
bursercan
Φ Süper Üye-
İçerik Sayısı
2.559 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
4
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
bursercan tarafından postalanan herşey
-
Ekmek+Süzgeç+nohut leblebi+Çekirdek+tereyağı
-
illa bir yazının altına kavga etmek için yazı yazanları reddediyorum ayrıyeten nefrette ediyorum.
-
Yaşlanmışsın
-
Öğrenci evinde kendi odamda
-
-
Sihir gücünüz olsa, kızdığınız kişiyi neye çevirip cezalandırırdınız?
bursercan şurada cevap verdi: Radya başlık Havadan Sudan Konular
Sondan iki şık arasında kaldım ama yinede birini seçebildim -
Öcüden daha da öte birşey Ben kendi annem ve babamdan isterim
-
İnsana en azından insan olduğu için değer vermeli buna göre hareket etmeli Sabırlı olmayı bilmeli
-
gerçekten güzel bilgiler paylaşmıssınız.Teşekkürler
-
Hepsi güzel vede anlamlıydılar.ama aralarından hangisini en cok begendiniz diye sorarsanız otobüsü beğendim.teşekkürler
-
Zorla ağlatıldığını nerden anladınız ki? Çocuk olması duygularının olmaması mı anlamına geliyor? Sizin tabirinizle acıklı bir şiiri gülerek veya mutluluk izlenimi vererek mi okumasını isterdiniz?Tabiiki bu duyguyu gerektiği jest ve mimiklerle okunması şiire katkı sağlar.Sözle anlatılamayan bazı duygular vardır onları karşınızdakine gösterebilmek için başvurulan cok kuvvetli hareketlerdir.doğal olarakta dinleyici de bu duyguların içinde bulur kendini ve daha iyi bir etki bırakır. Buda merak ettiğiniz soruya cevap olsun
-
KABİR VE KABİR AZABI SORULAR VE CEVAPLAR 1 - 2
bursercan şurada cevap verdi: bursercan başlık İslam ve Şeriat
KABİR VE KABİR AZABI SORULAR VE CEVAPLAR-2 SORU 1=Kabir azabının cehennemden farkı nedir? Kabir sorgusu ile kıyametten sonraki sorgu arasında ki fark nedir? CEVAP 1= Kabir sualine ön sorgulama denilebilir. Bu sogulama, Dünya hayatının sona erip kabir hayatına geçen bir kimsenin, kıyamet kopuncaya kadar kabir hayatının nasıl olacağının anlaşılmasını sağlayan ilk hesap verme işidir. Buna göre kabir hayatı şekillenecektir. Ancak esas ve çetin sorgulama işi haşir meydanında olacaktır. Ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor. Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor. Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek te inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah Ruh’a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor. Bu sebeple Peygamberimiz, “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yada Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl olacağını bize haber veriyor. İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir: Dinin nedir?" diye sorarlar. İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir. Kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.). Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede; "Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (el-Mümin, 40/46) buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber efendimiz; "Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder" (İbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır (Buhârî, Tefsîr, sure: 14). Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir. Bunlardan bir kaçı şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır. Hz. Peygamber diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî, kıyamet, 26). Başka bir hadiste de şöyle buyurur: "Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" O da şöyle cevap verir. "O, Allah'ın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O'nun kulu ve elçisidir. Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik", derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: " Yat ve uyu " derler. O da; "Aileme gidin de durumu haber verin" der. Melekler ona; "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et" derler. Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" Münâfık da şöyle cevap verir: "Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum. Melekler ona; "Böyle diyeceğini zaten biliyorduk" derler. Daha sonra yere "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder" (Tirmizi Cenâiz 70). Kur'an'da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar" (Âlu İmrân, 3/169), "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz." (el-Bakara, 2/154). Kabir azabının hem rûha, hem de bedene yapılacağı görüşü tercihe şayandır. Ancak bu azabın toprağa konulan bedene değil, bedenden ayırlan ruhun kabir alemine uygun olarak yeni giydiği latif bedenine azap edilmektedir. Ehl-i Sünnete mensup bir topluluk, gülsuyunun güle sirâyet ettiği gibi, rûhun da bedene sirâyet eden bir cevher olduğunu söylemişlerdir (Aliyyu'l-Kâri, Fıkh-ı Ekber Şerhi, terc. Y. Vehbi Yavuz, İstanbul 1979, s. 259). Ayette şöyle buyurulur: "De ki ruh, Rabbimin bildiği bir iştir. Size bu konuda pek az bilgi verilmiştir" (İsrâ, 17/85). SORU 2=3000 yıl önce ölen kişi kıyamete kadar kabir azabı yada lütfuyla karşılaşacak. ya kıyamet anında ölen kişi ne olacak o kabir azabını falan görmeyecek mi? CEVAP 2= 1- Kabir azabı, peygamberimizin bildirdiğine göre günahkar müminler ile kafir olarak ölenler içindir. 2- İster mümin ister kafir olsun, başına ne gelirse günahlarının affına sebep olacaktır. Bela, musibet, hastalık, sıkıntı gibi şeyler insanların günahlarının hafiflemesine sebep olmaktadır. Bir mümin bu dünyada günahkar olarak yaşar, fakat başına gelen musibetler onun günahlarının azalmasına sebep olacaktır. Kabir de çektiği azaplar da yine günahlarına kefaret olup onları siler. Aynen bunun gibi Allah adili mutlak olduğu için kafir kullarının başına gelen musibetler de cehennemdeki azaplarının azalmasına sebep saymaktadır. Aynı günahı işleyen ve kafir olan iki kişiden biri musibete uğrasa diğeri uğramasa, musibete uğrayanın azabı diğerine göre hafifleyecektir. Kafir cehennemde sonsuza dek kalacağı için cennete giremeyecek, ama ister bu dünyada isterse kabir de çektiği sıkıntı ve azaplardan dolayı cehennemdeki azabının şiddeti hafifleyecektir. Bu sebeple kabir de çok kalıp çok azap çeken, az kalıp az azap çekene göre daha kötü olmayacaktır. Belki de ahirette bu durumunu öğrenince çok memnun olacaktır. 3- İnsanların hayatı ve geçirdiği zaman birimleri aynı değildir. Mesela, birkaç dakikalık rüyada günler, aylar ve yıllar geçmiş gibi geliyor. Bazen de yeni yatıp kalkmış gibi bir gecenin nasıl geçtiğini fark edemiyoruz. Bunun gibi kabre erken giren bir insan, Ahirette yeni kalkmış gibi olabilir. Bir diğeri ise birkaç sene kabir de kalır, ama binler sene kalmış gibi azap çekebilir. İşte kabre erken veya geç gitmek kişiye, günahına ve durumuna göre değişebilir. Allah orada da uyku ve rüyada olduğu gibi bir durum yaratabilir. 4- Azabın şiddeti değişik olabilir. Bir volt ile milyon voltun derecesi bir olmadığı gibi, mum ateşiyle güneş ateşi de bir değildir. Kabirde de herkesin durumuna göre ayrı ve çeşitli azaplar olabilir. Kabire geç giden birisi çok kısa zamanda şiddetli azap ile, erken giden birisi kadar ceza çekebilir. -
ÖLÜM VE SONRASI SORULAR VE CEVAPLAR 1 - 2 - 3
bursercan şurada cevap verdi: bursercan başlık İslam ve Şeriat
ÖLÜM VE SONRASI SORULAR VE CEVAPLAR-3 SORU 1=Bir insanın ölüm esnasında gösterdiği belirtilerden onun ölümden sonra cennete ya da cehenneme gideceği anlaşılır mı? Mesela öldüğünde bedeni sertleşmeyip yumuşak kalanların cennet ehlinden olduğu söyleniyor. bu doğrumudur? Eğer bu doğruysa bunun gibi baska belirtiler var mıdır? CEVAP 1= Bir insanın ölüm anındakii halerine göre onun Cennetlik veya Cehennemlik olduğunu söylemek doğru değildir. Bunu ancak Allah bilir. İnsan öldüğü zaman bedeniz belli bir müddet sonra donmaktadır. Bu bakımdan buna bakarak onun ebedi hayatı hakkında konuşmak doğru değildir. Peygamber efendimiz müslüman ölüler hakkında hep hayır konuşmamızı emretmektedir. SORU 2=Anne karnında ölen çocuğun ahiretteki durumu nedir? CEVAP 2= Çocuk anne karnında kırk veya kırk iki günlükken ruh üflendiğine dair hadisler bulunmaktadır. Bu bakımdan iki aylık bir çocuk eğer ruh üflendikten sonra anne karnında ölmüş ise ahirette Cennette olacağı ve yine ahirette anne babasına şefaatcı olacağı kanaatindeyiz. Ölen insanların ruhlarına Kur'an-ı Kerim'in sevabı hediye edilebilir. Bu bakımdan bu çocuğunuzun ruhuna da hediye edebilirsiniz. SORU 3=Ahirette kafirler direk cehenneme mi gidecek yoksa onlar da hesaba çekilecek mi? CEVAP 3= Allah adil ve hakimdir. Her kim zerre kadar bir iyilik işlemişse onun mükafatını görecek ve zerre kadar şer işlemişse onun cezasını çekecektir. Cennetteki mertebeler sonsuz olduğu gibi cehennemdeki mertebelerde sonsuzdur. Kafir de olsa hepsinin makamları eşit olmayacaktır. Bu dünyada musibete uğramış bir kafirle uğramamış bir kafirin ahiretteki azabı bir olmayacaktır. Diğerine göre azabı çok hafif kalacaktır. Kafirde olsa eğer zulme ve haksızlığa uğramışsa Allah onun hakkını diğer insanlardan alacaktır. -
KABİR VE KABİR AZABI SORULAR VE CEVAPLAR 1 - 2
bursercan şurada bir başlık gönderdi: İslam ve Şeriat
KABİR VE KABİR AZABI SORULAR VE CEVAPLAR-1 SORU 1=Cesedi, bulunamayan ölülerin kabir azabı nasıl olacak? CEVAP 1=Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir. Kabir azabı ve sorgu sual ruha da yapılacağı için kişinin cesedi kabirde olmasa bile kabir azabı ve sorgu suale tabi olacaktır. Zaten cesetler toprağa gömülse bile, belli bir zaman sonra çürüyebilmektedir. Bu açıdan kabir hayatını, sorgu suali, mükafat veya cezayı toprağa konulan cesede bağlamamak gerekir. Ölüm ruhun bedenden ayrılma olayıdır. Ölen ruh değil, bedendir. İnsan ise asıl olarak ruh demektir. Beden onun hanesi yahut elbisesi hükmündedir. Elbisenin değişmesiyle, yahut parçalanması, yok almasıyla kişinin varlığına bir zarar gelmez. Bu dünya hayatında bize bu bedeni giydiren ve kainatla olan münasebetimizi böylece kuran Rabbimiz, bizi bu alemden göç ettirdiğinde ruhumuzu bu elbiseden ayırmakta, bu binadan çıkarmaktadır. Ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor. Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor. Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek te inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah Ruh’a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor. İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir: Dinin nedir?" diye sorarlar. İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir. Kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.). Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede; "Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (el-Mümin, 40/46) buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber efendimiz; "Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder" (İbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır (Buhârî, Tefsîr, sure: 14). Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir. Bunlardan bir kaçı şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır. Hz. Peygamber diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî, kıyamet, 26). Başka bir hadiste de şöyle buyurur: "Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" O da şöyle cevap verir. "O, Allah'ın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O'nun kulu ve elçisidir. Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik", derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: " Yat ve uyu " derler. O da; "Aileme gidin de durumu haber verin" der. Melekler ona; "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et" derler. Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" Münâfık da şöyle cevap verir: "Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum. Melekler ona; "Böyle diyeceğini zaten biliyorduk" derler. Daha sonra yere "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder" (Tirmizi Cenâiz 70). Kur'an'da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah yolunda öldürenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar" (Âlu İmrân, 3/169), "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz." (el-Bakara, 2/154). Kabir azabının hem rûha, hem de bedene yapılacağı görüşü tercihe şayandır. Ancak bu azabın toprağa konulan bedene değil, bedenden ayırlan ruhun kabir alemine uygun olarak yeni giydiği latif bedenine azap edilmektedir. Ehl-i Sünnete mensup bir topluluk, gülsuyunun güle sirâyet ettiği gibi, rûhun da bedene sirâyet eden bir cevher olduğunu söylemişlerdir (Aliyyu'l-Kâri, Fıkh-ı Ekber Şerhi, terc. Y. Vehbi Yavuz, İstanbul 1979, s. 259). Ayette şöyle buyurulur: "De ki ruh, Rabbimin bildiği bir iştir. Size bu konuda pek az bilgi verilmiştir" (İsrâ, 17/85). SORU 2=Ölen insan, kabire konulduktan ve imam gittikten sonra mı anlıyor öldüğünü? O tahtayı da o yüzden mı yerleştiriyorlar mezarlığa? O yüzden o tahtaya kafasını çarptıktan sonra anlarmış öldüğünü diyorlar doğru mu? Ne zaman ve nasıl anlıyor kişi öldüğünü? CEVAP 2=Ölünün kabri toprakla örtülüp düzlendiği ve insanlar dağılmağa başladıkları zaman, kabrin yanında durup şöyle demeyi sahabiler müstehap görürlerdi: "Ey falan, La ilahe illallah de." Bunu üç kere tekrar eder. Sonra yine ölüye hitaben: "Ey falan, Rabbim Allah, dinim islam, Peygamberim Muhammeddir (sav) de" diye telkinde bulunurlar. Definden sonra telkin vermek meşrudur. Ama yapılması kesinlikle emredilmiş bir iş değildir. Peygamberimizin telkin verdiğine dair bir habere rastlanmamıştır. Ancak ashaptan ve tabiinden yukarıdaki rivayetler gelmiştir. Ölü ruhun cesedinden ayrılmasından sonra öldüğünü anlamaktadır. Nitekim hadislerden de anlaşıldığı gibi ruhun cesedden ayrılması ile nimet ve azap başlamaktadır. Ayrıca ölünün sadece baş tarafı değil bütün vucudunun üstüne tahta, kerpiç veya kamıştan şeylerle örtmek müstehaptır. Ölüm mutlak yokluk değil, bir halden bir hale geçiş ve bir evden diğer bir eve göçüştür şüphesiz. Bu göçün başlangıcı, dünyada birbirine en sıkı bağlarla bağlı olan, bedenle ruhun birbirinden ayrılmalarıdır. Bu nedenle ruhun bedenden ayrılışı, çıkışı ve bundan sonra ebedi istirahatgâhı olan Cennet ya da Cehennem'e varıncaya kadar olan yolculuğu ve bu yolculuk esnasında geçecek olan hadiseler önemlidir. Ruh bedenden ayrılınca, yani insan ölünce artık biz onun bulunduğu âlemde sürdürdüğü hayatı müşahede edemiyoruz. Ama şer'î naslarda haber verilmiş olan her şeye kesin olarak inanıyoruz. Gözlem ve deney sahasından uzak olan, dünyadaki kesif cisimlerin idraki için verilmiş olan duyularımızla idrak edemediğimiz bu fizik ötesi âlemde meydana gelen olayları ve ölümden itibaren insanların başına gelecek şeyleri ancak nakli delillerden öğrenebiliriz. İnsanların bu ebediyet yolculuğu esnasındaki halleri, âyet ve hadislerde yeter derecede izah edilmiştir. Öyleyse ebediyet yolcularının ilk yola çıkışları olan ruhun bedenden çıkışı ve ölünün cesedi kabre konuluncaya dek basma gelecek hallerden işe başlayarak bu husustaki haberlere bir göz atalım. Kur'an-ı Kerim'de hem: "Sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz (meleklerimiz) onun ruhunu alırlar." 1 buyurulmakta, hem:."Allah, nefislerin ölümü zamanında canlarını alır." 2 buyurulmakta, ve hem de: "(Ey Rasûlum, onlara) de ki; sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği (Azrail) canınızı alacak..." 3 buyurulmaktadır. Buna göre, ölüm meleği,. Allah Teâlâ ve Allah'ın ruhları almakla görevlendirdiği melekler ruh'u almaktadırlar. Bu âyetler arasında var gibi görünen zıtlığı ortadan kaldırmak için âlimler, hadis-i şeriflere müracaat ederek şöyle bir açıklama getirmişlerdir : Ölümün gerçek faili Allah Teâlâ'dır. O, hikmeti icabı, ruhları almakla ölüm meleğini (Azrail'i) görevlendirmiştir ve ölüm meleğinin yardımcıları durumunda bir kısım melekler daha bu işte görevlidirler. Buna göre, ölümün başlangıcı olan, ruhun ayaklardan itibaren boğaza kadar çıkarılması işini yukarıdaki birinci âyette işaret olunan ölüm meleğinin yardımcıları yapmakta: gırtlağa gelmiş olan ruhu ise, âyet-i kerimede "Ölüm Meleği" adı verilen Azrail almaktadır. Ölümün hakiki faili ve yaratıcısı ise Allah Teâlâ'dır. Böylece yukarıdaki üç âyet, birbirini desteklemekte ve ölüm fiilinin meydana gelişinde rolü olanları beyan etmektedirler. Aralarında hiçbir te'âruz yoktur. 4 Ölüm meleğinin ruhları alışı, Allah'ın izniyledir. Allah'ın izni olmaksızın bir sivrisineğin canım almaya bile güç yetiremez.5 zira meleklerin hür iradeleri olmadığı gibi, emrolunan işleri yapmak için gereken kudreti de kendilerine Allah Teâlâ verir. O'nun emri ve izni olmadan hiçbir şeye güç yetiremezler. Ölüm meleğinin yardımcıları, rahmet ve azap meleklerindendir. Bir insan vefat edeceği zaman ölüm meleği ile birlikte rahmet ve azap melekleri de hazır olur. Bunların sayılarının dört, ya da üç rahmet, üç de azap olmak üzere altı olduğunu bildiren rivayetler vardır.6 Bu melekler eceli gelmiş olan mü'mine güzel surette görünüp rıfk ile. yumuşaklıkla muamele ederler. Ve mü'minin ruhuna: "Çık, ey güzel cesette bulunan doygun ruh. Hamdedici ve Allah'ın rahmetiyle, güzelliklerle müjdelenmiş olarak çık ve Rabbine kavuş." diye hitap ederler.7 Mü'mine verilen bu müjde ve meleklerin güzel görünüşü, kılıçların vuruşundan daha şiddetli olan ölüm acılarını unutturur ve onu sevince garkeder. Bir hadis-i şerifte ölüm acıları, yünün içinden çekilen dikene teşbih edilerek, dikenin yünden bir şeyler kopardığı gibi, ölümün de mutlaka acılarının olacağına işaret edilmiştir. 8 Şeddâd b. Evs de (v. 41/661) şöyle demiştir: "Ölüm mü'mine dünya ve âhiret musibetlerinin en korkuncudur... Eğer ölülerden biri kalkıp da dünyadakilere ölümü haber verseydi, dünyadan faydalanamaz ve hiç bir şeyden lezzet alamazlardı. 9 Ölümün şiddetini şöyle bir kıyasla daha iyi anlatmak mümkündür: Bizim bir yerimize bir diken batınca, yahut bir uzvumuz kesilince duyduğumuz acı, o anda oradan canın çekilmesi sebebiyledir. Bunu, bütün uzuvlardan canın çekilmesi anındaki duruma kıyaslarsak ölüm acısının ne kadar şiddetli olacağı daha iyi anlaşılır. Ruh vücudumuzu tedricî olarak terk eder. önce ayaklardan yukarı doğru çekilir, ayaklar soğumağa başlar. Daha sonra ise bacaklar ve daha yukarı kısımlardan çekilir ve gırtlağa gelince artık insanın dünya ile ilgisi kesilir. Dünyayı göremez ve öteki âleme yönelmiş olur. 10 Ölüm anında insanın yanına gelen melekler, kâfire son derece korkunç bir surette görünerek şöyle hitap ederler: "Çık, ey habis cesette olan habis ruh. Alçaltılmış olarak ve Cehennemle müjdelenmiş olarak çık." Bu hitap ruhun çıkışına dek sürer. 11 Lafızlarında bazı faklılıklar olsa da manâ yönünden aynı olan rivayetlerde mü'minin ruhunun ölüm meleği tarafından alınır alınmaz hemen yanında bekleyen rahmet meleklerine verileceği ve onlar tarafından yükseltileceği; kâfir ve kötü kimselerin ruhlarının ise bekleyen azap meleklerine teslim edileceği ve kendisine gök kapılarının açılmayacağı haber verilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de işaret olunduğu gibi, 12 ölüm meleğinin ruhu alışı esnasında hazır bulunan rahmet ve azap melekleri birbirlerine "bunun ruhunu kim yükseltecek?" diye sorarlar. Ta ki Allah Teâlâ bunlardan birine o kişinin ruhunu almalarını emredinceye dek. 13 Bu esnada ruh müdrik olarak bakî kaldığından dünya hayatının sona erdiğini ve bedenden ayrıldığım bilir. 14 Bera' İbn Âzib'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ruhun cesetten çıkışı ve mezara konuluncaya kadar başından geçen olaylar şöyle anlatılıyor: "Resûlullah (S) ile birlikte ensardan bir adamın cenazesine gittik. Kabre vardığımızda mezar henüz kazılmamıştı. Peygamber (S) oturdu, biz de yanı başına oturduk. Sessiz duruyorduk. Rasûlullah (S) elindeki bir odun parçasıyla toprağı karıştırıyordu. Birden bire başını kaldırdı ve iki ya da üç kere: "Kabir azabından Allah'a sığının!" dedi. Ve sonra şöyle buyurdu: "Mü'min kul dünyadan ayrılmak ve âhirete göçmek üzereyken ona semâdan yüzleri güneş gibi parlak melekler, Cennetten getirdikleri kefen ve kokularla gelip baş ucuna oturur ve şöyle der: Ey iyi ruh, çık ve Allah’ın mağfiretine rızasına kavuş, 15 Kabın ağzından suyun aktığı gibi ruhu çıkar ve onu ölüm meleği alır. Hazır olan melekler, göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman içerisinde mü'minin ruhunu ölüm meleğinin elinden alıp, getirdikleri kefen ve güzel kokular içine koyarlar ki, ondan çıkan miskten daha güzel bir koku yeryüzüne yayılır. O ruhu hemen yükseltirler. Rastladıkları her melaike topluluğu bu hoş kokunun ne olduğunu sorarlar. Mü'minin güzel kokulu ruhunu yükselten melekler de onun dünyadaki en güzel isimleriyle falan oğlu falan diye söylerler. Ta ki, dünya semâsına varınca gök kapılarının kendisine açılmasını isterler. Gök kapıları açılır ve yükselirken ta yedinci kat semaya kadar her semada bulunanlar onu daha sonraki en yakın semâya dek uğurlarlar. Böylece yedinci kat semâya gelince Allah Teâlâ: "Kulumun kitabını (dünyada işlemiş olduğu iyi amelleri) İlliyyûn'a, yani Levh-i Mahfuz'un bir kıtasına yazın ve onu yeryüzüne iade edin. Ben Azîmuşşân onları topraktan yarattım. Yine toprağa çevireciğim ve ikinci defa ondan çıkaracağım." buyurur ve melekler ruhu yeryüzüne indirirler. Ceset kabre girdikten sonra da ruh cesede iade olunur...” 16 Diğer bir rivayette ise mü'minin ruhunun çıkışı yağdan kıl çekmeye teşbih edilmiş, ve çıkar çıkmaz hazır bulunan rahmet melekleri tarafından İlliyyûn'a götürüleceği haber verilmiştir. 17 Şa'ranî'nin "Muhtasaru't-Tezkire" de naklettiğine göre, İmam Gazzalî'de "Keşfu Ulûmi'l-Âhire" adlı eserinde yukarıdaki Berâ' İbn Âzib hadisindekine yakın bir ifade ile ruhun yedi kat semâya yükseltilişini ve Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkarılışını anlatmaktadır. Gazzâlî'nin anlatılışında her gök kapısının açılışında, mü'minin iyi amellerinden bir ya da bir kaçının melekler tarafından medh için zikredileceği de vardır. 18 Dahhâk'tan (v. 105/723), âyeti 19 için "İnsanlar bedenini teçhiz ederken melekler de ruhunu teçhiz ederler" dediği rivayet edilmiştir. 20 Ebû Hureyre (v. 57/676) nin Rasûlullah (S) den rivayet ettiği isnadı hasen bir hadis-i şerifte, mü'minin ruhunun rahmet melekleri tarafından semâya yükseltileceği ve orada mü'minlerin ruhlarının yanına götürüleceği haber verilmektedir. Mü'minler, yeni gelen ruh sebebiyle çok sevinecekler ve ona hemen dünyadakileri "falan ne yaptı? Filanın durumu nasıl?..." gibi sorularla sormaya başlayacaklar. O esnada onlara: "Arkadaşınızı bırakın istirahat etsin. Çünkü o şiddetli bir geçitte idi." denir. Sonra yine sorularına devam ederler. Sorulanlardan bazıları için: "O öldü. Size gelmedi mi?" deyince: "Ateşe götürüldü." derler. Kâfir Öldüğü zaman ruhundan çok kötü bir koku yayılır ve ruhu kâfirlerin ruhlarının yanma getirilir.21 Ebu Hureyre, kendisinden sahih bir senetle nakledilen sözünde de, mü'minin ruhunun semâya yükseltileceğini ve orada mü'minlerin ruhlarının gelip kendisine dünyadaki tanıdıklarını soracaklarını söylemiştir.22 İstanbul surları dibinde medfun olan Ebû Eyyûb el-Ensarî (v. 51/671) de mü'minin ruhunun yükseltilişini anlatırken rahmet ehlinin kendisini karşılayarak dünyadakileri soracaklarını haber vermektedir. 23 Meşhur hadis ravisi Vehb b. Münebbih (v. 110/728), mü'minlerin ruhlarının gelen mü'mini karşıladıkları ve dünyadan haber sordukları bu makamın yedinci kat semâda Allah tarafından mü'minlerin ruhları için yaratılmış parlak bir yer olduğunu belirtmiştir. 24 Yine hadis-i şeriflerde ifade edildiğine göre, kâfir ve günahkâr olanların ölümü anında melekler kendilerine korkunç bir surette görünecek, kendisini azapla müjdeleyecek ve ıslak yünden dikenli demirin çıkarıldığı gibi, zorla ve azap ederek ruhlarım alacak. 25 Bu esnada imansızlar çok şiddetli azap ve korku içinde olacak. Ölüm meleği çıkardığı ruhu, yanında Cehennem'den getirdikleri bir ateş parçasıyla bekleyen azap meleklerine teslim edecek. O esnada kâfirin ruhundan çıkan pis koku her tarafa yayılacak. Azap melekleri bu ruhu, dünya semâsına götürüp kapıların açılmasını istedikleri zaman gök kapılan açılmayacak ve ruhu Siccin'e, emsali ruhların yanına götürülüp yaptığı kötülükler oraya yazıldıktan sonra ruh, kabre konan cesedine iade olunur.26 Kur'an-ı Kerim'de bunların hali şu şekilde dile getirilmiştir: "Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler (var ya), onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (yani hiç bir zaman) Cennete giremezler. İşte biz, günahkârlara (müşriklere) böyle ceza veririz."27 Bu konuda mü'min ve kâfirin hallerini anlatan haberler pek çoktur. Burada Ebu Hureyre'den Müslim'in (v. 261/874) rivayet ettiği hadis-i şerifi de zikrederek konuyu noktalayalım. Ebu Hureyre ®, Rasûlullah (S) in şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Mü'minin ruhu çıktığı zaman, onu iki melek karşılayıp alırlar ve yükseklere götürürler." Râvi Hammâd (v. 167/783), müteakiben güzel kokusunu ve miski zikretti, demiştir. Daha sonra Peygamberimiz (S): "Ve semâ halkı: "Arz (yeryüzü) tarafından hoş ve güzel bir ruh geldi. Allah sana ve (dünyada iken) imar edegeldiğin cesedine salât eylesin." derler. Müteakiben Aziz ve Celil olan Rabbine götürülür. Sonra: "Bunu ecelin sonuna (yani Sidretü'l-Müntehâ'ya) götürün" buyurulur. Kâfire gelince; onun ruhu çıktığı zaman . Hammâd, pis kokusunu ve laneti de zikretti, dedi semâ ehli, arz tarafından habise bir ruh geldi, derler. Onu ecelin sonuna (yani Siccîn'e) götürün, denilir." Ebu Hureyre: "Rasûlullah (S), hemen üzerinde bulunan ince örtüyü burnuna götürdü de şöylece kapattı." dedi. 28 Mü'minin ruhunun burada anlatılan hallerle karşılaşmasının, yıkanıp kefenleninceye kadar sürdüğü ve cesedi kefenlenirken, ruhun da birlikte kefene gireceği bildirilmiştir. 29 Diğer bir rivayette ise, yıkanması esnasında cesedi seyrettiği haber verilmektedir.30 Bazı rivayetlerde ise kabre konuluncaya ve üzerine toprak atılıncaya dek bir meleğin elinde cesede yapılan muameleyi seyredeceği ve daha sonra kabre konan cesedine döneceği haber verilmiştir ki, 31 bunların hepsi de mümkün şeylerdir. Çünkü zaman izafidir ve bize göre çok kısa bir zaman hududu içerisinde, Allah'ın mü'minin ruhuna bir çok olayı yaşatması mümkündür. Kâfir ve günahkâr olanlar ise, cesetlerine yapılan muameleyi içinde bulundukları azap durumu ve hasretleri sebebiyle bilemezler. Onlar, kendi başlarına gelecek olanla meşguldurlar. 32 -
ÖLÜM VE SONRASI SORULAR VE CEVAPLAR 1 - 2 - 3
bursercan şurada cevap verdi: bursercan başlık İslam ve Şeriat
ÖLÜM VE SONRASI SORULAR VE CEVAPLAR-2 SORU 1=Kişi sevdiği ile beraberdir. Sevdiğimiz kişi cennette iyiliklerinin mükafatı olarak bizden daha çok mertebesi derecesi yüksekse bizim derecemiz daha altta ise sevdiğimiz kişi ile nasıl görüşeceğiz? CEVAP 1=Kişi sevdiğiyle aynı makamda gitse veya ayrı makamda gitse de ayrı ayrı yerde olamaları gerekmez. Nitekim bir hadiste “”Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurulmuş. Bu açıdan bakınca Peygamberimizi seven birisi onunla beraber olacaksa bu nasıl olur, diye ayrı bir soru da akla gelebilir. Kuran’ı dinlerken bir Peygamber ile bir medrese talebesi aynı yerde olsalar bile aynı zevki ve lezzeti almayacaklardır. Onların aynı yerde olmaları zevklerinin de aynı derecede olmasını gerektirmiyor. Bu nedenle maddi ve manevi nimetlerin cennete layık olarak bulunduğu ahiret alemlerinde iki dost veya iki eş aynı yerde olsalar bile alacakları lezzet ve keyif aynı olmayacaktır. Beraber olmalarına engel yoktur. Az önce arz ettiğimiz ve konumuzu ilgilendiren Hadisi, Bediüzzaman söyle açıklıyor: “Bir temsil ile, şu ulvî hakikata şöyle bir işaret ederiz ki, meselâ: Gayet güzel ve şaşaalı bir bağda muhteşem bir zât gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir seyrangâh öyle bir surette ihzar etmiş ki: Kuvve-i zaikanın hissedecek bütün lezaiz-i mat'umatı câmi', kuvve-i bâsıranın hoşuna gidecek bütün mehasini şamil, kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garaibi müştemil ve hâkeza.. bütün havass-ı zahire ve bâtınayı okşayacak ve memnun edecek herşeyi içine koymuştur. Şimdi iki dost var. Beraber o ziyafete giderler. Bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat birisinin kuvve-i zaikası pek az olduğundan cüz'î zevk alır. Gözü de az görüyor. Kuvve-i şâmmesi yok. Sanayi-i garibeden anlamaz. Hârika şeyleri bilmez. O nüzhetgâhın, binden ve belki milyondan birisini, kabiliyeti nisbetinde ancak zevkederek istifade eder. Diğeri ise bütün zahirî ve bâtınî duyguları, akıl ve kalb ve his ve latifeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkişaf etmiştir ki; o seyrangâhtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letaifi ve garaibi ayrı ayrı hissedip zevkederek, ayrı ayrı lezzet aldığı halde o dost ile omuz omuzadır. Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken, seradan süreyyaya kadar fark oluyor. Elbette dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennet'te bittarîk-ıl evlâ dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadına göre sofra-i Rahmanürrahîm'den, istidadları derecesinde hisselerini alırlar. Bulundukları cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mani olmaz. Çünki Cennet'in sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı A'zam'dır. Nasılki mahrutî bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir fakat birbirinin güneş görmelerine mani olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de Cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehadîsin mütenevvi rivayatı işaret ediyor.” (Sözler) SORU 2=Cennet dili Arapça mı olucak acaba? Eğer öyleyse bunu işaret eden ayet ya da bir hadis var mı? CEVAP 2=İmam Münâvî'nin Feyzu'l-Kadîr isimli hadis kitabında İbni Abbas'tan şu mealde bir hadis-i şerif rivayet edilir: "Üç hasletten dolayı Arabı seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur'ân-ı Kerim Arapça olarak nazil olmuştur, Cennet ehlinin konuştukları dil Arapça’dır." (1) Arapça, belagat, edebiyat, fesahat ve zenginlik bakımından dünya dillerinin en güzelidir. Aynı zamanda ses, ahenk ve cümle yapısı bakımından da diğer diller arasında apayrı bir yeri vardır. Cenab-ı Hak da kendi kelâmı Kur'ân-ı Kerimi Arap diliyle indirmiştir. Peygamber-i Zîşân (a.s.m.) da zaten bu dili konuşuyordu; kendi milletinin, kavminin dilini... Bu hadis-i şerifi bazı âyetler de tasdik etmekte, desteklemektedir. "Halkı Allah'ın azabından sakındıran peygamberlerden olsun diye onu apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Cebrail getirdi." (2) "Biz hiçbir peygamberi kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, amrolunduklarını onlara apaçık anlatsınlar" (3) mealindeki âyet-i kerime de Peygamberimizin kendi kavmi olan Araplara kendi dilleriyle tebliğde bulunduklarını bildirir. Evet, Kur'ân'ın dili, son Peygamber Hazret-i Muham-med Mustafa'nın (a.s.m.) konuştuğu dil Arapça olunca, Cennet dilinin de Arapça olacağı şüphe götürmez bir gerçek olur. Hz. Âdem de yeryüzüne indirilmeden önce Cennette bulunduğu zamanlar Arapça olarak konuşurdu. Ayrıca bu dil Peygamberimizden başka diğer peygamberlerden bazılarının da konuştuğu dildir. Meselâ, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. İsmail, Hz. Salih, Hz. Şuayb Arapça konuşuyorlardı. Ayrıca imam Kastalânî, Hz. Âişe'den "Cennet ehli Mu-hammed Aleyhisselâmın diliyle konuşacaklar" mealinde bir rivayeti zikreder. (4) Cennet dilinin Arapça olduğu yukarıda mealini verdiğimiz hadis-i şerifin ifadesinde ve Hz. Âişe'nin rivayetinde sabit olmakla beraber, Üstad Bediüzzaman Mehtu-bat' ta İmam Âzam'ın bir fetvasının hikmetini izah ederken şöyle bir ifadeye yer verir: "Bir rivayette lisan-ı ehl-i Cennetten sayılan Fârisî lisanı..." (5) Bu beyanla, yukarıdaki ifadeler birarada düşünülürse şöyle bir neticeye varmak herhalde yanlış olmaz: Esas itibariyle Cennet lisanı Arapçadır; fakat Farsça da konuşulabilir. Yani Cenab-ı Hak her iki dili de Cennet lisanı olarak yaratabilir. Hadis-i şerifte "Arabi seviniz" ifadesini mutlak olarak anlamamak lâzımdır. Çünkü Araplar içinde gayrimüslimler olduğu gibi, günümüzde dinsizler de vardır. Onların sadece Arap ırkına mensup olmaları, Arapça konuşmaları onları sevmeye kâfi gelen hususlar değildir. Hadiste yer alan beyandan maksat, Müslüman olan, dinini yaşayan, Resulullahın izinde olan Araplardır. Zaten bunlar din kardeşimizdir. Onları din kardeşimiz olarak sevdiğimiz gibi, ayrıca Kur'ân'ın, Resulullahın ve Cennetin lisanını konuştukları, saff-ı evvel olarak İslâmiyeti yaydıkları, İslâmiyete hizmet ettikleri için de diğer milletlerden farklı olarak bir derece daha fazla sevgiye lâyıktırlar. SORU 3=Cennette Erkeklere şehvani duygularını tatmin etmek için Huriler verileceği ayetlerle sabit. Bayanlarada bu manada (dünyadaki eşlerinden başka) şehvani duygularını tatmin için Gılman isminde erkek hizmetçiler verilecek mi? CEVAP 3=Kur'ân-ı Kerim'in sadece bir âyetinde geçen gılman tâbiri vardır. 52. Sûre olan, Tûr Sûresi 24. âyetinde "Etraflarında, sedeflerinde saklı inciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır". Sözlükte "çocuk, bıyığı yeni terlemiş genç, hizmetçi" anlamına gelen gulâm kelimesinin çoğulu olan gılman, anlaşıldığı kadarıyla, Allah'ın (c.c) mü'min kulları için özel yarattığı ve vazifesi sadece hizmetkârlık olan Cennet gençleridir. Onlar cennet ehline yiyecekler ve içecekler sunarlar ve bu vazifeyi görmekten mutluluk duyarlar. Fani hayatın sona ermesinden sonra ebedî bir saadet başlayacak. Orada Allah'ın rahmeti, lütuf ve ihsanı bütün haşmetiyle tecelli edecektir. İşte bu ebedî saadetin ve sonsuz nimet ve güzelliklerin merkezi Cennettir. Cennet hem mü'min erkeklerin, hem de mü'min kadınların nimetler içinde yüzdüğü bir mekândır. Yani Cennetin nimetlerinden erkekler kadar kadınlar da istifade edecek, bütün nimet ve ihsanlar her iki cinse de verilecektir. Cennet ve Cennetlikler en güzel ve tatlı bir şekilde Kur'ân'da anlatılır. Çoğu yerde mü'min erkeklerle birlikte, mü'min kadınlar da zikredilir. Meselâ, Tevbe Sûresinin 72. âyetinin meali şöyledir: "Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara devamlı kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Cennetler, Adn Cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası için en büyük mükâfattır. İşte büyük kurtuluş budur." Cennetlikler ve Cennet nimetleri Kur'ân'da anlatılırken Cennet ehli için "müttekiler (Allah'tan hakkıyla korkanlar)" ifadesi geçer. Bu kelime hem erkekler, hem de kadınlar için müşterek kullanılır. Biri öbüründen ayırd edilmez, ayrı tutulmaz. Hadis-i şeriflerde geçen ifadeler de hem erkekler, hem de kadınlar içindir. Bütün müjdeler, taltifler, nimetler, ikramlar herkese aynıdır. Bir hadisin meali şöyle: "Cennet ehli Cennete girdiklerinde bir vazifeli şöyle seslenir: 'Şüphe yok ki, siz Cennette ebedî yaşayacak ve hiç ölmeyeceksiniz. Hastalanmayacak ve devamlı sıhhatli bulunacaksınız. Sonsuz nimetlere mazhar olacak ve hiçbir zaman hüzün ve keder görmeyeceksiniz."1 Başka bir hadis-i şerifte de Cennet ehlinin bir hâli şöyle anlatılır: "Muhakkak, sizden biriniz Cennetin en alt derecesinde bulunsanız bile, ona Allah'ın emri ile melekler tarafından, 'Gönlünden geçenleri iste!' denir. O da devamlı temenni eder durur. Bunun üzerine ona, 'Kalbinden geçenleri tamamen temenni ettin mi?' diye sorulur. 'Evet' cevabı verince, 'Muhakkak temenni ettiğin şeyler bir misli fazlasıyla sana verilecek' denir."2 Esas itibariyle Cennetin nimetleri hem erkek, hem de kadın mü'minler için müşterek iken, bazı hususlarda her iki cins de birbirlerinden üstünlüklere sahiptirler. Bu üstünlüklerin bir kısmı erkeklere mahsus iken, büyük bir kısmı da kadınlara mahsustur. Kur'ân'da Cennetlik kadınlar "Ezvâcün mutahharatün" yani "temiz kadınlar" olarak vasfedilir. Bu ifadenin içinde şu mânâlar saklıdır: Cennet kadınlara mekân ve meskendir. O kadınlar o yüksek Cennette lâyıktırlar. Aynı zamanda Cennet derecelerinin yüksekliği nisbetinde onların güzellikleri de artar. Ve Cennet onlarla güzelleşir ve süslenir.3 Yani Cennetlik kadınlar, Cennetin güzelliğine güzellik katmakta, Allah'ın ebedî yurdunu süsleyen canlı bir unsur olmaktadır. Bu "mutahharatün (temiz)" ifadelerinden ayrıca şu mânalar çıkıyor: "Dünya kadınları Cennete girdikten sonra kötülüklerden, kıskançlık ve benzeri çirkin huylardan arınacaklar, içleri de dışları gibi berrak ve ter temiz olacak. Güzellikte hurileri geçecekler." Peygamberimiz Cennetlik kadınları şöyle anlatır: "Onların vücutlarının güzelliği ile letafetinden dolayı her birinin baldırındaki kemiğin iliği etinin üstünden görünür. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne düşmanlık, ne de çekememezlik."4 Yani Cennet ehli kadınlar güzellikte o kadar ileride bulunuyorlar ki, sadece bir tek tırnağı dünyaya görünse güneşin ışığını kapatacak kadar parlaklıkta olan hurilerden daha güzel olacaklar. Bir kadının bundan daha güzel bir şey tahayyül etmesi mümkün müdür? Cenab-ı Hak hem erkek, hem de kadın mü'minlere kalblerinden geçenlerin bir misli fazlasını vereceğine göre nimet ve ihsanın derecesini siz düşünün. Artık bu kadar lütuf ve ikramdan sonra "Allah, Cennette bir erkeğe çok sayıda huri veriyor da, Cennet ehli kadınlara neden böyle bir imkân verilmiyor" denmez. Cennette "yok yoktur." Allah insan fıtratına en uygun şekilde her türlü nimet ve ihsanı verecek, kimseyi mahrum bırakmayacaktır. Esas mesele Allah'ın rızasına nail olmak, ebedî saadete liyakat kazanmak, fâni dünyadan imanlı olarak ayrılıp, Cennetin kapısına ulaşabilmektir. -
ÖLÜM VE SONRASI SORULAR VE CEVAPLAR-1 SORU 1)İnsanlar mahşerde Allahın huzurunda toplandıkları zaman öldükleri andaki halleriyle mi yoksa belli bir yaştaki halleriyle mi çıkacaklar? CEVAP 1) Bazı rivayetlerde insanın ahirette 33 yaşında olacağı bildirilmiştir. Ancak bu yaş ifadesi dünyanın yaşına göre değildir. Yani, nasıl bu dünyada insan en mükemmel yaş olarak bu dönemde bulunur. Onun gibi insan cennette, olması gereken en mükemmel durumda bulunacak demektir. Yoksa oraları buralarla değerlendirmek değildir. İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse de öyle dirilir. Bu nedenle insanların dünyada işledikleri günahlara göre dirileceğini bildiren rivayetler vardır. Herkes kim olduğunu bilecek ancak günahının durumuna göre farklı olacaktır. Nasıl ki birbirine benzeyen tohumlar toprağa atıldığı zaman toprağın üzerinde şekli,tadı ve görüntüsü farklı olduğu gibi, haşirde insanların yeniden dirilmesi de bunun gibi olacaktır. Kimisi fevkalade mükemmel ve güzel iken kimisi de son derece kötü olacaktır. SORU 2)İnsanlar mahşerde birbirirlerini tanıyacaklar mı? CEVAP 2) Rasulullah (sav) Efendimiz: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” ( Ebu Davud, Edeb 69) buyurarak her insanın kendi ismiyle, resmiyle ve özellikleriyle dirileceğini bildiriyor. Bu nedenle cennete giden aile vaya dostlar her zaman beraber olacaklar ve asla ayrılık olmayacaktır. Peygamber efendimiz bir diğer hadislerinde "Kişi sevdiğiyle beraber olacaktır" demiştir. Cehenneme gidenlerin bazıları hücre hapsinde olacağı için arkadaşlarını göremeyebilir. İnşallah bu dünyada arzu ettiğimiz her şeyin en mükemmelini cennete layık olacak şekilde orada bulacağız. Ruhların bir sandığa kilitlenmesi diye bir durum söz konusu değildir. Bazı mübarek insanlar ölmüş insan ruhlarıyla konuşabilirler. Ancak ruhlarla konuşuyoruz diyen bazı insanların cinlerle konuştuğu bilinmektedir. Bu nedenle ruhlarla konuşuyorum diyen herkese inanmayınız. Ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor. Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor. Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek te inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah Ruh’a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor. Bu sebeple Peygamberimiz, “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yada Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl olacağını bize haber veriyor. İmanlı bir insan iyileşmeyen bir hastalıktan ölürse şehittir. Böyle şehitlere manevi şehit diyoruz. Şehitler ise kabir hayatında serbest dolaşırlar. Kendilerinin öldüğünü bilmezler. Sanki yaşadıklarını zannederler. Sadece daha mükemmel bir hayat yaşadıklarını bilirler. Peygamberimiz, “Şehit ölüm acısını hissetmez.” buyurur. Kur’an-ı Kerim de şehitlerin ölmediği bildirilir. Yani kendilerinin öldüğünün farkında değillerdir. Mesela iki adam düşünün. Rüyada çok güzel bir bahçede beraber bulunuyorlar. Biri rüya olduğunu bilir. Diğeri ise rüya olduğunun farkında değil. Hangisi daha mükemmel lezzet alır? Elbetteki rüya olduğunu bilmeyen. Rüya olduğunu bilen, şimdi uyanırsam şu lezzet kaçacak diye düşünür. Diğeri ise tam ve gerçek lezzet alır. İşte normal ölüler, öldüklerinin farkında olduğu için lezzetleri eksiktir. Halbuki şehitler öldüklerini bilmediğinden aldıkları lezzet tamdır. İmanlı ölen ve kabir azabı görmeyen insanların ruhları serbest dolaşır. Bu sebeple pek çok yere gidip gelebilirler. Bir anda çok yerde bulunabilirler. Aramızda dolaşmaları mümkündür. Hatta şehitlerin efendisi Hz. Hamza pek çok insana yardım bile etmiştir, ve halada yardım ettiği insanlar vardır. Ruhlar aleminden anne karnına gelen insanlar, oradan dünyaya doğarlar. Burada buluşup görüşürler. Aynen bunun gibi bu dünyadaki insanlar da, ölüm ile öbür tarafa doğarlar ve orada dolaşırlar. Nasıl ki buradan öbür tarafa gideni uğurluyoruz. Kabir tarafından da buradan gidenleri karşılayanlar var. İnşallah bizleri de başta Peygamberimiz olmak üzere, bütün sevdiklerimiz orada karşılarlar. Yeter ki bizler Allah’a gerçek kul olalım. Yeni doğan çocuğu burada karşıladığımız gibi, buradan öbür tarafa giden bizleri de inşallah dostlarımız karşılayacaktır. Bunun şartı Allah’a iman, O’na ve Peygamberine uymak ve iman ile ölmektir. SORU 3) Ölen kişi gideceği yeri görür mü? Cehennemlikse cesedinin insanların omuzlarında ağırlaşacağı doğru mu? CEVAP 3) Ölen kişi ölmeden önce gideceği yeri gördüğüne dair rivayetler vardır. Ancak bundan dolayı cesedinin ağırlaşacağına dair bir bilgi bilmiyoruz. İnsanlar ölürken yanında bulunanları güçlükle tanır ve bazen de hiç tanıyamaz. Bunun sebebi ölüm anındaki insanın akli kuvvetinin zayıflaması olduğu sanılıyorsa da, o değildir. Belki hayattakilerin katiyen anlayamadıkları ve anlayamayacakları bazı şeylerin o durumdaki insana açılması ve onun bütün mevcudiyetinin kendi benliğine çekilmesidir. Ölmek üzere olan hastada görülen ve yanındakiler tarafından anlaşılmayan yüz ifadeleri ve bazı sözler bu deruni hal ile ilgilidir. Yani onun görüp yanındakilerin göremedikleri hal ile ilgilidir. İbn Ebid – Dünyanın tahric ettiğine göre, sahabeden sonra gelen neslin (tabiun) meşhur fakihlerinden olan Ebu Cafer Muhammed b. Ali ölümü anında insana iyi ve kötü amellerinin gösterileceği ve o esnada insanın, iyiliklere yönelip kötülüklerden göz yumacağını söylemiştir. Kıya Süresindeki “O gün insan işlediği ve işlemediği (önden gönderdiği ve tehir ettiği) amellerle uyarılır. (Bütün amelleri kendisine haber verilir.) 1 ayetinin tefsirinde Hasanı Basri’nin şöyle dediğini Suyuti haber vermiştir: “Ölümü anında o kişinin hafaza melekleri iner ve ona hayır ve şer, bütün yaptıkları arz olunur. Bir iyilik görünce sevinerek bakar, ondan gözünü ayırmaz ve yüzü parlar. Bir kötülük görünce de gözünü indirir, bakmak istemez ve yüzünü ekşitir. 2 Resulullah (sav) in, ensardan ölüm döşeğindeki bir hastanın yanına varıp, nasıl olduğunu, neler gördüğünü sorması ve adamın da bir beyaz, biri siyah iki şeyin kendisine hazırlandığını söylemesi üzerine Resulullah (sav) hangisinin kendisine yakın olduğunu sorar. Adamın siyahın kendisine daha yakın olduğunu söyleyip kendisine dua etmesini ister. Bu istek üzerine Peygamberimiz (sav) adama dua eder ve adam bu duadan sonra siyahın uzaklaştığını haber verir ki 3 bu da son anda insana amellerinin gösterildiğine delildir. Çünkü adamın gördüğü siyah şey, kötü amelleri, beyaz da iyilikleridir. Bera ibn Azib, Ahzab Süresinin: “Ona (Allaha) kavuşacakları gün onlara (müminlere) sağlık dileği, (her türlü kederden) selamettir. 4 ayeti hakkında şöyle demektedir: “Buradaki selam, ölüm meleğinin, müminin ruhunu kabzedeceği zaman ona verdiği selamdır ki, ölüm meleği ona selamla azabdan eman vermedikçe ruhunu kabzetmez.5 Ölüm meleği insanın ruhunu almaya gelince selam verir, sonra kendisine ahiretteki makamı gösterilir. İnsanlar kabir ve beka alemindeki durumlarını bu andan itibaren idrak ederler ki, Hz. Alinin: “Gideceği yeri bilmeden bir kimsenin bu dünyadan çıkması haramdır.” dediği rivayet edilmiştir. Cabir b. Abdullahtan rivayet edilen bir hadisinde Peygamberimiz (sav) çölde yaşayan Araplardan birisinin Yunus Suresindeki: “Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır.” 6 ayetini sorması üzerine, ayetteki ahiret müjdesinden kastın, müminin ölümü anında müjdelenmesi olduğunu belirtmiştir. 7 Hz. Ayşe validemizin rivayet ettiği hadisi şeriflerinde ise Peygamberimiz (sav), her kese ölüm zamanında makamının gösterileceğini, makamını görünce müminin Allaha kavuşmayı sevip isteyeceğini; kafirin ise bunu kerih göreceğini haber vermiştir. Peygamberimizin (sav) : “Kim Allaha kavuşmayı isterse (severse) Allah da ona kavuşmayı sever ve kim de Allaha kavuşmayı çirkin görür (hoşlanmazsa) Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” buyurunca Hz. Ayşe: “Ya Resulallah hepimizde ölümü sevmeyiz.” dedi. Buyurdu ki: “O manada değil. Bu, kişinin ölüm zamanındandır ki, müminin can verme anında Allahın rahmeti, rızası ve cenneti ile müjdelendiği zaman Allaha kavuşmayı arzu eder ve Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kafir ise Allahın azabı ve gazabı ile müjdelendiği zaman, Allaha kavuşmaktan ve Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” 8 Peygamberimiz (sav) yine Hz. Ayşenin rivayet ettiği diğer bir hadislerinde: “Hiçbir Peygamber ruhu cennetteki yerini görünceye kadar kabz olunmaz.” buyurmuştur ki, kendisinin son sözünün “refikul ala” olması da 9 cennetteki makamının kendisine gösterildiğine delildir. Kuranı Kerim de insanların ölüm anında karşılaşacakları lütuf, müjde ve cezaya açık işaretler vardır. Bu, dünya hayatında iken takdim ettikleri amellere göre ve yaptıkları hayır ve şerlere göre olacaktır. “Ama ölüm, mukarrabundan (hayırda ileri geçeceklerinden) ise, artık onun için bir rahatlık, hoş rızık ve Naim Cenneti (nimetleri bitmez bir cennet) vardır.” 10 ayetindeki rahatlığın ölüm anında olacağı bildirilmektedir. “Ama ölü, inkar eden sapıklardan (mükezzibinden) ise ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.” 11 ayetindeki azab da ölüm anındandır ve ahirette de onu Cehennem azabı beklemektedir. 12 Tabiin müfessirlerinden olan Mücahid, Fussilet Süresindeki: “Gerçekten Rabbimiz Allahtır, deyip de sonra sebat gösterenler (ve salih amel işleyenler var ya), onların üzerine (ölüm anında); Korkmayın, mahzun olmayın, va’d olunduğunuz Cennetle müjdelenin, diye melekler inecektir.13 ayetinde bildirilen durumun, ölüm anında olduğunu söylemiştir. 14 Buradaki müjdenin, ölüm anında, kabirde ve kıyamette (ba’ste) korkunca olmak üzere üç yerde olduğunu söyleyen müfessirler vardır. 15 İşte bütün bunlar, ölüm anında iyilerden ve kurtuluş ehlinden olan müminlerin melekler tarafından rahmet ve müjdeyle karşılanacaklarının delilidir. Kafirler ve vazifesini tam yapmamış olan müminlerin ise, melekler tarafından ölüm anında azapla müjdelenecekleri ve yerlerini görünce dünyaya dönüşü arzulayacakları Müminun Süresinde haber verilmektedir. 16 Böylece ölümü anında kişinin makamını görüp haz veya elem duyması ile nimet ve azapla başlar. 17 Artık o andan itibaren tevbe kapısı kapanır ve makamını gördükten sonra iman bile makbul olmaz. 18 Çünkü imanın değeri, ğayba iman edilmesi sebebiyledir. 19 Kuranı Kerim müminleri överken “ğayba iman edenler” diye vasıflandırmaktadır. Ahiretteki azabı gördükten sonraki iman, ğayba iman olmadığı için makbul değildir. Nitekim Firavn da son anında, boğulurken iman etmek istemiş, ama bu, Allah tarafından kabul edilmemeiştir. 20 Yunus Suresinde de azabı gördükten sonra iman ettik diyenlere imanlarının fayda vermeyeceği açıkça bildirilmektedir. 21 Can boğaza gelince yapılan tevbenin kabul edilmeyeceği ayeti kerimede şöyle ifade edilir: “O kimseler ki, kötü işlerde ısrar ederken onlardan birine ölüm gelip de hayattan ümidini kesince: “Ben şimdi tövbe ettim.” der, o kimseler için tövbe yok (tövbeleri makbul değildir). Kafir oldukları halde ölenlere de tövbe yok. İşte biz onlar için ahirette acıklı bir azab hazırlamışızdır.”22 Peygamberimiz de (sav) Abdullah b. Amr’dan rivayet edilen bir hadisinde: “Allah azze ve celle, kulun tövbesini can hulkuma gelmedikçe kabul eder.” buyurmuşlardır.23 Son nefesindeki iman yada küfrün makbul olup olmama hususu maturidiyye ile eşariyye arasında ihtilaftır. Ebu Mansur el-Maturidi ve ona tabi olanlar, son deminde kafir olsa bile iman üzere olan, halde mümindir. Veya son deminde imana gelse bile, küfür üzere olan halde kafirdir, deyip insanın son demindeki durumuna değil, hali hayattaki durumuna göre hüküm verilir. Ebul Hasen el – Eşari ve ona tabi olanlar ise hali hayattaki durumun değil son demindeki durumun önemli olduğunu ve kişinin ona göre hüküm giyeceğini savunmaktadırlar. 24
-
Ender Tekin-Sensiz bayram olmuyor(ilahi)
bursercan şurada bir başlık gönderdi: Dini Müzik, Resim ve Videolar
-
İzlemekten pişman olmayacağınız 2 dk lık bir şiir
-
Minik Dualar-Sevgili Peygamberim
bursercan şurada bir başlık gönderdi: Dini Müzik, Resim ve Videolar
http://youtu.be/6Tj2I5rj0x8 -
Minik Dualar -571 de Bİr Güneş Doğdu
bursercan şurada bir başlık gönderdi: Dini Müzik, Resim ve Videolar
http://youtu.be/mEakmhmDEuY -
İnsan vücudu en fazla 9 Gee ivme hızına dayanabilir.(İvme hızıyla normal birliğimiz hız aynı değil)eğer bu hıza ulaşırsanız vücudunuzun parçalarını kuşbaşı şeklinde etraftan toplarlar kemiklerinizde buna dahil Şu lunaparklarda olan gondollar olsun hız yapan gemiler filan olsun onlara binenler bilirler sanki vücudunuzun kemikleri ayrışıyormuş gibi olur.elmacık kemiklerinizi ortadan ayırırmışcasına olur.iç organlarınız sankı havada kalmış gibi olur(asansörlerde dururken veya hareket ederkenki an )Bu cihazlardaki ivme hızı ise 2-3 Gee kadardır.Şimdi bu kadar yüksekten atlarsanız ve bu ivmeye ulaşırsanız(ki biraz zor ama olmama ihtimalide yok değil )gerisini siz düşünün artık :) o yüzdeeennn yuksek fobisi olan biri olaraaaakk bu sporu(gerçi spor olduguda tartısılırya neyse) benim gibi korkanlar için tavsiye etmiyorum
-
Çok güzel bir durum bu yola baş koyanları tebrik ederim. fakat bunların talep edilmeden devletin her şehirde her köşede bulundurması gerekir.Bu konuda çok zayıfız.Aslında atıklardan o kadar ıyı enerji sağlanıyorki bunu daha farkedemedik.Türkiyede daha atık dönüşüm fabrikamız yok.İstanbulda bildiğim kadarıyla atıkları elektrik enerjisine ceviren yer varmış .Burası İstanbulun %1.5 lik enerjisini sağlıyormuşBu rakamda hiçte az değil. Bu kutu veya bidonları getirmeden önce halkı bilinçlendirmek gerek.Yoksa getirir koyarsınız bizim üniversitedeki gibi içine kalem atarlar kağıt atarlar.Yediği elmanın çöpünü atarlar.önce bilinçlendirdikten sonra zaten gerisi rahat bir şekilde gelir.
-
Markayı ilkkez duyuyorum.Özelliklerine gelince ekran çözünürlüğü iyi.Ram i DD2 değilde DD3veya üstü olsaydı iyi olurdu.512 mb olması kötü.android işlemciye sahip olması güzel.HDMI yı destekliyor olması güzel. Benim bildiğim özellikler açısından bunlar.Tabletim hiç olmadı fakat teknik bilgilerimle yardımcı olmaya çalıştım
-
Burası köşeyastığına ayrılmıştır:D
bursercan şurada cevap verdi: köşeyastığı başlık Anı Defteri - Defterleri
anı defteriniz hayırlı uğurlu olsun Köşe yastıkları sıradan bir yastıktır.fakat onlar bizim hayatımızda rahatlık sağlarlar.Küçük ama bir o kadar da etkili olan bu yastıklara sahip çıkalım ayrıyeten neyleyım sen yoksan eğer köşe yastığı -
Bu söylediğiniz siteyi ilkkez duydum ve ilk kez duymanın verdiği güvensizlikle buradan alışveriş yapmam-yapamam.Alışveriş sitelerinden alışveriş yapabilmek için o sitenin büyük reklamlar üzerinden halka açılmalı.Güven duyulan bir kaynaktan haberini duyurursanız reklamı yapılan site veya herneyse ona olan da güven de artar.Örek vereyim ;Aynı ürünüTürkiyenin başı çeken bir tv kanalından yapılan reklamlarıyla yerel bir kanaldan yaplan reklamı bir olmaz.Tabii şuda bir gerçektir ki aracıya duyulan güven ürüne de her zaman duyulacak anlamı içermemeli.
- 58 cevap
-
- alisveris site
- Alışveriş
-
(ve 3 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler: