
BrainSlapper
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
2.691 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
BrainSlapper tarafından postalanan herşey
-
En Tehlikeli Yalan...
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bill Gates'den yeni mesaj: "Senin bu yaptığın dinimize hakarettir diye, alay etmektir diye, seni yalanlamayı sürdüyorlar mı? Halbuki sen sadece benden "senin forumdaki yazılarını beğeniyorum" diye bir mesaj aldın. Bunun dine hakaret etmekle, alaya almakla ne alakası var? Peki bunu sana yazarken nasıl yazıyorlar Neyle yazıyorlar? Benim yazdığım windows'la değil mi? Bunu da mı inkar edecekler? İşletim sistemini görmüyorlar diye, onun bizim ürünümüz olduğunu inkar mı ediyorlar? Peki Ms-Office Exel'i kim yazdı? MS-Office-Word'u kim yazdı? Çağırsınlar şahitlerini. Biz de dökeriz şahitlerimizi. Ortaya koyarız patentimizi. kafalarına dank diye atarız dünyadaki program satışlarımızın istatistiklerini. daha önce de Apple Computer diye bir şirket vardı. Onlar da yalanlamıştı benim en iyi programcı olduğumu. Bak şimdi hallerine? Ondan da mı ders almıyorlar? Bir de Netscape Webtarayıcı wardı bize karşı gelen, Onun defterini de dürdük. Açsınlar okusunlar o şirketlerin tarihini. MS-Windows'u da biz yazdık. MS-Office Word'u da biz yazdık. MS-Office Excel'i de. Internet Explorer'ı da biz yazdık. İnkar mı ediyorlar? -
En Tehlikeli Yalan...
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
De ki: "Bill Gates'e inanalara, Turkish-Media forum kapandıktan sonra açılacak olan paradise forumda kısıtlamasız yazma imkanı verilecek. Orada ne ban yemek var, ne mod kontrole alınmak. ne de söyleyeceğiniz sözlerde kısıtlama. İnançarının karşılığı olarak paradis foruma katılacak olanlara ayna gibi görüntüye sahip, göz yormayan dev ekranlar, zentrilyon işlem gücüne ve hızına sahip bilgisayarlar, düşünceleriniz aklınızdan geçerken yazıya dökecek dilden anlayan klavyeler verilecek. Hala düşünmüyorlar mı windows'u kim yazdı? Hala red mi adiyorlar Bill Gates'in en iyi programcı olduğunu? Ekranlarına bir daha baksınlar, anlamaları için bu yeter! Yazıyı istedikleri gibi renklendirip, puntusu büyütüp küçültebiliyorlar. kendilerine imza ve logo seçebiliyorlar. Anlayanlar için bunlar yeter. İnadı bırakın da Bill Gates'e ve BrainSlapper'a inanın. -
En Tehlikeli Yalan...
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili halkalıyıldız, söylediklerine katılıyorum. Agnostisim budur zaten. Agnostisizm, "Mutlak Düzenleyici/Tanrı vardır, çünkü doğadaki mükemmellik insanı hayretler içinde bırakacak kadar düzenlidir" der. Ancak Tanrı'nın nasıl olduğunun, ne istediğinin, amacının ne olduğunun bilinemeyeceğini söyler. Agnostisizm ve bazı dinlerde yeralan Vahdeti Vücutçu düşünce birleştirilebilir. Bunu birleştirme düşüncesinin temelinde yatan şey de Tanrının "ayrı" bir mevcudiyetinin olamayacağı düşüncesidir. Çünkü "ayrı" tanımı Tanrı'yı mekan olarak tanımlamayı gerektirir. Bundan dolayı Vahdeti Vücut anlayışı ile Tanrı düşüncesi birleştirilince, Evren'in kendisi herşeyiyle birlikte Tanrı'dır sonucuna varılır. Bu da Evren/Doğa herşeyin yaratıcısıdır diyen bilimi ve ateizmi doğrular. Ateizm/Bilim/Agnostisizm arasındaki çizgi belli belirsizdir. Ama her üçü de hiçbir dinin Mutlak Güçten/Doğa'dan/Tanrı'dan "vahyedildiğini" kabul etmez. Çünkü vahy işi, iktidar mücadelesiyle alakalı bir kavramdır. Bize göre dinlerin doğuşu politik ve pskolojiktir. Psikolojik neden: İnsan tanımlayamadığı güçten korkar. Rüzgarın neden kaynaklandığını bilemez, korkar: Rüzgar ilahı var der. Gökgürlemesini açıklayamaz, yağmuru açıklaymaz, gök tanrısı var der. Bazısı buna melek Mikail der. Bu liste sonsuza kadar uzayabilir. İnsan o güçlerden korkar, ölümden korar. Ölümünü geciktirecek veya ölümsüzleştirecek her vaade kanmaya hazırdır. Tanımlayamadığı güçlerin, bu işi yapabileceklerini düşünür. Politik neden: İktidar kavgası herzaman varolmuştur. İktidarını bazıları güce dayandırmıştır. pazusu en sağlam olan, en iyi savaşan, en çok adamı olan iktidarı elde tutmuştur. Güçlü olmayanlar da, iktidarı sağlamak için, pazuları yerine akıllarını kullanmışlar, "insanların korktuğu birşeyden" vekalet aldıklarını, yani tanrıdan vekalet aldıklarını söyleyerek "hayali pazu" sahibi olmuşlar ve iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Sonuçta, hiç kimse Tanrı'yı karşısına almak istmez. Allah'tan vekalet aldığını iddia ederek iktidar sağlama açıkgözlülüğü, Ortadoğu'da çok yaygındır. Firavun, tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Musa, İbrahim, Muhammed, ve bilimum yahudi kralları Tanrı'nın yeryüzündeki peygamberleridir. Yukarıdakilerin hepsi iktidarı ele geçirmiştir. İsa, Tanrı'nın oğludur. Bu fazla uçtuğu ve konjonktür müsait olmadığı için idam edilmiştir. Başarılı olsaydı, o da iktidar sahibi olacaktı. O bizzat olamadı, ama ondan sonra onun adını kullananlar yüzyıllarca Avrupa'da iktidar oldular. Bu büyük boyutlu iktidar mücadelesi ve iki kişi gibi çok az kişiler arasındaki iktidar mücadelesi ahlak ve adalet anlayışının formüle edilmesini gerektirdi. Böylece İki tür ahlak anlayışı ortaya çıktı: 1. Evrensel ahlak, kozmik denge denen ve yanlış yapanların ilahi adalet tarafından cezalandırılacağını savunan ahlak anlayışı. Elinde terazi bulunduran ve gözleri kapalı olan kadın (Ma'at) simgesiyle gösterilen yargılanan kişinin kimliğinin önemli olmadığı, objektif ahlak anlayışı. 2. İnsan mükemmel olmadığına göre, evrensel ahlaka tam olarak uymasının mümkün olmadığını, bu nedenle bütün insanlığın ilahi adalet tarafından yargılanacağını, hiç kimsenin kurtulamayacağını söyleyip, bu işten yırmak isteyenlerin ortaya sürdüğü sadece ilahi adaleti gerçekleştiren tanrı'yı hoşnut etmenin yeterli olacağını ileri süren ahlak anlayışı. Bu ahlak anlayışında kimlikler önemlidir, tanrının kendi halkını ve kendisini sevenleri ödüllendireceğine, torpil geçeceğine inanılır. Adamına göre muameleyi öngören, subjektif ahlak anlayışı. Maalesef geçmiş yüzyıllarda bu ahlak/adalet anlayışı galip geldi. İnsanlar ölümzülük umutlarını sürdürmek istediler ve Tanrı'ya yalakalık yapmanın bunun en kolay yolu sandılartar. Bir tarafta: Objektif ahlak/adalet anlayışını savunan, adaletin adama göre değil, eyleme göre dağıtılması gerektiğini savunan Ateist, Agnostist ve Bilimselciler. Diğer tarafta: Subjectif ahlak/adalet anlayışını savunan adaletin eyleme göre değil, adama göre (inanmışlık-inanmamışlık) dağıtılmasını savunan teistler. Bugünkü mücadele de budur. Saygılar. -
En tehlikeli yalan gerçeklerle süslenmiş, bezenmiş yalandır. Bu yalanın yalan olduğunu ortaya çıkardığınız zaman, sanki yalanın bütününde yeralan gerçekleri de reddetmişsiniz gibi bir görüntüyle karşılaşırsınız. Yalancı da yalanını, yalanında yeralan gerçekleri göstererek, “şu da yalan mı? bu da mı yalan?” diye gözünüze sokar ve “eee, niye bana yalancı diyorsun o zaman” der. Bu yalan türüne en çok semitik dinlerde rastlarız. Ayetlerde geçen; Güneş’in varlığını, Ay’ın varlığını, yıldızların varlığını kim reddedebilir? İnsan’ın bir sperm (ve yumurta)dan yaşama başladığını kim reddedebilir? Topraktan ekinlerin çıktığını kim reddedebilir? Yağmurun yağdığını? Yerzünde pınarlar olduğunu, su kaynakları olduğunu kim reddedebilir? Topraktan çıkan ağaçlarda çeşit çeşit metveler büyüdüğünü kim reddedebilir? Gece ve gündüzün varlığını kim reddedebilir? Dağların, denizlerin varlığını kim reddedebilir? Bu doğal/maddi gerçeklere kimse itiraz edemez. Her insan ölür. Bir süre yaşar. Malın/mülkün kimseyi sonsuzlaştırmayacağı husussuna da kimse itiraz edemez. Yukarıda alıntılanan ayetlerde, ateist/agnostik ve teistlerin anlaşamayacağı tek nokta eylemlerin öznesidir, onun dışındaki herşeyde mutabıktırlar. Gerçek/maddi doğrularla insanlar, konuşan kişinin doğru söylediğine şartlandırılır. Sonra muğlak konular piyasaya sürülür. İnsanın henüz cevap bulamadığı, kimsenin ne evet ne de hayır diyebileceği, Tanrı, cennet, cehennem gibi husular sokuşturulur. Bu yapılırken de insanların en doğal duyguları istismar edilir. Nedir bu duygular. Ölüm korkusu ve umut. Böylece, insanların çözüm bulamadığı tek ezeli korkuları olan ölüm hatırlatılır, öte yandan da umut duygusu depreştirilir. Hayat tatlıdır. Ölüm ise kaçınılmazdır. İnsanlığın bugüne kadar kurduğu en tatlı düş ölümden sonra da yaşamaktır. Gerçeklerle zemin sağlamlaştırıldıktan, Korkular ve umutlar depreştirildikten sonra, palavralar piyasaya sürülür. Allah beni peygamber yaptı! Hadi ya. Hakkaten mi? (Bu soruya yanıt verilmez, ilk aşamada piyasaya sürülen gerçekler hatırlatılarak insanlar şaşırtılır, kendi kendileriyel çelişiyormuş duygusu yaşatılır) İnanmıyormusun? Bakmıyormusun şu dağlara, şu bitkiler, şu kuşlara, böceklere? Bunlar kendiliğinden mi oluyor? İnkar etme Allah’ın nimetlerini. Allah inkar edeni sevmez. (Ne yapabilirsin ki? Dağlar yok mu diyeceksin? Üzüm yok mu diyeceksin, armudun sapı yok mu diyeceksin?) -Ya inkar ettiğim bişey yok, sadece sen peygamber değilsin, onu söylüyorum! Allah dağ var, deniz var, armut var, üzüm var, üzümün çöpü var diyor, bunlara bişey demiyorsun, Allah’ın peygamberi var deyince, buna mı inanmıyorsun? (Dağ var, deniz var, odun var, armudun sapı var diye tinerci çocuk da söylese itiraz edemeyiz. Sorulan soruyla verilen cevap arasındaki alaka kesilir) Bu diyalog ve eskilerin hikayeleri defalarca tekrarlanır, iş uzatılır. Masallar uzun olur, çok tekrar olur. Çünkü amaç uyutmaktır. Dere tepe düz gitmişler sonra bir devle karşılaşmışlar. Falan filan olmuş. Sonra yine dere tepe düz gitmişler. Falanca kralla karşılaşmışlar, falan filan konuşmuşlar. Sonra dere tepe düz gitmişler. Falan filan falan filan....Zzzz.... horrrr.. horrrr... Uyuklama had safhaya varınca mumu dikersin: Ben sadece Allah’ın peygamberi değilim. Allahın herşeyiyim. Ben olmasaydım Allah hiçkimseyi ve hiçbirşeyi yaratmazdım dedi Allah bana. Allah'a karşı gelmek, özellikle eski devirlerde, insanlığın doğa güçlerini bile açıklayamadıkları devirlerde, nerdeyse imkansızdı. Yani sevgili arkadaşlar... Doğadaki güzellikler, insan vücudundaki mükemmellik, doğadaki mükemmellik, bir adamın peygamber olduğunu kanıtlamaz. Peki bu doğal güzellikler, doğal mükemmellik neyin eseridir? İnsanlık bu sorunun cevabını aramaktadır. Sonuçta tanrıya da varabilir. Bu araştırmasının sonuna varamayadabilir. Yani, birşeyi okurken, yukarıda özetlediğim yalan yutturmaca taktiğini yutmayın. BrainSlapper olarak ben “Bill Gates bana mesaj gönderdi, benim yazılarımı çok beğeniyormuş, Türkçe de biliyormuş” diye sallarsam, siz de dersiniz ki “Hadi len, hahaha.” Ben size şöyle cevap versem doğru olur mu: Kim yazdı Windows’u? Kimin sayesinde bu ekranda yazıyorsunuz? Bak ne güzel dizayn etmiş, basıyorsunuz bir tuşa, düşüncelerinizi dökebiliyorsunuz ekrana. Hiç düşünmüyormusunuz, aklınızı kullanmıyormusunuz? O Bill Gates var ya, sizin bilmediğiniz daha neleri biliyor, Mouse’ın nasıl işlediğini, yazıların printerden nasıl çıktığını biliyor, digitlerin nasıl harfe dönüştüğünü biliyor. Bütün o programları o yazdı. Neden inanmıyorsunuz ki? Şimdi “Bill Gates Bana mesaj gönderdi” iddiası ile, bilgisayar tenolojisi ile ilgili gerçekleri saymanın ve “bana mesaj geldiğini inkar mı ediyorsunuz” demenin arasında bir alaka var mıdır? Üstüne de şöyle bir iddiada bulunayım: Bill Gates dedi ki: Ey BrainSlapper, boşver sen o sana inanmayanları. Bilgisayar teknolojisini bile senin için ürettik biz. Sen olmasaydın, ne windows’u yazardık, ne mousu, ne klavyeyi, ne ekranı üretirdik. Sen olmasaydın, Türkish-Media Forum da olmazdı, Dini Konular başlığı da olmazdı.” Saygılar.
-
Kuran neye denir? neyin adıdır?
BrainSlapper şurada cevap verdi: Evrensel başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bana sorulan hiçbirşey cevapsız kalmaz, merak etme. Tek atışlık hezeyanla gelmedik buraya, birilerinin dolduruşuyla da gelmedik. Hz. Muhammded'e yüklenen bu külfetlerin kaynağını (Kuran/hadis) da buraya kopyalayabilirsen, cevap alman hızlanır. Tartışmanın da bir adabı var değil mi azadi kardeş? Size sorulan sorulara cevap vermeden, sorularıma cevap bekliyorum diye bağırmak ne oluyor? Sen polis, biz tutuklumuyuz ki "soru sorma, benim sorularıma cevap ver " diye bağırıyorsun? Sen polis, ben tutuklu olmadığıma göre, bu davranışınız da bana, aynı hakkı vermez mi? Karşılıklı bağrışalım mı sorularıma cevap bekliyorum diye? Beklemedeyiz... Saygılar. -
Kuran neye denir? neyin adıdır?
BrainSlapper şurada cevap verdi: Evrensel başlık Dini Konular - Din - Dinler
Saygı ve sevgi "kanun zoruyla" hatta "Allah tarafından yapıldığı söylelen bir kanun zoruyla" mı olur sevgili xlark tades? Size ilk söyleyeceğim: Tanrı'ya torpilcilik, adam kayırıcılık suçlamasında bulunmak, günahtır. Diğer söyleyeceğim şey: "Naber dekor kral? Figüran kardeş nasılsın?" desem alınır mısın, bunu hakaret sayar mısın? Tanrı'nın tutup bir ölümlüye "Sen olmasam alemleri yaratmazdım" dediğini iddia etmek, "evet, ben, sen, herkes, herşey dekordur" demektir. Peygamberin ayrıcalıklı sayılmasını -kendinden makul bir gerekçe ile- rasyonelleştirmeyi başarıyorsunuz. Bir insanın kendini ayrıcalıklı hale getirmesi Tanrının emri mi, yoksa kendinin yutturması mı, bu konuda ilginç bir çalışma yapıyorum. Bekleyiniz. Beklerken, zaman boşa geçmesin, ayrıcalıklı olmaları konusunda ayet varsa, kızlarına, damatlarına sağlanmış olan ayrıcalıklar hakkındaki ayetleri de buraya yazarak, bize sorun görünen şeylerin nasıl rasyonelleştirildiğini bize de gösterirseniz, biz de vakıf oluruz, anlayamadığımız şeylere. Kendi kızlarını da 9 yaşında kocaya vermişmidir? Hz. Ali, Hz. Fatma'nın üstüne kadın almaya cesaret edebilmiş midir? Iraklı olsan, kızının Bush ile evlenmesine nasıl bakardın? "O evlilik benim sevgimi, dostluğumu kazanmak, beni şereflendirmek için yapıllıyor" mu derdin? Hz. Muhammed'in kızları, yaşlı eş, tercih edilmeyen eş, dördüncü eş falan gibi konumlara düşürülmüş müdür, yoksa bunu yapmaya kimsesin cesareti olamamışmıdır? Veya aşağıda tekrara sorduğum hususları rasyonelleştirecek ayetler ekleyebilirsiniz foruma: .... Eğer Kz. Muhammed'in yaşamı ile insanlığa örnek olduğu iddia ediliyorsa, bu konuda da örnek olmalıdır, ayrıcalıklı değil. Her konuda örnek olduğu iddia ediliyor. Her konuda örnek olmuş da bunda mı olamamış?Kabe'deki 300 küsür ilahı tedavülden kaldırmak kadar radikal bir adım atabilen bir adam, bu konuda da örnek olabilecek kadar kendini sıkamamış mı? Neden Hz. Muhammed istediği kadar kadın alabiliyor da, diğer müslümanlar "iyilik için" istedikleri kadar alamıyorlar ? Mantığı, açıklaması var mı? Madem maksat iyilik yapmaktı, neden diğer müslümanların bu iyiliği yapmaları yasaklanmış? Saygılarınmla. -
Kuran neye denir? neyin adıdır?
BrainSlapper şurada cevap verdi: Evrensel başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yukarıdaki yazımı oku. Her toplum kendi kültürüyle değerlendirilirse, bu kendi kültürüyle değerlendireceğimiz toplumdan çıkan bir din, evrensellik ve tüm zamanları kapsayıcılık iddiasında bulunamaz. Saygılar. -
Kuran neye denir? neyin adıdır?
BrainSlapper şurada cevap verdi: Evrensel başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın xlark tades, senin söylediğin şeye katılıyorum. Olaylar, olayların olduğu zaman ve şartlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Tropikal iklimde yetişen bir ağacı götürüp sibiryada yetiştirmeye kalkarsanız, büyümez. Tropikal iklimde yaşayan biri için, palmiye harika bir ağaçtır. Hızla büyür. Aynı ağaç sibiryalı için, kötü bir ağaçtır, büyümeyi boşver, dikilir dikilmez kuruyan bir ağaçtır. Ama, ama... Bu forumda yazan arkadaşların Hz. Muhammed'in evlilikleri konusunda itiraz ettiği noktalar çeşitlidir: çok evlilik olabilir, sübyanla evlilik olabilir, esirlerle zoraki evlilik olabilir. Benim bu evliliklerle ilgili olarak takıldığım husuları söyleyeyim: Binim eleştidiğim takıldığım konu poligami/çok evlilik değil, başka hususlar. Yani, zaman ve şartlara göre değişmeyen hususlar. 1. Kişiye özel uygulamalar, ayrımcılık: Hz. Muhammed dışındaki erkeklerin eşlerinin kocaları öldükten sonra evlenebilmeleri, ancak Hz. Muhammed'in eşlerinin evlenememesi. Bunun bugün devam eden bir versiyonu var Güneydoğu Anadolu'da: Ağanın b.ku üstüne b.k olmaz. Yani getirilen kural şu: Hz. Muhammed'in erkeklik organının girdiği yere başka erkeklik organı giremez. Güneydoğu Anadolumuzda yaşayan gelenekle, Hz. Muhanmmedin getirdiği kural arasında bir benzerlik görebiliyormusun?? İslam evrensellik iddiasında bulunuyorsa, kurallar da evrensel olmalıdır, Ahmet'a ayrı, Mehmet'e ayrı değil. Eğer Kz. Muhammed'in yaşamı ile insanlığa örnek olduğu iddia ediliyorsa, bu konuda da örnek olmalıdır, ayrıcalıklı değil. Her konuda örnek olduğu iddia ediliyor. Her konuda örnek olmuş da bunda mı olamamış?Kabe'deki 300 küsür ilahı tedavülden kaldırmak kadar radikal bir adım atabilen bir adam, bu konuda da örnek olabilecek kadar kendini sıkamamış mı? Neden Hz. Muhammed istediği kadar kadın alabiliyor da, diğer müslümanlar "iyilik için" istedikleri kadar alamıyorlar ? Mantığı, açıklaması var mı? Madem maksat iyilik yapmaktı, neden diğer müslümanların bu iyiliği yapmaları yasaklanmış? (ayrımcılık konusunda, istanbul/fatih'deki cübbeli hoca'nın cemaate vaazettiği şeylerle, kendi yaşamı arasındaki uyumsuzluk da güncel örnek olarak değerlenndirilebilir.) 2. Yakın çevresine ilişkin ayrıcalıklar: Mesela, Hz. Muhammed'in en çok tanıdığımız çocuğu hz. Fatma'dır. Hz. Fatma, Hz. Alinin kaçıncı karısıdır? Veya Hz. Ali, Hz. Fatma'nın üstüne kadın almaya cesaret edebilmiş midir? Hz. Muhammed'in kızları ayrıcalıklı evlilikler mi yapmışlardır? Hz. Muhammed'in kızlarının kocaları birkaç tane daha kadın alabilmişler midir? Hz. Muhammed'in kızları, yaşlı eş, tercih edilmeyen eş, dördüncü eş falan gibi konumlara düşürülmüş müdür, yoksa bunu yapmaya kimsesin cesareti olamamışmıdır? Hz. Muhamme elalemin kızını 9 yaşında eş edinmiştir. Peki kendi kızlarını da 9 yaşında kocaya vermişmidir? (Bu konuda bilgim yok, suçlamıyorum yani, sadece soruyorum) (Burada birşey daha söylenebilir: Hz. Ayşe'nin çocuğu oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Ama, çocuğu olmadıysa, Tanrı'nın/Doğa'nın bir kadına verdiği en büyük özelliklerden/duygulardan biri olan analık duygusunu yaşaması da, sırf ağanın b.kunun üstüne b.k olmaz mantığıyla evlenmesi yasaklanarak engellenmiştir.) 3. Sübyancılık: Sübyancılıkta sorun nedir anlayabiliyor musun xlark dates kardeş? İklim dolayısıyla vücudu gelişmiş olabilir, fakat bu demek değildir ki, vücudu gelişmiş kız evlenme çağındadır. Buradaki kıstas: Evlendirilen kız, evlenme kararını kendi mi vermiştir. Bu kız kendi iradesini kullanabilecek yaşta mıdır? Neler olup bittiğini anlayabilecek yaşta mıdır? Evlilik çift taraflıdır. Her iki tarafın da neler olup bittiğini anlaması gerekir. hangi iklimde olursa olsun, 9 yaşında olup da evliliğin ne demek olduğunu kavrayabilecek çocuk yoktur. Bu yaştaki çocuklar, salıncakta oynarlar, bebeklerle oynarlar, onların gözünde herşey oyundur. Herşeyi oyun gören bir çocukla, oyunla alakası olmayan evlilik gibi ciddi bir sosyal müesses kurmak akla, mantığa, vicdana sığar mı?? Sen 9 yaşındaki, daha salıncakta oynayan kızını, verirmiydin 50 küsür yaşındaki bir adama? 9 yaşındaki çocuğu, 11 yaşına kadar gerdeğe bile giremeyecek kadar küçük bir çocuğu, 9 yaşında beşik kertmesine tabi tutmak doğru mu?? (Evlilik yapan taraflar akli olgunluğa ermişlerse, evlilik mutabakatına nişan denir, taraflardan ikisi veya biri, akli olgunluğa ermemişse, evlilik mutabakatı, evlenecek insanlar tarafından değil, evlenecek kişilerin velilerince yapılır ki, buna da beşik kertmesi denir. .) Hatta Dogu/Güneydoğu Anadolumuzda peygamberin sünnetinden yola çıkan veya çıktığını iddia eden binlerce insan da, çocuklarının hayatını zehir eder. Bugün kültürümüzde töre sorunu olarak önümüze çıkar. Beşik kertmesini savunabilirmisin bana? 4. Esirlerle zoraki evlilik: Birsürü insanın hayatını kaybettiği bir savaş sonucu esir olan insanlarda ortaya çıkan en önemli güdü hayatta kalma güdüsüdür. Bu insani bir güdüdür. Bununla bağlantılı güdü de, kurtulma ve mümkünse diğer esirleri de kurtarma arzusudur. İntikam duygusu başka bir duygudur. Düşmanın eline esir düşmüş bir kadının eşini, babasını, oğlunu öldürmüş olan düşman ile evliliği kabul etmesinin 3 nedeni olabilir: 1. Yaşamak. Diğer seçenek ölüm olduğu için. 2. Başkalarını kurtarmak. Ben evliliğe razı olayım, kendimi feda edeyim, bari ailemdeki, kabilemdeki diğer esir kadınlar kurtulsunlar. Belki onların kurtulması için ricada bulunabileceğim bir fırsat doğar. 3. İntikam. Evleneyim, belki intikam alabileceğim bir fırsat oğar. 4. Tecavüzden kaçamıyorsan bari zevk al felsefesine boyun eğmiştir. Bu seçenekler arasında ben hiç, kendi iradesi ve arzusu ile evlendiğine ilişkin bir seçenek göremiyorum. Hepsi zorlanmışlıktan kaynaklanan, özgür irade ile tercih edilmeyecek seçenekler. Başka bir başlıkta başka bir formdaşa sordum, sana da sorayım, Iraklı olsan, kızının Bush ile evlenmesine nasıl bakardın? "O evlilik benim sevgimi, dostluğumu kazanmak, beni şereflendirmek için yapıllıyor" mu derdin? Yani xlark tades kardeş, zaman ve şartlara göre değişecek bir din, evrensellik ve bütün zamanları kapsayıcılık iddiasında bulunamaz. Böyle bir din, zamandan, mekandan, şartlardan münezzeh bir Tanrı'dan gelmişlik iddiasında bulunamaz. Saygılar. -
Şimdi sevgili sesizgece, konuyu sadece başkalarının ganimet olarak alınmasını gözönünde tutarak değerlendirirsen, İslammiyet'in bu konudaki rasyonel/ahlaki olmayan kurallarını, rasyonelleştirme çabası içine girersin. Doğruyu bulmak istiyorsan, bizzat ben ganimet durumuna düşsem ne olur, konuya nasıl bakarım diye düşün. En çok hangi "kafirleri" sevmiyorsun? Amerikalılar mı? (Başkası ise örnekte, onu koy Amerikalı yerine)Varsayalım ki Iraklısın, yenildiniz. Amerkikan askerleri geliyor sizin mahalleye, sana Allah kulu demiyor, tekme, tokat, dipçik giriyor, esir alıyor. Bu arada oğlunu, babanı, kardeşini, amcanı, dayını, eli silah tutabilecek herkesi öldürüyor veya hapse atıyor. Sen esir düşüyorsun, ve ailenin diğer bütün kadınları. Net cevap ver lütfen: 1. Sana İslam'da tarif edilen şekilde ganimet muamelesi yapılmasını isterisin? 2. Evli bir amerikan askeri, seni, kızkardeşini ve anneni esir aldı, karısı var, ama "elnin altında bulundurduğu kişiler olarak, ganimet olarak, senden, kızkardeşinden, annenden cinsel olarak yararlanmasına nasıl bakarsın? Diyanet çevisiri: 3. Diyelim ki, Amerikalı sahibin iyi niyetli, Nur:32'deki gibi seni evlendirmek istiyor. Ama maalesef talibin çıkmadı, Nur:32'deki gibi bir olasılık yok senin için, evlenemedin. Ama en azından, özgürlüğünü istiyorsun. Amerikalı sahibin diyor ki, "buna özgürlüğünü vermek onun için hayırlı olmaz, çünkü Irak sokakları can güvenliği açısından tehlikeli". Böylece özgürlüğünü de alamıyorsun. Amerikalıya birileri "elinizin altındakiler de helal" demiş, bu nedenle adam sana tecevüz edip duruyor. Allah cezasını versin diyorsun ama, Allah da şöyle diyor "Kim onlari zor altinda birakirsa, bilinmelidir ki zorlanmalarindan sonra Allah (onlar için) çok bagislayici ve merhametlidir", zorbayı/tecavüzcüyü cezalandırmak yerine, seni bağışladım tecavüze uğradığın için diyor. Ne düşünürsün? İslamdaki çarpık ahlak anlayışını rasyonelleştime çabasına örnek: 4. Yukarıdaki örneklemeye devam: Varsayalım ki Iraklısın, yenildiniz. Amerkikan askerleri geliyor sizin mahalleye, sana Allah kulu demiyor, tekme, tokat, dipçik giriyor, esir alıyor. Bu arada oğlunu, babanı, kardeşini, amcanı, dayını, eli silah tutabilecek herkesi öldürüyor veya hapse atıyor. Sen esir düşüyorsun, ve ailenin diğer bütün kadınları. O kadar güzelsin ki, Bush bir talimat çıkarıyor ve bu kızı bana getirin evlenicem onla, first lady yapıcam diyor. Bush'un evlilik önerisi, seni şereflendirir mi? babnı sevindiri mi? Kendini, Cümeyriye'nin, babasının ve tüm oradaki akrabalarının yerine koy... Saygılar.
-
Rüku, diz çökme, secde ve el/etek öpme Ortadoğu ve Asya'da yöneticiler/krallar önünde yapılan bir saygı ritüelidir. Otoritenin kabulüdür. Ortadoğu'da el öpmek de bir saygı ifadesidir. Ortadoğu'da el/etek öpme geleneği sürmüş, eğilme, diz çökme ve secdeye kapanma ise daha yaygın olarak, Uzakdoğu'da, Japonlarda ve Çinlilerde sürmüştür. (Baknız herhangi bir tarihi Japon/Çin belgeseli, veya herhangi bir tarihi film. hem öğrenmek, hem güzel vakit geçirmek için, tarhi verilerden yola çıkılarak çekilen "Son İmparator" filmi güzel bir seçenek olabailir mesela) Eğilme, diz çökme ve secdeye kapanmanın Ortadoğu'da yaşayan tek örneği, İslamiyetteki ibadet ritüeli sırasında yapılan, Allah'ın önünde eğilme, diz çökme ve onun önünde secdeye kapanarak, onun otoritesini/büyüklüğünü tanıma işlemidir. Eski devirlerde, ulaşım ve iletişim bugünkü düzeyde olmadığı için, yani ne haberleşme vasıtaları ne de motorlu her türlü kara, deniz, ve hava taşıtı olmadığı için, savaşlarla elde edilen egemenlik alanları da geçicilik arzetmiştir. (Bakınız, yakın tarih, Osmanlı tarihi, Eflak ve Boğdan beyliklerinin Osmanlı ile ilişkileri, Orta asyadaki eski türk devletleri olarak adlandırılan federasyonların sürekli yeniden kurulmak zorunda kalınması) Ama kültürel/bilimsel olarak daha ileri olan krallar bu soruna bir çözüm getirmişlerdir. Kral ve yöneticiler herzaman, heryerde olamıyorsa da, onların heykelleri heryerde olabilir !! Bu nedenle bugünkü anlamda başkent diyebileceğimiz, karlların kendilerinin bizzat yaşadıkları kentlerin dışındaki kentlere otoritelerini simgeleyen heykeller yapmışlardır. İnsanlar o heykellerin önünde, otoritenin kabulu veya otoriteye saygı babında eğilmeyi, diz çökmeyi ve secdeye kapanmayı sürdürmüşlerdir. Krallar öldükten binlerce sene sonra, topraklar el değiştirip, tarih bilgisinin silik bir hatıra/efsane haline geldiği, kitle eğitiminin olmadı bir dönemde, o kral heykellerinin kaynağı unutulmuş ve bu heykeller ilah heykelleri sanılmaya başlanmıştır. Ritüeller devam etmiş, ama bu kez kim olduğu unutulan kral'a değil, ilahlar sanılan şeylerin önünde eğilme , diz çökme ve secdeye kapanma işlemi yürütülmüştür. Semitik dinler, din adına akıllıca bir adım atıp, ilahı görünmez kılarak, ilahın kırılması/yıkılması/çalınması riskini ortadan kaldırmışlardır. İlahı görünmez kılma cinliğinin Yahudilerden çıkmasının nedeni de, Yahudilerin bedevi olmalarından dolayı, yerleşik olmamaları ve sürekli göç halindeki bir toplumun, taşınırken kırılabilecek bir heykeli taşımaktaki zorluğudur. Diğer bir görünmez ilah inancının, Gök Tanrı inancının, Türklerde çıkmış olması da rastlantı değildir. Türkler de göçebe bir topluluktu ve heykel yapmak, taşımak, kültüre uygun değildi.) Yaşayan örnek: Adıyaman/Nemrut Dağını ziyaret edin. Sizi oraya götüren her rehber istisnasız olarak "Nemrut Dağındaki tanrı heykelleri" diye yol boyunca beyninizi ütüler. Ama Nemrut'a çıkınca, heykelleri tek tek anlatırken, "Şu Kommagene Kralı falanca, şu Kommagene kralının karısı kraliçe filanca, şu Kommagene kralının veziri falanca, öbür tarafta duranlar da, Kommagene Kralının ziyaretine gelen Pers Kralı filanca ve yanındakiler" diye anlatırlar. Hani yol boyunca bizim kafamızı ütülemiştin, o heykeller "tanrı heykeli" diye? Saydığın heykeller arasında tanrı nitelemesinde bulunduğun bir heykel bile yok? Adamı uyarırsın, "kardeşim yolda söylediklerinle, burda anlattıkların çelişiyor, bunlara bir daha tanrı heykeli deme" diyorsun, adam "abi herkes tanrı heykeli diyor, ben naapayım" diyor. Adıyaman'daki sıradan insanlara sorun, Nemrut Dağındaki heykelleri "kafirlerin diktiği putlar" olarak nitelendirler.) Saygılar.
-
Benim müslümanlıktan çıkmama, herhangi birdin karşıtı görüş neden olmadı. Kuran okumadığım dönemlerde, aynı ben de sizin gibiydim. İslam dininin mükemmel olduğunu, sadece onun yanlış kişilerce, yanlış yorumlara tabi tutulduğunu düşünüyordum. Kafamda o kadar masum, harika, mükemmel bir İslam imajı vardı ki, ne istiyor bu küffar bu dinden diyordum. Bir din bu kadar yanlış anlaşılabilir mi diyordum. Ama kafama yatmayan şeyler de vardı, mesela şehadet kelimes getirerek müslüman olup, eninde sonunda cennete gitmek gibi. Üniversiteye gitmek için ailemden uzağa ilk kez gittiğim zaman yaşadığım bir olay neden oldu, araştırmaya başlamama. Bir telefon görüşmesinden sonra annem "Allah bu telefonu icat edeni nur içinde yatırsın, cennetinin başköşesine oturtsun" dedi. İslamiyeti sorgulamaya iten başlangıç o sözdü. Telefonu icat eden bir kafirdi. İslamâ göre, şehadet kelimesi getirmediği için Allah'ın cennetine de gidemeyecekti, kafir olarak ölmüştü. Ama gel gör ki, o kafir, anadolunun ücra bir köyünde yaşayan, okuma yazma bile bilmeyen sıradan bir insanın içten duasını alıyordu. Bütün günahları işleyen, bütün naneleri yiyen müslüman bir vatandaş, sırf müslüman olduğu için, cehennemde cezasını ödeyecek ve cetnnete gidecek, ama telefonu icat eden ama müslüman olmayan bir adam cehennemde cayır cayır yanacak? Alooo? Orda kimse var mı? Adalet bu mu?? Bu nedenle okumaya başladım Kuran'ı. Kuran'ı okuyunca da, illüzyon dağıldı. O harika, mükemmel, masum İslam'ın sadece kafamda yarttığım bir "sangı" oldugunu gördüm. Beni islamdan çıkaran şey sadece Kuran oldu yani, başka hiçkimse değil. O nedenle okuyun diyorum Kuran'ı. Yada okumayın. Şöyle iddialı bir laf söylüyorum: Müslüman kalmanın en iyi yolu Kuran okumamaktır. Seçim sizin. "You take the blue pill. The story ends. You wake up in your bed and believe…whatever you want to believe. "You take the red pill, I show you how deep the rabbit hole goes. Remember. All I'm offering is the truth. Nothing more." Saygılar.
-
islama sırayla saldırılıyor
BrainSlapper şurada cevap verdi: cecile başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili gecekuşu, çok güzel ifade etmişsin. Ben de buradaki herkesi forumdaşlarım olarak görüyorum. Biris, birkaçı gidince, buranın da tadı azalıyor. Mesela GıLgaMeŞ diye bir forumdaşş vardı, benim yazılarıma en sert ama en çok cevabı o veriyordu. Ama kendi düşünceleri doğrultusunda kaynaklar sunuyordu, güzel güzel tartışıyorduk. Onu artık göremiyorum, üzüldüğümü ifade edeyim. Saygılar. -
Buna yabancılar "wishful thinking" diyorlar. Birşeyin olmasını arzu ettiğiniz halini gerçekmiş gibi kabul etmek, gerçek sanmak. Hiç endişe etme sevgili emre. Senin gibi cidden, içten inanan müslüman arkadaşlar, 1.önce Hilal hurafedir diyecekler 2.sonra şeytan taşlama hurafedir diyecekler 3.sonra mezhepler, hadisler, tarikatlar hurafedir diyecek. 4. en sonunda, Kuran dışındaki herşeyin çıkarılmasından sonra, da geriye islam diye birşey kalmayacak, kuran hurafedir deme zamanı gelecek. Sevgili emre senden tek bir şey rica ediyorum: Kuran'ı oku. Dön bir daha oku. yani sana bu öneriyi bir kafir yapıyor. Tekrar tekrar oku Kuran'ı. Ama birkaç sureden sonra "sıkıldım" deyip bırakma. sonuna kadar git. Bitir hepsini. Saygılar.
-
islama sırayla saldırılıyor
BrainSlapper şurada cevap verdi: cecile başlık Dini Konular - Din - Dinler
Aynen imza. Eline sağlık, sevgili bilimselci. Bizlere en çok yöneltilen eleştiri, siz Kuran'ı yorumlayabilecek, anlayabilecek kadar fazilete, ilme sahip misiniz? Bu soruda gizli olan islami kabuller şunlardır: 1. Herkes Kuran'ı yorumlayamaz. Kuran'ı sadece "belirli" bir sınıf yorumlayabilir. Diğer insanların kafası/aklı/beyni olmasa da olur. Onların tek görevi "uymaktır." 2. İslamda, ruhban sınıfı oktur, ama istisnai olarak (!) Kuran'da ne demek istenildiğini açıklayacak ve insanları buna göre güdecek özel bir imtiyazlı sınıf vardır. 3. Kuran evrenseldir, ama bu evrensel kuran'ı her insan anlayıp, yorumlayamaz, aracılara (ki buna başka dinlerde ruhban sınıfı deniyor) gerek vardır. Ama yine de siz islam'da ruhban sınıfı var demeyin, küfr olur. 4. Herkes bir imam gazali/hanefi mertebesine ulaşıncaya kadar sussun, ki herkes işi gücü bırakıp imam gazali/hanefi olamayacağına göre, küçük bir ruhban sınıfı dışındaki herkes sonsuza kadar aklını tatile göndersin ve sadece söylenenlere uysun. İnsanlara aklınızı kullanmayın, başkasının aklıyla idare edin demek, herşeyden önce bu aklı veren Tanrı'ya hakarettir, Doğa'ya hakarettir. Saygılarımla. -
Bütün kavgamız da o değil mi zaten sevgili saklıgerçek. Bizim sorunumuz da zaten evrende ilk hareketi başlatan güç neydi, o enerji neydi, o güç Tanrı olarak adlandırılabilir mi, değil ki. Orası insan için bir bilinmezdir. Ama insan her bilinmez gibi o bilinmezin de cevabını aramaktadır. Bu arayışın adı bilim ve dindir. Bilim somut gerçeklere, insanı insan yapan şeye, akla dayanır. Din ise, tahmin, hurafe, temelsiz inanç, falcılık, medyumluk vs. ürünleridir. Dinler ve özellikle semitik dinler, insanlığın ilk insandan beri bilimle aradığı, kainatın sırrını, işleyişini çözme uğraşını "baltalamak isteyenlerin", "ne uğraşıyor bunlar, ben bu işi kısa yoldan halledeceğim diyenlerin", "sizin binlerce yıldır çözmeye çalıştığınızı ben doğrudan Tanrıyla mesajlaşarak çözdüm diyenlerin", bunu derken "kendilerini de bu işten nemalandıracak şekilde ortaya çıkanların" masallarıdır. Bizim sorunumuz Mutlak Güç/Mutlak Enerji/Tanrı ile değil. Bizim sorunumuz Tanrı'ya atfedilen, ondan geldiği iddia edilen yutturmacalarla. Bu yutturmacaların, insanlar üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerle, bu yutturmacaların sebep olduğu tembellikle, bu yutturmacaların sebeb olduğu çarpık ahlak anlayışıyla, bu yutturmacaların sebep olduğu savaşlar ve vahşetle. Saygılar.
-
Sevgili GeceKuşu eline, diline emeğine sağlık. Bir forumdaş şu ayeti alıntılamıştı da, ben de kendisine benzer sorular sormuş, ve ilginç bir hususa da dikkat çekmiştim: Benim dikkate çektiğim nokta cariyelik sorununun ötesinde, cariye durumunda olan insanlara sahipleri tecavüz ettikten sonra, tecavüz edenlerin değil de, tecavüze uğrayanların, sanki suçlu imişler gibi bağışlanacaklarının söylenmesi !!! Her yerde bana inanmayanı şöyle ederim, böyle ederim diyen Allah, köle/cariye edinilmesine cevaz vermesi yetmiyormuş gibi, cariyeleri cinsel ilişkiye zorlayanları cezalandırmıyor, aksine tecavüze uğramakla büyük bir suç işleyen (!!!) mağdurlar, maruz kaldıkları tecavüzden dolayı bağışlanıyorlar.. Söylenebilecek söz var mı? Saygılar.
-
Dilinle, aklınla binyaşa haksöz. Tevrat'taki/Kuran'daki Yehova/Allah adam kayırır, torpil yapar, sürekli övünür de övünür, bağırı çağırır, korkutur, Muhammed dışındaki herkesi muhammed için yaratılmış dekor addeder, kendine seçilmiş halk edinir, yahudi tarihinden başka tarih bilmez, bazı kullarının bazılarını köle/cariye olarak kullanmasına cevaz verir. Aynı soru ben de tekrarlayayım: Bir insana yakıştıramadığınız olumsuzlukları allaha nasıl yakıştırabiliyorsunuz ? Ne olacak, MATRIX çözülür. Saygılarımla.
-
Sevgili Emre, Semitik dinlerde, ve özellikle semitik dinlerin sonuncusu olduğu iddiasıyla ortaya çıkan islam'da o kadar çok hurafe vardır ki, at at bitmez. Kuran'daki aslına döndürmek de çözüm değidir. Zira, Kuran'daki aslı denilebilecek kaynaklar da putperest kökenlidir. İslam olarak bilinen kültürler sentezine en son bilinen katkıyı Türkler Hilal'i sokarak yapmışlardır. Ondan öncesine gidelim. Sen diyorsun ki Şeytan taşlama yoktu. Biz de diyoruz ki, sadece Şeytan taşlama değil, musevilikteki/hristiyanlıktaki/islamdaki herşey putperest kaynaklıdır. Kabe de kuruluşu itibarıyle putperest bir mabed'dir.Büyük ihtimalle Kuzey Mezopotamya/Anadolu bölgesinde yaygın olan ana ilahe Kubau/Kybele/Venüs adına, o bölgeden gelen bir insan tarafından yapılmıştır. Bir arkadaşımız, kıble'ye dönmek ifadesinin bile Kybele'ye dönmekten gelmilş olabileceğine ilişkin bilgi post etti. Hacer-ül Esved büyük bir ihtimalle, Mısır'dan araklanma bir inanç. Çünkü Mısırlılar, sema ilahı Horus'un en büyük ilah olduğunu ve herşeyi gördüğünü düşünüyorlardı. Horus'un gözü adını verdikleri figürü, Allah görüyor anlamında heryere yapıyorlardı. Mısır'dan gelen ve bu inanışa sahip olan biri veya birileri, göze benzeyen göktaşını bulmuş ve getirip bu İlah Horus'un gözü diyerek Kabeye koymuş. Olay bundan ibaret, bize göre. Hac, islamiyet öncesinde de yapılan birşeydi. Kaynağı neydi bilmiyoruz, ama mutlak birgün onun da putperest kaynağını tespit edeceğiz. 12 aydan bazıları neden "haram aylar" ne farı var diğer aylardan, bu hurafenin kaynağı ne? Cuma/Cumartesi/Pazar neden kutsal günler, bu hurafenin kaynağı ne? Yahudilerinkini anladık, Kuran'da da yazıyor, Allah dünyayı 6 günde yarattı sonra dinlendi deniyor. Cumartesi dinlendiği gün olduğu için, seçilmiş haklkı olan Yahudilere de bu günü kutsal etmiş, güya... Peki Cuma neden kutsal? Biz bunun nedenini biliyoruz, en azından bir teorimiz var: Kabe, Kubau/Kybele/Venus adına yapıldığı için, ona venüs gününde, yani Cuma gününde tapınılıyorsu. Cuma bu nedenle kutsal sayıldı. Bu hurafenin kaynağı da bizce bu. Yahudiler neden seçilmiş halk? Neden Allah Yahuıdi tarihinden başka tarih bilmiyor? Neden Allah sadece kendine Yahudileri resul/nebi/peygamber atıyor? Bütün bu hurafelerin putperest bir kaynağı var. Yani Sevgili Emre, ayıkla ayıkla bitiremezsin semitik dinlerdeki hurafeleri. Ayıkladıkça ortada birşey kalmaz. Allah kelamı diye yutturulan herşeyin putperest kaynaklı olduğunu görürsün. Yani MATRIX ÇÖZÜLÜYOR sevgili Emre. Onu ne sen kurtarabilirsin, ne de ben. Tanrı zaten kurtarmaz, sevinir esasen kendisine atfedilen bu yakıştırmalardan kurtulacağı için. Saygılar.
-
Muhammed'in Babası ve Annesi ile olan ilişkileri.
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bizim Tanrı/Mutlak Güç/Mutlak Mükemmeliyet/Kainat/Doğa dediğimiz şey, kimseye torpil geçmez, kendine seçilmiş halk edinmez, bir kısım insanların diğer bir kısım insanları köle/cariye edinmelerine cevaz vermez, öğünmeye gerek duymaz, bağırıp çağırmaz, bütün mevcudatı tek bir kişinin yüzüsuyu hürmetine yarattım deyip bütün mevcudatı dekor konumuna indirgemez. Eğer ayet olduğu iddia edilen şeyler adam kayırıcılıkla, torpilcilikle, çvünmeyle, Yahudi tarihiyle doluysa, bu Mutlak Mükemmeliet'ten/Mutlak Güç'ten değildir. Ne bana, ne İsa'ya, ne Musa'ya ne Muhammed'e ne GıLgaMeŞ'e Tanrı'dan vahiy gelmez. Tanrı'dan vahiy geldiğini, gelebileceğini iddia edenler de bizler değiliz. Türkçe anlamıyorsun da, belki başka dilde anlayabilirsin diye yardımcı olmak istedim. Valla ben sana bu tartışmanın başlarında bir yerde, verdiğin cevaplardan biri hariç, gerisinin büyüklerden küçüklere masallar olduğunu söyledim. Yani fareli köyün fareleri biz değiliz. Fareli köy masalının ardından kimler gidiyor o da belli. Tartışmada, FARELİ KÖYÜN FARELERİ falan gibi ifadeler kullanarak, tartışmayı verimsizleştiriyorsun, doğru yapmıyorsun. . Eğer bir insanın kalbinin meleklerce yarılıp, dezenfekte edilmesi gibi bir olay olsa idi, o cillop gibi kalp kötülüğü görmesin diye, Allah bizzat müdahale etmezdi, değil mi? YANİ ŞUNU DİYORUZ: BÖYLE BİR İDDİADA BULUNMAK TANRI'YI TORPİLCİLİKLE, ADAM KAYIRICILIKLA SUÇLAMAK ANLAMINA GELİR. BU NEDENLE, GEŞLİN TANRI'YI ADAM KAYIRICIKLIKLA, TORPİLCİLİKLE SUÇLAMAMAK İÇİN BU MASALLARA İNANMAYIN DİYORUZ. KİMSENİN KALBİ YARILIP, MELEKLERCE DEZENFEKTE EDİLMEZ. KİMSE ALLAH TARAFINDAN PEYGAMBERLİK İÇİN HAZIRLANMAZ. Sadece insanlar bu iddiada bulunur. Tanrı'yı, senin gibi torpilci, kibirli, adam kayırıcı, ırk seçici, bir kişi dışındaki bütün mevcudatı dekor görücü olarak görmüyorum en azından, ona hakaret etmiyorum, küçültmüyorum, Ortadoğulu Arap Şeyhi pozisyonuna düşürmüyorum. Anlıyormusun? Do you understand? Comprehendes? Verstehen Sie? Vous comprenez? Ponimayiş? Saygılar. -
Benim orada varmak istediğim nokta, FİZİKEN CENNETTEN BİRŞEY GELEBİLİYORSA, YANİ HACER-ÜL ESVED CENNETTEN GELMİŞSE, BURDAN DA CENNETE FİZİKEN BİRŞEY GİDEBİLECEĞİ HUSUSUNA SENİN DİKKATİNİ ÇEKMEK VE BU OLASILIĞI, HACER-ÜL ESVED'İN CENNETTEN OLMADIĞINI GÖSTEREREK, BU PUTPERESTLİK KALINTISINI REDDETMENİ SAĞLAMAKTIR. Yoksa senle tartıştığım konu, oraya uzay gemisiyle gidilebilir mi gidilemez mi konusu değil, kaçak yoldan cennete girmenin mükün olup olmadığı değil, kaçakların engellenip engellenmeyeceği değil. Biz diyoruz ki, HACER-ÜL ESVED BASİT BİR GÖKTAŞIDIR. CENNETTEN GELDİĞİ SANILARAK KUTSALLIK ATFEDİLMİŞTİR. O TAŞ KUTSAL FALAN DEĞİLDİR. CENNETETEN DE GELMEMİŞTİR. SEMİTİK DİNLERDEN ÖNCEKİ PUTPEREST İNSANLAR ONUN CENNETTEN GELDİĞİNİ SANMIŞLARDIR. SEMİTİK DİNLER DE, ESKİ KÜLTÜRLERİN BİR SENTEZİ OLDUĞU İÇİN, ORTADA TANRI'NIN İNSANLARA VAHİY GÖNDERMESİ GİBİ BİR DURUM OLMADIĞI İÇİN, HZ. MUHAMMED DE, HACER-ÜL ESVEDLE İLGİLİ OLARAK DEVAM EDEGELEN İNANIŞI SÜRDÜRMÜŞTÜR. Biraz daha gayret, Hacer-ül Esved'in, putperestler tarafından cennet taşı olduğu sanılan sıradan bir göktaşı olduğunu kabullenmene az kaldı. İnsanın, kafasında tanımladığı mükemmeliyeti temsil eden vasıfların tek bir odakta toplanmış hali olan Tanrı/Kainat/Doğa kavramı ile senin semitik dinlerindeki Yehova/Allah farklı şeylerdir. Bizim Tanrı/Mutlak Güç/Mutlak Mükemmeliyet/Kainat/Doğa dediğimiz şey, kimseye torpil geçmez, kendine seçilmiş halk edinmez, bir kısım insanların diğer bir kısım insanları köle/cariye edinmelerine cevaz vermez, öğünmeye gerek duymaz, bağırıp çağırmaz, bütün mevcudatı tek bir kişinin yüzüsuyu hürmetine yarattım deyip bütün mevcudatı dekor konumuna indirgemez. Mükemmeliyet'i/Mutlak Güç'ü/Doğa'yı tanımlayan Tanrı kavramına, Allah adını verip ona acziyeti, torpilciliği, adam kayırmayı, kibri maleden biz değiliz, maalesef bunları Tanrı'ya maledenler semitik dinlerin mensuplarıdır. MATRIX ÇÖZÜLECEK!!! Saygılar.
-
Bizim kabul etmediğimiz Allah, bu Allah: Birilerine torpil geçen, Hz. Muhammed dışında herkesi, herşeyi figüran/dekor olarak gören, kendine seçilmiş halk edinen, Yahudi tarihinden başka tarih bilmeyen, sürekli kendini öven, sürekli tehdit eden, sadece erkeklere hitabeden, kadınları ikincil statüye indirhgeyen Allah. Bizim kafamızdaki Tanrı bunları yapmaz, gerek duymaz, kendini bu kadar küçültmez. MATRIX ÇÖZÜLECEK!!! Saygılar.
-
Valla "cennet şimdi var" diyen sensin. Ben de, cennet şimdi varsa, ve oradan buraya bişey gelebiliyorsa, buradan da oraya, teorik olarak, birşey gidebilir diyorum. Tekrar, tekrar oku ne yazdığımı. Senin şimdi cennet var demen, seni cennete seyahat mümkündür sonucuna götürür. Halbuki bu sorunun cevabı biz kafirler için basittir : Cennet var mı yok mu bilmiyoruz. En azından şimdi yoktur diyebiliyoruz. Sonra olup olmayacağını da kimse bilemez. Semitik dinlere göre olacaktır. Semitik dinlere inanmayanlara göre olmayacaktır. Cennet şimdi var ve Hacer-ül Esved ordan elmiştir diyerek, kendini komik duruma düşüreceğine, sana daha iyi bir yol öneriyorum: Hacer-ül Esved cennetten gelme değildir. Basit bir meteorittir. İnsanlar onu cennetten gelmiş sanarak, kutsal kabul etmektedirler. Yani Hacer-ül Esved putperet kaynaklıdır demek seni de inancını da kurtarır. Valla bunu biz demiyoruz, Hacer-ül Esved'in putperest kökenini kabul etmemek için, Cennet şimdi vardır iddiasını ortaya atarak, cennete seyahat etmek mümkündür sonucuna varmayı gerektiren mantık senin mantığın. Bak bu cevabını çok beğendim. İnsan gerçekle karşılaşıp, onu kabul etmek istemeyince, çaresizlik içinde yapabileceği tek şey budur, onu yapmışsın. MATRIX ÇÖZÜLECEK!!! Saygılarımla.
-
Valla bizim Tanrı ile bir problemimiz yok. Bizim problemimiz, Tanrı diye yutturulan şeyle ilgili. Bizim problemimiz, şuna buna torpil geçen, kendine seçilmiş halk edinen, sadece erkekleri adam yerine koyan, Yahudi tarihinden başka tarih bilmeyen, sürekli kendine tapınılmasını isteyen, megaloman tavırlar sergileyen, kutsal kitap denen şeylerde baştan sona kendini öven, yakarım, süründürürüm, yerin dibine sokarım diyen semitik dinlerin Yehova'sı/Allah'ı ile. Anlıyormusun? Do you understand? Comprehendes? Verstehen Sie? Vous comprenez?Ponimayiş? *** Ben Sayın GıLgaMeŞ'i çok seviyorum. Bu forumda benim tezlerime en büyük destek ondan geliyor. Cennet şimdi varsa, (ki varmış GıLgaMeŞ'in dediğine göre, doğru kabul ediyoruz) insanlık bugün yeterli teknolojiye sahip değilse bile, teorik olarak, potansiyel olarak, yeterli teknolojiye ulaştığında cennete seyahat etmeleri mümkündür!!! Yani GıLgaMeŞ arkadaş diyor ki, "Cennet şimdi vardır, yani, yahudi/hristiyan/müslüman kardeşler ölünce cennete gitmek için ibadetle uğraşırken, Vatikan'la/Kudüs'le/Mekke'yle uğraşıken, yüksek teknolojiye sahip birsürü kafir cennet gemisine binip cennete gidebilirler" diyor. Böyle acaip, uçuk bir iddiada bulunmaktansa, Hacer-ül Esved cennetten gelmemiştir, sıradan bir meteorittir, putperest kynaklıdır demek daha mantıklıdır, yani daha dini niteliklidir, Sayın GıLgaMeŞ. Biraz daha çaba göster Sayın GıLgaMeŞ. Bak başka bir forumda, Hilal putperest kaynaklıdır dedin. Biraz kafa patlat, ikinci diyeceğin şey, Hacer-ül Esved'in cennetten geldiğine ilişkin inanç putperestliktir diyeceksin. Sonra sıra diğerlerine gelecek. MATRIX ÇÖZÜLECEK!!! Saygılarımla.
-
Muhammed'in Babası ve Annesi ile olan ilişkileri.
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Okuduğunu anlayabiliyormusun? Ben Hz. Muhammed'in gençliğinde Mekke'ye eğlenceye gidip, gitmediğini bilmiyorum, o eğlencenin düğün olup olmadığını da. Bu iddiayı orataya atan sensin. o eğlence düğün müydü, değil miydi benim sorunum değil. Ben hiç bir yerde düğün ifadesi kullanmadım, düğünü seyretmek günah da demedim. Bütün bunları iddia eden sensin. Dön yazını oku: Sonra bana dönüp "Acaba sen düğün izlemeyi ''günah''mı sanıyorsun!" diye soruyorsun. Hz. Muhammed'in sürüsünü emanet ederek seyretmek için gittiği Mekke'de tertiplenen gece eğlenceleri, her ne ise, onun günah olup olmadığı değil benim sorunum, onu sorun yapan sensin. Benim sorunum, bir yerde kalbi meleklerce kalbi temizlendi, cillop gibi yapıldı diyorsun, sonra da buna rağmen, Mekkedeki eğlencelerin kötülüğünden korunmak için, Allah bizzat torpil yaptı diyorsun. Ben de sana soruyorum, melekler kalbi temizlerken "kaytarmışlar" mı da, Allah bizzat sonra araya girmek zorunda kalmış? Bu sorumla demek istediğimşey, varmak istediğim nokta: Kalbin MELEKLERCE YARILARAK dezenfekte edilmesi diye bir olay OLABİLEMEZ. Anlıyormusun? Do you understand? Comprehendes? Verstehen Sie? Vous comprenez?Ponimayiş? Bana göre, Tanrı kimseye ayrıcalıklı davranmaz, kimseye torpil yapmaz. Tanrının Hz. Muhammed'e torpil yaptığını iddia ederek, Tanrı'ya hakaret etmek, Tanrı'nın TORİLCİ olduğunu ileri sürmek günahtır. Benim ve diğer birçok agnostik, ateist arkadaşın karşı çıktığı inanç, torpilci Allah inancıdır. Tanrı torpilci olamaz, Tanrı bir kutsal kitapta baştan sona kendini övmez, buna ihtiyaç duymaz. 1. yazınla tespit yapıp, 2.yazınla o tespiti ne hale getirdiğini gördük tabi ki, hatta teşekkür bile aldın benden o bilgi için. Hilal'in, kafir Türkler tarafından islam'a sokuşturulduğunu, böylece putperest bir simgenin İslam'a maledilebileceğini gösterdin. Bizim iddiamız da o zaten. Bilinen, kayıtlı tarihte, Hilal, İslam'a maledilebilmişse, bilinmeyen, kayıtsız tarihte de benzer binlerce olay olmuştur.