Zıplanacak içerik

Altinay

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Altinay tarafından postalanan herşey

  1. Sayın democrossian; Bunlar abant toplantılarında türetildi. Kurmayları çalışıyor ve kelimelere farklı anlamlar yüklüyerek, piyasaya sürüyorlar. Ama yeni kelimelerde çıkıyor örneğin "gezi" kelimesi bu artık siyasi tarihimize yeni bir anlam yüklü olarak girmiştir. Ahmet İnam hocanın bir tespiti var, der ki İslamcı entellektüeller, sol entellektüellerin yerini almıştır. Tanzimat döneminden beriki entellektüel öncülüğümüzü kaptırdık.... aslında feodalizmden modernizme geçişimizde bizim söylemlerimiz modern söylemler olduğu için biz öncüydük ama postmodern söylemleri onlar yaptıkları için öncülüğü onlar aldı. Postmodern söylem çok geniş bir söylem ama konumuzla ilgili olarak konuşayım, hiç bir şey olmaz değil. Bir bilim adamı bir insan aynı anda iki yerde olabilir derse, bizim determinist algılarımızla ürettiğimiz söylemler daha geride kalıyor. Din'in üzerindeki baskı kalktı aksine itibarı iade edildi. Bilim dediniz ne oldu, elde var sıfır oldu. Kitlelere siz bir sonuç göstereceksiniz, yüzyıl araştıralım sonucu görürsünüzü kitleler anlamaz. Bilim 16 ile 21 inci yüzyıl arasındaki serüveninde gelinen nokta, ne gezegenler arası yolculuk yapabiliyoruz, ne de mikro dünyayı keşfedebiliyoruz. Sokaktaki insan hemen cevap istiyor, ama önceden cevabımız vardı, işte dünyanın ve güneşin fotoğrafı diyorduk ama şimdi, parçacık fotoğraflarıyla, uzak galaksi fotoğrafları bir anlam ifade etmiyor. Redde dayalı söylemlerle değilde, ötekini de aşacak söylemlerle yeni entellektüel öncülüğü alabiliriz....
  2. Feodalite işte..... biat kültürü var, ne dese doğrudur..... gezi halka aittir. Geziyi mahveden, illegal sol örgütlerdir. Onlar olmasalardı sonuç alınacaktı. Nasıl Çanakkele savaşı, İstiklal savaşını özgüveniyse.... gezi'de samimi Atatürkçü örgütlenmenin özgüvenidir. Yeni gezi'lerde örgütlü olarak, İllegaliteyi dışlıyarak başarılı olacaktır....
  3. Sayın evrensel-insan deveye demişler boynun eğri nerem doğru ki demiş. "Kâr, yâr'dan tatlıymış." En küçük sosyal ilişkimizden, en geniş görüşümüze kadar, bunu nasıl paraya tahvil ederim mantığı var. İkincisi hemşericilik mantığı var. Siz şimdi atıyorum müteşebbissiniz, kimin müteşebbisiniz, parayı nasıl kazanacaksınız. En kolay ve hızlı para kazanmanın yolu siyasettir. Sen 10 tane üniversite bitir, ağzınla kuş tut, ama küçük bir beldenin belediyesinin imar komüsyonunda ol daha iyi. Zaman içinde Trilyonlarla oynarsın. Araştırın 200-300 milyarlık arabaları kimler alıyor. Milyon dolarlık daireleri kimler alıyor..... vasıfları ve becerileri nelerdir. Bunlar hep yarı feodal ilişkiler. Ve de İstanbul beton kent..... hepimiz işkence çekiyoruz.....
  4. sayındemocrossian, Vesayet ve Biat kelimeleri sıkıntılıdır. Feodal örgütlenmelerde geçerlidir. Atatürkçülük modern örgütlenmedir, birey esasına göre örgütlenmedir. Ülkemiz feodaliteden moderniteye geçiş sürecini tamamlıyamamıştır. Feodal söylemlerle, Modern söylemler iç içe geçince anlaşılamama sorunu ortaya çıkıyor.... birde postmodern söylemler var... değişik tipolojilerde insanlarımız oluşuyor, anlaşılamamanın altında bu yatıyor....
  5. Onların ağzıyla konuştum... vesayet lafını onlar çıkardı.... yani onlar şimdiye kadar dediler ya, Atatürkçü vesayet vardı diye, şimdi de Fettullahçı vesayet var. burada ince bir espiri yaptım, yanlış anlaşıldım.... siz kendi manteritenize göre vesayetle savaştınız ama siz başka bir vesayet kurdunuz demek istedim....
  6. Mustafa Sarıgül'ü Fettullahçılar destekliyormuş, Genel seçimlerde ise MHP'yi destekleyecekmiş. Bildiğiniz gibi bir zamanlar Ecevit'i desteklemiştir. Homojen bir yapı, bildiğim uyanık aileler var 5 kardeş 5'i ayrı partide, hangi parti iktidara gelse gene o aile zararlı çıkmıyor. Fettullahçılarda her yerde varlar. Bir örnek vereyim, bir siteye kiracı olarak giren bir Fettullahçı, yıllar içinde o sitenin tamanını Fettullahçı yapabiliyor. Kanser virüsü gibi..... sizin hoşunuza gidiyor işiniz görülüyor ama zaman içinde bu Fettullahçı sarmalın içinde buluyorsunuz kendinizi..... dersaneler neden önemliydi, oralar insan kaynağı, nasıl oluyor peki.....Abla, Abi sistemi var, çocuk orada bir abla ya da abiye kendini yakın hissediyor, aslında oraya girer girmez bir örgütün içine girmiş oluyorsunuz.... PKK'nın, DHKP-C'nin,Hizbullah'ın, El-Kaide'nin hepsinin ayrı ayrı örgütlenme ve adam toplama sistemleri var. Önceden saz kursu veren dernekler vardı, çocuk oraya saz öğrenmek için geliyor ve bakıyorsunuz 6 ay sonra aynı çocuk silahlı çatışmada yakalanmış ve müebbet almış. Ben çok öyle insanlar gördüm. Belli bir zaman sonra örgüt sarmalına giren insanın çevresi ayrışıyor, bütün aile ilişkilerinden, iş, arkadaş ve sosyal ilişkilerine kadar aynı örgütün insanlarıyla içiçe yaşıyorsun. Sende içlerinde öne çıkma yarışına giriyorsun bakıyorsun ki ne normal arkadaşın kalmış, ne anan, ne bacın, örgüt senin her şeyin olmuş..... Üç kişi bir araya gelince çete oluyor, hırsızlık yapıyorlar. Binlerce insan bir araya gelmiş devletin kurumlarını ele geçirmiş soygun yapıyor, bu çetenin daniskası değil mi?
  7. Göreceğiz... şimdiye kadar Atatürkçü vesayet vardı, şimdi Fettullahçı vesayet var....
  8. Yargı Fettullahçıların elinde, gerektiğinde Mit müsteşarını bile tutuklamaya kalktı. Bülent Arınç ağlayıp duruyordu, bende karşıyım diye, Başbakanda aynı yönde açıklamalar yaptı ama demek ki güçleri yetmedi. Zannedersem dersane tartışması sonrası Fettullahçılarla yapılan mutabakat sonrasında bırakıldı...... Ama tabi hesap kitap nedir bilinmiyor. Zulüm görüyoruz diye ağlaya ağlaya zalim oldular ama iç çekişmelerinde millet onları çözdü, özellikle dersane tartışmasında....
  9. Burası bir Türk devletidir. Çocuğun adı doğduğunda konur 90 yaşına gelmiş adama senin adın yanlış konmuş değiştirelim denmez... Sen Fransa'da ya da Almanya'da bunu tartışabilir misin? Şimdi Almanyadaki Türkler desin ki kardeşim zorumuza gidiyor, biz Türküz değiştirelim Almanyanın ismini..... sonradan gitmişler ama onlarda insan, hakları var. Madem evrensel düşünüyoruz. Böyle bir tartışma açabilirmisin, açamazsın..... Kürt ayrılıkçı hareketi var diye zorla adamlara sen Gürcüsün, Çerkezsin, falansın filasın hakların var. Niye Kürt ayrılıkçılarına yandaş lazım. Farklı etnisiteden olanlar bundan rahatsız oluyorlar. 52 yaşıma geldim, ne bir Gürcü, ne bir Çerkez, ne bir Laz bizim haklarımız var. Anadilde eğitim öğretim, görelim dediklerini ne duydum ne de gördüm... bu öküzün altında buzağı aramaktır. Karadenizde yaşayanlara Laz deniyor. Sen adamlara git sen Lazsın ayrı devlet isityormusun de döverler adamı, hakaret kabul ederler..... Sıkıntı Kürt ayrılıkçı hareketinden kaynaklanmakta, ha devletin hataları olmuştur evet ama bu durumu gerektirmiyordu..... Allah yardımcımız olsun....
  10. Niçin bu konuyu tartışıyoruz. Kürt ayrılıkçı hareketinin ortaya koyduğu fiili durum, terör ve iç çatışmalar. Devlete karşı eylemler, paralel devlet kurmalar. Sadece tartışsak iyi sonuçta ölen ve ölecek olan binlerce insan var. Konjektürel olarak bu yavaşlıyacak veya çoğalacak. Kürt ayrılıkçı hareketinin tarihselliğine bakarsak, Türkiyeye siyasi olarak kim düşmansa hep onunla beraber hareket etmiştir. Büyük Kürdistan diye de bir proje vardır. Ülkemizde öncelikle bir Kürt ayrılıkçılığı sorunu vardır. Diğer bahsi geçen etnisitelerin bir talepleri yoktur. Sunni talep oluşturulmaya çalışılıyor. Çerkezlere demişlerki siz çerkezce eğitim istermisiniz hayır demişler. Gürcülerin de öyle bir sorunu yok. Kürt ayrılıkçı zihniyeti yanına yandaş olsunda ne olursa olsun. Çünkü ayrılıkçı oldukları sırıtıyor ve anlaşılır değil. Biz her ne kadar Çerkez, Kürt, Türk, Gürcü desekte günlük pratik yaşantıda bunun bir anlamı yok. Bizim insanlarımızın çoğu göçlerle gelmiştir, Kürtler hariç. Adamlar canlarını kurtarmış gelmişler buralara, birinci sınıf insan muamelesi görmüşler. Şimdi git Polonozköylilere deki sana anadilinde eğitim verelim. Ya da Gürcüstan'dan göçmüş insanlara ya da Kafkasyadan göçmüş insanlara, onlara böyle bir şey söylediğin zaman hakaret kabul ediyorlar. Tarihsel gerçeklik vardır, Gürcüsü, Çerkezi, artık bütün etnisiteleri bu güne kadar bu vatanın askerine benim etnisitem farklıdır diye bir kurşun sıkmamıştır. Bir Ermeniler yapmıştır, bir de ayrılıkçı Kürtler.... Kürtlerde bile devlete kurşun sıkanlardan hoşnutsuz olanlar çoğunlukta ama bir sefer yara açılmış..... İran'da 30 milyon Türk var ama orada yakıcı bir sorun yok. Bölünme korkusu yok. Ama bizde var, ben Türküm diyenlerin başka milletlerin içlerindeki tavırları, bulundukları devletlere olan saygılarıdır. Türkler içinde bulundukları hangi devleti yıkıpta kendine ayrı bir devlet kurmuşlardır. Bulamazsın.... ha devleti işgal edilmiştir, kurtuluş mücadelesi vermiştir. Her ne şekilde etnik kaldığı bir devleti yıkarak ayrı bir devlet kurmaya çalışmamıştır.... Kıbrıs savaşında etnik temizlik başlatıldığı için ayrı bir devlet kurmak zorunda kalmıştır. Devletsizlik ve yıkıcılığın acısını Türkler iyi bilirler.... Bu devleti yıkmak isteyenlerin devletsizlik nedir tatmamışarda ondan....
  11. pardon yaşlandım herhalde anlama sıkıntısı yaşamışım...
  12. Ama bilgi değil ki.... inanç doğru bilgi ile yanlış bilginin ortasındadır. Siz inanıyorsunuz, Milyonlarca inanç var hangi birini gayle alalım. Bir şeyin doğruluğunda tereddüt varsa o yanlıştır. Eksik doğru olmaz. Ya doğrudur ya yanlıştır. İnanç ikisinin ortasındadır. "Determizm mikro dünyada geçerlimidir." Bu önermeyi doğru olarak bilim otoriteleri kabul ediyorsa doğrudur. Bir tartışma bilgi üzerinden yürütülür, inançlar tartışılmaz olduğu gibi kabul edilir. Sizin olduğu gibi kabul ettiğiniz bir şey, ispatlansın eyvallah bende kabul edeyim. Su yüz derecede kaynar ben buna itiraz edemem ki. "Determizm mikro dünyada geçerlidir" diye bilim otoriteleri kabul etse bende ederim. Ama bu gün için bu önerme bilinemezdir.
  13. Doğu diye bir şey kalmadı dostum, herkes batı düşüncesinde.... Doğu Çin ile Hindistan, onlarda uzay teknolojisinden, her türlü argeye kadar yapıyorlar. Batının açık ara üstünlüğü kalktı. Hatta doğuya kayıyor medeniyet, insan kaynağı açısından.... batı yaşlandı....
  14. Sümer Zihniyeti.... “Doğmatizm, Determinizm ve Olasılık ” Üzerine Mahmut Akıllı .............................İnsan düşüncesi toplumsal gelişmeye bağlı olarak ilerleme gösteriyor. İnsan, varlığını maddenin evrimleşmesi sonucu toplumsallaşarak sağladığı için, ilk başta kendisini doğanın bir parçası olarak görür. Çevresindeki her şeyi kendisi gibi canlı olduğunu düşünür. Bunun için ilk düşünce biçimine animizm denir. İnsan her ne kadar ilk başta ilkel bir düşünceye sahip olsa da; ilk insanın doğayı iyi hissedip algıladığını görüyoruz. Şamanizm ve totemcilikte bu düşüncenin bir biçimi olarak gelişim gösterir. İlkle avcı toplumların “buffalo dansı” mitosu ile ilkel tarımcı toplumların “yılan-bakire” mitosundaki “tohumun dönüşüm” olayı doğa algılanışlarında bir ifadesidir. Ancak Sümer rahipleri, kendilerinden önceki mitosları dönüşüme uğratarak günümüz insanının yada uygarlık tarihi boyunca insanın zihniyet yapısını ve mantık ölçülerini belirlerler. Statik-değişmeyen her şeyi dışta gören dogmatik zihniyet yapısı Sümer rahiplerinin icatlarıdır. Sümer rahipleri insanları doğa tanrılarından uzaklaştırarak, onları önce doğadan soyutluyorlar. Tanrısallık adı altında toplumu mutlak olarak egemen kılıyorlar. Buna göre, yerde gökyüzü düzeni gibidir. Her şeyin yeri ve hareket durumu bellidir. Tanrısallığın hükmü altında bir yaprak dahi kendiliğinden kımıldayamaz. Her şey bizim dışımızdaki Tanrı’dan gelir. Buda beraberinde kadercilik ve mutlakçılık bir zihniyet yapısını doğurur. Sümer rahiplerin yaratmış olduğu dogmatik zihniyet öylesine güçlüdür ki; günümüzde dahi aşılmış değildir. Sonrasında doğan felsefe ve bilimsel düşünce kendisini bundan dahi kurtaramamıştır........................ .....................İnsanlığın, Sümer zihniyet yapısını ve mantık ölçülerini aşmak için şimdiye kadar tarihte yaptığı üç büyük tarihsel sıçrama dönemi vardır. Birinci sıçrama aşaması M.Ö. 6-5. yüzyıllarda Antik Yunan’da ortaya çıkar. İlk defa Thales, Sümer kozmolojisinin dışına çıkarak Tanrı’yı işe katmadan olay ve olguları açıklamaya çalışır. “Su, tüm şeylerin kök nedeni olan maddedir.” diyerek yeni bir düşünce tarzını yani felsefenin temelini de atar. Antik Yunan’da ortaya çıkan bu Felsefi düşünce kendini fazla ilerletemez. Zamanla Sümer dogmatik zihniyetin etkisinin altına girerler. Aslında bu dönemin büyük filozofları olan Platon ve Aristo bile Sümer zihniyet yapısını aşacak bir atılımları olmuyor. Yaptıkları bir nevi Sümer zihniyet yapısının farklı açılımlarıdır. Platon dünyayı matematikselliğe büründürüyor. Aristo ise, her şeyi ak-kara ikilemiyle ele alan formel mantığını ortaya çıkarıyor. Her ikisi de Sümer zihniyet yapısının ve mantığının ölçüleridir. Tarihte ikinci büyük sıçrama aşaması ise, M.S 12-13 yüzyıllardan itibaren Avrupa’da gelişen Rönesans dönemidir. Bu dönemin sonucu olarak bilimsel düşünce doğup gelişir. Üçüncü büyük aşamada 20.yüzyılın başından itibaren yaşanan gelişmelerdir. Özellikle Einstein’ın izafiyet teorisi ve kuantum fiziği insanın zihniyet yapısını köklü değişikliklere uğratmıştır....................... .......................Kapitalizm nasıl ki Sümer sınıflı toplum uygarlığının son biçim ise; onun düşünce yapısı olan (buna Batı düşüncesi de deniliyor) bilimsel determinizm de Sümer zihniyet yapısının son dönüşüm geçirmiş biçimidir. Bilimsel determinizm her ne kadar dogmatik düşünceye karşı geliştiğini söylese de onu özde aşamaz. Kendisini birçok noktada dogmatizmden kurtaramaz. Baştan itibaren, her şeyi matematiksel bir ifadeye büründürmeye çalışması ve kesinlik araması bilimsel düşüncenin dogmatik yanını oluşturur. Doğa yasalarını matematiksel denklemlere büründürürken; sosyal bilimlerde her şeyi tek bir kaynağa bağlama oldukça yaygındır. Freud, insan davranışlarını incelerken “cinsellik” olgusuna bağlaması; Marx kapitalist sistemi çözümlerken “artı değeri” salt esas alması gibi durumlar bu yaklaşımın bir sonucudur. Bu tür çözümlemeler her ne kadar yanlış olmasa da sadece gerçekliğin bir kesitini oluşturur. Gerekliği tek bir kök nedene dayandırmak istemek, Sümer rahiplerin her şeyi tanrısallığa bağlaması tarzına çarpıcı bir benzerlik gösteriyor. Yada felsefecilerin evrensel bir tarz aramasına veya birleştirici bir birlik ilkesi bulup çıkarma uğraşına benziyor. Burada aslında temel mantık aynıdır; sadece kavramların yerleri değişiyor. Sümer zihniyet yapısı insanlıkta öylesine yer edinmişti ki, aslında bu yeni yeni aşılmaya başlanıyor. Örneğin, Sümerlerin statik değişmeyen evren modeli 20 yüzyılın ilk yarısında ancak aşılabiliyor. Newton ve Einstein buldukları yasalara dayanarak evrenin statik olmadığını ve sürekli genişlemekte olduğunu rahatlıkla bulabilirlerdi. Ancak Sümerlerin yarattıkları statik - değişmeyen evren modeli öylesine zihinlere yerleşmiş ki, bunu bile akıllarına dahi getirmezler. Hatta Einstein, kendi genel görelilik teorisi evrenin genişlediğini öngördüğü için evrenin statik dengesini koruyacak bir evren bilimsel sabitti geliştirir. 1929’da Amerikan gök bilimcisi Hubble evrenin genişlemekte olduğunu keşfederek 20. yüzyılın en büyük düşünsel devrimlerinden birini gerçekleştirir. Bu aynı zamanda Sümerlerden beri devam eden statik - değişmeyen evren modeline de öldürücü bir darbe demektir................... .....................Bizim içinde yaşadığımız makro dünya yada günlük yaşamımızda çıplak gözle gözlemlediğimiz olaylar, klasik mekaniğin yasları olan determinizme uyarlar. Yani her koordinat bir etki karşısında bir ve yalnız tek davranış gösterir. Ancak mikro cisimler dünyasında bu klasik mekanik yasaları geçerliğini yitirir. Kuantum mekaniği teorisi bize son derece farklı renkli ve şaşırtıcı bir doğa gerçekliğini gösterir. Klasik mekanik teorilerle ortaya konan doğa yasalarının; aslında doğanın iç yapısını hiç yansıtmadığını, sadece bize dıştan ve kaba geometrisini göstermekten öteye gitmiyor. Doğanın gerçek dili kuantum mekanik teorileriyle doğru bir ifadeye kavuşuyor................... .....................Kuantum teorisinin ortaya koyduğu bu doğa gerçekliğini anlamak ve yorumlamak artık “pozitifçilik” ve “materyalist determinist felsefeyle” mümkün olmuyordu. Bazı fizikçiler bunu “akılcılık” adı altında gelişen Batı düşünce diyalektiğinin iflası olarak değerlendirdiler. Onlara göre makro-fizik kuramları, en daha kâr matematik inceliklerine rağmen, Archimedes ve Aristotales’den Einstein’a varıncaya dek hep aynı <> oluşturulmuştur. Yaratılan makro-fizik kuramları, işte bu mantığın çerçevesinde kalmış, doğayla ancak mantığın yine aynı kabalıkla kurulan ölçü aletleriyle temas etme alışkanlığı içinde ve de dünyayı habire idealize etmekten öteye gidememiştir. Batı düşüncesinin makro fiziği yada bilimsel determinizm olayların hep o <> ve kaba geometrisini irdelemiş <> ın içindeki <> yi yada genel bir ifadeyle <> keşfedememiştir. Bu fizikçiler, bu durumu; Batı uygarlığın iki bin yıldır <> mantığın sıfırı tüketmesi olarak değerlendirirler. Buna göre; artık Doğu’nun çok daha eski ve köklü diyalektiğinin yeniden canlanmaktadır. Eski Hint ve Çin diyalektiği artık Batı’nın o içeriğini yitirmiş telaşlı biçimliğini, olayları dıştan ve olay sanki “salt-biçimsel bir hareket” imiş gibi bakışını silip geçecektir. Temel iddiaları budur. Bu bir yönüyle doğrudur. Bunu Sümer sınıflı uygarlığının oluşturduğu insandaki zihniyet yapısının ve mantık ölçülerinin son dönüşüm biçimi olan bilimsel determinizm adı altında aşılması olarak değerlendirmek en doğrusu olur. Eski Hint Çin diyalektiği olarak ifade edilen Doğu düşüncesinde Sümer uygarlığının başka bir versiyondur. Yani Doğu ve Batı uygarlıkları Sümer sınıflı toplumundan çıkma ve ana gövdede ayrılmış iki koludur. Batı düşüncesinin “kendini dışa şartlaya” mantığının kökeni, Batı mitosundaki ve Kitabı Mukaddeste anlatılan Tanrı ile insanın başlangıçtan beri farklı varlıklar olduğunu, anlatılan mitoslara dayanır; insan, Tanrı’nın suretinden yaratılmıştır ve burnuna gerçekten tanrı soluğu üflemiştir. Fakat varlığı, kendi yapısı Tanrı’nın ki, değildir; evrenin ki ile de aynı değildir. Adem’in yaratılması, kutsal varlık içsel değil dışsaldır. Doğayı ve Tanrı’yı kendi varlığının dışında gören anlayış Batı uygarlık düşüncesinin temel düşünsel formasyonudur. Bu düşünsel formasyon, her ne kadar felsefe ve bilimi yaratmışsa da kaba ve yüzeyselliği aşamamıştır. Çünkü bir olayı gözlemlerken kendisini hep olayın dışında tutmuştur. Oysa Doğu mitosunda Tanrı-insan ayrışması yoktur. Tüm yaratılış haline gelen Tanrı’nın kendisidir. Dolayısıyla her şey tek kutsal varlığın ifadesidir; başka hiçbir şey yoktur. Doğu’nun bu bütünsel diyalektiği, kuantum mekaniğine daha yakın düşüyor. Çünkü kuantum mekaniğinde olay ve gözlemci ayrışması yoktur. Bir sistemi gözlemlerken, gözlemcinin de o sistem üzerinde (veya olası sonuçlar üzerinde) etkisi oluyor. Yani Batı düşüncesindeki gibi gözlemciyi olayın dışında tutamayız. Onunda işin içine katmalıyız. Her gözlemcinin de sistem üzerinde yol açtığı etkileri farklıdır. Bu “objektif olasılık” durumu kuantum mekaniğin temel bir özelliğidir.......................çıştan>
  15. Sayın canraşit objektif determinizm dediğiniz şey makro dünyaya ait bir söylem..... mikro dünyada bir geçerliliği ve anlamı yok.
  16. Bu gün böyle düşünüyorsun dostum, benim söylemlerim 17. asır sonrası söylemler. İnsanlar bilimle yatıp bilimle kalkıyordu. Yeni Tanrı bilimdi. Postmodern söylemler sonrasında bu günkü kanaatlere gelindi. Mütevazi düşünülmeye başlandı. Akıl ve Bilim'in eski forsu kalmadı. Doğa ve insan diyenler artık revaçta..... Bir doğa var içinde insan var, ha akıl mı? o insanın bir özelliği..... insanın merkez özelliği değil. "Akılsız yaşam olurmuş ama yaşamsız akıl olmazmış." Nietzche "Tanrı öldü." derken insanın içindeki Tanrısallık zihniyeti öldü demek istemiş, kendimizi boş gururumuzla üstün görme zihniyetimiz öldü demiştir ki öyledir......
  17. sayın evrensel-insan linklerde ki makaleleri okudum, konu hakkında daha çok okumalar yapmam gerekiyor. Ama Sümer zihniyeti çok ilgimi çekti....
  18. sayın democrossian ; Geçen gün bir belgesel seyrederken adam " İnsan kendini toplum içinde, şehirlerde Tanrı zannediyor. Ormana girince insan olduğunu hissediyor."dedi. Ormandaki insan neyse kainattaki insanda aynı.... uçsuz bucaksız kainatta insan ne ki senin gezegenin ne ki.... gene bir bilim kurgu izliyordum orada bir maymun ırkı insanları köleleştirmiş, garsonluk yapan insanları aşağılıyor, o kadar zoruma gitti ki. Düşün şimdi daha gelişmiş bir medeniyet geliyor ve bizimle dalga geçiyor..... bizim maymunla oynadığımız gibi bizimle oynuyor, zorumuza gider. Bu nedir kendimizi Tanrı zannetmemizdir. İnsanın aklı kainatı çözümlemede yetersiz kalmıştır ama yapabileceği başka bir şey yok. Düşün gözünle gördüğün şey bile yanlış fenomen görüntü, numen nedir, gerçek nedir bilinemez.....
  19. Bende bir insanım demek ki bende subjektifim, objektifim demem politiktir.
  20. Birleşmiş Milletlere bak adil mi? Nasıl kuruldu savaş kazananlar kurdu, nasıl yıkılacak ve yenisi nasıl kurulacak gene savaş olacak ve kazananlar yeni düzen kuracak. İnsanlık var olduğundan beri böyle geldi, böyle gidecek.... bizim hümanist söylemlerimiz havanda su dövmek.... subjektif taraf olmalar aile içinde de, toplum içinde de, milletler arası ilişkilerde de bir realite. Haklı ya da haksıza yaklaşım hep subjektif olmuştur. Sonuç gene insan subjektiftir. Aynı olaylara insanlar aynı tepkiyi vermiyorlar, sevdiği ve yakın hissettiklerine hoşgörülü davranıyorlar.... kabahatini bile hoş görebiliyorlar....
  21. Emperyalizmin elinde koz olmasına gerek yok. Çıkarlarına nasıl geliyorsa öyle davranıyor. Seni bölmek çıkarlarına uygun geldiği için öyle davranıyor. Niçin İran'ı bölmeye çalışmıyor 30 milyon Türk var. Ama Türkiyeyi bölmeye çalışıyor.... Türklerin güçlenmesini istemiyor.... hiç bir millet hiç bir milletin güçlenmesini istemiyor, herkes insan hakları falan diyor ama gerçekte herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Churchill der ki; " Komşumu zayıf görmekten başka hiç bir şey beni mutlu etmez." Sizin söylemlerinizin gerçek hayatta karşılığı yok.
  22. Dünyada milletler vardır. Birleşmiş Milletlerde aralarındaki hukuku ayarlıyor, tabi ne kadar ayarlıyorsa bu tartışma konusu. Milliyetçilik bir realite..... sonuç olarak herkesin ait olduğu bir milliyeti var. Bende Türk Milletine aidim....
  23. İnsan subjektiftir.Politik olarak objektif gözükür. Politikanın kelime anlamı iki yüzlülüktür. Yani insanın bir insan birde hayvan yüzü vardır. Ne zaman nerede ne kadar insan olacağımızı, ne zaman nerede ne kadar hayvan olacağımızı politikamız belirler. Bireysel politikalarda, milli politikalara hizmet eder. Bu politikalar bölgesel de olur, kıtasal da olur. Avrupanın politikası var, Amerikanın politikası var. Sonuçta bireyler bu politikaların içinde yüzerler. Ben Türküm ama içinde yüzebileceğim bir Türk dünyası politikası yok, ben müslümanım ama içinde yüzebileceğim bir müslüman dünyasının politikası yok. Ben Türkmüyüm değilmiyim diye tartışırım ama Amerika da ben Amerikalımıyım değilmiyim diye tartışamazsın, keza Almanya da, keza Fransa da, keza İngiltere de.... onların ekonomik, siyasi ve askeri birlikleri var, benim yok. benim ait olduğum coğrafyada böl ve yönet var. Onların coğrafyasında birleş ve çoğal var. Biz bu tartışmayla acaba hangi politikaya hizmet ediyoruz. Bin yıl beraber siperlerde can vermiş Araplar Türklere düşman, Türkler Araplara düşman ve Farslılara.... onların politikası kazan kazan.... bizim politikamız kaybet kaybet.....
  24. Türklüğün yok edilememesinin bir sebebi vardır o da gönlüyle düşünür ve yaşar. Türklük hissi de onun gönlüdür. Aşık olmamış insana nasıl aşkı anlatamazsan, Türklük hissine sahip olmayan insana da Türklüğü anlatamazsın..... Amerika'ya ilk giden Türklerden birisi hapishaneye düşmüş, yıllarca yalnız hapishanede kalmış, kazara o tarafa giden başka bir Türk'e demişler ki bak burada başka bir Türk daha var hapishanede, ziyaretine gitmiş. Hapisteki Türk " Bir Türk gördüm ya artık ölsem de gam yemem." demiş.
  25. Türk demek Türkçe demektir. Bu kültür milliyetçiliğidir. Irk olarak insan ırkı vardır, kültürler farklıdır. Norveçli ile kimse uğraşmaz, dünyada ne kadar Norveçli vardır. Hangi savaşlara girmiştir. Ama Türk deyince Çinlisinden, Hintlisinden, Arabından, Farsından, Latinininden, Yahudisine kadar bütün milletlerle teması olmuştur. Şu anda da Türk nufusunun % 10 yurt dışındadır. Tarihte varolmuş bütün dünya milletleriyle teması olan tek millet Türk milletidir. Türklük Türkiyedeki Türkler var olmasa da var olacaktır ama Fransızlık ve Almanlık veya İngilizlik kendi coğrafyalarının dışında var değildir. Dünyanın her tarafında gerek tarihten gelen, gerekse günümüzde giden Türkler vardır. Dünya milletleri içinde bırak asimile etmeyi en çabuk asimile olan millet Türk milletidir. Türklük bir histir ve bu his Türkçe ile dile gelir. Yahya Kemal Beyatlı der ki; "Türk ana babadan doğup, Türk ismi almak kafi değildir. Türk gibi düşünmek gerekir." Sen kendini Türk hissediyorsan Türksündür, kendini Türk hissetmiyorsan Türk değilsindir. Ben kendi adıma konuşayım, ben kendimi Türk hissediyorum...... meyva veren ağaç taşlanırmış..... Tarihten Türkü çıkarırsan tarihte boşluk olur. Ama İngilizi, Fransızı ya da Amerikalıyı çıkarırsan tarihte bir sıkıntı olmaz.... Türklük hissi taşıyan der varlığım Türk varlığına armağan olsun.....

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.