Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey
-
DİNLERDE VE TOPLUMLARDA DUA ......
İSLAM ÖNCESİ ARAPLARDA DUA : LEBBEYK! ALLAHÜMME LEBBEYK! LEBBEYK! LA ŞERİKE LEK! İLLA ŞERİKÜN HÜVE LEK! TEMLİKUHU VE MA MELEK! Buyruğundayım! Allahım buyruğundayım! Buyruğun başım üstüne! Ortağın yoktur senin! Yalnızca tek ortağın var! O da senin! Neyi nesi varsa hepsi senin! Bugün hac sırasında tekrarlanan bu sözler , İslam öncesi putperestlerin sözleriymiş.. Ünlü Arap soybilimci İbu'l-Kelbi Kitabu'l- Esnam adlı kitabında Hac sırasında , arafat ve Muzdelife'de , ataları olan Nizamoğullar'nın böyle seslendiklerini yazıyor. İslam öncesi Arap şairlerinden Adiyy İbn Zeyd'l İbadi divanındaki bir şiirinin ilk dizesinde şöyle der: RAHİME'LLAHÜ MEN BEKA LİL HATAYA KÜLLÜ BAKİN FE ZENBUHU MAĞFURUN Allah, günahları için ağlayana merhamet eder. Günahları için ağlayanların günahlarını bağışlar. İslam öncesi şairlerinden Ümeyye İbn Ebi's Salt'ın iki dizesi ise "ALLAHÜMME" ile başlıyor : Allahım, sen istersen herkesi bağışlarsın Sana muhtacı olmayan noksansız kul var mı? Bugün Hac'da tekrarlanan dua ise; "Lebbeyk! Allahümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk! İnne'l-hamde ve'n-ni'mete! leke ve'lmülke lâ şerike leke" Buyruğundayım! Allahım buyruğundayım! Buyruğun başım üstüne! Senin ortağın yoktur. Hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk senindir. senin ortağın yoktur" şeklinde az bir değişikliğe uğramış.. BAKARA/186. Şayet kullarım Beni senden sorarlarsa gerçekten Ben çok yakınım. Bana dua edince duacının duasını kabul ederim; O halde onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana layıkiyle iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler. Arapça bir kelime olan dua , davet/ da’vâ gibi kelimelerin mastarı olup, sözlüklerde çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek; öncelik tanımak, söz vermek, özel birisini yemeğe davet etmek, isim vermek, yalvarmak; küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vâki olan talep ve niyaz; sığınmak, ilgi kurmak; dilekte bulunmak, nida gibi manalara gelir. Terim olarak İslam'da dua: Kulun Allah’a sığınma ve yakarışını, Allah’ın yüceliği karşısında kulun güçsüzlüğünü itiraf etmesini, sevgi ve tazim (yüce bilme) duyguları içerisinde lütfunu, yardımını ve affını dilemesini ifade eder. Yine dua , bir kulun Allah’ın yüceliği ve azameti karşısında kendi zayıflığını kavramak yoluyla Allah’ın büyüklüğünü dile getirmesi, O’na yalvarması, O’na hamd etmesi, şükretmesi, O’nu övmesi demektir. Dua, insanla Allah arasında bir ilişki ve iletişimdir. Kulun Allah’a yalvarıp O’nun yardımını istemesi, ya bir hayrın, iyiliğin ve nimetin kendisine verilmesi için; ya da bir bela ve kötülüğün üstünden veya bulunduğu ortamdan kaldırılıp yok olması için Allah’a karşı bir ibadet, sevgi ve saygının ifadesidir. Genel ve geniş anlamda ise hiçbir törene bağlı bulunmayan, şekil şartlarından bütünüyle sıyrılmış, zaman ve mekan bakımından süreklilik gösteren kulun yaratıcısıyla sürekli bir biçimde iletişimde bulunduğu bir ibadet olarak da tanımlanabilir. Ayrıca Allah’a sunulacak talepleri sözlü veya yazılı olarak dile getiren metinlere de dua denilir. Salât, namaz manasına geldiği gibi, dua manasına da gelir. İLKEL TOPLUMLARDA DUA : En eski dinlerden biri olan Türklerin eski dini Şamanizmde ağaçlara, taşlara, su kaynaklarının etrafına bez bağlamak önemli bir ritüeldir. Gökteki Tanrıya beyaz, yer-su ruhlarına kırmızı, yer altı ruhlarına ise siyah bez parçaları kullanılıyordu. Bu yolla, dilek ve isteklerini ilettiklerine inanıyorlardı. Moğolistan'ın dört bir yanında yol kenarlarında bulunan taş yığınları kutsal sayılır. Bu taş yığınlarına Ovo denir. Bu yığına taş, votka şişesi, para ve kumaş gibi şeyler bırakmanın şans getireceğine inanılır. Ovonun etrafında dönüp dua etmek aynı zamanda güvenli bir yolculuğun da garantisidir. Turan Dursun'un "Dua" kitabında, Şaman dualarından örnekler verilir ; Yalnızca seni yüceltir, seni kutsarız Sana koşarız yalnızca Sen babalar babasısın Sensin ey Tanrı Sen ey Tsuigoa! Eski Mısırlılardan Güneş Tanrıya duadan bir örnek : Sıkıntıda dua edeni işiten Yardım dileyen insana merhamet eden Korkanları azgınlardan kurtaran Ve kurtaran güçsüzleri güçlülerden Ey bilge Tanrısı... ALEVİLERDE DUA : Anadolu Alevileri ve Bektaşileri , Güneşin doğumu sırasında , Ayı gördüklerinde vb. dua etmektedirler. Sözgelimi ; Anadolu’nun bazı yörelerinde Ay ilk görüldüğünde eller göğe doğru açılarak şöyle dua edilmektedir : “ Ay’ı gördüm elhamdülillah , Ay , Mübarektir , sevdiğim Allah.” Anadolu Alevi / Bektaşilerinin gülbenkleri ( dua ) de kam (Şaman) duaları gibidir. Aralarındaki benzerliğin görülmesi açısından bir kam duası ile bir gülbenki verelim : “Sizden medet diliyorum. Kara bıyıklı ata evliya ! Hu … ey ! Bektav Ata , Bekata Behiç Ata yardım et ! Çakmak Ata evliya, Koçkar Ata evliya sizden medet diliyorum. Hu…ey ! Evliya Ata Evliya… Sizden medet diliyorum. Tekdurmuş Ata evliya. Karahan Baba yardım et ! Hu..ey !" İşte bir Alevi dedesinin taliplerine verdiği dua: “ Allah.. Allah.. Hizmetleriniz kabul ola , muratlarınız hasıl ola , Muhammed Ali ehlibeyt katarından , didarından ayırmaya… Adlarını zikrettiğimiz 12 İmamların himmeti üzerinizde ola. Diliniz dert görmeye. Dil bizden, nefes Hz. Hünkar’dan ola… Gerçeğe hu…” Matem Orucu'na niyet : Bismişah Allah Allah Er Hak Muhammed Ali aşkına Imam Hüseyin efendimizin susuzluk orucu niyetine Kerbela'da şehit olanların ruhlarına Fatima anamızın şefaatine On iki Imamlar aşkına oruç tutmaya niyet eyledim Ulu dergah kabul eylesin. Şamanizme göre dağlar , göller, ırmaklar (Yer-Su) hep canlı nesnelerdir. Ötüken ormanlarının Göktürkler ve Uygurlar devrinde bütün Türklerce mukaddes sayıldığını biliyoruz. V. Gordlevski de Karakoyunlu Alevi Türkmen-ler’de orman kültünü tespit etmiştir... Orman kültünden mâda bazı ağaçlar , bilhassa kayın ağacı ve ardıç Şamanistlerce kutsaldır. Abdülkadir İnan’ın tespitlerine göre kayın ağacı koruyucu ve merhametli Ana Tanrı Umay ile beraber Ülgen tarafından yere indirilmiştir. Kaç Şamanı da kayın ağacına kurban sunarak şöyle hitap edermiş : Altın yapraklı mübarek kayın , sekiz gölgeli mukaddes kayın , dokuz köklü , altın yapraklı bay kayın! Ey mübarek kayın ağacı , sana kara yanaklı ak kuzu kurban ediyorum. Anadolu’da ziyaret edilen , kurbanlar adanan , dilekler sunulan , renkli iplikler bağlanan yüksek tepelerdeki ulu ardıçlar , ziyaretler de bundan farklı değildir... Altay Şamanları da tapınma sıralarında Gök Tanrı Ülgen’e şöyle yakarırlar : Otuz dişli ateş anam , karanlık gecelerde bizi kötü ruhlardan koruyorsun. Ulusun koruyucusu , sürülerimizin bekçisisin. Ülger yıldızı arkadaşın bir Tanrıdan fermanlısın. Üç köşeli taş ocak , alevli yanan al ateşim! Ey Abakan dağının payı , ey ay ve güneşin parçası olan ateş! Bereket ver , kısmetimiz bol olsun!.’ Dağ için söylenen bir Şaman duası ise şöyle : Ey pulat dağ!.. Güneş senin her yanını çeviremez Ay ; ey altın dağ!.. Senin her yanını kuşatamaz Abakan uruğunun (kavminin) örtüsü (hâmisi) Kutlu kurban isteyen yüce Dağım!.. Büyüklerimiz , atalarımız yere baş koyup sana tapmışlardır. Bir küçük alkışını (keremini) vermez misin? Bitmeyen , tükenmeyen kısmetimizi yaratıver. Ülüşümüz , elle tutulsun ; Ey kutlu beşiği yaratan!.. Sürü davarlarına bolluk ver Arıg yurduma geçim ver. Ey kutlu ulu Dağ , yüce Karakaya!.. YAĞMUR DUASI : ‘Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri’ adlı kitabın 4.Cildi, 305. sayfasından alıntılar: ‘’Orta Asya’da kuraklık baş gösterir.Topraklar kuraklıktan çatlar ,sular kurur. İnsanlar ve hayvanlar açlıktan kırılırlar.Buna bir çare bulmak için din öncüleri toplanırlar. Gök Tanrı’ya karşı hem yalvarışlarını , hem tepkilerini göstermek amacıyla duaya başlarlar. Çin halkı , yağmur yağmadığı zaman , ilahlarının heykelini pislik yığınına gömmek suretiyle ona hakaret ederlermiş. Ortadoğu’da yerleşik İsrail Oğulları da kıtlık yıllarında yağmur duasına çıkarlarmış. … Duaya rağmen yağmur yağmazsa ; "Biz de onu incitiriz.Onun evliyalarını ,sevgili kullarını öldürürüz , böylece de Tanrıyı gücendirmiş oluruz" diye düşünür ona göre davranırlarmış. Bu davranışın bir benzerinin Kütahya yöresinde de yapıldığına tanık olunmuştur.Yağmur duasına rağmen yağmur yağmazsa , orada kötü tanınmış biri , dua yerine Tanrıya karşı sitem eder gibi konuşurmuş…’ Yağmur duası ; Eski Mısır , Eski Yunan , Eski Roma , Amerika Yerlileri , kabile dinleri , çok Tanrılı inançlarda , Budizm , Hinduizm , Şamanizm ve Zerdüştlükde de görülmüştür.’’ Profesör Abdulkadir İnan’ ın ‘’ Makaleler ve İncelemeler 1 ‘’ adlı yapıtında da Gaziantep ilinde ‘Çömçe Gelin , Kepçe Kadın , Çullu Kadın ‘ gibi muhtelif isimli törenlerle yağmur duasına çıktıkları , aynı törenin Anadolu , Suriye ,Irak ve Azerbaycan’da da yapıldığı belirtilmektedir.(sayfa 480-481) Dr. Yaşar Kalafat’a ait olan ‘İslamiyet ve Türk Halkı İnançları’ adlı yapıtta Anadolu’da yapılan Yağmur Dualarını belirlemiş , şu notları yazmıştır ; ‘’ * Haymana’ da yapılan yağmur duası için at kafasına bazı dualar ve ayetler yazarak bir akar suya atılır. * Ankara Kalecik’te yağmur duaları cami ve türbelerin etrafında tavaf edilerek yapılır. * Nallıhan’da da bu uygulama 3 veya 7 defa dolaşarak yapılır. * Bolu’da 70 bin taş okunarak suya atılır. * Çankırı’ da yüksek tepelere muska gömülür. * Denizli’ de yağmur duasına çıkmadan önce 40 boğumlu iki asma dalı alınır , her bir düğüme bir adet olmak üzere 41 yasin okunur .Dereye sarkıtılarak bir yere bağlanır veya gömülür.Eğer bağlanmazsa yağmurun sele dönüşeceğine inanılır. * Çorum’da yağmur duasına çıkılmadan önce erkek at kafasına ayet yazılır , eşekten kurban kesilir , kurtlara-kuşlara yem olarak araziye bırakılır.Ayrıca küçük bir taşa ‘’Şüra suresi’’nin 25. ayeti okunup , çuvala konulur ve akar suya atılır. * Kastamonu’ da 70 bin taş okunur , su değirmeninin çarkında akan suya bırakılır.Yağmur sele dönüşmesin diye de ocakta bulunan sacayağı ters çevrilir.’’ (sayfa 39-41) İslami toplumlarda yağmur duası ve yağdıktan sonra şükür duasının sünnet olduğu söylenir. Hz.Muhammed'in okuduğu söylenen yağmur duası şöyledir : "Allahümmel Eskına ğaysen muğisen henien merien ğadekan mücellilen seyhan âmmen tabekan. Allahümme! Eskıne'l ğayse ve la tec'alna mine'l kanitin. Allahümme! Inne bil biladi vel ibadi vel hakkı minel levai vaddanki mâlâ neşku illa ileyk. Allahümme! Enbit lena ezzer'a ve edirre lenaddar'a ve eskına min berekatis-sema ve enbit lena min berekatil arz. Allahümme! Inna nestağfirüke inneke künte ğaffaren fe erseles-semae aleyna midraran." "Ya Rab! Bize bol yararlı, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumi bir yağmur ihsan et. Ya Rab! Bizi yağmurla suvar. Bizi, ümitlerini kesmiş kimselerden eyleme. Kullarda, beldelerde ve yaradılmış şeylerde öyle darlık vardır ki senden başkasına arzedemeyiz. Ya Rab! Bizim için ekinleri bitir, bizim için memeleri sütle doldur, bizi göğün bereketinden suvar, bize yeryüzünün bereketinden yetiştir. "Ey Rabbimiz! Biz senden mağfiret isteriz. Şüphesiz sen çok mağfiret edicisin. Bize gökten bol bol yağmurlar yağdır.” Müslümanlar yağmur duası edilecek yere vardıklarında , önce iki rek'at namaz kılarlar. Namazın cemaatla kılınması menduptur. İmam namazdan sonra kalkar ve cemaata karşı bir konuşma yapar. Namaz ve hutbenin bulunuşu , Ebû Yusuf ve Muhammed'in görüşleridir. İmam Azam'a göre ; yağmur duası sadece dua ve istiğfardan ibarettir ; namaz ve hutbe yoktur. Yağmur duasında namaz kılınmış ve hutbe okunmûşsa , hutbeden sonra ; bunlar olmamışsa , doğrudan imam ayağa kalkar ve yönünü kıbleye çevirir. Cemaat onun arkasında kıbleye karşı ve oturarak dururlar. İmam, Allah'a dua eder , cemaat de "amin" der. Peygamberden nakledildiğine inanılan , yağmur duası için özel dualar vardır. Dua ayakta yapılır. Dua edilirken kıbleye dönülür. Dua edilirken Allah'tan af istenir, yağmur istenir. Duanın üç gün peşipeşine yapılması müstehabdır. Yağmurun gecikmesi sebebiyle eski elbiseler giyilir. Başlar öne eğilir , mütevazi bir tavır takınılır. Yaya olarak dua yapılacak yere gidilir. Duadan önce sadakalar verilir , fakirlere yardım yapılır. Haksızlık yapılmışsa helâllik dilenilir , müslümanlar için af istenilir. Müslümanlar kendi çocuklarını ve ehli hayvanlarını yanlarına alırlar. Annelerle , yavruları birbirlerinden ayırırlar. Zayıflara , güçsüzlere dua ettirirler. Cemaatta onların yaptığı duaya "âmin" diyerek karşılık verirler. Yağmur yağmaya başlayınca da bunun nişanesi olarak Yüce Allah'a şükredilir. Yağmur yağarken "Allahûmme sayyiben nafıan" ( hakkımızda yararlı bir yağmur kıl) denilir. Gereğinden fazla yağınca da "Allahümme havaleyna ve la aleyna" (Ya Rab! Bunu zarar vermeyecek yere yağdır. Bizim üzerimize yağdırma) diye dua edilir. Yağmur duasında kimi yerlerde avuçlar yere bakacak şekilde eller açılıyorsa da , bunun yanlış olduğu , ellerin omuz hizasından yukarı açılması gerektiği söylenir..
-
Diyalektik Açıdan Din, Ahlak, Yaşam ve Ölüm !
ÖLÜM "]”Mademki ölümün ününe geçilemez , ne zaman gelirse gelsin. Sokrates'e: Otuz Zalimler seni ölüme mahkum ettiler , dedikleri zaman: Doğa da onları ! demiş. Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık ! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa , ölümümüz de her şeyin ölümü olacak. Öyle ise , yüz yıl daha yaşamayacağız diye ağlamak , yüz yıl önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık , eziyet çektik ; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik. Başımıza bir kez gelen şey büyük bir dert sayılamaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm uzun ömürle kısa ömür arasındaki ayrımı kaldırır çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın beşinde ölen yaşlı ölmüş sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Ama, sonsuzluğun yanında, dağların, ırmakların, yıldızların, ağaçların hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür... Doğa bunu böyle istiyor. Bize diyor ki : «Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. Ölümden hayata geçerken duymadığımız kaygıyı, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz varlık düzeninin, dünya hayatının koşullarından biridir. Hayat bir işinize yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz? Daha yaşayıp da ne yapacaksınız? Yaşadığımız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm evini kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz; çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Ya da şöyle diyelim, isterseniz: Hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin , daha can yakıcıdır. Hayattan edeceğiniz karı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin. Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir misafir gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak; yine boşuna geçip gidecek başka günler katmak istiyorsun? Hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür: Ona iyiliği, kötülüğü katan sizsiniz. Dünyayı size bırakıp gidenler gibi, siz de başkalarına bırakıp gidin. Hep eşit oluşunuz benim adaletimin esasıdır. Herkesin bağlı olduğu koşullara bağlı olmaktan kim yerinebilir? Hem sonra, ne kadar yaşarsanız yaşayın, ölümde geçireceğiniz zamanı değiştiremezsiniz: Ölümden ötesi hep birdir. Beşikte iken ölseydiniz, o korktuğunuz mezarın içinde yine o kadar zaman kalacaktınız. Hiçten daha az bir şey olsaydı, ölüm hiçten daha az korkulacak bir şeydir denebilirdi : Ölüm size ne sağken kötülük eder, ne ölüyken; sağken etmez, çünkü hayattasınız; ölüyken etmez, çünkü hayatta değilsiniz. Hiç kimse yaşamından önce ölmüş sayılmaz; çünkü sizden arta kalan zaman da, sizden önceki zaman gibi sizin değildir: Ondan da bir şey yitirmiş olmuyorsunuz. Bizden önce geçmiş zamanları düşün. Bizim için onlar yokmuş gibidir. Hayatınız nerede biterse, orada tamam olmuştur. Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır: Öyle uzun yaşamışlar var ki, pek az yaşamışlardır. Şunu anlamakta geç kalmayın: Doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, sizin gücünüze bağlıdır. Her gün gittiğiniz yere hiçbir gün varmayacağınızı mı sanıyorsunuz? Avunabilmek için eş dost istiyorsanız, herkes de sizin gittiğiniz yere gitmiyor mu? Ömrün bitince, her şey de seninle yok olacak. Herkes aynı akışın içinde sürüklenmiyor mu? Sizinle birlikte yaşlanmayan bir şey var mı? Sizin öldüğünüz anda binlerce insan, binlerce hayvan, binlerce başka varlık daha ölmüyor mu? Madem geri dönemezsiniz, niçin kaçınıyorsunuz? Birçok insanın ölmekle, dertlerinden kurtulduğunu görmüşsünüzdür ama kimsenin ölmekle daha kötü olduğunu gördünüz mü? Kendi görmediğiniz, başkasından da duymadığınız bir şeye kötü demek ne büyük saflık! Öldüğünüz zaman yaşınızı doldurmamış da olsanız, hayatınızı doldurmuş oluyorsunuz. İnsanın küçüğü de büyüğü gibi bir insandır. İnsanların ne kendileri ne de hayatları arşınla ölçülemez. Sonsuz bir hayatın ne çekilmez olacağını bir düşünün. Son gününüzden niçin bu kadar korkuyorsunuz? O gün, sizi öldürmede öteki günlerinizden daha fazla bir iş görmüyor ki! Yorgunluğu yapan son adım değildir son adımda yorgunluk yalnızca ortaya çıkar. Bütün günler ölüme gider son gün varır.» Acaba niçin savaşlarda kendi ölümümüz de, başkalarının ölümü de bize evlerimizdeki ölümden çok daha az korkunç gelir? Öyle olmasaydı ordu hekimlerle, ağlayıp sızlayanlarla dolardı. Acaba niçin ölüm her yerde aynı olduğu halde köylüler ve yoksul insanlar ona çok daha metin bir ruhla katlanırlar? Ben öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim, cenaze alaylarıyla, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç durumdur... Çocuklar sevdiklerini bile maske takmış görünce, korkarlar. Biz de öyle. İnsanların ve her şeyin yüzünden maskeyi çıkarıp atmalıyız.”[/color] DİN ve YAŞAM Yaşamının nedenini bilen insan ölümünün de nedenini bilir ve ölümden korkmaz. İnsanın ölümden korkması doğal görülmelidir. Bu korku sadece insanın önünde sınırlı bir zamanın bulunduğu hakkındaki bilgi değildir , ölüm hakkındaki bilgisizliktir. Böyle bir duyguya sahip olmak doğaldır. Fakat bütün insanların böyle bir duyguya sahip olduklarını söylemek güçtür. İnsanlar arasında gününü gün eden ya da öbür dünyaya hazırlananlar vardır. İnsanlar değişik değer duygularına sahiptir. Değer duygusu, insanın eylemlerini yöneten etkendir. Böyle olduğuna göre bu dünyayı bir zindan, gelip geçici bir dünya olarak görenler daima çıkacaktır. Hangi görüşe inanılırsa inanılsın bilinmelidir ki; Yaşam insan için en büyük armağandır. Ama tesadüfen gelmiş olsun, ama Tanrıdan olsun, bu armağan en güzel şekilde değerlendirilmelidir. Bir dine bağlanmayan insanın da maneviyatı vardır. O da yaşamda karşılaştığı trajik olaylardan derin bir şekilde etkilenir. O da kaybettiği arkadaşlarının, ana babasının veya çocuklarının ardından matem tutar, o da duygusal şiirler, öykü ve romanlar yazar. O da insanları eğlendirir, güldürür. O da bu yaşamdan zevk alır. O da acıma, şefkat duygularına sahiptir. Yardımlaşma ve dayanışma artsın ister. O da ülkesini ve ulusunu sever. Hatta dinlerden daha çok insancıdır, barışçıdır belki. Zalimlere, kötülere karşıdır. Dünyada adaletten, huzurdan, saadetten yanadır. Namusluların, dürüstlerin, iyilerin egemenliğini ister. Bir seçim, bir tercih imkanı olsa, o da dünya yaşamını sorgulanmasını ve ahiret hayatında iyilerin cennetle mükafatlandırılacağı sonsuz bir yaşamı isteyebilirdi. Cehennemi çok ağır, kabullenilemeyecek bir ceza olarak düşünürdü belki, kötüleri yakma değil de kötü bir hayatla ya da hayatsızlıkla cezalandırılsın diye isteyebilirdi. Tanrı inancı ile dini inançları farklı değerlendirmek gerekir bence. İnsanın Tanrıya inanmasında pek yadırganacak bir durum yoktur. Bireyin Tanrı inancının topluma bir etkisi olamaz. Ancak dinsel anlamda kurumlaştığı takdirde insanları kategorize eder ve ayrımcılığa, bölünmelere, çatışmalara yol açar. Tanrı inancında olan bir insanın herhangi bir dine bağlanmasına gerek olmadığı gibi, bağlı olduğu dinde gördüğü yanlışlar, mantıksızlıklar ve saçmalıklar üzerine dini inancını terk ederken Tanrı inancını da terk etmesi yanlıştır. Dinler Tanrı inancını temel alarak oluşturulmuşlardır. Bilinçli bir araştırma ve akıl yoluyla ulaşılmayan, aileden, çevreden etkilenerek edinilen Tanrı inancı temelsizdir. Bu yolla sahip olunan inançlar, dinde çelişki ve kuşkuya düşüldüğünde kolay yitirilirler. İnananların çok büyük çoğunluğunun inancı bu şekilde olup, dinden kopmalar, sonuçta Tanrı inancından da kopmayı getirmektedir. O nedenle de, bilinçsizce edinilen bir dindarlık yerine, bilinçle elde edilen dinlerden bağımsız bir Tanrı inancı çok daha sağlıklı üstelikte zararsızdır. Dinlerin Tanrısı vardır ama Tanrının dini olamaz. Tanrı, insanlardan bir inanç bekliyorsa, herhangi bir dine değil, kendisine inanç bekliyordur. Dinler öyle mezheplere sahiptir ki, bu mezhepler neredeyse ayrı bir din gibidir. Dolayısıyla dünyada yüzlerce çeşit dinden bahsedebiliriz. Bunların tamamının doğru olması mümkün olmadığına göre, insanların büyük çoğunluğu din konusunda aldanıyor demektir. Mamafih, her insan kendi dininin doğru olduğuna inanır ve birtakım çelişkileri olsa da çevre etkisi ile bunları dile getiremez. Bilimin zayıf olduğu ilk ve orta çağlarda Tanrı inancının dayanakları çok daha güçlüydü. İzahı olmayan, açıklanamayan doğa olayları, varlıkların mükemmelliği ve evrenin muazzam yapısı karşısında bir yaratıcı kudrete inanç kaçınılmazdı. Dolayısıyla dinler kolaylıkla kök saldı, yayıldı. Çağımızda bilim birçok soru işaretini artık cevaplandırmış, hatta dinlerdeki çoğu bilimsel yargıların yanlışlığını ortaya koymuştur. Dinlerin karşısındaki en etkili bilimsel teori ise evrim teorisidir. Evrim teorisinin, dinlerdeki yaratılış teorisini yıkıcı özelliği olmasına karşın, Tanrı inancı konusunda bir iddiası yoktur. Çünkü Evrim teorisinin Tanrıdan olduğuna inananlar da vardır. Varlığı ve yokluğu ispat edilemeyen Tanrı inancı bana göre bir tercihtir. Benim tercihim Tanrıya inançtan yanadır. Ancak dinlerde ifade edilen tanımda bir Tanrıya değil. Tahtında oturan, insanların kaderini belirleyen, davranışlarına müdahale eden, dualarını kabul eden, depremle, kasırgayla cezalandıran, zenginlikle mükâfatlandıran, güreşen, nikâh kıyan, savaşlarda bir tarafa yardımcı olan, insan suretine giren vb. Tanrıya inanmıyorum. Ben evrendeki bu sonsuz madde ve enerjinin ezelden beri varolduğuna inanmadığım için , bu muazzam enerjinin bir başlangıcı olduğunu düşündüğümden , bir İLK’e , sürekli enerji üreten bir kaynağa inanıyorum.Bunu tanımlayamıyorum ama gelecekte bilimin buna ilişkin teoriler üretebileceğini düşünüyorum. İnandığım Tanrının ise bütün evreni dünyadaki insanlar için yaratmış olmasını mantıklı bulmuyorum. İnsanlar için sadece bir güneş sistemi yeterli iken her birinde milyarlarca yıldız sistemi olan milyarlarca galaksinin olduğu evrenin gayesi yalnızca dünyadaki insanlar olamaz.Hesaplanabilir evrenin büyük bir duvar haritası çizilebilir olsaydı , dünya o haritada yer alamazdı herhalde. Dolayısıyla evren insanoğlu için çok büyük bir sırdır. Kısıtlı imkanlarıyla güneş sistemine mahkum kalmış insanoğlunun kendi galaksisini dahi araştırması , keşfetmesi olanaksızken , milyarlarca galaksi ve bilinemeyen evrenin ötesi daima bir sır olarak kalacaktır. Tanrının var olup olmadığını ve varsa evrendeki gayesinin ne olduğunu tespit etmek de mümkün olacak mıdır bilinmez.. Evrenin ve varlıkların oluşumunda bu ilk kaynağın, ilk cevherin bilinçli olmaması mümkün değildir. Evrendeki maddenin kaynağı Tanrı olunca , evrenin Tanrıdan sudur ettiği ve evrendeki tüm maddelerin özünde Tanrının olduğunu söylemek yanlış olmaz.Çünkü yoktan bir şey çıkmaz.Varolanlar ancak başka bir varlıktan türeyebilirler.Bu görüş Panteizmin Tanrının evrenle bir olduğu , evrene eşdeğer olduğu görüşünden farklı olup Tanrının hem evrende hem de evrene aşkın , evrene hükmedebilen durumda olduğu için Panenteist bir görüştür. Yani Tanrı evrende , evrende Tanrıdadır.Evrenin özüne işlemiş olduğu gibi evrene yetkin ve müdahale edebilir konumdadır.Evreni oluşturan elementlerin tümünün hidrojen elementinin türevleri olduğu dikkate alınırsa ve hidrojenin de kaynağının Tanrı olduğunu düşündüğümüzde bunun olanaksız olmadığını görebiliriz..Panteizm anlayışındaki gibi Tanrı kaynağının tümünü evren için kullanılmamıştır.Kabaca örneklemeyle tek hücrelilerin bölünmesi gibi , Kaynağın ikiye bölündüğünü ve 2. kaynağın evreni oluşturduğu söylenebilir. Tasavvuf felsefesi, İslam dini içinde yeşermiş olmakla beraber, İslam’dan çok farklı fikirleriyle Panenteist görüşe yakın durur. İslam’ dan bağımsız olamayan , bu nedenle görüşlerini farklı İslami yorumlarla ortaya koymak zorunda kalan Tasavvuf alimlerinin fikirleri toplum tarafından tam anlaşılamamış ve zamanla din içinde bir tarikatmış anlayışıyla dejenere edilmiştir.Ancak topluma verdiği sevgi , aşk , hoşgörü , barış ve hümanizm mesajları etkili olmuş , bu yanıyla vazgeçilemeyen bir anlayış olarak insanların kalbine yerleşmiştir. Tasavvufun “varlıkların birliği” temel görüşünün yanına “zıtların birliği” görüşünü de ekleyerek onu “Diyalektik Tasavvuf” adı altında dinlerden bağımsız bir dünya görüşü olarak tanımlamak daha doğru bir anlayış olacaktır.
-
Diyalektik Açıdan Din, Ahlak, Yaşam ve Ölüm !
Bilinen tarihe göre insanoğlu hiç dinsiz kalmamış, dinlerin etkisinden bağımsız yaşayamamıştır. Muhtemelen, düşünebilen ilk insanlar, akıl erdiremedikleri, açıklayamadıkları gök gürültüsü, şimşek, yıldırım vb. doğa olayları karşısında korkuya kapılmışlar ve sığınabileceklerini, kendilerini koruyabileceklerini sandıkları güçler edinmeye başlamışlardır. Böylece ilk inanç grupları , kabile dinleri doğmuş ve ilk çağlardan günümüze insan yaşamının ayrılmaz parçası haline gelmiştir dinler. Ölüm korkusu, ve sonsuz yaşam isteği ile birlikte ise “cennet” ve alternatif olarak da “cehennem” inançları doğmuştur. Dinler zamanla, oluşturduğu yasa ve kurallarıyla bir yönetim biçimi ve yönetilenler üzerinde ise bir baskı rejimi haline dönüşmüştür. Yönetim biçimlerinin ve yasaların geliştiği, demokrasinin vazgeçilmez bir rejim olarak düşünüldüğü çağımızda ise gelişmiş ülkelerde dini yasalar ve kurallar ikinci plana itilmiştir. Bilimsel keşifler ve teknoloji akıl almaz hızla yükseldikçe ve bilimin çemberi büyüdükçe, dinlerin çemberinin küçüldüğü inkar edilemez bir gerçektir. Dinlerin küçülmesi ve etkisiz hale gelmesi demek, inançların yok olması demek değildir. Tersine inançların özgürleşmesi ve inanç sömürüsünün ortadan kalkması demektir. Tanrıya inanan insanlar, başkalarını da kendileri gibi inanmaya zorlayamayacağı, Tanrı inancı etrafında örgütlenip , inancı bir baskı unsuru ve bir rejim haline dönüştüremeyeceği gibi , inanmayanlar da inanca yasak getiremez ve inançları yok etmeye çalışamaz.Tanrı inancı , inananın kalbinde özgürce yer alabilmelidir. Bu noktada şu soru akla gelebilir : Dinler küçüldüğünde yarattığı boşluk nasıl doldurulacak? Manevi değerler kaybolmayacak mı? Dinler bir zorlamayla ortadan kaldırıldığında bu söz konusu olabilir. Ancak doğrusu, kendiliğinden etki çemberinin daralmasıdır. Yani, herhangi bir boşluk oluşmadan, dinin etkili olduğu alanlarda, zamanla bilimsel sistemlerin, tarzların, kuralların benimsenmesi ve herkes tarafından uygulanır olması, dinin bu alanlardan çekilmesi sonucunu getirecektir. MANEVİYAT Maneviyat denilen değerler bütünü ise insanın ve toplumun yapısındaki özelliklerdir. Her insan yapısı gereği çeşitli karakteristik özelliklere ve olaylar karşısında ise çeşitli duygulara sahiptir. Bu duygu ve karakterlerin dinle ilgisi yoktur.Dini inançları olmadan önce de insan bunlara sahiptir. Maneviyatı doğuran din değildir ama dini inançlar, manevi değerler üzerinde olumlu olumsuz etkiler oluşturmuş, kimi duyguları – değerleri güçlendirmiş, kimilerini ise zayıflatmıştır. Örneğin ; Sevinç, tasa, mutluluk, sevgi, aşk, nefret, kin, merhamet, şefkat, onur, gurur, öfke, yardımlaşma, dayanışma, barış, hoşgörü, sabır, kıskançlık, milliyetçilik, yurtseverlik, hümanistlik vb. tüm özellikler insanların karakteristik yapısından kaynaklanır. Kimi dinler, yayılmacı özelliği nedeniyle hümanistliği, barış ve hoşgörü duygularını azaltır. Kimi dinler ise şefkati, yardımlaşmayı güçlendirir. Köpek sevgisizliğini ve domuz haramını öne çıkaran İslam ülkelerinde doğal olarak köpek katliamlarına şahit olunur ve domuz yaşayamaz. Ahlak’ın, namusun dinle var olduğu, dini duyguların azalması halinde toplumların ahlaki çöküntüye uğrayacağı, bozulacağı, dejenere olacağı fikri doğru değildir. Gelişmemiş toplumlarda, dinin toplum ahlakına faydasından söz edilebilir. Medeni toplumlarda ise, dini etkilerden ziyade , görgü , kültür ve ahlak kuralları geçerlidir. Medeni toplumlarda birey bu konularda eğitilerek ve ailesinden, çevresinden etkilenerek yetişir. Yetişme tarzı onu zaten bu yanlış davranışlardan engellediği gibi, toplum içinde kötü imaj oluşturmamak, toplumdan dışlanmamak için yanlış yapmamaya çalışır. Aile birliğinin zedelenmesi ve ailenin ortadan kalkması diye bir konunun dinle ilgisi yoktur. Bu sadece ideolojik teoridir ki geçerliliği yoktur.İlkel toplumlarda dahi insanlar aile birimleri oluşturmuştur.Hayvanlar aleminde dahi aile birimleri mevcuttur.Bu tür konuların belirleyicisi ideolojiler ya da dinler değil insanlardır , toplumlardır. Toplumlar, aleyhlerine olan zararlı bir yaşam tarzını tercih etmezler. Dünya bir yaşam alanıdır ve dünyanın sunduğu nimetler ve olanaklar bakış açımıza ve dünyaya verdiğimiz önem derecesine göre değişir. Herkes dünya görüşüne, dünya yaşamına verdiği değer ölçütüne göre karşılığını alır. Her dinsel inanç ve ruhsal öğreti dünya ve dünya yaşamına farklı anlamlar verir, farklı değerler yükler. Dinler; diğer bütün varlıklarla birlikte aynı dünyayı paylaştığımız ve tüm varlıklar olarak dünyada bir bütün olduğumuz gerçeğini göz ardı eder, Kendi inançlarını egemen kılmak adına dünyayı yaşayanlara cehennem eder.Yasa ve kurallarıyla bu bütünlüğü bozan düşünceler üretir, günah–sevap, haram - helal ayrımları yaparak kimini yüceltirken kimini de aşağılayarak yok etmeye çalışır. Aşırı ölçüde şekil şartlarına takılıp kalan, özü anlamayan, amacı anlamayan, bilgelik değil, olumsuz elektrik veren, insanların önünü açan değil kapatan kalıpçı din adamları, Hıristiyan olsun Müslüman olsun geniş toplum kesimlerinin dinden soğumasına ve uzaklaşmasına yol açmıştır. Genelde semavi dinleri cazibeli kılan faktör ise, insanlara dünyada ve ölümden sonra iyi bir yaşam müjdelemesidir. Semavi dinler, dünya geleceği için vaatte bulunuyor ve adaletsizliklerin, savaş, ayırım ve kan dökülmelerin sona erip insanlığın huzur ve adalete kavuşacağına, bu kurtuluşun Mesih veya Mehdi ile gerçekleşeceğine inanıyor. Ölümden sonra ise, inanan iyi insanlara sonsuz cennet hayatını vaat, inanmayan kötülere ise cehennem hayatını tehdit ediyor.Tanrının insanların dualarını kabul edeceği inancı ise ayrı bir moral ve sığınma biçimi.. Ölümü kabullenemeyen ve sonsuz yaşamın arzusu içinde olan insanlar için, öteki dünya inancı ve dine bağlılık vazgeçilmez oluyor. Sıkıntıya, zora düşenler dua ile medet umuyor veya arzularını, ihtiyaçlarını sağlayabilmek için tanrıdan talepte bulunuyor. Özellikle İslam ülkelerinde, dinini sorgulayıp da dini inancını terk eden kimi insanın, bir boşluğa düştüğü ve psikolojik sorunlar yaşadığı bir gerçektir. Bunun temel sebebi, çok küçük yaşlarda kendisine inandırılan ve öğretilen dini inançların yaşamındaki etkisinin çok yüksek oluşu ve artık farkında olduğu gerçeklerin bir şok ve hayal kırıklığı yaratmasıdır. Üstelik çevresini kuşatan dini söylem ve davranışların günlük yaşamına etkisinin devam etmesi ve toplum tarafından soyutlanma korkusu bunalım oluşturmaktadır. Yeni inançlarını paylaşacak, söyleşecek çevrenin olmaması, düşüncelerine çevresinden bir destek görememesi, açıkladığı zamanlar ise büyük tepkiler alıp dışlanması o kişiyi suçluluk duygusuna sürüklemektedir. Eğer ateistliği seçtiyse durumu daha da vahimdir. Artık kötü bir durumla, bir bela ile hastalık ya da afet ile karşılaştığında dua edip, sığınacak bir Tanrısı da olmayacaktır. Cennet umuduyla ve geçici dünya inancıyla yaşarken, tersi inançla dünya gerçek, cennet hayal olmuştur onun için. Ve ölüm korkusu daha da fazla meşgul etmektedir kafasını. Bu durumda olanlar için Montaigne’nin ölüm konusunda yazdıkları ilginç olabilir.
-
İşte kalıcı inceliğin sırrı...........
Hıhhhhh hiçte bilem degil ben kilolu degl biras şişmanım...153kg......1.43 boy nerem kilolu imiş benim
-
kucu, penelope, fotoğrafcı, xshadowx, Past......
5 üye bugün doğum gününü kutluyor! kucu(45), penelope(21), fotoğrafcı(19), xshadowx(26), Past(25) ......Hepinise nice nice yıllar
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
KAÇAK -Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda ölenleri anarak- Efendi misiniz, kodaman mısınız ne, bir mektup yazıyorum size, bilmem vaktiniz var mı okumaya bu mektubu. Az önce verdiler elime askerlik kâğıtlarımı, savaşa çağırıyorlar beni, diyorlar yola çık en geç çarşamba akşamı. Efendi misiniz, kodaman mısınız ne, dövüşmeye hiç istek yok içimde, insancıkları öldürmeye gelmedim ben, gelmedim ben bu yeryüzüne. Sizi kandırmak değil niyetim, ama söylemeden de edemem, savaş ahmakların işi, hem insanlar ondan hanidir bıktı. Doğduğum günden bu yana ölen çok babalar gördüm, gidip dönmeyen kardeşler gördüm, çocuklar gördüm iki gözü iki çeşme. Ya analar ne çekti, ya analar, bir yanda işi tıkırında bir avuç insan bolluk içinde rahat yaşar, bir yanda ölüm, çamur, kan. İnsanlar tıkılmış dört duvar içine, çalınmış neleri var neleri yok, karıları, eski güzel günleri bütün. Gün doğar doğmaz yarın kapatacağım şırak diye kapımı ölmüş yılların suratına, alıp başımı yollara düşeceğim. Aşacağım karaları, denizleri, ne Avrupa'sı kalacak, ne Amerika'sı, ne Asya'sı, dilene dilene hayatımı şunu diyeceğim insanlara: Üstünüzden atın yoksulluğu, durmayın bakın yaşamaya, hepimiz kardeşiz, kardeşiz, kardeş, ey insanlar, ey insanlar, ey. İllâki kan dökmek mi gerek, gidin dökün kendi kanınızı, size söylüyorum bunu da, efendi misiniz, kodaman mısınız ne. Adam korsunuz arkama belki de, unutmayın jandarmalara demeye: üzerimde ne bıçak var, ne tabanca korkmadan ateş etsinler bana, korkmadan ateş etsinler bana. BORIS VIAN
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Ozan Ve Ölüm Ölümle başbaşa yürürken görüldü o, Korkmadan tırpanından. - Gene de kuleden kuleye güneş Çekiçler örste, örste, demirci ocaklarının örsünde. Konuşuyordu Federico Okşayarak, ölümle. Ölüm dinliyordu onu. "Daha dün mısralarımda can yoldaşım, Kuru avuçların şaklıyordu senin Daha dün mısralarımda, Daha dün kırağını verdin şarkıma Ve ağlatı'ma gümüş tırpan keskinliğini, Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti, Olmayan gözlerini, Rüzgârın dağıttığı saçlarını şakıyacağım O öpülen kırmızı dudaklarını... Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bugün de, İçime çekerken Gırnata'nın havasını, Benim Gırnata'mın." Yürürken görüldüler onlar... Bir mezar yontun bana dostlarım Ozan için Taştan ve düşten, -Elhamra'da, Suyun ağladığı bir çeşme üstüne, Sonsuza kadar desin o: Cinayet Gırnata'da işlendi! Onun Gırnata'sında! Antonio Machado
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
CİNAYET CinayetTüfekler arasında yürürken görüldü o, Uzun bir sokaktan Çıktı soğuk kıra, Gün doğarken daha Şafakta, yıldızların altında Öldürdüler Federico'yu. Cellâtların mangası Bakamıyordu yüzüne. Kapadılar hepsi gözlerini. Dua ettiler: Tanrı bile kurtarmayacak seni! Düşüp öldü Federico - Alnında kan, kurşun barsaklarında. - Cinayet Gırnata'da işlendi. Biliyorsunuz, - zavallı Gırnata'da. - Onun Gırnata'sında. Antonio Machado
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
ACILI GECENİN BİTİMİNDE Yaşadığımı işitmek istiyorum Bir ses uzaktan yakından ya da içimden Düşen yaprak örneğin Kağıt hışırtısı olsun Ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı Bir inilti derinden Damlayan su Bir elektrik düğmesi çıt diye Çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm Her ne olursa olsun bir ses Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı Yaşadığımı görmek istiyorum Bir ışık uzaktan yakından ya da içimden Sesindeki pırıltıya Gözündeki ışıltıya benzer Bir kibrit çakımı Bir yanıp sönse yeter Sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak Ya da gün batımı pembesi dudak Bir yıldırım hızında çizilsin Bir şimşekçe yazılsın karanlığım Bir fener ki uzaklığı bilinmeyen Bir yıldız parlayıp sönen Dişlerinin aydınlığını İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm Her ne olursa olsun bir ışık Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı Yaşadığımı duymak istiyorum Bir ısı uzaktan yakından ya da içimden Tenine ilk dokunduğum zamanki Elini ilk tuttuğum Yüreğimi kanatlandıran o titreşim Kanı geçiyor kanıma sandığım Öyle bir değdin ki varla yok arası Ve yanarken ateşten ellerim Yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik Ve sevgiyi sende bulduğum ilk O ılıklığa değinmek yerine Uzak düşlerde olsa da yeter İçindeki mağaralarda besler büyütürüm Her ne olursa olsun bir değini Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı Yaşadığımı koklamak istiyorum Bir koku uzaktan yakından ya da kendimden Kulak memelerinde şebboy Saçlarında o koku Ki öptükçe öpüldükçe büyüyen Her yel estikçe getirir düşlerime Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi Bir yel esmiş mi esmemiş mi Bir kıpı dal oynasa Bir yaprak kıpırdasa Duyulur duyulmaz olsa da İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm Her ne olursa olsun bir koku Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı Yaşadığımı tatmak istiyorum Bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden Ağzımda dilimde damağımda Bir buruksu mutluluk sandığım Salt benim diye aldandığım Kendi yalanlarıma kandığım Arttı yaşadıkça duyduğum acı Yitirmemek için o acıyı çoğaltırım İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm Her ne olursa olsun bir tat Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı AZİZ NESİN
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
67. YAŞ Benim doğduğum gün Günler uzamaya başlar Öyle bir öleceğim ki Geceler uzamaya başlayacak Ve öyle bir öleceğim ki Günlerle gecelerden başka Hiçkimse öldüğümü anlamayacak AZİZ NESİN
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Tan olmak kutsamak için tanı; kuş olmak hayran olmak için kuşa; çimen olmak yaraşmak için çimen yaşamına: yitmekti sevmek sevilende. Yele oldum (günaydın, kısrak!) Taşyaprağı oldum, (iyi akşamlar, gelincik!) ve şu yassı çakıl öteki çakılların arasında dalgaların çarptığı. Değişim, artık değişmek istemiyorum: seviyorum. Aşk, artık sevmek istemiyorum: değişiyorum. Alain BOSQUET
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
ŞU ERTESİ GÜN yırtıcı bir ufukla buluşacağım senden söz etmek yalan söylemek yenik düşmek için mektubunu yüksek sesle okudum gezegenin hemen yıkılıveren on dört başkenti karşısında sana bulutlarda doğmuş zebralar gibi tatlı nehirler getireceğim zehirli ve okyanuslarda zıplayan köpekbalıklarından daha değerli bulacağım seni Alain BOSQUET
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Giderim artık seninle duramam bu akşam çıkar giderim hesabım kalsın mahşere elimi yıkar giderim sen zahmet etme yerinden gürültü yapmam derinden parmaklarımın üzerinden su gibi akar giderim artık sürersin bir sefa ne cismim kaldı ne sefa şikayet etmem bu defa dişimi sıkar giderim bozarmı sandın acılar belaya atlar giderim kurşun gibi mavzer gibi dağ gibi patlar giderim kaybetsem bile her şeyi bu aşkı yırtar giderim sinsice olmaz gidişim kapıyı çarpar giderim sana yazdıgım şarkıyı sazımdan söker giderim ben ağlayamam bilirsin yüzümü döker giderim köpeklerimden kuşumdan yavrumdan cayar giderim senden aldıgım ne varsa yerine koyar giderim ezdirmem sana kendimi gövdemi yakar giderim beddua etmem üzülme kafama sıkar giderim Ahmet Kaya
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
İçimde Ölen Biri Bana birşeyler anlat Canım çok sıkılıyor Bana birşeyler anlat İçim içimden geçiyor Yanımdasın, susuyorsun Susuyor, konuşmuyorsun Bakıyor, görmüyorsun Dokunsan donacağım İçimde intihar korkusu var Bir gülsen, ağlayacağım Bir gülsen, kendimi bulacağım Depremler oluyor beynimde Dışarda siren sesi var Her yanımda susmuş insanlar İçimde ölen biri var Hadi birşeyler söyle Çocuk gözlerim dolsun İçinden git diyorsun Duyuyorum gülüm Gideceğim, son olsun İçimde soluyorsun İki can var içimde Korkular salıyorsun, üstüme korkular Her an başka biçimde... Ahmet Kaya
-
Lostsoul
Aslında hep duygusal yönümü saklamaya üstüme yoktuy derim ama LOSTSOUL ün şiir bölümündeki açtıgı o sayfa bu foruma üye olmadan önce tıpkı DİPNOT un yazıları gibi takip ettim bir bölümdü!!!!İnsan bukaday yanlız,bukadar yogun,bukadayduygusal,sessizligi yaşıyan biri olur????demek ki olurmuş....Ben nerde olursam oluyum takip edebildigim müdetçe edicem...zevkle,hayranlıkla..Güsel yüreginle ve kaleminle kal......
-
........Tengeriin boşig.......
Hımmmmm Ükela kişileri yakalamakta üsütme yoktuy şunun düşüncelerine dalalalım bakalım neler çıkıcak diye düşündüm amanın iyiki düşünmüşüm okudugum kitabtan aldıgım hazzı sohbetlerinde,ifadelerinde yakalıyacagımı düşünüyorum ikimizede kolay gele
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Baktım genelde biybirlerini tanıyan,burada eski olan arkadaşlar birbirlerini yanlıs bıyakmıyo!!!!Ben bunu belki kırabiliris düşüncesi ile din,ırk,mezhep,cinsiyet,düşünce v.s v.s ayrımı gözetmeksizin hepimizin birbirimize meyaba diyebilecegi inancı ile senin defterindeki ilk sayfayı karalamaya çalıştım Aman sakın dogru tut defterini demicem aman nasıl isitoyrsan öyle kulan gitsin yaşam an meselesi bizler kalıcı degilis bu defterleydeki ifadelerimiz kalıcı olucak bunun bilincinde olarak sende bazı arkadaşlar gibi karanlıktaki o mumunu hiç söndürme biri mutlaka görecektiy cesaretli,tepkili,güsel yüreginle ol damamı
-
Frozen......
Bazen ifadeler yanlış algılanabiliyo!!!bence o bile normal her yemege tatlı ile başlanmıyo.....Ben buyalardayım sevgili FROZEN çok hoş pastalar çiçekler basamıyorum ama yüregimde olan minik çiçegimi anlamaya tanımaya çalışan herkese uzatıyorum Güselikler seninle olsun...........
-
^^^^^zeyynepp^^^^^
Sen diledigin kaday kaç kıymısı başlıklı kız o şapkalı şeyi bana verene dek hep seninle olabilirim içindeki şirinliginle birlkte olmanı diliyorum ZEYNEP
-
YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
TENGERİİN BOŞİG teşebbüs etmek ok ettim Dıgıl mıgıl ama nassıda tuturdum Çıksss yok okadar kolay olmas dostluk emek sarf edelim bakalım ama arkadaş oldugumus..hımmm o kesin Çaktırmadım demi
-
YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
Sevgili RUA......çıksss ben öncelikle yazdıgını anlamaktan yanayım lütfen konuyu açarmısın birzahmet hem eleştiri nedemek ben kendi adıma renklere heyzaman açıkım
-
Aldatacak erkek belli ediyor......
SEDELİNA ya adamcagız geyçekten içinden gelerek getirdiyse çiçegi hatunda yanlış düşünüyormuş ve çiçegi eşinin kafasına geçiriyormuş yazıyı iptalmi etsek ne
-
TÜRKİYE'DE İRTİCANIN GÜNCEL TAKİBİ... Ülkemizde irtica gün ve gün ivme kazandığı bir sürecin içindeyiz, 85 yıllık Cumhuriyetimiz nerelere sürükleniyor
Kadın öğretmen, öğrencilere Azrail ve şeytanlı dehşet sahneleri izletti. Gaziantep'teki Hasan Ali Yücel Lisesi'nde öğrencilere, namaz kılmayan bir gencin başına geleceklerin anlatıldığı, Azrail ve ölüm konulu şiddet içeren VCD izletildi. Arapça seslendirmeli Türkçe alt yazılı 'Rabbim geri döndür' adlı VCD'yi izleyen öğrencilerden bazılarında davranış bozukluğu görülürken velilerin şikayeti üzerine soruşturma başlatıldı. Hasan Ali Yücel Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Fatma Yakar, iki hafta önce 11'inci sınıf öğrencilerine, okulun biyoloji laboratuarında sinevizyon aracılığıyla 35 dadikalık 'Rabbim geri döndür' VCD'sini izletti. Filmde şeytan sahneleri Korku filmlerindeki gibi efektlerle süslenen VCD, Kur'an-ı Kerim okuyan bir babanın, aynı evde kağıt oynayıp, müzik dinleyerek eğlenen oğlu Hasan'ı namaz kılması için uyardığı görüntülerle başlıyor. Hasan babasının sözüne aldırmayıp, müzik dinliyor. Bu sırada uykuya dalan Hasan'ın yanına, elinde orak beyaz kıyafetli ölüm meleği (Azrail) geliyor ve çırpınarak direnen kurbanının canını alıyor. Hasan, bir imam tarafından yıkanıyor, kefenleniyor, gömülüyor. Yıkama sırasında şeytan da Hasan'a kaynar su döküyor. Hasan gömüldükten sonra zincirlerle bağlı olarak cehenneme götürülüyor. Siyah kıyafetler içindeki Şeytan, 'Gel Hasan gel. Benim dostumsun. Sen nereye gittiysen benim esirim oldun. Yoldan çıkmana vesile olan arkadaşlarınla tanışmana ben vesile oldum" diye onu karşılıyor. Aynı VCD'de namaz vakti uyanması için bir meleğin çağrı yaptığı Hasan, kalkmayınca, zincirle ateşin içine çekilerek cezalandırılıyor. Korku içinde ağlayan ve yaşadıkları gözünün önünden film şeridi gibi geçen Hasan, bunları izlerken "Rabbim beni geri döndür" diyerek uyanıyor, namazını kılıp, affedilmesi için dua ediyor. Soruşturma açıldı Korku ve dehşet sahneleriyle dolu bu VCD'yi izleyen öğrencilerden çoğunda davranış bozukluğu başlayınca veliler şikayetçi oldu. Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü'nün isteği üzerine soruşturma başlatıldı. Öğretmen hakkında disiplin soruşturması başlattıklarını bildiren Hasan Ali Yücel Lisesi Müdürü Ömer Demir, VCD'yi kendisinin de izlediğini belirtirken, "Her saniyesi korku dolu. Durumun ciddiyetinin farkındayız. Gereken soruşturma yürütülüyor" dedi. Müdür: "Biz izletilmemesi yönünde talimat vermiştik" Gaziantep Milli Eğitim Müdürü Süleyman Şişman ise VCD'yi kendisinin görmediğini, okullarda ders olarak öğrencilere izlettirilecek VCD'lerin oluşturulacak komisyonun incelemesinden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Şişman, "Yaptığımız araştırmada, söz konusu lisede böyle bir filmin izletildiği, ancak izletilmesi sonucu filmin uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Öğretmen kendi iradesi ile izletmiş. Okul müdürlüğünce bu filmin izlettirilmemesi konusunda öğretmene gerekli talimat verilmiş. Ayrıca filmin izletilmesi ile ilgili kusuru olanlar hakkında soruşturma açıldı, yasal işlem başlatıldı. Müfettiş raporundan sonra gerekli açıklamayı yapacağız" diye konuştu. Eğitim-Sen'in tepkisi Eğitim-Sen'den yapılan açıklamada, bu filmin öğrenciler üzerinde psikolojik travmaya yol açabileceği belirtilerek, "Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde inceleme başlatılması için girişimde bulunacağız. Filmin eğitim içerikli bir yanı yok. Tamamen dini propaganda yapmaya yönelik, üstelik de bunu verirken büyük bir korku oluşturarak vermeye dönük film" denildi. Bu görüntüleri izleyen öğrencilerin yaşadığı veya yaşayacağı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılmasının hayli zor olacağı belirtilen açıklamada, "Bize göre, bu filmi izleyen çocuklara rehberlik hizmeti verilmeli ve VCD'yi izlettiren öğretmen görevden uzaklaştırılmalıdır" denildi. Filmi izlettiren öğretmen: "Sakınca görmedim" Gaziantep Hasan Ali Yücel Lisesi'nde, öğrencilere din dersinde Azrail ve Şeytanlı korku filmi gibi VCD'yi izleten Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Fatma Yakar'ın, velilerin şikayetinden sonra okul yönetimince yazılı ifadesi alındı. İlahiyat Fakültesi mezunu ve bekar olan 37 yaşındaki öğretmen Fatma Yakar, yazılı ifadesinde şöyle dedi: "Benim hatfada bir gün dersim var. Lise son sınıf öğrencileri 31 Mart günü derste, E.Y. adlı öğrencinin namazla ilgili bir VCD getirdiğini ve izlemek istediklerini söyledi. Ben de dersin haftada bir olduğu için önceden izleme fırsatım olmadı. Laboratuvara gittik ve sinevizyonda izledik. Bu filmi izlettirmekte bir sakınca görmedim." Öğrenci E.Y. ile ailesi de bu VCD'yi 2 yıl önce üst kat komşularının verdiğini, izleyecek cihaz olmadığı için seyredemediklerini söyledi. E.Y., "Din dersinde okulda arkdaşlarımla izlemek için getirdim" dedi. Bilgisayarda çoğaltılarak bazı öğrencilere verildiği belirtilen VCD'nin, Hatay'da ısı sistemleri yapan bir şirketin promosyon olarak dağıttığı ve kendi reklamını da koyduğu ortaya çıktı.
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Her Şey Sende Gizli Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun. Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar inansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... Can Yücel
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Ben Seni Sevdim mi Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne Tuttum, ta içime oturttum seni Aldım, okşadım saçlarını, öptüm İçtim yudum yudum güzelliğini Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette Bendeydi özlemlerin en korkuncu Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan, Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim Biri vardı ağlayan gecelerce Biri vardı sana tutkun; o bendim Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük En solmayan güller açtı içimde Ömrümü değerli kılan bir şeydin Sen benim boz bulanık gençliğimde Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya Bir çizgiye vardım seninle beraber Ve bir gün orada yitirdim seni Ben seni sevdim mi? Sevdim.... Ümit Yaşar Oğuzcan