Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

frozen

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.763
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

frozen tarafından postalanan herşey

  1. senin makamın orası artık sen ayrıl çık bi yemeğe kimse bişey diyemez
  2. frozen

    tuttu tuttmadi :)

    tutmadı atıyom işte değişmeyen günlerden ve sorumluluklardan bıkkınsın
  3. frozen

    evet hayır oyunu

    sende ben gibi yanee var canem..ama içmesek daha iyi..soda vereyim?
  4. frozen

    tuttu tuttmadi :)

    yuk almıyım diyorum dumur olmuş vaziyettesin
  5. frozen

    evet hayır oyunu

    ne zaman yok ki zor bir günmüydü?
  6. günün bittiğini..
  7. sevdiğim arkadaşım
  8. camdan atlıyiciğim
  9. frozen

    Çağrışım

    yollar..
  10. aynen
  11. doğum günün kutlu olsun sardunum geç oldu burdaki kutlama ama..ne derler bilirsin deliye her gün bayram
  12. dettt yada senin gibi uyuyacaktım dimi böyle düzenin dişlisine canım feda beeaa şahane bir geceydi o kadarrr
  13. radya çocuğun askerliğini yakcen he SAVAŞIN ADALETİ VAR MIDIR? Lanetlenmiş bir milletin, kutsal coğrafyaya çökmüş kara gölgesi. Siz söyleyin var mıdır savaşın adaleti. Tarih ezilenlere bir gün zalim olma hakkını verir mi? Siz değil miydiniz geçmişin en karanlık sayfalarında yok olup giden, bu kadar mı kin duydunuz da, siz neresindeydiniz bu insanlığın? Savaş insana değil devlete aittir… Savaşın adaleti de vardır, savaşa adalet yükleyen de insanoğludur. Savaş dünyaya hâkim olma telakkisinin haklı bir parçasıdır, hakkın olanın bedelini ödemektir… Ama bu bedel küçük bedenleri alıp götürüyorsa, bir şehri bir tarihi yerle yeksan ediyorsa bunun ne haklılığı olur ne karşılığı. Orta doğunun cellâdı, ait olmadığın yerdesin. Seni o coğrafyaya layık görenler şimdi susmaktalar da, onca hesabı nasıl verecekler bilinmez.Yada çıkacak mı hesap soracak birileri.. Tarihin en kör kuyusundasın şimdi, insanlık diler ki o kuyudan hiç çıkamayasın. Ben Filistinli bir çocuğum bir bacağım sizde kaldı, ben Lübnan lı bir anneyim ellerimde on günlük bebeğimle öldüm, ben İsrailli bir babayım oğlum bayrağımın olmadığı topraklarda bir hiç uğruna ölüyor… Ben insanım, adil ya da değil 21. yüzyılda savaş istemiyorum. Çünkü görüyorum ki artık savaşlar namussuz… Zafer için değil can almak içinmiş bunca çaba… Lübnanlı bir asker ölüyor şimdi bedenine giren şarapnel parçalarının acısı içinde, küçük çocuk sokaklarda ölümü bekliyor, sesler iyiden iyiye yakınlaşmış… Var mıdır huzur içinde bir yürek atan, bunlara şahit olup… Var ise de, göğsünün sol köşesinde taşıdığının adı nedir, sormalı! Ben uyuyamıyorum, Lübnanlı bir asker ölüyor yanı başımda, ölümünü izliyorum, sesi beynime kazınıyor. Son sözünü söyleyecek az sonra, her biri gibi aynı sözle ölecek gururlu BENİM ÖLDÜĞÜM YER VATANIM PEKİ YA SENİN!
  14. bende geldim ama ev sahibi yuk yata yata semirdin gıcığım..yane dostun olaraktan bildirmek benim görevim canem bugün benim süpürgenin hortumu kopuverdi aman ne işgenceler çektim evi süpüreyim derken anlatsam.. gözyaşlarına çarşaflar yetmez bugün milli maç var canem cümbür cemaat izleyeceğimiz için az sonra yola çıkmam gerekeceğinden seni zannedersem göremeyeceğim ama her golde arayacağıma söz vererekten saygı ve hörmetle ellerinizden öperim efenim
  15. forumumuzun askeri gelmiş..harika bir şiirle ya jön ben anlamadım valla seninkisi nasıl askerlik.. komutana habermi uçursak ne.. odunu yuksa ben yollarım .. arkadaşlık ne içindir ki..yardımcı olmak görevimiz he papatya istedim bilgi değil sankim burda bakmaktan başka bişe yapabiliyozda sanal papatyalarına.. laff bendende saygılar efenim..ayrıcana hörmetler..ayrıcana baklavalar börekler..allah ne verdiyse artıkın ahanda biricik kızım gelmiş ben evde yokken geliyon dimi biliyon ele geçirince halı gibi silkeleyeceğimi seni
  16. Kadınlarımız Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. Toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmiyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar, ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altından akan toprak, toprak ve topraktı. Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. Ve kadınlar birbirlerinden gizliyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar, bizim kadınlarımız : korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar uyuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. «6 Ağustos emri» verilmiştir. Birinci ve İkinci ordular, kıt'aları, kağnıları, süvari alaylarıyla yer değiştiriyordu, yer değiştirecek. 98956 tüfek, 325 top, 5 tayyare, 2800 küsur mitralyöz, 2500 küsur kılıç ve 186326 tane pırıl pırıl insan yüreği ve bunun iki misli kulak, kol, ayak ve göz kımıldanıyordu gecenin içinde. Gecenin içinde toprak. Gecenin içinde rüzgâr. Hatıralara bağlı, hatıraların dışında, gecenin içinde : insanlar, âletler ve hayvanlar, demirleri, tahtaları ve etleriyle birbirine sokulup, korkunç ve sessiz emniyetlerini birbirlerine sokulmakta bulup, kocaman, yorgun ayakları, topraklı elleriyle yürüyorlardı. Ve onların arasında Birinci Ordu İkinci Nakliye Taburu'ndan İstanbullu şoför Ahmet ve onun kamyoneti vardı. Bir acayip mahlûktu üç numrolu kamyonet : İhtiyar, cesur, inatçı ve şirret. Kırılıp dağlarda kalan sol arka makası yerine şasinin altına, dingilin üzerine budaklı bir gürgen kütüğü sarmış olmasına rağmen ve kalb ağrılarıyla ve on kilometrede bir karanlığa yaslanıp durduğu halde ve vantilâtöründe dört kanattan ikisi noksan iken şahsının vekarlı kudretini resmen biliyordu : «6 Ağustos emri»nde ondan ve arkadaşlarından «... ihzar ve teşkil edilmiş bulunan ve cem'an 300 ton kabiliyetinde kabul olunan 100 kadar serî otomobil...» diye bahsediliyordu. İhzar ve teşkil olunanlar, bu meyanda Ahmet'in kamyoneti, insanların, âletlerin ve kağnıların yanından geçip Afyon - Ahırdağları ve imtidadına doğru iniyorlardı. Ahmet'in kafasında uzak bir şehir ve bir şarkı vardı. Bu şarkı nihaventtir ve beyaz tenteli sandalları, siyah mavnaları, güneşli karpuz kabuklarıyla bir deniz kıyısındadır şehir. Vantilâtörde adedi devir düşüyor gibi. Arkadaşlar ileri geçtiler. Ay battı. Manzara yıldızlardan ve dağlardan ibaret. Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet, çınar dibinde iki mars bir oyunla yenip Bücür'ü, kalk, sıra servilerin önünden yürü, çeşmeyi geç, mektep bahçesi, medreseler, orda, Harbiye Nezareti'nin arka duvarında siyah çarşaflı bir kadın çömelip yere darı serper güvercinlere ve papelciler şemsiye üstünde papaz açarlar. Motor mızıkçılık ediyor, bizi dağ başlarında bırakacak meret. Ne diyorduk oğlum Ahmet? Dökmeciler sağda kalır, derken, Uzunçarşı'ya saparken, köşede, sol kolda seyyar kitapçı : «Hikâyei Billûr Köşk», altı cilt «Tarihi Cevdet» ve «Fenni Tabâhat». Tabâhat, mutfaktan gelirmiş, yani yemek pişirmek. Hani, uskumru dolmasına da bayılırım pek. Yaldızlı kuyruğundan tutup bir salkım üzüm gibi yersin. İlerde bir süvari kolu gidiyor, saptılar sola. Uzunçarşı'yı dikine inersin. Sandalyacılar, tavla pulcuları, tesbihçiler. Ve sen İstanbullu, sen kendi ellerinin hünerine alışmış olduğundan şaşarsın İstanbullulara : ne kadar ince, ne çeşitli hünerleri var, dersin. Rüstem Paşa Camii. Urgancılar. Urgancılarda yüz parça yelkenli gemiyi ve hesapsız katır kervanlarını donatacak kadar urgan, halat ve dökme tunçtan çıngıraklar satılır. Zindankapı, Babacafer. Uzakta Balıkpazarı. Kuruyemişçiler. Yemiş iskelesindeyiz : sandalları, mavnaları, güneşli karpuz kabuklarıyla yüzüne hasret kaldığım deniz. Sol arka lastik hava mı kaçırıyor ne? İnip baksam... Yemiş iskelesinden dilenci vapuruna binip Eyüp'te Niyet Kuyusu'na gittikti. Elleri yumuk yumuk, bacakları biraz çarpıktı ama, yeşil zeytin tanesi gibi gözler. Kaşları da hilâl gibi çekikti. Tam Kasımpaşa'ya yaklaştık, beyaz başörtüsü... Lastik hava kaçırıyor. Derdine deva bulmazsak eğer... Dur bakalım Babacafer... Üç numrolu kamyonet durdu. Karanlık. Kriko. Pompa. Eller. Küfreden ve küfrettiğine kızan elleri lastikte ve ihtiyar tekerlekte dolaşırken Ahmet hatırladı : bir gece nüzüllü babaannesini sedirden sedire taşırken kadıncağız... İç lastik boydan boya patladı. Yedek? Yok. Dağlarda avaz avaz imdat istemek? Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet, sana tek başına verilmiştir üç numrolu kanyonet. Hem, hani bir koyun varmış, kendi bacağından asılan bir koyun. Süleymaniyeli şoför Ahmet soyun... Soyundu. Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak ve kırmızı kuşak, Ahmet'i postallarının üstünde çırılçıplak bırakarak dış lastiğin içine girdiler, şişirdiler. Bu şarkı nihaventtir. Deniz kıyısında bir şehir... Beyaz başörtüsü... Saatta elli yapıyoruz... Dayan ömrümün törpüsü, dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet'i, dayan arslan... Hiçbir zaman böyle merhametli bir ümitle sevmedi hiçbir insan hiçbir âleti... Nazım Hikmet
  17. sağol canem bide ben kendime çenesi düşük derim
  18. hahayttt teleptikleşecekmiş.. hem ara hemen gel çok özledim de hemde buraya böle yaz pessss gıcığımmm
  19. valla çıldıriciğim bu arada gıcığım hayatla meşgulüm hani seninde meşgul olduğun hayat varya çok garip değilmi..
  20. çıkamazsınız nız nız artıkın kın kın yörüngemden den den bende takıldım dım dım
  21. ben istemem bu çiçekleri ri ri papatyalarım nirde de de de valla onca laf ediyon birde hoşbulamadık
  22. durun run run run gıcığım dimek yörüngeye oturdun ha zati sendende başka bişe beklenmezdi az hareket et sene ne ne frozen burda da da galiba ba ba
  23. gıcığım tombiliktir asma çıbığı olabilmesi mümkün bile değildir bu arada hoşbulduk canem ama yanee alacağınız olsun bize çiçek veren yuk iki kuru söz tamam daha sizinle konuşmam..küstüm valla
  24. başlayacak gibiyken konuşuyorsun bitiyor yeniden geliyoruz başladığımız yere aşklar ve inançlar da aynıdır bir başka yanına geçemezsin bir yanını yaşayıp bitirmeyince canemm
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.