Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
KAMUOYUNUN DİKKATİNE
hangi sicak iliski Suudi Kral a sorun sicak iliskiyi zannediyorum o daha iyi aciklar? karalla sicak iliski! ne alacagiz karsiliginda bahsismi... karsilikli menfaat hangi menfaat ne aliyoruz ne veriyoruz artik devlet iliskilerini asmisiz isin civigini cikarmis bir devlet görünümündeyiz,, aslinda icimiz yaniyormus ne yanmasi yanmayacak onurlu durus acin olacak medine dilencileri gibi ortalarda gezinmiyeceksin.. ama nerde ? durus acimizi zamanla yitirdigimiz gibi görüntümüzde bu hükümetle tamamen bitmistir! bu sayede dünyada sarkozy larin sesi dahada yükselecektir... daha düne kadar dünyada bize umut baglayan devletleri ilk önce din devleti görünümünü yansitarak tokat attik bugünlerdede Abd nin sag kolu olarak atiyoruz... varmi bunun daha iki ikisi?
-
Sarkozy kündigt hartes Vorgehen gegen Randalierer an - Reuters Deutschland
meiner meinung nach ist die reaktion eines prekariats wie in frankreich die verständlichste form gewaltbereiter interventionen, noch weit vor dem Kriegführen. wenn sich über jahre keinerlei perönliche möglichkeit bietet, über flächen von quadratkilometern jegliche staatiche institution aufgegeben hat (nicht mal spielplätze und büchereien..) und die einzige funtionierende wirtschaft prostitution und drogenhandel sind dann staut sich viel frust in den menschen auf. damit aber nicht genug, der rest des landes ist nichtmal bereit diese menschen als teil von sich zusehen (sarkozy bezeichnete als innenminister die aufständigen noch als ************** werden muss). Und genau das lässt man die menschen auch spüren dort, die einzigen kontaktpunkte die diese beiden "welten" zueinander haben sind polizisten die völlig überheblich und ohne jede form von respekt auf die dortigen menschen zugeht. in so einem pulverass reicht schon weit weniger als das verbluten lassen von zwei menschen um eine revolte herrauf zu beschwören.
-
İLYADA'NIN ACI GÜNÜ..:((
ALLAH rahmet eylesin Basıniz sagolsun.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Anlamiyorsun kimse kimsenin inancina karisamaz karisanlar zaten belli Türbani ona layik görenlerdir,,Türban inanc degildir bir dayatmadir! en büyük sebebi bir mantikli olarak düsün bu ülkeyi nereye sürükleyebilecegi? sen nasil sadece bir bayani baski araci olarak ele alip düsünüyorsan bende ülkemi vede bu ülkenin namusunu düsünerek ele aliyorum? bu ülkeyi mafetmek isteyenleri daha yakindan tanimak istiyorsan yani dis gücleri yakinda türban konusunda nasil tavir alacaklarini görecegiz bunu koz olarak kullananlar ortada yarin o güclerde el atacaktir Türban sadece okullarda olan bu yasak kalksin diye yani bu ülke ortadan kalksin diye? ikincisi bu dayatma bayanlari nereye sürükledigini görüyoruz dogdugu andan itibaren yönlendirmeye calisma hürriyetini elinden alma kisitlama ve sonrasi cinsiyetlerinden dolayi siddet uygulama,erken ve zorla evlilikler baski eve kapatma Siddetin uygulayıcısı vede sadece onun adina konusanlar! vede gercek tekmeyi dogduklari andan itibaren yemekdeler ikinci tekme allah korusun Irak,daki tekme! Arkadas bu ülkede hepimiz kardessek okullardaki arkadasligin derecesi dahada yüksektir o zaman bu sadece okullarda uygulanan kurallarda israr neden??? biraz kaba olacak sizlerin tekmesi icinmi yoksa Iraktaki tekmemi
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Arkadasim defalarca söyle söylemek uyarmak güzel birsey! namus dudaklarda kelimelerde ,, Irak ve etrafimizda ayaklar altinda ezilen halklar hepsini görüyoruz ne cekerlerse hep kafalarindan cekiyorlar! evet bizler uyarmak zorundayiz
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Arkadasim tek birsey söyleyeyim bu ülkeyi bir tek bez parcasi haline getirdiniz! dayanagi tek dayanagi seriat özlemi? yoksa "Vicdan hürriyetine asla müdâhale edilemez, zira bu ferdin tâbiî haklarının en mühimlerinden biri addedilir... Her fert, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyâsî bir fikre mâlik olmak, mensup olduğu bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sâhiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz. Türkiye'de her yetişkin (reşit) dinini seçmekte hürdür. İbâdet hürriyetine gelince, insanlar hangi dine mensuplarsa o din ile ilgili âyin ve merasimleri yapmakta serbesttir. Fakat, âyinler asayiş ve genel adaba aykırı olamaz, siyâsi gösteri şeklinde de yapılamaz" Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK yoksa bu ülkede her hürriyet var... Saygilar.
-
Ortaçağa yolculuk...
Ortaçağa yolculuk... DÜN bir bayan okurumdan ilginç bir e-posta aldım. Okurumun adını bende saklı tutarak ve kimi bölümlerini kısaltarak aktarıyorum: "Ben bir şirkette çalışıyorum. Cuma günü kardeşimle öğlen tatilinde yemeğe çıktık. Biz çoğu zaman Ümraniye’ye gideriz. Yine öyle yaptık. Ümraniye’de ’cuma’ olması sebebiyle yine birçok işyeri kapalıydı. Ender açık yerlerden (.....) mağazasına girdik. Mağazanın sahibi, kapalı bir bayanla münakaşa ediyordu. İlk bakışta bunu anlayamadık. Sonra (.....)nın sahibinin yüksek sesi dikkatimizi çekti. Kapalı kadın, bugünün cuma olduğunu söylüyor, ısrarla mağazanın kapatılmasını istiyordu. (......) sahibi ’Burasının İran olmadığını’ tekrarlıyordu. Kapalı kadın sinirlenip gitti. Ama (.....)nın sahibi bir önceki sefer o kadının erkekler ile geldiğini ve mağazayı yıkacaklarını söyleyip gittiklerini bize anlattı. Çok korkmuştu..." * Okurumun notu böyle. Başta İstanbul’un kimi semtleri olmak üzere birçok tutucu kentte cuma günleri işyerlerinin, çarşıların, mağazaların tarikatların baskısıyla kapatıldığını biliyoruz. Kimi esnaf isteyerek... Kimisi tehdit ile... İşte tam bu sırada, yani dün eski TBMM Başkanı, AKP’nin en öndeki üç isminden birisi Bülent Arınç, Meclis’in "cuma günleri" tatil olmasını istedi, biliyorsunuz. * Devletin tepesindeki koltuklar el değiştirip de karşı devrim Türkiye’yi ele geçirdikten sonra işte böyle oldu. Taban dalgası yükseldi... Sertleşti... Artık dinciler daha cesur, daha iddialı, daha sabırsız, daha yırtıcı, daha hırçınlar. Bu yüzdendir; Bülent Arınç’ın "cuma tatili" istemesiyle, tutucu semtlerde yobazların açık işyerlerini, korku salarak ve tehditle kapatmaları birbirine denk geliyor. Ve ortaçağa yolculuk sürüyor Hadi Türkiye... Ortaçağa doğru... Yuvarlana yuvarlana... Bekir COŞKUN .....................................
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
Okuyucular, Fethullah Gülen, Yeni Asya, Yeni Nesil, Mehmet Kırkıncı, Sıddık Dursun (Med-Zehra), Mehmet Kurtoğlu, İzzettin Yıldırım, Acz-i Mendi, Yazıcılar. Bunlarin Ana üsttü Abd
-
Tarihin dönüp dolaşıp geldiği yer!
KANDIRACAKLAR. Korkarım KANDIRACAKLAR. Ninelerimizin ve annelerimizin namuslarıyla seccadelere başlarını rahatlıkla koyabildikleri şu toprakların dini bütünlügünü bile bozdular... bu kalpazan ve şarlatanlar... bugünleri ATAÜRK’e borclu oldugu bilincinde olanlara bile kandiracaklar Türkiye'yi İslam ülkeleri icinde apayrı bir noktaya taşıyan büyük önderimizi bile kandiracaklar! sen bir zamanlar ateistin diye bu şarlatanlar gurubu... Boşuna dememişler;"Tarih tekerrürden ibarettir.." diye.. evet bosuna dememisler
-
Deniz_Gezmis
DENİZ GEZMİŞ'İN DEVRİM GAZETESİNE VERDİĞİ RÖPORTAJ 01.12.2006 Atatürk’ün, “Tam bağımsızlık” ülküsünü kendilerine şiar edinen devrimci gençleri sindirmek için cinayet tedbirlerine kadar varan planlar yapılıyor şu günlerde. Tertipçilerin baş hedeflerinden biri de gençliğin önde gelen liderlerinden Deniz Gezmiş, son olayları şöyle yorumladı: - Türkiye ekonomisi tam bir çıkmaz içindedir. Zamlara rağmen, bütçenin açığı 2,5 milyardır. Bu, tutucular koalisyonunun iflasını açıkça ortaya koymuştur. Tutucu güçler, egemenliklerini uzun süre devam ettiremeyeceklerini anlamış olmanın telaşı içindedir. Devrimci gençlik eylemini engellemek için tertiplere girişmeleri bundandır. Fakat umduklarının tersi olmuş ve bu olaylar bizi daha örgütlü, daha disiplinli ve daha güçlü eylemlere hazırlamıştır. Tertipleriyle gençliği ordunun karşısına düşürmek hedefine ulaşamadıkları gibi, devrimci gençlik eylemi, Mustafa Kemal’ci zinde güçler saflarını biribirlerine kenetlemiştir. Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağıza dolaşır olmuş, forumlarda Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve bunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa Kemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde yankılanmasından korkmuşlardır bugün. - Gençlik eylemleri içinde önemli bir yerin var ve tutucu güçler senin okuldan atılmış olmanı sürekli istismar konusu ediyorlar. Bu durumda senin söyleyeceklerin neler? - Üniversite öğrenimi yapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak ise, Mustafa Kemal’in bize yüklediği bir görevdir. Dünyanın bütün gericileri biraraya gelseler bu hakkımızı ve görevimizi elimizden alamayacaklardı r. - Mustafa Kemal’in gençliğe yüklediği devrimci görevler nelerdir, biraz daha açıklar mısın? - Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumdadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara maledilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır. - Halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için gençliğin dayanışma içinde bulunacağı Kemalist güçler kimlerdir? - Bugün Türkiye’de Kemalist Devrim’in bekçiliğini yüklenen güçler arasında başta ordu, 27 Mayıs’ı yapan güçlerin önemli bir yeri vardır. Anti-Kemalist karşı devrim hareketine karşı gençlik bütün zinde güçlerle eleledir. Emperyalizmin işbirlikçileri gençlik ile öteki zinde güçlerin arasını açmak istemektedir. Fakat aynı inançta olan, yani emperyalizmi kovmuş, feodal unsurları tasfiye etmiş bir Kemalist Türkiye isteyen bu ilerici güçlerin arasını anti-Kemalist karşı devrimi tezgahlayanlar açmayı başaramayacaklardı r. - Emperyalizme karşı nasıl bir mücadele verilecektir? - Bugün Amerikan emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşı biz de, emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla mücadele yolunu seçtik: tıpkı Mustafa Kemal’in 50 yıl önce yaptığı gibi. Emperyalizm bugün millici güçleri tasfiye etmek için listeler hazırlamakta ve bütün kurumlarımıza elini uzatmaktadır. Bizse onları defterden sileli çok oldu. Milli kurumlarımıza uzanan elleri de kırmakta kararlıyız. - Bazı çevreler bu görüşleri, “devrim yobazlığı” sayıyorlar. Bu sence nasıl açıklanabilir? - Devrimcilik demek halk dalkavukluğu demek değildir. Her şeyden önce devrimcilerin görevi halkın önünde gitmek, halkın gerçek özlemleri için mücadele etmektir. Halk için düzen değişikliği isteyen gençliğe halk karşıdır gibi saçma bir iddiayla Kanlı Pazarları görmezlikten gelen ve gerçek devrimciyi yobazlıkla suçlamaya kalkışan tatlısu devrimciliğine özenmiş politikacı, aslında tutucu güçler koalisyonunun usta propagandaları nın esiri olmaktadır. Politikacı, “halk kızar” diye, halk düşmanlarının uşaklığını yapmaktadır. Değirmenköy, Elmalı, Göllüce köyleri, davalarını desteklediğimiz bu topraksız köylüler bize hiç kızmadı, aksine gençliği bağrına bastı. Demir Döküm işçileri de öyle yaptı. Devrimci gençliği halkçı görünüp, egemen sınıflara göz kırpan tatlısu devrimcisi politikacı anlamaz ama işçi ve köylü anlar. Devrimci gençlik de onlara dalkavukluk etmez, gerçek kurtuluş yolunda onlarla birlikte mücadele eder. Hem egemen sınıflara göz kırpan oy goygoyculuğu, hem devrimcilik olmaz. Bugün bizi devrim yobazı olarak nitelendiren birkaç parti yöneticisi Ortanın Solu tabanını temsil etmemektedir. Anti-Kemalist karşı devrimcilerin yanında yer alan bu birkaç yöneticiyle ortak bir mücadele söz konusu değildir. Fakat şuna inanıyoruz ki, tam bağımsızlık isteyen dürüst Ortanın Solu tabanı Kemalist bir Türkiye’nin kurulması için bizimle birlikte mücadele edecektir.” İlkokul yılları... Üç kardeş, babaları Cemil Gezmiş'in önüne sıralanmış. Sağdaki sert bakışlı delikanlı küçük Deniz. (Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim Gazetesi - 23 Aralık 1969 - Sayı: 10 - Sayfa: 2-7)
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
Kendilerini yönetmeleri icin seyh arayanlar ! Artik ne diyelim Allah hepsine akıl fikir versin bunlar feodal toplumlarda dolu dolu oralara artik illahin ziyaretler düzenlenmesi gerekiyor! gerekiyorki seyh nedir ne degildir
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
Bu yazının içinde neden Atatürk'e Deccal dediklerini ve kimin dediğini bulacaksınız.Bu konunun iyi anlaşılması için bazı alıntı,ilave şeklinde yazılar da bulacaksınız. Son kısımda ise Said-i Nursi 'nin neden Atatürk'e deccal dediğini ve aslında Said-i Kürdi olduğunu anlayacaksınız. Kimlerin uşaklığını yaptığını ve nedenlerini anlatmaya çalışacağım. Evet Atatürk deccal idi. Doğrudur neden doğrudur onu da ben başka bir bakış açısı ile izah edeyim. Güzelim islam dininin içine birçok hurafeler girmiş,birçok mezheplere bölünmüş,Kur'an-ı Kerimden uzaklaşılmaya çalışılmış ve daha kötüsü Arap Milliyetçiliğinin etkisiyle İislam dininde olmayan şeyleri varmış gibi gösterilme çabaları ile adeta yeni bir islam dini yaratmak,başka bir deyişle İslam da reform hareketlerine başlama amaçları ta ki Osmanlıların çöküş dönemleri ile başlamış sonra da hız kazanmıştır. Zaten bilenlere ayrıca izaha gerek te yoktur.Ancak bir gerçeğin de altını çiziyorum. Osmanlı devletinin ortadan kaldırılmasındaki en önemli ve en büyük gerekçe,Ortadoğu'da kurulmaya çalışılan Hristiyan bir devletin yapılanmasına Osmanlının varlığı olumsuz etki yapmakta idi. İşte bu gerekçelere dayanarak osmanlı devletinin ortadan kaldırılıp emperyalizmin de desteği ve çabası ile Hristiyan bir devletin temelleri atılmalı idi. Bunun ilk adımı şimdiki İsrail adı ile anılan bir devletin kurulmuş olmasıdır. Yani emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden bir İsrail ki hala öyledir,bir gün gelecek ki ortadan kaldırılacaktır.Yerine de Hristiyan bir devletin kurulduğunu göreceğiz. İsrail yönetimi ve ileri gelenleri bunu bildiklerinden dolayı ABD'nin içinde hem Yahudi hem Ermeni vs..lobileri oluşturarak ABD senatosunda yaptırım gücü elde etmişlerdir. Ancak buda yetmeyecektir. İşte bu uğraşların Osmanlı yı yıkmakta kullanılan ayağında ise birçok faktör ile beraber İslam dinini baltalamak böle bildikleri kadar bölmek,islamda var olan mezhep ayrılıklarını,Etnik Milliyetçilik duygularını deşeleyerek en üst seviyeye çıkarmak ve Osmanlının çöküşünü hızlandırmak Emperyalizm ve de Haçlı zihniyetinin en büyük başarısıdır. İşte bu aşamalarda kullanıla bilecek tüm malzemelerde en üst seviyede kullanılmıştır. Daha fazla detaya gerekte yoktur.Ne Kürt-Türk ayrımcılığına ne de başka konulara girmeden konuyu bağlamak istiyorum. İşte Atatürk'e bu Emperyalizmin oyununu bozduğu için,uyduruk hurafeleri gerçek islamdan silme harekatına giriştiği için kim olsa Deccal yakıştırmasını yapacaktır. Bu gayet doğal karşılanmalıdır. Kısaca vatan,millet ve islam düşmanlarının Deccal yakıştırması yapmamaları aslında anormal olmalı idi. Ayrıca Atatürk'e Emperyalistlerin isteklerini yerine getirdi diyen gafillerede bir çift sözüm olacak. Eğer ki tarihi okumayı biliyorlarsa gerçek tarihi okumalarını tavsiye ederim. 19 mayıs1919'da Samsun'a gittiğinde, Atatürk'ün ne şartlar altında Aamasya tamimi ve Erzurum kongrelerini topladığını da bilmelerini isterim. Benzin olmadığı için kongreleri nasıl toplayacağını kara kara düşünürken osmanlı bankasından alınan 1000 liranın ne şekilde alındığını, orada ne şartlarda yaşandığını bilmeleri gerek. Osmanlı bankasından para almak istemeyen Atatürk,artık bazı zorunluluklar nedeni ile bu parayı almış vede bu belge (senet)hala ozamanki adı ile Osmanlı Bbankası arşivlerinde mevcut idi.. Eeğer ki Emperyaliszt güçlerin hizmetinde olsa idi, neden bukadar zor koşullarda mücadele versin ki? Ayrıca neden Emperyalistler in istediği gibi bir hristiyan devlet kurmanın yollarını kapatmış olsun ki? Sanırım artık Atatürk'e,silah arkadaşlarına ve o döneme laf söyleyen ya da söyleyeceklerin birer açık vatan haini olduğu su götürmez bir gerçektir.Burada artık şapkamızı önümüze koyma zamnaının geçtiğini gösterir. Bir yazıdan alıntı ile devam edelim. SAİD-İ NURSİ YE GÖRE ATATÜRK DECCAL İDİ: Yazılarımızın içinde ne zaman Said-i Nursi'den bahsetsek, bazı çevreler feci rahatsız oluyorlar. Hemen organize bir küfür ve hakaret kampanyasına girişiyorlar. Tabi bütün bu küfürlerin yanlarına kar kalmayacaklarını her halde biliyor olmaları lazım. Arka arkaya yazdığımız son iki yazıda, Kuvayı Milliye'ye çete denilmesinden ve düzenli bir orduda bulunan ahlak ve anlayışa sahip olmamalarından dem vuran Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne'nin bu mantığını eleştirmiştik. Selim Tekeli adlı bir okurumuz, çok güzel bir tespitte bulundu gönderdiği mesajda. Diyor ki Selim Bey: "Muharrem Bey, derin devlete, Kuvayı Milliye'ye karşı çıkan ve düzenli ordunun faziletlerini anlatan bu arkadaşlara bir sorun bakalım; madem düzenli ordunun ahlakını ve meziyetlerini övüyorlar, işte karşılarında sapına kadar düzenli bir Türk ordusu var. Bu ülkenin ordusu var. Hadi bakalım bu ülkenin düzenli ordusunu da savunsunlar." Selim Bey'in sorusunu ilgililere aynen aktarıyorum! Gelelim konumuza. Said-i Nursi'nin Kuvayı Milliye karşıtı tavrını belgeledikçe bazıları bir türlü kabul etmek istemiyor. Ne arşiv belgesine, ne kitaba ne başka bir dokümana itibar ediyorlar. Sormak lazım: Madem Said-i Nursi, Kuvayı Milliye'ye bu kadar kucak açıyordu da, onun yolunu izleyen gazeteler neden habire Kuvvacılara hakaret ediyorlar? Bazı okurlarımız ise, Said-i Nursi ile Atatürk arasında hiçbir sorun olmadığını, buna örnek olarak TBMM'ye "hoşamedi" için çağrılmış olmasını örnek veriyorlar. Bu konunun ayrıntılarını daha önce yazdığımız için tekrara girmeyeceğim. Ancak bazı saflar gerçekten böyle düşünüyor olabilir ama olayın gerçek boyutu tarih sayfalarında bütün açıklığı ile duruyor. Bugünden sonra devam edecek birkaç yazımızda Said-i Nursi ile ilgili pek gündeme getirilmeyen bazı gerçekleri aktarmak istiyorum. Said-i Nursi bir çok lahikasında Atatürk'e "Deccal" diye hakaret ediyordu. Deccal, İslami literatürde en ağır hakaret sayılan ifadelerden biridir. Deccal; yalan söyleyen, aldatan, karıştıran kişi anlamına gelir. Deccalin ortaya çıkması kıyamet alametlerinden biri olarak da görülmüştür . Deccal konusunda tarih boyunca ortaya atılan iddiaları gündeme getirecek değiliz. Ancak Said-i Nursi'nin şu satırlarını okuduğunuzda Deccal denilince kimin kastedildiğini çok iyi anlamış olacağız. "Ben bir manevi alemde, İslam Deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahade ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkarı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur'an ışığıyla hakikat-i hal-i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılı yor." (Şualar458-459,Siracun Nur 247) Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal'in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor: Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis-i Şerif'in ihbariyle Kur'an'a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal'in o adam olduğunu zaman gösterdi. (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis-i Cumhur'a ve üç makama gönderilen istida) Saidi Nursi, Mustafa Kemal'e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek şunları yazar : "...Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk'ü Protestan yapamayan ve Millet-i İslam için pek zararlı olduğunu ef'aliyle ispat eden ve Hadis-i Şerif'in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal'e bir mahrem eserde 'Din yıkıcı Süfyan' dediğimizi (...)" (Emirdağ Lahikası I,50-51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme-i Kübra'ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226-227 ) Saidi Nursi Atatürk'e açıkça Deccal diyor, Millet-i İslam'ı Protestan yapmak istediğinden bahsediyordu. Oysa, Saidi Nursi'nin Deccal dediği Atatürk, İzmir Amerikan Koleji'nde Misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab-ı Ali'nin "Misyonerle Mücadele Teşkilatı" kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922'de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı'na çok sert çıkışarak, Amerikalılar ın Anadolu'da "Öksüzler Yurdu" altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak "bu talebin derhal reddedilmesini" istemişti. Said Nursi ise risalelerinde "Müslüman İsevi" gibi, "Cihan Harbinde ölen Hıristiyanlar şehittir" gibi "Ermenilere valilik kaymakamlık görevi verilsin "gibi tuhaf ifadeler kullanıyor, Hıristiyanlara , "Müslüman olmak için dininizi tamamen terk etmeye gerek yok" şeklinde "İslami olmayan" fetvalar veriyordu. Daha da ileri giderek risalelerinde nurculara "misyonerlerle ittifak edin"!" çağrısında bulunuyordu. Bu çağrıya uyan pek çok nurcu ise, Moda Presbiteryan Kilisesi Başpastörü Turgay Üçal gibi, Ankara Ostim Türk Dünyası Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz gibi, nurculuktan Hıristiyanlığa geçiyordu.. Sadi Nursi, Atatürk'e Deccal derken ve Atatürk'ün belkemiğini oluşturduğu Kuvva örgütlemesine karşı çıkarken, bugün onun peşinden gidenlerin tarihi gerçekleri ve "tarihi ayıpları "gizlemek çok komik bir savunmaya girmeleri hiç de yakışık kalmıyor. Yukarıda verdiğimiz risalelerin bugünkü baskılarında yukarıdaki ifadeleri bulamayacaksınız.Çünkü risalelerin çoğunda olduğu gibi sansürlenmiş durumdalar . Çok isteyen bize müracaat etsin diyor sayın Muharrem Bayraktar BU KONUYU BUKADAR NEDEN UZATTIĞIMI ANLADINIZ MI? BAZILARI DİYOR Kİ,BU TÜR TARTIŞMALARI YAZIŞMALARI YAPMAYALIM.PEKİ NEDEN? ÇÜNKİ ONLAR DAHİ KANDIRILDIĞI GERÇEĞİNE İNANMAK İSTEMİYOR? PEKİ NEDEN? ÇÜNKİ MENFAAT,ÇIKAR,RANT VS........HEPSİ BU... Bakınız bir yazı daha sunacağım. ABD'DE, DECCAL'A KARŞI DURAN MEHDİ,BAŞBAKANA BARIŞ ÖDÜLÜ VERDİ!!! Prof. Dr. Zeki SARITOPRAK 1999 yılında Amerika'da dinlerarası diyalog kurmak amacıyla Washington'da Mevlana Celaleddin Rumi'nin adından esinlenerek Rumi Forum adı ile bir grup oluşturdu... SARITOPRAK, "İslam ve dinlere göre DECCAL, Nüzul-i İsa meselesi" gibi kitapların yazarı... SARITOPRAK'ın üzerinde durduğu DECCAL, daha çok İsa'nın muhaliflerine ve kıyamet günü ortaya çıkacak olan yalancı ve kötü kişilerin cezalandırması anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca o "yalancı ve kötü" kim ise İsa (mehdi) gelecek ve onu öldürecek!!! Türkiye'de çoğu tarikatların DECCAL olarak tanımladıkları kişi ise Mustafa Kemal ATATÜRK'tür... ABD de var edilen Rumi Forum'un amacı da dinlerarası diyalog değil, dinlerarası sulandırma ve siyasettir. Eğer böyle olmasa Rumi Forum Washington'da yaptığı sema gösterisi davetiyelerine F. GÜLEN'in resmini basmaz, o kişiyi de böylesi bir kurumun onursal başkanı yapmazlardı. ABD'de yaşayan Türklerin, Türkiye'de saygı ile andıkları Mevlana ve ilgi ile izledikleri sema gösterisini, 13 Nisan 2004 tarihinde Washington'da yapılan gösterilerini izledikten sonra " ...Fettullah Gülen ve Said-i Nursi isimlerini Mevlana ile bağdaştırılmasına anlam veremediklerini..." söylemişlerdir. Yaşananlara tepki göstermiş ve Mevlana düşüncesinin bir parçası olan sema gösterisinin siyasallaşmasını "çok büyük bir yanlış" olarak tanımlamışlardır... ABD de Prof. Dr. Zeki SARITOPRAK tarafından kurulan Rumi Forum'un başkanlığı Dr. Hasan Ali YURTSEVER tarafından yürütülmektedir. YURTSEVER'de Washington Post'ta yayınlanan demecine göre GÜLEN'in, " İslam'ın bilim, demokrasi ve özgürlüklerle bağdaşan modern bir yorum" yaptığını söylemiştir. Anlaşılacağı üzere, Rumi Forum ABD'nin Protestan Kuran ve İslam üzerine ihtiyaçlarını karşılamak üzere şekillenmiştir. Bu nedenle de BM'e bağlı eğitim, bilim ve kültür örgütü olan UNESCO, Mevlana Celaleddin Rumi'nin 800. doğumu nedeni ile 2007 yılını Dünya Mevlana Yılı ilan etmiştir ... Bakalım, hoşgörü ve diyalog için ABD'li UNESCO, Dünya Mevlana yılı kapsamında, Mevlana'nın çok sevildiği İran ve Pakistan'da neler yapacak? Diyeceksiniz ki, - Mevlana ve sema gösterileri Türkiye'de sevilmiyor mu? Öyle çok seviliyor ki, FGÖ'nün Mevlana'yı modern ihtiyaçlar için oluşturdukları Rumi Forum ile Dünya Mevlana Yılı'nı dinlerarası sulandırma siyaseti için kullanacak. Türkiye de operasyonun merkezi olacaktır... Onun için Rumi Forum, Türkler sözde Ermeni soykırımı yapmıştır tehdidi ile Ermenistan'ın kapı ve pencere sorunları halletmek isteyen ABD kongresinde 13 Mart 2007 günü düzenlenen bir tören ile T.C. Başbakanı sayın Tayyip ERDOĞAN'a 2007 Rumi Barış ve Diyalog ödülü verdi. Ödül, "Türk Başbakanı adına" Washington Kardinali Theodore McCarrick tarafından AKP milletvekili Egemen BAĞIŞ'a takdim edildi. - Kim tarafından? - Washington Kardinali Theodore McCarrick!!! Haberde kullanıldığı gibi başbakanın barış ödülünü, Kardinali Theodore McCarrick elinden alan "BMM" milletvekili BAĞIŞ, "Bu ödülü, patronum ve Türk ulusunun lideri adına almak bir şereftir. Medeniyetler ittifakı bir Rumi medeniyetidir" demiştir... (Kasım CİNDEMİR, Hürriyet gazetesi/WASHINGTON, 14 Mart 2007) T.C. Başbakanı, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin altını oymak isteyen bir düşünceden böylesi uyduruk bir ödül almaz. T.C. Başbakanı beni de temsil ediyor. Hatırlatmak isterim, Hz. Mevlana'nın 21. kuşaktan torunu olan rahmetli Dr. Celaleddin ÇELEBİ sağ olsa idi yüzünüze tükürürdü... ÇELEBİ 1994 yılında Antalya'ya davetlimiz olarak geldiğinde ABD'den yeni gelmişti. ÇELEBİ, ABD'de otuzun üzerinde ve ayrı eyaletlerde gördüğü Mevlana sevgisi ve sema gösterilerine karşı olan ilgiyi anlatmıştı. O ilginin yalnızca İNSANİ ve kültürel boyutu vardı. Bugün ise o ilgiye, ABD'li F. Gülen ile Kürt Said'li nurculuk yamanmaya çalışılmaktadır. ABD yaşayan Türk vatandaşlarının ilgi ile izledikleri sema törenleri sonrası "çok büyük bir yanlış" şeklindeki tepkileri, umarım daha iyi anlaşılmıştır... ABD'de, Türk Başbakanın aldığı ödül'e dönecek olursak. ABD'de deccal'a karşı duran sözde mehdi yanlıları barış ödülünü T.C. Başbakanına değil, yalnızca o'nun patronu olan Recep Tayip ERDOĞAN'a vermiştir... Şimdi iyi düşünün bakalım. Türkiye Cumhuriyetinde Kim hangi yolları kullanıyor? Peki amaçları nedir?Kime hizmet ediyorlar? Peki hepsinden önemlisi de bunları nasıl tanıyacağız? Bayrak olarak kullandıkları tanıtıcı simgeleri nedir?Buraya,bu simgelerine bakarsanız tanıyacağınızdan eminim. Allah hepsine akıl fikir versin.
-
Millî Takım Canımız En Güzel Vatanımız
Efendi Türkler şurada cevap verdi: REKLAMYAZARI başlık Spor - Futbol - Basket -Voleybol ve Diğer DallarRakiplerimiz belli oldu 2010 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde düzenlenecek FIFA Dünya Kupası kura çekimi yapıldı. Türkiye, İspanya, Belçika, Ermenistan ve Estonya ile 5. Grup'ta yer aldı. 2010 Dünya Kupası Finalleri Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, 11 Haziran-11 Temmuz tarihleri arasında organize edilecek. Karşılaşmalar, 9 ayrı şehirdeki toplam 10 statta oynanacak. 9 grupta oynanacak maçlar sonunda, liderler ile baraj maçları sonucu belirlenecek 4 grup ikincisi finallere katılacak. 5. GRUP TÜRKİYE İspanya Belçika Estonya Ermenistan Bosna Hersek
-
24 KASIM VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!
60.kisilik siniflarda egitim verdigini sanan ögretmenlerin bir kisiminda ögretmenligi bir bagis gibi kendilerine sunularak ögretmenlik halklarina kavusmus ögretmenlerin neyini kutlayacaksin.. onlarin kendilerinin egitime ihtiyaci var!
-
Millî Takım Canımız En Güzel Vatanımız
Efendi Türkler şurada cevap verdi: REKLAMYAZARI başlık Spor - Futbol - Basket -Voleybol ve Diğer DallarRakiplerimiz belli oluyor 25 Kasım 2007 2010 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde düzenlenecek FIFA Dünya Kupası’nın Avrupa Elemeleri kura çekimi yapılıyor. kura çekimine Türkiye 2. torbadan katılacak. 9 grupta oynanacak maçlar sonunda, liderler ile baraj maçları sonucu belirlenecek 4 grup ikincisi finallere katılacak. 1.Torba: İtalya, İspanya, Almanya, Çek Cum., Fransa, Portekiz, Hollanda, Hırvatistan, Yunanistan. 2.Torba: Türkiye, İngiltere, İskoçya, Romanya, Türkiye, Bulgaristan, Rusya, Polonya, İsveç, İsrail. 3.Torba: Norveç, Ukrayna, Sırbistan, Danimarka, K.İrlanda, Finlandiya, İrlanda Cum., İsviçre, Belçika. 4.Torba: Slovakya, Bosna Hersek, Macaristan, Moldova, Galler, Makedonya, Belarus, Litvanya, Kıbrıs Rum Kesimi. 5.Torba: Gürcistan, Arnavutluk, Slovenya, Letonya, İzlanda, Ermenistan, Avusturya, Kazakistan, Azerbaycan. 6.Torba: Liechtenstein, Estonya, Malta, Lüksemburg, Karadağ, Andorra, Faroe Adaları ve San Marino.
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
tamam birsey demiyorum et yemek istiyen yiyebilir insanlar ihtiyacini en insancil sekilde ihtiyaclarini karsilamalidir! ben bu asamada kesimlerin daha detaylarinada inmek istemiyorum!! bunlar kendiliginden cözülür cözülmek zorunda otomatikmen bir et fabrikasi bin kasapla calisacak hali yok? fakat bu cagda bu konuyu cözebilecek asamasina gelmis bir toplum neden daha kurban bayramini sade bayram haline getirebilmesin? konu bu.. Saygilarimla
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Burda konulara hakim bir arkadasimizin kendini kaybettigi An!,, tabii burda elestirmek amaciyla yazilmis bir yazi herseyden önce kisa ve öz! vurgulanmak istenen degerli vede yazilarinla örnek bir kisinin bicakla hayvanlarin sah damarini hedef göstermesi.. herseyin cagin gerektirdigi gibi bizler yol alirken kör bicakla yani ne kadarda keskin olsa bu dönemde böyle savunmaya gecmeniz yani bicak ilk önce tenine temas eder bir kör testere gibi.. sonra sah damarina hani vay be dedirtecek türden bir yazi gibi gelince.. tepkim sizdemi Sayin CYRANO demek olmus...
-
Çocuğum olsa, imam hatibe göndermem
Erkekler buzlu camın arkasındaydı, her okuldaki gibi flörtler yaşanırdı İmam hatipli ezberini bozanlar 25 Kasım 2007 Gülden AYDIN İmam hatip liselerinin toplumda güçlü bir imajı var. Yoksul ve muhafazakar ailelerin, çocuklarını "imanın yanında ilimi de öğrensin" diyerek gönderdiği bu okullar, sadece ağırlıklı din eğitimi veren ortaöğrenim kurumları olarak değil, Türkiye’de siyasal İslam’a taraftar yetiştiren birer fabrika gibi görülüyor. Bu okullardan mezun olanların da imamlık yapmasalar bile başörtülü, AKP’ye oy veren, İslam’ın beş şartını mutlaka yerine getiren kadınlar ve erkekler olduğu düşünülüyor. Ama gazeteci Ahmet Hakan’ın deyişiyle, imam hatip liselerinin böyle bir tek tip insan yaratma hedefi olsa bile, bu hedefe yüzde 100 ulaşılamıyor. Öğrencilerin bireysel özellikleri, büyüdükleri çağda ülkede esen hava, hayatlarında yaşadıkları tecrübeler, onları daha sonra bambaşka tercihlere yönlendirebiliyor. Ahmet Hakan bunlara "İmam hatipten çıkan eksantrik tipler" diyor. İmam hatip mezunu olup farklı tercihler yapan, bugün imam hatipli olarak tanınmak istemeyen, utanıp saklayanlar da var. Bazıları da hem imam hatip eğitimini aşmış, hem de geçmişlerinden utanmıyor. Hatta kariyerlerinde imam hatibin rahle-i tedrisinden geçmenin payını inkár etmiyorlar ama hepsi de "Çocuğumuz olsa asla imam hatibe yollamayız" diyorlar. BÜLENT ÜSTÜN (34) Efsanevi Kötü Kedi Şerafettin karakterinin yaratıcısı. Pişmiş Kelle, Hıbır, L-Manyak’tan sonra şimdi de Fermuar’ın ünlü karikatüristi. İstanbul’da, Gaziosmanpaşa İmam Hatip Lisesi’ne orta kısmından başladı, lise 2. sınıfta terk etti. Bekar, çocuksuz. Afgan mücahitleri zonta gibi çizip okuldaki militan abilerimi kızdırırdım Trakya göçmeni bir ailenin çocuğuyum. İlkokuldayken yaz tatillerinde ağabeyimle Kuran kursuna gönderiliyorduk. Tatilde çocuklar ya çalışır ya kursa gönderilir, arada da denize götürülür gibi bir sosyal klişeden dolayı. Kuran kursunda birçok dua öğrendim. Başarılı ama yaramazdım. İlkokuldan sonra uslanayım diye imam hatibe gönderdiler. Ailem hacca gitti ama aynı zamanda çok koyu Atatürkçü. Okulda niye kız yok, derdik ama erkek erkeğe olmanın çok şahane muhabbeti vardı. Derslerim iyiydi. Bol bol teşekkür ve takdirnamem var. Almanca, Arapça hocalarımı çok severdim. Yoğun entelektüel faaliyet vardı. Bir kişi dışında kalıcı arkadaşım olmadı. Boğucu, sıkıcı tarafları da vardı. Mesela bazı ağabeyler beni bir kenara çekip "Allah’ın en güzel surette yarattığı yüzün ortasına patlıcan burun çizmek doğru değil, onu güzel resmet" diye tavsiyelerde bulunuyordu. Karikatürün günah olduğunu da söylüyorlardı, yüz kutsaldı. Yatak sahneleri ya da terbiyesiz espriler yapmamamı istiyorlardı. O sırada Rusya-Afganistan savaşı vardı. Militan öğrenciler beni çağırıp, "Hadi bakalım, mücahit çiz" derlerdi. Limon dergisindeki zontalar gibi çizerdim ben de. Beğenmezlerdi, "Bu ne biçim mücahit?" derlerdi. Bazıları çağırıp uluyan kurt çizdirirdi. Hocalar, çocuk kitaplarını resimlemem için beni yönlendirmeye çalıştılar. Tam zıddına yöneldim. Belki faydası, karikatürde onların tam zıddı konulara yönelmek, diyebilirim. Yazları Gaziosmanpaşa Sarıgöl Camii’nde bir yıl müezzinlik yaptım. Sesim güzeldir. İmam hatibi lise 2’de bıraktım, Hıbır’da profesyonel olarak çizmeye başladım. Yazıp çizdiklerimin malzemesi, yaramazlıklarım. Dolayısıyla ailemin beni imam hatibe göndermesi önleyici olmadı. Ama şimdiki halimden memnunlar. Mesela annem Kötü Kedi Şerafettin’i oğlum çiziyor, diye hava atıyor. İMAM HATİPLİLİKTEN UTANILMASINA KARŞIYIM İmam hatiplerden tutucu, badem bıyıklı, mahcup imamlar çıkar zannediliyor. Oysa hafız gibi 600 sayfa Kuran’ı 14 yaşında ezberlemiş çocuklar da var, bir sürü inançsız da. Kafamdaki Tanrı’nın ’Kerata, bak bir daha olmasın’ deyip yanağıma hafifçe vuran, affedici ve zor sinirlenen bir imajı var. Kendi modelimde inandım. İslam’ın şartlarını yerine getirmek zor. Ama çocukluktan kalma bir alışkanlıkla, bazen oruç tutuyorum. 15 yaşına kadar cuma namazlarını kaçırmazdım. İmam hatipliliğimi gizlemem gerektiğini düşünen insanlarla karşılaşınca şaşırıyorum. Hem punkçu hem Kötü Kedi, hem imam hatipli olunca, ’Haa, yakaladık seni’ oluyorlar. İmam hatipliliğin utanılacak bir şeymiş gibi algılanmasının hep üzerine gittim. Malzemem en sert, yasak ve günah konular. Kötü Kedi Şerafettin, tam bir günah makinesi. Kediler de böyledir zaten. Zorlama bir şey yaratmıyorum. Kedilerin dini yoktur, onlar dinden muaftır. Şerafettin’in tam bir özgürlüğü var. AHMET HAKAN (41) Muhtelif imam hatip liselerinde okuduktan sonra Balıkesir İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu. Kanal 7’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Şu anda Hürriyet yazarı, CNN Türk’te Tarafsız Bölge programını hazırlayıp sunuyor. Evli değil, çocuğu yok. Çocuğum olsa, imam hatibe göndermem Ailem dindardı. Ne dindarı, acayip köktenciydi! Yaşam tarzımızı din anlayışı belirliyordu. Hem de politik vurgusu yüksek bir din anlayışı... Böylesi bir telkin altında kalan küçük bir çocuğun hayata bakışını da dinin belirlemesi normaldir. İslamcı bir ailede doğmuş ve büyümüş olmanın doğal uzantısıydı imam hatip mektebine gitmem. Başka bir seçim şansının ne farkındaydım, ne de arayışında. Arada başka tür okullardaki laik hayat tarzına imrenerek bakmışlığım vardır, ama hep kendi kendime, hiç bunları seçenek olarak görme demişimdir. Babamın memuriyeti dolayısıyla değişik imam hatip liselerinde okudum. Türkiye’deki imam hatipler arasında hatırı sayılır klas farkı vardır. Mektep güzellemesi yapmadığım gibi mektep düşmanlığı da yapmadım. İnançlarım sarsılmadı, ipleri koparmadım. Mücadelem inanç ile değil, o inanca bağlı olduğunu iddia edenlerin bağnazlıklarına karşıdır. İmam hatiplerde tuhaf bir atmosfer vardır. Minicik çocuklara herkesten farklı oldukları duygusunu aşılayan bir atmosferdir bu. Bu durum tabii ki küçük bir çocuğun mektep eliyle cendereye alınması anlamına gelir. Bir de çocukların altından kalkamayacağı türden çelişkiler ortaya çıkar. Sokaktaki hayat ile mektepteki hayat arasındaki iflah olmaz çelişkiler... Çocuklar bununla kolay baş edemez. Bunalımın da asıl kaynağı budur. Başkaldırmak ise kolay değildir. İşin içinde dini unsurlar olunca, başkaldırınız mektebe değil de, doğrudan dine yönelikmiş gibi algılanabilir. Ne kadar küçük olsanız da bunu fark edebilirsiniz. İmam hatipler çelişkilerin okuludur. Resmi olarak laik hava, gayri resmi olarak baskın bir dini hava estirilir. Bu iki ayrı hava nedeniyle, zavallı çocuklar bir parça ikiyüzlü davranmak zorunda kalır. İkisine birden uyum sağlamak zordur çünkü. Bu nedenle imam hatip eğitimi adama mührünü vurur. Eğer sığınacak saçak altları bulamazsanız, haliniz haraptır. YASAKLARI GERİLLA YÖNTEMİYLE DELDİM Sorunun kaynağı, okula damgasını vuran atmosfer. O atmosferin herkese etkisi farklıdır: Bazısı asosyalleşir, bazısı dine düşman kesilir, bazısı başka dünyaların farkına bile varmadan yaşar gider, bazısı okuldaki atmosferden kaynaklanan çelişkilerden ömrü boyunca kurtulamaz. Bütün misyon mektepleri gibi, aslında imam hatipler de tek bir insan tipinin peşindedir. Bir nesil yetişecektir ve bu nesil yeni bir düzen kuracaktır. Ancak bütün misyon mekteplerindeki gibi, bu öngörü imam hatipte de tutmaz. İnsan denilen muamma, bu tür tekniklerle tek tipleşemiyor. Dolayısıyla imam hatiplerden her tür adam çıkar. İmam hatip mezunu olduğunu gururla açıklayan da çıkar, bunu saklamak için özel gayret eden de. Ben ise imam hatipte okumuş olmanın tüm sancılarını çekmeme karşın, bundan engin bir deneyim çıkarmayı da bildim. Şimdi anlayışlı ama buruk bir tebessümle bakıyorum okul yıllarıma. Açıktan isyan etmenin faydasızlığını bildiğimden isyan etmezdim. Ama okulun boğucu atmosferinden kimseye çaktırmadan çeşitli kaçış yollarını çok denemişimdir. Aşırı meraklı bir kişilik olarak, imam hatip mektebinin bana yüklediği misyona fit olmadım. Başka dünyalara açılmanın önündeki yasakları, gerilla yöntemiyle deldim. Vurdum, kaçtım yani. Böylece bir parça nefes alabildim. İnançlı bir kişiyim. Dinin pratiklerini yerine getirmem doğrultusunda küçüklüğümden beri uygulanan baskılar bende bir parça ters tepkiye yol açmış olabilir. Bu nedenle pratikle aram iyi değil. Çocuğum olsaydı imam hatibe göndermezdim. Misyon adına çocuklarımızı böylesi çelişkiler yumağının içine fırlatıp atmaya hakkımız yok. Dini eğitim eksikliğinin daha insani ve çelişkisiz çözümünü bulmak bu kadar mı zor? SEVİM GÖZAY (34) Kadıköy İmam Hatip Lisesi’ne gitti. Şu anda Akşam gazetesinde yazar ve CNN Türk’te Cosmopolis programını hazırlayıp sunuyor. Boşandı, çocuğu yok. Erkekler buzlu camın arkasındaydı, her okuldaki gibi flörtler yaşanırdı Geleneksel, dini inançları güçlü bir ailem var. İlkokuldan önce Kuran kursuna gittim ve okuma yazma öğrenmeden önce iki kez hatim indirdim. İlkokul boyunca da Kuran kursuna devam ettim. Oradaki iyi ve sevecen ablaların teşvikiyle, ailemin de olumlu yaklaşımıyla imam hatip sınavlarına girdim, Kadıköy İmam Hatip Lisesi’ne gittim. Kız ve erkek bölümleri buzlu camlarla ayrılıyordu. Başörtüsü takıyor ama okulun en yakışıklı çocuğunu da camlarda bekliyordu kızlar. Her okuldaki gibi flörtler yaşanıyordu. Bu ayrım erkeklerle ilgili merakımı artırmış olabilir; buzlu camların arkasındaydılar ne de olsa. Lise 1’de sınıfta kalıp ayrıldım. İstanbul Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okumak üzereyken televizyonla tanıştım. İmam değil ama hatip oldum sonuçta. Sunuculuk da bir hatiplik nihayetinde. Tepki benim doğamda var. Öğrendikçe asileştim ve dalgaya aldım. Allah inancı benim kanımda var. İnanç korur insanı. Her işe başlarken Allah utandırmasın derim, şükrederim. Dindar değilse de inançlı biriyim. Kişisel anlamda çok şanslıyım ki insanların öcü gibi korktuklarını yaşadım. Farkımı biliyorum ve seviyorum. Çoğu kişi ailesinin kararıyla orada. Sanıldığı gibi kendini dine adamış kişiler değil hepsi. Sonuçta zenginlik kattı hayatıma imam hatip. Kendime yarayacak yanlarını seçerim her şeyin. Ama hiçbir çocuğun imam hatip lisesine gitmesini istemem. ALPER TAŞ (40) Rize’de, Pazar İmam Hatip Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu bitirdi. Özgürlük ve Demokrasi Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı. Evli, çocuksuz. 12 Eylül’de dua ederdim Allah’ım sen devrimcileri koru, diye İmam hatipli çocuklar biraz mahcuptur. Karma eğitim yapılmamasının, erkek erkeğe eğitimin sonucudur bu. Bizim zamanımızda imam hatipli olmak çok itibarlı değildi. O yüzden biraz itilmişlik, dışlanmışlık hali vardı. Okul hayatım bütün okullar gibi boğucuydu. Biz öğrenciler ortamı güzelleştiriyorduk. Ben sosyal konulara yoğunlaştım. İyi, güzel anılarım, sevdiğim öğretmenler ve kalıcı arkadaşlıklarım oldu. Memleketim Pazar’a gittiğimde görüşürüz. Arkadaşımız komünist oldu diye takılıyorlar. Lisedeki derslerde sürekli Hz. Ömer adaletine vurgu yapılırdı. Pazar, solun ve devrimcilerin güçlü olduğu bir yerdi. Devrimcileri gördüğümde Hz. Ömer adaleti kafamda somutlaşıyordu. Paylaşmacı ve dayanışmacıydılar. Mesela çay toplayamayan yaşlı bir kadına kolektif olarak yardım ediyorlardı. Bu tutumları beni etkiliyordu. Hz. Ömer’in adalet anlayışını sosyalistlerde buldum. Sosyalizme ilgi duymaya, onlarla bağ kurmaya başladım. 12 Eylül döneminde devrimci ağabeylerimizi gözaltına alıyorlardı. Allah’ım sen devrimcileri koru, diye dua ederdim. Şimdi dindar değilim ama her zaman maneviyatı önemserim. İmam hatip kişisel gelişimimde önemli rol oynadı çünkü sosyal konuları önümüze koydu, tartıştırdı. Üstelik bana hitabet yeteneği kazandırdı. Şimdi ÖDP’nin genel başkan yardımcısıyım. Propaganda yeteneği hitabet sanatına dayanır. İmam olamadım ama hatip oldum. ...................................
-
Yılanla Şahinin yaşam savaşı
Adıyaman’ın Gerger ilçesi’nde, vatandaşlar bir şahin ile yılanın yaşam mücadelesine tanık oldu. Şahinin pençesiyle başını kavrayan yılanın, vücuduyla şahine sarılıp dakikalarca mücadele etmesini görenler, canlı belgesel gibi ilgiyle izledi. Yiyecek arayan şahin, iyi bir zamanlamayla süzülerek karayolu üzerindeki yılanın başını pençesiyle kavradı. Ancak yılan da ani bir bir reflesle şahinin kanatlarına sarılarak etkisiz hale getirdi. Bazı vatandaşların sopalarla müdahale etmesi üzerine yılan şahinin vücudunu gevşetince, şahin pençeleriyle kavradığı yılanı havalandırdı. Ancak mücadeleden yorgun düşen şahinin bir süre sonra düşürdüğü yılan, vatandaşlarca öldürüldü. Kısacası yılan doğadaki mücadelesini kazanmıştı ama insanoğluna karşı yenik düşmüştü. Kazanan' yine insanoğlu oldu.
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
lafa bak karşı deşarjmismis inanilir gibi degil masum hayvanlarla deşarj olanlar batiya karsi olan hirsi hayvanlardan cikaran düsünce yapisi yani bu arada kendi evlatlarinida cezalandirmis oluyorsun ne güzel ya... artik batiyi hayvanlari katlederek cezalandiracagiz! ben diyorum harakiri yapsak ondan daha iyi....
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
Elestirinin adı ateist ,hayallerle yasayanlarin umudu fos cikinca onu fos cikaranlarin adı ateist oluyor Alin size bir ateist daha? .................................... Hocalara üç soru SAYIN Mustafa İslamoğlu... Sayın Hayrettin Karaman... Sayın İhsan Eliaçık... Sayın Hayri Kırbaşoğlu... Sayın Süleyman Ateş... Sayın Nihat Hatipoğlu... Ve hatta Sayın Yaşar Nuri Öztürk... Pek muhterem hocalarım! Teoloji alanında az buçuk mürekkep yalamışlığım vardır. Ancak... "Yarım hoca adamı dinden imandan eder" şeklindeki geleneksel hükmü göz önünde bulundurursanız... Benim bu konuda ahkám kesmeye kalkışmamın yol açacağı vahim sonuçları sizler de takdir edersiniz. Dolayısıyla bu iş size düşmektedir. Lütfen, ta imam hatip günlerimden beri işin içinden çıkamadığım şu "üç mühim konu"da... Hem beni, hem de benim şahsımda merak edenleri aydınlatabilir misiniz? BİR: Kuran’da hem "Yahudi ve Hıristiyanların dost edinmemesi" öneriliyor, hem de "Bir Müslüman erkeğin, Hıristiyan ya da Yahudi kadınla evlenmesi"ne cevaz veriliyor. Burada bir çelişki yok mu? "Dost edinme! Ama evlenebilirsin" şeklinde ortaya çıkan bu çelişkiyi nasıl izah etmektesiniz? İKİ: İslam dininde Yahudiler için "lanetlenmiş kavim" tanımlaması vardır. Bir ırkın topyekûn lanetlenmesi yaklaşımı, İslam’ın ortaya koyduğu "Herkes Allah katında eşittir" prensibiyle çelişmiyor mu? Bu çelişki hakkında ne düşünmektesiniz? ÜÇ: Geçenlerde Suudi Arabistan Kralı, Vatikan’ı ziyaret edip Papa’ya armağanlar sundu. Oysa Papa, Suudi Arabistan Kralı’na iade-i ziyarette bulunamaz. Çünkü Mekke ve Medine’ye Müslüman olmayanların girmesi yasak. Bu yasak kararı "bir arada yaşama" fikrine aykırı değil mi? Yasak kararının arkasında hangi "mantık" yatmaktadı[email protected] ....................... burda vatikana ziyaret eden zihniyet bizim memleketimize geldiginde otelinden disari cikmamistir iste bu zihniyetle nursilerin zihniyeti arasinda ne fark vardir? eee arastirmaniza devam edin zihniyet sonunda ne bulacaksiniz onuda merak ediyorum!
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
Arap Milliyetciliginin, mezhep ayrılıklarının,hurafelerle gecilmeyen bir cografyada nasil bir islam ülkesi ve kimlerle nasil olacak.. bu cografyada kurulmak istenen abd tarafindan senin destekledigin nursiler fettullahlarin sayesinde yapilanmaya gidiyor vede sende kalkmissin onlarla islam devleti kuracaksin !kuracaksin? vallahi senin dediginden olsa olsa tursu olur kusura bakma bu cagda bu anlayis inanilir gibi degil! hani Türk devletleri desen bir isik vardi ,,senin dedigin biraz yani sudi seyh´in göbegi gibi olmus yani karanlik halkalar
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
o zaman ne istemis Said-i Nursi büyük islam devletimi istemis sonra f.gülen ne istiyo kimlerden ne istiyo,, hey güzel Allahim kim kimden ne istiyo ve kimler neyin pesinde
-
Önce Hepimiz Ermeniydik Simdi Hepimiz Hristiyan Olduk
Arkadasim ülkemizin tek bir bireyi bile baskalarin insayetifine birakilamaz tabiki sahip cikacagiz milli beraberlik bir ulus bir Devlet bir Vatan bir Irk diyorsan o bile öyle olusur.. yeri gelince hepimiz bu ülkenin öldürülen bir köpegin bir kedinin sifatini bile almaktan korkmamaliyiz yoksa gerisi kaliplasmis bir kelimeyi icerir sakarya millet edebiyati...
-
KENDİNİ YIKMAK İSTEYENLERE SPONSORLUK YAPAN DEVLET... Temel amacı Cumhuriyet devletini yıkmak isteyen bu tarikata devlet nasıl sponsor olurunur...
Evet ne yazikki herkes uyuyor bütün amac yüz yillardir ortadoguda yani bu cografyanin göbeginde bir hiristiyan devleti kurulmasi vede yillardir bunlar kimlerin elinle olusturulmak istendigide ortada ne tuhaf degilmi dün Nursiler bugün Fettullah giller gülermisin aglarmisin! seriatcilarin eliyle bir hiristiyan büyük hiristiyan devleti kurulmasi bunlar neden Atamiza küfreder yillarca neden Deccal der bunu kimse neden cözmek istemez ne diyelim artik Ey Büyük Allahim.