Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

enkas

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    220
  • Katılım

  • Son Ziyaret

enkas tarafından postalanan herşey

  1. enkas

    GENÇ ADAM

    GENÇ ADAM Genç adam! Düşün bir yığın dertdi ki asırlık.. Sarmış cemiyeti onulmaz pek çok hastalık. Milletin heryanı ayrı bir illetle ma’lûl; Beyinler sarsık, kalbler baygın, devâsı meçhûl.. Meydanlar inliyor; gâyesiz kalabalıklar.. Ve insanlar tıpkı “akvaryumdaki balıklar:” Şaşkınlıkla gidip kâh sağa tos, kâh sola tos.. Böyle bir topluluk içinde idrâka paydos! Bunca fezâyîle cemiyet yaşar mı? Heyhât! Göz görmez, kulak sağır, “kapkaranlık hissiyât..” Şehirler çirkef oldu, sokaklar zift kanalı; Gençler serâzât, herşey hürriyet payandalı... Hayâ yırtılıp gitmiş, iffet ayak altında, Yalan som altın, aldatma sultanlık tahtında... Kurt gövdenin içinde yapraklar bir bir solmuş, Millî ruh derbeder ve millet dâğidâr olmuş... Genç adam; bu bâdirenin bahâdırı sensin! Yıllardır, hayâllerde, düşlerde beklenensin... Doğrul! Kendine gel! Bak tan yeri ağarıyor Ve ışıklar karanlık ordusunu boğuyor. Hiç durma koş tulumban elinde dört bir yana! Göğüsle alevleri bu bir vazife sana! Yırtılsın bütün zulmetler, belli olsun akyol... Gel, İslâm emânetin dönmez da’vâcısı ol! Sensin asırlardan beri beklenen kahraman, Gel ki, artık dizlerimizde kalmadı derman..! M.Fethullah Gülen
  2. enkas

    EZELİ NUR

    EZELÎ NÛR Nurdan çehrendeki bu nikab da ne? Güneşlere tâç giydiren ışıkken Hep hicranla bunca yıl bunca sene Geçmiş gidiyor.. baharlar beklerken.. Doğ ruhlara arşdan gelen bürhanla İnlet dört bir yanı altın sadânla Hayat üfle sihirli râyihanla Hak adına üfül üfül eserken.. Konuş ki hatipler haddini bilsin İlâhî nefhanla ruhlar dirilsin Sâyende tâ zirvelere erilsin Başlamış gökler de bunu dilerken.. Ey mukaddes Kitab ey ezelî nûr Ey iklimi ziyâ etrafı huzûr Son demde bir kere daha ne olur Ağar, ışık karanlığı boğarken.. Bahar olmasa da sonbahar olsun Cihânlar bütün âvâzınla dolsun Yeniden nâmın her yanda duyulsun Şu fânî ömürlerimiz biterken... M.FETHULLAH GÜLEN
  3. enkas

    EVRİMCİLER BURAYA!

    BAHAEDDİN SAĞLAM İLE EVRİM TEORİSİ VE ÂDEM MESELESİ ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ Kitaplarınızda okuduğum kadarıyla siz evrime inanıyor ve dinle bağdaştırıyorsunuz? Evet. Tekamül (Evrim) görüşü, türlerin yaratılması inancına aykırı değildir. Bugün evrim artık nazariye olmaktan çıkmıştır. Dini kitaplara aykırı da değildir, bilimsel bir meseledir.Ben 200’e yakın fennî ve dinî delil gösterebilirim. Bilakis böylece Allah sisteminin ekonomik işleyişini, sanatını ve gücünü gösterir. Kainat mana üretmek için yaratılmış; bu da ancak evrim fiiliyle mümkündür. Evrim hiçbir şeyin birden bire olmaması demektir. Hayatın en büyük karakteri yavaş yavaş olmasıdır. Yaratılıştaki evrime dikkat edersek, bunun bir plan ve program olduğunu anlarız. Mesela, benim avucumda bir yumurta, kırk sene kalsa civciv olamaz. Fakat Allah’ın bir avucu olan ekolojik ortamda saniyede kırk milyon civciv çıkıyor. Hocalar ikisini birbirine karıştırmamalı. Ancak ispatlanmış olsaydı teori denmezdi. Hala ispatlanmamış bir kuram bu. Aksi halde hala tartışılmazdı. Üstelik evrim lehine getirilen deliller kadar aleyhine de hala pek çok delil var. Sadece teorik olarak, salt aklen veya mantıken mümkün görünüyor? Olgularla doğrulanmış değil? Bu teoriyi şimdiki haliyle kabul etmek bilimsel bir yaklaşım değil, olsa olsa bir inançtır. Bence Evrim “iki kere ikinin dört etmesi” gibi kesindir. Bir şeyin var olabilmesi için evrim sürecinden geçmesi lazım. Evrim sürecinden geçmeyen hiçbir maddi varlık yoktur. Bir de varlık Diyalektik sürece muhtaçtır. Gelişme ve evrim zıtların birlikte deviniminden ortaya çıkar. Sistemin kuralıdır bu. Bugün yerinde sayan hiçbir hücre, hiçbir atom , hiçbir varlık yok. Evrime göre bir şey sürekli yenilenir. Mesela, atomun planı, projesi ilm-i ilahiden, enerjisi kudret-i ilahiden gelir. Kudret zaten enerji demek. Sürekli hareket ve gelişme içinde olması da, ilâhi iradeden geliyor. Dinin de temeli irade sıfatıdır ki, insan ancak din ile gerçek âdem olmuştur, evrimini tamamlamıştır. Demek ki, âdemiyet bu gelişme ve kalkınma sürecinin tümü demektir. Her şey sürekli yenilenme ve gelişme halindeyken ve her şey sürekli başka bir şeye dönüşmekteyken, canlılar için de bu geçerlidir. Her şey giderek mükemmele doğru gidiyor. Karşı çıkanlar dini duygularını koruma psikozu içindedirler. Veya hastadırlar, veya siyasi amaçları elvermiyor. Bugün İslam Aleminde bir problem var. Bir yanda Kur’an’ın açıklanması gereken iki binin üzerinde müteşâbih ayeti var; öte yanda bilime dayanarak bunlara yorum getirilmiyor. Böyle olunca hurafeler kendilerine yer buluyorlar. İslam Alemi evrimleşmekten geri kalıyor. Evet, İslam Alemi, bilimi İslam’ın ilk yüzyıllarındaki gibi yakalarsa, uyanışa geçer. Demek din ve bilim temeli üzerine bir edebiyat basamağı kurmak lazım ki, gerçek adem olalım. Anarşizmden, manevi yamyamlıktan kurtulalım. Kur’an ve Hadis’te biyolojik evrime dayanak olabilecek ifadeler var mı? Bir hadis “Yüz bin Ademin yaratılmış olduğundan” bahseder. Ki, Milliyet Gazetesinde yedi sene önce bilimsel bir araştırma sonucu olarak, bu sayı aynen yayınlandı. Taberi tefsirinde de “Adem buz dağından indi” diye rivayet var.Yani medeniyet buzul çağından sonra kurulmuştur, demektir. Yoksa biyolojik bir anlatım değildir. Kur’an bireysel bir olay anlatır ama geneli anlatır. Muhataplarına göre anlatır Kur’an. İslam alimleri Kur’an’da anlatılan bütün kıssalar için şunu derler “ Birer külli kanunun ucudurlar”. Yani onlardan yola çıkarak evrensel kanunları öğrenin! Kur’an, işi somut olarak anlatır çünkü çağların çoğu ve insanların çoğu, soyut kavramları idrak etmekten yoksundurlar. Evrimi kabul eden ya da açık kapı bırakan İslam alimleri var mı? Tekamül kelime kipi olarak kendi kendine gelişme demek. Evrimle aynı manayı karşılıyor bugün. Osmanlı Batıdan bilimi 1850’lerden sonra almaya başladı. Bediüzzaman, Filibeli Ahmet Hilmi gibiler bilimi alalım, yanlışları ayıklayalım dediler. O zamanlar Pozitivizm hakim olduğu için bu konularda çekingenlik olmuş. Bediüzzaman, Filibeli Ahmet Hilmi, Elmalılı da bir ihtimal evrimi kabul etmiş. Ben aynı çözümü İbn Arabi, Mevlana, Şeriati ve İkbal’de de görüyorum. Ahmet Hilmi demiş “ evrim vardır ve bu sürecin tetiklenmesi için bütün atomların haberleşmesi gerekir”. Ki bugün kuantum fiziği bunu isbat ediyor. Nazzam, Cahız, İbn Tufeyl, İbn Haldun gibi eski alimlerde de evrim kabulü var; ama o zamanın biyolojisi, kimyası bugünkü gibi değildi. Bugün ekoloji ve kuantum fiziği bu noktayı tespit etti. Bu konuya değinen bir çok ayet vardır. “ Herşeyi tedricen, yavaş yavaş yaptık”, “sanatla, özene bezene yaptık” mealinde bir çok ayet var. Müslüman yazarlar Hicri 80. senede evrim meselesini çözdüler. Cahız bahsediyor evrimden. Başta Mutezile imamları Afrika’da gözlemler yaptılar ve evrime hükmettiler. Sonra İslam aleminde bilimsel gelişmenin önü kesilmiş. Ademiyeti Mevlana biliyor ama bazılarının imanını kaybetmesinden korktuğu için meseleyi fazla açmamış. Bediüzzaman da her şeyi fazla açmamış, sınırlı vermiş; ama şöyle diyor 28. Mektup’ta “ Beşerin başı vahşidir” ve 8. Söz’de “ Hayat ağacı bir tanedir , her tür bir daldır”, 16. Sözde de diyor ki ”her şey evrimleşerek yaratılmış”; Mesnevi’de de “ İnsanlık hayvanlıktan terakki ederek Adem oldu” diyor. Filibeli Ahmet Hilmi’de de var bu görüş. Âmâk-ı Hayal kitabına bakabilirsiniz. Dinin ışığında bakarsak biyolojik evrim basit ilk canlıdan insana doğru mu oldu? Yoksa her tür kendi içinde mi evrildi? Nasıl gerçekleşti evrim? Yani biz bir zamanlar balıktan kurbağaya oradan kertenkeleye ve maymundan insana mı dönüştük? Hayat ağacı deyimi vardır dini terminolojide. Hayat ağacı tüm hayatı ve canlıları temsil eder. Bediüzzaman ve Filibeli kabul etmiyor türden türe geçişi. Bunda alt türler var. Bir de üst türler var. Tıpkı bir ağacın kökten çıkıp dallara yarılması ve o dallarında küçük dallara ayrılması gibi canlılar kök türlerden geliyor ve ayrılıyor. Biz mesela maymundan gelmedik. Alt tür olarak ortak bir atamız var. Onlar ayrı, biz ayrı geliştik. Bu materyalistlerin dediği gibi tesadüfle olmuş bir şey değil. Bu Allah tarafından programlanmış bir yazılım, her aşaması O’nun programı dahilinde gerçekleşmiş bir tekamül bir program! İlahiyatçılar Ademiyet ve Evrim meselesine neden bu kadar kapalı? Ankara İlahiyat Evrimi biliyor, Ademiyeti bilmiyor. İstanbul ise Ortaçağ anlayışını esas alıyor. Batılı ve İslam aleminden bazı yazarlar Evrimi kabul etti. İlahiyatçılar samimi insanlar; ama bu gibi konularda çıkmazdalar. Sebebi, Ehl-i Rey ve Ehl-i Rivayet arasındaki mücadeleyi Ehl-i Rivayet alimlerinin kazanmasıdır. Esas olarak aklı ve Kur’an’ı esas alan Ehl-i Rey anlayışına karşı rivayeti esas alan anlayışın hakim olmasıdır. Bu ekoller hala bir mücadele içinde. Tefsirlere de rivayetler yansıyor bu durumda; akıl ve yeni çıkarımlar bastırılmış oluyor. Halbuki bizde Ehl-i Rey ekolünden olan Hanefilik yaygın olmasına rağmen, Ehl-i Rivayet olan Şafii anlayışı hakim gözüküyor.Tefsirlerde de meallerde de…Onun için Türkiye kültürel gizli bir anarşi yaşıyor. İslam dünyasında Evrimi ileri sürenler din alimleri değil, sadece değişik branşlarda Müslüman alimler? Ama öbürleri de reddetmediler, hep okudular. Sadece tevilini bilemedikleri Kur’an ifadelerini bu şekilde yorumlamaya yanaşmayıp, bu işi zamana bıraktılar. Evrim Teorisi’ni kabul etseniz de etmeseniz de mantıken materyalistlerin kullandıkları gibi bir Allah’ın varlığı ve yaratışı inancına zarar verebilecek bir şey değil. Buna rağmen Müslümanlar bu teoriye neden ısrarla karşı çıkıyorlar? Zaten tesadüf bilimle de açıklanacak bir şey değil. Müslüman alimler buradaki mantık oyununu göremediler mi, dince nasıl bir sakıncası olabilir bunun? Darwin tesadüfçü değildi ama tesadüf fikrine kapı açtı. Darwin aslında tam dinsiz değil, agnostiktir. Ancak dinsizler, materyalistler tarafından suistimal edilmiştir. Darwinle beraber kilise evrim teorisiyle darbe yiyor. Bazı Hıristiyanların yobazlığı sebebiyle materyalist evrimcilerin görüşü güç kazanıyor. Kilise darbe yiyince Kur’an’a da etki eder diye evrime karşı cephe alıyor Müslümanlar. Evrim teorisi Tevrat’ta, Kur’an’dan daha fazla açıktır. Aslında evrimi reddetmenin İslam’a zararı oldu. Fikir olarak insanlar bölünmüş oldu. Din bir tavır alınca, bunu makul bulmayanlar da dine karşı tavır aldılar. Dindarlar yaratılışın evrimle gerçekleştiğini kabul etselerdi, materyalist evrimcilerin tesadüfe dayanan zırvalarına kulak asılmayacaktı. Bunun faturası da ağır oldu. Yetmiş üniversitemiz var, çoğunun eğitim kadrosu ateist oldu. Bugün Amerikan halkı, Türkiye, Irak, Afganistan diye bir ülke bilmiyor. Daima bu meseleyi tartışıyorlar. Yani Kitab-ı Mukaddes’e mi inanacağız, evrime mi, inanacağız diye tartışıyorlar. Demek küresel en büyük sorun, bu ademiyet ile evrim bilgisini anlatmak, birbirine zıt olmadığını ispatlamak ve insanlığı din yüzünden gerçekleşen bir kaostan kurtarmaktır. Bence sorunun aslı, evrimin varlığından ziyade tesadüf ile mi bilinç ile mi yaratılmanın anlaşılması savaşıdır. Hemen hatırlatalım ki, bugün artık “parça” kelimesi geçerli bir kelime değil. Çünkü her şey bir yazılımdır, bir dosyadır ve saf bilinçtir. Kainattaki tabiat kanunları ise, düzenin sağlanması ve değerlerin oturması içindir. Yoksa en sabit bir değer olan atomun altı ve hareketi daima bilinç ifade ediyor. Ve bunlar birbirine zıt da değil. Yani evrim yasadır, ademiyet ise bir bilinçtir, bu da kainattaki evrensel diyalektiğin bir gereğidir ki, Kur’an’ın yüzde atmışı bu diyalektiği anlatır. O zaman cansız elementlerden cenine oradan da bebek olarak doğumuna kadar insanın geçirdiği gelişim sürecinde aldığı çeşitli haller insanoğlunun hayvanlıktan ayrıldığı biyolojik evriminden çeşitli safhaları mı gösteriyor? Evet. İnsanlık diğer canlılarla olan ortak kökeninden ayrıldıktan sonra insanlaşması başladı. Bu 9 milyon sene kadar sürdü. Eski değişimler her milyon sene de bir olurken, sonra hızlandı. Bilime göre bütün varlık ve insanlığın geçirdiği süreçler beyinde kayıtlıdır. İnsan ve diğer türler; embriyolarının geçirdiği bütün safhalarını, tür olarak kendi evrim süreçlerinde geçirmişler. Embriyonun safhaları, uzun bir dönem içinde yaratılan türün geçmişinin tekrarıdır aslında. Cansız maddeden bitkiye, oradan anne karnındaki 360 değişik forma kadar türlü değişimleri insanlık türü yaşamıştır. Ancak bu gelişme kendi içinde olmuş, yani başka türden yatay gelişerek değil. Yartılıştaki evrimin hedefi, hikmeti ne olabilir? Bütün psikolojik ve fizyolojik tatlar, tatminler hayatın biraz daha mükemmele ermesi, mükemmellikten hissesini alması içindir. Canlıların genetik yapılarında ve beyinlerinde mükemmelleşmek üzere programlar yerleştirilmiştir. Bu programların nihai hedefi soyut kemâlat olan Allah’ın isimlerini idrak etmek, O’nun sistemiyle entegre olmak, o sayede ebedileşip gerçek kemâle ermektir. Evrim sorunu anlaşılınca, esas meselenin Adem veya Ademiyet olduğunu söylüyorsunuz. Bunun insanlığı ve yaratılışı anlamak için kilit bir kavram olduğunu söylüyorsunuz. Nedir bu Adem meselesi? Evrimi kabul edince Adem meselesi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bütün insanlığı aydınlatacak bir kelimedir “Ademiyet”. Bu kavram anlaşılamadığı için sorunlar çıkıyor. Ademiyet insanlık demek. Aslı İbranice bir kelime. İbranice’de ‘buğday rengi, toprak renkli yaratık’ demek, açıkçası insan demek. Kutsal kitaplarda geçen Adem kavramı insanların bugün düşündükleri şey değildir aslında. Adem kesinlikle bir ‘arketip’tir. İnsanlığın kollektif kişiliğidir. İlahi ve kültürel yapısıdır ki, Kur’an’da “insan bunu ancak dil ve bilim ile elde etmiştir “ ( Bakara, 30) şeklinde geçiyor. Bu kavramları biraz daha açabilir misiniz? Adem meselesi yani kollektif şahsiyet bu asırda anlaşılabildi ancak. Jung’un geliştirdiği ‘arketip’ gibi kavramların da bu idrake katkısı oldu. Adem’le ilgili dini literatür insanlık aleminin manevi, kolektif, ruhi şahsiyetiyle ilgilidir. Ehl-i Keşf ‘misal alemi’ ya da ‘gayb alemi’nde peygamber olan, sakalsız, her tür bilgiye ve dile vakıf, 60 zira boyunda misali bir Adem’den bahseder. İşte bu aslında dini metinlerde bahsedilen Adem’in hakikatidir. Yani insanlığın manevi şahsiyetinin ta kendisidir. Başta Buhari olmak üzere hadislerde anlatılan Adem budur işte. Yani fiziki bilgi ile metafizik bilgi karışmış, ortaya hurafe olarak dayatmalar başlamış, bilim ehli de haklı olarak kiliseden ve diyanetten kaçmıştır. Yani bizim bir kişi olarak bildiğimiz Hz. Adem aslında tek bir insanı ifade etmiyor mu? Allah insanı ‘kendi suretinde’ yarattı. Yani soyut ve yüce değerleri anlayacak, akıl ve fikre sahip, geçmiş ve gelecek hissine sahip olacak şekilde insanı geliştirdi. Ancak bu mahluk ilk dönemlerinde bir çeşit hayvan gibiydi. İnsanlık uzun bir dönem böyle gitti. Ekolojik denge içinde yerini bulunca insanlık yavaş yavaş gelişerek yeni bir yapılanmaya girdi. Yani maddi ve yatay gelişmeden, manevi ve dikey gelişmeye doğru yönelmeye başladı. Tevrat birinci babda biyolojik yaratılıştan bahsederken “insan yaratıldı” diyor, ikinci babda insanın yaratılışı anlatılırken ‘Adem’ kelimesini kullanıyor. Kur’an da insanın maddi yaratılışını anlatırken ‘insan ve beşer’ kelimelerini, manevi ve kültürel yönünü anlatırken ‘âdem’ kelimesini kullanır. Yine Adem ismi Tevrat’ta bazen insanlığın tümünü ifade için kullanılıyor. Bazen de insanın biyolojisi için kullanılıyor. Mütercimler bu farkı görünce, birincisinde ‘Adem’i küçük harfle yazmışlar, ikincisinde büyük harfle yazmışlar. Kur’an’da bahsedilen adem ruhani, metafizik ve kollektif bir şahsiyettir ki, hem peygamberdir hem de putperesttir. Çünkü insanlığın kollektif kişiliği hem peygamberliğe sahiptir hem de zaman zaman putperest olmuştur.(Bkz, Kur’an, 7/189-190) Adem’i böyle anlar ve değerlendirirsek mesajların da anlamı ve içeriği değişiyor, hatta zenginleşiyor. Adem peygamberdir denilir ama Kur’an da öyle bir ayet yok. Sadece “Adem kelimeler aldı” deniyor ki, insanlığın medenileşirken öğrendiği ilk prensibler manasındadır. Çünkü Arapça’da “kelime” prensib ve yasa manasına geliyor. Aynı tabir Hz. İbrahim için de kullanılmış. Kur’an vahyi 3-4 yerde Nuh’tan başlatıyor. “Biz Nuh’a ve ondan sonrakilere gönderdiğimiz gibi sana da vahiy gönderdik” diyor. Gönderme dediği gökten zembille inmiyor. Hazır bilgiler ve dosyalar var zaten beyinde, tetikleme yöntemiyle bu dosyalar açılıyor. Evet, evrensel manasıyla vahiy zinciri Nuh’tan başlatılıyor. ( Bkz. Nisa, 163) Yani ilk peygamber Nuh (as) oluyor ve Adem de aslında insanlığın vahye muhatap olmadan önceki halini ifade ediyor? Adem için peygamber demiyor, şirke girdi diyor Kur’an. Klasik inanca göre peygamber kabul edersek, müşrik olmasını nasıl açıklayacağız. Adem ‘insanlığın geneli’dir. Aynı zamanda ikinci bir mana ile, “Adem” insanlığın bir dönemki putperest halini ifade eder. İnsan hayvanlardan farklılaşarak Adem olmuş yani soyut kavramları öğrenmiş: eşyayı tanımayı, anlamayı, isimlendirerek tanımlamayı öğrenmiş. Aile ve medeniyet kurmuş. Soyut kavramları anlayarak oradan bugün uzaya tırmandığı evresine kadar gelişmiş. Halen günümüzde bile o zamanın putperest ve gelişmemiş anlayışında kalan toplulukların izleri vardır, Afrika’da, Avustralya’da, Güney Amerika’da. Buna rağmen insanlığın yüzde doksan dokuzu yüzyirmidört bin peygamber, yüzyirmidört bin evliya ve yüze yakın medeniyet doğurmuştur. İşte “Adem” bu kollektif manada arketip peygamber olarak gözüküyor. Ademiyet ilk kıvılcımını dille kazanmış. İbn-i Arabi, Bediüzzaman, Mevlana, Ali Şeriati değinirler; Aliya İzettbegoviç de bu meseleyi anlamış. İnsanlar hayvan sürüsü gibi yaşıyordu, vahşet hakimdi. Dil Ademiyetin benzinidir. Teknoloji, din, kültür, sanat, medeniyet dille olur. Bugün Müslüman alimlerin biyologlarla işbirliği yapıp meseleyi çözmeleri lazım. Kendilerinin de Ademiyet kavramına katkıları gerek. Yoksa anarşizm ve vahşet ve sokakta keyif için öldüren katiller çoğalacak, insanlık kaosa girecektir.Maalesef bugün sokakta ikiyüzbin kelimeye sahip Türkçe, beşyüz kelimeye indi. Bu önemli bir S.O.S sesidir. Demek putperestlik dediğimiz şey aslında vahşilikten kurtulmaya başlayan insanlar için manevi ve metafizik bir gelişmeyi ifade ediyor. Mesela ilk insanlar putperestti, dinsizdi gibi kötü nitelemeler yapılır. İbn-i Arabi bu yanlış anlamayı düzeltmiş. Zaten insanlık sürekli evrim ve gelişme geçiriyor. O ilk insanlar insanlığın ulaştığı seviyeyle karşılaştırılınca çocukluk devresi gibidirler, idrakleri çocuk idraki gibidir. Dolayısıyla putperestlik onların ulaştıkları soyut algılama derecesidir. Onlar bundan dolayı cezalandırılmayacaklardır. Ama sen ve ben yani bugünün insanı artık soyut değerleri, sonsuzluğu anlamış, belli bir bilinç seviyesine ulaşmış, teknik ve fende bir noktaya gelmişiz. O zamanın insanları gibi düşünür davranırsak bu kainattaki bilince karşı bir darbedir. Ve Kur’an’ın tabiriyle şirktir, bölücülüktür, sonsuz bilince vurulmuş bir darbedir. Özetlersek, dinimiz bilimi ve aklı esas alır. Bizim bugün artık Ebu Hanife ekolünü diriltmemiz lazım. Din adamlarından ricamız, metafizik bilgileri fizik bilgilerle karıştırmasınlar, dilin bütün fonksiyonlarını ve yedi bin yıllık tarihini öğrensinler ki, fen ve bilim adamlarına dini hurafe olarak sunmasınlar. Bilim adamlarından da ricamız; şunun farkına varmalarıdır: Kainat sonsuz bir bilinç ve yazılımdır. Sıfır-bir diyalektiği üzere kuruludur. Kuru bir madde yığını ve tesadüfler yumağı değildir. Din hocaları ve ilahiyatçılar, dinin bilimselliğini bilmeseler de, insan olarak kendileri işe sahip çıksınlar, insanlığı mutlak bir vahşetten kurtarsınlar. Yoksa sosyolojik kurallara göre, hepimizin sonu derin bir kaos olacak. Bir manada sosyolojik bir kıyamet kopacak. Zaten ekolojik kıyametin sinyallerini alıyoruz. Ve son olarak, bilim adamlarından, Ontoloji ilminde şu kelimeleri silmelerini istiyoruz: “Parça”, “Tıkanma” ve “Belki”.Çünkü bunlar artık bilim adamlarına yakışmayacak kelimelerdir. Kainatın doğasında bu kelimelerin yeri yoktur. İlahiyatçılar Ortaçağ kültüründe takıldıkları için bu kelimeleri kullansa da bilim ve fen ehli kullanmamalıdır. 18, 19 ve 20. asrın yarısına kadar bunları kullanma hakları vardı. Bilgi çağından ve sibernetik sistemin anlaşılmasından sonra bu kelimelere yer kalmadı. Mutlu ve evrensel bir medeniyetin kurulması dileğiyle…
  4. siz bilimsel verilerden inkar felsefesini oluşturuyorsunuz bizde bunun dindeki yerini gösteriyoruz,kur-andaki anlatımlar mecazdır,istiaredir,semboldür.temsil vahyin büründüğü bir bir elbisedir.anlayın artık bilimselci,dine önyargıyla yaklaşmak yerine,belki doğrudur önkabulüyle yaklaştığınızda şimdiki söylediklerinizin saçmalığını kavrarsınız.kur-an tevrat ve incili referans olarak verir,bizim bazı akıllı mü'min kardeşlerimiz dinsizlerle işbirliği yapan bazı yahudiler için olan "dost edinmeyin "ayetini yanlış anlamışlardır.allah kendi gönderdiği bir kitabı niçin korumasın ki,ki başka bir ayette "zikri biz indirdik onu koruyacak olanda biziz"der.
  5. O varlıktan ayrı değildir.varlığın içinde ve özündeki müthiş ilimdir.mesela değişim bir hakikat değil mi?yıllarca madde değiştirdiği halde değişme hakikati sabittir.ölümsüzdür,hala tazeliğini korur.yada temizlik bir hakikattir ama biri bulaşıkları yıkar öbürü çamaşırları,diğer yandan yağmur yağar kainat temizlenir,hayvanlar ölür ve çürüyrn bedenleri toprak olurken kainat temizlenir,biri banyo yapar,diğeri tırnaklarını keser,biri evini siler bir diğeri merdivenlerini süpürür.bak kardeşi,m hakikat aynı ama şekillenişler farklı.eğer anlamak istersen bununla ilgili güzel bir yazı sunabilirim,bir kardeşimin yazısı ben çok istifade ettim.belki sende istifade edersin saygılar...
  6. önce sana 6 gün ne demek ve 7.günde istirahat ne demek onu anlatayım sayın panteidar,sende kur-ana ve diğer kutsal kitaplara iman faziletinden mahrum kalma,aynı zamanda bu mualla hakikatleri inkar gibi bir bahtsızlığa düşme. DÜNYANIN YARADILIŞI 1.GÜN:dünyanın denizlerle kaplı olduğu ve atmosferin henüz tam teşekkül etmemesinden veya gazlarla kesif olduğundan ışığı yansıtmadığını,Allahın ruhu ile ifade edilen canlılığın sularda kımıldandığını,sonra atmosferin temizlendiğini ve oluştuğunu ,bununla gece ve gündüzün farkedildiğini tevrat anlatır.bunların hepsi ilmi gerçeklerede uygundur. 2.GÜN:atmosferin su buharı ve diğer zengin gazlarla zenginleştirildiği ve sarayın kubbesi gibi yeryüzünü zararlı ışınlardan koruduğunu görüyoruz.bu aynı zamanda kainatı bir saraygibi gösterip insanın rahat gelişmesi ve istifade etmesi için hazırlandığını ifade eden bir tasvirdir,dini bir bilgidir.bu gibi ifadelerin tebliğ ve irşadi yönü,bilimsel verileri dile getirme yönünden daha önemlidir, ve daha faydalıdır.hatta insaların çoğu bilimsel verileri bilmediğinden çoğu ifadeler zahiren onların yanlış hissiyatlarını okşuyor ve onlara bir irşad oluyor. 3.GÜN:yer ve toprağın şekillenişini ,bitki ve ağaçların gelişmesini,genetik yapılanmamnınşekillenişini anlatıyor.ve bitki ile tohumların genetik münasebetine işaret ediyor. 4.GÜN:br açıdan atmosferin tam şeffaflaştığını,dolayısıyla yıldızların ve ay ve güneşin net görünmesini haber verir. 5.GÜN:su canlılarının yaradılışı,sonra kuşların yardılışı.tafsilatlı bir şekilde anlatılır. 6.GÜN:kara canlılarının yaradılışı,çoğalması ve yeryüzünü doldurmaları.(ahh ahhh evrimcilerin kulakları çınlasın,) aslında bunun bu şekilde bir manevi anlatım yönüde vardırki oda şudur; "kainat sarayı temeller olarak ,yer ,gök,kara ,deniz,bitkiler gibi gerçekler üzerine kurulmuş;ince işlerinde,sanat yönündede maddi manevi süslerle,yıldızlar ve çiçeklerle,ışık ve karanlıkgibi desenlerle süslendirilmiştir.sonra o sarayın içine canlı hizmetkarlar ve şuurlu misafirler davet edilmiştir,zaman ve zem,ne uygun olarak önce bitkiler,sonra balıklar,sonra kuşlar,sonra memeliler,sonra insan ve en son insanın adem oluşuyla,sosyal realitelerle o kainat şereflendirilmiş ve şenlendirilmiştir." işte vahyin mu'cizesi,işte vahyin evrenselliği,kur'anın övgüsü"tevrat herşeyin bir açıklamasıdır "ayetinin yüksek i'cazı.evet evrimcilerden önce mevla teala evreni nasıl tekamül sürecinden geçirdiğini 6 gün teşbihiyle açıklıyor. gelelim 7.gün istirahat edişine ; 7.gün (dönem)stabil,sakin ve bereketili oldu.ekolojik yapılaşmada daha yeni bir süslemeye ihtiyac kalmadı.tabii gelişme bir çeşit istirahat etti.bu tabii sistem ALLAH'IN binbir ismini yansıtan güzel bir ayna olduğundan ve ALLAH bu büyük ve aynı zamanda çok güzel aynada cemalini seyrettiğinden "bu günde allah istirahat etti"diye ifade edilmiştir.yoksa haşa ALLAH'A yorgunluk arız olmaz.kur'andada bu ifadeye benzer ifadeler vardır.yani kainattaki genel evrensel sistem,Allah ismi ile ifade edilmiştir.zaten ALLAH'IN bir ismide EL-MUHİT'tir.yani o herşeyi kuşatmıştır.bir kısım yahudiler ve bazı müşrikler gibi ifadeleri"ALLAH yorgunluktan istirahat etti"şeklinde anladıklarından KUR-AN "Allah'a yorgunluk arız olmaz"deyip onların o yanlış yorumunu tashih etmiştir.yoksa kur-an tevratın bu ayetini tashih etmemiştir. şimdilik bu kadar,diğer iddialarada cevap vereceğim inşaallah,sadece bu konuda bile vahyin maddi manevi yüceliği ve kuşatıcılığı benim içimi titretti. selam ile....
  7. şimdi sana o ayetlerin meallerindeki hatalardan ziyade küfrün mahiyetini anlatmak isterim, kafir küfrüyle neler yapar bak;emir tahtında işleyen vazifedar zerrata "siz serserisiniz ,başıboş geziyorsunuz" der.dahası kainattaki herşeyi çirkin olarak görür,imanın özelliklerinden biri herşeyi güzel görmektir,çünkü sistemin allahın eli olduğunu ve aslı itibariyle bir çirkinlik olmadığını bilir mü'min,oysa kafir herşeyi çirkin görmekle hadisatıda böylelikle tahkir etmiş olur.bu yüzden kafir basit bir işle çok fazla cezayı hakeder,yani oturduğu yerden bütün kainatı çirkin görme hali zaten ona bir cehennemi yaşatır,başıboş olan kainatın ahvali heran ona bir korku ve dehşeti yaşatır,bu yüzden kafir olupta ayık olduğu halde aleme bakış açısı güzel olan yoktur.sarhoşlaşmak için sadece içki değil,gaflet envaından herşeyi bulurlar,bir kadında sarhoş eder insanı,para ,mal mülkte sarhoş eder,yada saçma sapan oyunlar,ama nereye kada değilmi,bu yüzden eninde sonunda vicdanıyla başbaşa kalacak olan kafir korkunç bir cehennemlede başbaşa kalmış olacaktır.ve eğer ki bu büyük dengesizlikten vazgeçmezsede bu sıkıntının biteceği yoktur,hani ebedi cehennem tasvirleri varya,işte şu dünyayı dahi cennete ve cehenneme çeviren bizim bilincimiz ve bakış açımızdır,kafri başka neler yapar,aslında kafir en başında yıkıcı davranmıştır,çünkü kainatın bir sahibi olduğunu düşünmek o kainatta bir düzen olduğunu kabul etmek demektir,düzen ise olumludur ve yapıcı bir olgudur,ama bunun aksi olan inkar ise düzenin olmadığını savunur,bu ise yıkcı bir olgudur.""eeee zaten çivisi çıkmış dünyanın benim şu günahı işlememin kime ne zararı olur ki" diye başlar,zaten düzensiz sandığı kainatta hiçbir düzene tabi olmak istemez.hayır zannetmeyinki körü körüne mü'min oldum.bende kısa bir dönem vesveseler yaşadım,kafirane baktım herşeye,ordan biliyorum.bu kadar yıkıcı unsurlar içinde kusura bakmayın ama bu kainatı çok güzel bir şekilde yaratmış ve kendisine en değerli şey olan özerk bilinci emanet etmiş olan yaratıcının bu şikayetlere hakkı vardır sanıyorum.aslında biraz dikkatli bakarsanız,bu şikayetlerdeki şefkati görürsünüz,bakın hiç adam yerine koymayabilirdi,ama teşbihte hata olmasın tıpkı bir annenin kanayan bir yarası olan asi evladından çok kez söz etmesi gibi allah'ta kafirlerden bir çok kez değer verdiği için şikayet eder bence.varlıkta onlarada cehennem adlı bir yer veriyor,hiç haketmemelerine rağmen,şefkatinden onları yok etmiyor.saygılar
  8. DAHA ÜSTÜN KANUNLAR MI VAR. NİÇİN?DÜNYADAKİ 60 SENELİK YAŞAMINI ZOR ZORAKİ DÜZENE KOYMAK İÇİN.peki ya sonrası.zor zoraki zaptedilmiş,evrimde zirveye tırmanmış birer hayvan envaı olarak ölmek,ya sonrası,hiç..kur-andaki hangi kanunları beğenmiyorsunuz,sümer efsanelerinden kopya dediğiniz konular neler,vahyi nasıl algılıyorsunuz,yoksa bir çoğunun anlamadığu gibi analmıyormusunuz.bunlar önemli.sizin beğenmediğiniz o kanunlarla birisi büyük bir medeniyet kurdu,insana insan olma şerefini yüceliğini tattırdı,sonsuz sıkıntılardan cennet müjdesiyle çekip çıkardı,haddi olmayan arzuları cehennem korkusuyla dengeye oturttu.şimdi biz hala o beğenmediğiniz medeniyetin kırıntıları ile yaşıyoruz.o kuralların sağladığı medeniyetin kırıntıları.sen zannediyor musun ki insanlık ilahi bir gücün var olmadığını bilecek,dinsizleşecek ve sonra hayvanlardan daha aşağı düşmeyecek,kainatı tıpkı kendi gibi başıboş bir serseri zanneden adamın ahvalinden korkarım ben.herkes kendinden pay biçsin arkadaşım,sağduyulu bir şekilde kendinden, sonra aqnlarsınız kur-anın ve diğer kutsal kitapların nasıl fıtratla barışık olduğunu,ve nasıl ifrat ve tefritten uzak dengeli bir yolda seyrettiğini selam ile..
  9. sen edebiyatta zirve bir kitabı bilimsel bir makale olarak görmeye çalış sonrada göreme,suç senin değilde o müstesna kitabın olsun,yıllarca insanlar nasıl kandırıldı bilmem ama hala insan diye bir şey varsa bu inciliyle tevratıyla en mükemmel kur-anıyla dinlerin sayesindedir.yoksa çoktan mutlak bir anarşizme düşmüştük,insanlık evrimin başındaki o masum hayvan halindede olmazdı,daha canavar(çünkü özerk bilinç var) bir hayvan çeşidi olur,ve insanlık diye birşey kalmazdı.saygılar..
  10. BU İFADELER MECAZDIR,SEMBOLDÜR.kur-anı eleştirebilmek için biraz edebiyat birazda AKIL LAZIMDIR.ALLAH ZAMANDAN MÜNEZZEH OLARAK zamana bağlı kalamaz ki,ister önce yarattğını sonra söyler ister sonra yarattığını önce söyler,zamanla kilitlenmiş beyinler bunu anlayamaz.kur'an sadece ehl-i biime bilimsel veriler sunan bir bilim kitabı değil,muhatablarının çoğunun avam olduğunu bilen ve sadece bellli bir kesime hitab eden bir kitab değildir.herkes seviyesi ne olursa olsun ondan birşeyler alabilmelidir.bir bilim adamı kendi çerçevesinden bakarken birşeyler bulurken ,aklı çok gelişmemiş bir insan dahi onda kendince birşeyler bulabilmelidir.bunun içinde vahye en güzel ambalaj,en güzel elbise sembolik anlatımdır,tarihi hakikatler yerine tarihi çekirdekler sunmasıdır.çünkü peygamber kıssalarını sadece tarihi hakikatler olarak sunsa olay evrenselliğini kaybeder ve cüz'i bir olay olurdu.halbuki her kıssanın altında mühim bir düsturu küllinin ucu gösterilir.her hadeisatın temsil ettiğiğ yüce ve evrensel bir mana vardır. size bu kur-anda zaman kipleriyle ilgili daha sonra yine birşeyler söylerim sevgili yam yam.ah yıkmak ne kolay yapmak ne zor!saygılar
  11. enkas

    FREUD'A CEVAPLAR(devamı)

    Freud mânâyı göremiyor,yorumlayamıyor.Bu nokta çok önemli,bütünlük esası.Mesela baba-erkek rekabeti de önemli.Yani sapıkça değil.Hadise şudur:Her oğul ister ki babasını geçsin.Bu tabiatın bilinçli bir davranışıdır ki; tabiat gittikçe evrimleşsin.Bunu bilinçli bir davranışken sapık bir ilişki olarak görüyor.Yanlış.İkinci bir nokta Freud Darwin’in evrimi kabul ediyor,evrimin gerektirdiklerini dile getirmiyor.Evrim sadece maddi bir kalkınma değil ki.Zaten Freud bütün tezlerini;id,ego,süper ego,işte sapık davranışlar,obsesifler,nevrozlar, hepsini biyolojik hormonlarla izah etmiyor.Bu beyinde yazılım olarak var,o zaman yazılımda yok ya.O bir duygu,bir sanal olarak kabul ediyor.Zaten o zamanda demiş,sanal olarak diye.Bu sanal dürtüler insanı yönlendiriyor,hasta yapıyor ,diyor.Bu kütüphane öyle sonsuz bilgi içeriyor ki;Freud’un hepsini okuması onu boğar zaten.Hatta ondan sonra gelen Jung; “bilinçaltı tabiri yetersizdir,bilinçdışı demek lazım.Bütün kâinat yirmi milyar öncesine,yirmi milyar sene sonrasına sürekli sonsuz bir bilinç içeren komplike,son derece karışık bilinç ifade eden bir sistemdir.”demiş.Hatta bu sisteme entegre olan ölümü bile yenebilir,diye tez yazdı.Kur’ân’dan,Kehf suresinden örnekler veriyor.İşte Jung’un tutulmamasının tek sebebi,dini şeylere prim verilmemesi ve dinin bu asırda out (dışarı) olması.Ne zaman din,in (içinde) olursa,içeri gelirse bunlar kendiliğinden düzelecek. Şunu da söyleyeyim,dindarlar dini yanlış kullanıyor,yanlış anlıyor.Çoğu obsesif,çoğu nevrotiktir.Bu dini bilmemekten,yanlış anlamaktan kaynaklanıyor.Güllü Yasin diye bir kitap var,senede onmilyon tane Türkiye’de satıyor.İşte takıntılı bir şekilde gidip kabirde okuyorlar.Başını örtüyor onu bir takıntı yapıyor.Ben Yasin suresinin mucizelikleriyle ilgili ki,her kelimeyi mucize olarak gösterebildik çok şükür.Üç bin tane bastım,sekiz senedir daha bitmedi.Onun da çoğunu hediye ediyorum.Freud zamanında da böyleymiş kitapçılık.Türkiye’nin bugünlerine benziyor.Freud kitabını basmış 600 tane,8 senede bitirmiş.O da çoğunu hediye etmiş benim gibi.Bir konferans vermiş,3 kişi gelmiş.Yani o da başta rağbet görmemiş.Aslında haklı noktaları var. Din yenilenmeli.Yeni bir anlayış getirmeli.İsa gelmeli,Mesih gelmeli.Mesih’in gelmesi işte odur.Sevgi-i İlahi esastır Mesih de.Takıntı yok,şekil yok,fıkhın ayrıntıları yok.İşte Mesih budur.Mesih,öyle gökten İsa olarak gelse ne işe yarar.Freud,Mesih’e inanıyor.Onun inancında Mesih,öldürülen Tanrı’nın yeniden dirilmesidir.Küfürleri hepten ? edemiyor.Fakat o kadar cahil ki Tevrat’ın Allah inancıyla İncil’in Allah inancını anlayamamış.Eğer Allah bir taneyse niye iki kitap ayrı ayrı konuşuyor demiş.Halbuki Tevrat da Yahudilerin ihtiyacına göre sıfatlar,anlatımlar vardı.İncil’de Roma gibi zalim bir devlet vardı.O zalim devleti dengeleyecek ayrı bir şekilde Allah’ın sıfatlarına ihtiyaç vardı.Onu yakalayamamış.Kafir olmasının diğer bir sebebi de budur.Allah olsaydı benimle ilgilenirdi veya Tevrat’ta, İncil’de ayrı ayrı konuşmazdı,demiş.Yani bazı büyük insanlar çok basit laflarda edebiliyor. Evet dindarların büyük eksikliği,dini nevroz haline,obsesyon haline getirmeleridir.Freud gibi bir belayı insanlığın başına getirdiler ve yüz senedir insanlık materyalizmin elinde azap çekiyor,önünü göremiyor,aileler dağılıyor,sıkıntılar artıyor.Avrupa’da psikiyatri hastalarının çoğalmasının bir sebebi de dini inancın eksikliğidir.Bugünkü bütün psikiyatriler söylüyor bunu.Ve Freud gibi psikiyatrilerin hepsi hasta oluyormuş.Materyalist bir yorum getiriyor ya.İnsanın için de mânâda var, yorum da var,ruh da var.Onu atlayınca insan otomatikman nevrotik oluyor ve bunun için Freud gibi psikiyatrilerin hepsi hasta oluyor.Materyalist oldukları için otomatikman o çukura düşüyorlar,o sıkıntıyı yaşıyorlar,o karanlığı yaşıyorlar.Ya ben nasıl anneme aşık olurum, babamı nasıl öldürürüm,diye birde utanıyorlar.Halbuki o eski dönemdeki yamyamlık döneminde baba öldürmesi öyle basit bir kıskançlık hadisesi değil.Babam yaşlanmış,döllenme yapamıyor,eti de israf olmasın diye,insanlıkta hayvanlığa yakın bir dönemdedir,eti de protein olarak çok lezzetli,insan eti kıymetlidir,beyni geliştiriyor,yiyorlar.Yanlış da değildi tabiat açısından o gün.Bir de kutsal bir değer veriyorlar,biz babamızı içimizde yaşatıyoruz,diye.Yani çocuksu bir şey ama yanlış değil. Zaten Freud’un çocukluğu basit görmesi, çocuk ilişkilerini sapıklık görmesi yanlıştır.Kur’ân çocuk ilişkilerini cennet diye ifade eder.Freud ise;çocuk başta sapıktır,annesine aşıktır,poposundan lezzet alır,yok çişinden lezzet alır,diye böyle yorumlar getirmiş çocuklara.Halbuki çocuk nedir?Bütün kâinatı bir cennet gibi gören,ruhani gören,mutlu yaşayan,evrim sürecini tamamlayan,ileriki hayatın bütün sorumluluklarına alıştırma yapan,idmanlar yapan bir cennet meleğidir.Bak Kur’ân’ın yorumu nerde Freud’un yorumu nerde. Ben Freud’u suçlu görüyorum ama suçun büyüğü dindarlarda.Dindarların ikinci büyük suçu Tanrı’yı uzaklarda olarak görmeleri,teist olmalarıdır.Yani kâinat başlı başına bir sistemmiş,maddiymiş,içinde hiçbir ruh,bir mânâ yokmuş,Allah’ta uzaklarda bir şeyler karıştıran,kral şeklinde ara sıra cehennem ateşini üzerimize yağdıran bir Zat olarak görülüyor,böyle bir anlayış var.Yanlış.Kur’ân da,Tevrat’ta,İncil’de bu Allah inancı yok.Allah her yerdedir,sonsuzdur.Teizm yanlıştır,varlığın birliği esastır.Zaten Freud’u dinsiz yapan en büyük sebeplerden bir tanesi de Hıristiyanların,Yahudilerin teistçe düşünmesi.Yani Allah uzaklarda,kâinat başlı başına müstakil.Öyle değil ki.Sistem bir bütündür,içli dışlıdır.Hatta toteme inananlar aynı zamanda sonsuz bir Allah’a inanmaları bugünkü medeni,zeki insanlardan daha akıllıca.Yani sonsuz bir Allah var,bu da onun parçası olarak görüyor,bunu kendi kıblesi olarak kabul ediyor,ona tapıyor.Hepsi çocuk,bedevi çocuk gibi saf bir insan.O dönemde gayet normal.Tabiatı kutsal görüyorlar.Kızılderililer;“tabiat anamızdır,çiğnemeyelim,kirletmeyelim”diyorlar.Bugün yaşıyorlar.Bugünkü insandan daha akıllı.Tabi şimdi biz tabiatı kuru,cansız,ruhsuz,kirletilmeye müsait bir halde görüyoruz.Bak çelişkiler çok.Hulasa kâinatta öyle güzel,sonsuz bir bilinç var ki;işlerin en iğrenci olan,yani değil bu Freud’un bahsettiği hayali sapıklıklar,gerçek olan yamyamlık dahi güzel bir olaymış.Nedir biliyor musun yamyamlık olayı.İnsanlık çok çoğalmış,rekabet lazım,birbirleriyle kavga etmeleri lazım,birbirlerinin etlerini yemeleri lazım,gelişmeleri lazım,savaşmaları lazım,bir motor lazım.İşte o motoru Allah onlara kabilelerin çatışması olarak veriyor,etleri de olmayınca da yiyorlarmış.Lezzetli güzel bir et,protein var beyni geliştiriyor.Yani insanın,maymundan sonra beynin en çok gelişmesinin sebebi protein zenginliğidir.Bunu tıp biliyor.Bu da yamyamlığın bir kerametidir.Bak,yanlış bile umumî sonsuz sistemde güzel oluyor.Ama Freud’un tespitleri doğruda olsa yanlıştır.Yerinde değil,ölçülü değil. Zaten Freud’u dinsiz yapan üç tane sebep var.Biri;Allah benimle niye ilgilenmiyor,onu hissetmemiş kalbinde materyalist ya.İkincisi;şer problemini anlamamış.Kâinatta niye kötülükler var.Üçüncüsü de teizm yaklaşımı.Bilim adamı teizme inanamaz.Bu avamî bir ilkelliktir.Ondan sonra dinlerdeki sevgi kavramı önde olduğu halde,hep korkuyu ön plana almış.Onun kafasında Tanrı hep korkulan bir şeydir,baba hep korkulan bir şeydir.Nadiren sevgi bekliyor.Halbuki dinde tersi.Baba genelde sevilir,nadiren korkulur.Allah cennette sevilir,nadiren korkulur.Korkuda lazım,diyalektik süreç lazım.Tek taraflı iş yürümez.Ona göre peki ne olmalı?İşte insanlık medenileşti diyor zorunlu olarak ve diğerlerinin alternatifi yok.Ona göre medeni bir dünyada bilimin hakim olacağı bir dünya gelecek,din,min hepsi kalkacak.Hulasa Freud’un en büyük eksikliği;çeşitliliğin kıymetini,mânâsını,kaliteliliğini,güzelliliğini görememiş.Tek noktada boğulmuş,tekdüze gitmiş.Kâinattaki sayısız mânâ olaylarını,nesnelerini görememiş.Metafiziğe inanamamış.Tekdüze bir varlık anlayışı var. Halbuki her şeyin bir zıddı olacağına göre maddenin zıddı da var,metafizik de var,ruh da var,mânâda var,bunu göremiyor.Mesela o dönemde Hegel diyalektizmi var.Yani her şeyin bir zıddı var.Tez,antitez,sentez bu Avrupa’da o kadar yaygın,herkes kabul ediyor.O onu atlamış.Diyemiyor maddenin bir antitezi de vardır,mânâda vardır,diye.Yani böyle basit hatalara düşebilmiş.Ki Hegel yani dindar değildi ama bütün görüşünü Avrupa’ya kabul ettirmiş bir feylesoftur.Hatta Marx’ı da doğuran Hegel felsefesidir.Hegel onu materyalize etti,tekdüze yaptı.Freud ayrı bir deccal,Marx ayrı bir deccal.O da Yahudi.Deccal Yahudilerden olacak diye Hz.Muhammed’in bir hadisi de var. Fireleri anlamıyor,niye fire var?Halbuki fire evrim sürecinin ufak bir kırıntısıdır.Yani bir yerde evrim varsa mutlaka orada firede olacak.Evrime inanıyor fireyi yanlış yorumluyor.Halbuki firede bir kavramdır,bir mânâdır.Telafi sistemini,pişmanlık duygusunu kompleks olarak ele alıyor.Halbuki dinimiz bize demiş ki;eğer bir suç işlediyseniz bu umumî bilince karşı,bu sevgi İlahına karşı,tövbe edin içiniz sevinçle dolsun.Korkmayın, üzülmeyin telafi sistemi var.O kalkıp fire sisteminin telafisini,kompleks olarak nitelendiriyor .İnsanlığın aşağılık bir kompleksidir,diyor.En kötüsü de, Hıristiyanlığa da bir yorum getirmiş.Hani Hz.İsa öldürüldü ya,Hz.İsa’da bir babaydı diyor.Yani anne,baba,evlat arasındaki kıskançlık dürtüsünün işte son versiyonu İsa’da öldürüldü,diyor. Ve onun uydurma bir tezi var.Eski insanların bir kısmı hadımlaştırılıyordu,diyor.Tarihi bir realite değil,bence kendisi söylüyor.Rahiplikte bu hadımlaştırılmanın bir devamıdır,diyor.Ona da bir uydurma getiriyor.Halbuki İsa son yemekte ekmek etimdir,kanım şaraptır dedi ya.Bak işte babanın eti yeniliyor,diyor.Halbuki İncil’in kastı şudur:Ekmek imandır,İsa’nın eti imandır.Çünkü İsa saf vahiydir.Şarapta onun aşkıdır,sevgisidir.Böyle güzel bir yorum varken,tamamıyla uydurma,hayali,yokluğa dayalı bir yoruma geçiyor.Ve Hıristiyanlıktaki rahiplik sistemi de birileri evlensin de biz bekar kalalım,değil.Tamamıyla sevgiden dolayı, insanlığın imdadına koşmak için bir feragattir.Öyle korkudan dolayı,cezalandırılmaktan dolayı,günah olduğundan dolayı değil,anlamamış. En büyük kompleks,aslî günahtır,diyor.Onu da anlamamış.Biz İncil’de elhamdülillah bütün bunları mükemmel şekilde izah etmişiz.Bir daha tekrara gerek yok.Bizim İncil üzere kitabımız yeter bu konuda.Hani aslî günah bütün insanlara kompleks getirmiş.Biz doğuştan günahkârız,çirkiniz.Evet Hıristiyanlar öyle anlıyorlar ama yanlış anlıyorlar.Aslî günahın doğruluğu şudur:İnsan din gelmeden önce eksiktir.İşte toteme tapıyor.Ev,bark yok,kanun yok,şu yok,bu yok,medeniyet yok,eksiktir.Aslî günah orada eksiklik demektir.Aslî günah değil,aslî eksiklik.Din ile İsa gelir,İsa kendini feda eder yani maddi bir medeniyet kurar.İsa’nın kendini feda etmesi odur.Onun anladığı gibi Tanrı’nın öldürülmesi değildir.Kendini feda eder,insanların o eksikliklerini,medeniyetsizliklerini,geri kalmışlığını kalkındırmaya çalışır,medeniyete,düzene sokar.Bunu da bilmemiş.Bak diyor,Hıristiyanlığın en büyük sapıklığından,komplekslerinden bir tanesi,her zaman kendini günahkar olarak bilmesidir.Gerçi Hıristiyanlık o yanlış inancı vaftizle gideriyor.Vaftiz olma demek,o aslî kusurun giderilmesidir.İlimle,imanla,duayla,ibadetle yani kilise onu becermiş.Kilise orada haksız değil.Ama eksiklik ile günahı da karıştırmış.Yani literatürü bilmiyor.Rahiplerin kesinlikle cinsellikten kaçması,cinselliği haram görmekten dolayı değil.Tamamıyla fedakârlık sistemidir,melekleşme sistemidir. Oğul kavramı,Freud’un saptığı konu yine odur. Hıristiyanlıkta baba-oğul var.Bu evrensel baba-oğul kıskançlığının devamının başka bir ifadesidir.Ya öyle değil. Hıristiyanlıkta ki baba-oğul kavramı,insan öyle bir zenginleşir,öyle bir manevileşir,öyle bir melekleşir ki;o sonsuz kâinattaki Allah diyebileceğimiz o bilincin makamına geliyor,sevgilisi oluyor.Onun oğlu olabilecek noktaya geliyor.Oğulluk odur,yoksa tarihteki oedipus kompleksinin baba-oğul arasındaki rekabetinin bir izdüşümü değil.Böyle yorumlamış gitmiş.Ama zaman zamanda Yahudi’dir zeki “Bu kitaplarımda galiba bazı zaaflar var.Ben farkındayım da elimden bu kadar geliyor.Biliyorum din yoktur” diyor. İşin en acıklı noktası da o asırda materyalizm çok ön planda olduğu için,Marx ve benzeri hareketler ve komünizm ve benzeri hareketlerden, kâinatta mânâ ve bilincin varlığı yok gibiydi.Yani nasıl bugün Türkiye’de işte serbest piyasa değeri geliyor,din devleti oluyor,dinsiz devlet oluyor,bir sürü kavram Türkiye’ye geliyor fakat Kemalizm tek değer kabul edildiği için hiçbir değer Türkiye’ye giremiyor.Çünkü tutulmuş bir değer var.İşgal edilmiş,kabul edilmiş bir değer var.Avrupa’da özellikle bilim çevrelerinde,özellikle Yahudiler çevrelerde varsa yoksa madde.Hatta iddia yapıyorlarmış,biz ispat ederiz ki insanın içinde ruh yoktur,hiçbir mânâ yoktur,sırf madde var,diye.O kadar katı materyalistler varmış.Freud’da o dönemin kurbanı olarak bu yanlışlara düşmüş. Ama bugün sibernetik keşfedildikten sonra,etkileşim sistemi keşfedildikten sonra anlaşıldı ki;kâinat sonsuz mânâlar,olaylar,etkileşimler manzumesidir.Madde onun sadece bir mürekkebidir.Yani kitap mürekkepten ibaret değil,kitap mânâdan ibarettir.Ve Jung’un da katkıları bu konuda çoktur.Allah ondan razı olsun.Ben dua ediyorum ona.Fakat o günkü Avrupa varsa yoksa kitap,mürekkepten ibarettir.Biz kimya olarak ispat ederiz ki, karbonun devamıdır bu mürekkep.Karbondan yapılmış bir maddedir,diye ispat edip işin içinden çıktıklarını sandılar.Kilisede perişandı.Çünkü çok sorunları vardı.Her şeye cevap veremiyorlardı.Gerçi dindar bazı papazlar onu susturmuş ama Jung tezini oturtuncaya kadar Freud hakimiyeti dünyada devam etti.Şimdi yeni yeni Amerika’da Jung kabul ediliyor,alternatif olarak.Ve Amerika anladı,hatta Amerika âdem yorumunu bilmediği halde-inşallah bir gün kitabımız onların eline geçer-cennet yorumunu, aslî günah yorumunu ondan sonra yasak ağaç yorumunu bilmediği için mecburiyetten dahi olsa evrim yoktur,yaradılış vardır diye müfredat koydular okullara.Adamlar bakıyor aile gidiyor,din gidiyor,her şey elden gidiyor.Hulasa Freud’un bütün amacı Tanrı’nın yokluğuna dayalıydı.Halbuki bütün kâinat Tanrı’nın varlığını ispat eden birer bilinç meşalesidir.Allah’tan daha büyük,Allah’ın ilminden,kudretinden,iradesinden-ki biz bunu bilinç ile ifade ediyoruz-daha büyük bir realite kâinatta yok ve her yerde bu gözükür. Ve Freud’un son çalışmasından bir önceki çalışması,bir yanılsamanın geleceği adlı eseridir.Yani din bir yanılsamadır.İşte otuz bin senedir insan kendini yanılttı,bu gelecekte kalkacak,bitecek.Bütün çalışmasının amacı budur.Dinin kaldırılmasıdır,açıkça söylüyor bunu.Ki dinin bu ctuzbin sene içinde sayısız milyarlarca veli,âlim,ruhî tecrübeler,olaylar,kerametler,harikalar,ahlâkî beğeniler,güzellikler,edebiyatlar doğurmasına rağmen yani dinin ürünü sayısızdır.Otuzbin sene içinde kütüphaneye döksen,İstanbul büyüklüğünde bir kütüphane gerekir.Böyle bir realiteyi yanılsama olarak kabul eden bir insanın aklından şüphe etmek lazım.Yani dinin hiçbir yanılsama tarafı yok.Sadece yanlış anlaşılmaları vardır.Yanlış anlaşılmalarını yanılsama deseydi belki biz biraz ona hak verirdik.Fakat o dini komple yanılsama olarak kabul ediyor.Ve mutlaka kalkacaktır,gelecekte hakim din olmayacaktır,diyor.Buna ? rahip psikiyatri cevap vermiş.Freud bir yanılsamanın geleceği yazınca kitabını, rahip psikiyatri de bir geleceğin yanılması,demiş.Yani Freud’a göre bilim hakim olacak ya, rahip psikiyatri de diyor ki;asıl bilim hakim olduğu zaman bir yanılsamadır.Çünkü dinden,kutsal değerlerden yoksun bir bilim,senin realite kabul ettiğin medeniyeti,düzeni de yıkacak,sırf bir anarşizm olacak,kaos olacak, insanlık bitecek,kıyamet kopacak,diye Freud’a cevap veriyor.Yani o bir yanılsamanın geleceği diye bir kitap yazıyor,ona cevapta bir geleceğin yanılsaması verilmiş. Seksen yaşında daha durmamış,kalkmış tek Tanrıcılık Musa ile geldi,Musa’da uyduruk bir dinden alınmadır,tek Tanrıcılık diye bir şey yok,demiş.Halbuki ? gibi bir profesör ve benzeri ekipler ? ekibi,bütün dünya kabilelerinde en ilkelinden en gelişmişine kadar bir Tanrı inancı,bir sonsuz Kadir-i mutlak inancı var olduğunu ispat ettiler,belgelediler,yayınladılar.Bu çok önemli.Seksen yaşında kalkıyor tek Tanrıcılık Musa ile başladı.O da Mısır’dan aldı.Halbuki önce İbrahim var,Nuh var.Onları da bir kenara bırakalım,hadi tarihi şahsiyetler değildir,diyelim onun dediği gibi,onun iddia ettiği gibi.Ama o kadar ilkel kabilelere,Kızılderililere bu Tanrı inancı nasıl geldi?Musa onlara gitti değil ya.Musa Orta Asya’ya gitmedi ya.Musa ? ? gitmedi ya.Orada da var tek Tanrı inancı.Bilakis tek Tanrıcılık kâinattaki umumî bilincin bir meyvesidir.Birlik esastır,düzen esastır,medeniyet esastır.Bilim sentetik bir araçtır,yardımcıdır dine.Yoksa dinin yerini tutamayacaktır.Eğer müstakil kalırsa insanlığı kanser yapacaktır.Zaten Freud’un ölümü de neden biliyor musun?Çene kanserinden.Çenesi düşük.Çok boş konuştu ya.Çene kanserinden seksen yaşında ölüyor. Gelişme sistemini anlayamamış.Yani her yeri anlasa bu kadar yanlış yapmazdı.Kâinatın diyalektik bir süreç içinde çatıştığını,çatışmadan evrim ve gelişme olduğunu,gelişmeden tekamül ve sonsuzluğa doğru bir yol alındığını anlamadı.Varlığın kıymetini,bir nimet olduğunu anlamadı,şükürsüzdü.Daima memnunsuzdu.O dini şöyle benzetiyor:“Ben çocuklarıma hikaye anlatırım.Çocuklar hikayeyi reel olarak anlarlar ve çok zevk alırlar.Ve bana sorarlar.Baba bu hikayenin aslı var mıdır?Yok diyorum,uyduruk bir hikayedir.O zaman aldıkları zevki bırakırlar ve hayal kırıklığına uğrarlar.Dinde böyle bir şeydir,bir hikayedir.Biz insanlara anlattıkça insanlar reel sandılar.Halbuki karşılığı yok.”Ama Cenab-ı Hakka binlerce şükrediyorum ki;gerek Kur’ân üzerine,gerek Tevrat üzerine,gerek İncil üzerine yazdığımız kitaplar özellikle evrimle ilgili kitabımız,âdemle ilgili kitabımız dinin,bir hikaye olmadığını,bir masal olmadığını özellikle âdem meselesi,cennet meselesi,yasak ağaç meselesi büyük büyük bir hakikat olduğunu hem sosyolojik açıdan, hem arketip açısından, hem metafizik açıdan, hem biyolojik açıdan biz bunu ispat etmişiz,sistemimizi kurmuşuz,anlatmışız. O dönemde maalesef Freud’u cevaplayabilecek bir papaz yoktu.Âdem hâlen anlaşılabilmiş değil insanlık dünyasında ve bilim adamlarını dinsizliğe götüren en büyük sebepte dinin;diğer anlattıkları değil,özellikle başlangıçtaki âdem meselesi.Tanrı meselesi açılıyor,âhiret meselesi açılıyor,melek meselesi açılıyor,şu âdem,insanlık sistematiği,evrim sistemi,gelişim,arketip,metafizik,yasak ağaç meselesi anlaşılmadığı zaman -ve buna benzer belki 300 tane mesele var,biz bunları yorumlayabildik-bilim adamları otomatikman suçsuz oluyor,suçlu da dindarlar oluyor.Bu meseleyi,bizim yaymamız lazım.Ve benim oğlum diyor:Baba,bir devlette mafya babası dindarsa hapiste,üniversitedeki profesörü de dinsiz ise burada bir çarpıklık var. Yani bütün meseleyi Freud’a atmayalım,dinsizlere atmayalım.Dindarlarında suçu var.Yeteri kadar izah getiremiyorlar.İmtihanımızı gereği gibi veremedik.Kâinatta en büyük realite imtihandır ve Müslümanlar bu imtihanı kaybetti.Daha hakikat var mı ortaya çıksın.Halbuki Müslümanlar önce bu realiteyi kazanabilmeliydiler ve diğer insanlara götürmeliydiler. Kâinattaki en büyük hakikat gelişmedir.Yarı imtihandır,yarı sınavdır.Ve bunu kaybeden dindarlar.İşte acı durum budur.Ve din olmadan varlığın kıymeti,lezzeti anlaşılmaz.Şükür olmadan imanda olmuyor.Çünkü insan varlığı tadacak.Kalbiyle ,ruhuyla,bütün organlarıyla memnuniyet duyacak,mutluluk duyacak.Sonra iman gelir.Mutsuz insanın imanı da olmuyor problem buralarda. İşte o materyalist insanlarında en büyük handikabı ruhu göremiyoruz,demeleri.Ruh bir mânâdır,soyut bir bilinçtir,bir yazılımdır,tabi görünmez.Zaten ruh görünür bir şey olsa,o da madde olacak.O zaman yine somut olacak,kıymetsiz olacak.Sınırsız olmayacak,ebedi olmayacak.Burada da bir çelişkiye düşüyor bilim adamları.Ben şöyle özetliyorum:Ruh görünmez ama mânâ gözükür.Bak kâinatta güzellik var,bak rızk var,bak kızmak var,bak rahmet var,bak şefkat var,bak süt var,bak muz var.Daha say da say.Sayısız nimetler,mânâlar,kavramlar var.Ruh nedir?Bu mânâların biraz daha yoğun bir yazılım şeklidir ya.Niye görünmüyor?Gaybi olduğu için.Başka bir boyuta ait olduğu için.İlim olduğu için.Soyut değerler gözükmez.Madem somuta inanıyoruz,soyuta da inanacağız.Hayatta iki kere iki dört formülünü kabul ediyorsak,iki kere iki formülünün bütün kâinatta dört ettiğini niye kabul etmeyelim.Başka kâinat yok ki,bir tane kâinat var. Ve son olarak şunu diyeyim;biz yani bizim gibi düşünen işte kırk-elli arkadaşımız var.Paramız yok,pulumuz yok.İlkel kabilelere gidip araştırma yapacak imkânımız yok.Laboratuar,yeni icatlar,keşifler yapacak paramız yok.Fakat Cenab-ı Hakkın büyük nimeti elimizde var.Bütün bunları biz ehline bıraktık,araştırmalar,laboratuar incelemeleri,keşifler,düşünceler…Dünya da birmilyona yakın ilmî kitap var.Yani belki yüzmilyona yakın kitap var da,ilmî dediğim,yani okunabilir ciddi kitap var.Bu kitapları da üniversite çevreleri,akademisyenlerine bırakıyorum.Benim araştırma yapacak imkânımda yok.Fakat elimiz de vahiy ürünü dediğimiz bütün kâinattan süzülmüş,peygamberlerin kalbine gelmiş,Tevrat,İncil,Kur’ân ve hatta ? yani Zerdüşt’e gelen,hatta Buda’ya gelen ve diğer peygamberlere de gelen –ben bunların vahiy olduğunu kabul ediyorum- vahiy malzemeleri var.Bunlar hazır bir malzeme.Ben bunların deşifresini yaptım,yorumunu yaptım,istiaresini,tefsirini,başını,sonunu,her tarafını bir bütünlük içinde yorumladık.Kelimelerine kadar,cümlelerine kadar,numaralarına kadar mucize olduğunu gördük ve sonsuz bir varlığı kazandık diye inanıyorum. Yahudilerin yüzde doksanı ateisttir.Çünkü Tevrat anlaşılmıyor.En büyük imtihanları da kapalı bir kitap.? Önceki mitolojik bilgi ,çözemiyorlar.Bin sene yaşamış insanlar yok.Orada bir dönem ömrü olduğunu anlamıyorlar.Tevrat’ta çok metaforlar var,çok gelecekle ilgili bilgiler var.Anlaşılmayan bir kitapla,kafir de olunur.İmtihan büyüktür,nimet büyüktür,varlık kıymetlidir.Biz yine başka kaynağımız yok,başka sığınağımız yok,o kutsal kitaplara döneceğiz.İyi niyetle bilim çerçevesi içinde,edebiyat çerçevesi içinde onları anlamaya gayret göstereceğiz,yaşamaya gayret göstereceğiz. İnsanlığın dini yanlış kullanması dinsizlik getirecek.Bunu önlememiz lazım.Dinsizlik demek;insanlığın yokluğu demektir,anarşizm demektir.Ama ben şahsen dindarların yanlış uygulamalarına izin veremem.Bırakın yapsınlar,diyemem.Bugün -isim vermeyeyim-bütün Türkiye’yi etkileyen bir âlimimiz var. Allah hakkında bir makale yazmış.Acaba yanlış bir kelime kullandım mı diye oturup üç gün ağlamış.Al sana bir nevrotik.İşte Freud haklı.Ya varsın yanlış olsun,günah değil.Sen Allah hakkında yaz,düşün,araştır,tez,antitez,araştırma,geliştirme ne kadar dünyada bilgi varsa topla.Allah bilinsin,varlık bilinsin,aydınlık ortaya çıksın.Biz korkmamalıyız,takıntı yapmamamız lazım.Namazı birleştirmek caiz midir?Yok,vaktinde kılmadım da acaba cehenneme gider miyim?Rüyasında her gece Hz.İsa’yı,Musa’yı gören bir dostum var.Acaba ben cehenneme gidecek miyim?diyor.Oğlum sen cennete gitmezsen başka kim gidecek.Böyle takıntılar yapıyorlar.İşte Freud gibi materyalistleri haklı çıkartıyorlar.İlk önce biz, kendimizden başlamalıyız.Herkes önce evinin önünü temizlemeli. Din sonsuzluktur,mânâdır,bütünlüktür,saadettir,memnuniyettir.Eğer bunun dışında bir din varsa,ben o dini kabul etmiyorum.Cenab-ı Hak bizi korusun.Özellikle takıntı ve saplantılardan ve dini yanlış anlamaktan…. BAHAEDDİN SAĞLAM
  12. enkas

    FREUD'A CEVAPLAR

    FREUD VE DİN Bismillahirrahmanirrahim Şimdiye kadar kırka yakın temel konuda sohbetler yaptık .Ve bin kişiye yakın insan dinledi.Hem memnun kaldılar,başarılı buldular.Fakat bir noktada bizim açığımız,gediğimiz vardı ki;bugün bu gediği kapatmaya çalışacağız.Bizim o sohbetler gerek Marx’ın,gerek Freud’un,gerek batı materyalist dünyasının bütün eleştirilerine cevap oluşturabilecek altyapı bilgiler veriyordu.Fakat psikanaliz ve psikiyatri açısından Freud’la ilgili çok ciddi bir kitap buldum.Gerçekten yazarı Prof. Ali Köse’yi tebrik ederim.Bu kitabın eksiklerini tamamlamak üzere o ağabeyimize bir yardım olsun diye bazı notları ele alacağız ve açığımızı kapatmaya çalışacağız.Rahatça,sohbet üslûbu içinde anlatmaya çalışacağım.Bugün konumuz Freud ve psikanaliz. Ve onun tespit ettiği nevrotik sinirsel hastalıkların gerekçelerini takip edeceğiz, araştıracağız.Ve ne kadar doğrudur ne kadar yanlıştır,yüzde kaç doğrudur,yüzde kaç yanlıştır onları görmeye çalışacağız. Şimdi meselenin aslı hemen hemen Freud’la ilgili yazılmış bütün kitaplarda,önce “Freud niye böyle bir yola girdi?” diye bir açıklama bulunur.Freud’la ilgili yazılmış bütün kitaplar,önce Freud’un kişiliğinden bahsediyorlar.Neden bu kişilik?Gerçekten kızıyordum.Yani bir bilim adamının kişiliğinden neden bahsedilir?Adamın fikrine bakılır.Fikri nedir,zikri nedir? o cevaplandırılır.Fakat şimdi düşünüyorum ki;onun kişiliğini bilmekte de fayda var.Çünkü Freud insanlık tarihinin materyalizm sıtmasına düştüğü en sıcak dönemde dünyaya gelmiş.19. asır ve 20. asrın başları.Yetmemiş sefil bir hayat yaşamış,fakir bir aile çocuğu.Birkaç kere göç etmek zorunda kalmış.Babasının ekonomik yetersizliği onun kafasına tak etmiş.Babasını da beğenmiyor.Zaten onun bütün psikanaliz ve nevrotik izahları hep baba figürü üzerine,Tanrı figürü üzerinedir.Onun için önce onu bilmekte fayda var.Zeki bir insan.Yahudiler zaten genelde hepsi zeki.Buda halis muhlis bir Yahudi çocuğu.Ama insanlığın en sıcak materyalizm döneminde dünyaya geldiği ve tıp gibi tamamıyla materyallere dayanan bir ilme kendini adadığı için,mesela;bir hukuk değil,tarih değil başka alanlara girmemiş tıbba kendini vermiş.Birde babasına karşı sıkıntısı,yetersizlik duygusu hissettiği için ve o dönemde Avrupa’da Yahudiler lanetli bir millet muamelesi gördüğü için,hatta çoğu katliamlara maruz kaldığı için,kendiside Avusturya’dan en sonunda Londra’ya kaçmak zorunda kalmış,nazi katliamından kurtulmak için.Bu ve buna benzer yüzlerce sebep,Freud’da insanlığın kabul ettiği bütün değerlere karşı bir kin,bir soğukluk,bir *********lik duygusu hissettiriyor.Bunlardan kurtulmak için,bilim adamıdır zekidir,öyle basit bir; “ya işte ben ezildim,çözüldüm.”bu kadar basitçe yenilmiyor,yenilgiyi kabul etmiyor.Bu sefer kalkmış,başta Tanrı kavramı üzerine,hastalıkların,bin bir çeşit nevrotik hastalıkların izahı olarak,işte cinsellik problemine ve benzeri yüzlerce konuya izah getirmeye çalışmış.Kendini insanlığın kutsal değerlerinden sıyırmak istemiş.Ve bir açıdan Yahudilerde dünyada eziliyor ya; “Yahudileri ezen bu inanç sistemidir,bu kutsal değerlerdir.En iyisi Yahudilerin kurtuluşu için,dinsizliktir.”diye bir tezi de var.Hatta bu tez Yahudilerin genelinde de var.Hatta Amerika Yahudilerin de bile dindar oldukları halde;“Dinsizliği tercih edelimde Yahudiler gelişsin.”demişler.Atom bombasını Amerika’dan Rusya’ya satan Yahudilerdir.Rusya da dinsizlik güçleniyor ya;dinsizlik güçlenirse Yahudiler kurtulur tezi çok yaygınmış o dönemde. İşte Freud böyle bir dönemde,uzun zaman çok ince araştırmalar yapmış,hakkını yememek lazım.Yani beyin konusunu hemen hemen ilk keşfedenlerden biridir.Ondan önce keşfeden bazı âlimler var ama ciddi bir şekilde,üst beyin, alt beyin,bilinç ve bilinçaltı, id,ego ve süper ego olarak Freud keşfetmiş.Yani id;beynin alt katmanları,ego;üst beyin,birde süper ego var;toplum tarafından kabul edilmiş önyargıların seni kontrol etmesi.Bu kavramları güzel tespit etmiş.Yanlışlığı burada genelleme yapması.Yani bir doğruyu bulmuş kâinattaki her şey o doğruya uğruyor.Onunla ölçmeye çalışıyor.Elinde kırık dökük bir metre var,bütün kâinatı o metreyle ölçüyor.Dolayısıyla sistem sıkıntılı bir şekil alıyor.Ayrıca tezi yokluğa dayalı.Din diye bir şey yok,Allah diye bir şey yok,âhiret diye bir şey yok,Musa diye bir şey yok,İsa diye bir şey yok,Tevrat diye bir şey yok,İncil diye bir şey yok;hepsi yanılsamalardır,yanılgılardır,tarihi kuruntulardır.Bu ciddi bir sakatlıktır.Yani bir tez negatif olmamalı,pozitif olmalı,bir şeyleri ispat etmeli.Yani bir şeylerin yokluğunu ispat etmeye değil;varolan bir şeyleri ispat etmeli. Onun temel tezi, ilk ilmî çalışmaları nevrozlarla ilgilidir.Kendisi psikiyatri doktorudur.Ve Avrupa’da,o dönemde psikiyatriden çok para kazanmış,çok meşhur olmuş.Bizim Ayhan Songar’ın nasıl yüzlerce binlerce hastası vardı, onunda Avrupa’da öyleydi.Birçok hastası vardı,çok para kazandı.Bu nevroz hastalarını,sinirsel hastalıkların hepsini dinle izah etmeye çalışıyor.Hastalıkların en baştaki suçlusu din.Din inancı,yasaklar,tabular vb. noktalarda söylüyor.Ona göre nevroz,yani sinirsel hasta olan herkes kötüdür.Sürekli onlarla içli dışlı ya.Fakat buna mukabil Jung’da bir ara onun talebesi olmuş.Gerçi Jung onu geçti.Onun tespitlerinin belki bin katı daha ileri götürdü.Doğru bir şekilde eksik olarak değil. Jung bir kitabında;prof. Ali Köse naklediyor:Nevrozlar hepten kötü değil.Hafif sağlığı bozuk insan,kötü insan değildir.Önemli olan hepten dengesini kaybeden,şizofren olan,dağılan,yere yıkılan insan kötüdür.Yani hafif hastalıklar ufak dertler gibidir.Dert insanı geliştirir.Bak ilk itirazı bu konuda Jung ona yapıyor.Dertsiz insan olmaz.Neden olmaz?İnsan düşünen bir yaratıktır.Düşünce demek;her düşünce dert demek.Hatta Farsça’da düşüncenin ismi endişedir.Endişe,dert demek.Sen düşünüyorsan bir derdin var.Düşünmüyorsan,derdin yoksa insan değilsin,otsun,hayvansın.Sıfır nevroz olmaz, herkesin birer nevrotik durumu ve hastalığı vardır.Önemli olan dengeyi kaybetmemek,köprüden düşmemek.Dertler,sorunlar,sıkıntılar ve diyalektik süreç;insan beyninin gelişimine büyük katkısı olur.Yani Freud’u Freud yapanda yine nevrotik şeylerdir.En basitinden kendisini örnek alalım.Eğer Yahudiliğin sıkıntıları,fakirliğin sıkıntıları,tıp okumasının sıkıntıları,Avrupa’daki sıkıntıları yaşamamış olsaydı,Freud diye biriside ortaya çıkmayacaktı.Yani dert her zaman kötü değil.Bak;en tipik örneği kendisini verebiliriz.Çünkü çok mânâlar hastalıklara bağlı,düşüncelere bağlı oluşuyor.Zaten kâinatın birinci yaradılış gayesi mânâlar elde edebilmektir.Freud bunu görmüyor.En büyük eksikliği de budur. Materyalizm o zaman hakimdir,şöyle bir yasa var,slogan var.Her şey maddeyle izah edilir.Her şey maddeyle izah edilir tezi herkesin beynini kuşattığı için,hiç kimse olaylar, hastalıklar,sorunlar,savaşlar arasındaki mânâları,bağlantıları,değerleri göremiyor,yorumlayamıyor.Ve insanlık o dönem de büyük bir darbe yedi,birinci ve ikinci dünya savaşında.O savaşların birinci sebebi ilahi bir tokattır.İnsanlık gerçekten yoldan çıktı.Mesela ikinci dünya savaşından sonra kutsal değerlere dönüş,Hıristiyanlığa dönüş oldu.Anlaşılmasa dahi,yorumunu bilmesek dahi kutsal değerlerimizi korumak zorundayız demişler.Birliği,beraberliği,aileyi korumamız lazım diye insanlık kendi hatasının farkına vardı. Freud’un en çok uğraştığı ikinci şey takıntılar,obsesyonlardır.Ve haklı olarak gerek Hıristiyanlıkta,gerek Müslümanlıkta bilinçli bir dindar olmadığı zaman din,obsesyon hale geliyor.Gerçi insan sırf dinden dolayı obsesif olmaz,takıntılı olmaz.Yani eşinden dolayı da olur,işinden dolayı da olur,evinden dolayı da,arabasından dolayı da olur.Ama genelleme yaparsak yanlış anlaşılmış dini bir pratikler,dini inançlar en çok obsesyonlara,takıntılara,vesveselere sebep olur diyebiliriz.Orada biraz haklı Freud.Ama sırf dine yüklediği için yanlış.Yani hayatın diğer figürlerinden kaynaklanan obsesyonları değerlendiremiyor,bütün suçu dine yüklüyor.Din burada sorumlumudur?Hayır.Bütün İslam alimleri ve ciddi Yahudi alimleri ve Hıristiyan papazları obsesyonun ve takıntının kötü bir şey olduğu söylüyor.Bunun bizim literatürde karşılığı vesvesedir.Vesvese şeytandandır demişler.Yani hiçbir ciddi din adamı çıkıp da;vesvese güzel bir şeydir,takıntı güzel bir şeydir dememiş.Dinin bir kısmı böyledir.Onu Jung’da,başka Avrupalı psikologlar da farkına varmışlar.Bir şeyin bir kısmı kötüyse,bütünü kötü demek değildir.Ama maalesef bugün Türkiye’deki tarikatlar,ibadetler,mescitler,camiiler obsesif takıntıların kaynağı olmuş.Çünkü anlamı bilinmiyor.Hür iradeyle kimse gitmiyor.Herkes kendini cezalandıran,cehenneme atan zorba bir Tanrı inancıyla ibadet ediyor.Bu yanlış.İslam önce sevgi-i ilahidir.Hata bu konuda üstad Bediüzzaman bir risale yazmış.Vesvese risalesi. “Vesveseyle yapacağın ibadeti,yapmasan daha iyidir.Yanlışı doğrusundan daha iyidir.Yeter ki sen o hastalıktan kurtul.Vesvese şeytandandır” diyor.Dinin böyle bir günahı olmamalı diyor.Din hür iradeyle,seçimle olmalı.Eğer bir din hür iradeyle,seçimle olmuyorsa o din,din değildir zaten,robotluktur.Onun sevabı da yok,cezası da yok.Sırf hamallıktır o.Ve ben bazı ehli tasavvuf ağabeyleri gördüm.Öyle çok şekilcilik,uzun uzadıya tesbihatlar yapmıyorlar.Aman korku,aman cehenneme gider miyim? takıntılarını da boş verin diyorlar.Önemli olan özünüzün arınmasıdır.Yani ciddi tasavvuf akımları,peygamber yolu,sahabe yolu tamamıyla üç kelimeyle özetlenebilir.Din bir arınmadır,takıntı değil.Özün arınmasıdır.Bir sevgidir,bir aşktır.Korku değil,cehennem değil.Dinin amacı cehenneme sokmak değil,dinin amacı cennete götürmektir.Ama maalesef her şeyin zıddı olduğu gibi dinin bu menfi boyutu da var.Ve haklı olarak özellikle Avrupa’da kilisenin o yanlış uygulamalarından yola çıkarak ve Yahudilerinde o zor şeriatında -o da ayrı bir detaylar,o detaylar hepsi dini değil- ve onların 12 ciltlik fıkıh kitabında çok detaylar var,onlar takıntı yapıyor. Birde Freud ritüellerde yanlış yapıyor.İbadetlerin hepsi insanlığın tipik kolektif nevrozları,saplantıları olduğunu söylüyor.Halbuki ortak noktalarda bulmuş haklı olarak.Ama bir şeyin ortak noktası olması;demir ve altın ikisi de metaldir.Bu demek değildir ki altın demirdir.Şimdi o,beş-altı tane ortak nokta bulur,hepsi hatırımda değil.Bir tanesi şudur:Obsesif noktayı yaptığın zaman sen diğer bütün sorunlarını unutuyorsun.İbadete de yöneldiğin zaman diğer bütün işlerini unutuyorsun.Burada bir itirazım var.Aslında ibadete başladığın zaman bütün sorunları unutmak gerekli değil.1-Hz.Ömer nice büyük sorunları namazda hallettim diyor.2-Tesbihatta da Bediüzzaman; benim hatırıma risale geldi diyor.Ayrıca eğer bir insan işçiyse,24 saat çalışmak zorundaysa,günde iki-üç sefer veya beş sefer o gerginliği atması lazım.Yani o gerginliği unutmakla illa o ritüelin obsesyon olduğunu göstermez.Arada ortak bir nokta olabilir.Çünkü ibadet seni sonsuzluğa götürür,mânâya götürür,aşka götürür. Ve bir daha hatırlatayım;bizde Tanrı inancı korku Tanrısı değil,önce sevgi Tanrısıdır.Rahmeti gazabından çok çok fazladır bizim inancımızda.Ama obsesyon dar bir noktada seni boğuyor.Arada bu farkı görememiş,o kadar zeki olmasına rağmen.Çünkü işin içinde değil,yaşamıyor.Çok darbede yemiş.Hatta söylemiş “Tanrı varsa,ya ben seksen yaşıma geldim.Niye bana bir iyilik yapmadı.”Kalkmış ubudiyete ters bir davranışta bulunmuş.Allah’ı denemeye çalışmış.Halbuki İsa İncil’de diyor: “Dinin birinci emri, Rab imtihan edilmez.”Ediliyorsa Tanrı olamaz zaten.O çok önemli.Geçen oğlum Ali’de; “Baba,Allah bana hiç yardım etmiyor.Ben Allah’a küstüm.”diyor.Neden?Kalkmış Allah’ı imtihan ediyor.Bakalım Allah bana yardım edecek mi etmeyecek mi şartına girmiş.O şart başlı başına büyük bir günah olduğu için zaten Allah yardım etmez.Şeytani bir iştir.Allah imtihan edilmez.Ve Freud’u bu yola iten en büyük handikap odur.Dindar talebeleri ile böyle mektuplaşmaları var. “Ya varsa,dediğiniz gibiyse,tecrübe etmişseniz niye bana da yardım etmiyor.”demiş.Teslim olmamış.Halbuki din önce bir sisteme entegrasyondur.Yani teslimiyettir. Evet ibadetler sonsuzluk ise;obsesyon,takıntılar dar noktada boğulmaktır.Hiçte bir değiller.Bunlar hakkında aslında birer kitap yazılması lazım.Yani bugün diyanet,ilahiyatlar;ibadetler gerçekten nevroz mudur,değil midir? Diye bu konuda bir cilt kitap yazmalılar.Yani beni aşan bir problem.Ben sadece başlıklarını söylüyorum.Vesvesenin ne kadar kötü olduğunu,bunu millete anlatmamız lazım.Vesvese hiçbir yerde geçerli değil.Şoförsen kaza yaparsın,namaz kılıyorsan namazın batıl olur,ticaretteysen iflas edersin;yanlış karar verirsin.Yani vesvese tamamıyla medyatik ve şeytani bir şeydir.Dinde hiç yeri yoktur.Din hiç vesveseye yer vermez.Ama maalesef o kalkmış vesveseyle,obsesyonları bir görmüş.Bizim bazı tanıdık dostlarımızda var.Banyoya giriyorlar bir saat çıkmıyorlar.Yıkandım mı,yıkanmadım mı,ıslandı mı,ıslanmadı mı?Bunlar yanlış,dini hiçbir değeri yok.Tamamıyla hastalıktır.Ama din yağ gibidir.Kötüye de,iyiye de kullanılabilir.O imtihan gereğidir,biz ona karışamayız. Amerika’da Jung’un bir talebesi Johnson var.Onunda bir talebesi depresif bir insan.Ama kendini kurtarmış.İsmini unuttum şimdi.Timaşta kitabı çıktı,depresyondan nasıl çıkılır? diye.Orada yine Jung’a dayalı olarak 4-5 şey tespit ediyor.İnsan hastalıklara,nevrozlara,takıntılara,vesveselere düşmemek için,bu şeytani boyuta düşmemek için dört şeye ihtiyacı var.Bilgi,eş,aş,birde sağlık.Şimdi bilgin yoksa etrafı karanlık görürsün,yorumlayamaz,izah edemez,derdini bilemez,kendini tanıyamaz,eşini tanıyamazsın.Al sana bir hastalık kaynağı.Hem de büyük bir çukur.İkincisi eşin yoksa;insan iki tane makineden ibarettir.Onu Freud güzel tespit etmiş.Birincisi kişisel devamlılık.Bütün İslam mutasavvıfları da böyle görüyor.Beka-yi şahsi ve beka-yi nevi.Yemek,yemek insan kendi bedenini devam ettirir.Birde cinsellik belli bir düzen içinde.Tarih boyunca düzen içinde gitmiş zaten cinsellik.O da nesli devam ettirir.Bu iki konuda da darbe yemezse,eş ve aş konusunda,birde hani enfeksiyon,sağlık problemi yoksa bu insan hasta olmaz. Şimdi bak;halbuki din kadar insanı aydınlatan hiçbir sistem yok.Hatta insanı o kadar motive ediyor ki din,bazen eşe ve aşa da ihtiyaç bıraktırtmıyor.Yani uzatabilir o ihtiyaçları.Sağlık zaten o tıbbi bir şeydir,her zaman gereklidir.En birinci problem aydınlanmadır,bilgidir.Oradan darbe yemediysek,diğerlerinde de insan gayret ederse hasta olmaz.Ama Freud sadece eşi ele alıyor.Bak o kadar zeki,o kadar kitap okumuş,bütün Avrupa’yı yutmuş bu dört kaynaktan sadece eş.Eşin kötüyse,cinsel pozisyonların kötüyse,cinsel takıntıların varsa,işte babayı rakip görüyorsan,annene aşıksan,kızına aşıksan,ensest ilişkiler takıntısı olur,şu olur,bu olur.Hep kendini bu alana vermiş.O da karmakarışık etmiş işi;yanlış gitmiş.Diğer üç şeyi nazara almamış. Bir daha hatırlatayım.Yani dinlerde,Yahudilikte dahi ki;o Yahudiler o zaman ilkeldi.Onlar için kahhar,celalli,haşmetli bir Tanrı inancı lazımdı.Ki;Tevrat’ta gene de öyledir.Yinede ben bütün Tevrat’ı ezberledim,sevgi boyutu,sahip çıkma boyutu,kanuna,milletine,devlete,dinine sahip çıkma boyutu gazabından fazladır.Zaten İncil ve Kur’ân bu konuda tartışma götürmez.Önce sevgi.Sen sevdiğin zaman zaten aydınlanmada biraz geliyor,bilgide geliyor,aşk problemi de,eş problemi de çözülüyor.İşine de severek çalışırsın,parada kazanırsın,aç kalmazsın,beynin gıdasız kalmaz.Dolayısıyla o nevrozlar,takıntılar,obsesyonlar,hastalıklar azalır.Allah’ın en büyük ilacı aşktır.Hatta ben bir şiir yazmıştım;aşk şizofreniye bile iyi gelir diye.Bu konuda film bile oynattılar.Şizofren bir kahraman aşk yüzünden iyileşiyor. Biz evrime inanırız.Âdemle ilgili,cennetle ilgili,gaybla ilgili bütün literatürün sosyolojik,arketip,metafizik boyutunun izahlarını yaptığımız için bir daha o konulara girmeyeceğiz.Ama biyolojik olarak evrim vardır.Freud’un tezinde de şu var.Bu meseleyi de çok kafasına takmış.İlk dönemlerde cinsel ilişkiler nasıldı?Mesela maymunlarda,aslanlarda haram var.Yani bir aslan üç tane eş alır,diğer erkekleri mahrum bırakır.Tabiatta şöyle bir güdü var:En kalitelisi dölleme yapması lazım.Döllemeyi beceren ilk güçlü kişide en kaliteli sayılır.Dolayısıyla neslin kalitesi için Cenab-ı Hak öyle bir dürtü vermiş.Hatta işte ensest olaylarında bu ön yormuş.İnsanlığın bu ilk haram dönemlerinde.Mesela baba var,haramı var.Oğullar başka bir klandan eş almak zorundadırlar.Dolayısıyla daha ilk adımlarda ensest ilişkiler yok.Bazı hayvanlarda,hatta bazı bitkilerde de yok.Mesela o ağaçtan bu ağaca döllenme,bu ağaçtan o ağaca döllenme olur.Bazı ağaçlarda kendi içinde döllenir ensest ilişkisi gibi,fakat üst dal alt dal farkı gene gözetilir.Alt dalı üst dal döllendirir,üst dalı alt dal döllendirir.Yine bir ayırım var.Yani tabiatta bu bilinç var,ensest ilişki olmaması için.Çünkü ensest ilişki nesli güdük yapar,geliştirmez.Dışardan gelen evlilikler,ilişkiler nesli geliştirir.Ve tabiatta o bilinç yoğundur.Daima neslin gelişmesini sağlamak.Fakat her şeyin bir statüsü vardır.Mesela tarihte solucanlar kendi bedeninde ensest döllenme yapıyor. Bazı ilkel primitif cinslere veya tam düzene girememiş bazı vahşi kabilelerde ensest olaylarına rast gelmiş,bunu genelleme yapıyor.Her çocuk doğar doğmaz annesine aşıktır.Halbuki bütün insanlık zaten bunu biliyor.Yani hiç kimse annesine cinsel açıdan aşık değil.Çocuk annesine aşıktır ama şefkatine aşıktır,çevresine aşıktır,sütüne aşıktır.Yani orada cinsellik pozisyonu yok.Zaten çocuk da cinsellik kaka yapmak,işemek,yemek yemektir.Tam üç yaşına kadar o cinsel motifler gelişmiyor.Orada yanılmış.Bak dedik ya,bir tane haklılığı yakalamış yüzde yüz haklı yapmış.Ondan sonra oedipus kompleksi vardır.Yunan mitolojisinden alıyor.Her erkek çocuk annesine aşıkmış,her kız babasına aşıkmış.Kız babasını annesinden kıskanırmış.Oğulda annesini babasından kıskanırmış.Böyle bir genelleme yapıyor.O büyük bir yanlıştır.Ve burada birinci amacı,dinin;aile kutsaldır,ensest ilişkiler yoktur,herkes dışardan evlenmeli ilkesini ve kutsal değerleri yıpratmaktır.Çünkü darbe yemiş dinden,kutsal değerlerden.Ve onun bilinci,bütün çalışmalarında,5-6 kitap yazmış,hepsinin ortak noktası Tanrı yoktur,kutsal değerler yoktur ve onları bulmaya çalışıyor.Bilimsel bir araştırma yapmıyor.Darwin öyle değil.Darwin bilimsel bir araştırma olarak gitti evrimi tespit etti.O şeydi ? yani bilimlerce bir yorum getirmeye çalışmıyordu.Ama bu yorumda getiriyor.Hatta fazla fazla.Habbeyi kubbe yapıyor.Bir tanecik yanlışı buluyor bütün insanlığa teşmil ediyor. Ve ona göre kız babasına aşık olduğu için,erkekte annesine aşık olduğu için ve bunu da çözemediği için,beceremediği için ömür boyu nevrotik olur,hastalıklı olur.Yani hiç mi sağlıklı insan yok?Mesela bunu muhakeme edememiş.Ona göre herkes bu konuda hastadır.Kendisi çünkü o konuda takıntısı var.Daha öncede dediğim gibi tâ ilk dönemlerde,bitkilerde,bazı hayvanlarda bile ensest ilişkilerin yasaklığı var.Çünkü tabiatın bir bilincidir.Daima dışarıdan döllendirip kaliteli nesil elde etme esastır.Mesela her kabilenin bir putu var,totemi hayvan,taş veya ağaç.Onu kutsal sayıyor ve o kutsaldan bir cemaat oluyor.O cemaat içi ilişkiler yasak ediliyor.Ve bu da Cenab-ı Hakkın insanlara öğrettiği bir ilhamdır.Birlik oluşturmak,kutsal bir değere bağlanmak. Peki niye Tanrı inancı yok,totem inancı var?O zaman insanlık çocuktu,daha çocukluğunu yaşaması lazım.Yedi yaşındaki bir çocuğa sonsuz bir Tanrı inancı,sonsuz bir Kadir-i Mutlak-ı anlatamazsın.Bak çocukluk dönemini de bilmiyor.Hulasa tabiatta birinci gaye,ensest ilişkilerin olmamasıdır.Ve nesil evrimleştikçe,tabiat evrimleştikçe onu gerçekleştirmiş.Bu bir totem yada bir tabu meselesi değil.Cenab-ı Hakkın insanlığa öğrettiği bir ilhamdır.Herkes bir aile kurmuş,tabiattaki saldırılara karşı kendini korumak için.Kutsal bir nokta koymuş.Bir kıble koymuş,bir ? kurmuş kendine.Ona ibadet etmiş.Caizdir,ilkel insanlar için Cenab-ı Hak ona izin veriyor.Kur’ân da buna yol var.Çocukların Tanrısı annesidir,babasıdır ve onlar için geçerlidir. Ve birde bazı değerleri inkar ediyor.Bu ensest ilişkiler olmaması için ataerkil kabileler var.Yani baba hakim.Orada yanıltmış tarihi.Benim bildiğim,okuduğum tarihte;ilkel kabilelerde daha çok anaerkillik var.Çünkü daha çocuk,nasıl çocuk için baba bir değer ifade etmiyor,anne her şeyi ifade ediyor.İnsanlığın çocuk olduğu bir dönemde anaerkillik esastır.Bütün medeni kabileler de benim bildiğim hatta bir kabile Libya’da dindar olduğu halde,Kur’ân’ı okuduğu halde eski geleneklerini bırakmamışlar.Örtüde var,çarşafta var ama yinede anaerkil,yönetim kadında, ,eski geleneği bırakmamışlar.İlkel kabileler çocuksu olduğu için anaerkillik esastır.Ne zaman üretim imkanı arttı,tarım gelişti,yerleşme gelişti,din gelişti sonra babaerkillik gelmiş.Freud bu tarihi bilgiyi de çarpıtıyor.Herkes babaerkilmiş.Dolayısıyla her oğlan babayı kıskanıyor.Ve hani birde yamyamlık olunca,yaşlıları yiyorlarmış ilkel kabileler.Yaşlandı işi bitti,daha dölleme yapamıyor.Onu keselim,yiyelim diyorlarmış.Yani o da bir bilinç.Çocuktur daha ne yapsın.Ama tabiat sistemine yarıyor.Hulasa Freud,inkar ettiği anaerkillikten hiç bahsetmiyor. Çünkü işine yaramaz,baba kompleksi olmaz.Oedipus kompleksi oluşmuyor o zaman.İşine gelmiyor,o bahse girmiyor. İkinci bir şey;eski insanlar bütün tabiatı ruhlu görür,animisttirler.Çocukta etrafı ruhlu,oyuncakları ruhlu,arabaları ruhlu,ağaçları ruhlu görür.Ben bir çocuğa sordum: “Masa ruhlumudur?”diye “Ruhlu” diyor.Çocuk öyle algılıyor.Güzeldir,o bir cennet ortamıdır.Hani âdem cennetteydi ya.Allah insanlığı öyle bir dönemde geliştiriyor ki;duyguları gelişsin,kafası gelişsin.O animist olmazsa,her şey ruhani,canlı,güzel,yemyeşil görmezse gelişmeyecek.Çocuğu sıkıntılı,maddi sorumluluk içine koyarsan çocuk ölecek.Şunu göremiyor;tabiatta sonsuz bir bilinç var.O bilinç tüm insanlığı evrimleştiriyor,geliştiriyor.Ve işine gelmeyenleri inkar ediyor.İşte anaerkili gibi.O ilk dönemde babaerkilik hakimdir diyor.Birde ona göre baba Tanrı’dır.İnsanların Tanrı inancı,Allah inancı babadan gelmiş.Baba fikri hem kıskanılıyor,hem de seviliyor.O,diyor Allah oldu.Halbuki ? Romen bir profesör,bütün ilkel kabileleri araştırmış,gezmiş.Hepsinde Allah inancı var.Her ne kadar totem fikri var,kutsal bir değer etrafında insanlar tapıyor,birleşiyor,animistçe ona bir ruh veriyorlar.Hatta hani evrim süreci varya,herkes kendini bir yerden geldiğini de biliyor,hissediyor yani.Mesela Araplar timsahtan,öbürleri kartaldan,öbürü kurttan.Bu da ilmî ve duygusal bir güzelliktir.Bu diyor işte onların Tanrısı’dır.Halbuki aynı millette Tanrı inancı var.Yani Türklerin kurda taptığı bir dönemde totem olarak,gök tanrı inancıda var.Arapların timsaha taptığı dönemde yine Allah fikri var.Yüce bir Tanrı fikri var.Buna şirk diyoruz ama Tanrı,o totem değil,o baba değil.Burada da yanılmış Freud. Ve bütün tezi budur.Kız,babaya ulaşmak istiyor,annesini rakip görüyor.Erkek,annesine ulaşmak istiyor,babasını rakip görüyor.Babayı öldürüyor veya Tanrı yapıyor.Yani öldüremeyince Tanrı yapıyor.Bu baba figürü olmuş Tanrı.Aslında bunun yüzde bir veya binde bir,bir doğruluk şöyle var.İnsanlık tabiattan koptuğu zaman,bütün tabiat entegredir,sonsuz bir bilinç içinde yüzüyor.Fakat insan evrim sonucu özerkliğini elde etmiş.Yani kendini tabiattan gittikçe koparıyor.Şimdi teknolojiyle de hepten kopardı.Eski insanlar %90 tabiata bağlıydı,biraz daha evrimleşti %80,biraz daha evrimleşti %70.Gide gide %10 tabiata bağlı kalmışız.Gıdamız dahi artık sentetik olmaya başladı.Bak tabiattan kopuyoruz.Bu kopuşta,insanın doğuştan iki temel ihtiyacı vardır.Bir dayanak noktası,korkulara karşı.Birde medet,istimdat duygusu.Anne medet duygusu,âhiret medet duygusudur.Âhiret inancı,bak ona değinmemiş.O bir telafi sistemidir.Halbuki psikolojik temeli anneden geliyor,Allah’ta babadan geliyor.Orada yüzde bir haklılık var ama bunu böyle tesadüfçe,rasgeleyle,maddi bir izahla elde edip,bilinçten yoksun bir şekilde anlatması;bir fabrikanın içine girip de her şeyi karma karışık görmek gibi bir şeydir.Ama orada bütün çarklar yerindedir. Yani çocuğun annesini âhiret yerine koyması,babasını Tanrı yerine koyması yedi yaşına kadar caizdir,gereklidir.İnsanlığın gelişiminin bilinçli bir davranışıdır.Allah onu öyle yaratmış ki;ileri safhada çocukluk cennetinden,dünya ortamına atıldığında,gerçek Allah’a bağlansın,sonsuz varlığı yakalasın,kâinattaki sonsuz mânâları elde etsin.Freud orada da yanılmış.Yani nokta-i istinad ve istimdat doğaldır,insanda var.Ve ilk çocukta,başta annede ve babada gerçekleşiyor.Sonra dükkanda,okulda,çevrede yavaş yavaş gelişiyor,en son sonsuzluğa varıyor.Zaten kâinatın seyri odur.Sonsuzluktan gelip,mânâlar üretip,bir daha sonsuzluğa karışmasıdır.Bu sistemi bilinçsiz ve karma karışık materyalize etmiş,********* bir sistem haline getirmiş.Bütün kâinat onun gözünde oedipus kompleksinin varyasyonu,sapık bir ilişkinin gelişimidir.Bu kadar güzel bir kâinat sapık bir ilişkinin varyasyonları olabilir mi?Bu kadar milyar insan var.Herkes hasta olabilir mi?Hiç mi sağlıklı insan yok.Ona göre herkes hastalıklı,herkes nevrotik,herkes obsesif.Halbuki fire olayı tabiatta vardır.Fire olayı şudur:Mesela trilyonlarca güzel ceviz ağacı var.Bunun yanında 100-200 tanede bozuk,meyve vermeyen ceviz cinsi var.Bu da bir anlamdır,bir mânâdır,bir muhasebedir,bir karşılaştırmadır.İşte Freud ayağına gelen 3-5 tane hastalığın psikanaliz tahlillerinden,-o da yanlış veya doğru ne kadar yaptıysa onu Allah bilir-yola çıkarak bütün dini değerleri,bütün kutsal değerleri,bütün insanlığı nevrotik,obsesif ve sapık oedipus kompleksine bağlı bir ilişki içine soktu. Yani farzı muhal bu tezlerinde doğruda olsa,%1 doğruluk payı,%100’e çıkarması hepten insanlığa hakarettir,çirkinliktir,ilmî değildir.Zaten o günkü batı dünyası ona karşı gelmişler.Sen yeteri kadar istatistik yapmıyorsun,1-2 örnekten yola çıkarak genelleme yapıyorsun,diye.Ona hep itiraz etmişler,herkes,talebeleri bile.Hatta Jung’un ondan kopuşunun sebebi de odur.Yeteri kadar delil toplamadan,kendine göre doğrular çıkarıp,genelleme yapması.Jung öyle yapmamış,gitmiş bütün ilkel kabileleri gezmiş.Bütün Arap dünyasını gezmiş,Kur’ân öğrenmiş,Tevrat öğrenmiş,İncil okumuş.Ondan sonra sırf rüyayı çözmek için bir tek hastasından 400 tane rüya dinlemiş.O kadar sonsuz bir enerji göstermiş.Şimdi Jung niye tutulmuyor,Freud tutuluyor?Çünkü Freud materyalist.O asırdaki kapitalist dünya materyalizmi seçiyor.Çünkü dindar insan tüketim yapamaz.Mesele odur,işin püf noktası odur.Ayrıca komünizm belası çıktı.Hani Avrupa’da işçiler çok eziliyordu.O da onu tetikletti.Ayrıca Yahudiler devlet olabilmek için diğer insanların bir miktar değerlerini kaybetmesini zorunlu görüyorlardı.Çünkü diğer milletlerin değerleri ayaktayken Yahudilerin devleti bir türlü kurulamıyordu.O meselede var,yani çok kontak bir mesele.Zaten hep söylerim;sosyolojik,psikolojik,ekonomik,siyasi olayları tek bir sebebe irca etmek yanlıştır.İşte Freud,o kadar zekasına rağmen her şeyi tek bir sebebe irca ediyor.Dine;bir nevrozdur,bir obsesif takıntıdır veya oedipus kompleksidir diyor.Yani bu dert öyle büyük bir dert ki,bütün insanlığı,bütün tarihi özellikle bu asrı çok ilgilendirir. Biz burada Freud’u yargılamak,yargılamamak meselesinde değiliz.Aslında bu konuda ihtisasımda yok ama bildiğim bazı temel ilkeler ve değerler var,onun yolu,yöntemi,yorumu buna uymuyor.Onu anlatmaya çalışıyorum.Bütünlükten yoksun,tek taraflı,sırf maddi ve izahlar yakıştırmalı ve yokluğa dayalı.Şimdi bu yokluğa dayalı kısmını da atlayalım.Materyalizm zaten dünya çapında çürütüldü.Onu da atlayalım.İslam’ın ön gördüğü tevhid inancı,bütünlük anlayışı üzerine biraz duralım.Freud’un en büyük eksiği bütünlükten yoksun olması.Yani %1 miktar mutlaka tezlerinde belki bir doğruluk payı olabilir.Mesela bugün psikiyatride birkaç ekol var,biyolojik ekolü var.Yani biyolojik ekolü şudur:seratomin,dutamin,adrenalin gibi ifrazatın dengesi bozulduğu zaman sen hasta oluyorsun.İster nevrotik ol,ister olma,ister obsesif ol,ister olma.Bu ? azaldığı,değiştiği zaman dengen kayboluyor.Mesela rahmetli Ayhan Songar “Biz biyolojik ekolünde; Freud’u etmiyoruz” diyordu. Fakat Freud’da haklı.Çünkü insanlık evrim sürecinden geldiği için,bir milyar yıllık ne kadar oluşum,olay,karakter,sapıklık veya doğruluk varsa hepsi insanda bulunuyor.Aslında sapıklık tabiatta yok.Genelde bilinçli,uygun hareketler var.İnsanlık bütün bu bilinçli,uygun hareketlerin komplikesidir,özetidir.Bu bütünlüğü yakalayamıyor,tek bir noktadan,tek bir olaydan yola çıkarak genelleme yapıyor.Hatta o zaman biyoloji ekolü kurulmamıştı,bir çok ilaç da yoktu. Bugün antidepresanlar çıktı,? bilmem ? çıktı.Onun döneminde bunlardan hiçbir tane yoktu.Yani eksik onun tezi.Beynin biyolojik bir organ olduğu,bu ifrazatların dengesinden sağlıklı olduğu şimdi biliniyor.Bu ifrazatların dengesinden sağlık oluyor da,diğer boyutta var.Beynimiz aynı zamanda bütün kâinatı kuşatan bir kütüphane gibidir.İçinde aslanda,kedide,köpekte var.Yanlış işlerde var.Aslında yanlış iş yanlış değil.İmtihan gereği olarak Allah o yanlışı da oraya koyuyor,kitabı onunla tamamlıyor.İmtihan dünyasını onunla kuruyor.Şimdi homoseksüellik olmazsa imtihan dünyası kurulmaz mı?O da bir kavram, onunda olması lazım. Bir sapıklıktır ama genel sistem içinde mânâ ifade ettiği için sapıklık değil artık.Bu bütünlüğü görememiş.Farelik kötü bir karakter ama onun karakterinde olan hilebazlık,riyakarlık,ikiyüzlülük insanda var.Ama bu imtihan gereği.Cenab-ı Hak insanları imtihan için dünyaya gönderdi.
  13. enkas

    KIRIK TESTİ

    KIRIK TESTİ Bir zamanlar devrin hükümdarı otağını Fırat nehrinin başına kurar.Halk sadece toprağa değil kalplere de hükmetmesini bilen hükümdarlarını çok severler.Kendileri de bu hayırlı insan tarafından sevilmek ve bilinmek arzu ederler. Bu sebeple bazı günler sultanın huzuruna çıkar ona hediyeler götürürler. Zenginlerin kıymetli hediyeler takdim ettiği bir günde bir fakir ,sultana yaraşır bir hediye arar. Değerli hiçbir şey bulamayınca evindeki bir tarafı kırık testi aklına gelir.Köyün buz gibi suyundan doldurur ve yola revan olur.Az sonra karşılaştığı birisi ne yaptığını nereye gittiğini sorup öğrenince alaylı bir şekilde; -Bilmiyor musun sultan suyun kaynağında oturuyor ,hem sizin çeşmenin suyu da onun der. Fakir adam kızarır yutkunur kelimeler boğazında düğümlenir ve; -Olsun,der. -SULTANA SULTANLIK GEDAYA GEDALIK YARAŞIR.SULTANA HAS HEDİYEM YOKSA DA ONUN SUYUNU ONA TAKDİM ETMEYE MÜŞTAK VE ONUN SEVGİSİYLE DOLU BİR YÜREĞİM VAR…
  14. enkas

    şiir

    Cebeci İstasyonu Ve Sen Cebeci İstasyonu'nda bir akşam üstü... İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara, Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi. Sıcak bir kara sevda, Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu. Acımsı,buruk, Mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde. Sessizliği üstümüzden atamıyorduk, Bir saçak altında kararsız,yorgun, Saatlerce duruyorduk, Kimse görmüyordu bizi... Cebeci İstasyonu'nda bir akşam üstü... Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi. Cebeci İstasyonu'nda bir akşam üstü... Bir başka türlüydü bu insanlar, Sen bir başka türlüydün, Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi, Gözlerin gözlerimde erimekteydi. Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun, Beni bırakma diyordun... Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam, Bir yalnızlık duyuyorduk, Ağlıyordun,ağlıyordun... Cebeci İstasyonu'nda bir tren, Nefes nefese soluyordu. Gerilmiş bir keman teli gibiydik... Ankara Kalesi'nde bir eski çalar saat, Bilmem kaça vuruyordu. Bir yağmur yağıyor inceden ince, İçimizdeki bin bir düşünce, Harmanlar misali savruluyordu. Islanmış bir ceylan yavrusu gibi, Tiril tiril titriyordun, Gitsek,gitsek diyordun... Yüreğimin atışından deli gönlümce, Sırılsıklam,paramparça,perme perişan, Türküler söylüyordum, Ağlıyordun,ağlıyordun... Şimdi,şimdi seni düşünüyorum... Cebeci yollarında rüzgarlar esiyor,serin, Paramparça düşmüş gönül ufkuma, İki yıldız gibi gözlerin. Gel ey!Ciğerime saplanan hançer, Gel ey!Yüreğime oturmuş kurşun, Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan, Gel artık, Ne olursun... Yavuz Bülent Bakiler
  15. ZATEN YOKTAN VAROLUŞ GİBİ BİRŞEYİ SAVUNUYOR DEĞİLİM.kur-an'da kesinlikle yokluk kelimesi geçmez,sadece hz.peygamberin bir duası olan cevşende yokluk kavramının geçtiğini gördüm,sebebi hikmetini araştırdığımda,kur-an daha evrensel bütünüyle varlığa baktığı için ve varlıktada yokluk olmadığı için asla kur-anda yokluk diye bir kavram geçmiyor.ama cevşen ise;daha dar bir dairede nisbi yoklukların,(yani bir ademiyet ki mutlak değil sadece nisbi,)olduğunu söylüüyor.mesela çirkinlik güzelliğin yokluğudur.ama varlık içinde belli bir miktar çirkinliğinde yeri vardır.mesela kaos kozmosa göre yokluktur,ama varlık içinde kaosunda bir yeri vardır.yani mutlak olan varlıktır,sevgili lena..yokluk ise varlık içinde sadece nisbi olarak yer alır.saygılar..
  16. Birileri sadece milletini sevip milleti için çalışırken,başka birileride himmetini daha geniş tutup hem milletini,hem bütün insanlığı hatta bütün canlıları seviyorsa bunun neresindedir kötülük? çünkü insan kendi milletini zaten sever,tıpkı kendi yuvasını sevk-i tabii şeklinde sevdiği gibi,,ama eğer kendi yuvasına olan sevgisi mahallesi için,ilçesi için çalışması ve onlarıda sevmesine engel oluyorsa bu ilkel ve nefsani bir sevgi olur.beni anlamıyor musunuz yoksa anlamamakta ısrar edişiniz altında başka nedenler mi arayayım.saygılar..
  17. enkas

    BİR KAÇ SORU

    Ahiretin mahiyeti nedir? 1) Ahiret ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, hiçbir beşerin hatırına gelmemiş bir şeydir. (Hadis) Oran olarak anne karnıyla, dünyadaki insanın hali gibidir. 2) Kâinatta dialektik, Allah’ın iki eli olarak her yerde vardır. Bizim konumuzda fizik ve metafizik olarak… Bu dialektik zıtlar arasında sürekli bir değişim ve etkileşim vardır. Örneğin: • Zina, ateş olarak görünüyor ahirette • Gıybet, çiğ et olarak • Haram mal, domuz eti olarak yansıyor • Hıyanet, yılan olarak yansıyor • Çiçek, sevgi olarak görülüyor • Rahmet, bahar olarak somutlaşıyor • Ruh, âdem olarak somutlaşıyor • Dişilik ve edilgenlik, kadın olarak somutlaşıyor İşte cehennem dünyadaki bilinç yırtılmasının, günah ve kusurların ahiret alemindeki acı ve ateş ile ifade edilmesidir. Kur’an’da genellikle cehennemin adı acıdır (elem). Bazı günahlar çok şiddetli olduğu için onlara da aşırı acı manasında ateş denmiştir. Halkın diliyle, cennet Kapalıçarşı’da pırlanta olarak satılmak ise; cehennem tenekeciler çarşısında satılmaktır. Yani yokluk yoktur; sadece derece farkı vardır. Onların da kendine göre bir hayatı, bir nimeti vardır. Fakat pırlanta olamama özlemi, çok büyük acı veriyor. Ontolojik olarak sistem şöyle çalışıyor: Kâinat bütün boyutlarıyla sonsuz bir bilinçtir. Madde onun ambalajıdır. Bu bilinç günah şeklinde yırtıldığı zaman sıkıntı ve acıya/azaba dönüşüyor. O sıkıntı ve azap duaya dönüşüyor. Dua demek istek demek, öğretim, varlık demek. Yani yırtılan bilincin kapanması demektir. Onun için bazı hadislerde kâfirler kusurlarını kapattıktan sonra (pırlanta özelliklerini kaybettikleri için) daima cehennemde kalacaklar; amma yine de ondan lezzet alacaklar. Çünkü varlığın aslında; mükemmellik, nimet ve şükür esastır. İbn Arabî’nin tabiriyle, cehennemin dibinde yeşil otlar bitecektir. Cin nedir? Cin: Cinlerde genellikle kötülük olduğu için, uygun ambalaj ateştir onlar için. Çünkü saf soyutluk olmaz. Her ruhani bilinç ve varlık bir ambalaj takınır. Madde dahi saf madde değildir. Quantum gereği, içi saf bilinçtir. İlericilik, gericilik bu asırda nasıl olur? İnsanlar ahir zamanda çokluk içinde boğuldukları için; ilk dönemdeki ilkelliğe geri dönüyorlar ama bu kez ceza görüyorlar. İlklere ceza yok Bugün dinli-dinsiz insanların çoğu putperesttir. Kimi dinin şekline, liderine tapıyor, kimi de maddeye, tabiata tapıyor. Allah’a yani sonsuzluğa, saf bilince tapan, ona göre hayatını düzenler ancak böyle çok az insan var. Yani sistem şöyledir: Varlık soyut ve sonsuzdu, bir taneydi. Dosyalar ve manalar üretmek için somutlaştı ve bunu sonsuzluğa kadar götürecek. Bir şeyin başı neyse sonu da odur. Başı ilahîlik olan insanın sonu da öyledir. Dialektik sürecin olması yani iki elin birbirinden ayrılması zıtlık için değil ayrım içindir. Ellerdeki dialektik ve beyindeki birlik gibi. Bu Allah’ta da kainatta da geçerlidir. Mesela Allah’ta tevhid esastır, fakat hemen celal ve cemale dönüşüyor. Yani gerçek muvahhitlere göre cennet de cehennem de, lütuf da kahır da birdir ve asıl azabı çekecekler bu birliği görmeyenler olacaktır. İster dindar, ister dinsiz insan putperest olabilir. Putperestlik ise bilinçli insan için, yani somutu ve soyutu kavradıktan sonra, en büyük cinayettir, günahtır. Kainattaki sonsuz bilince vurulmuş en büyük darbedir. Bu günahın adı Kur’an ’da şirktir. Yani sınırlı ve sahte dindarlık, somutçuluk, putperestliktir. İşte bunlar affedilmeyecek; herkes affedilecek putperestler hariç, diyor Kur’an. Maide suresinde geçen Meryem ve İsa’nın put edinilmesi sembol dilinde şu demektir: Meryem maddedir, İsa dinin sembolüdür. Dolayısıyla dindar da dinsiz de putperest dolabilir. Maide, Meryem surelerine ve İncil’e bakınız. • Yedi gökler ve âlemler terminolojisi için: Bakınız 12. Lem’a (2. kısım) Mu’cize nedir? Mu’cize: Başta dediğimiz gibi, kâinatta sonsuz bilinç ile beraber onun işlevsel olabilmesi için her yerde dialektik var. Bu dialektik sürecin sonsuz örnekleriyle beraber en önemli örneği şudur: Varlığın yarısı sünnetullah/kanunî olarak işlev görür, yarısı da görsek de görmesek de olağanüstü olarak/mucizeler olarak işlev görür. Ve bu iki kavram birbiriyle çatışmadan sonsuz ikili bilgiyle entegre edilip kainatın iki motor gücü olmuştur. Baştan sona kadar determinizm ve muc’izeyi ustaca, dengeli bir şekilde ve iç içe olarak anlatan Kur’an ‘ın 13. suresi olan Râd suresine ve onunla ilgili tefsirimize bakınız. İlave olarak Emir kavramı (olağanüstü yönetim) konferansımızı dinleyiniz. Esbab-i Nüzul’un tefsirdeki yeri nedir? Peygamberler, sonsuz vahiy bilincinin tetiklenmesi, açığa çıkması ve sosyal hayatta yaşanılması içi birer sebeptirler. Ayetlerin sonsuzluğuna ve çağlar üstü oluşuna engel değildirler. Bütün fıkıh metodoloji kitapları bunu birinci kaide olarak söylerler. Ayrıca Kur’an lafızdan ibaret değildir, nazımdan/dizilişten ibarettir. İslam alimlarinin %90’ı bu görüştedir. İncil/Tevrat/Kur’an hiçbir zaman tarihi malzeme olarak bir şey anlatmıyorlar. Başta o günkü toplumu esas alıp, sonsuza dek zamanlara hitap ederek tarihi çekirdek bilgileri kullanıp araya Cebrail’den veya Allah’tan farklı ayetler girer, kişiler girer konuşur. Yani vahiy kompozisyondan ibarettir. Malzeme bir olmakla beraber, kompozisyonlar farklı farklı olduğu için Tevrat, İncil, Kur’an üç ayrı kitaplardır. Birbirlerinden kopya değildir, alıntı değildir. Fakat hepsi de Allah’tan geldiği için ve amaç insanların hidayeti olduğu için hedefleri birdir. Peygamber kıssaları tarihi çekirdekler olarak doğrudur. Dinlerin gelenek olarak bu bilgileri bize getirmesi delildir. Fakat o kıssalar asla tarihi malzeme değildir. Yeni bir inşa ve kompozisyondur. Bediüzzaman ve Muhammed Abduh bu kanaattedir. Bahaeddin Sağlam
  18. bizler varız evet,ama varlığımız mutlak değil,öyleyse mutlak bir varlıktan geliyoruz, güzel söylemiş descartes,yine biraz ahlaki ve basit mantık gibi kaçacak ama ben çok yoğun meselelerin içinden çıkamazken basit şeylerde buldum,imanı,hayatı, güzellği..descartes başka bir yerde diyor ki; "ŞÜPHE EDİYORUM,ŞÜPHE İSE EKSİKLİK ÖZELLİĞİDİR.ÖYLEYSE BEN TAM BİR VARLIK DEĞİLİM.FAKAT BU MÜKEMMELLİK FİKRİ BANA NERDEN GELİYOR?YOKLUKTAN GELEMEZ.ÇÜNKÜ YOKTAN BİRŞEY EDİNMEK ADETA İMKANSIZDIR.KENDİMDENDE GELEMEZ,YUKARIDA SÖYLEDİĞİM GİBİ BEN EKSİK BİR VARLIĞIM,DIŞARIDAKİ VARLIKLARDANDA GELEMZ,ÇÜNKÜ ONLARDA BENİM GİBİ NAKISTIR.O HALDE BENDEKİ BU ESAS FİKİR TAMAMIYLA KEMAL SAHİBİ OLAN VARLIKTAN GELMEKTEDİR.BU VARLIKTA ALLAHTIR.ÖYLEYSE ALLAH VARDIR." selam ile..
  19. Olması gerekeni değil sadece olanı söyleyen bilimi birileri inkar felsefelerine alet ediyorsa! bizde sadece olanın asıl olanla nasıl bir ilişiki içinde olduğunu söyleyebiliriz sanırım. ikiside yüce ve ilahi nimetlerdir hala sözümdeyim ,ben vahyi dar bir çerçevede anlamam çünkü,"rabbin balarısına vahyetti"diye Kur-an'da buyuran Allah'tır.ve hayra yönelik bütün yönlendirişler ona aittir..kimin mülkünde kime kafa tutacağız ki,kimin mülkünde mülkün sahibine şerikler ilan edeceğiz ki,VAR diye birşey VAR oldukça O VAR dır .kaos ise kozmosun varlığını sağlayandır,kaosda bile kendi içinde bir kozmos vardır sevgili yam yam.her şey zıddıyla bilinir,eğer bir parça nisbi bir kaos olmasaydı,düzenin varlığı anlaşılmazdı. bilim sadece olanı söyler ama o olanı insan aklı muhakeme yönüyle daha sonradan belli sebeplerle açıklar,kimi yaradıcıyı inkar etme eğiliminden bunu tesadüf diye açıklarken,kimiside bunun belli bir düzen içinde sonsuz bir kudret tarafından olduğunu savunur.size daha öncede ilim,irade,kudret üçlüsünden bahsetmiştim,bunları inkar edemeyecek bir kimsenin (ki bu bilimsel bir üçlüdür),yaratıcıyı inkar etmesi saçma gibi geliyor..ve açıkçası o kişinin akli derekesi gözümde düşüyor. buyrun müşterek olduğumuz bir yerden tartışalım,(fikir paylaşımı)belki bende sizin fikirlerinizden istifade ederim. plan,enerji,ve hareket.ilim,kudret,irade...aradaki fark sadece dil farkı,hakikat sabittir.değişmez.saygılar..
  20. Hak Bİr Gönül Verdİ Bana Hak bir gönül verdi bana Ha demeden hayrân olur Bir dem gelir şâdân olur Bir dem gelir giryân olur Bir dem sanasın kış gibi Şol zemheri olmuş gibi Bir dem beşâretden doğar Hoş bağ ile bostân olur Bir dem gelir söyleyemez Bir sözü şerh eyleyemez Bir dem dilinden dür döker Dertlilere dermân olur Bir dem çıkar arş üzere Bir dem iner taht-es-serâ Bir dem sanasın katredir Bir dem taşar ummân olur Bir dem cehâletde kalır Hiç nesneyi bilmez olur Bir dem dalar hikmetlere Câlînus u Lokmân olur Bir dem dev olur yâ peri Vîrâneler olur yeri Bir dem uçar Belkîs ile Sultân-ı ins ü cân olur Bir dem varır mescidlere Yüz sürer anda yerlere Bir dem varır deyre girer İncil okur ruhbân olur Bir dem gelir Îsâ gibi Ölmüşleri diri kılar Bir dem girer kibr evine Fir'avn ile Hâmân olur Bir dem döner Cebrâil'e Rahmet saçar her mahfile Bir dem gelir gümrâh olur Miskin Yunus hayrân olur Yunus Emre
  21. enkas

    İNTİZAR GAZELİ

    İNTİZAR GAZELİ Vahyin aydınlığında handan eyle yar beni Hükmün ile dîdar-ı cemîline sar beni Sevdam arzuhalimdir, iner kirpiklerimden Mümeyyiz eyle, dil-hun düşmeden uyar beni Kaygı ağından aczin kurtulayım, ey Vekil Dava için revanım; beklesin bahar beni Menfîdir, uzak kalsın tenakuz eğilimi Davayı istemezsem ruhum, kim duyar beni Meşakkat, ulağıdır kün adına dünyanın Darıbekadır ihya; menzilden kurtar beni Meğer ufak adamın hasadıymış gururum Hayr istemezse ruhum, efendim atar beni Ermeliyim vedanın yeryüzü zirvesine Vedud'a eğilmezsem, labirent yutar beni Arasat, irkildiğim düşün gerçekliğidir Haşir ibdaya rücü günüdür, tutar beni Zerafetinden artık öteyim görüntünün Harameyn için Rabbim, eyle bergüzar beni Belki ayrıldığınım sonrasında fenadan Tarih, ıstılahıyla nev-zemîn yazar beni Virdine alıştığım andan beri... Hüsna'nın Layemüt isteğiyle sardı ah ü zar beni Mecnun ürpertisiyle tevbe eşiğindeyim Ayetinde lütfundur; incitmez nazar beni Batın ey, ruhsatınla rıdvanına gideyim Semendere çevirir yoksa intizar beni Taşıyorum ehlibeyt vamıkını içimde Vecd ateşidir bağrım; söndürmez Hazar beni Müracaattır ümidim nedametle affına Tatmazsam eğer, karsız iletir mezar beni Ahengiyle donanmak gerekiyor Furkan'ın Fedakarsam, ülfete vesîle kılar beni Rüzgar alıp götürse nefsanî illetimi Uyku felaketinden alsa korkular beni Malikül-Mülk, sağımdan uzatılsa defterim Altından nehir akan köşke koysalar beni Zül-Celal-i Ve'l-îkram, sen ol deyince olur Münker-Nekir sualsiz mu nün saysalar beni Madem utanıyorum kem yüzümle gelmeye Secde ile tenimden yıkasa sular beni Nurullah GENÇ
  22. enkas

    SERAP GİBİ BOŞ GEÇEN BİR ÖMÜR

    “Kendine güven, sen kendine yetersin” denildi. Baktım; fakat kendimde canavarlara yem olacak bir et parçasından başka birşey göremedim. HÜZÜNLÜ BİR AKŞAM karanlığında, ruhen ve bedenen bitap düşmüştüm. Karanlıklı bir hal, ruhumu eziyordu. Kurtulmak için vicdanımın içine girdim, kalbime danışmaya başladım. O manevî diyalogun verdiği rehavetle rüya alemine dalmışım. Sarp, dikenli, engebeli dağ ve tepeleri aştığımı gördüm. Yorgun düşmüş ve susamıştım. Bir nefeslik can kalmıştı bende. Önümde epeyce geniş bir çöl vardı. Binlerce canavarla ve muzır yaratıklarla başbaşa kalmıştım. Çölün öbür ucunda su görüntüleri gözüme geliyordu. Fakat gittikçe kum ve çakıldan başka elime birşey geçmiyordu. Sonra, suyu az ve bulanık bir vahaya rastgeldim. Bir derece kendimi kandırdım. Susuzluğumu gidermeye çalıştım. Fakat suyu acı idi. Etrafımda o nevi canavarlar daha da çok bulunuyordu. Her an parçalanma tehlikesi ile başbaşa idim. Birden solumdan bir ses geldi: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Kendine güven, sen kendine yetersin” denildi. Baktım; fakat kendimde canavarlara yem olacak bir et parçasından başka birşey göremedim. Sonra, kadın cinsinden bir arkadaşım oldu. “Ona yönelirsen, onu seversen ebedileşirsin; bu çölün yok edici durumundan kurtulursun. Çünkü o, hayatın kaynağıdır” dediler. Ben de öyle yaptım. Fakat bana huzur ve sükunet verecek yerde, mevcut ruhi enerjimi dahi tükettiğini gördüm. Ondan olacak çocuklarımın varlığıyla ebedileşeceğime inanmıştım. Fakat o çocukların beni ezen birer fitneye dönüştüğünü müşahede ettim. Yolda öğrendiğim bir miktar ilim ve felsefeye müracaat ettim. Ebediyet için belki bir formül bulurum, diye ümit ediyordum. İlim ve felsefenin piri olan İbn Sina’ya sordum. “Ebedileşmenin formülü Allah’a benzemektir” dedi. Fakat fani, aciz, çürük bir organizmanın Sonsuz Bir Varlığa benzeyemeyeceğini anladım. Ondan dahi hayal kırıklığına uğradım. Sonra, “Meşhur olursan eserlerinle, heykellerinle, ansiklopedi ve yayınlarla ebedileşirsin,” dediler. Ben de bir müddet o şöhret şarabının peşine düştüm. Çok tatlı idi. Üzüntülerimi bana unutturuyordu. Fakat kalb ve ruhumu zehirlediğini gördüm. Sarhoşluktan başka birşey olmadığını anladım. Ve ayıldım. Sonra, “Çölün öbür ucunda ab-ı hayat vardır,” dediler. “Ondan içen ebedileşir. Hızır gibi olur.” Ben de o vahayı bırakıp, sahraya devam ettim. O sahradaki serabı su sanıyordum. Uzun uzun yürüdüm. Nihayet karşımda Allah’ı buldum. Allah da hesabımı gördü. “Bütün hayatını rüya ve serap olarak geçirdiği için, cezalandırılsın” dedi.* Ve beni çölün öbür ucuna gömdüler. Mezar taşıma, ‘El baki hüvel baki’ diye yazdılar.” * Nur sûresi, âyet 39: “Kâfirlerin yaptıkları işler, düz bir arazide görünen bir serap gibidir. Susamış adam onu su sanır. Nihayet o serabın olduğu yere gelir, hiçbir şey bulamaz. Fakat Allah’ı bulur. Allah da onun hesabını görür. Gerçekten Allah çok çabuk hesap görendir.”
  23. KILAVUZU TURAN DURSUN OLANIN BURNU..................................... BAK KARDEŞİM,şimdi turan dursun taklitçiliğini bir kenara bırakalım ve bahaeddin sağlam'dan yaptığım şu alıntılara birlikte göz atalım.. Başta şunu bilmek gerekir ki; kaynak açısından kölelik İslama dayanmadığı gibi varlığı da İslamla devam ettirilmemiştir. Kölelik geçmişte ve bugün İslamdışı emperyalist, feodal vs. ideolojilerin eseri olmuş ve bunlarla varlığını devam ettirmiştir. Şimdi Peygamberimiz devrinde toplumsal yapının kölelik boyutuna bakalım. O devirde Arabistan'da ve genel olarak dünyada iki çeşit kölelik vardı; a) Hür insanları bazı ülkelerden zorla toplayıp köle olarak satmak şeklinde oluşan kölelik, Savaşlarda esir düşenleri köle statüsüne sokarak oluşturulan kölelik... İlk şekli Allah ve Peygamber tarafından bize aktarılan şu sözle kesin olarak yasaklanmıştır; “Allah şöyle buyurdu: Üç topluluk vardır ki ben kıyamet günü onların karşısındayım, onların düşmanıyım. Benim düşman olduğum kimsenin durumu ise perişandır. Birincisi benim adıma söz verip sonra sözünden dönen, ikincisi HÜR BİR İNSANI KÖLE YAPAN, üçüncüsü, çalıştırdığı işçinin ücretini vermeyen” Hz.Muhammed “sav” (Buhari) Böylece İslam hür insanın köle edilemeyeceğini açıkça ifade etmiş, köleliğin tarihsel temelini yıkmıştır. Bu konuda İslam kaynaklarında şunları görüyoruz; « Hepiniz birbirinizdensiniz. » Nisa, 25 “Siz Ademoğullarısınız, Adem de topraktandır” “Biliniz ki hiçbir Arab'ın Arap olmayana, Arap olmayan kimsenin de bir Araba, hiçbir beyazın siyaha, hiçbir siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak Allah'a yakınlık, mükemmellik ve arınma iledir” Hz.Muhammed (Taberi) Bu ayet ve hadisler gösteriyor ki, İslam ırk, renk, soy üstünlüğünü kesinlikle reddetmiştir. İkinci şekildeki kölelik hakkında ise İslamın hükmü şöyledir; Müslümanlarla savaşan emperyalist ve zalim milletler savaşta ellerine geçen tutsakları karşılıklı olarak salıvermeye yanaşmadıkları takdirde savaş esirlerinin köle yapılmasına izin vardır. (Fakat buradaki köle kavramı tarihteki kölelik kavramından farklıdır; İslam'da köle almak köle olmak gibidir.) Şimdi konuyu biraz irdeleyelim. Diyelim ki İslam devleti ile emperyalist bir ülke savaştılar ve her iki tarafta da savaş esirleri var. İslam devleti bu durumda esirlerin karşılıklı salıverilmesini teklif eder. Karşı taraf bu teklifi kabul etmezse İslam şu ihtimalleri ortaya koyar; a) Salıverilmeleri İslam devleti için zararlı değilse, serbest bırakılırlar. Savaş esirlerini iyilik ve ihsan ile salıvermek hayırlı işlerdendir (Muhammed, 4). Esirleri Müslüman ailelerin evlerine yerleştirmek. Burada şunu belirtelim ki; Batı dünyası, savaş esirleri sorununa toplama kamplarıyla çözüm aramıştır. Buralarda savaş esirleri bütün insani haklardan yoksun bir şekilde karşılıksız çalışmaya zorlanarak ömür boyu hapishane hayatına mahkum edilmektedirler. Buna karşın İslamın getirdiği çözüm yolu, bu esirleri Müslümanlar arasında fert fert dağıtmaktır. Müslümanların hukuki sorumluluğuna verilen bu savaş esirlerinin kanuni statüleri vardır. Esirlerle Müslümanlar arasında İlahi sevgi ve adalete dayalı olarak kurulan bu ilişki, onların toplumda insanca yaşamalarını ve İslamı her yönüyle tanımalarını sağlamaktadır. Kısacası şunu diyebiliriz ki; İslamdaki kölelikten kasıt savaş esirliğidir. Bunun dışında bir kölelik sözkonusu değildir. Köleden kasıt, kesinlikle üzerinde sınırsız yetkiye sahip olunan kişi demek değildir...İslam esirlerle ilgili olarak şu sorumlulukları getirmiştir; 1) Elinizin altında bulunan kölelere iyilik ve güzellikle davranın... 2) Köleleriniz kardeşlerinizdir. Kimin kardeşi elinin altında (yani hukuki sorumluluğunda) bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara yapamayacakları işi yüklemesin, zor işlerde onlara yardım edin (Buhari). 3) Kölelerin duygularına saygı ve onun haysiyetini koruma konusunda Hz.Muhammed “sav” şöyle demiştir; “Sizden hiçbiriniz, bu benim kölemdir, bu benim cariyemdir, demesin. Ancak kızım, oğlum veya kardeşim, desin” (Buhari) 4) Onlarla serbest kalmak üzere anlaşma yapılır. Yani belirlenecek bir ücret karşılığında her esir serbest kalma anlaşması yapar. Kuran'ın bu konudaki açıklamasından, kölenin bu konuda getireceği teklifi kabul etmenin zorunlu olduğu anlaşılır (Nur, 33). Ve onlara yaptıkları iş karşılığında ücret ödenmesi gerekir. 5) Karşılıksız olarak serbest bırakılabilirler. Bu konuda bizzat Peygamberimiz 63 köle azat ederek örnek olmuştur. Hz.Aişe 67, Hz.Abbas 70, Hz.Abdullah bin Ömer 100, Hz.Abdurrahman bin Avf 3000 köle azat ederek İslamın bu konudaki anlayışını, uygulamalarıyla gözler önüne sermiştir. Şu da bilinmelidir ki, Müslümanlar başkalarının kölelerini de satın alıp azat etmişlerdir. Sonuçta Dört Halife devri sona ermeden İslam öncesi köle olanların hepsi hürriyetlerini elde etmiş bulunuyorlardı. Bu sayede tarihten miras alınan kölelik pratikte kaldırılmış oldu. İslam hür insanların kaçırılıp köle yapılması anlayışını reddederek köleliğin kaynağını kurutmuş, savaş esirliği dışındaki köleliği ortadan kaldırmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, İslamda kölelik yok, savaş esirliği vardır. Şöyle bir soru sorulabilir; “İslam niçin ilk anda toplumda bulunan köleleri hemen hürriyetlerine kavuşturma yoluna gitmedi?” İslam toplum eğitiminde kişisel ve toplumsal yasaları hesaba katarak çözüm yoluna gider. O devirdeki köleler yüzyıllardır kölelik kurumuna sahip bir toplumda yaşıyorlardı. Bu durum kölelerin üzerinde öyle bir etki yapmıştı ki; tek başlarına karar veremiyor, bir şey yapabilmek için başkasından gelecek emirleri bekliyorlardı. Her zaman emir almaya ve bu emirlerle iş yapmaya alışmışlardı. Tam bir kişisel özgürlük içinde kendi başlarına yaşamaları çok zordu. Hepsi bir konu üzerinde özelleşmişlerdi. Yani kimisi yalnız ekin biçerdi, kimisi yalnız ev temizlerdi, kimisi de yalnız hayvan bakımından anlardı. Bu durumdaki köleler toplumsal hayatın diğer üniteleriyle tam bir temasta olmadıkları için serbest bırakıldıklarında tek başlarına hayatlarını düzenleyemiyorlardı. Bu insanların hayatın her yönünü bilen ve toplumsal yaşamın her ünitesiyle temasta bulunan birinin gözetiminde eğitilmeye ihtiyacı vardı. Yani bu insanların özgürlük bilincine ve kişisel yeterliliğe ihtiyacı vardı. İşte İslam köleye benlik bilinci, insanlık onuru ve özgürlük bilinci kazandırmakla işe başlamış, yüzyıllar süren esirlik kültürünün etkilerini ortadan kaldırarak kağıt üzerinde değil insanların ruhlarında devrim yapmış, böylece köleliği kaldırmıştır. Yani onlara sözde hürriyeti değil gerçek hürriyeti vermiştir. Aynı toplumsal yapı günümüzde de sözkonusudur. Bugün toplumumuzda faiz, kumar, içki, fuhuş gibi neredeyse kurumsallaşmış bu yapıları bir günde ortadan kaldırmak mümkün değildir. Evet belki bir kararla resmi olarak kaldırılabilir. Ama buna karşın gayrı resmi bir şekilde sosyal hastalıklar toplumu kemirmeye devam eder. Yani görünüşte ortadan kalkarlar, gerçekte tüm boyutlarıyla devam ederler... (Amerikan İç Savaşı düşünülürse İslam’ın bu konuda uyguladığı yöntemin ne denli doğru ve ileri görüşlü olduğu açıkça görülür; orada köleler özgürlüklerine kavuşturulmuşsa da buna hazır olmayan ve gidecek yeri bulunmayan kölelerin çoğu eski efendilerinin yanına dönmüştür, dolayısı ile çözümler hayatın gerçekleriyle ve hedeflerle uyumlu olmalıdır.) Cariye Konusuna Gelince; Kadın savaş esirleri konusunda şunları söyleyebiliriz; Savaşta ele geçen kadın esirler düşman elindeki Müslüman esirlerle değiştirilir. Düşman buna yanaşmazsa kadın esirler İslam toplumunda Müslümanlara dağıtılır. Kadın esir (cariye) eğer isterse kanuni olarak kendisine bağlı bulunduğu erkekle ilişki kurabilir. Kadın esir kesinlikle başka erkeklerle ilişki kuramaz ve hiç kimse onu fuhşa zorlayamaz. Kendisiyle evlenmek isteyen bir kimse olursa (ve uygunsa) evlendir yanma yakılma gibi mevzuların sana tarihi tahlilini daha geniş bir zamanda yaparım ama önce gel bahaeddin sağlamı birlikte okuyalım.ne demiş bir bakalım! Semavi Kitapların Özellikleri; Yüce, Güzel, Olağanüstü Mesajları Taşımalarıdır Hayat bir yere girdiğinde oraya düzen verir. Çünkü hayat çokluğu birleştiren, dağınık şeyleri toplayan, hareketsizleri hareketlendiren bir ruhtur. Hayat girdiği ortamın malzemesini, havasını, toprağını, suyunu kullanır. Kuran vahye {göksel mesajlara} ruh {42/52, 40/15} diyor. Çünkü bu mesajlar dağınık insanları birleştirir. Topluma düzen ve hayat verir. Donuklaşmış akıl ve kalpleri nurlandırır. Evet, vahy dediğimiz bu ruh bu hayat, önce kendi bedenleri olarak dilin kelimelerine, cümlelerine son derece mükemmel bir birlik ve ahenk verirler. Cansız kelimeleri adeta canlandırırlar. 1400 senedir, Kuran'ın edebi bir eşi yapılamaması onun bu göksel canlılığından kaynaklanır. Buna rağmen vahy dediğimiz ruh, hangi topluma, hangi peygambere gelmişse hava, su ve toprak olarak önce o peygamberin ana dilinin kelimelerini bildiği benzetme ve bilgileri kullanır. O vahy bu sayede o toplumda kök salmış olur. Buna rağmen Allah elçilerine hiç bilinmedik bilgi vermiyor değildir. "Kuran'da Gaybi Haberler" diye kitaplar yazılmıştır Durum böyle olunca, Muhammed, İsa ve Musa {A.S.M} bu bilgileri falan kitaptan almışlar, -ki böyle iddiaların tarihi belgeleri yoktur- demek yüzeyselliktir, vahy özünü kavramamaktır. Bu yüzeysel iddialardan bir tanesi de Hz.Muhammed'in bu bilgileri Mekke'de hristiyan bir köleden almış olduğu iddiasıdır. Kuran bu konuda müşriklere karşı "yaslandıkları dil yabancıdır. Kuran ise apaçık bir Arapça'dır" {Nahl, 103} derken, kimse çıkıp "Hayır o köle Arapça bilirdi" dememiştir. {İbni Kesir, üç dört yoldan rivayet ediyor ki; o köle Arapça bilmiyormuş. Sadece; Peygamberimiz dindar bir kişidir, diye onun yanına uğrarmış, hal hatırını sorarmış} Kuran "Bu apaçık bir Arapçadır" demekle Kuran'ın edebi mucizeliğini gözönüne getiriyor. Manen o müşriklere, belli bir delile dayanmayan kuruntularına cevaben diyor ki; Farzı muhal, Muhammed bu bilgileri bilse dahi, siz kelime ve cümlelere takılmayın, içindeki olağanüstü {mucizeli} edebiyatına ve yüce mesajlarına bakın. Bunda bir itirazınız varsa işte meydan. Gelin bir benzerini getirin. Yoksa hepiniz helak olacaksınız {Bakara, 23} Böyle dediği halde kimse ortaya çıkamamıştır. Neticede savaşmaya mecbur kalmışlardır...
  24. kafanıza göre karalamayın işte ,kafanıza danışında mucizeyi görün.gerçekten hidayetinize duacıyım.siz burda bana küfür de etseniz şefkat-i hemcinsiyem size dua etmeme sebep oluyor.zaten belki faydam olur diye burdayım.buda fiili bir dua.size şahsen çok faydalandığım bir makaleyi tavsiye ediyorum.bu konuda başlıkta açtım.ontolojik açıdan psikoloji ve din.okuyalım da seviyemiz artsın.
  25. HAKSÖZ VE SAKLI GERÇEK; kur-an ayetlerini bölük pörçük sunarak nereye kadar... siz edebiyatta zirve bir kitabın belli başlı yerlerini sunarak,üstelik diğer konularla ilişkisine bakmadan üstelik kitabın dilini,o dilin mantığını bilmeden,o dildeki deyimleri,kullanılan sembolleri bilmeden,ve edebiyatta var olan mecaz,istiare, gibi kaidelere riayet etmeksizin,ayrıca bazı ayetlerin allegorik,müteşabih olduğunu unutarak ,yani kısacası bu konuda hiçbir ehliyete sahip olmadığınız halde neden bunca saldırı, batıda fikirler şöyle gelişir,tez-antitez=sentez bu bir tezse şayet siz öyle varsayın ,sizde büsbütün karalamak yerine bir anti tez oluşturun,bakalım..karalamak yerine alternatif sunun.bakın ciddi bir seviye kaybına uğruyorsunuz,yoksa yazdıklarınızı kimse okumaz arkadaşlar.************ ********* ********
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.