güvercinle...coğrafyanda sıkıca sarıl!
  25. işte mavinin size cevabı,burada sizi rahatsız eden ne?Dürüst olun,görmek istediğiniz gibi değil.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.