Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

ELiFLE

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ELiFLE tarafından postalanan herşey

  1. KENDİNDEN UZAĞA... toplanmışsın hayallerin, anıların, kırgınlıkların … toplanmışsın, umutların, dünlerin, yaraların … ve hüzünlerin ve kesiklerin çocukluğun yalnızlıkların … her şey kalbinin bembeyaz bavulunda her şey her şey ne varsa tümünü de yanına almışsın ama eğer sahiden uzağa kaçacaksan gerçekten uzağa kendinden bu kadar yükle uzaklaşamazsın ve bu kadar ağırlığı taşıyamazsın bırak birazını ! bırak … bir şansın olsun … ____ ^^ 09.02.2010,ŞAFAK
  2. Aşk bir kartopudur bazen bir çığ Kocaman bir kartopudur karın sessizliği Çığ olur, altında kalırsın Öylesine nankördür dağlarda kar Güzellik sanırsın SeslenirsinAltında kalırsın Aşk gibidir yani Beyaza sarınmış gelinlik adeta Kör eder yansıyan ışıklar Kırar dökersin Bir sıcak lodostur düşmanın anlamazsın Sular akar gider Tutunamazsın Oğuzkan Bölükbaşı
  3. Beni merak edenlere ben benim ya siz kimsiniz? Ben Kimim? Az mıyım çok muyum? Var mıyım yok muyum? Ben neyim? Masal mıyım gerçek miyim? Kaç mıyım göç müyüm? Hiç miyim suç muyum? Ben kimim? İbret miyim cinnet miyim? Hiçlikler içinde kanayan yürek Yokluklar içinde savaşan beden Boşluklar içinde karışan zihin Güçlükler içinde değil m...iyim? Yoksa? Yoksa? Her ihanete akıl erdiren Her cehalete kılıf uyduran, Her esarete fiyat biçtiren Sen değil de ben miyim? Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Çaresizim doğduğum yerde Gölgesizim her gün her yerde Ses miyim sus muyum Sis miyim pus muyum Ben neyim Deha mıyım Heba mıyım Ak mıyım pak mıyım Al mıyım Sat mıyım Ben kimim Yarar mıyım ziyan mıyım Yalanlar içinde doğruyu bulan Cayanlar içinde sözünde duran Satanlar içinde ayak direyen Yananlar içinde değilmiyim Her adalete duvar ördüren Her cesarete kilit vurduran Her asalete boyun eğdiren Sen değil de ben miyim Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Çaresizim doğduğum yerde Gölgesizim her gün her yerde ALINTI
  4. Sevgili Yaşar,senin seçkilerin her zaman farklı güzelliktedir. Ve sanki hissedersin, sen bu arkadaşını; bazen konuşmasakta uzun süre, anlarsın sen ruh halini... Teşekkürler sana güzel,anlamlı şiir katkın için...
  5. Yine sevdiğim bir arkadaşim ve yine sevdiğim Can Dündar klasiği... Hoşgeldin sen ve herşeye rağmen yine yeniden iyi ki burdasın sen
  6. Evet ben karanlık şeyler söylüyorum ama güneşe arkamı dönüyorum hiç,bilgin olsun Ve evet sen neşeli ol hep bence.Ve daha sık gel ki bu sayfaya yazık yalnız kalmasın
  7. Sevgili GeceKuşu,sevgiye,sevileni; yaşam boyunca sevgi adına yaşanan hayal kırıklıkları öyle güzel vurgulamışsınız ki... Sizin de ifade ettiğiniz gibi, sevgi adına çok şey var aslında söylenecek,yazılacak çizilecek. Sizin şiirlerinizi okumak ve okudukcada düşünmek ayrı bir keyifti... Yürek dilinizin susmaması dileğimle.
  8. “yalnız kalabalıklara” adanmıştır - I bir gün daha yummuştu gözlerini kendi tükenmişliğine bir gün daha söndürmüştü ışıklarını hüzün, lambalarını yakmıştı akşamsa hemen baş ucunda efkarın, akmayan gözyaşıydı ve biliyordum bu şehirde biliyordum, bu kaldırımları çiçeksiz şehirde kör bir martı bile uçsa kör bir martı bile, taş duvarlardan çok daha fazla, yalnızlıklara çarpardı … bir gün daha düşmüştü camdan umutlarımın üzerine bir gün daha sunmuştu riyakar gösterisini, özensiz bense seyreylemiştim mecbur sonrada her gece gibi yine onunla sessiz sığınmıştık bu küçük odaya sitemsiz, figansız ve suskun … o ise durmuş, öylece bakıyordu yüzü bir aynanın yanlışlığı gibiydi, uzak gözleri yurdumdu sanki her sürgünlüğümde, sıla nefesi, rüzgarıydı denizlerimin esmiş, savurmuş, ve dinmişti, yorgun benimse yüreğimde uğultusu kalabalıkların kendime bağışlanmış kucağımdaysa, hiç sevilmemiş bir hiçlik hissetmiş gibiydim az sonrayı ve bu yüzden ruhundan yaralı bir çocuk gibi peş peşe iç ezberimden, tekrarlıyordum ismimi ki bencillikten değil, değil, kimsesizlikten … ve işte tam burasında tutsam adımı söylesem, biterdi şiir … bitmesin … bitmesin … II iki matemli kara ağaç gibiydik şimdi, karşılıklı ve durgun ve iki yana düşmüş kollar gibiydi çaresizliğim, kurak o ise hala durmuş öylece bakıyordu yüzü bir aynanın yanlışlığı gibiydi, soğuk kalbiyse diyetiydi hayatın sökmüş, çıkarmış, vermişti, “al işte, seninle ödeştik ! ” sonrada kalbi yerine kalan boşluğu hatıralarla eskitilmiş bir deniz kabuğuyla gizlemişti gözlerine baktım baktı gözlerime ve tam bir şey diyecekken çekti bakışlarını hızla kaçırıp çekme ! çekme ! çekme ah ! bırak, koymazdı bana karanlık … duymadı … duymadı … duymadı … III üç hıçkırık üç derin sancı ve üç damla zehir gibi acıyordu boğazımda bir şeyler o ise hala durmuş öylece bakıyordu yüzü bir aynanın yanlışlığı gibiydi, yorgun sükutu paslanmıştı kınında, yine de bütün cümlelerden keskin ve bakışları hani yargılanmış hani tutuklanmış sonra da infazı gelmiş gibi dağınık, dalgın, karmakarışık aniden uzattı ellerini “bağla” dedi, istemedim … bir elim, kanatırcasına sıkmıştı avuçlarımdan birini /böyle daha mı kolay oluyordu acıya sabretmek bilmem ki / diğer elimse felçli gibi hissiz parmaklarımsa, aralık hani başka bir elin parmaklarıyla sanki çoktandır iç içeymiş güçlükle çıkardım annem yadigarı mendilimi kokladım, öptüm sonrada “bu gözlerin için, bağla istersen” dedim, istemedi … “yalnız olmaz, birlikte” diye yalvardım kabul etmedi ve bir gecenin, bir yerinde bir oda dört duvar ve tüten bir mum alevi şahitliğinde çıktı, kırılacağı günü bekleyen eski tahta sandalyeye ve son bir bakış ve gözbebeklerime kısacık bir sarılış vurdu ardından, kendi taburesine tekmeyi kendi dimdik gururlu ve yine her şeyden güzeldi … ve nefes ve ışık ve yine canımın bütün harfleriydi … belli belirsiz bir ah duyuldu, o kadar sessiz sedasız bir vedaydı, hepsi bu kadar ve boynu tükenmişlikten örülü bir halatın ucunda astı kendini aşktı … aşktı … aşktı … . . . durmuşum şimdi her şey gelip geçerken, ben geçmelere alışkın durmuşum, bedenim sürüklenirken toprağın kalbine saplı bir dağ gibi, çakılı kalmış ruhum ve öylece, öylece, bakıyorum yüzüm bir aynanın yanlışlığı gibi, yabancı umudum kırgın bir çocuk gibi, inançsız ve her gün ölmek, huyum ve doğmak her gece ağlamadan, adetim ki dönmüyorsam yüzümü yüzlerinize ve çevirmiyorsam başımı seslenişinize suç sizin ! adımla çağırdığınız ben değilim adımla çağırdığınız ben değil ! benim adım üç kere, üç kere, üç kere, hüzün … ____ ^^ 26.12.2009,ŞAFAK
  9. Mavi Kuş Bir mavi kuş konar pencereme Pencerem yüreğim, açmasam üşüyecek Açsam kaçıp gidecek Ne yapmanın sorusuna takılıverdim Hayat geçip gidiyor Mavi kuş titriyor Penceremde tünemiş Bekliyor yaz gelsin Yaz gelmeden ölüm gelip donarsan mavi kuş, donar düşersen karlar üzerine, ve ısıtmamış ise bu sevda yüreğini, karlar erimezse, sana gösteremem ki yaptığın yanlışları bir bir, sen donmuşsun, donmuş nehir Git uçmak istediğin yerlere Durma buralarda Sıcak iklimlere Bildiğin tanıdığın diyarlara Güvenli kucağına, bin yıllık uçuşlarına, göçmen kuşların Tabiatın çizdiği yola Ya da gir açılan pencereden içeri Cesaretini toplayıp Yaşa yaşamak istediğin sevgileri Durma öyle penceremde uçmakla kaçmak arası, karanlık soğuklarda donmaya bırakma kendini küçük mavi kuş, inanma söylenen hiçbir söze denemek yaşamaktır, bilmekse denemek Göğe açılan kapıların önünde duruyorum Arkası özgürlük olan kapıların Ben kapıları açanım Ben seni özgürlüğe uçuranım Tutsak akşamlarından, sığındığın korkuların Sabahları uyandıranım Ey kaderin cilvesine kananlar Cilveli kaderlerin çaresiz esirleri Ne kader Ne de keder çözebilir sizi bağlayan zincirleri Ne de şehvetli kalçalarında kaderin mest olabilirsiniz Benim kollarımda unuttuğunuz dünyalar kadar Çıkarın yüreğinizdeki mavi kuşları Salın göklere Cennetin yolunu bulun Takip ederek götürdüğü yere Ve o sunulan şarapların tadını anlamak için cennet bahçelerinde, tatlı günahların tadını bilmelisiniz önce dünya üzerinde, ey günahsızlığın ızdırabında yokolan arzuların körelmişliğinde kıvranan ruhlar, bakın görünmediğiniz aynalara, bakın suratsız suratlarınıza yüreğinizin dümeni başka yönlerdeyken, vicdanınıza çektirdiğiniz işkencelerin acısını çekin bir bir Sen mavi kuş Kanatlarında taşıdığın ağırlıkları bırak Daha yukarılara uçmak için Kaybolup gitmek için bulutlar arasında biz seni görmezken Sen bizi seyretmek için Ben kapısını açıyorum kafesinin OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI
  10. Gökkuşağından Darağacı Şimdi'nin bedeni yok, Yontuyor geçmiş bilgisiyle gelecek belki olur diye taşı, taşını kokluyor yontu dağılıyor... Şimdi'si yitik bundan boyuyor boyuyor evine aldığı ağacın üzerine tüneyip duvarını, tavanını, geçmişi ve geleceği ve her yanını; dal kırılıyor... Şimdi'si yitik diziyor diziyor notalarını, göğe ışık üzerine boncuklarını, ucuza getiriyor varlığını sonsuzun sessizliğiyle sonlunun gürültüsü arasında, O bitirince kıyısında gezindiği yol çöküyor... Şimdi'si yitik bundan yazıyor yazıyor enine boyuna içini ve dışını ve yeri ve göğü ve suyu, bindiği kadırga o inince batıyor Ağustos 1987 Nilgün Marmara
  11. Uyanışlar../..Aşk uyandı uyandı beden ismini aradı yitirilmiş suretlerde ucuz şarap şişelerinden kalan bir tat vardı dudaklarında yıkadı ve arındı öpüşlerindeki leke maskesiz sevişmeler için mum yaktı uyandı şehvet lavları döküldü birikmiş düşlerin üzerine düşler tutuştu ve alev aldı kara kutularda saklanan sohbetler kanıt değildir artık bütün sırlar çözüldü, tutku sılaya vardı uyandı yürek gözü seğiren bakışları geçmişe attı dekoltesi derin bir şarkı giydi üzerine teninde kar beyazı bir isyan çıplak ayakları denizi yaktı sansürden geçti bütün dokunuşlar, başı dik kahkahalar dalgalarla yarıştı uyandı kadın acının saçlarını kesti ve dağıttı büyüdü göğsünde emzirdiği özlemler ayrılıkların dil yarası parmaklarından kaydı dudaklarında sarkıt bütün aldanışlar, gülümsedi ve ateşe sarıldı beden, şehvet, yürek ve kadın uykusunu almış bir sarhoşlukla kalktılar yataktan gözlerindeki yaşama arzusu, sancılarla geldi dünyaya aşk uyandı uyandı aşk! Giyindi ve sokağa çıktı Pelin Onay
  12. Benim Adım Yok Sen içerken beni efkar basıyor Bakışların var ya senin Bir gün ruhumu alıp dağlara kaçıyor Bir gün bozuk para gibi yerlere saçıyor Taşı toprağı altındır İstanbul’un Ecele bir faydası olsaydı korkunun Aşık olmaya koşmazdım senin ardından hayatı yarı yolda bırakıp Ve adaklar adamazdım Camilerinde ve kiliselerinde sıraya girip, altın aramak yerine Sana mı aşıktım ben Yoksa İstanbul’a mı İstanbul sana mı benzerdi Sen mi İstanbul’a Karışıp giderdik akıl almaz yerlerine hayallerin İki vefasız sevgilinin düşlerine yatmaktır anlattığım İstanbul kimden hamile Sen kimden Ruhlarınız orospu olsa bile Boşuna değildir yandığım Neler verilmez bu güzelliğe Bakışların örtüyor kırışıklığını gerdanının Gemiler geçiyor boğazından, gümüş renkli dumanlar saklıyor hayınlığını aşığının Bıçak dayanmış gırtlağına, yeşilini almış umutlarının Evler, Çıplak evler Yansımasında sularının aşkımı harap ediyor Sarıyer gözlerime değiyor Yasemin kokulu nefesin ciğerime Sadece hayaldir dudaklarının tadı Anladım ki İstanbul’dur aşkın adı Sen ise hasretin Benim adım yok… Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  13. Güzel bir Abdurrahim Karakoç şiiriyle hoşgeldiniz... Bu şiir bana hayat felsefesine hayran olduğum filazof Khalil Cibran'a ait iki sevdiğim sözü hatırlattı: Güzelliğin şarkısını söylersen eğer, çölün ortasında tek başına olsan bile bir dinleyicin olacaktır. ve Bana kulak ver ki, sana ses verebileyim.
  14. ELiFLE şurada cevap verdi: Legendary başlık Şiir Forumu
    Keşke değişmedi diyemeyiz hiç bir şey diyemeyiz ne sen, ne de ben zamana mı yormalı bilmem, yoksa olmazlığına mı geleceğin öyle ya da böyle alışılıyor en derin acılara keşke diyebilseydim unutmadım hala keşke, keşke diyebilseydim yürekten ismini duymak bir şey ifade etmiyor anılar acıtmıyor artık yüreğimi keşke diyebilseydim seviyorum seni keşke, keşke diyebilseydim hem de eskisinden de çok Reşide Sarıkavak
  15. Gözler kendilerine, kulaklar başkalarına inanırlar. Alman Atasözü.
  16. Eskiden Ben Eskiden ben Henüz gözlerini görmemişken En güzelin göklere çatıldığını Veya toprağa atıldığını sanırdım Seni gördüğümde özür diledim Toprak rengi bal gözlerinden göklere açılan aydınlık için Eskiden ben Henüz ellerini tutmadan Sıcağın en güzelini fırınımızın ekmeklerinden bilirdim Beni tuttuğunda, pişman oldum Avuçlarımın soğukluğundan Üşüdün mü sen Eskiden ben Henüz tenini koklamadan Bahar ile denizi yarıştırırdım akşam üstleri Sana sarıldığımda Anladım ki sendendir tüm mutluluk kokuları Dünyaya yayılan Eskiden ben Ne cahilmişim sensiz Eskiden ben Eskiden ben Ama çok eskiden.. Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  17. Hüzzam Sözcükler nasıl da yağmıyor yağmur gözlerim sırılsıklam sahile vuran dalgalar kadar maviyim belki mavinin her tonu ellerimde maviler sırılsıklam köhne bir mekanda mı söylemiştik, tamburlu şarkıları..? kimin eli vurmuştu yüreğin hüzzamına..? sen arkadaş..! Nasıl da yıkılmıştın son notada uzak değil yakındı ama yorgundu yaşananlar bu kadeh de med-cezirlere deyip, masaya yığılan ve sürüklenerek bir köşeye yatırılan, sakallı sarhoş gibi yorgundu yaşananlar biz değil miydik, sen değil miydin isimsiz sabahlara sevdalar kazıyan..? tozlu fotoğraflardaki gülüşünü arama kayıp gençliğin değil şişelerde gördüğün günahı bile yeter dediğin o fahişe uğruna delirdiğin o kaltak dudaklarının hangi kıyısına demir atıyor şimdi..? biz değil miydik, sen değil miydin sevgiyi yürekte arayan..? çal ustam konuştur şu tamburun tellerini köhne de olsa mekan, sağlamdır bedenlerimiz körpe yalnızlıklara, körleşmiş bakışlara, bir şişe de ben devireceğim pardon..? bir şarkı mı istediniz..? hay hay, lafı mı olur yalnız hiç susmam başlarsam yüzsüzüm biraz beceremem naz yapmayı hadi çal ustam çal hadi sen değil miydin şarkılarla sevişmeyi, mısralarla oynaşmayı öğreten..? tüm şarkılar kadın tüm şarkılar erkek artık bakire bir mısra bile kalmadı avuçlarımızda nasıl da yağmıyor yağmur nasıl da dönmüyor başım gözlerim sırılsıklam.. Pelin Onay
  18. BİR YILIN SON GÜNLERİ III. kırdım mı incittim mi birilerin kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler? kendimi yineledim mi yazdıklarımda? yeniden düşünmeliyim dostluklarımı,ilişkilerimi dağınık yatağım,mutsuz yatağım çoğalttın mı eksiklerimi gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı yitirdim mi yoksa masumiyetimi? borçlarımı ödedim mi? doğru seçtim mi soruların fiillerini? tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış, giysilerim ütülü,odam düzenli mi? ödünç aldığım kitapları geri verdim mi? geri verdim mi aldıklarımı: aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi? yokladım mı duygularımı hala sevebiliyor muyum insanları? ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan hançer kıvamındaki karamizah tadını şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama yeni bir yıla ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta MURATHAN MUNGAN
  19. BİR YILIN SON GÜNLERİ II. bir yıl daha bitiyor düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden bana mı öyle geliyor yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken? MURATHAN MUNGAN
  20. BİR YILIN SON GÜNLERİ I. bir yıl daha bitiyor İşte bu kadar duru,bu kadar yalın bu kadar el değmemiş sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri her sonda her başlangıçta ve her defasında alır gibi bir başkasını karşımıza perdeler çekip,ışıklar söndürüp oturup yatağın içine bir başımıza sorgulamak kendimizi öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz karanlık günlerimizin kenar süslerini biterken bir yılın son günleri biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini gençlik ikindilerini kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri MURATHAN MUNGAN
  21. CAN SOĞUK ... - birkaç kuru söz, hiçbir şeye engel olamayan güçsüzlüğümle birlikte- gecenin siyah örtüsünde saklı yaralar gibiydi kurşuni bulutlar can soğuk … pencerenin pervazında birkaç erkenci damla kirpiklerim üşür mü bakarken ? içimdeyse bir gitmek duygusu, kış günü yemyeşil oysa hüzün, ruhumda geçmeyen bir uçuk gibi hani kaç kere dokunsam, o kadar kanamaya hazır ve kırgınım hepinize, şimdi, ömrümün ilk sigarasını yakabilir miyim izninizle ? gece siyah, bütün renkler uykuda can soğuk … nereye konsun yıldızlar yorulunca gitmeleri, bu yüzden ve zaman, bir çirkin gerçeğe yenilmiş hayaller senesi artık, bitsin üstelik aşktan yana tek bir dikili taşım yok fırlatsam kalbimi boşluğuna gecenin birinizin önüne düşer miydi yarına ? tamam anladım, sessizliğinizi işittim ve keşke ilişmeseydiniz ben belki de sadece sigaradan ölmek isterdim ? ruhum, hırpalanmış bir nesne gibi, çarpa çarpa gövdemin içinde can soğuk … galiba bu şehrin duvarlarına benzeyecek bedenim benim de öğrenilen bir şey mi acaba katılık ? oysa kalmalarım hep pek iyiydi susmalarımsa, muntazam gitmelere çalışmalıyım galiba biraz, belki de artık çok geç olmadan ve söylemeliyim hiç değilse bir kere, hayat ya bu, bakarsın biri gelip alır elinden; “beni öyle sakla, öyle sakla ki yaşamın en güçlü dalgası bile tek bir şey dahi, eksiltemesin benden …” uyku, uyaksız şu son geceme can soğuk … ki yumsam, gözlerimi kapayıp akıp geçen ağaçlar çarpıyor yüzüme, bir otobüs camından ve açsam, dayanamayıp ufuk çizgisinde kırılmış bir dal ve bir renk, yaralı bir de, bir kadın çığlığı uzaklardan kıvrılıyorum, saçlarım bir gece ırmağı ve körpe umutlarım, tedirgin ki canlarınıza yakın akıtırken en kir tutmayan sularımı sırf kurumasındı isteğim, ekinleri yüreklerinizin ama, bitti ve çok erkendi … çok erken … şimdi siz, ve sizin gözlerimdeki korkuyu göremeyen gözleriniz bazı sabahlara eğer, yastığınızda bir ıslaklıkla uyanıyorsanız bu yüzden bu yüzden bu yüzden öldü çünkü gözlerimin bütün ateş böcekleri bir akşam vakti eve dönerken … ____ ^^ 08.12.2009,SAFAK
  22. Yüreğe Sürülen Şiir Mutlaka bir şeyler kalmalı Bir iz Bir anı Gizlice saklanmalı Sensiz günler için Dünya hali Her ihtimale karşı Her gün bir şiir sürüyorum Yüreğe Ya da bir yürek sürüyorum şiire Sıcak Nefis bir sevda kokusu mayalanmış Seni hayata katık ediyorum Hayatı ise sana feda Veda bende bilinmez bir kelime Vuslat ise imkansız , Öylece İnsansız aşkların ırmağındayım Savunmasız Şimdi vurulmak zamanı Durulmak imkansız Batan günün kızıllığında Hangi pınarın sesini duyacağım Ve duracağım Sen arkada kalan olmasan Veya gözden kaybolan Sularında yıkansam , Paklansam Unuttuğum bir şeyler kalmadan Seni anlatsam , Onlar anlamasalar Ben anlasam söylediklerimi Sen yüreğine damlatsan Yüreğini bana versen Ki Mutlaka bir şeyler kalmalı Bir iz Bir anı Gizlice saklanmalı Sensiz günler için Dünya hali Her ihtimale karşı Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  23. Bir Geceyi Çalsam Ne Olur Ömründen Nefesler karışmaz Tutunmak bir gül ağacına Narı ortadan bölmek gibidir binlerce tane Getirdiklerin öylesine Ellerime dikenler batmıyor Bir şehri boyuyorum bir uçtan bir uca Meramım sensin sonuçta Akıllara iğneler batırıyorum Bir güzel kızın dudaklarında uyanmacasına Şiirle ama aşksız Pencereleri açıyorum Rüzgarlar doluşuyor içeriye yerleşmek istercesine Karışığım derken seni düşünüyorum Karışıksın demek istiyorum Bir isim arıyorum sana Sözlükten değil gönlümden Birinci iyelik zamirinden bir ek sonuna Küçüğüm gibi Gülüm gibi Ömrüm gibi Üzüm zamanı Gözlerin mesela Bağbozumunda şaraplar taşıyor Yüreğim sarhoşken hala Konuştur beni Ya da tutuştur beni, ateş dansçılarına ışık yap bitmeyen bu gecede Ben yanarken raksedeyim Sabah olduğunda bu alemi tükenip terkedeyim Yüzyıl sonra kimse kalmayacak bugünden Bir geceyi çalsam ne olur ömründen Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  24. SEVDA UÇUŞAN BİR EŞARPTI RÜZGARDA... işte geldim kış ! gürültüsünde uzandığım kalabalıklardan ve yarısında uyanılan rüyalardan kalktım, uyandım … uyandırıldım … umut, cebimde bomboş bir kağıt parçası diyecek hiçbir şeyi kalmayan … * işte geldim kış açtım bütün pencerelerini ve havalandırdım içimin gecesini sokak lambaları tastamamdı dışarıda, saydım bakışlarım çiçeksiz vazoydu aynada, sustum kuytu parklarda aşktım, yaprak yaprak döküldüm ve sızı sürekti ülkemde yaraysa seyyah bedenimde ona bile alıştım ve geldim, hiçbir parçamı gömmedim hiçbir yere yalanım yok ne isem, bu kadarım ve ne kadarsam senin … * işte geldim kış, buz halindeyim, içime çarpa çarpa geçen günlerin ve hiçbir şey koydum adını, avucumda kalan bütün şeylerin dünden bir gün önce ve yarından yüz yıllar kadar uzak taradım en sevgilimin saçlarını, bir fotoğrafta gizlice severek özlem tüldü ellerimde, ürkek buğu sırdı nefesimde, tutsak sevda, rüzgarda uçuşan eşarptı, yolcu öptüm, kokladım, uğurladım ... ve ömrü bir kaya kadar eski bu ruhu sürükledim sonsuzdu, fikrimin kum tanesi yalnızlığı geldim, karşındayım yorgunsam da unutmadım neşesiz ellerle örülmüş taş bir duvarın oyuğunda hala altı yaşında, kırık oyuncağım lütfen, lütfen onu kimse bulmasın … * işte geldim kış kirpiklerim dalga kıran ve saksıda kalan son armağan sevdasıyla birlikte, kurumuş, manolya hanım ağladım meğer, beni bir kere daha terk eylemiş aşk, o gün son parçasını da benden alarak anladım ama anlatmadım kimseye anlatamam da sanırım nasıl yırtıldığını kalbimin söylediğim, sustuğum, her bir kelimeyle ve yazdığım ... oysa sır mı ? sır mı ! değil değil, hiç değil ! içinde kimsen olmasa bile giderken, her tren düdüğü ve kapanan bir kapının ardından adım adım yiten, ayak sesleri bir de büküle büküle uzaklara tüten sigara dumanı hüzün, hüzün, hep hüzün … * işte geldim kış … bak körpe karanlığım senin için yeşeriyor soğumuş külümde zaten çoktandır on ikiyi bile beklemiyor kül kedisi hayallerim, hepten erkenci gecelerimde üstelik sis çökmüş, sevgilerde görüş, sıfırın altına düşmüş ve küçücük içimden, kocaman yazlar baharlar geçmiş gitmiş şimdi bu yüzden işte bu yüzden ve yürek, dökülecek yer bile bulamayıp kendi içine kıvrılmış bir damla suyken ben, bir yaşama bir masal bir masala, bir aşk ve bir aşkın kalbinde, bir hayat ve anmak, unutuşlar dağ kadarken, hatırlamak istemiyorum, yazmıyorum artık eskisi kadar bir yaranın en az sızladığı mevsimin, bir yaranın en az sancıdığı iklimin, adını söylesin biri adını, söylesin biri ! bu bana yeter … * işte geldim, kış gürültüsünde uzandığım kalabalıklardan ve yarısında uyanılan rüyalardan kalktım, uyandım … uyandırıldım … umut, cebimde bomboş bir kağıt parçası ve aynalarda yüzümün altında beliren bir alt yazı; üşüdüm … üşüdüm … çok, üşüdüm … 01.12.2009,ŞAFAK
  25. ************** Herşeye rağmen, umudun yemyeşil ve hala olduğuna dair güzel dizelerdi...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.