mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
SİYASET,SİYASET,SİYASET....SİYASETE SUNULAN KURBANLAR VE ACI!
Savaş, Çeçenler ve mültecilik Çeçenistan’da savaş, 1994-1996 süresince 1. Savaş olarak, 1999 ekiminden başlayan ve bugüne uzanan süreç itibariyle de 2. Savaş olarak adlandırılıyor. Çeçenlerin göç ve mültecilik olgusuna damgasını vuran da 2. Savaş süresidir. 1999 yılındaki bu sıcak çatışmaların ve Rus ordusunun (bizlere ve özellikle de Kürt halkına hiç yabancı gelmeyecek olan) sivil halka yönelik baskı ve sindirme harekatının ardından, “yüzbinler”le ifade edilen Çeçen’in öncelikli olarak yakın ülkelere doğru göçü ve mülteciliği başladı. Türkiye’de ise Çeçen mülteciler, İstanbul’un Anadolu yakasına kurulan üç ayrı kampa yerleştirildi: Beykoz, Ümraniye ve Fenerbahçe. Türkiye’ye 1999’da yani 2. Savaşla birlikte gelmeye başlayan Çeçen mültecilerin sayısı 2002 yılı itibariyle 1500’ü geçti. Devam eden savaş ve Rus ordusunun sivil halka malum yöntemlerle saldırması nedeniyle genellikle hiçbir mülteci Çeçenistan’a dönmek istemiyor. Çeçenistana’a dönen ve dönmek isteyen az sayıdaki unsur ise savaşmak için geri dönüyor. Türkiye’de kalanların ise resmi bir mültecilik statüleri, dolayısıyla da hukuki bir güvenceleri yok. (Zaten avrupasever TC devleti, mültecilik statüsünü yalnızca Avrupa’dan gelenlere tanıyor.) İkamet için izin başvurusunda bulunan 1000’den fazla Çeçen var ama sadece 40’ı izin alabilmiş. Ama fiili olarak hepsi birer mülteci. Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar çoğunluğu oluşturuyor çünkü, eli silah tutanların çoğu mültecilik çilesi çekmek yerine Rusya’ya karşı savaşmayı yeğliyor. Çeçen mülteciler karşısında Türkiye’nin takındığı ketum tutumun nedeni ise “Türk-Rus dostluk ilişkileri”nin yani ticari anlaşmaların ve çıkar ilişkilerinin zedelenmemesi…(alıntı) Siyasi hesaplara kurban olarak sunulan insanlar ve buna seyirci kalan insancıklar!Mülteci olduğunuzu düşünün ve susun!
-
SİYASET,SİYASET,SİYASET....SİYASETE SUNULAN KURBANLAR VE ACI!
Somali'de Savaş Mersin'de Mültecilik, Değişmeyen Yoksulluk, Mersin'de beş odalı bir otelde kalan 62 mülteciden Jamal: “Somali’den savaş, politik sorunlar ve yoksulluk yüzünden kaçtık. Bize iyi bir yaşam sunacaklarını söylediler. Hiçbir şey vermediler."Güneyde imece gazetesi - Mersin Somali’de kabileler arasında yaşanan savaştan kaçan 62 mülteci, otogar yakınındaki otellerde ağır yaşam mücadelesi veriyor. Emniyet Müdürlüğü’nce civardaki bir otele yerleştirilen mülteciler, Mersin’deki yeni hayatlarının üçüncü ayında, küçük odalarda, parasız, gıdasız ve elbisesiz yaşıyor. Bebekler süt, hastalar ilaç, hamile kadınlar bebekleri için yeterli gıda bulamıyor. Muhabire tercümanlık yapan 20 yaşındaki Muhammed Jamal, Türkiye’ye sığınırken kendilerine iyi bir yaşam vaat edildiğini ancak bugünkü yaşantılarının güçlüklerle dolu olduğunu söyledi. Jamal, “Somali’den savaş, politik sorunlar ve yoksulluk yüzünden kaçtık. Bize iyi bir yaşam sunacaklarını söylediler. Hiçbir şey vermediler” dedi. Açlık ve soğuk şartları zorlaştırıyor Yaşadıkları barınma sorunu yüzünden yaşlıların ve çocukların sürekli hastalandığını belirten Jamal, “Bize iyi yiyecekler vereceklerini söylemişlerdi. Ancak yapmadılar. Kaldığımız yerler soğuk, sıcak su yok, birçok kişi hasta oldu. 5 odalı ev verdiler. Halı yok, soba yok. 62 insan buraya sığar mı?” dedi. Barınakların soğuk olması nedeniyle güneşli havalarda sokakta oturduklarını belirten Jamal, son beş gündür düzenli yemek yiyemediklerine dikkat çekti. Jamal, “Çevrede yaşayan insanlar olmasa sorunumuz daha büyük olurdu. İnsanlar bize yardım etmek istiyor. Ancak güvenlik nedeniyle bize yaklaşmalarına fazla izin verilmiyor. Yardım yapan bazı kişiler var. Sonuçta aynı inanca sahibiz. Onlara teşekkür ediyoruz” diye konuştu. "Yetkililer bizimle ilgilenmiyor" Sorunlarını her fırsatta yetkili makamlara ilettiklerini ancak karşılık alamadıklarını belirten Jamal, bu amaçla geçtiğimiz hafta yapılan protesto gösterisinin ardından da herhangi bir ilgi görmediklerini ifade etti, “Değişen bir şey olmadı. Yeniden görüşmek de istemiyoruz. Çünkü bir şey yapmıyorlar” dedi. Somalili mültecilerin barınması için belirlenen otel ve Valilik arasındaki sözleşmenin 10 gün önce bittiğini belirten Jamal, otel sahibinin kendilerine kolaylık sağladığını ve sorun çözülene kadar barınmalarına izin verdiğini söyledi. Somalili mültecilerin otel sahibine her fırsatta teşekkür ettiğini belirten Jamal, “Otel sahibi bize yardım ediyor. Bize, ‘istediğiniz kadar kalabilirsiniz’ diyor. Barınabilecek bir yer bulana kadar kalmamıza izin veriyor. Yardımları için mutluyuz” dedi. "Çalışmak istiyoruz" 62 Somalilinin çoğunun çalışabilecek güçte ve yetenekte olduğunu belirten Jamal, çalışma izni olmadığı için iş bulamadıklarını söyledi. Jamal, “İş istiyoruz, bize çalışma iznini soruyorlar. Olmayınca da çalıştırmıyorlar. El becerimiz var, makinelerle işler yapabiliriz. Ben bilgisayar kullanabiliyorum. Çalışmak bizim için zor değil. Ancak bizim Mersin’de çalışmamız, bu durumda mümkün değil” diye konuştu. Kaçabildiği için şanslıLulu ise henüz 18 yaşında. Anne ve babasını kaybeden Lulu, Somali’den kaçabildiği için kendini şanslı hissediyor. Mersin’e sığınan Somalili ailelerin çocuklarıyla yakından ilgilenen Lulu, yaşam ortamlarının iyileşmesi için diğer kadınlarla günün her saatinde çalışıyor. Tek istekleri okul ve oyun Somalili çocuklar, Türkiye’ye ‘yeni bir yaşam’ heyecanıyla sığındı. Ancak onlara göre Mersin’deki hayat ile Somali’deki hayat arasında pek fark yok. Orada savaş yüzünden okula gidemiyorlardı, Mersin’de mülteci oldukları için. Somali’de çatışmalar yüzünden sokakta oyun oynayamıyorlardı, Mersin’de mülteci oldukları için… Abdullah 12 yaşında. ‘Somali’de yaşam çok zor’ diyor. Oyun oynamak, okula gitmek istediğini söylüyor. İsteklerinin mümkün olmadığının farkında. Ancak büyüklerinin ‘çevreyi rahatsız etmeyin’ diye kızdıkları ve oynamalarına pek müsaade etmedikleri futbol topu, Abdullah’ın oyun ihtiyacını az da olsa karşılıyor. Abdullah’ın hedefi ise pilot olmak ve uçmak. "Eğitime ihtiyacım var" 11 yaşındaki Muhammed ise 3 ay gibi kısa bir sürede kendini ifade edebilecek kadar Türkçe öğrenmiş. Konuşmamızın büyük bölümünü Okul eğitimi almak istediği bir dönemde Somali’den göçtüğü için üzgün olduğunu belirten Muhammed, eğitime ihtiyacı olduğunu ifade etti. Her çocuk gibi futbolu seven Muhammed, Fenerbahçe’ye ilgi duyduğunu, Roberto Carlos ve Alex’i izlemekten keyif aldığını söyledi. Sığınmada doğanlar Dünyanın her yerinde olduğu gibi Somali’de de savaştan ve yoksulluktan en çok etkilenenler kadınlar olmuş. Türkiye’ye sığınan kadın mülteciler arasında hamile olanlar, çocuğunu henüz dünyaya getirenler var. Doğum yorgunluğunu üzerinden atamayan bu kadın, henüz doğurduğu çocuğunu sığınılmış yaşamın zorluklarından sakınmaya çalışıyor. Ancak yeterli beslenemediği için, bebeğine gerekli besini veremiyor. Dünyaya henüz gözlerini açan bebek sürekli ağlıyor. Muhammed Jamal, çocuğun annesinden besin alamadığı için aç olduğunu söylüyor. Kocası çatışmada öldürüldü, bebeği Mersin’de doğacak Somali’de bir kabile için savaşan kocasını çatışmada yitiren Halime adlı genç kadın, 6 yaşındaki kızını alarak ateş altından Türkiye’ye sığınmış. Halime, karnında taşıdığı bebeğini bu ay dünyaya getirecek. Hem küçük kızı, hem karnındaki bebeği için endişelenen Halime, çocuklarını iyi şartlarda yetiştirmek istediğini söyledi. Halime, “Somali’ye dönmeyi düşünmüyorum. Belki savaş biter ve her şey düzelirse… Çünkü Somali kocamı aldı. Mersin’de yaşamak da çok zor. Dünyada yaşam kötü. Bebeğimi barışın olduğu, açlığın olmadığı bir yerde dünyaya getirmek istiyorum” dedi. "‘Listede adın yok’ dediler ilaç vermediler" 55 yaşındaki Somalili kadın, söyleşinin yapıldığı saatlerde sığınma yerine geldi. Şeker ve tansiyon sorunu yaşayan kadın, ilaç alabilmek için Toros Devlet Hastanesi’ne gitmiş. Ancak hastane görevlileri, ‘listede adın yok’ diyerek kadının talebini geri çevirmiş. Yaşlı kadın geldiğinde soluk soluğaydı. Morali bozuk ve kızgındı. İlaçsız, sağlıksız geçireceği günler onu kara kara düşündürüyordu. Somalili göçmen ailelerin bebekleri, Mersin’deki zor yaşamdan doğrudan etkileniyor. Bebekler günlerdir beslenemiyor. Süte ihtiyaç duyan bu küçük bedenler, suyla yetiniyor. Vitamin ve protein almak ise imkansız. Bebekler yalnızca, büyüklerinin yardımıyla ezilmiş patates ve makarna yiyebiliyorlar. (FAE/EZÖ) bunu bir kez daha okuyun!
-
SAVAŞ VE BARIŞ...
GANDHİ, TUZ YÜRÜYÜŞÜ VE... SİVİL İTAATSİZLİK Cafer Solgun Tuz; sofralarımızın ayrılmaz bir parçası, yemeklerimizin tadı olan bir nesne. Gündelik yaşamımız içerisinde, gerektiğinde hatırladığımız bir şey. Ama aslında tuz, bildiğimizden ve sandığımızdan daha fazlası demek. Tarih boyunca nice savaşların, isyanların nedeni olmuş. Zenginlik, kutsallık, hatta aşk değerleri atfedilmiş ona. Romalılar, Yahudiler, Tanrı tarafından kabul görmelerini sağlamak için kurbanlarını tuzla arındırmışlar. Dinler için de büyük önem ifade etmiş tuz; Müslümanlar tuzu kem gözlerden ırak olmanın sembolü sayarken, Hırıstiyanlar tuzun şeytandan koruduğuna inanmışlar. Tuz yürüyüşü... Tuz, aynı zamanda sivil itaatsizliğin efsanevi ismi Mahatma Gandhi'nin eylemiyle de özdeşleşmiştir. 12 Mart 1930'da Mahatma Gandhi, İngiliz sömürgecilerinin koyduğu 'tuz vergisi' uygulamasını ve İngilizlerin Hindistan'daki tuz tekelini protesto etmek için bir yürüyüş başlattı. Gandhi, bulunduğu Guceyrat Eyaleti'nin Ahmetabat kentinin, 388 km ötesindeki Dandi kasabasına doğru başlattığı yürüyüşünde, kasabaya 6 Nisan günü ulaştı. Gandhi bu yürüyüşü gerçekleştirdiğinde, 61 yaşındaydı. Yürüyüşünün sonunda Gandhi, elindeki tuz topağını binlerce kişinin tanıklığında parçaladı. Mahatma Gandi'nin eylemi, Hindistan'da geniş kapsamlı bir sivil itaatsizlik dalgasını başlatmış, bağımsızlık mücadelesinin de dönüm noktasını oluşturmuştu. Barış ısrarı Gandhi bir ilke, özgürlük ve aynı zamanda barış insanıydı. İlkeli olmak, sahiplendiği davanın başarısı için ne denli olmazsa olmaz değerde ise, buna bağlı olarak özgürlük istem ve davasına içtenlikle, sadaketle bağlılık da aynı ölçüde, ancak Gandi gibi bir kişiliğin şahsında zafer kazanabilirdi. Hiç kuşkusuz Gandhi'nin ilkeli duruşu ve özgürlük davasına bağlılığı, onun barışçıl kişiliğinde çok daha büyük bir anlam ve değer kazanmıştır. Biliyoruz ki tarihte bağımsızlık ve özgürlük davası için yürütülen çok kanlı savaşlar, mücadeleler olmuştur. Bu savaş ve mücadeleler, gerekçeleriyle meşru ve haklıdırlar, tartışma konusu açık ki bu değil. Ancak bu durum, Gandhi'nin yaşam ve mücadele tarzıyla, yaşam felsefesinin, dünya görüşünün farkını, anlam ve niteliğini ortaya koyması bakımından onu ve eylemini daha çarpıcı kılmaktadır. Bu yüzdendir ki Gandhi, dünyadaki tüm barış hareketlerinin hala en büyük ilham kaynağıdır. Onun davasına bağlılığındaki içtenliği ve ilkeli duruşu kadar barıştaki ısrarı, barış hareketlerinin ilham kaynağı olagelmiştir ama, açıkcası ondaki direncin örnekleri çok fazla değildir. Kendi döneminde Gandhi'yi de farklı mücadele yöntemlerine sevk etmek isteyenler olmuştur. Ancak Gandhi, kendi kişiliğiyle özdeşleşen barışçıl yol ve yöntemlerle mücadeledeki ısrarını her zaman korumuştur. Bir bakıma, daha zor olanını, daha uzun soluk ve sabır, direnç gerektireni tercih etmiştir; o, bunun için Gandhi'dir... Sivil itaatsizlik Gandhi'nin mücadele tarzında sivil itaatsizlik, öncelikli bir yer tutar. 76. yıldönümünde Tuz Yürüyüşü, bu yönüyle bir kez daha öğrenmek gereken zengin bir deneyim oluyor. Zira dünyamız, ABD'nin egemenlik politikalarının yol açtığı savaş ve çatışmalarla kanlı bir tarihi süreçten geçiyor. Bir parçasını oluşturduğumuz Ortadoğu coğrafyası, günlük olarak yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği bir kan gölüne dönmüş durumda. Kürt sorunu, barışçıl, demokratik çözüm olanaklarına rağmen inkar ve imha zihniyetindeki ısrar nedeniyle hala büyük acıların konusu olmayı sürdürüyor. Bu tabloyu daha da detaylandırmak mümkün. Sivil itaatsizlik, tam da bu kanlı gerçeklik nedeniyle güncel bir önem ifade ediyor. Savaş ve çatışmalardan, ulusal, mezhepsel sorunlar, çelişkiler yaratmaktan çıkarları olanlar, açık ve kesindir ki halklar ve insanlık değil. Bölgemiz özgülünde baktığımızda bu, çok daha çarpıcı bir gerçeklik oluyor: ABD öncülüğündeki emperyalist egemenlik politikaları, sadece işbirlikçi güçlerin çıkarlarına olabilir. Halkların bu politikaların dümen suyundan kurtulmaları, bu politikaların işlevsiz kalmasının yegane yolu oluyor. Savaşa karşı barış isteminin kitlesel boyutlarda yükselmesi, çok ciddi siyasi sonuçlar yaratabilirdi ve hala da yaratabilir. Savaşa, militarizme, halkları çeşitli biçimlerde birbirine düşman etmeye yönelik politikalara karşı etkin ve etkili kitlesel sivil itaatsizlik eylemleri, barış eylemleri, sanıldığından daha yaşamsal sonuçlar yaratabilecek önemdedir. Bu yüzden Gandhi ve onun kişiliği, mücadelesi, yaşam felsefesi, günümüzde hala öğretici değerini olanca güncelliğiyle koruyor.
-
nyx-fallen angel
Forumuzun Angeli,bak sayfayı çalacağım şimdi senden! Çok tatlı,çok sempatik ve oldukça dürüst! Ha bir de kendisine her ne kadar ''made in turkey'' olmaz desemde kendi ve değerlerine oldukça sarılmış biri! Kocaman sevgiler Sevgili Angel!Seni burada görmek,burada olduğunu bilmek gerçekten de güzel!
-
BÜYÜK YANILGI
Bakın işte bunun için daha çok beklemeliyiz.Hala bu ülkenin aydınları bile demokrasiyi kendi içinde çözümleyemezken,demokrai dediğiniz uygulama alanımız darbelerle kesintiye uğrarken,yarım yanlış anlayışlarla demokrasi nidaları atarken,halkımız susarken ve susturulken,din,ideoloji yobaz,bölücü diye adlandırılırken,bunu çok bekleyeceğiz. Bende demokrasi derim,en iyi olduğu için değil,olması gerektiği için!Maalesef arkadaşım biz demokrasiyi özde değil sözde yaşamaya mahkumuz.En azından şu an!
-
Tuzla'da Yine Ölüm
Tuzla tersanelerinde ölümler bitmiyor. Neredeyse her gün bir işçinin ölüm haberi geliyor. Önceki gün Selah Tersanesi'ndeki işçi Deniz Kaşıkeman'ın üzerine sac düşmesi sonucu ölmesinin ardından dün de Desan Tersanesi'nde Murat Çalışkan isimli işçi hayatını kaybetti. 31 yaşındaki Murat Çalışkan, kaynak yaptığı geminin güvertesine düşerek hayatını kaybetti. Çalışkan, gece saatlerinde çalıştığı Desan Tersanesi'nde, iskeleden, kaynak yaptığı geminin güvertesine düştü. 25 metre yükseklikten düşüp ölen Çalışkan'ın mesai saati bitiminden sonra eve gelmemesi üzerine şüphelenen ailesi tersaneye gitti. Çalışkan'ın cesedi ailesinin tersaneye gelmesinden sonra bulunabildi. Kaptanoğlu Holding'e bağlı Desan Tersanesi'nde yaşanan ölüm gece saatlerinde tersane işçilerini harekete geçirdi. İşçiler gece saatlerinde tersanelerde iş bırakarak eylem yaptılar. Polis ise tersane önüne ve çevresine yığınak yaptı. Aynı günde 2 işçinin yaşamını yitirmesi üzüntüye neden oldu. Son kurbanla birlikte Tuzla tersanelerinde hayatını kaybedenlerin sayısı 96'ya yükseldi. Çalışkan'ın cenazesi, amcasının oğlu Ahmet Çalışkan ile diğer yakınları tarafından Tuzla Devlet Hastanesi Morgu'ndan alındı. Çalışkan'ın cenazesi, bugün memleketi Kahramanmaraş'ta toprağa verilecek. Limter-İş Sendikası yarın 07.30'da Selah Tersanesi önünde bir eylem yapacak. Sendika, tersane önüne tabut bırakacağını ve tersane patronlarına bir şişe kan hediye edeceğini duyurdu. Limter İş Sendikası önceki gün, işçi ölümleri üzerine grev kararı aldı. Sendika, 16 Haziran günü aşağıdaki taleplerle iş bırakacaklarını açıkladı: Tuzla tersanelerinin denetimini sendikamız Limter-İş, TMMOB, TTB, Baro, Çalışma Bakanlığı ve GİSBİR'den oluşan bağımsız bir komisyon yapsın. Ağır ve Tehlikeli İş Kolu Yönetmeliği uygulansın. Taşeronluk sistemi kaldırılsın. 7,5 saatlik iş günü uygulansın. Sigortalarımız ana firma tarafından ve aldığımız ücret üzerinden yatırılsın. Gurbetçi işçilere sağlıklı barınma evleri sağlansın. Sendikamıza tersanelerde temsilcilik açma hakkı tanınsın. Sorumlular yargılansın Tersane işçileri ölümleri Beyoğlu'da protesto edildi. Galatasaray Meydanı'nda basın açıklaması yapan tersane işçileri en son ölen arkadaşlarının temsili tabutunu İstiklal Caddesi'nde taşıdı. Elli kişilik grup, "Artık yeter ölmek istemiyoruz, Sesimizi duyan var mı? Tek tek ölüyoruz" yazılı pankart açtı. Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu, "Devlet yetkilileri can güvenliğimiz başta olmak üzere diğer sorunlarımızın çözümüyle ilgili en ufak bir adım dahi atmamıştır" dedi. Nihadioğlu, işçilerin taleplerini şöyle sıraladı: "İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınsın. Ağır ve tehlikeli iş kolu yönetmeliği uygulansın. İş cinayetlerinin sorumluları yargılansın. Taşeronluk kaldırılsın herkese kadro hakkı tanınsın. Tüm işçileri kapsayan işçi lojmanları kurulsun. Sigorta pirimleri ana firma tarafından ve gerçek ücret üzerinden yatırılsın." (Yeni Şafak)
-
BÜYÜK YANILGI
Sevgili arkadaşım,ben kapatılmaması adına demokrasi zaferi, derim.Neden mi?Çünkü ortada bir halk,bir sandık var!Tabi ki dediğiniz gibi,türban,367 falan bunlar tam bir fiyasko.Katılıyorum!
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Sokakları bugün teslim alan kimdir,söyler misiniz bana!Söyleyeyim mi size,açlık,sefalet.Şaşırdınız değil mi?Emin olun ki bugün bunlar sokakta ise bunun tek nedeni de kendimizi anlayamamızdandır.Ezilmiş,yok sayılmış bir halkım var,susmuş,susturulmuş,susmaya alıştırılmış.korkmuş,korkutulmuş...Açlıkla ****** edilmek istenen,bir çuval unu oya değiştirmek zorunda bırakılmış!bir çocuğun getireceği 5 ytl ile karnını doyurmaya çalışan,emeği ölümle şahlanan bir halk...sonunda bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen ve kendini dizilerde,aşk proğramlarında arayan bir halk...Devam edeyim mi?AB niye sizi rahatsız ediyor?Ben çözüm bizde derim yine.Empati de,saygı da,hoşgörüde ve artık uyanmakta! Hayır Sayın Politika,sokağa dökülen halk öfke doludur.Öfke sağlıklı düşünmeyi olanaksızlaştırır.Eğer varsa bir tepkimiz,neden yakıp yıkma yerine;anlatma,yazma yoluna gitmiyoruz.Keşke diyorum bir defa daha keşke!Benim toplumum,benim insanım susmamayı bilseydi,alanlarda,olması gerektiği yerde haykırsaydı yanlışları.Sokaklarda değil. Daha da ilginç olan bunca açıklamalara rağmen bunu yazmanız.Çok daha ilginçi bunları kıyaslamanız.Bilinçli olan bir halk yada olmayan bir halk!Kullandığı oylar.Bunlar tartışılması,halledilmesi gereken mevzular.Ama burada değil,okullarda,işyerlerinde,evlerde,asker ocaklarında...Ayrıca eleştiri getirdiğiniz nokta eğer sokağa dökülmesi noktasında ise yanlış,çünkü sandığa giden halk ile kendisinden olmayanı görmemezlikten gelmek aynı şey değildir.Ama eğer alanlar ise kastımız emin olun ki alanlar da kim olursa olsun,oradalarsa ben de aynı düşünmezsem de orada olurum. Sayın Politika,bakın halk ile oynamak en büyük yıkımlara davetiye çıkarır.Tabi ki çıksınlar alanlara.Ama Sayın Baykal'ın çağrısında belirttiği bir tepki deği ,insani ve olması gereken yerlerde.Halkın karşı karşıya geldiği bir ülke her şeyini yitirmiştir. Dikkatli olmak lazım! İşte buna hayır derim.Yobaz derken eğer dindarlığı kastediyorsanız,ben derim ki orada olanlar ******* bile değildi.Hiçbir din hele ki İslam böylesi bir katliamı meşru görmez.Orada insanları diri diri yakanlar birer ******(kimse zahmet etmesin diye artık kendi kendimi yıldızlıyorum,yakında yıldız olacağım)dir.Orada insanları diri diri yakanlar,ince hesaplarla sokağa döktürülenlerdir.
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Sayın Baykal insanları sokağa çağıracağına biraz siyaset yapsa!Teşekkür ederim Sevgili İstanbulian!
-
BÜYÜK YANILGI
Birbirinden oldukça farklı iki yorumdan sonra ne yazılabilir ki.AKP kapatılmadı,bence demokrasi kazandı.Bunu söylemek için herhangi bir partinin taraftarı olmaya da gerek yok.Demokrasinin gereği siyasi olan bir partinin hele %47 lik gibi bir oy oranı ile iktidarda olan bir parti ise,bu kabullenemez.Hukuk devleti isek,Cumhuriyet diyorsak o zaman siyasi arenalarda aranmalı çözümler,darbelerde,parti kapatmalarda değil. AM mahkemesi,kapatma kararından önce başta AKP olmak üzere tüm siyasi partileri uzlaşma ve yeni bir anayasaya davet etti.Bu oldukça önemli bir nokta.Uzlaşma,toplumsal mutakabat ve siyaset.Umarım bu ciddiye alınır. Gelelim Laiklik ve AKP ye.AKP iktidar olduğu günden beri Laiklik için bir tehlike olarak algılandı.Peki bu ''Laiklik'' bizim için bu iktidardan önce neydi ki,iktidar sonrası değişen ne oldu.Eğer bu sorunun cevabını alabilsem ben de inanacağım Laikliğin elden gideceğine.Laiklik eğer din ve vicdan hürriyeti ise biz sınıfta kaldık.Dün de geçemedik,bugün de aynı yerdeyiz.Evet biz hala Laiklik derken bile Laikliğe yabancı kalmış bir toplumuz. Laiklik endişelerini anlayabiliyorum,anlamaya çalışıyorum.Ama Laiklik endişesiyle tökezlenmek istenen bir demokrasi anlayışını anlayamıyorum.Halkın iktidara taşıdığı bir iktidarın bu kadar kolay gözden çıkarılmasını anlayamıyorum ve o partiye oy verenlerin ***** ibaret kılınmasını anlayamıyorum. Şimdi düşünülmesi gerekilen tek gerçek bu ülke!Ben bu topraklarda umuda dair olan tüm güzellikleri çocuklarımıza sunacak bir yarın diliyorum.AKP ve diğer siyasi partilerimizin bizi saygı çerçevesinde buluşuracağı,endişelerin en aza indirgendiği,insan ve insani değerlerin en üst düzeyde yaşandığı bir ülke!Emekçinin ve tüm ötekileştirenlerin korkusuzca yaşadığı,bir ve bütün olan bir ülke!
-
DARBELERLE/DARBECİLERLE HESAPLAŞMAK VEYA
Teoride evet,pratikte hayır!
-
Laiklik kaç para eder?
Peki bunu kim yaptı?
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Siz zahmet etmeyin,direk ''ötekileştirin'',hangi toplum diye sormadan da edemeyeceğim.
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Sokak veya alan demek kadar basit değildir tepki dediğiniz.Sokaklara dökülmek ile alanlarda toplanmakta aynı şey değildir.Laf cambazlığı denmez buna,kelimenin bizi götürdüğü nokta denir olsa olsa.Bilirsiniz,kelimelerde asli olan taşıdığı anlamdır. Sokaklara dökülmek,kuralsızlıktır,kaoustur,öfkedir ve yıkımdır.Sanmayın ki Filistinli bir çocuğun İsrail tanklarına attığı taş ie düşüncesini,doğru yada yanlış değil,sadece düşüncesini ifade eden birine atılan taş aynı geçerliliğe sahiptir. Alanlara toplanmak,sesini duyurmak için,bende buradayım demek için vardır.Kuralsızlığın getirebileceği tüm yıkımları kurallları ile yıkar.Yıkımı yıkar.Ve eğer o alanlarda toplananlar sizden değilse bile,bırakın adalete,bırakın emniyete,onlar sağlasın toplumsal huzurumuzu. Sayın Politika,bu ülke çok şey kaybetmiştir,ama sadece sustuğu için değil,konuşmayı bilmediği için,buna fırsat verilmediği için Bakın Sivasta diri diri yakılanlara,bu tepki neyin tepkisidir,hangi hak verilmiştir insana.Öldürmek mi? Bu halk çok şey kaybetmiştir,sadece sustuğu için değil.Yok sayıldığı için,siyasete ****** olarak sunulduğu için ve onları işine gelmeyenlere****** diyerekten birbirine kırdıran ****** verdiği büyük çelişkiler için. Yukarda Cumhuriyet mitingleri deniliyor.Ne kadar güzel endişeler,korkular böylesi bayram havasında haykırıldığı için.Ne kadar korkutucu Cumhuriyet'e sahip çıkanlarıca ''ordu göreve'' denildiği için.Kim,neden ve niçin orduya göreve çağırıyordu?Orduyu böyle zan altında bırakmak hangi ****** ürünüdür. Sayın Baykal ve ergenekon ile ilgili son iddialarda taşınmış.Bu konuda yorum yapmayacağım,çünkü hala gerçek olan yok.En azından geçerli.Ama yine de tüm bu iddialara(ergenekon ve darbe günlükleri)önce sessiz kalan iktidar ve bunun ***** savunan CHP işin o kadar da basit olmadığını,lkaranlığın aydınlatma noktasındadaha çok çırpınacağımızı gösteriyor.
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Anladım ne demek istediğiniz.Dünyadan bir ''öteki''daha eksilir değil mi?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Değerli arkadaşım dikkat edersen ben bu konuya girmedim,sadece Saidi Nursi ve birazda insan olma sorunundan bahsettim.Aynı düşünüp düşünmemek mi sadece sorun!Şu an gerçekten zamanım yok,Birvarmışhiçyokmuş değer verdiğim bir arkadaşımdır,ben Kürt sorunu var diyorum,bu neyi değiştiri ki.Değerden ne kaybedecek.Dediğim gibi zamanım yok.Gerekçelerimi sunamıyorum.İnsanı öldüren kim olursa olsun bizden değildir.Saygılar!Yanlış anlamam ayrıca merak etmeyin.
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Hırçın bak AKP kapatılmamış,sen de almışsındır haberi.Çok teşekkür ederim Karadeniz uşağu,şimdi misafirlerim gelecek ta Antalyalardan,onlara bir hoşgeldin temizlik seansı uygulayayım
-
Laiklik kaç para eder?
Demokrasi ve Cumhuriyet'in gereğidir,kapatılmayacak partiler!
-
AKP'ye KAPATMA YOK!
Şimdi okudum,hemen haberlere döndüm.Demokrasi sınavımızı verdik,AKP 'den rahatsız isek şimdi sandıklarda,hesaplaşmamız gereken yerlerde olacağız.Oldukça şaşırdım!
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Çok teşekkür ederim Sevgili Doğan! Necip Fazıl'ı bende severim.Özellikle Kaldırımları.Orada kendi serseriliğimi bulurum.Canım çok sıkıldı mı atarım kendimi dışarıya.Kimsesiz olan sokaklar bana huzur verir.Sadece o mu?Ahmed Arif,onun sigaraya olan düşkünlüğünü,mısralarında nasıl da içim ısınarak idrak ederim,bir bilseniz.Ya Nazım,işte o sadece benim!Şiiri severim,ama yazamam!Aslında üniversitede ki hocam,bana eve git,saatlerce yaz demişti,yapabilirsin sen diye!Ama yapmak için ne cesaretim ne de gücüm var.Yazılanlar beni sarmalıyor fazlasıyla. Şiir demişken,neyse kalsın kendimi *******(bu da yıldızlık)etmeyeyim. Bekleyen şiiri artık benim sevgiyle...şair olan sizsiniz ayrıca,cümleleriniz ele veriyor sizi,ne dersiniz?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Hoşgeldin değerli arkadaşım kavram-ı derya kargaşasına benim için buraya uğramana ayrıca teşekkür ederim! Dostluk ve kardeşlik temennini en içten dileklerimle paylaşıyorum.Yazdıklarına ekleyeceklerim var!Saidi Nırsi'den başlayalım.Öğrencisiyseniz sonsuz saygılar!Evet kendisi Kürt kökenlidir,hayatı hakkında fazla bilgim yok ama,kendisinin bir dönem siyaset ile uğraştığını,daha sonra bundan el etek çektiğini biliyorum.Eski Said ve Yeni Said,işte bundan.Kürt milliyetçiliğini yapmadığını da çok iyi biliyorum,kardeşlik İslam çatısı altında.Saidi Nursi ya da Saidi Kürdi,ne fark eder değil mi? Kürt sorunu hakkında o kadar çok şey yazdım ki inanın artık yazacak birşey kalmadı.Yukarda ki iletilerde PKK tartışılıyor,tartışılması gereken değil,sonucu... Ve değerli arkadaşım,bizde en büyük sorun insan olma sorunu.İnsana değer vermeyen bizler bunlar tartışmışız ne yazar. sevgiler...
-
Ergenekon: Biraz da gülelim!
Yav Senyour sen ne yaptın kalkıp Etyen Mahçupyan'ın yazısını buraya taşıdın diyor Sayın Politika!Celalettin Cerah mı?Adını bile duymak istemiyrum.
-
DARBELERLE/DARBECİLERLE HESAPLAŞMAK VEYA
İnşallah öyledir,zaten darbelerle,çetelerle uğraşacak ne vaktimiz ne de inancımız var!İç hesaplaşmalar,çıkar çatışmaları ve sonra da örtbas edilen bir adalet olmasında!
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Vay,vay benim avukatım da gelmiş.Hırçın askerliğe yaman alıştın,baksana tam netçi oldun.Ama ben makale yazar gibi yazan arkadaşımı çok özledim.Zamanın yok galiba.Kaous ve vahşete hayır diyerekten Erzuruma sevgiler!
-
BAYKAL VE MİLLİ TEPKİMİZ!
Teşekkürler!