Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

AsiMeLek

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.353
  • Katılım

  • Son Ziyaret

AsiMeLek tarafından postalanan herşey

  1. Bir Ömür Seninle Bir ömür seninle başbaşa kalsak Hayatı beraber koşsak ne olur Bütün yıldızları bir bir dolaşsak Zamanı beraber aşsak ne olur Şarkılar söylesek aşkın dilinden Nağmeler dinlesek seher yelinden Bahar yağmuruyla duygu selinden Gönül ırmağına taşsak ne olur Dudaktan dudağa bir şiir gibi Gönülden gönüle bir nehir gibi Yıldızlara hasret bir şehir gibi Derin uykulara dalsak ne olur Kuşlar gibi geçip tüm hudutlardan Selamlar iletsek ak bulutlardan Kovup elemleri şen duygulardan Sonsuz mutlulukla coşsak ne olur
  2. Ayım Güneşim OL Dönderme yüzünü kurban olaym Sen ol bu dünyada güneşim ayım Yalnız ben seveyim, ben okşayayım Gezmesin bir başka el saçlarında Kalbimin içidir en güzel yerin Tutmasın bir başka eli ellerin Gözlerin gözümde bak derin derin Kaybolup gideyim bakışlarında Yüce dağ başına yağan karlarca Seyrine dalayım senin yıllarca Gönül ırmağında coşan sularca Bin huzur bulayım akışlarında Süsenim sümbülüm reyhancasına Kekliğim maralım ceylancasına Tamburum cümbüşüm kemancasına Şarkılar derleyim ağaçlarında Tanrıya dilenen dilekler gibi Cennet de dolanan melekler gibi Sevda dağındaki çiçekler gibi Bir ömür kalayım yamaçlarında
  3. Mehtabım Olsan Karanlık gecede mehtabım olsan Süzülsen o hayal sessizliğinle Dilinde nağmeler elinde keman Okşasan ruhumu güzel sesinle Özge canım olsan gönül yoldaşım Bir ömür dizinde dinlense başım Akarsa uğruna aksın gözyaşım Yakarsa ateşler yaksın elinle Bir daha sönmesin içimde közün Bir daha çalmasın kapımı hüzün Çiçekler açtırsa gülünce yüzün Dağılsa efkarım gül nefesinle Kimse okşamasın al yanağını Öpmesin başkası gül dudağını Bana bağışlasan gönül bağını Sevgiden bir yuva kursak seninle
  4. Sevgi Yağmurum Ol Günüm güneşim ol, ısınacağım Ümit duvarım ol, yaslanacağım Sevgi yağmurum ol, ıslanacağım Gül kokun bir ömür tenimde kalsın Sen uykuysan ben gördügün düş olam Sen yuvaysan ben bir yavru kuş olam Ağlar isen yanağında yaş olam Gözlerin bir ömür gözümde kalsın Gel sevgilim ol benim, düş kaçağım Göğsüne başımı yaslayacağım Kalbimin içinde saklayacağım Özlemin bir ömür gönlümde kalsın Bir dünya sun bana tutunacağım Gönlümü sevginle avutacağım Bütün ihanetleri unutacağım Ellerin bir ömür elimde kalsın Sevgi mırıldayan nehirler gibi Derin uykularda şehirler gibi İsminki dualar şiirler gibi Ölünceye kadar dilimde kalsın
  5. Yanmaz mı İçim Bir türkü duyduğumda yanmaz mı içim Hasret doluşmaz mı yaşlı gözüme Aklıma düşünce vatanım evim Çiçekler ağlamaz mı bakıp yüzüme Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm Munzur yaylasında sabah serince Keklikler ötmez mi yeller esince Eğilip suyundan içtiğim çeşme Aklıma düşmez mi bahar gelince Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm Amanıda be hey dağlar amanı Dağılmaz başımın gamlı dumanı Rüzgar olup mor dağlara esmem mi Her bahar mevsimi yayla zamanı Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm Nuri CAN
  6. Yanmaz mı İçim Bir türkü duyduğumda yanmaz mı içim Hasret doluşmaz mı yaşlı gözüme Aklıma düşünce vatanım evim Çiçekler ağlamaz mı bakıp yüzüme Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm Munzur yaylasında sabah serince Keklikler ötmez mi yeller esince Eğilip suyundan içtiğim çeşme Aklıma düşmez mi bahar gelince Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm Amanıda be hey dağlar amanı Dağılmaz başımın gamlı dumanı Rüzgar olup mor dağlara esmem mi Her bahar mevsimi yayla zamanı Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm Nuri CAN
  7. Gez Garip Garip Vurup omuzuna tahta bavulu Varıp gurbet eli gez garip garip Yollara düşüp de gözler buğulu İlet haberini tez garip garip Varsın yaban eller mekanın olsun Sılanın hasreti bağrına dolsun Anadan babadan bacıdan yoksun Oturup derdini yaz garip garip Her akşam dönünce yurda yönünü Hasretle hicranla doldur özünü Kalbine çevirip yaşlı gözünü Çilenin selinde yüz garip garip Ay geçsin yıl geçsin uzansın ara Hasretin yol olsun karlı dağlara Aktıkça gözyaşın akan sulara Kalsın yanağında iz garip garip Nuri CAN
  8. Ah Anadolum Yükledin yükümü gurbet ellere Dur diyen olmadı ah anadolum Kor düştü yanıyor bak yüreklere Su veren kalmadı vah anadolum Dalımda bir heybe gözyaşı dolu Uzadıkça uzar gurbetin yolu İstersen ardımda çalma davulu Gidenler dönmüyor ah anadolum Dağların başına duman sis çökmüş Her geçen bu yolda gözyaşı dökmüş Bakarım yavrular boynunu bükmüş Gitmek zor geliyor ah anadolum Çekeriz çileyi çekeriz kahrı Adımız garibe çıkmıştır gayrı Anadan babadan bacıdan ayrı İçimiz kanıyor ah anadolum Kimi zevk peşinde sefaya dalmış Kimisi yokluktan derten bunalmış kimi sakat kimi arada kalmış Yoksulluk ar geliyor vah anadolum Hainler maskeyi yüzüne çekmiş Doğrunun gözleri ırmakmış selmiş Yiğitler namerde boynunu eğmiş Gücümüz yetmiyor ah anadolum Nuri CAN
  9. Hasret Çırası Ne zaman akşam olsa bir hüzün çöker İçimde bin özlem beslenir durur Bilirim ne yapsam ulaşmaz sesim Yüreğim çaresiz seslenir durur Her gece kahırla anarken seni Bir hasret çıkmazı kucaklar beni Uzayan raylarda ömür treni Gözlerde bir bulut izlenir durur Yetmiyor hayale kollar sarışım Gidenler dönmüyor ah garip başım Her gece yastığa akarken yaşım Taş duvarlar bile hislenir durur Ah edip ağlama ey deli gönül Gözyaşı verdiğin bana tek ödül Arzular bağında kopardığın gül Her dem hicran ile süslenir durur Deva bulmaz artık gönül yarası Bilirim silinmez alın karası Ümitle yaktığım sevda çırası Hasret konağında islenir durur Nuri CAN
  10. Hasret çiçeğim Yağmurlar düşerken körpe bağına Süzülür damlalar gül yaprağına Takılıp gurbetin hüzün ağına Bir sen mi solarsın hasret çiçeğim Sarıp dikenlere gönül acını İndirme başından ümit tacını Rüzgarda savrulan ipek saçını Bir sen mi yolarsın hasret çiçeğim Eserken başında bahar yelleri Okşarsın hasretle açan gülleri Andıkça geldiğin ırak yerleri Bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim Seller feryad eder dağlar ses verir Bir ömre bir sevda sanma az gelir Şimdi her gönülde bir ah yükselir Bir sen mi ağlarsın hasret çiçeğim Denizler dalgalı alınlar sisli Yollar sıra sıra engel dizili Herkesin ateşi içinden gizli Bir sen mi yanarsın hasret çiçeğim Coşkun akan seldim duruldu kalbim Gurbet eller gezdim yoruldu kalbim Aşkın hançeriyle vuruldu kalbim Bir sen mi kanarsın hasret çiçeğim Nuri CAN
  11. Yorgun Yolcu Eskil sokaklarında anıların dolaşıyorum, öksüz bir çocuk gibi yüreğimde kırık bir dal sızısı ve soluk ürpertisi bir yaprağın bir dost izi arıyorum, kirlenmemiş bir bakış çocukluğumun ince sızısından kalma alıp götürmek için uzak bir kıyıya uzak dağ doruklarına bakıyorum daha uyanmamış sabah, bahar ve yaz uyanmamış ah… güz yağmurları iniyor, acılar ve ihanetler üstüne çırılçıplak ve sevgisiz kalmış bir şiirim kimsesiz bir kış sokağında ah! gülen gözleri menekşelerin, munzur bakışlı ceren geçtiğim tüm kıyılara kırık gözyaşlarımı bırakıyorum ince duygularımı toplasam avuçlarım kanar baharlara geç kalmış, yorgun ve yaralı bir yolcuyum heybemde türküleri unutulmuş bir şafağın yalnızlığı hüznün ıslattığı kirpiklerimde bütün yağmurların adı gözyaşı, dalgalarını dalgınlığında saklayıp acılarını içine gömen bir denizim ben yüreğime gecenin hıçkırıklarını ve hüznün ince ezgilerini toplayıp geçtiğim bütün kıyılara gözyaşı yağdırıyorum uzak diyarlara hasret taşıyan göçmen bir kuşum ben durmadan acılara ayrılıklara vurup kanatlarımı şiirler topluyorum kirpikleri kırık bir gecenin teninde sevdalı bir ırmak ol, gözleri mavili bir kuş alıp götür beni insanın ayak basmadığı kıyılara melamet yağmurları yağmadan üzerime yoksa boğulur giderim hayatın bu sığ sularında ben ki herkese gül sunan, gül bağışlayan herkesten gül isteyen sevdalı bir çocuğum erken vurulmuş gençliğine ağıt yakıp bırakıp gönlünü bir çiğdem ile dağ arasında durmadan üşürüm hayatın bu kirli sahnesinde ey sevdamın nar çiçeği, ey iki gözü iki damla hasret çiçeğim say ki günahsız bir çocuğum daha ümitlerden uzak, hayallerden uzak nasıl yaşarım gönlümü hangi seherlere bırakıp giderim sen yoksan uçsuz bucaksız bir uçurumun kıyısında sen yoksan bilki hayat yok benim için dünya yok, sevda, dostluk, umut yok boğulur giderim hayatın kirli sularında şimdi yorgunum her akşam her sabah dağlara bakıp seni aramaktan Nuri CAN
  12. Sizin Hiç Anneniz Öldü mü? Sizin Hiç Anneniz Öldü mü? Benim Öldü Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk Bak mevsim umut mevsimi papatya mevsimi, gül mevsimi mevsim bahar dağlar kar suların coşup taştığı zamandır kalk yarasına merhem olduğum kalk ben geldim uyan da bir bak yatma öyle sessiz, öyle nefessiz n’olur yatma öyle çaresiz aç gözlerini yaşadığını bileyim gülersen güleyim ağlarsan gözyaşını sileyim oynat kirpiklerini bulutlar uçsun gözlerinde bahar yağmurları yıkasın saçlarını ölmek gerekiyorsa ben öleyim... kalk anam allah aşkına kalk ben geldim bak kime bu nazın, kime bu küsün bu inat niye konuş benimle, allah aşkına konuş yatma öyle sessiz, öyle nefessiz kurban olduğum bir ses ver, bir nefes yaşadığını bileyim kalk anam kalk allah aşkına kalk ben geldim uyanda bir bak saklandığımız kovuklarda şidetli yağmurlar yağsın yine rüzgarlar essin, fırtınalar kopsun, şimşekler çaksın koynuna al beni, sarıl sımsıkı başımı göğsüne yaslayayım yeneyim bütün korkularımı ve sen beni hiç bırakma, bıkma n'olur koynuna al yine, sarıl sımsıkı, üşüyorum korkuyorum yıldızlar uykuya yattığında tut elimden güneşe götür beni saçları sümbül anam, yanağı gül anam sayki, küçük bir çocuğum daha hiç büyümedim şimdi ben ne yaparım, nereye giderim kime gösteririm kanayan dizlerimi uyan anam bak sümbül vakti, gül vakti bin hayat tomurcuğu umuda kızarır dallarda usul, ağır, yorgun uyuyor bedenin ah ne kadarda güzelsin anam uyan kurban olduğum uyan bak rüzgar vakti dağlarda tut elimden kırlara gidelim beyaz papatyalar toplayayım sana düşersen yalnız kalırım gidersen öksüz taşıyamaz yüreğimin ağrısını hiç bir beden kalk allah aşkına kalk böyle yapayalnız boynu bükük koma beni senin sıcaklığından ayrı, sevginden uzak kime koşarım, nasıl yaşarım böyle bir başıma teninin kokusunu özledim anne, sımsıcak nefesini yavrum diyen o nazlı yumuşacık sesini hadi uyan canyoldaşım, gözbebeğim sarı gülüm, altın kalplim, iyilik meleğim gözlerime acılar yağdıran kalk ki, yine sana türküler söyleyeyim Ey dağlar taşlı dağlar başı telaşlı dağlar ben anamı yitirdim gözlerim yaşlı dağlar bağların gülü kaldı gamlı bülbülü kaldı ah komşular komşular ben annemi yitirdim boynum bükülü kaldı kalk anam kalk allah aşkına kalk bu yürek nasıl dayanır derdini kalem olup yazmaya, dil olup söylemeye sana sarılmayı özledim, nazlanıp darılmayı kanayan gözlerimde sızılar akıyor bak kırmızı yağmurlar yağıyor üzerime ıslanıyor sensíz kalan yanım hadi uyan yüreğini öptüğüm koma beni buralarda yalnız bırakıp gitme yıkılırım bir kez değil, her gün bin kez ölürüm Sarılki kokun sinsin tenime anne sevgin işlesin yüreğime bu yalancı dünyada kimim varki senden başka gözlerimden öpecek, üstümü örtecek karanlık soğuk gecelerde kalk anam allah aşkına kalk karanlık çöküyor bak goncagül sevinçler üstüne boynunu büküyor yaşam yaralı ceylanlar meliyor uzak dağbaşlarında turnalar da geçmiyor artık kalk allah aşkına kalk sen bir maral ol, ben ceylan dağlar gökkuşağı olsun, ovalar seyran Sarıl sımsıkı tenim ol, beni bırakma tut ellerimi benimle ağla, benimle yan benimle uyu, benimle uyan birlikte çıkalım dağlara bak yayla zamanı ben munzur suyu olayım, sen teyran sen nisan ol, ben haziran... ben küçük bir pınar, sen çağlayan akıp gidelim koyun koyuna Sen yoksan kurur kurnalar dereler susuz, koyunlar kuzusuz kalır melemez bir daha ardından koyunlar kan süzülür kirpiklerden yüreklere keklikler de ötmez bir daha, turnalar da geçmez buralardan bir daha koşamam çayır kuşlarıyla, yarışamam deli sularla bastırıp göğsüme acılarımı küserim yaşama kalk anam kalk allah aşkına kalk bulutlarda ağlıyor bak kalk şiirler dizilsin yollara, türküler dizilsin eğilsin önünde kavak ağaçları akakasyalar çiçekler dursun selama yaşamın adı sensin, senin adın yaşam düşersen omuzuma üşürsen yüreğime yaslan tut ellerimi sevinçlere yürüyellim ana nasıl taşıdıysan beni dokuz ay karnında ben sırtımda taşıyayım seni bir ömür ....... ah nazlı anam uzansam dokunabilir miyim? yüreğindeki incinmişliklere durdurabilir miyim? zamanı gözlerinin içindeki yaşları öpebilir miyim? anlayabilir miyim? yaşamı ve ölümü anlatabilir miyim? acının dayanılmazlığını yaşamın umursamazlığını kim dinler beni ey benim dağ dağ kalbime gömdüğüm nazlım benki, düşleri ıssız nehirlere akan o küçük çocuğum daha kar yağıyor, rüzgar uğultuları dışarda al sıcaklığına sar beni, üşüyorum ya gece, gecede üşür mü anne kimsesiz kalınca bırakıp gitme n’olur ......... ben başımı nasıl taşlara çalmazım dağlar oy gözyaşımı nasıl çaylara salmazım dağlar oy ah komşular komşular hele deyin ya ben nasıl, ya ben nasıl ağlamazım dağlar oy... Sizin hiç anneniz öldü mü? Benim öldü Nuri CAN
  13. Yüreğim Dağlarda Kaldı Bir dağ başında olmalıydık şimdi seninle uzanıp çimenlerin üstüne şiirler okumalıydık mavi ırmaklara öpüp güneşi alnından sevdiğimizin sisler aralanınca çekip gitmeliydik şimdi bir dağ başında olmalıydık seninle oturup bir gönül sofrasına, dostluğa kadehler kaldırıp içimizdeki yangını bölüşmeliydik bir pınarın soğuk buğusuna daldırıp ağzımızı, çatlayan dudaklarımızla hayatı öpmeliydik sular aydınlanınca çekip gitmeliydik bir dağ başında olmalıydık şimdi seninle türküler söylemeliydik esen yellere unutup acıyı, ayrılığı, gurbeti hasreti içimizin yangınına gömmeliydik kapılar kapanınca karanlığa yollar aydınlanınca çekip gitmelidik bir dağ başında olmalıydık şimdi seninle ıssızda bağrını döven bir ırmak gibi dizleri kanamış bir çocuk gibi doyasıya ağlamalıydık çıkarsız dostluklar, kirlenmemiş sevgiler ve dünyadaki tüm güzel şeyler adına çirkinliklere, çirkefliklere dayanmalıydık obalar sıralanınca karşı sırtlara gün aydınlanınca çekip gitmeliydik sen gülünce ne güzelde gülümserdi beyaz gül nasıl da sevinçle gelirdi dağlara bahar dallar tomurcuklanır, kuşlar öter, sular çağıldar muştular bölüşmeye koşardı ardından çocuklar bir kervan alıp giderdi başını bilinmeyen diyarlara şimdi ne yana baksam gözlerin doluyor usuma ah gelincikleri okşuyor ellerin gülüşün ki, çiçeklerin bir başka adıydı karlı yamaçlarda yitik bir mevsimin kıyısında kaldı anılarımız savrulmuş ömrümüzün her yaprağında bir şiir sarardı şimdi yoksun, rüzgarlar seni üşür, türküler seni söyler her bahar gelişinde bir çiçek büker boynunu bir menekşede açar gözlerin büyür yüreğimin kıvrımlarında sular ağıtlarla çağlayıp gider mavi ne de çok yakışırdı gülüşüne ah kardeşim en çok da papatyalar yıkıldı gidişine bir de alnı munzur işlemeli kızlar şimdi hangi ırmak soğutur yürek yangınımı hangi dağ bölüşür acımı, hangi pınar, hangi bahar efkarımı hangi rüzgar dindirir ırmağım sendin pınarım sen, dağım rüzgarım sen, baharım sen Nuri CAN
  14. Kederli Bir Türküdür Kimliğin Sen benim dilini bilmediğin yadellere yolladığım işçimsin bulman için nasibini el kapılarında sen benim tırnaklarınla umudunu kır toprağa eken çiftçimsin bir avuç mahsula çok şükür ederek sen benim alınterim, emeğim öpüp başıma koyduğum ekmeğimsin kadınım erkeğim gelinim kızım yüreğimde taşıdığım sızımsın kimselere anlatamadığım derdim yıllarca yolunu beklediğimsin taa... şuramda ismini veremediğim boşluğum yokluğum, yoksulluğumsun bilirim bütün sevdiklerinden uzak kederli bir türküdür kimliğin yüreğinin içinde taşırsın hep pasaport yerine sınırlarda Nuri CAN 1971 Amsterdam
  15. Göçmen İşçiler Ağıdı Sırtımızda eski bir ceket Kırık bir bavul elimizde Yürürüz izinde acıların Yüreğimizin üstüne basa basa Başımız eğik, bağrımız ezik gözümüzde yaş, gönlümüzde yas sarıp gurbet yorganlarına umudu kör bir geçim uğruna düşeriz yollara hicranı gözlerimize doluyarak ve suluyarak yüreğimizde hüznü yürürüz biçare acılı acılı yürürüz can çekişe çekişe tutunacak dal ararız, dinleyecek dost ağlamak ve anlatmak için dünyaya kederimizi ayrılık boranında korlaşır bağrımız zorlaşır gülmemiz solur da solur sevdamız yüreğimizde kımıl kımıl dağlarca acılarla ve de sancılarla yürürüz ritminde yürek atışımızın yürürüz ritminde nefes alışımızın yürürüz bitik un-ufak ola ola onca yiğitliğimize bakmadan hasrettir önümüzde sıra sıra yol yol ayrılıktır dağ dağ acıdır gidilen gurbettir, derttir, mihnettir sineye çekilen dizi dizi Ne yana vursak üstümüze kararır hava şimşeklenir gökyüzü bıçak bıçak bulutlar yığılır kalır gözlerimize her kirpiğimizde bir deniz çalkalanır. nereye varsak, bağrımıza saplanır ayrılığın oku devriliriz bir ihtiyar çınar gibi ağır ağır garipliğimiz kuşatır dört bir yandan bağlanır elimiz kolumuz nereye varsak sarpa sarar yolumuz hasret kalırız bir dost gülüşüne hasret kalırız bir dost öpüşüne düğün dernek kurar acılar içerimizde çiçeklere kar düşer umutları yel alır ardımızda nice kimsesiz ölüler kalır ölülerki bizim ölüler, nasıl ki bu acılar bizimse bir yanı buruk olur çırpınır yüreğimizde bir yanı yaş olur süzülür gözlerimizde akar akar akar dökülür çile denizlerine gurbet rüzgarlarınca acılı ıslak tufan kopmuş yel savurmuş gayrı oflamak vız gelir gönül fırtınamıza umudumuz ekmeğimiz, acımız kederimiz bir kara sevdamızdır yenemediğimiz gözyaşlarını saklama benden kaçırma gözlerini gözlerimden oy kurban olduğum derincene bak bu nasıl yazıdır ki gözyaşlarımız kemend olurda boğar bizi ve ardına bakmadan, siler gider izini umudumuzun çıplak ağrılarla bağrımızı eze eze taa… alnımızın çizgilerine yansır acısı. ağrılar toprağında ağıt yakarak bir yitik umutda yitip gitmişiz gayrı dert filiz sürmüştür, hüznümüzün tablosunda bir direnç olmuştur bizde yaşamak o artık karanlık bir gecede diş diş ak yorgana geçirilmiş sancı katmer katmer ülserdir midemizde bir yara ki ayrılığın bir yara ki yoksulluğun yarasıdır oy kurbanım toprak toprak koktuğumuz nadas nadas süslediğimiz ve de köy köy, ülke ülke boynumuzu büke büke ezgilere işlediğimiz bir yarısı Türkiye’ de bir yarısı yaban ellerde söylenen eğin ağıdı türkülerimiz ……………………. bilmem bu yürek nasıl dayanır derdini kalem olup yazmaya dil olup söylemeye oy kurbanım oy oyy da oy…. Nuri CAN
  16. Göçmen Kuşlar Yönünü yitirmiş göçmen kuşlar gibi uçtuk zehir zemberek yol bilmeden, dil bilmeden tanımadığımız ormanlarda kaybolduk çırpındıkça açılıp kanadı yaralarımız kirli dumanların dalgalarında kimsesiz limanlarda nazlı umutlar yeşerttik köprüler kurduk bir yalnızlıktan bir yalnızlığa taa…iliklerimize işledi yalnızlığın ve ayrılığın acısı bir yol bulup dönemedik geçip gitti yıllar gençliğimizi fabrikalara bırakarak ve uzatarak her soluğu bin defa çalışıp durduk hasta dermansız ne geçen günlerin farkına vardık ne de değişen mevsimlerin ekmeğimiz terimizle ıslandı umudumuz gözyaşımızla kader türkülerine sığınıp kaldık dertli başımızla her vardiya bir ah düştü yüreğimize hasretler büyüttük gözlerimizde duman duman uzanıp kaldık gurbet yataklarına yorgun her sabah kurulan saatin zillini bekledik geceyi güne, günü geceye ekledik unutulmuş garip ezgiler gibi ezilip kaldık yoksul anılar cenderesinde bir yanımız buram buram memleket bir yanımız çile çile gurbet ele gömüldü sesini yitirmiş küskün çağlayanlarla akıp gitti ömrümüz yaşlı gözlerimizde hayellerimiz yel, çocuklarımız el oldu kara kafalarımız ak, ak kafalar kel oldu biz kimiz, nereden geldik, yurdumuz neresi nerde kaldı gençliğimizin ve umudumuzun adresi oysa sararmış her yaprağın bile bir tanımı var bir anlamı var dalında düşen her çıkrığın kime nasıl anlatırız halimizi ey dünya Nuri Can
  17. Bir Güle Sığdır Beni Bir garip yolcuyum uzak çok uzaklardan geldim asırlar ötesinden ellerim boş boynum bükük yorgunum koynumda ayrılık türküleri dudağımda özlem özlem şiirler var aç pencereni sana demet demet hasret bulut bulut yağmur getirdim gözlerimden bir mecnunum saçlarımda çöl rüzgarları esiyor yüreğimde leyli yollar tanımadığın memleketlerden bilmediğin kentlerden geldim yüküm ağır yorgunum bir göçmen kuşum göğünü yitirmiş kelebek bir kanadım aşk dolu bir kanadım hasret bülbülüm gönlünün altın kafesine tutsak bir kanadım ateşler içinde bir kanadım gülistan düşsüzüm düşlerine al beni soluksuz sevişmelerine sakla bin yıl hasretini çektim bir güle sığdır beni Nuri Can
  18. Ne zaman bir Anadolu köyüne düşse yolum Ne zaman bir Anadolu köyüne düşse yolum yüreğim burkulur susuk kumullu alnımdan öper bir anne bilmediğim ayetler çizer elleri gökyüzüne anlamadığım dualar kanar dudaklarında Ne zaman bir Anadolu köyüne düşse yolum kar düşer ömrümün üşüyen dilimlerine bacası duman duman tüten, sobası yanar çocukluğumun ısınır içimin mor türküleri büyür nazlı bir çiçeğin uykularında kuşlar uçar gönül penceremden yüreğimden sevdalar geçer bir sonbahar rüzgarının kanatlarında çekip gider ağlayarak, düşlerin yağmurunda sevdalı bir çocuk Ne zaman bir Anadolu köyüne düşse yolum oturup yüreğimin avlusuna dağ sedalı bir gelin ağlar bir düşünce dalgası vurur kıyılarıma vurdukça ıslanır gözlerim terkedilmiş evler, kilitlenmiş kapılar ve duvarlarda yalnızca ihanet lekeleri kalmış sevdalar ki, hep aşınmış gül takviminin yapraklarında acıya sürgün kesilmiş tüm sokaklar şimdi baktığım her anı bir gönül yarası her sessizlik bir çığlık, her çiçek bir yara ah sevdiğim ne kadar insan varsa göçüp gitmiş uzaklara hangi suya baksam bir nehiri kanıyor gözlerim hangi yola çıksam bir tren kalkıyor ey umudumun küçük nazlı çocuğu çiçekler getir bana koparmadan sevinçler getir güneşli bahçelerden nicedir ki bir özlemin bulutundayım bir depremin uçurumunda yıldızlar topla bana yıldızlar topla mavi gecelerden sen ki sevdalı yanımdın benim gönlümün ısınağı, korkularımın sığınağıydın düşlere kar yağınca ve sarınca yolları duman bırakma ellerimi n’olur, kapama gözlerini üşür taşralı soluğum 1977 Caferli Nuri Can
  19. Merhaba! Merhaba! doğan gün dalucları tomurcuklar dağların esen rüzgarı sıvırcık kuşlarının sevinci bahar güneşe koşan çocuklar bahardalım merhaba ! Merhaba ! sevgi düşüm utangaç gülüşüm ilk yaşam çığlığı gelin duvağı türkü tadındaki yaşam yürekteki sevda, gözlerdeki ışıltı dudaktaki şarkı, özlemi çekilen yarınlar İçerdekiler dışardakiler hasreti kanayan dostlar merhaba ! Merhaba ! ağaçta göveren dal güllerin güne gülüşü yerdeki çiy, gökteki ay yağmurun çimlere dökülüşü salkım-saçak bulut Güzel umut yedi iklim dört mevsim evrenin renk renk cümbüşü günüm, günaydınım, gülaydınım merhaba Merhaba! ey dostluk, iyilik, güzellik insanlık,merhamet, barış sevgiye susayan yürek yanakta gözyaşı ıslağı dudakta kanayan şiir kalbe dolan aşk ey sevda yolcuları sevgi bostanı gönlüm merhaba Merhaba ! güneşle beslediğim sevgiyle süslediğim gönlümün sultanı yar dostluk diyarı ülkem sevgi bahçem, duygu pınarım hasretim, asyam, anadolum yüreğim, sevdam, yenigelinim merhaba Nuri CAN 1980 Caferli
  20. Seher Yeli Çekip gittin çiçeklerin döllendiği bir mevsim. bir daha dönmedin geri... yarısı sende kaldı kalbimin yarısı bende ezgili... ah! Seher yeli... bir bulut gibi nehirler gibi akıp gitti saçların elimden bir yanım yaslı hazanda kaldı bir yanım deli boranda savrulup gitti ömrümün gazeli... gülüşün bir çiçekti güğümlenirdi içimde her bahar gittin hayallerimde gitti kar yağdı kirpiklerime umutlarıma ağrılar birikti gittin güz geldi yitirdi sevincini ağaçlar ardında sarı yapraklar ve hüzün kaldı bulutlar arasında kaybolan ay gibi yitirdim seni denizler suskun maviler küs gökyüzü yaralı şimdi gittin deprem olur her gece denizlerde başını taşlara vurur dalgalar gittin göçüp gitti ardından gönlümün kuşları uzak diyarlara bir yanı aşk acısı kıyılarımın bir yanı özlem şimdi yokluğundur içime yağan her gece suların ötesinde şimdi su gibi yudum yudum şimdi hava gibi nefes nefes seni özlerim karşı kıyılarda... Nuri CAN
  21. Gülsem Gül İncinir Gittin, gidişin yarama tuz basılmış acı gidişin karlı kış gecesi gidişin dağbaşı ıssızlığı çiçeksiz, renksiz ve uğul uğul bir rüzgar başımda Gittin öyle apansız hayaller birikti gözlerime ıpıslak büyüdü gitgide yalnızlığım yıldızlarda terketti beni, ay da küs ardında yalnızca anılar kaldı Kırık dökük boynu bükük anılar Yoksun işte gözlerin yok ellerin yok kar yağıyor anılara üşüyor hayat Her gece ırmaklara salıyorum gözlerimi denizler ortasında, kaybolmuş bir sandal gibi binlerce kıyıya çarpa çarpa öylesine yitik, öylesine çaresiz öylesine perişan yaşıyorum… Sen bu şehirde bulutlarla gittin zifiri geceydi,yağmur yağıyordu bütün sokaklar ağlıyordu gittin işte, gidiş o gidiş bir daha dönmedin bu yürek yara şimdi, bu hayal kırık ömrüm sokaklarda bir yaprak artık gelme, öyle yorgunumki… zemheri karlarını bekle… Gözlerimde bir sessiz gözyaşı bekler öylesi dağ sevdalı rüzgara hasret bir ince dal aşkına. gülsem gül incinir ağlasam dal gelme, seni çok özledim… nisan yağmurlarını bekle… Ben ki, unutulmuş gökyüzü masalıyım uzak iklimlerin güz çiçeği ve ben hala o gözleri sürgün hüzün bakışlı çocuğum öylesine sessiz, öylesine dilsiz. ne analar kucaklıyor beni artık ne de hasret kokan ıssız geceler Bir gün tarih düşülürse çizilirse aşkın miladı yapraklar düşerse, kuşlar göçerse ve sen dönersen kilitlenirse gözlerim gözlerine işte asıl o zaman ölürüm ben... işte asıl o zaman ölür... işte asıl o zaman… işte asıl o... Nuri CAN
  22. Hoşçakal Gönlümün Nazlısı Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün önümdeki uçurumlara aldırmadan varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın o gerçekleşmeyen hayallerim. ardımda yaralı bir yürek kederli bir ömür ve yoksul anılar bırakarak çekip gidiyorum sevdiğim hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı hoşçakal gidiyorum başım önümde, gözümde nem duramam artık ey aşk, ey sevdiğim hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde duramam hiç bir anı kabul etmiyor beni bedenim buz gibi soğuk yüreğim param parça keder kış kadar soğuk ellerim ardımda yoksul bir sevda ve bana ait ne varsa bırakıp gidiyorum sevdiğim hoşça kal anlımın yazısı, kaderimin küskünü hoşçakal bütün yaprakları dökülmüş dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım çınar ağacını yaslı meçhule giden acılar yüklü bir gemide uğuldayan rüzgarlara sarıp sesimi şarkıların sustuğu, aşkların vurulduğu limanlara gidiyorum sevdiğim hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal bir yıldız daha kaymadan gözlerimden yüreğimden bir arzu daha sönmeden gidiyorum ey aşk, ey sevdiğim bir daha yağmamalı bu ihanet yağmurları ağlamamalı bu yürek bir daha bir acıyı, başka bir acıyla sarıp alıp dağların ve yıldızların gölgesini yüzümde kış, bakışlarımda kar yorgun akan bir ırmak misali kimsesiz sokaklara bırakıp yanlızlığımı gidiyorum sevdiğim hoşça kal gecelerimin yıldızı, karlı dağların yalnız kızı hoşça kal bütün borçlarını ödedim bu sokakların, alacağımı aldım geri dönmez bir mevsimdeyim artık, duramam ey aşk bu şehre sığamam bu hüzünle yoksa acılar üşütür beni kar kavurur anılarımı donar bakışlarım üşürüm... üşürüm ey aşk sorma nereye, hangi dağın ardına? ne kadar uzağa varır yolum? kim yoldaş olur bana ? dönüp gelir miyim yine bahar geldiğinde ? çiçek açtığında mor dağlar sorma sazımdaki hüznü içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal Nuri CAN
  23. Bir Gurbet Masalı Sokaklara Kar YağardıGeceleri sokaklara kar yağardı üşürdük bir hüzün çökerdi odamıza kapanıp içimize ağlardık ağlardım………………… ağlardı……………. ağlardık geceler boyu ıslanırdı pencereler ıslanırdı yalnızlığımız ıslanırdı geceler ıslanırdı bütün şehir nem kokardı, is kokardı özlem kokardı gurbet kuşları dönerdi başımızda cama yaslayıp başımızı boynu bükük karanfiller gibi bakardık dalardım..................... dalardı ................................ dalardık anılara uzaklarda türküler çalardı kulaklarımıza hasretlik çekerdik ölesiye yüreğimize bir ateş düşerdi yangın olup yeryüzünü yakardık ben Urfa’lı Mustafa ve Maraş'lı Ali gözlerimizde biraz duman biraz dalgınlık olurdu hep susardım…… susardı................ susardık kan kusardık susardı sokaklarda sarhoşlar içimiz kan ağlardı soranlara yok bir şeyimiz iyiyiz derdik ben Urfa’lı Mustafa ve Maraş'lı Ali bütün gece yatağa uzanıp tavana dikerdik gözlerimizi bakardım………… bakardı............................ bakardık puslu ve ıslak sokaklara gözlerimiz yağardı ölesiye sılamızı özlerdik yüreğimiz acırdı gözlerimiz acırdı uyuyamazdık kalkıp sokaklara düşerdik gezerdik sahipsiz kediler gibi gezerdim......... gezerdi ................................. gezerdik sabahlara kadar sonra uyumadan işe giderdik her gece sazımdaki hüzün olurdu gurbet yüreğimizdeki sızı gözlerimize yağmur diye düşerdi acıları alır içimize saklardık bir ben bilirdim................. bir onlar ............................... bir biz bilirdik ayrılık nedir, özlem nedir çocukluğumuzu yaşardık masalsı düşlerde her bayram yeni papuçlar giyer koşardık ninemize biz ona doğru koştukça o uzaklaşırdı bi -türlü yetişemezdik hep bir gün dönceğiz umuduydu içimizde sakladığımız başımızı yastığa gömüp gizli gizli ağladığımız sıla özlemiyle doldurup içimizi duvarlarla paylaştığımız hep döneceğiz umuduydu bunca kahrı yaşadığımız rüzgar eserdi geceler boyu trenler geçerdi her iniltide yapraklar üşürdü içimizde yağmur düşerdi gözlerimize usanırdım……… usanırdı……… ıslanırdık……. her gece böyle yalnız, uykusuz bir hüzün çiçeği kırılırdı düşlerimizde bir kardelen boy verirdi susuz boynu kırık bir gelinciğin sızlayışını duyardık yüreğimizde ömür gelip geçerdi mevsimler gelip geçerdi fırtınaler eserdi içimizde esen fırtınalar yüreğimizi delip geçerdi hasret istasyonunda yolcusuz kalmış terkedilmiş bir tren gibi dururdu kalbimiz beklerdim…………………….. beklerdi………………. beklerdik geceler boyu ne gelen olurdu ne giden yalnız, çileli ve kederli susuz, uykusuz ve dertli beklerdik kuşlar uçup giderdi uzak diyarlara kuş olup uçardık ardından alıp götürsünler diye sonbahar rüzgarları estiğinde yaprak olur savrulurduk kar olur yüksek dağlara ağardık oturup yüreğimizin kıyısına ince ince yağardık rüzgar olup eserdik doruklarda sel olup akardık dünyanın öbür ucuna bahar gelmezdi…….. acı dinmezdi………… kuşlar sevinmezdi…….. ve biz ölür ölür dirilirdik her gece kimse bilmezdi ağlardım………….. ağlardı………….. ağlardık geceler boyu silmezdik gözlerimizde akan yaşları silmezdik ki kirpiklerimiz nemli kalsın silmezdim ki ıslak gözlerimizde, soluk yanaklarımızdaki izden anlaşılsın gurbet ellerde bir ömür çektiklerimiz ömrümüz gelip geçerdi trenler gelip geçerdi biz yılları sayardık yıllar ömrümüzü durmazdı kanaması kalbimizin bir türlü beklediğimiz o an gelmezdi ben Urfa’lı Mustafa ve Maraş'lı Ali kısacık bu hayatta alıp onca acıları sırtımıza upuzun bir yolda hiç yorulmayacak gibi koştuk sonuç bir avuç toprak bir bedenlik kefen şimdi ne Urfa’lı Mustafa var ne de Maraş'lı Ali sıra bizde şimdi anlıyorum ki sıla bir aşk özlem bir rüya kavuşmak bir hayalmiş……. Nuri CAN
  24. Ey Gül Yaralı yavru bir ceylandır bakışın hüznün yamacında ürkek ve tedirgin avcılar peşinde ömrümüzün hayat ki ihanet dolu ey gül hayat ki acımasız. ister tuz bas yarana ister dağla acını dinmez sızı Gül açar dağlarda bir kez gülsen oysa ışık olur gözlerin yayılır evrene renk olur ısıtır içimizi sevda olur dolar gönüllere Yüreklere de kar yağar ah gül buz tutar bakışlar dalgın sularda yangınlar içinde de olsa insan üşür bazan ihanet görmüşse sevdiklerinden Dünya ki bir değirmen ey gül öğütür her gece hayalleri ve ardına bakmadan savrulup gider uzak iklimlere dönmemek üzre.... Gözlerin vurulmuş bir ceylan yavrusu ey gül bakışın güvercin sorma ırmaklar nereye gider kuşlar nereye yaşam nereye gider ölüm nereye acının dili yok suskunluğu hangi kalem yazar haydi ekle yüreğini yüreğime tutuşturalım bir ucundan içimize batan bu hayatı... Nuri CAN
  25. Ömrüm Vay Mevsim bahar dağlar kar suların coşup taştığı zamandır ey gönül morgüllerin açtığı zaman şimdi anılar hüzünkar şimdi anılar brindar ah birde şu kahreden gurbet ki, sarı bir sancıdır kanayan yarama ben hangi yerde kaldım hangi derde ağır yaralı bu yürekle bir başıma ve alabildiğine yorgun hangi istasyon saklar beni artık son trende kalktı ömrüm vay Yüreğime acılar elkoydu ey hayat kendi ellerine küsmüş mahkumum ben zaman akmayan durgun bir su şimdi kalbim hüzün hüzün sevda sevda sevda hüzün dalgasız denizler gibi kalbim martım yaralı, martımın kanadı kırık kanatları öksüz martım sırılsıklam aşık dikiş tutar mı bir daha ihanetin açtığı yara ümitler yeşerir mi kimsesiz limanlarda şimdi ben kime giderim ey dünya kime anlatırım acıyan yanlarımı kim dinler kalbimin kırık sesini artık hangi çiçeğin yaprağına gizlerim gözyaşlarımı ömrüm vay Nuri CAN
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.