-
İçerik Sayısı
2.221 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
6
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
kaan_bebeto tarafından postalanan herşey
-
banane yaaa bulcam yaaa nereye hani nerde yuk şu yaz geçmeden bulmam lazım kışın zaten nerde bulcaz
-
iyi erkek nerde bulunur ? o sizi bulur merak etmeyin..
-
sevgiliniz başka erkekelrden ilgi görünce ne düşünürsünüz?
kaan_bebeto şunu cevapladı bir başlık içinde Kadın Erkek İlişkileri
ilgi görebilir ama bu ilginin gerçek anlamı veya manası önemlidir..... siz sevgilinize güveniyorsanız sorun yoktur... ama sevgilimden hoşlanan insandan ben hoşlanmam -
arkadaşlar bu bir doğal afettir..... yalnız yok olan su kaynakları nasıl geri aynısı gibi olabilirkii..mesela bir baraj kurumuşsa geri nasıl eski halini almasını bekleyebiliriz ki..... bu bir doğal afettir... sizce... yorumlarınızı bekliyorum....
-
evet işte bu eko sistemin düzenini bozarsanız ki bozulmak üzere insanlık yok olma tehlikesiylen baş başa kalabilir..... lütfen israf etmeyin içecek suyumuz kalmaya bilir..... lütfen israf etmeyin üretim olmaya bilir... lütfen israf etmeyinn...... GELECEK SİZLERİN ELİNDE
-
==kaan bebeto==
kaan_bebeto şurada cevap verdi: sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm... başlık Anı Defteri - Defterleri
eskiden şuraları karayanlar olurdu.... neredesiniz yahu benmi yoksa yabancılaştım bilemiyorum neyse gitme zamanı geldi herhalde...... kendinize iyi bakın Allaha emanet olun by by gidiyorum tozlu sokaklarda hiç ardıma bakmıyorum çünkü seni görmek bana acı verecek gidiyorum işte son nefesimde ..... bu şiir bana ait bir dakka içerisinde yazdım ...by by -
merhaba.......
kaan_bebeto şurada cevap verdi: göksu başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
annem hoş geldin.....yada ablam natalyai şiş şu dondurmayı doğru ye kışşsss zzz aloo yanakların hep dondurma olmuş... -
ARTVİN'İN TARİHİ Tarih Öncesi Çağlarda Artvin ve Çevresi Göçebe yaşam tarzını benimseyen biz Türklerin ataları yazılı edebiyat yerine sözlü edebiyat geliştirdikleri için, günümüzde Artvin’in tarih öncesi dönemlerine ait bilgileri İran ve Bizans kaynakları yada Erzurum ya da Kars’a dair günümüz araştırmacılarının eserlerinden öğrenebilmekteyiz. Artvin ve çevresi oldukça köklü ve zengin uygarlıkların yaşadığı bir bölgedir. Toprak yapısının elverişsiz olması ve bilim merkezlerinden uzaklığı nedeni ile planlı ve bilimsel tarzda arkeolojik çalışmalar yapılamamıştır. Buna rağmen Prof Dr. İbrahim KÖKTEN’in Kars civarında ve Çıldır Gölünün karşısına yaptığı kazılarda dolmen ve menhir kalıntıları bulunmuştur. KÖKTEN 1965’te Kars’ın güneyinde ve Aras nehrinin kuzey kesimindeki Ala Dağın doğu eteğinde Camışlı Köyünün sınırındaki kayalıklarda geyik avcılığı ile ilgili duvar resimleri bulunmuştur. 1933 ve 1955 yıllarında Yusufeli ve Şavşat yörelerinde halkın bulduğu bakır baltaların MÖ 3000-4000 yıllarına ait olduğu sanılmaktadır. Aynı yörede bulunan tunç baltaların 3000-2000 yıllarına ait oldukları bilinmektedir. Artvin ve çevresi tarih öncesi devirleri cilalı taş devrinden başlayarak bakır-tunç demir devri olarak sırası ile yaşamıştır. MÖ 10 bin ile 8 bin yıllarından kalma cilalı taş çağına ait insan izleri Artvin’de de bu çağlarda insanların yaşamış olduğu izlenimini vermektedir. Bulunan madeni eşyalar ise tarih öncesi devirlerin sırası ile yaşandığını belgelemektedir. Artvin’de İlk Devletler ve İstilalar Artvin’e egemen ilk Kavim Türklerin ataları olarak kabul gören Hurrilerdir. MÖ 2000 tarihinden başlayarak Huriler Artvin ve çevresinde site devletleri kurmuşlardır. Hitit kralı II. Murşit MÖ 1360’ten itibaren 20 yıl sürdüğü seferler ile Artvin’i ele geçirmiştir. Hurrilerin soyundan gelen Urartular, başkenti Van olan, geliri tarım-hayvancılık-ticarete dayalı doğru Anadolu merkezli bir devlet kurmuşlardır. Kuzey sınırlarını Artvin’e kadar genişlettiler. Ancak doğudan büyük göçlerle gelen İskitlerin baskısına dayanamadılar ve yıkıldılar. Artvin bu kez Kafkasya merkezli İskit devletinin batı sınırında yer aldı. Eski Yunan tarihçisi Heredot’un İskit diye nitelendirdiği bu devlet çağının öncüsüydü. Tekerleği icat eden, atı evcilleştiren, tarihte ilk beyin ameliyatını gerçekleştiren İskitler, Artvin’i ele geçirerek bu alanı askeri üs olarak kullanmaya başlamışlardır. İskitler sonrası Arsaklar adı verilen sülale Artvin’e egemen oldu. Şamanist dini öğretiye inanan bu sülale MS 350’li yıllarda Bizans etkisinde kalarak İsevi dini kabul ettiler. Daha sonra da Bizans’ın tahakkümü altına girdiler. 575 yılında İran Kralı I. Darivs Bizans’a saldırınca bundan istifade eden Hazar Türküleri (11) Çoruh boylarına egemen oldular. Hz.Osman döneminde İslam orduları kumandana Mesleme Oğlu Habib Bizans’ı yenerek Şavşat-Ardanuç-Artvin’i ele geçirdi. Hazar denizine ilerlemek istese de Musevi yeti kabul eden Hazarlar tarafından durduruldular. Emeviler döneminde Hazarlar ile birleşen Artvin halkı İslam ordularına karşı direndi. 786’da Abbasi Halifesi Harun Reşit Çoruh bölgesini başkenti Bağdat’a bağladı. 853-1023 Artvin Bagratlar ve Sac adlı Abbasilere bağlı iki beylik kuruldu. Sac emirliği yıkılınca Artvin tekrar Bizans’ın eline geçti. Bu esnada İran Merkezli kurulan Selçuklu Devletinin reisi Tuğrul Bey Anadolu nun keşfi için 1018’de kardeşi Çağrı Bey’i batıya gönderdi. 1040 Dandanakan Savaşında Gaznelileri yenip devlet statüsüne çıkan Selçuklular 1048 Pasinler savaşı ile Artvin sınırına kadar geldiler. Alparslan 1064’te Gürcistan seferine çıkarak Çoruh boylarını ele geçirir. Alparslan’ın ölümü üzerine Bizans’tan yardım alan Gürcü Kralı Gorgi Artvin’i tekrar ele geçirdi. Fakat 1081’de Melikşah’a yenilince Melikşah’ın desteği ile Çoruh’uda içine alan Erzurum-Bayburt –Kars merkezli Saltukoğlu beyliği kuruldu. Türk nüfusunun Artvin’e yayılması hızlandır. Büyük Selçuklu Devletinin yıkılışı sonrası Artvin Azerbaycan merkezli İldeniz oğlu Atabeyliğine bağlandı. 1263’te Kubilay Artvin’i ele geçirerek bu yöreyi İlhanlı topraklarına kattı. 1265’te Kıpçak Türkü olan Sark is bu yörede Çıldır Atabeyliğini kurdu. 1458-1463-1466 yılları arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Çoruh boylarına üç sefer düzenlese de Osmanlı hükümdarı II. Mehmed’e Oltukbeli savaşında yenilince zayıflama süresince girerek Safevilerin 1502’de eline geçmiştir. Osmanlı Serhat Şehri Artvin Artvin İlinin Osmanlı yönetimine geçtiği evrelere ait belgeler yeterli değildir. Bununla beraber II. Mehmed’in Trabzon Rum Devletini yıkarak Karadeniz bölgesinin sahil kıyısını Artvin İlinin kıyı kesiminden itibaren ele geçirdiği bilinmektedir. Bu esnada Artvin-Yusufeli-Ardanuç-Borçka Çıldır Atabeyliğinin elinde bulunuyordu. I. Selim Trabzon valisiyken Gürcistan’a yaptığı seferde Batum’un güneybatısında bulunan Güney Kalesini ele geçirmiştir. Bu kalenin adı ile sancak kuran I. Selim sancağa Borçka-Hopa ve Artvin’i bağlamıştır. Çaldıran seferinden 20 yıl sonra Erzurum Beylerbeyi Mehmed Han Yusufeli civarına akınlar yapmıştı. Ardanuç Atabeyi II. Keykavus ayaklanınca I. Selim’in oğlu padişah I.Süleyman ikinci veziri Kara Ahmet Paşayı isyanı bastırmakla görevlendirmiştir. Kara Ahmet Paşanın İkinci seferi ile Pert-Eğekte adlı ilk Livane Sancağı kuruldu. 1549-51 yılları arasında Şavşat-Yusufeli arasındaki Ardanuç bölgesi iki yıl kadar II. Keykavus’un elinde kaldı. 13 Haziran 1551 günü Ardanuç Kalesini de fetheden Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa bu bölgeyi de Osmanlı ülkesine kattı. II. Keykavus kaçarak İran’a sığındı. 1627’de Osmanlı topraklarına katılan Acaristan’ın önemli bir merkezi olan Batum şehri ise III. Ahmed dönemi vezirlerinden Hasan Paşa tarafından 1703’te kurulmuştur. Artvin ve çevresi Çıldır eyaleti ile birlikte yaklaşık 250 yıl Osmanlı Devletinin egemenliğinde kalmıştır. 1828 Osmanlı Rus savaşı ve savaş sonucu imzalanan Edirne Anlaşması ile Ahıska Osmanlı elinden çıkınca Çıldır eyalet teşkilatı bozuldu. Anlaşma gereği Çıldır eyaletinin bir kısmını Osmanlı kaybetti. Buna karşılık Artvin-Borçka-Ardanuç-Şavşat-Yusufeli Osmanlı elinde kaldı. 1854-56 Kırım Savaşında Osmanlı Devleti İngiltere’den aldığı destek ile Batum yakınlarındaki Şevket-İl kalesine saldırdı. Savaş başlayınca 600 kadar Artvin’li gönüllü Kars savunmasında başarılı savaşlar verdiler. Rusların güneye inme ve dünya imparatorluğu yaratma planı ile 1877-78 (93 Harbi) Osmanlı-Rus savaşı çıktı. Bu savaş Artvin yöresi halkına pahalıya mal oldu. 24 Nisan Rusya Kars-Ardahan-Batum’u işgal ettikten sonra Türk topraklarına doğru ilerlemeye başladı. 2 Mayıs 1877’de 800’den fazla askerimizi şehit ettiler. Ardahan dolayını ele geçiren Ruslara karşı Artvin halkı Ardanuç ve Şavşat’a doğu göç etmeye başladılar. Şıpka geçidinde hatalı hatlar kuran Süleyman Paşa yüzünden Ruslar bu hatları delerek Doğu Anadolu içlerine kadar ilerlediler. Osmanlı barış teklifinde bulunmak zorunda kaldı. 3 Mart 1878’de Osmanlı ile Rusya arasında 29 maddeden oluşan Ayestefanos barışı imzalandı.19. maddesinde yer alan 245.207.301 altın tazminatını ödemeyen Osmanlı, Kars-Ardahan-Batum topraklarını Rusya’ya tazminat karşılığı vermek zorunda kalmıştır. Bu barış Avrupalı devletlerin çıkarına aykırı düşünce 23 Aralık 1978’de Berlin Barışı imzalandı. Bu barış ile Elvire-i Selase denen Kars-Ardahan-Batum Rusya eline geçti. 8 Şubat 1879’da Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan büyük Muhaide anlaşması ile Kars-Ardahan-Batum’da yaşayan Türkler batıya doğru göç etmeye başlamışlardır. Gerçek Fransız Devriminin getirdiği ulusalcılık ilkesi gerekse de Rusların güneye inmek için uyguladığı, politikalar sonucu bir Türklerin yüzyıllar boyu beraber yaşadığı, sadık millet diye adlandırdığı Ermeniler I. Dünya savaşına kadar en kanlı savaşları yaptığımız milletlerden bir olmuştur. Milli Mücadele Döneminde Artvin 1917 Ekiminde Bolşevikler Rusya’da yönetimini ele geçirerek Ramonov hanedanlığını devirince yeni kurulan Sovyet Rusya I. Dünya savaşından çekilerek 18 Aralık 1917’de Artvin ve Şavşat’tan çekildi. Sovyet Rusya 3 Mart1918’de I. Dünya savaşına katılan devletlerle imzalandığı Bresk-Litovsk Anlaşması hükmünce Kars-Ardahan-Batum’u Osmanlıya bıraktı. 15 Kolordunun başında bulun Kazım Karabekir Erzurum-Erzincan-Erivan bölgesine girdi. 18 Haziran 1918’de Osmanlı Hükümeti Gürcistan Milli hükümeti ile anlaşarak Kars-Ardahan-Batum illerinde hak iddia etmelerini engelledi. I. Dünya savaşından yenik ayrılan Osmanlı Devleti adına 30 Ekim 1918’de Bahriye Nazırı Rauf ORBAY Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzaladı. Bu ateşkesten 1 ay sonra 17 Aralık 1918’de İngiltere Batum’u işgal etti. 1878-1918 arası 40 yıl süren Rus işgali sonrası İngiliz işgali başlıyordu. Mondros’un 5.Maddesi gereği işgale karşı direnen Milislerin elinden silahları alındı. İngiliz generali Ravtenson Kazım Karabekir’e çektiği telgraf ile ordusunu terhis etmesini istese de Karabekir bunu kabul etmedi. 19 Mayıs 1919’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Türk yurdunun düşman işgalinin kurtuluşu için Samsun’da ele aldığı meseleyi Havza ve Amasya Genelgeleri ile tutuşturdu. Doğu Anadolu’da 23 Temmuz’da topladığı Erzurum Kongresi ile yöre halkını emperyalist İngilizler ve piyonu Ermenilerin niyetlerine karşı birleştirdi. 1920 başında Gürcistan’da bulunan Gürcü İslamaiyesi adlı cemiyet Batum ve Artvinli Gürcistan’a katarak istiyordu. Bu olayı haber alan Kazım Karabekir olayı önledi. 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebuslar Meclisinde alınan Misak-ı Milli kararları ile Kars-Ardahan-Batum’da halkoylamasına gidileceği kararı alındı. Bu kararın alınmasının temel nedeni bu topraklarda Türk nüfusunun fazla olmasından kaynaklanıyordu. İngiliz işgal kuvvetlerinin Batum’dan çekilmesi üzerine Gürcistan hükümeti 1 Temmuz 1920’da Batum’u işgal etti. Bu işgal sırasında TBMM’nin Batum Milletvekillerinden M.Edip DİNÇ ve Ahmet Akit Beyler 1129 kişilik Milli olayları ile işgale karşı üstün gayretler sergilemişlerdir. TBMM’nin Eylül-Aralık 1920’de üç ay süren Ermeni savaşında başarılı olması sonrası M.Kemal Gürcü hükümeti ile temaslara başlamıştır. Artvin’in Kurtuluşu Gürcistan sefiri Siman MİDİVANI 17 Ocak 1921’de Ankara’ya gelerek itimatnamesini M. Kemal’e iletir. M. Kemal Gürcü sefaretinden derhal işgal ettikleri toprakları boşaltmalarını ister. Sefir geçen günler boyunca TBBM Hükümetini oyalamayı sürdürünce Hariciye Nazırı Bekir Sami Bey Gürcistan’a sert bir nota verdi. 23 Şubat 1921’de TBMM ve Gürcü hükümetleri arasında Batum anlaşması imzalandı. Bu tarihten itibaren Artvin-Ardanuç-Borçka ve Şavşat’tan Gürcü kuvvetleri çekildi. 45 yıllık esaret sona erdi. Diğer yandan Trabzon’dan Artvin’e kuvvetleri ile hareket eden Miralay Şükrü Bey Oruçlu köyünden Kamil Beyi Kaymakam vekili tayin ederek kendisi Batum’a geçti. 7 Mart 1921’den itibaren Artvin’de Türk bayrağı dalgalanmaya başladı. Cumhuriyet Döneminde Artvin 1878-1918 ve 1918-1921 arası Rusya-Ermeni-İngiliz-Gürcü idaresinde kalan Artvin-Borçka Şavşat kazaları 7 Mart 1921’den itibaren 4 ay kadar Ardahan kazasına bağlanmıştır. Yeni Türk devletinin ilk Anayasası olan 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye’de 24 Nisan 1924’te yapılan değişikler ile Liva-Sancak teşkilatı kaldırılınca Artvin vilayet haline geldi. 1926 Haziranında 877 sayılı kanunla Yusufeli kazası Erzurum vilayetinden alınarak Artvin’e bağlandı. 1928’de 1282 sayılı kanunla Borçka kazası nahiye haline getirilerek Artvin’e bağlandı. Dokuz yıl Artvin vilayeti teşkilatı ile yönetilen bu yerler 1 Haziran 1933’te 2197 sayılı kanunun ikinci maddesine göre merkezi Rize olmak üzere Artvin ve Rize birleştirilerek Çoruh vilayeti teşkil edilmiştir. Arazi şartlarının zorluğu, Artvin ve çevresinin vilayet merkezine olan uzaklığı birtakım sorunlara yol açmıştır. Dönemin Başbakanı İsmet İNÖNÜ’nün 25 Temmuz 1935 tarihindeki Artvin’i ziyaretinde durum kendisine iletilmiştir. Bunun üzerine hükümet 4 Kasım 1936’da kabul edilen 2885 sayılı kanun ile merkezi Rize olan Çoruh vilayeti kaldırıldı. Artvin Merkez, Hopa,Borçka, Şavşat kazaları ile evvelce Erzurum’a verilmiş Yusufeli Kazasını da alarak Artvin olan Çoruh İli teşkilatı kabul edildi. alıntıdır ....tıkla
-
ERZURUM ADI Erzurum'un bilinen ilk adı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru II.Theodosios' a (408-450) izafe edilen Theodosiopolis' ti, şimdiki Erzurum' un yerinde kurulmuştu. IV. asır sonuna doğru Roma imparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios' un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Urfalı Mateos' a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynağına yakın bir yerde bulunuyordu. Belazurî. bölgeye hakim olan Ermenyakos' un ölümü üzerine yerine geçen Kali adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kalikala (Kali' nin ihsanı) adını vermişlerdir. Belazuri Kalîkala' yı dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. X. asır İslam coğrafyacıları Kalikala şehri hakkında bize malumat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı)nın burada yapıldığım ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Hudud alalam' ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarım Ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen' in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Theodosiopolis' e (Kalikala=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hâkimiyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna, Meyyafarikin (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen' den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kelimesi ilave edilerek, Erzen al-Rum denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rum şeklinde yazılmıştır. Tarih Öncesi Çağlar Erzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer almaşı, zengin akarsu ağım bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen.dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur. Karaz, Pulur ve Güzelova kazılarının tanıklığında, yaklaşık altı bin yıldan beri çevredeki yaşama biçiminin devam ettiği söylenebilir. Bölgede M.Ö. IV. binden itibaren çok kuvvetli bir kültür birliğinin olduğu da ortaya çıkmıştır. MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM'DA İstanbul Hükümeti, İtilaf Devletleri'nin baskıları sonucu, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla ordu müfettişlikleri teşkil etli. Bu tasarı gereğince. Doğu Anadolu' da ki 9. Ordu Müfettişliğine Mustafa Kemal Paşa tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen talimata göre, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van Vilayetleriyle Erzincan ve Canik müstakil livalarına gereken emirleri verebileceklerdir. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen bu geniş talimattan da anlaşılacağı üzere, O' nun görevi yalnızca Samsun ve havalisindeki asayişsizliğe son vermenin ötesinde idi. Anadolu' ya ayak basar basmaz yapmaya başladığı işlerde bunu ortaya koymaktadır. Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi, ilk karşılama merasimi Erzurum'un batısında on yedi kilometre uzaklıktaki Ilıca' da yapıldı. Mustafa Kemal Paşa Erzurum'a gelişinin ertesi günü 4 Temmuz'da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ziyaret etti. Mustafa Kemal Paşa, 5 Temmuz 1919'da yakın arkadaşları ile bir toplantı yaptı. Toplantı-ya Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Süreyya, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M.Müfit Beyler katılmışlardı. Toplantıda bulunanlar, Mustafa Kemal Paşa' ya sonuna kadar yardım edeceklerine, onu lider olarak kabul ettiklerine dair söz verdiler. Ermeni Meselesi 1.Dünya Savaşında Erzurum, istilacı Çarlık Rus Ordusunun ilk hedefi üzerindeydi. Osmanlı Ordularının hezimeti üzerine, önlerinde ciddi bir engel görmeyen Rus Ordusu, General Yudeniç'in komutasında Erzurum'a doğru ilerledi. Erzurum 16 Şubat 1916 da Ruslar tarafından işgal edildi. 1917 yılında Rusya'da Çarlık rejimi yıkılmış, Bolşevikler ülkede duruma el koymuşlardır. Rusya'da bu yönetim değişikliği üzerine Ruslar, işgal ettikleri Doğu Anadolu Bölgesini boşaltarak ülkelerine dönmeye başlamışlardır. Ancak Doğu Anadolu'da Ermenistan hayaliyle yaşayan Ermeniler süratle silahlanarak, Erzurum ve çevresinde soykırıma giriştiler. Erzurum Rus II. Topçu Kale Komutanı olan Twerdo Khlebov, Ermenilerin bu kanlı hareketlerine sadece seyirci kaldı. Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırımı Taşnak Generali Antranik yönetmiştir. 2 Mart 1918 tarihinde Erzurum Merkez Kumandanlığına tayin olunan General Antranik Alaca, Tepeköy. Ilıca, Yeşil yayla katliamlarında aktif rol oynamış, binlerce insanın hayatına acımasızca son verdirmiştir. Ayrıca Erzurum ve çevresindeki Türk soykırımında Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, Divan-ı Harp üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev almışlardı. 1918 yılının Şubat ve Mart aylarında bu tarihi şehir insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında, çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu halde götürülen insanlar Kars kapı ve Yanık dere bölgelerinde, senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir. Sonra Erzurum Garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum'a giren Türk birlikleri şehir içinde 2127 şehit defnetmişler, ayrıca Kars kapıda da 250 ceset bulmuşlardır. Türk-Ermeni ilişkilerini tarihi perspektif içerisinde incelediğimizde, bölgede Türk insanıyla birlikte yaşamış, kapı komşusu olmuş Ermeni'nin ihaneti açıkça ortadadır. Milleti Sadıka diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy, Erzurum-Merkezde; Yanık dere, Kars kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yakutiye Kışla hamamı, Yeşil yayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan da yaptıkları insanlık dışı katliamlar sonunda Türk Milleti'nin hafızasında "Yerli Gavur" olarak unutulmayacak bir iz bırakmıştır. Kazım Karabekir Paşa, 12 Mart sabahım şöyle dile getiriyordu: "Erzurum'da halk göz yaşları içinde kimi babasını, kimi karışım yakılmış yada süngülenmiş buluyor, saçlarım yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu." Ermenilerin yalnız son gece (11-12 Mart 1918) 3000 Müslüman Türk'ü öldürdüklerini, Erzurum'daki Rus Yarbayı Twerdo- Khelebof anılarında ifade etmiştir. "Demiryolu istasyonun da sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa Tahtacılar semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanı titrediyordu." Erzurum'da resmi belgelere göre 9563 yerli Türk ahali Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiştir. 12 Mart 1918 günü Türkün kalbi olan Erzurum'un esaretten hürriyete, ölümden hayata kavuştuğu bir gündür. 12 Mart 1918 de Türk Hükümeti, Doğuda ki güzel toprakları, yüksek dağları mert kanıyla sulayarak, düşmana göğüs geren Erzurum'u karanlık bir günden kurtardığının yıl dönümüdür. 12 Mart 1918 tarihi Erzurum kalesinin beklediği kutsal sabahtır. 84 yıl önce bir 12 Martta zamanın saygısı altında kalan, hatırladıkça kanayan bir yara içimizi sızlatır, sevincimizi göz yaşlarımızın ıslaklığı, mutluluğu kederimizin hüznü, Hürriyetimizde kanımızın pahası, yaşamımızda Türk olmanın gururu, bayrağımızda varlığımızın manası vardır ve saklıdır, işte 12 Mart kutlu günümüzün bizlere hatırlattıkları bu duygu ve fikirlerdir. ERZURUM KONGRESİ - (23 TEMMUZ - 7AĞUSTOS 1919) Erzurum Kongresi, I. Dünya Savaşı’nın uğursuzluğunu acımasız maddeleri ile tamamlayan Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) uygulanmaya başlandığı tarihlere rastlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun imzalamak zorunda kaldığı mütarekenin 24. Maddesi: “Vilâyat-ı Sitte’de karışıklık çıktığı takdirde, bu vilâyetlerin herhangi bir kısmının işgal hakkını İtilâf Devletleri muhafaza ederler” şeklinde düzenlenmişti. Söz konusu vilâyetler: Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas vilâyetleridir ve mütareke belgesinin İngilizce olan metninde bu vilâyetler “Ermeni Vilâyetleri” olarak ifade edilmiştir. Bu durum, öteden beri varlığı hissedilen Ermeni tehlikesini tekrar gündeme getirmiş ve meseleye yönelik duyarlılık ilk olarak kendini, İstanbul’da, “Vilâyat-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti”nin kurulmasıyla göstermiştir.(Aralık 1918) Daha sonra Mart 1919’da Erzurum’da bu cemiyetin bir şubesinin açılmasıyla beraber bölgedeki teşkilatlanmanın öncülüğü yapılmış, bundan sonra Erzurum, Milli Mücadele’nin temellerinin atıldığı önemli merkezlerden biri haline gelmiştir. Şehrin Ermenilere verileceği söylentileri bir panik havası yaratmış, bu ortamda halk cemiyete sıkı sıkıya bağlanıp bölgenin ve vatanın kurtuluşu için çare yolları aramaya başlamıştır. Bu süreç içerisinde toplanan Erzurum Kongresi, savaşlar, antlaşmalar ve mücadelelerle uzayıp gelen tarih zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur. Kongre, Erzurum Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin ortak girişimleriyle 23 Temmuz (Çarşamba) – 7 Ağustos (Perşembe) 1919 tarihleri arasında Nutuk’ta belirtildiği gibi çalışmalarını 14 günde tamamlamıştır. Mustafa Kemal ve Rauf Beyler’in Kongreye Erzurum (merkez) delegeleri olarak katılabilmeleri için Emekli Binbaşı Kazım (Yurdalan) ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularından Cevat (Dursunoğlu) Bey, delegelik haklarından vazgeçmişlerdir. Kongrenin ilk günü yapılan oylama ile Mustafa Kemal Paşa, Kongre başkanı seçilmiştir. Mustafa Kemal yaptığı açılış konuşmasında, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu, dünyanın çeşitli yerlerinde milli bağımsızlık uğruna yapılan mücadeleleri anlatarak bağımsız, milli bir iradenin Anadolu’dan çıkacağını ve bunun millete dayanması gerektiğini belirtmiştir. Yoğun çalışmalardan sonra 7 Ağustos’a kadar süren kongre, aynı gün Heyet-i Temsiliye seçimlerini yapmış, 9 kişilik heyetin başına Mustafa Kemal getirilmiştir. Böylece milli mücadelenin ilk siyasi kuruluşu da oluşturulmuştur. Kongre sonunda yayınlanan beyannamenin giriş kısmında: Aydın Vilâyetinde Yunanlıların, Kafkasya’da Ermenilerin, Karadeniz’de Rumların Müslüman ahaliye yaptığı zulümlerden, milleti parçalanma tehlikesi karşısında gören Doğu Anadolu halkının kurduğu cemiyetler vasıtasıyla Erzurum Kongresi’ne katıldığından ve kongrenin yayınlanan kararları aldığından bahsedilmiştir. Kongrede alınan kararlar şu şekilde özetlenebilir: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür ayrılık kabul edilemez; İşgal ve müdahaleler sonucu Osmanlı Devletinin dağılması halinde millet tek vücut olarak yurdunu savunacaktır; Vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir; Kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye üstlenecektir; Kuvâ-yı Miliyeyi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır; Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez; Manda ve himaye kabul edilemez; Milli Meclis’in hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır. Erzurum Kongresi’nin amacı, sadece doğu bölgesinin bütünlüğü değil, 30 Ekim 1918’deki sınırıyla “Vatanın bütünlüğü” idi. Bağımsızlık ise, yine bütün Türk milletinindi. Bu gayenin ilk adımı Erzurum Kongresi’nde atıldı. Kongrenin kabul ettiği kararları, belirlediği hedefleri, çizdiği stratejiyi iyi tahlil etmek gerekir. Kongrenin benimsediği hedefler, Türk Milli mücadelesinin de gerçekleştirmeye çalıştığı milli hedeflerdir. Milli Mücadele hareketinin siyasal temeli olan “hukuk-ı milliye” ilk olarak bu kongrede dile getirilmiştir. Kongrenin kabul ettiği kararlar ise milli bağımsızlık savaşımızın programı olarak ele alınmış, belirlediği hedefler gerçekleştirilmiştir. 28 Ocak 1920’de Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Misâk-ı Milli adıyla kabul edilip, 17 Şubat 1920’de bütün dünyaya ilân edilen programın esasları Erzurum’da, bu kongrede belirlenmiştir. Kongre, temsil ettiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele hareketinin tarihi bir hareket ve çıkış noktasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle; “Tarih şüphesiz bu kongreyi ender ve büyük bir eser sayarak bağrına basacaktır.” Kazım Karabekir Paşa MUSA KAZIM KARABEKİR - (1882-1948) Musa Kâzım, 1882’de İstanbul’da doğdu. Aslen Karaman’ın Gafariyat kasabasındandır. Babası Mehmet Emin Paşa’dır. Fatih Askeri Rüştiyesi’ni ve ardından Kuleli Askeri İdadisi’ni bitirdi. 14 Mart 1900’de Harp Okulu’na girdi. 6 Aralık 1902’de Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesiyle piyade sınıfının birincisi olarak Harp Okulu’ndan mezun oldu. Erkân-ı Harp (Kurmay) sınıfına ayrılarak Harp Akademisi’ne başladı. 5 Kasım 1905’de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Akademi’yi de birincilikle bitirdi. 10 Aralık 1905’de Edirne’deki II. Ordu’ya atandı. 11 Ocak 1906’da III. Ordu’ya verildi. 13.Seyyar Topçu Alayı, 15. Süvari Avcı Taburu’nda ve Manastır Mıntıka Komutanlığı Erkân-ı Harbiyesi’nde bulundu. Bu dönemde Kâzım Bey İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Eşkıya takibinde bulundu. 19 Ağustos 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. 6 Eylül 1907’de İstanbul Harp okulu Tabiye Öğretmen Yardımcılığı’na atandı. 19 Kasım 1908’de Edirne’deki II. Ordu’nun Nizamiye 3. Piyade Tümeni Kurmaylığı’na tayin olundu. 31 Mart Vakası, yani 13 Nisan 1909’da meydana gelen olay üzerine Hareket Ordusu’na katılarak; Mürettep 2. Fırka’nın Kurmay Başkanı olarak İstanbul’a geldi. 1 Nisan 1910’da Arnavutluk Ayaklanması’nı bastırmak için oluşturulan Mürettep Kolordu da Birinci Şube Müdürü ve 15 Ocak 1911’de 10. Edirne Tümeni Kurmay Başkanlığında görevlendirildi. 28 Nisan 1911 günü Harbiye Nezareti’ne verdiği dilekçe ile aile adları olan Karabekir’i yazışmalarda kullanmaya başladı. 9 Nisan 1912’de ek bir görevle vekaleten Bulgar Hududu Edirne Kısmı Komiserliği’ne atandı. 27 Nisan 1912’de Binbaşı oldu. Birinci Balkan Savaşı sırasında Bulgarlara karşı Edirne’yi savunan 10.Tümen’in Kurmay Başkanı iken 22 Nisan 1913’te esir düştü. İkinci Balkan Savaşı sırasında 29 Eylül 1913’te esaretten kurtuldu. 2 Aralık 1913’te Balkan Savaşı sırasında Rusya tebasının uğradığı zararın tespit için oluşturulan Türk-Rus ve Bulgar Karma Komisyonu’na Türk temsilcisi olarak katıldı. 11 Ocak 1914’de Genelkurmay İstihbarat Şubesi Müdür Yardımcılığı’nda görevlendirildi. 3 Ağustos 1914’te Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü tayin edildi. 7 Aralık 1914’te Kaymakam (Yarmay) rütbesine yükseltildi. 6 Ocak 1915’te Mürettep I. Kuvve-i Seferiye Komutanı olarak İran Harekâtı’na memur edildi. 6 Mart 1915’te Beşinci Kolordu 14. Tümen Komutanlığı’na atanarak Marmara ve Karadeniz kıyılarının tahkimatı ile görevlendirildi. Tümeni bir süre sonra Çanakkale Cephesi’ne gönderildi. 26 Ekim 1915’te İstanbul’daki I. Ordu Kurmay Başkanlığı’na atandı. 10 Kasım 1915’te 6. Ordu Kurmay Başkanı olarak Irak Cephesi’ne gönderildi. 14 Aralık 1915’te rütbesi Miralaylık ’a (Albay) yükseltildi. 24 Nisan 1916’da 18. Kolordu Komutanı ve 8 Nisan 1917’de becayişen Kafkas Cephesi’ndeki 2. Kolordu Komutanı olarak görevlendirildi. 27 Aralık 1917’de Erzincan karşısındaki I. Kafkas Kolordusu Komutanlığı’na memur edildi. Buradaki görevinde ağır kış şartları altında fedakârlıkla ilerleyerek, Rus subaylarıyla takviye edilmiş Ermeni kuvvetleri ve çetelerinin bütünüyle bozgunu sırasında; 1918 yılının 13 Şubat’ında Erzincan’ı, 12 Mart’ında Erzurum’u 13 Mart’ın da Pasinler’in Merkezi Hasankale’yi kurtardı. Sonrada, 1914 hududunu aşarak; 5 Nisan’da Sarıkamış, 25 Nisan’da Kars’taki hâlâ halkımız arasında “Kırk Yıllık Karagünler” diye acı hatırası anlatılan istilâ esaretine son verdi. 28 Temmuz 1918’de Mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltildi. 23 Aralık 1918’de Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığı’na atandı. 2 Mart 1919’da merkezi Erzurum olan 15. Kolordu Komutanlığı’na tayin edildi. 21 Temmuz 1919’da 3. Ordu Müfettiş Vekili olarak görevlendirildi. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919’da çalışmalarını yürüten Erzurum Kongresi’nin toplanmasında büyük katkıları oldu. 16 Kasım 1919’da Temsil Heyeti’nin düzenlediği komutanlar toplantısına katıldı. 14 Ocak 1920’de Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından Şark Cephesi Komutanlığı ile görevlendirildi. 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi Birinci Devresi’nde Edirne Milletvekili olarak meclise girdi. Bu sıfatı üzerinde kalmak kaydı ile Kolordu Komutanlığı’na devam etti. 6 Mayıs 1920’de Erzurum Vali Vekili oldu. 13-14 Haziran 1920’de Ordu Komutanı yetkisi ile Şark Cephesi Komutanlığı’na atandı. 28 Eylül 1920’de Ermenilere karşı taarruzu başlattı. 30 Ekim 1920’de Göle ve Kağızman’dan sonra Kars’ı ikinci defa kurtardı. 31 Ekim 1920’de Feriklik (Korgeneral)’liğe yükseltildi. 7 Kasım 1920’de Gümrü’ye girdi. 3 Aralık 1920’de Büyük Millet Meclisi Murahhası olarak Gümrü Muahedesi’ni imzaladı. 10 Ekim 1921’de biten Kars Konferansı’na Türkiye Baş Murahhası olarak katıldı ve başkanlık etti. 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması’nı imzaladı. İstiklâl Harbi’nin zaferle bitmesinden sonra 15 Ekim 1922’de Ankara’ya geldi. Edirne Milletvekili sıfatı ile meclise devam etmeye başladı. 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne başkanlık etti. Büyük Millet Meclisi’nin ikinci devresinde İstanbul Milletvekili seçildi. 21 Ekim 1923’te merkezi Ankara’da bulunan Birinci Ordu Müfettişliği’ne atandı. 26 Ekim 1924’te Ordu Müfettişliği’nden istifasını bildiren dilekçesini Milli Müdafaa Vekâleti’ne gönderdi. 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı ve bir süre sonra Genel Başkanı seçildi. Gazi’ye İzmir’de suikast ile ilgili olarak İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı ve beraat etti. 5 Aralık 1927’de ordu açığında iken emekli edildi. Uzun bir süre politikadan uzaklaştı. Halil Ethem Eldem’in vefatı ile boşalan İstanbul Milletvekilliği’ne 1939 yılında 1374 reyle seçildi. 1943-1946’da yine milletvekili olarak yerini korudu. 5 Ağustos 1946’da TBMM Başkanlığı’na seçildi. 26 Ocak 1948’de Ankara’da öldü. ALDIĞI NİŞAN, BERAT VE MADALYALAR Kâzım Karabekir Paşa, başarılı askerlik yaşamı sırasında, Altın Maarif, beşinci Rütbeden Mecidi, Dördüncü Rütbeden Osmani, Muharebe Gümüş Liyakat, Harp Alman İkinci Rütbeden Kron dö Broş Kılınçlı, Avusturya’dan İkinci Sınıf Salip; Alman Demir Salip, Muharebe Gümüş İmtiyaz, Muharebe Altın Liyakat, Kılınçlı İkinci Mecidi, Kılınçlı İkinci Rütbeden Osmanî, İstiklal Madalya ve Nişanları ile ödüllendirilmiştir. ESERLERİ Bulgarca, Almanca, Fransızca ve Rusça dilerini bilen Kâzım Karabekir’in çok çeşitli konularda yazdığı bazı eserler şunlardır: • İstiklâl Harbimiz, I-II • İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı • Birinci Cihan Harbi, I-IV • Paşaların Hesaplaşması • Paşaların Kavgası • Ankara’da Savaş Rüzgarları • Gizli Harp İstihbarat • 1885 İsyanı ve Bulgar Harbi • Birinci Kafkas Kolordusu’nun 1334 Senesindeki Harekât ve Müşehedatı • Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu • İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi • Bolşevik Ordusunun Çekilmesinden Sonra Osmanlı Ordusunun İleri Harekâtı • Sırp-Bulgar Seferi • Osmanlı Ordusunun Taarruz Fikri • Kürt Sorunu • Ermeni Dosyası • Ermeni Mezalimi • Öğütlerim • Talim ve Terbiye Hakkında Ana Hatlar • Ülkümüz Kuvvetli Bir Türkiye’dir. • Şarkılı İbret • İktisadi Esaslarımız • Sanayi Projesi Layihası • Erkân-ı Harbiye Vezaifinden İstihbarat • İstiklâl Harbimizin Esasları • Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik? • İttihat ve Terakki Cemiyeti
-
VAN TÜRK HAKIMIYETININ BAŞLAMASI Çagri Bey'in bölgeye ilk akinlarindan sonra 1042-1043 yillarinda Ebulheyca Hezbâni yönetiminde olan ve Urmiye'de bulunan Türkmenlerin, Van Gölü havzasina akinlar yaparak Bizans generali Hacik'in kuvvetlerini maglup ettigini ve Hacik'in de bu çarpismalar sirasinda öldügünü görmekteyiz. 1045 yilinda Tugrul Bey'in emirleri dogrultusunda Mardin ve Diyarbakir bölgesindeki Türkmen beylerinden Oguzoglu Mansur, Göktas, Anasioglu, Bogu gibi beyler Van Gölü bölgesindeki Bizans kuvvetlerini yenilgiye ugratmislardir. Sultan Tugrul 1045 yilinda bizzat komuta ettigi ordusuyla Muradiye (Bergiri) ve Ercis'i fethetmistir. 1064 yilinda Sultan Alpaslan'in oglu Meliksah tarafindan Van'in etrafindaki birçok kale ve sehir fethedilmistir. Sultan Alpaslan fethedilen bölgenin yönetimini, sefere katilan vasal emirlere birakmistir. Van böylelikle Nahçivan Emiri Sakaroglu Ebu Dülef yönetimine geçmistir. 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra ise Türkler’in Anadolu'daki ve bölgedeki egemenlikleri tam olarak saglanmistir. Selçuklu Sultani Muhammed Tapar, 1100 yilinda Diyarbakir Mervanileri emirlerinin elinde bulunan Ahlat ve yöresini, halkin da istegi ile Selçuklu emirlerinden Sökmen'e vermis ve 1100 yilindan itibaren tarihte Sökmenliler veya Ahlatsahlar adiyla anilacak bu beylik, Malazgirt, Ahlat, Ercis, Adilcevaz, Eleskirt, Van, Tatvan, Silvan, Mus il ve ilçelerini içine alan bu bölgede hakimiyet kurmuslardir. AHLATSATLILAR (Sökmenliler) DÖNEMI Sökmen El-Kutbi tarafindan merkezi Ahlat olmak üzere kurulan Ahlatsahlar veya Sökmenli Devleti, 1100 yilindan 1217 yilina kadar Van bölgesinde egemen olarak kalmislardir. Ahlatsahlar’in Van'i ele geçirmeleri beyligin kurucusu Emir Sökmen zamaninda (1100 - 1112) gerçeklesmistir. Kendisinden sonra tahta geçen emirler arasinda en fazla iktidarda kalan torunu II. Sök¬men olmustur. II. Sökmen 1128-1185 yillari arasinda 57 yil gibi uzun bir süre beyligin basinda kalmistir. Bu dönemde Kubbet'ûl-Islam adini tasiyan Ahlat sehri büyük bir medeni gelismeye sahne olurken, Van müstahkem bir kale, Ercis, Gevas, Tatvan ve Malazgirt ise büyük birer sehir idiler. Ahlat ile Ercis arasinda büyük gemiler isletiliyordu. Van, Gevas ve Tatvan limanlarinin da bu sayede Ahlat ile baglantisi saglanmisti. 1207 yilinda Selçuklu Sultani Tugrul Sah ile Ahlatsahlar arasindaki anlasmazliktan da faydalanan Eyyûbi Meliki Necmeddin Eyyüp (Melik-El Ahvad) sehir ahalisinin de daveti ile Ahlat'a gelip yerlesmis ve böylece bölgedeki Ahlatsahlar hakimiyeti sona ermistir. EYYUBI VE HARZEMSAHLAR DÖNEMI Necmeddin Eyyüp kardesi Esref’i getirerek Ahlatsahlar'in elinde bulunan Van Kalesi'ni almis ancak Eyyûbiler’in egemenligi uzun sürmemis ve 1229'da Celaleddin Harzemsah, Ahlat ve Van'i ele geçirmistir. Anadolu Selçuklu hükümdari I. Alaaddin Keykubad'in doguya dogru genisleme siyaseti sonucu 1232 yilinda Van, Selçuklu egemenligine girmistir. Bu yillarda Bitlis ve Erzen havalisinde Dilmacogullari hüküm sürmektedir. ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMI I. Alaaddin Keykubad, Celaleddin Harzemsah'in Dogu Anadolu Bölgesi’ni karisiklik içerisinde birakmasi sonucu, Mogol akinlarini önlemek üzere Kemaleddin Kâmiyar'i Ahlat ve Bitlis çevresine sefer yapmak üzere görevlendirmisti. Kâmiyar, Ah¬lat, Bitlis, Van, Adilcevaz ile diger bütün kale ve sehirleri fethederek durumu Sultan’a bildirmisti. Sultan buralarin imar ve idaresi için devlet adamlari ve memurlar göndermistir. Van ve yöresinin Anadolu Selçuklulari egemenligine geçmesinden sonra, yerli beylerin burada Selçuklular’a tabi olarak yasadigi ileri sürülmektedir. XIII. yüzyilin ikinci yarisindan itibaren, Ilhanlilarin bölgeye zaman zaman geldikleri ve Argun Han (1284-1291) zamaninda Van Gölü'nün kuzeydogusundaki Aladag'in bunlarin yaylaklari oldugu bilinmektedir. Bu sirada Van Kalesi'ne Hakkari Beyleri egemen durumda idi. Bu asirda Van bir kale, Vastan ise orta bir sehir durumunda idi ILHANLI DÖNEMI Karakoyunlularin bölgeye hakim olmalarina kadar Van havalisinde sürekli olarak Ilhanlilar ile yerli beylerin hakimiyet kavgasi olmustur. Ilhanlilar yaptiklari akinlar sonucu Van ve yöresinde kisa süreli bir egemenlik kurmuslardir. Bu yillarda Van ve yöresi Ilhanlilar’in, Hakkari taraflari ise Çobanlilar’in idaresinde kalmistir. Ilhanlilardan Arpa Han 1337 (H.738)'de, Süleyman Han ise 1340 (H.741)'de Ahlat'ta para bastirmislardir. Ebu Sa'id Bahadir Han'in ölümünden sonra (1335) Dogu Anadolu Bölgesi’nde Ilhanlilar’in ege¬menligi çözüldü. Hulagu Han'dan itibaren, Dogu Anadolu Bölgesi, iki askeri eyalete ayrilmistir. Bunlardan biri merkezi Musul olan, Musul, Mardin ve Diyarbekir yörelerini içine alan eyalet, digeri ise merke¬zi Ahlat olan ve Van bölgesini içine alan eyalet idi. Ilhanlilar'in Diyarbekir Valisi Haci Tugay ve onun yegeni Ibrahim Sah arasinda bölgede hakimiyet kurma kavgasi baslamisti. Bu mücadele esnasinda Karako¬yunlularin, Haci Tugay'i Akkoyunlular’in ise Ibrahim Sah tarafini tuttugu anlasilmaktadir. Nitekim kisa bir süre sonra Haci Tugay'in tasarrufundaki Musul, Van Gölü çevresi ve Erzurum Havalisinin Karakoyunlular’in, Ibrahim Sah tasarrufundaki Diyarbekir'in ise Akkoyunlular’in egemenligine girdigi görülecektir. KARA KOYUNLULAR DÖNEMI Ibrahim Sah 1350 yilinda ölmüs, yerine Haci Tugay'in oglu Pir Muhammed geçmistir. Pir Muhammed'in mahiyetindeki beylerin Türkmen Hüseyin Bey tarafindan öldürülmesi üzerine Türkmenler, Dogu ve Güneydogu Anadolu'nun siyasi hakimleri olmuslardir. Bu sirada Van bölgesi yerli beylerin elinde bulunuyordu ve bu dönemde Ahlat hakimi Bahaeddin Bey idi. Türkmen Hüseyin Bey ile bölge emirleri arasindaki mücadelede Karakoyunlu Bayram Hoca, Hüseyin Bey saflarinda yer almis ve 1351 yilinda ise Hüseyin Bey'i öldürmüstür. Bayram Hoca bölgede hakimiyetini tam olarak 1374 yili sonlarinda gerçeklestirmis, Celayir Hükümdari Sultan Üveys'in ölmesi, Eratna Devleti'nin zayif düsmesi ve Sutaylilarin ortadan kalkmasi üzerine, eskiden beri ellerinde olan Van Gölü kiyisindaki Ercis'in yani sira Erzurum, Avnik, Hasan Kalesi, Musul, Bati Iran'da Sürmeli, Alakilise, Hoy ve Nahçivan gibi yerleri ele geçirmislerdir. 1380 yilinda Bayram Hoca ölmüs ve yerine yegeni Kara Mehmet geçmistir. Kara Mehmet döneminde Çagatay hükümdari Timur'un Van bölgesine hücumu görülür. 1386 yilinda Bati Iran'i zapteden Timur, 1387 baharinda kisi geçirdigi Karaba'dan kalkarak Karakoyunlular’in üzerine yürümüs ve Ahlat, Adilcevaz ve Van Gölü havzasina inerek Van Kalesi'ni almistir. Van'i 20 günlük bir muhasaradan sonra alan Timur, buranin idaresini yerli beylerden Melik Izzeddin'e vermistir. Timur'un Van bölgesine yaptigi akinlar sirasinda ve Karakoyunlular - Timur mücadelesinde, Van'i elinde tutan Izzeddin Sir, Timur'un yaninda yer almis ve Karakoyunlu Kara Yusuf'un Ercis'i geri alma tesebbüsünü engellemistir. Timur'un baskisi üzerine Musul'a çekilmis olan Kara Yusuf 1404 yilinda Memluk Sultani’nin emri üzerine hapsedilmis, 1405 yilinda serbest birakilan Kara Yusuf, Timur'un yaninda yer alan Izzeddin Sir'i bozguna ugratarak kendine tabi yapmistir. 1420 yilinda Kara Yusuf’un ölmesi üzerine Izzeddin Sir, Çagataylilar’a bagliligini bildirmis ancak Karakoyunlu hükümdari Iskender Bey bölgenin egemenligini tekrar ele geçirerek 1425 yilinda Melik Izzeddin Sir'i öldürmüstür. Iskender Bey'in 1438'de oglu Sah Kubat tarafindan öldürülmesi üzerine Cihan Sah Karakoyunlu hükümdari olmustur. 1439-1467 yillari arasinda Van bölgesi Karakoyunlularin egemenliginde kalmistir. 11 Eylül 1467 tarihinde Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan ve kuvvetlerine maglup olan Cihan Sah öldürülmüs ve bu olaydan sonra bölgede Akkoyunlu egemenligi baslamistir. Karakoyunlu siyasi teskilatini meydana getiren Türkmen boylari sunlardir:Karakoyunlu kabilesi, Sa’dlu Kabilesi, Duharli Kabilesi, Karamanli Kabilesi, Çakirli/Çekirli Kabilesi, Hacili Kabilesi, Doger Kabilesi, Avsar Kabilesi, Bayramli Kabilesi ve Süleymani, Zirki Mahmudi. AKKOYUNLULAR DÖNEMI 1467 yilindan itibaren Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde egemenlik kuran Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in, Bati Anadolu'yu ele geçirme tesebbüsü 1473 yilinda Otlukbeli Savasinda Fatih Sultan Mehmet'e yenilmesiyle neticesiz kalmistir. Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in, Dogu ve Güneydogu Anadolu'daki asiret kavgalarini önlemek üzere düzenledigi kanunlar, uzun süre bölgede “Hasan Padisah Kanunlari” olarak anilmistir. Osmanlilar’in bu bölgeleri ele geçirdigi yillarda da bu kanunlar yürürlükte kalmis ve zaman zaman degisiklikler yapilmistir. SAFEVILER DÖNEMI Akkoyunlularin son hükümdari Rüstem zamaninda da mücadeleler devam etmistir. Rüstem'in ölümü üzerine ortaya çikan saltanat kavgalarindan yararlanan Sah Ismail, Anadolu'da sakin olan Ustaclu, Samli, Rumlu, Musullu, Hindli, Tekeli, Kaçar, Avsar, Bayburtlu, Çarpanli, Kara Dali, Karaman'li, Dulkadir gibi Türk oymaklarini etrafina toplayarak Azerbaycan üzerine yürümüs ve Akkoyunlular’dan Elvend Bey'i Diyarbekir'e kaçmaya mecbur etmisti. 1503 yilinda Sah Ismail, Hamedan yakinlarinda Alma Kulagi denilen yerde, Akkoyunlu Murad’a karsi parlak bir zafer kazanmis ve Akkoyunlu Hanedani'ndan yakaladiklarini katletmistir. Sah Ismail'den kurtulan Akkoyunlular ise çareyi Dulkadirli, Memluk ve Osmanlilar’a siginmakta bulmuslardir. Bu sirada Van ve çevresine, Izzeddin Hanedani’nindan II. Zahid b. Izzeddin egemendi. Safeviler, Van'i ele geçirdikleri sirada Van'a Izzeddinli Hanedani’nin sahip oldugu hususunda Osmanli belgelerinde bazi bilgiler mevcuttur. Osmanli belgeleri incelendiginde Savefiler'in Van'i, Izzedinli Hanedani’ndan almis olduklari görülmektedir.1507 yilinda Safevi kuvvetleri Van'a girmis, Van, Bitlis ve Ercis bölgesine komutan olarak Kurt Bey, naib olarak da Dulkadiroglu Behram Bey tayin edilmislerdir. 1514 yilinda, Safevilerin batiya ilerlemelerini durdurmak ve Anadolu'ya Siilik hareketinin yayilmasini önlemek amaciyla Yavuz Sultan Selim, Safeviler üzerine sefer yapmis ve Çaldiran Meydan Savasi'nda Sah Ismail'i maglup ederek, bunlarin Dogu Anadolu üzerindeki etkisini kirmistir. Çaldiran Zaferi sonunda Dogu ve Güneydogu Anadolu'daki bir çok sehre Osmanli Devleti hakim olmus ve bu sehirler bir daha da el degistirmemistir. 1529'da Sah Tahmasp’in, Van bölgesi naibi olarak Ürkmez Bey'i biraktigi görülmektedir. Ancak bu Safevi naibleri devamli olarak bölgedeki beylerden, Bitlisli Seref Han, Mahmud hakimi Ivaz ve Hakkari hakimi Melek beylerle mücadele halinde olmustur. OSMANLILAR 1534-35 yillarinda gerçeklestirilen Iran Seferi sirasinda Bagdat, Tebriz ve Van gibi önemli merkezler Osmanli idaresine girmistir. Ancak Osmanli Devleti'nin Macar Krali Ferdinand ile baslayan mücadelesi nedeniyle kuvvetlerin Rumeli'ye kaydirilmasi sonucu, fethedilen yerlerden bazilari tekrar Safevi'lerin idaresine geçmistir. Kanuni Sultan Süleyman idaresindeki Osmanli ordusu 29 Mart 1548 tarihinde Istanbul’dan hareket ederek Iran üzerine yürümüstür. Erzurum üzerinden Adilcevaz'a varildiginda Ulama Pasa ve Karaman Beylerbeyi Piri Pasa Van Kalesi'ni kusatmak üzere oraya görevlendirilmislerdir. 15 Agustos 1548'de padisahin otagi Van Ovasi’na kurulmus ve Sadrazam Rüstem Pasa'ya Van Ka¬lesi'nin fethine baslamasi buyrugu verilmistir. 25 Agustos 1548 tarihinde Van Kalesi bir daha da el degistirmemek üzere Osmanli egemenligine girmistir.Van Kalesi'nin fethinden sonra bölgenin beylerbeyligi, Anadolu Defterdari Iskender Pasa’ya veril¬mistir. Bu arada Vastan (Gevas), Ercis, Adilcevaz ve Ahlat da tekrar Osmanlilarin eline geçmistir. OSMANLI DÖNEMINDE IDARI YAPI Osmanli tasra teskilatinda eyaletleri sancaklardan, sancaklari kazalardan, kazalari nahiye ve köylerden meydana gelmekteydi. Fethini müteakip Osmanli idaresine dahil edilen Van, "Eyalet" statüsü kazanmis olup 1568-1574 yillarinda liva tabir edilen 12 sancaga sahip olmustur. Bunlar, Van (Pasa Sancagi), Adilcevaz, Bitlis, Mus, Bargiri, Ercis, Kârgâr, Kesan, Ispayrid, Agakis, Nisf-i Şirvî, Vadi-i Beni Kotur'dur. Iran sinirinda olmasi bakimindan hem ordunun hareket noktasi hem de önemli merkez olan Van'in idari yapisi bu savaslar sebebiyle sik sik degisiklige ugramis, fethedilen yerlerin bir kismi buraya dahil edilmistir. Nitekim daha önce 12 olan sancak sayisi, 1578-1588'de 27'ye yükselmistir. Bu tarihte Van eyaletine bagli yeni sancaklar sunlardir: Nizan, Somay, Markavar, Hakkari, Müküs, Rumi, Albak, Selamas, Hoy-i Küçük, Ustûn, Tarûn, Zenüs, Bayezid, Gügercinlik ve Kale-i Pesk'dir. Van Eyaleti'nin idari yapisindaki degisikliler 17. asirda da devam etmistir. 1609 tarihli Ayn-i Ali Efendi'nin eserinde, Van'in sancak sayisi 13 olarak gösterilmektedir. Bu sancaklar: Van (Pasa Sancagi), Adilcevaz, Ercis, Mus, Bargiri, Kargar, Müküs, Kesani, Ispayrid, Agakis, Kotur, Kale-i Beyazid, Berdi ve Ovacik'tir. Daha önce sancak olan Bitlis, bu tarihte hükümet olarak kaydedilmistir. 1632, 1641 yillarinda bu sancaklara Kiriki, Sirvi, Kesab, Şitak, Albak eklenirken Mus, Agakis, Bayezid, Berdi ve Ovacik çikarilmistir. Bitlis'in hükümet olarak adlandirilan idari yapisi devam ederken Iyzan, Hakkari ve Mahmudi de hükümet statüsüne geçmistir. Van Eyaleti'nde sancak olarak geçmekle beraber "Yurtluk - Ocaklik" olarak adlandirilan, fetih esnasinda bazi ümeraya ve asiret beylerine hizmet ve itaatleri mukabilinde verilen yerleri de vardir. Nitekim 1631 - 1632'de Van Eyaleti'nde sancak olarak isimlendirilen 9 ocaklik kayitlidir. Hudutlari, doguda Tebriz, batida Diyarbakir Eyaleti, kuzeyde Çildir ve Kars Eyaletleri ile güneyde Sultaniye olan Van Eyaleti'nin Pasa Sancagi Van sehri olup, beylerbeyi burada oturmaktaydi. Van Beylerbeyi’nin vazifeleri arasinda sunlar bulunmaktadir. Serhaddi korumak, Iran ahvali hakkinda haber toplayip Istanbul'a bildirmek, Iran'dan gelecek elçileri karsilayip koruma altinda Istanbul'a göndermek veya gerekli görüldügünde elçiyi Van'da alikoymak, Iran'a silah, bakir, kursun ve gümüs gitmesine müsaade etmemek, lüzumu halinde Iran içlerine akinlarda bulunup tahrip etmek, sinira yakin Iran kalelerinin Osmanli Devleti’ne geçmesi için gayret sarfetmektir. 16. ve 17. asirlarda Van sehrinin fiziki yapisi hakkinda; sehrin, Van Kalesi'nin güney etegindeki düzlükte kurulmus oldugu ve etrafinda surlarin bulundugu söylenebilir. Bu surlarin kapilari doguda Tebriz Kapisi, güneyde Iskele Kapisi ve batida Yali Kapisi'dir. Yeri, göle yakinligi ve kuzey tarafinin kapali olmasi dolayisiyla iskâna pek elverislidir. Şehrin etrafi baglik olup, bilhassa 17. asirda sik sik Safevi akinlarindan zarara ugramistir. 16. Asrin sonlarina dogru sehrin fiziki yapisinda Van Gölü'ne dogru bir gelisme görülmektedir. Nitekim 1581 tarihinde Van Beylerbeyi ve kadisina gönderilen bir hükümde, sehrin ahaliye ve muhafaza hizmetinde olanlara kifayet edecek büyüklükte olmadigindan sehre iskele tarafindan 1600 zira ilave olunmasina izin verilmistir. OSMANLI DÖNEMINDE IKTISADI DURUM 16. ve 17. Asirlarda sehir iktisadi hayatini ortaya koyan kaynaklar kisitlidir. Mevcut kaynaklardan elde ettigimiz bilgilere göre iktisadi hayatin önemli unsurunu topraga bagli üretim olusturur. Bugday, arpa gibi zirai üretim yaninda bag-bahçe ziraati de yapilmaktadir. 17.asirda baglarda kullanilan suyun vergisi olan mîrâbâ (su ösrü) 26000 akçadir. Van'da yer alti madeni olarak demir ve kükürt madeni bulunmaktadir. Ancak kükürt madeni 16. Asirda kapanmis olup 1577'de Van Beylerbeyi’ne gönderilen bir hükümde, madenin açilip isletilmesinin mümkün olup olmadiginin bildirilmesi istenmektedir. Yine bu dönemde Van'a bagli Kâricgân, Gâvar ve Hoy nâhiyelerinde demir madeninin bulundugu, fakat istenilen sekilde isletilmedigi bilinmektedir 17. Asrin baslarina ait oldugunu tahmin ettigimiz bir arsiv kaydina göre küçük sanayi kuruluslarindan olan, dokumanin mevcûdiyetine delalet eden boyahanenin senelik vergi hasili 5000 akça, mum yapilan yer olan Şem hanenin senelik vergi hasili 4000 akça, bozahanenin vergi hasili ise 5000 akçadir. 18. ve 19. yüzyillarda Van bölgesi tarihi, devletin gerileme dönemine tesadüf etmesi bakimindan karmasik bir durum göstermektedir. Bu karisik durum ve Osmanli imparatorlugu’nda genel seferberlik nedeniyle Van'da meydana gelen olaylar ve Van'in siyasal, sosyal, ekonomik durumu, çok önemli olaylarin meydana gelmesine yol açmistir. Özet olarak, Van tarihi açisindan önemli görülenlerini özetleyecek olursak 17. yüzyilda kendisini hissettirmeye baslayan çöküs, sadece hükümranlik araçlarini degil, bütün imparatorluk yüzeyinde bürokratik ve dini müesseselerin hepsini etkilemistir. OSMANLI DÖNEMINDE NÜFUS VE ASKERI DURUM Van'in nüfusu hakkinda arsiv kaynaklarinin eksik olmasi sebebiyle, tam bir bilgiye sahip olmamakla beraber 17.yy baslarinda Van sehrinin toplam nüfusunun 35.000-45.000 civarinda oldugu ve bu nüfusun %70’inin Müslümanlardan olustugu tespit edilmistir. Mezralarda ve sancaga bagli merkezlerde yasayan nüfus da hesaba katilirsa bu rakamin 110.000-127.000 civarinda oldugu tahmini olarak ortaya çikar. Şehrin fiziki yapisinin en önemli kismini teskil eden, zaruret halinde sehrin sakinlerine siginak vazifesi gören Van Kalesi'nin dogudan batiya uzunlugu 1800 m, kuzeyden güneye genisligi 120 m, göl seviyesinden yüksekligi 80 m dir. Dört bedenle çevrili kalenin 1. ve 2. Bedenleri Akkoyunlu ve Osmanli devirlerine aittir. Osmanli-Safevi savaslarinda önemli bir askeri üs olan Van Kalesi'ne, sulh bozuldugunda Safevi askerlerinin ilk saldiracagi yerler arasinda bulunmasi sebebi ile Osmanlilar tarafindan büyük önem verilmistir. Nitekim Kalede bulunan magaralara askeri malzeme ve zahire doldurulmus olup Divan-i Humayun'dan Van beylerbeyligine gönderilen hükümlerde Kalede bulunan silahlarin temiz tutulup çürümesinin önlenmesi, zahireyi bozulmaya birakmayip ahali ile degistirilmesi emredilmistir. Kalenin fethini müteakip burçlara ve bir kisim magaralara açilan deliklere çok sayida Balyemez Toplar yerlestirilmistir. Van Kalesi fethedildiginde kalenin üç hisari topraktan oldugu için acele olarak tamir görmüs, ayni yerin 1515'de tas ve topraktan yapilmasina tesebbüs edilmis ise de basarili olunmamistir, Kale tamirinin, Van Eyaleti sancak ve hükümet beyleri tarafin¬dan yapilmasi, devlet hazinesinden ve halktan hiç bir sey alinmamasi usuldür. Nitekim Kalenin bazi kisimlari 1568, 1572, 1582, ve 1660/1661'de Van Beylerbeyi’nin nezareti altinda, sancak ve asiret beylerine tamir ettirilmistir. Ancak, Osmanli-Safevi savaslari sebebiyle sancak beylerinin kale tamiri yapamamalari üzerine, bu isi devlet üstlenmis ise de bu usul 1774 yilina kadar devam etmis, bu tarihte gönderilen bir hükümle, tamirin eskiden oldugu gibi Van Eyaleti sancak beylerinin kapu halkina ve ona tabi olanlara yaptirilmasi emredilmistir. Osmanli sehirlerinde kaleler çok yönlü görevler yaparlardi. Van Kalesi, sehri, sehir halkini ve sefer için gerekli malzemenin muhafazasi yaninda, suç isleyenler için bir çesit hapishane vazifesi görürdü. Nitekim Nisan 1568'de Tebriz'den gelip Van pazarinda Hz. Muhammed'e küfrettigi sabit olan Şükrullah, Van Kalesi'ne hapsedilmisti. Yine Aralik 1577'de Şahkulu Alaeddin, suçundan dolayi Kaleye hapsedilmisti. Van Kalesi'nde kale görevlileri iç hisarda oturmakta olup sayilan sartlara göre degismekteydi. Nitekim 1577'de Van'dan Ercis Kalesi'ne kale muhafizi gönderilirken, 1635'de Safevilerin Van'i muhasarasi, IV. Sultan Murat'in Şark seferi sebepleriyle Van Kalesi'ne 100 nefer cebeci tayin edilmistir. Kaledeki topçular, topcubaslari tarafindan talim ve terbiye görmekteydi. Evliya Çelebi'ye göre yaz-kis tüm hisarlarla beraber Van Kalesi'nde 500 kisi nöbet beklemekte, kolluk tutan aga ve çavuslarin sayilari 24'ü bulmaktaydi. Bir saldiri oldugunda saldiriyi mesale yakmak, mehter çalmak gibi usullerle haber verirlerdi. Kale burcuna yagan karlarin süpürülmesi Kalede oturan Hiristiyanlarin göreviydi. Kaleden Van Gölü'ne yol olup, buradaki iskeleden Ercis, Ahlat ve Adilcevaz'a gemiler islemekteydi. Kanuni Sultan Süleyman'in Ikinci Iran Seferinde, Lütfi Pasa'nin delaletiyle Van Gölü'nde yapilacak gemilerin insasi Mimar Sinan'a havale olunarak üç kadirga yapilmistir. Yine bu asirda Urmi Gölü'nde bazi gemilerin yayilmasi Brodos beyine emrolunmakla Van'dan mimar ve reisler gönderilmesi istenmistir. Van Gölü'nde yapilacak gemilerin masrafi ve bu gemilerde çalisacak tayfanin ücretleri bazen Diyarbakir hazinesinden karsilanmaktaydi. Devlete ait bu gemilerin çogunlugu odun naklinde kullanilmakta olup 1582'de gemi sayisinin 7'ye çikarilmasina çalisilmistir. Hatta odun naklinde devlete ait gemiler kifayet etmediginden halkin bu maksat için gemi yapmasina müsaade edilmistir. Bir arsiv kaydindan Van Gölü'nde Hakkari Beyi Zeynel Bey'in de kendi ihtiyacini karsilamak için gemi insa ettigi anlasilmaktadir. alıntıdır...
-
......()...........ŞİİR BAHÇESİ..............()...
kaan_bebeto şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Şiir Forumu
GİTME SANA MUHTACIM Gitme sana muhtacım Gözümde nursun başımda tacın muhtacım Beni öldür öyle git Yaşamak için senin sevgine muhtacım Muhtacım gözlerine Muhtacım sözlerine Uzattım ellerimi Muhtacım ellerine gitme Şimdi bomboş ellerim Seni çağırır yaşlı gözlerim Muhtacım Beni öldür öyle git Yaşamak için senin sevgine muhtacım Sensiz bir dünyadayım Gerçekten uzak bir rüyadayım muhtacım Beni sensiz dünyadan Sonsuz rüyadan uyandırda git muhtacım Muhtacım gözlerine Muhtacım sözlerine Ruhumu ıstacak Sımsıcak nefesine gitme Gitme sana muhtacım Gözümde nursun başımda tacın muhtacım Beni öldür öyle git Yaşamak için senin sevgine muhtacım zeki MÜREN -
......()...........ŞİİR BAHÇESİ..............()...
kaan_bebeto şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Şiir Forumu
ZEKI MüREN ELBET BIR GUN BULUSACAGIZ Elbet birgün buluşacağız Bu böyle yarım kalmayacak İkimizin de saçları ak Öyle durup bakışacağız Belki bir deniz kıyısında Elele maziyi konuşacağız Benim içimde yanan ateş var Sevgilim ne zaman buluşacağız Belki bir gemi güvertesinde Sen beni unutmuş için kupkuru Benim gönlümde hala o arzu Sevgilim ne zaman buluşacağız -
......()...........ŞİİR BAHÇESİ..............()...
kaan_bebeto şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Şiir Forumu
Dayan Gönül Aşkın âteşi vurup, şu sinemi dağlarken. Dertler ayyuka çıkıp, hicran ile çağlarken. Gün be gün feryâd edip, gece gündüz ağlarken; Çektiklerin yetmedi, biraz daha yan gönül. Sen nelere dayandın, buna da dayan gönül. Şu üç günlük ömründe, neler neler gördün sen. Her mihnete katlanıp seveceğim derdin sen. O " Sevgili " uğruna ateşlere girdin sen; Acıların içine, kendini koyan gönül . Sen nelere dayandın, buna da dayan gönül . Sevda dedikleri şey, benliğinden geçmektir. Kolayından vazgeçip, zor olanı seçmektir. Sevgilinin elinden, zehir olsa içmektir; Sevdiğinin kabı ol, rengine boyan gönül. Sen nelere dayandın, buna da dayan gönül. Ayrılık acısıyla, her an yıkılan sensin . Kendini feda edip, bir de bıkılan sensin . Şarkıların adına hüzzam takılan sensin ; Hicranın en hasını, içinde duyan gönül. Sen nelere dayandın, buna da dayan gönül. ESAT ANIK -
yeniiii geldiiimmmmmmm :)
kaan_bebeto şurada cevap verdi: göçmen kızı başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
-
yeniiii geldiiimmmmmmm :)
kaan_bebeto şurada cevap verdi: göçmen kızı başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
hoış geldinnn göçmen kızı -
......()...........ŞİİR BAHÇESİ..............()...
kaan_bebeto şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Şiir Forumu
Gitme Zamanı Kuşatıldım, cengime kılıçsızım artık, Yorgun yüreğim, kaldırım tıkırtısında, Bir yanı gel gel diyor, bir yanı ölüme tutkun, Şafaklarım kirli kızıl, koşuyorum ölüm adlı dostuma... Savaş meydanında çırılçıplak bırakıldım utanmadayım, Önce ellerimi aldılar, sonra ayaklarımı benden, Sonra beynime bir kılıç salladılar darmadağınım, Ve yüreğimi aldılar elimden gitme zamanı ölümdeyim... Bayram KARAALI -
Bügün rüyamda ne gördüm korkunçdu
kaan_bebeto şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Astroloji - Burçlar - Geleceği Öğrenin
walla bu ufolara kızıyorum rüyama bügünde girdiler.... bu iki oldu rüyama girmeleri..... iki rüyada eş benzerlikleri varr.... ikiside semtde oldu ve ikiside gece idi ne iş... rüyadır rüyaaaaa -
Bügün rüyamda ne gördüm korkunçdu
kaan_bebeto şurada bir başlık gönderdi: Astroloji - Burçlar - Geleceği Öğrenin
bügün rüyamda ne gördüm yaa korkunçdu..... ben galatasaray taraftarıyım kendimi trübünde gördüm maç fenerbahçe maçımıydı neyada bjk olması lazım.... stadda kiimse yok bir ben varım... bide ne olsa beyenirsiniz ,SABRİ 55 kırmızı kart gördü ... maç ın sonucunu bilmiyorum.... uyanınca kocaman bir oh çektim...... rüyaymış -
tutarım tutmasınada yol çok uzak nasıl gelecem istanbula ozama kadar ayılmış bile olursun kanımcaa aynen şu anda izlemeye çalışıyorum.. eski bölümü galibam.. gaffur yine iş başında hadi gidelim gaffur..
-
baktılarmı kopardılarmı bir parça yoksa aynen banada bakacaklardı tadıma son anda iki kere yırttım ..... kıl payı şimdi korkmuyorum.. tabikine.....
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
kaan_bebeto şunu cevapladı bir başlık içinde Anı Defteri - Defterleri
caniiim bu sıralar balıklarda sorun yok idare ediyolar herhalde ölen balıkda nazardan oldu kanımcaaa şeyda bu sıralar iyice cadı oldu ... leylam günaydın canım arkidişim bu arada -
bayılmasan tam süper olcak .tüşcen şimdi her bölümünü izleyemiyorum ...izleyebilsem tam süper olcak..
-
YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
kaan_bebeto şurada cevap verdi: gloria başlık Anı Defteri - Defterleri
tatilciler hemende belli oluyor... şişş yumote masal kahramanı nerelerdesin... prneses nerelerde.. -
eda yokmu
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
kaan_bebeto şunu cevapladı bir başlık içinde Anı Defteri - Defterleri
cadıııı seniii kışsss benim bitane arkadaşım niye kıskanıyon arkidişim.... senden değerli değiller bee cadıı .... bu sırada SEN ESTİKÇE BENTİTRERİM canım şeyda cım sana cadı dediğimi duyarsa beni keser benim canım kardeşim...sadece ona cadı denilmesini istiyor kanımcaa...