BrainSlapper tarafından postalanan herşey
-
En Tehlikeli Yalan...
Bill Gates'den yeni mesaj: BrainSlapper kardeşim. Sana şunu da söyleyeyim. Aslında, Linux'u da biz yazdık. MAC/OS'u da. Simbian'ı da, Java'yı da. Onların hepsi aslında birer Windows idi. Ama hepsi tahrif edildiler ve özlerinden uzaklaştılar. Ama yine de onlar da bilgisayar kullanıcısı. Onlarla bilgisayarı yiyeyek bişey zannedenler bir mi? Hala benim senin arkadaşım olduğuna ve senle mesajlaşabileceğime inanmıyorlar değil mi? Peki bu inanmayanlardan bir tanesi bir reddedebildi mi bilgisayarın varlığını? Ya klavye'ye yok diyebildiler mi? Yalanlayabildiler mi Windows'u benim yazdığımı? Sacede ne diyorlar? "Bizim inancımızla alay ediliyor!" "Demokrasi nerde?" Andolsun ki biz kimsenin inancıyla dalga geçmiyoruz. Sadece "yanlışın içine sokuşturulan gerçek, yalanı savunmak için kullanılamaz" diyoruz. Bu sözümüzde akıl sahipleri için büyük hikmet vardır. İnanmayanlara şöyle seslen: Yok mu bilgisayar? Yok mu windows işletim sistemi? İnananları Paradise Forumla müjdele. Orada rahat edecekledir. İnanmayanlara gelince, kusa bir süre kullansınlar windows'umuzu,MS-Office'imizi. Sonra biz yapacağı biliriz. En büyük programcı benim! En zangin benim! En zeki benim! İnkarcılığı bırakın da, inanın bana. En büyük programcı benim. Kafanıza klavyeyi attırmayın bana. Kırdırmayın bana monitörü. *** Arkadaşlar bundan sonra Bill Gates mesaj'larını yayınlamıycam. Zira bunun gibi yüzlerce mesaj var. Tamam Bill Gates arkadaşım ama, sürekli "ben büyük programcıyım, en zengin benim, windows'u kim yazdı" deyip duruyor. Bu nedenle artık yayınlamaktan vazgeçtim. Ve bu başlığı açmakla nedir amacım onu söylüycem: İki sayfadır süren örneklemeden neler çıkarılabilir, ne demek istedim, alay mı etmekti amacım, dalga mı geçmekti, eğlenmek miydi, gülmek miydi söylüycem. Şunu tekrar vurgulayayım: Amacım kimsenin inancı ile alay etmek değil. Bu nedenle herhangi bir dinin adı anılmadı benim bu başlıktaki mesajlarımda. Saygılar, sevgiler.
-
En Tehlikeli Yalan...
Ne demek şimdi bu? Beni neden hasım belliyorsun ki? Söylediğim şeylerde sana karşı birşey var mı? Benim yaptığım tek şey, Bill Gates'in bana gönderdiği özel mesajları burada yayınlamak. Bu forumu okuduğu ve Türkçe bildiği için de, yeni mesajların bu forumda yazılanlara cevap niteliği taşıyor olması, benim değil, Bill Gates'in sorunu. Anlaşılmayan bişey var mı? Saygılar.
-
En Tehlikeli Yalan...
Bill Gates'den yeni mesaj: Sevgili arkadaşım BrainSlapper, Hala anlamadılar mı neden bu başlığın açıldığını? Hala inançlarıyla dalga geçtiğini mi söylüyorlar? Ben sadece sana "Bu forumu izliyorum, yazılarını beğeniyorum, Türkçe biliyorum" diye bir mesaj attam. Sen de bunu forumdaşlara bildirdin, tebliğ ettin. Amacın sadece "yalanın içine sokuşturulan gerçeklerle, yalanın savunulamayacağını, yalanın içinde yeralan gerçeğin, yalanın yalanlık statüsüne son vermeyeceğini"anlatmaya çalışıyorsun. Neden bu mesajlaşmanın, basit bir mesajlaşma olduğuna inanmıyorlar? Neden hala dalga geçtiğini düşünüyorlar? Neden sana "Bill Gates'in peygamberi" yakıştırmasını yapıyorlar. Biz sadece arkadaşız yahu, hepsi bu. bana inanmamalarının nedeniş ne? Windos'u da mı görmüyorlar? Onu bzim yazdığımızı da mı reddediyorlar? Klavye'ye de mi dokunmuyorlar? Mouse'la da mı ekrana tıklamıyorlar? Bunlar da mı bana inanmalarına yetmiyor? En büyük benim. En zeki benim. En iyi programcı benim.
-
En Tehlikeli Yalan...
Ne büüyk rastlantı.. Mekkeliler de Hz. Muhammed'e aynı şeyi söylüyorlardı. O da sygı gösterdi tabi ki. Onların inancını simgeleyen herşeyi kırdı Kabe'deki. *** Bill Gates'den yeni mesaj alınca yazıcam yine. Mesajlar kesildi. Belki de bir "vaka" bekliyordur bana mesaj göndermek için. Saygılar.
-
Hangi İnançları, İnanışları, Felsefeleri biliyorsunuz?
Yerçekimini köprüden atla, görürsün. Rüsgarı, saçların uçuçunca, ağaçlar eğilince, görürsün, hissedersin. Uzayı, oraya füze gönderek, uydular göndereek varlığını bilirsin. Tv'yi fişe takınca, bilgisayarı açınca görürsün varlığını elektriğin. Aklının varlığını düşünürken, problem çözerken yani kullanırken görürsün. Yani, aklını görüyormusun, yerçekimini görüyormusun, elektriği görüyormusun demek sadece suyu bulundırmaktır. Göremiyoruz elektriği kıvılcım çıkarmadıkça, göremiyoruz aklı, göremiyoruz yerçekimini ama, işlevini görüyoruz. Tabi ki. Orda dur. Dinde sorgulama olamaz. OLABİLEMEZ. Dinde sadece inanç olabilir. İnanç da varsayımlara, önkabullere dayanır. Valla biz iftira da atmıyoruz, çarpıtmıyoruz da. İslam'da ne varsa onu alıntılıyoruz buraya. Öncelikle de kuranı alıntılıyoruz. Dur bir de, Madımakçılara soralım bunu, El Kaideye soralım. Cihadçılara soralım... Bi de onları dinleyelim, belki aynı fikirde değillerdir.. Ataizm'in yaptığı, sebep olduğu zalimliklere örnek ver, seni destekleyelim. Uydurma dinlerin (semitik dinlerin-Musevilik/Hristiyanlık/İslam-, ortadoğuda semitik dinlere kaynaklık eden dinlerin, inka ve azteklerin dinlerinin) hepsinin sebep olduğu zalimlik ve şiddetle dolu tarihten haberimiz var. Aynı fikirdeyiz. Ya bilimselcilik ile İslam'ı karıştırıyorsun, ya da wishful-thinking yapıyorsun galiba. Saygılar.
-
En Tehlikeli Yalan...
Bill Gates'den yeni mesaj: Konuyu çarpıttığını, onların diniyle alay ettiğini mi söylüyorlar? Hiç mi düşünmüyorlar? Sen sadece "yalanın içine sokuşturulan gerçeklerle yalanı savunma yöntemini" örnekleme yoluyla göstermeye çalışıyorsun insanlara. "Demir çok lezzetli ve sulu bir yemektir demek" yalandır, yanlıştır. "Demir"in gerçek olması, demirin "lezzetli ve sulu bir yemek" olduğu yalanını yutmamızı gerektirmez. Bill Gates işte böyle apaçık örnekler verir de şaşırtır sizi. Hala mı akıl edemiyorlar? Bill Gates'den yeni mesaj: İnsanların binlerce yıl değişik inanç geliştirmiş olabileceğine söylüyorlar da, kendilerinin "peygamber" olduğunu iddia eden insanların başka bir din geliştirmiş olabileceğini akıl edemiyorlar mı? Bakmıyorlar mı şu yazıları yazmalarını sağlayan windows'a? Bilgisayar yok mu diyecekler? Mouse yok mu diyecekler? Fişler çeildiğinde, Ekranlar karartıldığında, Klavyeler parçalandığında, Anlayacaklar bilgisayar neymiş, Bill Gates kimmiş. Bill Gates'den yeni mesaj: Bilgisayar var diyorlar, Mouse var diyorlar, Klavye var diyorlar, Windows'u birinin yazmış olduğunu kabul edebiliyorlar, Sadece benim sana özel mesaj gönderdiğimi, Türkçe bildiğimi, bu forumu izlediğimi mi kabul edemiyorlar? Ne kadar da az düşünüyorlar!! Elbette biz, Sen olmasaydın, bilgisayarı da üretmezdik, windows'u da yazmazdık, bu forum da olabilemezdi! Bill Gates'den yeni mesaj: Bilgisayara, Klayvyeye, Windows'a Mousa, Forum programlarına, Dgitlere andolsun ki, Bz bu tartışma başlığını eğlenmek için, alay etmek için açmadık. Biz sadece "yalanın içine sokuşturulan gerçeklerle, yalanın savunulamayacağını, yalanın içinde yeralan gerçeğin, yalanın yalanlık statüsüne son vermeyeceğini"anlatmaya çalışıyoruz. Bill Gates'den yeni mesaj: Hani Bill Gates’in yazdığı programlar sayesinde bir rumuza sahip olan ve bu sayede bu forumda yanı yazma imkanına kavuşan la_boheme ’le ilgili olarak içinde sakladığın ve bana mesajla bildirdiğin bir şey vardı. Forumdaşlardan korkup da açıklayamıyor, kınanmaktan, ayıplanmaktan çekiniyordun. Hiç çekinme BrainSlapper kardeşim. Programı ben yazmadım mı, bilgisayarlar benim sayemde yaygınlaşmadı mı, rumuzlar benim sayemde ortayaçıkmadı mı? O zaman ne diye kordukayordun forumdaşlarından. Al la_boheme ’in rumuzunu. Bütün windows, bütün programlar benim sayemde var olmuşsa, bütün rumuzlar benim sayemde var olmuşsa, sevdiğimiz bir arkadaşımız olarak senin la_bohem ’in rumuzunu almana ses çıkarmayız elbet. Al tepe tepe kullan la_boheme ’in rumuzunu. Yoksa yine dinimizle alay mı ediyor diyecekler? Düşünmüyorlar mı hiç, bu sadece bir rumuz muhabbeti, ne alakası var dinle, inançla, alay etmekle? Ama onlar anlamamaya devam etsinler. Windows'umuzu kullandıkları halde anlamasınlar. Şimdi sana, Bill Gates, neden yazmamızı engellemiyor, gelsin engellesin de diyeceklerdir. Bırak onlara bir süre ver. Geçici bir süre. Yazsınlar, çizsinler, renk renk, desen desen yapsınlar yazılarını. Çeşit çeşit avatarlar, imzalar seçsinler. Bunlar geçicidir. Elbette bu forum da birgün kapanacaktır. Bana ve sana inananlara, yeni piyasaya sürdüğümüz Windows Vista ile hazırlanacak Paradise forumda yazma imkanı sağlayacağız. O forumda ne ban yemek var, ne mod kontrole alınmak, ne de hesap iptali, ne de söyleyeceğiniz sözlere bir kısıtlama. Bana ve sana, arkadaşlığımıza, mesajlaştığımıza inanalar için, inançlarının karşılığı olarak paradis foruma katılacak olanlara ayna gibi görüntüye sahip, göz yormayan dev ekranlar, zentrilyon işlem gücüne ve hızına sahip bilgisayarlar, düşünceleriniz aklınızdan geçerken yazıya dökecek dilden anlayan klavyeler verilecek. Hahaha deyip, ne zaman olacakmış bu Paradise forum mu diyorlar. Ne zaman olacağını biz biliriz ancak. Bilgisayar teknolojisindei gelişmelerin, trendlerinne olacağını ancak biz biliriz. En Büyük programcı benim laynn! Sen daha önce benim iyi programcı olduğuma inanmayanlar nereler oldu hatırlat onlara. Apple Computer'i hatırlat. Biz Apple Computer'e ortaklık teklif etmiştik. Bırakın şu hem yazılım, hem donanım konusunda tekel olma çabasını demiştik. Donanım işini başkalarına bırakalım başkaları yapsın, biz sadece yazılımda yoğunlaşalım demiştik. Ama onlar açgözlülüklerinden dolayı, beni beğenmeyip kibirli davranmalarından dolayı kaybedenlerden oldular. Ne oldu şimdi Apple Computer'e? yerlerde sürünüyorlar. En büyük programcı benim. Dünyanın en zengini benim.. Dünyanın en büyük tekeli benim. Netscape WebBrowser'ı hatırlat. Bizimle uğraşılmaz demiştik. Ama onlar naaptı? Davalar açtılar, mahkemelere, senatolara koştular. Şahitlerinizi getirin dedik onlara. Kendilerine bile hayrı olmayan şirketleri şahit diye getirdiler. Biz de getirdik şahitlerimizi. Ne oldu? Nerede şimdi Netscape? Bu forumda yazanlar belkide hatırlamazlar bile nedir Netscape. Hatırlat bunları, hatırlat ki, akıllarını başlarına toplasınlar, anlasınlar kimmiş Bill Gates. En büyük programcıdır o. Dünyanın en zenginidir o. Dünyanın en büyük tekelidir o. Dinimizle dalga geçiyor bu adam diye de çarpıtmasınlar yine. Çekemiyorlar mı yoksa, senin ve benim arkadaşlığımız? Bill Gates'ten yeni mesaj: Reddedebiliyorlar mı klavyenin varlığını, Ya monitorun varlığın? Ya da mouse'in varlığını? Klavye'yi, mouse'u, monitor'ü istersek, kablosuz da yaparız. Yaptık da zaten. Klavye'yi tuşsuz da yapabiliriz istersek. Söyelediklerinizi anlayan, klavyeye ihtiyaç duyulmayacak bir teknoloji de geliştiririz biz. En büyük programcı benim, en akıllı benim, bunu mu yapamayacağım? Ah bir bilseler.
- Kurandaki çelişkiler
-
Hangi İnançları, İnanışları, Felsefeleri biliyorsunuz?
Sevgili evrensel, teşekkür ederim, benim felsefemi de tanımlamışsın. Sevgili kral, bilmediğimiz şeyler hakkında karar veremeyiz bence. Bilmediğimiz şeyler hakkında, mevcut bilgilerimizden veya varsayımlarımızdan yola çıkarak yaptığımız çıkarımlara da, önyargı, teori, tahmin ve inanç gibi isimler veriliyor. Şunu söyleyebilirim: Agnostist hiçbir dine "kesinlikle" inanmaz. Ancak, Agnostist, evrenin, yaşamın belirli kanunlarla işlediğini, kaos olmadığını bilir. Bilim maddenin, evrenin, hayatın işleyiş kurallarını çözer ve bu kuralları teknoloji adı altında insanlığın/mevcudatın hizmetine sunar. Ancak Bilim "işleyiş kurallarının" neden mevcut halinde olduğunu henüzbulamamıştır. Basit bir örnekle, Agnostist, Oksijen ve Hidrojenin belirli oranda biraraya gelince su oluşturduğunu bilir, ama neden başka birşey değil de, son ürünün "su" olduğunu henüz bilemediğimizi söyler. (Mesela Neden Oksijen ve Hidrojen H2O oranında birleşerek suyu oluşturuyor da, çekirdek ve elektron birleşmesine gitmiyor? Sadece bilmiyoruz henüz.) Ancak şu ana kadar belirlenen veya belirlenemeyen bilimsel kuralların varlığı bu kuralların nasıl ortaya çıktığını açıklamaz. Bilim, maddenin şuurlu imiş gibi kurallara uymasının nedeni henüz bulamamıştır. Agnostist, henüz bilimsel olarak çıklama getirilemeyen bu "şuura", doğrudan tanrının işi demez (açıklanamayan şeylere tanrı adını vermek, yağmurun nasıl yağdığını bilemediğimiz zamanlardaki gibi "yağmur tanrısı" var demeye benzer çünkü), tanrının işi değil de demez, sadece şu anda bilmediğimizi söyler. Bilmediğimiz şeyler hakkında da sadece tahmin yürütürüz, mevcut bilgilerle pararlelik kurarak teori ileri süreriz, veya varsayımlarımızı doğru kabul edip, inanırız. Ama tahmin, teorileri ve inaçların, ispatlanmadıkça, kensin doğru olarak adlandırılamacağını da biliriz.. Bunda da yanlış birşey yoktur. Kararsızlık olarak adlandırmak da doğru değildir bence. Kararsızlık, bilinen seçenekler arasında bir tercih yapamamaktır. Bilinmeyen şeyler hakkında tercih yapılamayacağından, kararsızlık da sözkonusu olamaz. Saygılar.
-
DEMİR
Sevgili azadi, aşağıda sana sunacağım ansiklopedik bilgiden yola çıkarak, basit bir matematik hesabı yap: Ansiklopedik bilgi (Wikipedia): 1400 küsür sener öncesi mi daha eskidir? Yoksa 1400+4000=5400 senesi mi? Arkeolojijk kazılarda bulunan 4000 senelik bütün demir eşyaların varlığını da reddedelim. Demire tanrıların metali sanan Etruskler M.Ö. 800-.300 arasında yaşadılar be kardeşim. Bu da mı 1400 küsür senesinden önce değil? Yani sevgili kardeşim, 1400 küsür sene öncesinden çok çok çok çok daha önce birileri "demirin" gökten/tanrılardan geldiğini ileri sürmüştür. Yani 1400 küsür sene öncesinde "demirin tanrısal/göksel/meteorik olduğuna ilişkin bir inanış vardı zaten. Amacın demir hakkında Kuran'da yeralan sözlerin 1400 sene öncesinden haber verilişini mucize kategorisine sokmaksa, yukarıyı dön bi daha oku kim daha önce meteorik kaynağı ileri sürmüş. Yok amacın demirin varlığını Hz. Muhammed'in peygamberliğinin kanıtı olarak kullanacaksan, bunu yemeyiz, git şuradaki yazımı oku. Bir yalanın içinde bir gerçek (demirin mevcudiyeti) bulunması, o yalanın yalanlık statüsünü son vermez. Yalanı, içinde bulunan gerçekle savunmak da, suyu bulandırmaktır. Sana bir benzetme yapayım: "Demir harika bir yiyecektir, sulu ve lezzetlidir" demek yalandır, yanlışdır. Demir'in var olması, "onun lezzetli ve sulu bir yiyecek olduğu" yalanını kabul etmemizi gerektirmez. Saygılar. Eğer Kuran'daki/İslamiyet'deki ve diğer semitik dinlerdeki birçok şeyin kaynağını bulmak istiyorsanız, Eski Mısır'daki inanışları bilmenizi tavsiye ederim. Size 2 örenek: 1. Semitik dinlerdeki Hesap Günü ve bunun nasıl olacağına ilişkin inanç O çok kötülenen Firavun'un dininden alınmadır. Başka bir Hesap Günü Resmi: 2. Allah, Kuran'da sürekli "Allah kalplerde olanı bilir" der, yani kötü düşüncelerin, niyetlerin beyinde değil, kalpte olduğunu söyler. Bugün dilimize de yerleşmiştir bu inanıştan gelen alışkanlık. Kalbi kötü, kalbi temiz gibi kavramları kullanırız. Nedeni Mısırlılara dayanır. Tercümesi: Saygılar.
-
En Tehlikeli Yalan...
. Benim iddiam şu: Bill Gates bu forumu okuyor. Benim yazılarımı çok beğeniyor. Türkçe biliyor. Bana özel e-mail gönderiyor. Hatta bana dedi ki "ben window'u da senin için yazdım, bilgisayar ürünlerini de senin için ürettirdim. Sen olmasaydın, ne windows'u yazardım, ne MS-Office'i ne de Internet Explorer'ı. Sen olmasaydın bilgisayar diye birşey olmazdı. Bill Gates: "Ey BrainSlapper, biz sana peygambersin demedik. Biz sadece, sen benim mesajlaştığım, sıradan bir Turkish-Media Forum kullanıcısından başka birşey değilsin" Niye üzülüyorsun ki, senle benim mesajlaştığıma inanmıyorlar diye? Şu windows'a bakan, şu Internet Explorer'a bakan anlar benim büyük programcı olduğumu. Onlara Apple Cmputer'i hatırlat. Netscape Webbrowser'e hatırlat. Benim söylediklerime inanmayanların biz öyle yaparız. Biz BrainSlapper'la mesajlaşıyoruz diyorsak, mesajlaşıyoruzdur. Bunda itiraz edecek ne var? Bunun dine hakaret etmekle ne alakası var? Ben senle özel olarak mesajlaşıyormuyum, mesajlaşmıyormuyum, bütün mesele bu. Şu ekrana bakıp, bizim nasıl iyi programcı olduğumuza inanmayanlara, benim senle mesajlaştığıma inanmayanlara ne denebilir?
-
En Tehlikeli Yalan...
Bill Gates'den yeni mesaj: "Senin bu yaptığın dinimize hakarettir diye, alay etmektir diye, seni yalanlamayı sürdüyorlar mı? Halbuki sen sadece benden "senin forumdaki yazılarını beğeniyorum" diye bir mesaj aldın. Bunun dine hakaret etmekle, alaya almakla ne alakası var? Peki bunu sana yazarken nasıl yazıyorlar Neyle yazıyorlar? Benim yazdığım windows'la değil mi? Bunu da mı inkar edecekler? İşletim sistemini görmüyorlar diye, onun bizim ürünümüz olduğunu inkar mı ediyorlar? Peki Ms-Office Exel'i kim yazdı? MS-Office-Word'u kim yazdı? Çağırsınlar şahitlerini. Biz de dökeriz şahitlerimizi. Ortaya koyarız patentimizi. kafalarına dank diye atarız dünyadaki program satışlarımızın istatistiklerini. daha önce de Apple Computer diye bir şirket vardı. Onlar da yalanlamıştı benim en iyi programcı olduğumu. Bak şimdi hallerine? Ondan da mı ders almıyorlar? Bir de Netscape Webtarayıcı wardı bize karşı gelen, Onun defterini de dürdük. Açsınlar okusunlar o şirketlerin tarihini. MS-Windows'u da biz yazdık. MS-Office Word'u da biz yazdık. MS-Office Excel'i de. Internet Explorer'ı da biz yazdık. İnkar mı ediyorlar?
-
En Tehlikeli Yalan...
De ki: "Bill Gates'e inanalara, Turkish-Media forum kapandıktan sonra açılacak olan paradise forumda kısıtlamasız yazma imkanı verilecek. Orada ne ban yemek var, ne mod kontrole alınmak. ne de söyleyeceğiniz sözlerde kısıtlama. İnançarının karşılığı olarak paradis foruma katılacak olanlara ayna gibi görüntüye sahip, göz yormayan dev ekranlar, zentrilyon işlem gücüne ve hızına sahip bilgisayarlar, düşünceleriniz aklınızdan geçerken yazıya dökecek dilden anlayan klavyeler verilecek. Hala düşünmüyorlar mı windows'u kim yazdı? Hala red mi adiyorlar Bill Gates'in en iyi programcı olduğunu? Ekranlarına bir daha baksınlar, anlamaları için bu yeter! Yazıyı istedikleri gibi renklendirip, puntusu büyütüp küçültebiliyorlar. kendilerine imza ve logo seçebiliyorlar. Anlayanlar için bunlar yeter. İnadı bırakın da Bill Gates'e ve BrainSlapper'a inanın.
-
En Tehlikeli Yalan...
Sevgili halkalıyıldız, söylediklerine katılıyorum. Agnostisim budur zaten. Agnostisizm, "Mutlak Düzenleyici/Tanrı vardır, çünkü doğadaki mükemmellik insanı hayretler içinde bırakacak kadar düzenlidir" der. Ancak Tanrı'nın nasıl olduğunun, ne istediğinin, amacının ne olduğunun bilinemeyeceğini söyler. Agnostisizm ve bazı dinlerde yeralan Vahdeti Vücutçu düşünce birleştirilebilir. Bunu birleştirme düşüncesinin temelinde yatan şey de Tanrının "ayrı" bir mevcudiyetinin olamayacağı düşüncesidir. Çünkü "ayrı" tanımı Tanrı'yı mekan olarak tanımlamayı gerektirir. Bundan dolayı Vahdeti Vücut anlayışı ile Tanrı düşüncesi birleştirilince, Evren'in kendisi herşeyiyle birlikte Tanrı'dır sonucuna varılır. Bu da Evren/Doğa herşeyin yaratıcısıdır diyen bilimi ve ateizmi doğrular. Ateizm/Bilim/Agnostisizm arasındaki çizgi belli belirsizdir. Ama her üçü de hiçbir dinin Mutlak Güçten/Doğa'dan/Tanrı'dan "vahyedildiğini" kabul etmez. Çünkü vahy işi, iktidar mücadelesiyle alakalı bir kavramdır. Bize göre dinlerin doğuşu politik ve pskolojiktir. Psikolojik neden: İnsan tanımlayamadığı güçten korkar. Rüzgarın neden kaynaklandığını bilemez, korkar: Rüzgar ilahı var der. Gökgürlemesini açıklayamaz, yağmuru açıklaymaz, gök tanrısı var der. Bazısı buna melek Mikail der. Bu liste sonsuza kadar uzayabilir. İnsan o güçlerden korkar, ölümden korar. Ölümünü geciktirecek veya ölümsüzleştirecek her vaade kanmaya hazırdır. Tanımlayamadığı güçlerin, bu işi yapabileceklerini düşünür. Politik neden: İktidar kavgası herzaman varolmuştur. İktidarını bazıları güce dayandırmıştır. pazusu en sağlam olan, en iyi savaşan, en çok adamı olan iktidarı elde tutmuştur. Güçlü olmayanlar da, iktidarı sağlamak için, pazuları yerine akıllarını kullanmışlar, "insanların korktuğu birşeyden" vekalet aldıklarını, yani tanrıdan vekalet aldıklarını söyleyerek "hayali pazu" sahibi olmuşlar ve iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Sonuçta, hiç kimse Tanrı'yı karşısına almak istmez. Allah'tan vekalet aldığını iddia ederek iktidar sağlama açıkgözlülüğü, Ortadoğu'da çok yaygındır. Firavun, tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Musa, İbrahim, Muhammed, ve bilimum yahudi kralları Tanrı'nın yeryüzündeki peygamberleridir. Yukarıdakilerin hepsi iktidarı ele geçirmiştir. İsa, Tanrı'nın oğludur. Bu fazla uçtuğu ve konjonktür müsait olmadığı için idam edilmiştir. Başarılı olsaydı, o da iktidar sahibi olacaktı. O bizzat olamadı, ama ondan sonra onun adını kullananlar yüzyıllarca Avrupa'da iktidar oldular. Bu büyük boyutlu iktidar mücadelesi ve iki kişi gibi çok az kişiler arasındaki iktidar mücadelesi ahlak ve adalet anlayışının formüle edilmesini gerektirdi. Böylece İki tür ahlak anlayışı ortaya çıktı: 1. Evrensel ahlak, kozmik denge denen ve yanlış yapanların ilahi adalet tarafından cezalandırılacağını savunan ahlak anlayışı. Elinde terazi bulunduran ve gözleri kapalı olan kadın (Ma'at) simgesiyle gösterilen yargılanan kişinin kimliğinin önemli olmadığı, objektif ahlak anlayışı. 2. İnsan mükemmel olmadığına göre, evrensel ahlaka tam olarak uymasının mümkün olmadığını, bu nedenle bütün insanlığın ilahi adalet tarafından yargılanacağını, hiç kimsenin kurtulamayacağını söyleyip, bu işten yırmak isteyenlerin ortaya sürdüğü sadece ilahi adaleti gerçekleştiren tanrı'yı hoşnut etmenin yeterli olacağını ileri süren ahlak anlayışı. Bu ahlak anlayışında kimlikler önemlidir, tanrının kendi halkını ve kendisini sevenleri ödüllendireceğine, torpil geçeceğine inanılır. Adamına göre muameleyi öngören, subjektif ahlak anlayışı. Maalesef geçmiş yüzyıllarda bu ahlak/adalet anlayışı galip geldi. İnsanlar ölümzülük umutlarını sürdürmek istediler ve Tanrı'ya yalakalık yapmanın bunun en kolay yolu sandılartar. Bir tarafta: Objektif ahlak/adalet anlayışını savunan, adaletin adama göre değil, eyleme göre dağıtılması gerektiğini savunan Ateist, Agnostist ve Bilimselciler. Diğer tarafta: Subjectif ahlak/adalet anlayışını savunan adaletin eyleme göre değil, adama göre (inanmışlık-inanmamışlık) dağıtılmasını savunan teistler. Bugünkü mücadele de budur. Saygılar.
-
En Tehlikeli Yalan...
En tehlikeli yalan gerçeklerle süslenmiş, bezenmiş yalandır. Bu yalanın yalan olduğunu ortaya çıkardığınız zaman, sanki yalanın bütününde yeralan gerçekleri de reddetmişsiniz gibi bir görüntüyle karşılaşırsınız. Yalancı da yalanını, yalanında yeralan gerçekleri göstererek, “şu da yalan mı? bu da mı yalan?” diye gözünüze sokar ve “eee, niye bana yalancı diyorsun o zaman” der. Bu yalan türüne en çok semitik dinlerde rastlarız. Ayetlerde geçen; Güneş’in varlığını, Ay’ın varlığını, yıldızların varlığını kim reddedebilir? İnsan’ın bir sperm (ve yumurta)dan yaşama başladığını kim reddedebilir? Topraktan ekinlerin çıktığını kim reddedebilir? Yağmurun yağdığını? Yerzünde pınarlar olduğunu, su kaynakları olduğunu kim reddedebilir? Topraktan çıkan ağaçlarda çeşit çeşit metveler büyüdüğünü kim reddedebilir? Gece ve gündüzün varlığını kim reddedebilir? Dağların, denizlerin varlığını kim reddedebilir? Bu doğal/maddi gerçeklere kimse itiraz edemez. Her insan ölür. Bir süre yaşar. Malın/mülkün kimseyi sonsuzlaştırmayacağı husussuna da kimse itiraz edemez. Yukarıda alıntılanan ayetlerde, ateist/agnostik ve teistlerin anlaşamayacağı tek nokta eylemlerin öznesidir, onun dışındaki herşeyde mutabıktırlar. Gerçek/maddi doğrularla insanlar, konuşan kişinin doğru söylediğine şartlandırılır. Sonra muğlak konular piyasaya sürülür. İnsanın henüz cevap bulamadığı, kimsenin ne evet ne de hayır diyebileceği, Tanrı, cennet, cehennem gibi husular sokuşturulur. Bu yapılırken de insanların en doğal duyguları istismar edilir. Nedir bu duygular. Ölüm korkusu ve umut. Böylece, insanların çözüm bulamadığı tek ezeli korkuları olan ölüm hatırlatılır, öte yandan da umut duygusu depreştirilir. Hayat tatlıdır. Ölüm ise kaçınılmazdır. İnsanlığın bugüne kadar kurduğu en tatlı düş ölümden sonra da yaşamaktır. Gerçeklerle zemin sağlamlaştırıldıktan, Korkular ve umutlar depreştirildikten sonra, palavralar piyasaya sürülür. Allah beni peygamber yaptı! Hadi ya. Hakkaten mi? (Bu soruya yanıt verilmez, ilk aşamada piyasaya sürülen gerçekler hatırlatılarak insanlar şaşırtılır, kendi kendileriyel çelişiyormuş duygusu yaşatılır) İnanmıyormusun? Bakmıyormusun şu dağlara, şu bitkiler, şu kuşlara, böceklere? Bunlar kendiliğinden mi oluyor? İnkar etme Allah’ın nimetlerini. Allah inkar edeni sevmez. (Ne yapabilirsin ki? Dağlar yok mu diyeceksin? Üzüm yok mu diyeceksin, armudun sapı yok mu diyeceksin?) -Ya inkar ettiğim bişey yok, sadece sen peygamber değilsin, onu söylüyorum! Allah dağ var, deniz var, armut var, üzüm var, üzümün çöpü var diyor, bunlara bişey demiyorsun, Allah’ın peygamberi var deyince, buna mı inanmıyorsun? (Dağ var, deniz var, odun var, armudun sapı var diye tinerci çocuk da söylese itiraz edemeyiz. Sorulan soruyla verilen cevap arasındaki alaka kesilir) Bu diyalog ve eskilerin hikayeleri defalarca tekrarlanır, iş uzatılır. Masallar uzun olur, çok tekrar olur. Çünkü amaç uyutmaktır. Dere tepe düz gitmişler sonra bir devle karşılaşmışlar. Falan filan olmuş. Sonra yine dere tepe düz gitmişler. Falanca kralla karşılaşmışlar, falan filan konuşmuşlar. Sonra dere tepe düz gitmişler. Falan filan falan filan....Zzzz.... horrrr.. horrrr... Uyuklama had safhaya varınca mumu dikersin: Ben sadece Allah’ın peygamberi değilim. Allahın herşeyiyim. Ben olmasaydım Allah hiçkimseyi ve hiçbirşeyi yaratmazdım dedi Allah bana. Allah'a karşı gelmek, özellikle eski devirlerde, insanlığın doğa güçlerini bile açıklayamadıkları devirlerde, nerdeyse imkansızdı. Yani sevgili arkadaşlar... Doğadaki güzellikler, insan vücudundaki mükemmellik, doğadaki mükemmellik, bir adamın peygamber olduğunu kanıtlamaz. Peki bu doğal güzellikler, doğal mükemmellik neyin eseridir? İnsanlık bu sorunun cevabını aramaktadır. Sonuçta tanrıya da varabilir. Bu araştırmasının sonuna varamayadabilir. Yani, birşeyi okurken, yukarıda özetlediğim yalan yutturmaca taktiğini yutmayın. BrainSlapper olarak ben “Bill Gates bana mesaj gönderdi, benim yazılarımı çok beğeniyormuş, Türkçe de biliyormuş” diye sallarsam, siz de dersiniz ki “Hadi len, hahaha.” Ben size şöyle cevap versem doğru olur mu: Kim yazdı Windows’u? Kimin sayesinde bu ekranda yazıyorsunuz? Bak ne güzel dizayn etmiş, basıyorsunuz bir tuşa, düşüncelerinizi dökebiliyorsunuz ekrana. Hiç düşünmüyormusunuz, aklınızı kullanmıyormusunuz? O Bill Gates var ya, sizin bilmediğiniz daha neleri biliyor, Mouse’ın nasıl işlediğini, yazıların printerden nasıl çıktığını biliyor, digitlerin nasıl harfe dönüştüğünü biliyor. Bütün o programları o yazdı. Neden inanmıyorsunuz ki? Şimdi “Bill Gates Bana mesaj gönderdi” iddiası ile, bilgisayar tenolojisi ile ilgili gerçekleri saymanın ve “bana mesaj geldiğini inkar mı ediyorsunuz” demenin arasında bir alaka var mıdır? Üstüne de şöyle bir iddiada bulunayım: Bill Gates dedi ki: Ey BrainSlapper, boşver sen o sana inanmayanları. Bilgisayar teknolojisini bile senin için ürettik biz. Sen olmasaydın, ne windows’u yazardık, ne mousu, ne klavyeyi, ne ekranı üretirdik. Sen olmasaydın, Türkish-Media Forum da olmazdı, Dini Konular başlığı da olmazdı.” Saygılar.
-
Kuran neye denir? neyin adıdır?
Bana sorulan hiçbirşey cevapsız kalmaz, merak etme. Tek atışlık hezeyanla gelmedik buraya, birilerinin dolduruşuyla da gelmedik. Hz. Muhammded'e yüklenen bu külfetlerin kaynağını (Kuran/hadis) da buraya kopyalayabilirsen, cevap alman hızlanır. Tartışmanın da bir adabı var değil mi azadi kardeş? Size sorulan sorulara cevap vermeden, sorularıma cevap bekliyorum diye bağırmak ne oluyor? Sen polis, biz tutuklumuyuz ki "soru sorma, benim sorularıma cevap ver " diye bağırıyorsun? Sen polis, ben tutuklu olmadığıma göre, bu davranışınız da bana, aynı hakkı vermez mi? Karşılıklı bağrışalım mı sorularıma cevap bekliyorum diye? Beklemedeyiz... Saygılar.
-
Kuran neye denir? neyin adıdır?
Saygı ve sevgi "kanun zoruyla" hatta "Allah tarafından yapıldığı söylelen bir kanun zoruyla" mı olur sevgili xlark tades? Size ilk söyleyeceğim: Tanrı'ya torpilcilik, adam kayırıcılık suçlamasında bulunmak, günahtır. Diğer söyleyeceğim şey: "Naber dekor kral? Figüran kardeş nasılsın?" desem alınır mısın, bunu hakaret sayar mısın? Tanrı'nın tutup bir ölümlüye "Sen olmasam alemleri yaratmazdım" dediğini iddia etmek, "evet, ben, sen, herkes, herşey dekordur" demektir. Peygamberin ayrıcalıklı sayılmasını -kendinden makul bir gerekçe ile- rasyonelleştirmeyi başarıyorsunuz. Bir insanın kendini ayrıcalıklı hale getirmesi Tanrının emri mi, yoksa kendinin yutturması mı, bu konuda ilginç bir çalışma yapıyorum. Bekleyiniz. Beklerken, zaman boşa geçmesin, ayrıcalıklı olmaları konusunda ayet varsa, kızlarına, damatlarına sağlanmış olan ayrıcalıklar hakkındaki ayetleri de buraya yazarak, bize sorun görünen şeylerin nasıl rasyonelleştirildiğini bize de gösterirseniz, biz de vakıf oluruz, anlayamadığımız şeylere. Kendi kızlarını da 9 yaşında kocaya vermişmidir? Hz. Ali, Hz. Fatma'nın üstüne kadın almaya cesaret edebilmiş midir? Iraklı olsan, kızının Bush ile evlenmesine nasıl bakardın? "O evlilik benim sevgimi, dostluğumu kazanmak, beni şereflendirmek için yapıllıyor" mu derdin? Hz. Muhammed'in kızları, yaşlı eş, tercih edilmeyen eş, dördüncü eş falan gibi konumlara düşürülmüş müdür, yoksa bunu yapmaya kimsesin cesareti olamamışmıdır? Veya aşağıda tekrara sorduğum hususları rasyonelleştirecek ayetler ekleyebilirsiniz foruma: .... Eğer Kz. Muhammed'in yaşamı ile insanlığa örnek olduğu iddia ediliyorsa, bu konuda da örnek olmalıdır, ayrıcalıklı değil. Her konuda örnek olduğu iddia ediliyor. Her konuda örnek olmuş da bunda mı olamamış?Kabe'deki 300 küsür ilahı tedavülden kaldırmak kadar radikal bir adım atabilen bir adam, bu konuda da örnek olabilecek kadar kendini sıkamamış mı? Neden Hz. Muhammed istediği kadar kadın alabiliyor da, diğer müslümanlar "iyilik için" istedikleri kadar alamıyorlar ? Mantığı, açıklaması var mı? Madem maksat iyilik yapmaktı, neden diğer müslümanların bu iyiliği yapmaları yasaklanmış? Saygılarınmla.
-
Kuran neye denir? neyin adıdır?
Yukarıdaki yazımı oku. Her toplum kendi kültürüyle değerlendirilirse, bu kendi kültürüyle değerlendireceğimiz toplumdan çıkan bir din, evrensellik ve tüm zamanları kapsayıcılık iddiasında bulunamaz. Saygılar.
-
Kuran neye denir? neyin adıdır?
Sayın xlark tades, senin söylediğin şeye katılıyorum. Olaylar, olayların olduğu zaman ve şartlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Tropikal iklimde yetişen bir ağacı götürüp sibiryada yetiştirmeye kalkarsanız, büyümez. Tropikal iklimde yaşayan biri için, palmiye harika bir ağaçtır. Hızla büyür. Aynı ağaç sibiryalı için, kötü bir ağaçtır, büyümeyi boşver, dikilir dikilmez kuruyan bir ağaçtır. Ama, ama... Bu forumda yazan arkadaşların Hz. Muhammed'in evlilikleri konusunda itiraz ettiği noktalar çeşitlidir: çok evlilik olabilir, sübyanla evlilik olabilir, esirlerle zoraki evlilik olabilir. Benim bu evliliklerle ilgili olarak takıldığım husuları söyleyeyim: Binim eleştidiğim takıldığım konu poligami/çok evlilik değil, başka hususlar. Yani, zaman ve şartlara göre değişmeyen hususlar. 1. Kişiye özel uygulamalar, ayrımcılık: Hz. Muhammed dışındaki erkeklerin eşlerinin kocaları öldükten sonra evlenebilmeleri, ancak Hz. Muhammed'in eşlerinin evlenememesi. Bunun bugün devam eden bir versiyonu var Güneydoğu Anadolu'da: Ağanın b.ku üstüne b.k olmaz. Yani getirilen kural şu: Hz. Muhammed'in erkeklik organının girdiği yere başka erkeklik organı giremez. Güneydoğu Anadolumuzda yaşayan gelenekle, Hz. Muhanmmedin getirdiği kural arasında bir benzerlik görebiliyormusun?? İslam evrensellik iddiasında bulunuyorsa, kurallar da evrensel olmalıdır, Ahmet'a ayrı, Mehmet'e ayrı değil. Eğer Kz. Muhammed'in yaşamı ile insanlığa örnek olduğu iddia ediliyorsa, bu konuda da örnek olmalıdır, ayrıcalıklı değil. Her konuda örnek olduğu iddia ediliyor. Her konuda örnek olmuş da bunda mı olamamış?Kabe'deki 300 küsür ilahı tedavülden kaldırmak kadar radikal bir adım atabilen bir adam, bu konuda da örnek olabilecek kadar kendini sıkamamış mı? Neden Hz. Muhammed istediği kadar kadın alabiliyor da, diğer müslümanlar "iyilik için" istedikleri kadar alamıyorlar ? Mantığı, açıklaması var mı? Madem maksat iyilik yapmaktı, neden diğer müslümanların bu iyiliği yapmaları yasaklanmış? (ayrımcılık konusunda, istanbul/fatih'deki cübbeli hoca'nın cemaate vaazettiği şeylerle, kendi yaşamı arasındaki uyumsuzluk da güncel örnek olarak değerlenndirilebilir.) 2. Yakın çevresine ilişkin ayrıcalıklar: Mesela, Hz. Muhammed'in en çok tanıdığımız çocuğu hz. Fatma'dır. Hz. Fatma, Hz. Alinin kaçıncı karısıdır? Veya Hz. Ali, Hz. Fatma'nın üstüne kadın almaya cesaret edebilmiş midir? Hz. Muhammed'in kızları ayrıcalıklı evlilikler mi yapmışlardır? Hz. Muhammed'in kızlarının kocaları birkaç tane daha kadın alabilmişler midir? Hz. Muhammed'in kızları, yaşlı eş, tercih edilmeyen eş, dördüncü eş falan gibi konumlara düşürülmüş müdür, yoksa bunu yapmaya kimsesin cesareti olamamışmıdır? Hz. Muhamme elalemin kızını 9 yaşında eş edinmiştir. Peki kendi kızlarını da 9 yaşında kocaya vermişmidir? (Bu konuda bilgim yok, suçlamıyorum yani, sadece soruyorum) (Burada birşey daha söylenebilir: Hz. Ayşe'nin çocuğu oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Ama, çocuğu olmadıysa, Tanrı'nın/Doğa'nın bir kadına verdiği en büyük özelliklerden/duygulardan biri olan analık duygusunu yaşaması da, sırf ağanın b.kunun üstüne b.k olmaz mantığıyla evlenmesi yasaklanarak engellenmiştir.) 3. Sübyancılık: Sübyancılıkta sorun nedir anlayabiliyor musun xlark dates kardeş? İklim dolayısıyla vücudu gelişmiş olabilir, fakat bu demek değildir ki, vücudu gelişmiş kız evlenme çağındadır. Buradaki kıstas: Evlendirilen kız, evlenme kararını kendi mi vermiştir. Bu kız kendi iradesini kullanabilecek yaşta mıdır? Neler olup bittiğini anlayabilecek yaşta mıdır? Evlilik çift taraflıdır. Her iki tarafın da neler olup bittiğini anlaması gerekir. hangi iklimde olursa olsun, 9 yaşında olup da evliliğin ne demek olduğunu kavrayabilecek çocuk yoktur. Bu yaştaki çocuklar, salıncakta oynarlar, bebeklerle oynarlar, onların gözünde herşey oyundur. Herşeyi oyun gören bir çocukla, oyunla alakası olmayan evlilik gibi ciddi bir sosyal müesses kurmak akla, mantığa, vicdana sığar mı?? Sen 9 yaşındaki, daha salıncakta oynayan kızını, verirmiydin 50 küsür yaşındaki bir adama? 9 yaşındaki çocuğu, 11 yaşına kadar gerdeğe bile giremeyecek kadar küçük bir çocuğu, 9 yaşında beşik kertmesine tabi tutmak doğru mu?? (Evlilik yapan taraflar akli olgunluğa ermişlerse, evlilik mutabakatına nişan denir, taraflardan ikisi veya biri, akli olgunluğa ermemişse, evlilik mutabakatı, evlenecek insanlar tarafından değil, evlenecek kişilerin velilerince yapılır ki, buna da beşik kertmesi denir. .) Hatta Dogu/Güneydoğu Anadolumuzda peygamberin sünnetinden yola çıkan veya çıktığını iddia eden binlerce insan da, çocuklarının hayatını zehir eder. Bugün kültürümüzde töre sorunu olarak önümüze çıkar. Beşik kertmesini savunabilirmisin bana? 4. Esirlerle zoraki evlilik: Birsürü insanın hayatını kaybettiği bir savaş sonucu esir olan insanlarda ortaya çıkan en önemli güdü hayatta kalma güdüsüdür. Bu insani bir güdüdür. Bununla bağlantılı güdü de, kurtulma ve mümkünse diğer esirleri de kurtarma arzusudur. İntikam duygusu başka bir duygudur. Düşmanın eline esir düşmüş bir kadının eşini, babasını, oğlunu öldürmüş olan düşman ile evliliği kabul etmesinin 3 nedeni olabilir: 1. Yaşamak. Diğer seçenek ölüm olduğu için. 2. Başkalarını kurtarmak. Ben evliliğe razı olayım, kendimi feda edeyim, bari ailemdeki, kabilemdeki diğer esir kadınlar kurtulsunlar. Belki onların kurtulması için ricada bulunabileceğim bir fırsat doğar. 3. İntikam. Evleneyim, belki intikam alabileceğim bir fırsat oğar. 4. Tecavüzden kaçamıyorsan bari zevk al felsefesine boyun eğmiştir. Bu seçenekler arasında ben hiç, kendi iradesi ve arzusu ile evlendiğine ilişkin bir seçenek göremiyorum. Hepsi zorlanmışlıktan kaynaklanan, özgür irade ile tercih edilmeyecek seçenekler. Başka bir başlıkta başka bir formdaşa sordum, sana da sorayım, Iraklı olsan, kızının Bush ile evlenmesine nasıl bakardın? "O evlilik benim sevgimi, dostluğumu kazanmak, beni şereflendirmek için yapıllıyor" mu derdin? Yani xlark tades kardeş, zaman ve şartlara göre değişecek bir din, evrensellik ve bütün zamanları kapsayıcılık iddiasında bulunamaz. Böyle bir din, zamandan, mekandan, şartlardan münezzeh bir Tanrı'dan gelmişlik iddiasında bulunamaz. Saygılar.
-
******** HIRSIZLAR... (Bu memleketin yüzde 99’ı Müslüman ama yüzde 60’ı hırsız. Böyle şey olur mu? Müslümanız diyoruz ama yalancılık, üçkağıtçılık bi)
Şimdi sevgili sesizgece, konuyu sadece başkalarının ganimet olarak alınmasını gözönünde tutarak değerlendirirsen, İslammiyet'in bu konudaki rasyonel/ahlaki olmayan kurallarını, rasyonelleştirme çabası içine girersin. Doğruyu bulmak istiyorsan, bizzat ben ganimet durumuna düşsem ne olur, konuya nasıl bakarım diye düşün. En çok hangi "kafirleri" sevmiyorsun? Amerikalılar mı? (Başkası ise örnekte, onu koy Amerikalı yerine)Varsayalım ki Iraklısın, yenildiniz. Amerkikan askerleri geliyor sizin mahalleye, sana Allah kulu demiyor, tekme, tokat, dipçik giriyor, esir alıyor. Bu arada oğlunu, babanı, kardeşini, amcanı, dayını, eli silah tutabilecek herkesi öldürüyor veya hapse atıyor. Sen esir düşüyorsun, ve ailenin diğer bütün kadınları. Net cevap ver lütfen: 1. Sana İslam'da tarif edilen şekilde ganimet muamelesi yapılmasını isterisin? 2. Evli bir amerikan askeri, seni, kızkardeşini ve anneni esir aldı, karısı var, ama "elnin altında bulundurduğu kişiler olarak, ganimet olarak, senden, kızkardeşinden, annenden cinsel olarak yararlanmasına nasıl bakarsın? Diyanet çevisiri: 3. Diyelim ki, Amerikalı sahibin iyi niyetli, Nur:32'deki gibi seni evlendirmek istiyor. Ama maalesef talibin çıkmadı, Nur:32'deki gibi bir olasılık yok senin için, evlenemedin. Ama en azından, özgürlüğünü istiyorsun. Amerikalı sahibin diyor ki, "buna özgürlüğünü vermek onun için hayırlı olmaz, çünkü Irak sokakları can güvenliği açısından tehlikeli". Böylece özgürlüğünü de alamıyorsun. Amerikalıya birileri "elinizin altındakiler de helal" demiş, bu nedenle adam sana tecevüz edip duruyor. Allah cezasını versin diyorsun ama, Allah da şöyle diyor "Kim onlari zor altinda birakirsa, bilinmelidir ki zorlanmalarindan sonra Allah (onlar için) çok bagislayici ve merhametlidir", zorbayı/tecavüzcüyü cezalandırmak yerine, seni bağışladım tecavüze uğradığın için diyor. Ne düşünürsün? İslamdaki çarpık ahlak anlayışını rasyonelleştime çabasına örnek: 4. Yukarıdaki örneklemeye devam: Varsayalım ki Iraklısın, yenildiniz. Amerkikan askerleri geliyor sizin mahalleye, sana Allah kulu demiyor, tekme, tokat, dipçik giriyor, esir alıyor. Bu arada oğlunu, babanı, kardeşini, amcanı, dayını, eli silah tutabilecek herkesi öldürüyor veya hapse atıyor. Sen esir düşüyorsun, ve ailenin diğer bütün kadınları. O kadar güzelsin ki, Bush bir talimat çıkarıyor ve bu kızı bana getirin evlenicem onla, first lady yapıcam diyor. Bush'un evlilik önerisi, seni şereflendirir mi? babnı sevindiri mi? Kendini, Cümeyriye'nin, babasının ve tüm oradaki akrabalarının yerine koy... Saygılar.
-
NEDEN KARA TAS?
Rüku, diz çökme, secde ve el/etek öpme Ortadoğu ve Asya'da yöneticiler/krallar önünde yapılan bir saygı ritüelidir. Otoritenin kabulüdür. Ortadoğu'da el öpmek de bir saygı ifadesidir. Ortadoğu'da el/etek öpme geleneği sürmüş, eğilme, diz çökme ve secdeye kapanma ise daha yaygın olarak, Uzakdoğu'da, Japonlarda ve Çinlilerde sürmüştür. (Baknız herhangi bir tarihi Japon/Çin belgeseli, veya herhangi bir tarihi film. hem öğrenmek, hem güzel vakit geçirmek için, tarhi verilerden yola çıkılarak çekilen "Son İmparator" filmi güzel bir seçenek olabailir mesela) Eğilme, diz çökme ve secdeye kapanmanın Ortadoğu'da yaşayan tek örneği, İslamiyetteki ibadet ritüeli sırasında yapılan, Allah'ın önünde eğilme, diz çökme ve onun önünde secdeye kapanarak, onun otoritesini/büyüklüğünü tanıma işlemidir. Eski devirlerde, ulaşım ve iletişim bugünkü düzeyde olmadığı için, yani ne haberleşme vasıtaları ne de motorlu her türlü kara, deniz, ve hava taşıtı olmadığı için, savaşlarla elde edilen egemenlik alanları da geçicilik arzetmiştir. (Bakınız, yakın tarih, Osmanlı tarihi, Eflak ve Boğdan beyliklerinin Osmanlı ile ilişkileri, Orta asyadaki eski türk devletleri olarak adlandırılan federasyonların sürekli yeniden kurulmak zorunda kalınması) Ama kültürel/bilimsel olarak daha ileri olan krallar bu soruna bir çözüm getirmişlerdir. Kral ve yöneticiler herzaman, heryerde olamıyorsa da, onların heykelleri heryerde olabilir !! Bu nedenle bugünkü anlamda başkent diyebileceğimiz, karlların kendilerinin bizzat yaşadıkları kentlerin dışındaki kentlere otoritelerini simgeleyen heykeller yapmışlardır. İnsanlar o heykellerin önünde, otoritenin kabulu veya otoriteye saygı babında eğilmeyi, diz çökmeyi ve secdeye kapanmayı sürdürmüşlerdir. Krallar öldükten binlerce sene sonra, topraklar el değiştirip, tarih bilgisinin silik bir hatıra/efsane haline geldiği, kitle eğitiminin olmadı bir dönemde, o kral heykellerinin kaynağı unutulmuş ve bu heykeller ilah heykelleri sanılmaya başlanmıştır. Ritüeller devam etmiş, ama bu kez kim olduğu unutulan kral'a değil, ilahlar sanılan şeylerin önünde eğilme , diz çökme ve secdeye kapanma işlemi yürütülmüştür. Semitik dinler, din adına akıllıca bir adım atıp, ilahı görünmez kılarak, ilahın kırılması/yıkılması/çalınması riskini ortadan kaldırmışlardır. İlahı görünmez kılma cinliğinin Yahudilerden çıkmasının nedeni de, Yahudilerin bedevi olmalarından dolayı, yerleşik olmamaları ve sürekli göç halindeki bir toplumun, taşınırken kırılabilecek bir heykeli taşımaktaki zorluğudur. Diğer bir görünmez ilah inancının, Gök Tanrı inancının, Türklerde çıkmış olması da rastlantı değildir. Türkler de göçebe bir topluluktu ve heykel yapmak, taşımak, kültüre uygun değildi.) Yaşayan örnek: Adıyaman/Nemrut Dağını ziyaret edin. Sizi oraya götüren her rehber istisnasız olarak "Nemrut Dağındaki tanrı heykelleri" diye yol boyunca beyninizi ütüler. Ama Nemrut'a çıkınca, heykelleri tek tek anlatırken, "Şu Kommagene Kralı falanca, şu Kommagene kralının karısı kraliçe filanca, şu Kommagene kralının veziri falanca, öbür tarafta duranlar da, Kommagene Kralının ziyaretine gelen Pers Kralı filanca ve yanındakiler" diye anlatırlar. Hani yol boyunca bizim kafamızı ütülemiştin, o heykeller "tanrı heykeli" diye? Saydığın heykeller arasında tanrı nitelemesinde bulunduğun bir heykel bile yok? Adamı uyarırsın, "kardeşim yolda söylediklerinle, burda anlattıkların çelişiyor, bunlara bir daha tanrı heykeli deme" diyorsun, adam "abi herkes tanrı heykeli diyor, ben naapayım" diyor. Adıyaman'daki sıradan insanlara sorun, Nemrut Dağındaki heykelleri "kafirlerin diktiği putlar" olarak nitelendirler.) Saygılar.
-
NEDEN KARA TAS?
Benim müslümanlıktan çıkmama, herhangi birdin karşıtı görüş neden olmadı. Kuran okumadığım dönemlerde, aynı ben de sizin gibiydim. İslam dininin mükemmel olduğunu, sadece onun yanlış kişilerce, yanlış yorumlara tabi tutulduğunu düşünüyordum. Kafamda o kadar masum, harika, mükemmel bir İslam imajı vardı ki, ne istiyor bu küffar bu dinden diyordum. Bir din bu kadar yanlış anlaşılabilir mi diyordum. Ama kafama yatmayan şeyler de vardı, mesela şehadet kelimes getirerek müslüman olup, eninde sonunda cennete gitmek gibi. Üniversiteye gitmek için ailemden uzağa ilk kez gittiğim zaman yaşadığım bir olay neden oldu, araştırmaya başlamama. Bir telefon görüşmesinden sonra annem "Allah bu telefonu icat edeni nur içinde yatırsın, cennetinin başköşesine oturtsun" dedi. İslamiyeti sorgulamaya iten başlangıç o sözdü. Telefonu icat eden bir kafirdi. İslamâ göre, şehadet kelimesi getirmediği için Allah'ın cennetine de gidemeyecekti, kafir olarak ölmüştü. Ama gel gör ki, o kafir, anadolunun ücra bir köyünde yaşayan, okuma yazma bile bilmeyen sıradan bir insanın içten duasını alıyordu. Bütün günahları işleyen, bütün naneleri yiyen müslüman bir vatandaş, sırf müslüman olduğu için, cehennemde cezasını ödeyecek ve cetnnete gidecek, ama telefonu icat eden ama müslüman olmayan bir adam cehennemde cayır cayır yanacak? Alooo? Orda kimse var mı? Adalet bu mu?? Bu nedenle okumaya başladım Kuran'ı. Kuran'ı okuyunca da, illüzyon dağıldı. O harika, mükemmel, masum İslam'ın sadece kafamda yarttığım bir "sangı" oldugunu gördüm. Beni islamdan çıkaran şey sadece Kuran oldu yani, başka hiçkimse değil. O nedenle okuyun diyorum Kuran'ı. Yada okumayın. Şöyle iddialı bir laf söylüyorum: Müslüman kalmanın en iyi yolu Kuran okumamaktır. Seçim sizin. "You take the blue pill. The story ends. You wake up in your bed and believe…whatever you want to believe. "You take the red pill, I show you how deep the rabbit hole goes. Remember. All I'm offering is the truth. Nothing more." Saygılar.
-
islama sırayla saldırılıyor
Sevgili gecekuşu, çok güzel ifade etmişsin. Ben de buradaki herkesi forumdaşlarım olarak görüyorum. Biris, birkaçı gidince, buranın da tadı azalıyor. Mesela GıLgaMeŞ diye bir forumdaşş vardı, benim yazılarıma en sert ama en çok cevabı o veriyordu. Ama kendi düşünceleri doğrultusunda kaynaklar sunuyordu, güzel güzel tartışıyorduk. Onu artık göremiyorum, üzüldüğümü ifade edeyim. Saygılar.
-
NEDEN KARA TAS?
Buna yabancılar "wishful thinking" diyorlar. Birşeyin olmasını arzu ettiğiniz halini gerçekmiş gibi kabul etmek, gerçek sanmak. Hiç endişe etme sevgili emre. Senin gibi cidden, içten inanan müslüman arkadaşlar, 1.önce Hilal hurafedir diyecekler 2.sonra şeytan taşlama hurafedir diyecekler 3.sonra mezhepler, hadisler, tarikatlar hurafedir diyecek. 4. en sonunda, Kuran dışındaki herşeyin çıkarılmasından sonra, da geriye islam diye birşey kalmayacak, kuran hurafedir deme zamanı gelecek. Sevgili emre senden tek bir şey rica ediyorum: Kuran'ı oku. Dön bir daha oku. yani sana bu öneriyi bir kafir yapıyor. Tekrar tekrar oku Kuran'ı. Ama birkaç sureden sonra "sıkıldım" deyip bırakma. sonuna kadar git. Bitir hepsini. Saygılar.
-
******** HIRSIZLAR... (Bu memleketin yüzde 99’ı Müslüman ama yüzde 60’ı hırsız. Böyle şey olur mu? Müslümanız diyoruz ama yalancılık, üçkağıtçılık bi)
Cevap verilmeyen başlıkların linlini koy, hepsine cevap vereyim, veya cevap verildiyse, cevapları göstereyim: Bena cevap verilmeyen başlıklar da var: 1. İslamda kölelik ve cariyelik 2. Neden kara taş? 3. Kuran'da seçilmiş halk var mı? Saygılar.
-
islama sırayla saldırılıyor
Aynen imza. Eline sağlık, sevgili bilimselci. Bizlere en çok yöneltilen eleştiri, siz Kuran'ı yorumlayabilecek, anlayabilecek kadar fazilete, ilme sahip misiniz? Bu soruda gizli olan islami kabuller şunlardır: 1. Herkes Kuran'ı yorumlayamaz. Kuran'ı sadece "belirli" bir sınıf yorumlayabilir. Diğer insanların kafası/aklı/beyni olmasa da olur. Onların tek görevi "uymaktır." 2. İslamda, ruhban sınıfı oktur, ama istisnai olarak (!) Kuran'da ne demek istenildiğini açıklayacak ve insanları buna göre güdecek özel bir imtiyazlı sınıf vardır. 3. Kuran evrenseldir, ama bu evrensel kuran'ı her insan anlayıp, yorumlayamaz, aracılara (ki buna başka dinlerde ruhban sınıfı deniyor) gerek vardır. Ama yine de siz islam'da ruhban sınıfı var demeyin, küfr olur. 4. Herkes bir imam gazali/hanefi mertebesine ulaşıncaya kadar sussun, ki herkes işi gücü bırakıp imam gazali/hanefi olamayacağına göre, küçük bir ruhban sınıfı dışındaki herkes sonsuza kadar aklını tatile göndersin ve sadece söylenenlere uysun. İnsanlara aklınızı kullanmayın, başkasının aklıyla idare edin demek, herşeyden önce bu aklı veren Tanrı'ya hakarettir, Doğa'ya hakarettir. Saygılarımla.