Evren’in posta kutusundaki mahkeme celbi
Genelkurmay sitesindeki biyografisine göre 1918 yılında doğmuş. Ama 90. yaş gününü geçen yıl ıskartaya çıkmış siyasetçiler, küflü bakkallarını kapatıp gelmiş işadamlarıyla birlikte kutlamıştı.
Hatta paraya kıyılmamış, lazerle gökyüzüne “Evrenin Evren’ine nice mutlu seneler” bile yazılmıştı.
Bu yıl onun için tatsız geçiyor olmalı. “Çifte standart yok, bütün darbelerin canı cehenneme” korosuna yoğun katılımlar oldu. Yaptığı darbeyi “Anarşiyi bitirdi” diye alkışlayanların çocukları büyüdü, darbelerle hesaplaşıyor. Ergenekon soruşturması Türkiye’nin karanlık tarihinde ucu Marmaris’ten çıkabilecek bir gedik açtı. Kulağı çok çınlatıldı, daha da çınlatılacak.
Aynı yaşta olduğu Nelson Mandela’nın doğum günü kutlamaları için düzenlenen dev konseri de izlediyse üzülmüştür. Onun son izlediği Sezen Aksu konserinde ise olanları biliyoruz. Evrenin Evren’inin de izleyiciler arasında olduğunu fark edip, onunla hoş beş etmemiş Sezen Aksu. O da kızıp ortasında terk etmiş konseri. Belki de astırdığı 17 yaşındaki Erdal Eren için yazılmış Son Bakış’ı söylemiştir Sezen, ona kızmıştır.
Sezen Aksu bu büyük hadise üzerine “üzüldüm, bilerek yapmadım, sadece görmedim” demiş.
Üzülmeyin Sezen Hanım. Evrenin Evren’ini bir karadelik yuttu. Kimse göremiyor.
Bakmayın konseri terk etiğine, o da bu görünmezlikten mutlu. İşler karıştı, yaş, rütbe dinlemeden sabaha karşı çalınıyor kapılar.
Bu tufanda fark edilmemek için bu yıl doğum günü bile yapılmadı ona. “Allah bizi almayı unuttu, hatırlatmak istemiyorum” diye açıkladı durumunu.
Haksız mı?
Hem ne yapmış ki hatırlayalım?
Bakın ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmî internet sitesinde yer alan ülke tanıtımlarındaki Türkiye bölümünde, o ve yaptıkları hakkında hâlâ neler yazıyor:
“1975-1980 arasında ülke Demirel ve Ecevit liderliklerindeki istikrarsız koalisyon hükümetleriyle yönetildi. 1979’un sonlarına doğru ekonomideki çöküş hızlandı, aşırı sağ ve sol arasındaki şiddet tırmandı tüm bu faktörler istikrarsızlığı artırdı. Siyasal çatışmalara her gün 20’den fazla kurban veriliyordu. Sert bir biçimde bölünmüş Meclis yeni cumhurbaşkanını seçemiyor, krizi giderecek yasama faaliyetlerinde bulunamıyordu.
12 Eylül 1980’de Kenan Evren komutasındaki Milli Güvenlik Konseyi kamu düzenini sağlamak için başarılı bir hareket gerçekleştirdi. Binerce terörist saklanmış silahları ve cephaneleriyle birlikte yakalandı.”
(On September 12, 1980, the CNS (“Council of National Security”), led by Gen. Kenan Evren, moved successfully to restore public order. Thousands of terrorists were captured, along with large caches of weapons and ammunition.) (http://www.state.gov/outofdate/bgn/t/13706.htm)
Darbenin meşruiyet gerekçeleri bölümü 12 Eylül’de Kenan Paşa’nın okuduğu bildiriden kes yapıştır mı? Darbe kelimesini kullanmamakta gösterilen özen, darbeden sonra tutuklanan binlerce insana terörist derken neden esirgenmiş?
Sitedeki bu resmî “ülke arka plan notlarını” CIA hazırlamaktaymış. Aynı notlarda 1960 darbesine gerekçe olarak da ekonomik krizi ve artan siyasi tansiyonu göstermişler. İngilizce olarak “Gerekçesiz darbe olmaz, kaşınmasaydınız olmazdı” demişler.
12 Eylül günü de “bizim çocuklar başardı” demişlerdi. Hadi o zaman Barack Obama’nın başkan olmak üzere olduğu bir ülke değildi karşımızdaki. Ama bugün hâlâ darbe diyemedikleri o “başarılı hareketi” yapan, “kamusal düzeni sağlayan” yaşlı adam “hâlâ onların çocuğu mu?” yoksa. O yüzden mi bu rahatlık, bu sessizlik?
Hadi “onların çocuğu” diye konduramıyorlar darbeciliği. Peki, ya darbenin kapattığı Meclis ne diyor 12 Eylül için?
Bu kez TBMM’nin resmî internet sayfasına bakalım:
“1961 Anayasasının uzun ve ayrıntılı hükümleriyle kurulan mekanizmalar iyi işleyemedi. Egemenliğin çeşitli organlar arasında bölünmesi nedeniyle, kurumlar arasında uyumlu çalışma ortamı sağlanamıyordu. Siyasî ve sosyal istikrarsızlık, bunalımlara yol açtı. Sonuçta, ülke 12 Eylül 1980’de ikinci bir askerî darbeyle karşılaştı. Anayasa askıya alındı, siyasî partiler kapatıldı. Siyaset adamlarının büyük bir bölümüne siyasî yasaklar getirildi. Yönetime el koyan askerî güç, 1960’da olduğu gibi yeni bir anayasa için “Kurucu Meclis” oluşturdu.”
Yani “Evet Meclis olarak çok başarısızdık. Darbeye neden olduk” demişler. 12 Eylül Anayasası’nın faziletlerinden bahsetmişler (halbuki biz onlardan yeni bir anayasa bekliyorduk). Darbecilere de ne diyeceklerini şaşırıp, askerî güç deyivermişler.
Peki, Cumhurbaşkanlığı ne diyor, bu eski darbeci Cumhurbaşkanı için. Bu kez Cumhurbaşkanlığı sitesindeyiz:
“7 Mart 1978’de Genelkurmay Başkanlığı’na atandı. Bu görevi sırasında 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askerî müdahaleyle diğer görevlerinin yanı sıra Milli Güvenlik Konseyi ve devlet başkanlığını da üstlendi.”
“Gerçekleştirilen” darbeyle. Evren Paşa da, birileri bu darbeyi gerçekleştirince görevleri üslenivermiş. Suçu en fazla böyle bir fırsatçılık. Ama 8. Cumhurbaşkanımız darbeyle gelmişti demek de kolay değil.
Ve son olarak Genelkurmay sitesindeyiz. Genelkurmay, darbelerine ne diyor?
“7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atanmış, 12 Eylül 1980 Harekâtı’nın ardından 9 Kasım 1982 tarihine kadar “Devlet, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanlığı”, 1 Temmuz 1983 tarihine kadar Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı olarak görev yapmıştır.”
‘Harekât.’ Demokrasiden totalitarizme doğru bir harekât.
Şimdi söyleyin, bu sitelere her gün girip, yerli yerlerinde durduklarını gören kim kendini “Evrenin Evren’i” ilan etmez?
Onun bunca olan bitene, AB reformuna, demokratikleşmeye rağmen hâlâ Evrenin Evren’i olarak kaldığını görenler, kendilerini Türkiye’nin Başbuğ’u olarak görmüş çok mu?
Yine de bu aralar fazla ortalarda gözükmek istememekte haklı. Evrende yıldızlar kayıyor. Kayan yıldızları da karadelikler yutuyor.
Birkaç gün sonra da posta kutusunda bir mahkeme celbi bulacak.
Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu onu 12 Eylül günü Bilgi Üniversitesi Mahkeme Salonu’ndaki Vicdan Mahkemesi’ne çağırıyor.
12 Eylül 2008 günü, gücün bir türlü kuramadığı mahkemeyi, vicdanlar kuracak.
Mahkemede tanıklar arasında işkence yaptığı gençlerin annelerinden Leman Fırtına olacak. “Beslemeyip astığı” 17 yaşındaki Erdal Eren’in arkadaşı Hüner Buğdaycıoğlu. Diyarbakır Cezaevi’nde zulüm ettiği Orhan Miroğlu. Göz boyamak için Kuran’dan ayetler okuyup aldattığını sandığı Allah’ın, içeri tıktığı sevgili kullarından İhsan Eliaçık.
Ve bir an için, büyük mahfillerde hakkında yazılanları, “Evrenin Evren’i” olduğunu unutup o mahkemeye gelme cesareti gösterirse; işte asıl o gün onların gözlerine bakmaktansa görünmez olmayı, bir karadeliğe karışıp hatırlanmamayı isteyecek.
Ama o gün de Allah her şeyi hatırlayacak.(Yıldıray Oğur)
12 Eylül vicdan mahkemesinde 28 yıl sonra halk yargıladı.Onlar yine yoktu.