mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
Katılıyorum...vakit değerlidir. teşekkürler.
-
Faili Meçhuller...
Değerli dostum, Şartların gereği...tabi ki dediğiniz gibi her ülkenin birde derin devleti vardır.Ben bunu doğru bulmuyorum,derin devlet adıyla yapılanları onaylamıyorum. Burada sizinle hemfikiriz. Benim aklımı kurcalayan şu;şartların gerekliliği de olsa bu derin devleti tasfiye etmek gerekmez mi? ................... Kendi derin devletimize dönelim.Mesela JİTEM.Devletin kendisi tarafından kabul edilmeyen,ama desteklenen,göz yumulan bir yapılanma. JİTEM'in tasfiyesi ise çıkarların çatıştığı bir süreçte gerçekleşiyor. Çıkarların çatışması diyorum,devletin kurum ve araçlarıyla tehlike olmasının farkında olunması değil. Yani sadece çıkarlarla yürütülen sistemler sizce de yanlış değil mi? ayrıca teşekkür ederim.
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
Ben sizin inananlara olan bakışınızı sorgulamıyorum.Benim haddime düşmez. Diyorum ki;eğitim kapısına gelmiş genç kızlarının başında ki örtüyü çekip çıkarmak hiçbir mantığa sığmaz. Ama bakıyorum ki,iletileriniz sadece beni eleştiriyor. Kişisel olan yaklaşımlar yada benim zihniyetim(!) mi burada tartışılan yoksa...
-
MELİS KAYA...evet benim babam bir kere öldü,13 yaşındaydım!
Dostum ben Kaya'nın biyografisini vermedim.Sadece toplumsal hayattan sanat yaşamına uzanan etkileri anlatmaya çalıştım.Sizn için doğru olan siyasi erkler için yanlış olabilir,bunu Kemal yazılarına Kaya'da şarklarına yansıtmıştır.Demek istediğim buydu. Sizin düşüncenizde Kaya bir bölücü ise bırakalım öyle kalsın. Saygılar.
-
DOKTOR..
yaf doktor,siz doktorlar niye bu kadar havalısınız
-
KAPINI ÇALAN KİM OLSUN..?
geldiğinde adresimi ver dostum gelürse çıkmaz bi daha
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
hım,düşünmem gerek offfffffffff yoruldum
-
Seni Sana Sorsalar Söyleyeceğin İlk Şey Nedir
bana saatlerce şiir okuyup seni seviyorum diyen birine "hadi ya" diyecek kadar duygusuz
-
Alttaki üyeye mrk ettiğin şeyleri sor
seni sefmeyen ölsün,ölsün hey sen uyur musun
-
Alttaki üyeye mrk ettiğin şeyleri sor
bayılırım,bayılırım tüm bölümlerini ezbere bilirim sen beni sever misin
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Yayamaz Kayımca,bursercan,angel,direniş,yakışıklı,domuzbağı,rua,dünyahepimizin,merve,qua zimilo,radya,sarılalem,demirefe,gugukcuk,suheda,denizkızı....offfffffffff listede çok kişi var ben en iisi hepinizden alam mavi olmayan gökyüzün verem tüm çiçekleri zira o çicekleri satıp para kazanmalı
-
Faili Meçhuller...
Ben ne anladığımı özetleye bilir miyim(sadece sizin düşüncelerinizden) Siz diyorsunuz ki,Kontgerilla'yı onaylamıyorum,yaptıklarına doğru demiyorum.Ama onu gereklilik olarak görüyorum. Lütfen,Davos'a birkez olsun benim hatırım için dönüp,doğru mu yanlış mı anladığımı yazın.
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
Bakınız,bu çok daha açıklayıcı bir tanım.Bir köşeye yazdım Siz kızmayın,ben sizi dinlerim Size sinir yakışmaz sevgili dostum.Düşünemiyorum sinirli halinizi.Kevin efendiyi görürsem söylediklerinizi iletirim. Tabi ki,inanıyoruz herşeyin daha güzel olacağına...varsa yanlışlar bu sadece birilerinin değil,hepimizin yanlışıdır.Umut fakirin ekmek kapısı,sabır da bizim kaderimiz. Teşekkür ederim.
-
Doğrulayanlar...öldürülenlere hesap verelim.
Sevgili Gugukcuk, Yazdıklarınızı büyük bir keyifle okudum.Karşımda anlaşılması gereken düşünceler varken,bana düşen tüm cümleleri kendime yüksek sesle okumaktır.Teşekkür ederim. Sevgili dostum, Biz küçükken tüm siyahilere yamyam derdik.Şimdi diyeceksiniz ne var bunda? Bana o zaman sorsaydınız.Hiçbirşey derdim.Şimdi sorarsanız çok şey. İzlediğim filmlerde,güldüğümüz komedilerde,okuduğumuz kitaplarda nedense hep yerlilerin birer yamyam olduğu öğretildi.Verilmek istenen buydu.Öğrenilmesi gereken,empoze ediilendi. Ben de o empoze edilenlerden olsa gerek,"yahu bırakın yamyam bunlar" deme gafletine düşmüştüm. Beşinci sınıftaydım o zaman.Çok sevdiğim,değer verdiğim bir abi bana şunu demişti; "sen ne dediğini hiç düşündün mü?" Ben bu sözlerin anlamını yedinci sınıfta çözdüm.Anavatanı işgal edilen,öldürülen,katledilen halklar bize yamyam olarak gösteriliyordu. Emperyalizm böylesine basit gülünçlüklerle bize kendini kabul ettiriyordu. Biz de yine o yüksek dehamızla düşünme zahmetine girmeden kabul ediyorduk. .............. çok ilginç sevgili forumdaşım,yazdıklarınızı okuyunca ilk aklıma gelen nedense buydu. öte yandan ikilem arasında sıkışıp kalan bana,bu cümleleriniz çok iyi geldi.Camus'un iki ırkı ile başladık,siz üçünçü ırkı gördünüz.Ben ısrarla o ırkı görmemezlikten geldim,siz düşünceleriniz ile o ırkın varlığını bana hissettirdiniz.Şöyle geçenlerde sitelerde dolanırken,Eliota dair şu söz beni saatlerce düşündürmüştü. "Hiçbir zaman gökten gül yağmaz, daha çok gül istersek daha çok fidan dikmemiz gerekir." Gülü sadece dileyen bizler,fidan dikmeyi akıl edemeyiz.Tam biz bu akılsızlıklarla zaman öldürürken,birileri o fidanı kanıyla sular. Teşekkür ederim,bana o fidanı kanıyla sulayanların varlığını birkez daha gösterdiğiniz için Bir de çok güzel bir tespitiniz vardı;"Felsefe seçenekler sunar,insan seçer" Platon,devlet doğal bir yapılanmadır der,Aristotales anlayış ise yapmalardan ibaret bir devlet seçeneğini bizlere sunar,yerini belirlemek ise bizde düşer. ............. Korkular,korkular,korkular....ne kadar da haklısınız! Yaratan cennet ile korkuyu kullanır,devlet yasaları...yığınlara kalan ise boyun eğmek! "Korku"nun kendisinden bile korkuyorum. bu kadar güzel düşüncelerin üstüne eklenecek ne olabilir ki,özellikle yukarda ki cümlelerinize...madem Sokrates dedik,bakın beni kendi savunmasında en çok düşündüren cümle; "Güçlük, dostlarım, ölümden kaçınmak değil, ama haksızlıktan kaçınmaktır; çünkü o ölümden daha hızlı koşar. Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim." Tam burada kesmeyi düşünüyordum ki,birden bire aklıma şu söz geldi. "20 yaşındayken dünyayı kurtaracağımızı düşünürüz.70 yaşında da bunu düşünürüz.Ama geç kalmışızdır."Ezberimde olan cümleleri yazdım,yorum farkı olabilir. Kimin söylediğini de şimdi anımsayamıyorum. Çok da önemli değil kimin söylediğinin,önemli olan bu gerçekte yatan acı...sevgiler.
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
Sayın Semazen, diyerek ne kadar da kendi düşüncelerinize takılı kaldığınızı göstermiş oldunuz.Ben sadece yazdım,siz öfke ile beni eleştirme yoluna gittiniz.Üzüldüm. Ben kimsenin tuzağına düşmedim.Zihniyetim kimsenin tarağından geçmedi. Hangi dayatma?Siz o dayatmaya zaten beni tanımdan bana sunarak kendiniz düşmüşsünüz. pardon,ben ne yazdım ki siz bunu yazma gereği hisettiniz? Fettulahçılar yada başkaları beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Benim samimiyetimi sorgulayacağımıza,gelin de beraber neden Laik abiler örtüye hayır derken Sünnilere işleyen toplumsal düzenlemeler ses çıkarmazı anlamaya çalışalım. ne dersiniz?ayrıca beni suçlamak yerine de yazın gerçeklerinizi,biz de görelim.
-
MELİS KAYA...evet benim babam bir kere öldü,13 yaşındaydım!
Samimiyetime güvenip güvenmeme konusunda özgürsünüz.Ben düşündüklerimin farkındayım.Düşündüklerimi yazıyorum.Bu da bana yeter! İnsan kimliği, düşüncesiyle yaşadığı zamanın ve nefes aldığı coğrafyanın ürünüdür.Ahmet Kaya'nın PKK olarak aynı safhada görmenize neden olarak gösterdiğiniz o şarkılara biraz da bu noktada bakalım. Ben önceki iletim de bunu belirtmiştim.Bakınız,sadece Kaya için geçerli değil bu.Namık Kemal'i hiç okudunuz mu bilmiyorum.Onu okurken ben hürriyeti dolu dizgin yaşarım.Hürriyet özellikle Abdülhamid döneminde yasaklıdır.Hürriyetin bedelini ödeyenlerden biri de Namık Kemal'dir.Hürriyeti özel kılan dönemin yasaklarıdır,hürriyeti bu kadar güzel düşüncelere döken de Kemal'in ödediği bedeldir. Bedel kelimesini çok kullanırım.Bu sadece sanalda değil,gerçek hayattta da sürekli tekrarladığım bir kelimedir.Sizler buna ajitasyon diyorsunuz!Bense "insan gerçeği" demekle yetiniyorum.Bedel ödeyen insanla verilecek hesaplar,sağlıklı düşünen bedenlerle güzelleşecek bir dünya.... Neden mi bunları yazdım.Şimdi dilerseniz Kaya'nın geçmişine beraber göz atalım...hem yaşanan anı hem de yaşanılan coğrafyanın,bedellerle neye dönüştüğüne bakalım. Ahmet Kaya,Malatyalı bir ailenin çocuğudur.Ruhi Su tutkunu olan Kaya bağlaması ile birşeyler yapmaya çalışır.Aile içinde çalınan bağlama zaman zaman önemsenmese de kendine sahneler de yer bulur. Yetmişli yıllardır.Toplumsal çatışmanın en yoğun yaşadığı bir dönem de Kaya ailesi ile beraber İstanbul'a gelir.Yine tutkusu bağlama,üstadı Ruhi Su'dur.Seksenli yıllarda daha çok ailevi sorunlarla karşılaşan Kaya,en verimli olduğu bu dönemde de kendini beğendirmez. Ve arkadaşlarının desteği ile ilk albümü çıkar."Ağlama Bebeğim"... işte ilk yasak.Kasetleri daha kendine yer edinmeden yasaklanır,toplanır.Daha sonra Danıştay kararı ile "zararlı olmaktan" çıkar,sertbest kalır... "Ağlama bebek, ağlama sende Umut sende yarın sende. Yağmur gibi gözlerinden akan yaş niye, Bu suskunluk, bu durgunluk, sıkıntın niye..." süreç zorludur,çatışmaların haddi hesabı yoktur.Bir taraftan sağ-sol diye birbirine kırdırılanlar,diğer taraftan açlık...ve yine şarkılarla kendine yer edinen umutlar. Daha sonra ikinci albümü gelir."Acılara Tutunmak" "...Uçurumlar ki sende büyür Dağdır ki sende göçer Ben bayram derim çiçek derim Çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim Gül yanaklı çocuğa benzer Yinede oğlunu yitirmek ne garip şey anne Her kavgada ölen benim Bayrak tutan çarpışan Her kadın toprağı tırnaklı*********** Doğurur beni Özlem benim kavga benim aşk benim Adı başka sesi başka Nice yaşıtım Koynunda çiçekler Çicekler içinde yeni bir ülke getirirler" Nevzat Çelik,tutukludur.İdamla yargılanıyordur.Şafak Türküsü,yarım kalmış bir kavganın korkusudur.Ahmet Kaya'nın dilinde bu türkü,idamı bekleyenlerin,tutukluların ve onları bekleyenlerin ağıdına dönüşür. "An Gelir" ile devam eden serüven,"Yorgun Demokrat" ile devam eder.Yusuf Hayaloğlu vardır artık.12 Eylül'ün sancıları içten içe yaşanır.Bedel ödeyenler ödedikleri bedel ile kıvranırken,toplum korkaklaşır. ...... v e sonrası. Ahmet Kaya devamında ki albümler ile yaşadığı topluma ayna olmaya devam eder.O artık bir sakıncalıdır.O artık toplumun tüm kesiminin dıygularının anlatıcısıdır.O artık bir muhaliftir. Sistemi onaylamaz.Sistemle sürekli başı derttedir.Kum Gibi,Ağladıkça...dilden dile dolaşır."Protest müzik"onunla anılır hale gelir. Ahmed Arif ile "oy havar" der,Yusuf Hayaloğlu ile "biz üç kişiydik" Yargılanır,yasaklanır ama şarkılarıyla kimliğinden ödün vermez.Onun kimliğinde "kardeşlik" vardır.İnanın ki dostum,bu kelimeyi en çok Kaya ile duydum.O en sahipsiz olduğu zamanlarda bile "TÜRK-KÜRT" kardeştir der. Müziğinde toplum vardır,ülkemizin geçirdiği süreç vardır.O toplumsal gerçeği ile yazar,söyler...bağlamasında sistemi eleştirir,halkları değil. Gazeteciler Derneği’nde yaptığı konuşmada “Kürtçe bir klip çekmek istiyorum ve bunu yayımlayacak bir televizyon kanalı arıyorum” deyince sözde vatanseverlerin öfkesine tutulur.Ülkesinden ayrılmak zorunda kalır.Tek dediği Kürt realitesi iken demedikleri ile de yargılanır. Radyolarda Kaya yasak,TV de Kaya yasak. O kadar acımsaız işler ki süreç,Kaya bugün onu sahipleneler dahil olmak üzere herkes tarafından yalnız bırakılır. Kimse onu anlamadı,yabancılaştırıldı.Daha önce de yazdım,şimdi de yazıyorum. "Kaya bölücü değildi.Son dönem de ki şarkısını da göstereceksiniz,ben de derim ki;onu PKK'ya iten bizleriz." Kaya bedel ödedi.Onun yaşadıklarını benim vicdanım kabul etmiyor.Yazık oldu! Kaya'nın dine bakışına gelince... İnanç benim için de özeldir.Ahmet Kaya'nın dine bakışı değil,saygısı beni ilgilendirir.Ben onu bir programda dinlemiştim.Dine olan yaklaşımını kırgınlıkları ile dile getirdi.Ama hiçbir şekilde inananları saygısızlıkla es geçmedi. Demiştiniz ya, "PKK bu ülkenin gerçeği,ister onaylarız ister onaylamayız;bölge de bir çocuğu asker diğer çocuğu dağda olan o kadar çok kişi var ki!"arasında ki alakayı anlamadım. Hemen açıklayayım.Ahmet Kaya biliyordu ki;bölgede dağa çıkanın annesi aynı zamanda asker annesiydi.Kimbilir,herkesin es geçtiği bu gerçek,bir Kürt olarak onun da canını acıtmıştır.Bunu da yazmıştır. Son albümün de "ya beni sararsa memleket hasreti" demişti.Memleketinde ki hasret ödediği bedelde kaldı.
-
ORTA ÇAĞ KARANLIĞI İKTİDARDA
Değerli forumdaşım,siz anlamadınız deseniz de beni,inanın ki ne demek istediğinizi çok iyi anladım.Verdiğiniz örnekler de bana "doğru anlamışım" dedirtti.Verdiğiniz örneklere ben şimdi onlarca örnekle devam edebilirim.Bakınız,ben de üniversite de okurken,çok kısa süre de olursa,İslami anlayışla kendini ifade eden öğrenci evlerinde kaldım.Orada verilen zihniyetti,orada ki insanları da çok iyi bilirim. Bir insana yapılabilecek en büyük haksızlık,onu düşünmekten ve tepki vermekten alıkoymaktır.Siz bunu bir disiplin adıyla kültüre dönüştürürseniz,o zaman birilerinin bu gidişata dur demesi gerekir ki;bunu yapacak olan da "düşünme ve tepki gücünü" kaybetmeyenlerdir. Bakınız,cemaat kültürü dedik,hemen akaibin de düşünme ve tepki koymayı ekledik. Sakın kimse yazdıklarımı bir çıkarım yada genelleme olarak algılamasın.Burada A veya B kişisini eleştirmek değil amacım.Sadece düşündüklerim. Düşünme yada tepki koymak,işte Ortaçağ zihniyetinin bitti yer.Düşündüğünüz zaman sorgularsınız,görürsünüz.Tepki koymanız ise varlığınızı pekiştirir.Bakınız,Ortaçağ zihniyetine... Kilise devletin çok çok üstünde.Din vicdanken kendi içinde bir bakmışsınız ki paraya dönüşmüş. Kendi dışında ki tüm gerçekleri yok sayan doğmalar,kendi dışında ki hiçbir güce geçit vermeyen erkler...işte karanlık,işte ortaçağ. Asıl karanlık nedir diye defalarca sordum kendime.Cevabım,karanlık cehallettir.Cehaletle beraber gelen suskunluk,kabullenme... ORTAÇAĞ ZİHNİYETİ BELKİ DE BUNUN İÇİN CEHALETİN BAYRAĞA DÖNÜŞTÜĞÜ ZAMANLARDA İNSANA DAİR TÜM DOĞRULARI EZİP GEÇMİŞ,SADECE KENDİ DÜNYASINDA DOĞRULAR YAZIP KALMIŞTIR. Ve bu zihniyetin adı sadece Ortaçağ değildir.Zira tüm yasakların adı da bu zihniyettir. Daha önceki iletim de İran demiştim.Bakınız,orada ahlak polisleri vardır.Kadının saçı ahlaksızlıktır.Bu tür bir zihniyet,yine yasakların ve kendine dair doğruların işlediği ortaçağ zihniyetidir. Aynı şekilde bizim ülkemiz de de buna benzer bir durum var.Bu sefer sistem üniversite kapısında işler.Başınız kapalı giremezsiniz.Bu da ortaçağ zihniyetidir. Dostum,eğer çağdaş yaşam kurallarının ölçütü kıyafet ise,o zaman ben susarım.Yok eğer düşünce ise o zaman ben de bu çağdaş olma durumunu sorgularım. Dün ile bugün aynı değildir.En azından dün yaşadıklarınız bugün itibariyle anıdır.Bugünü dünden ayıran giydiğiniz kıyafet değil düşüncelerinizdir. Bakınız,inancın kendisini sorgulamak(başörtüsü farz yada değil...)ile inancın sınırlarını belirlemek birbirinden farklıdır. İnsan Hakları Uluslarası Sözleşme de "vicdan özgürlüğü" temel özgürlüklerden biridir.Vicdan özgürlüğünde birey kendi inancını yaşar ,inacını yaşayan bireyi de devlet korur. Bu kadar basit. Zor olan galiba,hepimizin kafasını karıştıran "sınırllar" Vicdan özgürlüğünün sınırı nedir? Bunu Cyrano yazmış,ben de yazayım. "başkasının özgürlüğünün başladığı yer" Yazdıklarınızı okuyunca,şu son dönemin popüler "mahalle baskısı" kullanımı aklıma geldi.Galiba demek istedikleriniz de biraz bu.Önce topluma belirli değerler aşılanır.Toplum bunun farkına varmaz.Bir bakarsınız ki,zihniyet aşılanan değerle beraber siyasi bir otoriteye yada yaşam biçimine dönüşmüştür. Bu da bir korku değil midir?Haklı yada haksız. .................... Laiklik,din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.Bu en basit,en kabul edilen tanım.Laiklik,hiçbir dini ön plana çıkarmaz,din endeksli bakışlarla düzenlemeler yapmaz. Sadece bu tanıma bakarak ben "Laik bir ülke değil Türkiye" derim. Bunun yanında "Laiklik" kavramının düşüncelerde ki yansıması da oldukça önemlidir. Etyen Mahçupyan bir yazısında Laiklik ile ilgili olarak şunları yazar; "Ne var ki her kavram gibi laiklik de sahip olduğumuz zihniyetin içinde şekillenir. Eğer bu zihniyet demokratlığa çok yatkın değilse, `laiklik` kelimesi kullanılmaya devam edilse de, kavramın içeriği ve işlevi değişecektir. Nitekim nasıl demokrasiden hiçbir biçimde nasibini almamış bazı rejimler kendilerine `demokratik cumhuriyet` deme gereği duymaktaysalar; aynı şekilde demokrat bir laikliği hazmedememiş toplumlar ve devletler de kendilerini ille de `laik` olarak tanımlayabilirler ve bu `laikliğin` bizatihi demokratlık olduğunu iddia edecek kadar cahilane bir tutum içinde olabilirler." ve şöyle devam eder; "Böylece `bizim dünyamız ve hayatımızın` ne olduğu, nasıl bir şey olduğu sorusuna geliriz. Laik kesimin çoğunluğu bunu `modern` ve `çağdaş` kelimeleri ile betimlemeye çalışırlar. Söz konusu kavramlara atfedilen içerik ise dinsel inançlarından uzaklaşarak `aydınlanmış`, Batılı hayat tarzını benimseyerek `ileri` bir medeniyet seviyesine ulaşmış olmayı ifade eder. Dolayısıyla `laik` olmak bir kimlik sahibi olmak demektir... Öte yandan `laik` kişi, bir önceki cumhurbaşkanının vurgulamaktan hoşlandığı üzere `olunması gereken` kişidir. Bu `laik` olanla olmayan arasında `doğal` bir hiyerarşinin mevcudiyetine işaret eder. Diğer bir deyişle `laik` olanla olmayan arasında eşitlik söz konusu olamaz; çünkü biri ileri öteki geridir. Böylece nötr bir hakemlik kurumu olarak laiklikten çıkıp, çağdaşlığın belirtisi ve taşıyıcısı bir kimlik olarak laikliğe varırız. Kimlik ise her zaman bireyi aşan grupsal bağları ima eder. Dolayısıyla Türkiye`de laiklik aynı zamanda yeni bir cemaatleşmenin dinamiği ve kıstası olarak işlevselleşmiş ve kendisini muhafazakârların `üzerinde` bir konuma oturtmuştur. Bütün bu bakış açısının rasyoneli ise insanlık tarihinin `çağdaşlaşmaya` dönük bir ilerleme olduğu ve bugün geri olanların yarın ileri olanlara benzeyeceği inancıdır. Öyle ki tarihin bu yasasını kabul etmemekte direnenler, örneğin başörtülüler; ancak irticaî bir unsur olarak değerlendirilebilirler." Bakın,özellikle dikkatinizi çekmek istediğim şu; "Laiklik kavramı sadece bir tanımlamanın kargaşasını yaşamıyor ülkemizde.Aynı zaman da bir kimlik,aynı zamanda bir ayrışma aracı.Ötesinde ise olmayan bir demokrasinin çıplak kalan ironisi." Değerli dostum, inanın ki gerçek anlamda demokrasinin ve demokrasinin işlerliğinde olacak Laikliğin olduğu bir ülke de "mahalle baskıları" olmaz. baskının olmadığı yerde,toplum neyi yaşamak istiyorsa ona doğru yön alır. Kaldı ki,kalkıp da "birileri etkilenecek o örtüden" mantığıyla bir genç kızın giydikleri üzerinden teoriler üretmek de cehalettir.Bağnazlığın kendisidir. Aslında önce kendi ülkemizden başlayarak Laikliğin ne olduğunu yazmak gerek. Laiklik dedikten sonra insanı olması gereken yere koymanın ne demek olduğunu yazmak gerek. bakınız,Şahin ile uluslararsı hukukta tartışılan başörtü yasağını onaylayan AİHM'nin kararına,Kevin Boyle şu cümleyle özetliyor; "Leyla Şahin kararı, AİHS'ye aykırı" "Eğer konu BM İnsan Hakları Komitesi'nin dikkatine getirilirse, hüküm farklı olabilir mi? BM farklı bir tutum alırsa AİHM kararının hükmü ne olur? " şeklinde ki soruya şöyle yanıt veriyor; "Türkiye BM İnsan Hakları Komitesi'nin yetkisini tanıyan protokolü henüz onaylamadığı için bu teorik bir yaklaşım olacaktır. Şu an itibarıyla, BM Komitesi'ne Türkiye'den hiçbir şikâyet yapılamaz. Ancak sanıyorum şunu söyleyebiliriz, eğer Komite'ye bu konuda bir şikâyet iletilebilirse, kararın farklı olması muhtemeldir. Geçtiğimiz günlerde Komite, Özbekistan'dan yapılan benzer bir müracaatta din hürriyetinin ihlal edildiği kararını verdi. Taşkent Devlet Enstitüsü'nde dil öğrenimi gören Raihoan Hudoyberganova, dinî inançları dolayısıyla başörtüsü takıyordu. Kamu alanlarında dinî elbiseleri yasaklayan yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi üzerine enstitüden uzaklaştırıldı. BM Komitesi, hükümetin mezkur kişinin dinî inançlarına müdahalesini meşrulaştıramadığı ve yasağın dinî inançları yüzünden kişiye baskı oluşturduğu hükmüne vardı. Komite bu yaklaşımın BM Sivil ve Siyasi Haklar Milletlerarası Sözleşmesi'ne aykırı olduğu kararını verdi. BM'nin farklı bir karar alma ihtimalinin diğer bir sebebi ise, Komite'nin AİHM'nin Şahin davasında kullandığı "devlet lehine takdir" ya da "takdir marjı" gibi doktrinlerinin bulunmamasıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki, İnsan Hakları Komitesi bir mahkeme değildir, herhangi bir ülkeye yönelik ancak bağlayıcı olmayan tavsiyelerde bulunabilmektedir. Mahkeme, kararında Şahin'in üniversiteye kaydolurken başörtüsü yasağından haberi olduğunu ve başörtüsünü çıkartmasının kendisinden talep edilebileceğini bilmesi gerektiğine işaret ediyor; ancak başörtüsü yasağının Türkiye'deki bütün üniversitelerde uygulandığına değinmiyor. Kanunun hem özel hem de devlet üniversitelerinde uygulanıyor olması bence önemli bir nokta. Mahkeme'nin Şahin'in inançları gereği yurtdışına giderek eğitimini orada tamamlamasının dışında herhangi bir alternatifi olmadığını vurgulamaması talihsizlik. Eğitimini ikmal etmek için herkes Viyana ya da New York'a gidemez. Şahin'in avukatları bu noktaya işaret etti; ancak Mahkeme bu itirazları değerlendirmedi. Mahkeme'ye göre Şahin'in bir başka seçeneği daha vardı, o da başörtüsünü çıkarmak. Karara göre uzlaşması gereken devlet değil, Şahin'dir. Demokratik bir toplumda buna ihtiyaç olmamalı. " özellikle bunu beraber okuyalım.... söyler misiniz bana,inandığını yaşamakla onu başkalarına dayatmak arasında ki farkı nasıl belirliyorsunuz? insani hakları kendi yaşam alanınızda tehlikeli olarak görüp yoksaymayı sadece yavaşça empoze edilecek düşünceler ile mi açıklıyorsunuz? ilk sorunun cevabını gerçekten merak ediyorum.
-
MELİS KAYA...evet benim babam bir kere öldü,13 yaşındaydım!
Unutmayacak bir başka gerçeği de hatırlayalım isterseniz; "PKK bu ülkenin gerçeği,ister onaylarız ister onaylamayız;bölge de bir çocuğu asker diğer çocuğu dağda olan o kadar çok kişi var ki!" Düşünün isterseniz,yabancı kıldıklarınızı.Anlamadıklarınızı. Ahmet Kaya,öncesin de Kürtçü değildi,bana dağa teşvik diye o parçaları göstermeniz,özür dilerim ama çok da doğru bir yaklaşım değil. O şarkıları herkes sahiplendi. O şarkıların sözlerinin sahibi de kendisi değil. Kaya,bugün ne için konuşuluyor sizce? Hangi vakit dediğiniz şarkılardan yargılandı. Hiçbirimiz çocuk değiliz,Kaya'yı bölücü yapan Kürtçe klip isteğiydi. Var mı bunun mantığı?
-
BAHAR BAYRAMI NEVRUZ KUTLU OLSUN!…
Nevruz,newroz,diriliş...adı ne olursa olsun,siz nasıl anlarsanız anlayın;bahar benim için hem direnmektir hem de herşeye rağmen yeniden dirilmektir.
-
Mavi olmayan gökyüzü ile röportaj Yayında !
ama benim kullanıcı resmim de Sünger Bob,ordan çakmazlar mı senin avartarda bebek var bi kere ben seni erkek sanmıştım Erbay,şaka yaptı hemen yayınlayın MINEU'nun röportajını....
-
Alttaki üyeye mrk ettiğin şeyleri sor
özleyemediğimi cedrici sever misin
-
BAHAR BAYRAMI NEVRUZ KUTLU OLSUN!…
teşekkürler.
-
BAHAR BAYRAMI NEVRUZ KUTLU OLSUN!…
....................... Sayın Dünyahepimizin,Cyrano ve diğer forumdaşlarımızın cümleleri ile değil,sizce "ırkçılık kokan" kendi cümlelerimle beni eleştirmenizi isterdim. insanı yok sayan hiçbir değeri kendi düşünce alanıma sokmadım,sokmam da!Sadece anlamaya çalışırım.Sizin de tepkinizi anlamaya çalıştım,ama anlamadım. teşekkür ederim.
-
BAHAR BAYRAMI NEVRUZ KUTLU OLSUN!…
Değerli dostum, ya bana "...basitliklere ve kendi dünyalarına boğulmuşlara inat;" şeklinde ki düşüncemin neden altını çizdiğinizi yazın yada bırakın ben yazdıklarımla yetineyim. Nevruz,ne sizin ne de benim düşüncelerim tekelinde değil,bu özel günü sadece umutla yazdım;geçmişin yanlış siyasetileri yazılacaksa;onu da yazarım. Bu eleştirinize inanın ki,anlam veremedim.
-
AŞK / ELİF ŞAFAK
Bakın şimdi hatırladım. Ne güzel bir aşktır bu aşk.Meriç gözlerini kaybettiğinde önce korkar,ben bittim der.Sonra bir bakar ki,daha bir güzeldir artık kalemi. Ama hayatının kaynağını yitirdiğinde,yüreğinde ki ışığı da yitirmiş o güzel kalem.Asıl bittiği an,ışıksız kaldığı an...