Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

diloş

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

diloş tarafından postalanan herşey

  1. hımmm..şimdi bu durum bodygardın formatına göre değişir.. Kevin Costner profilinde biri olcaksa bu, tepkim şaşkınlıktan başka bir şeye dönüşebilir..
  2. bekle beni anacım..yarınlar bizim..birgün mutlaka gelirim.. ellerimde çoraplar.. kapında sırılsıklam görürsen bigün şaşırma..
  3. silahşör lakabımı bilmiyosun sen zannımca..zalim diloş.. ömür biter bu çorap bitmez kanaatimce.. hem ayrıca piyasada senin başının çapında çorapmı var ki.. en son gittiğim tükkanda "bacımız fil hastası mı..?" diye sordular.. düşün artık.. anacım sen elmalarla armutları birbirine karıştırıp duruyosun.. bak şikerim ben şeyle parlak kırmızı bir elmayım misal..e artık armutun şeklini şemalini anlatmama gerek yok kanımca.. öpüyorum canım..
  4. hayır bilmiyordum..oğlun demek;Oğuz Bey.. ne çabuk büyüdü de "Bey " oldu diye düşünüyorsundur şimdi..anneler çocuklarının büyüdüğünü bir türlü kabul edemezlermiş bilirsin..50 yaşında da olsa gözünde o hep aynı çocuk kalırmış.. şimdi senin içinde bir burgu varmışda içinde dönüyormuş gibi.. canın öylesine yanıyor değil mi.. tahmin edebiliyorum birtanem nedeni açık.. bize ne kadar zor gelse de doğanın kanunları var Ayşegülüm..onlara karşı koyamıyoruz..en iyisi olduğu gibi kabul etmek..bunu yapmanın öyle basit olmadığının farkındayım..ama dirensen de değiştiremiyorsun zaten.. bırak Oğuz o uzak iklimlerde kendini bulsun..senden uzakta da olsa mutlu olsun.. sende bu topraklarda ve sadece kendinle mutlu olabilmeyi şimdi sana ne kadar zor gelsede denemelisin..yapabilirsin..biliyorum.. kaldı ki yalnız değilsin..biliyorsun di mi..?
  5. diloş şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Anı Defteri - Defterleri
    çiçek dalında çok daha güzel değil mi..? evet..yoktum..dinlendim biraz.. ama sen rüzgar gibi esmişsin yine..
  6. teşekkür ederim birtanem..sizler olmasaydınız burda olurmuydum sence..? ellerimi ısıttğım iki mum sadece çözemediğim bir yığın bilmece.. hayat bilmecelerle uğracacak kadar uzun değil sarmaşığım..düşünmeyi bırak,yaşamaya bak..
  7. Radyacım bir ufacık tefecik çiçeğe ne dersin..?
  8. diloş şurada cevap verdi: *NATALIA* başlık Anı Defteri - Defterleri
    nasıl gidiyor canım.. bi ziyaret etmek ve ufakta olsa bir çiçek bırakmak istedim..niçin bu ebatta olduklarını çok düşündüm ama içinden çıkamadım.. sen o kıvrak zekanla çözersin inşallah..
  9. size kalbimin derinliklerinden kopup gelen şu ufak tefek penpe çiçeği takim etmek istiyorum efenim.. kabul buyurunuz lüften.. önemli not;büyütecini hazır bulundur bidenem..lazım olacak..
  10. nasılsın Ayşegülüm..?
  11. diloş şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Anı Defteri - Defterleri
    Sevgili Freyja.. Nasılsın görüşmeyeli..? defterine bir çiçek eklemek istiyorum..ama bunu yapıp yapmamak konusunda oldukça kararsızım.. yakınında bi yerlere büyütecin varsa olabilir aslında.. zira benim eklediğim çiçekler hep minyatür oluyorda.. bak..
  12. diloş şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    uşağum ruhumuzda şu çiçekler gibi açsın inşallah..
  13. niye 10 diyip önünü aldın Sardunyam.. misal belkide Gece'nin uğurlu sayısı 25.. herneyse..artık olurunda anlaşırsınız siz.. çorabın daha bitmedi canım onun yerine sana minik bir çiçek vermek istedim.. niye minik diye sorma.. benim adım Hıdır, elimden gelen budur..!
  14. ruhumun sakinleştiricisi..analjezik etkili gökkuşağım.. bugün çiçek vermek istedim..bil bakalım ne oldu..yine mikro ölçekteler.. özlerine döndüler anlıyacağın.. elimden geleni yapıcam ama korkarım yine minik olacak..idare et bitanem..
  15. diloş şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Anı Defteri - Defterleri
    seni unutmak mümkün mü zencefilli kurabiyem..? hepimizin kafası karışık galiba.. çabucak toparlan gel aramıza.. seni özledim..
  16. başını kumdan çıkaran binler var Sevgili SoruSorma..ancak hala yeterli çoğunluk değil..geri kalanlar gaflet içinde hala uyumaktalar..belki böylesi işlerine geldiği için ya da hoşlarına gitmediği için.. fakat nereye kadar.. bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti son yaşananlardan sonra çökmüştür..çünkü yılan yedi başlıdır..ve kafası artık heryerden gözükmektedir..kastettiğim yılan Amerika'dır..!!!teröristi besleyen..eğitimini veren ve üstümüze saldırtan yine odur..artık bunu bilmeyen yok sanırım..gel gör ki biz o düşmandan hala "stratejik ortağımız" diye medet ummakta..ve ondan talimat almadan kılımızı bile kıpırdatamamaktayız..ne yaman çelişki değil mi..? iş çözüm üretmeye geldiğinde ilk iş olarak Amerika'da soluğu alan zihniyet,kendi vatandaşının acılı feryatlarını yasaklarla susturmak aczini gösterebilmektedir ancak..yazık..!!! yazık olan o kadar çok şey var ki aslında..seninde dediğin gibi başı kumun üstünde olan herkes bunları olanca çirkinliğiyle görüyor Sevgili Sorusorma..ve bu hazin manzara insanın canını acıtıyor..
  17. seviyorum sizi..
  18. Atam ne demiştin sen; “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttu” öyle değil mi..? Kanımız aynı kan da çok şey değişti senden sonra..gelmedi bir daha senin gibisi..şahsi menfaatler vatan sevgisinin önüne geçti ..her bir karış toprağında Mehmetçiğin kanı olan memleketim basiretsiz iktidarlar yüzünden apaçık esaret altında şimdi..! o anlı şanlı tarihe yakışmak isterdik Atam..gel gör ki gözünü hırs bürümüş Amerikanın ***** olduk..dostumuz yok kendimizden başka..buna rağmen onlara başımızı eğdirdiler..onurumuz hiçe sayıldı..düşmanlarımızdan medet umar hale getirildik..elimizi kolumuzu bağladılar..o asil kanımızı damarlarımızda dondurdular.. Okuyorum günlerdir gençliğe hitabeni..tekrar tekrar..sanki o zamandan görmüş gibisin bugünleri..ne yapmalıyız şimdi..? “mertlik” o zamanlardaymış Atam...vatan aşkıyla canını hiçe sayan binlerce şehit böyle kazanmadı mı bu toprakları..oysa şimdilerde “para “ konuşuluyor artık..taraflar masa başında toplanıp olurunda anlaşıp el sıkışıyorlar..arada ölen yavrularımız ne için ölüyor..? “vatan sağolsun” nidalarıyla ne güneşler batıyor,ne güneşler...içim yanıyor,içim..artık mertlik yok atam..namertlik var...kalleşlik var.. Günlerdir içimde çöreklenmiş sızı şimdi damarlarımda yol yol yürüyor..sanki bütün benliğimi kuşatıyor..içimden haykırmak geliyor..o çocukları yattıkları yerden kaldırmak istiyorum..canlarına can katmak..ömrümden ömür vermek..yapamıyorum..!!! Şimdi hangi söz teselli eder bizi..hangi ağıt..hangi çığlık..kim kurtarır bizi bu karanlıktan..? Gene hangi dua’yı okudun anne, Vurulduğum yerde güneş açtı Yine mi ağlıyorsun anne, Cennetime yağmur yağdı Üzülme anne ağlama, sırtımdan yedim kurşunu kalbimden değil. Öylece duruyor hayallerim, vatanım zalimlere yar değil..
  19. arif olsan anlardın ama durumun belli.. o halde anlıyacağın dilden konuşalım;bir daha civarımda gözükme..!!!
  20. diloş şurada cevap verdi: GÜLSÜN başlık Forum Oyunları
    kimi zaman.. şeker mi şeker bişeysin..
  21. Kadir İnanır'ın bana kalırsa en hoş hali Dila Hanım'daki halidir..ellerine sağlık sarmaşığım..yine benim en sevdiğim sahneyi bulmuşsun..
  22. berhüdar ol yafrucum da.. el öptürmem ben.. daha o kadder olmadık..acık bekle..
  23. Yasak Aşk - The Bridges of Madison County ne söylesem nafile..!!!izlemeniz gerek.. Yasak İlişki / The Bridges Of Madison County Yönetmen : Clint EASTWOOD Oyuncular : Clint EASTWOOD,Meryl STREEP Müzik : Lennie NIEHAUS Görüntü Yönetmeni : Jack N. GREEN Yapımcı : Clint EASTWOOD,Kathleen KENNEDY Senaryo : Richard LaGRAVANESE Yapımcı Firma : Warner Home Video Uyarlama : Robert James WALLER Dublaj Dilleri : Türkçe Süre : 135 Dk. National Geographic'in ünlü fotoğrafçısı Robert Kincaid (Clint Eastwood) Madison County'deki köprülerin fotoğrafını çekmek için buraya gelir ve hayatından pekte hoşnut olmayan ev kadını Francesca Johnson (Meryl Streep) ile tesadüf eseri karşılaşınca geç gelen ama bir o kadar güçlü bir aşka yelken açarlar. Arkadaşlıkla başlayan ancak zamanla Francesca'nın unuttuğu tutkuları ateşleyen bu ilişki sırasında Francesca geleceği hakkında bazı seçimler yapmak zorunda kalacak ve duygularının kendisiyle çatıştığını farkedecektir.Topu topu dört gün süren bu aşk, Francesca'da yıllardır bastırılmış bazı özlemleri açığa çıkarırken Kincaid de yersiz yurtsuz hayatıyla yüzleşecektir. James Waller'ın en çok satan kitabından uyarlanan bu filmdeki performansıyla Meryl Streep 10. kez Oskar'a aday gösterilmişti. çok değişik zaman aralıklarında ve çok farklı ruh hallerinde dört defa izlememe rağmen her defasında beni etkileyebilme ve ağlatabilme özelliğine sahip yegâne filmdir.. konusu sadece dört gün süren basit bir birşey gibi gözükebilir..ama izlediğinizde bu kadar basit olmadığını anlıyorsunuz..filmi bence çekici kılan Francesca'nın yaşadığı o ikilemi bu denli güzel bir şekilde anlatabilmesidir..özellikle yağmur sahnesinde kamyonetin kapısını açıp öndeki arabaya koşmak isteyen ve bunu yapamayan kadının ıstırabı o denli güzel işlenmiştir ki..ve son vurgunu yapıp yürekleri yakan finalle ilgili yorum yapmak istemiyorum..izlemeyenler için büyüsü bozulmasın.. bir önceki film tanıtımımda olduğu gibi bu filmle ilgili son sözü yine Can Dündar'a bırakıyorum..o gerekeni yapmış..her zamanki gibi.. Zordur köprüleri yakmak... Sıradan sabahların mahmurluğuna alışmışlar için, bir şafak vakti aniden geçmişinden ve bugününden vazgeçmek ve içinde her nasılsa saklanmayı başarmış bir yarın heyecanının kanadına tutunarak havalanmak cesaret ister. Kurulu düzen öylesine rahat, öylesine huzur doludur ki, ruhuna gömülü çocuğu, yıllarca kınında beklemiş keskin bir kılıç gibi uyandırıp dörtnala ileri atılmak, yaman bir karara dönüşür. Zordur insanın onca zaman, bunca emekle kurduğu ne varsa hiçe sayıp, mağlup ama mağrur bir komutan edasıyla yeni seferlere niyetlenmesi... Bugüne yenik düşenler, yarını sadece hoş bir hayal olarak düşleyip, dünde yaşarlar. Bedel ödemeyi göze alanlar ise, yelkenleri atlastan gemilerle, arkalarında külden köprüler bırakarak meçhul bir istikbale doğru dümen kırarlar... Yakılan sırat köprüsüdür. Geçer ve orada kalırsınız: cennetse cennet, cehennemse cehennem... dönüşü yoktur... * * * Clint Eastwood'un son filmi "Madison Kasabasının Köprüleri" çoğumuza bir kez daha ruhumuzun derinliklerinde saklanan o yakılası köprüleri hatırlattı. Hayatı, sohbetsiz sofralara yemek hazırlamaktan ibaret, kendi halinde bir ev kadınının günün birinde kapıyı çalıveren bir yabancıyla yaşadığı 4 günlük "yasak ilişki", içimizdeki şeytanın kapılarını çaldı. 40 yıl kendini, kendinden bile saklamış bir kadının, 4 gün içinde kendisiyle tanışması ve 40 yıldır ıskaladığı bir mutluluğu bir "yabancı"da yakalaması, dünyanın dört bir yanındaki izleyicilere pek tanıdık bir duygu gibi geldi. Sinema çıkışında ellerindeki küçük mendilleri gizli gizli göz pınarlarına bastıran hanımlarla, yaşlı gözlerini kara gözlüklerinin ardına saklamaya çalışan beyler, yasak bir ilişkiye gözyaşlarıyla onay veriyorlardı adeta... Yolboyu eşler birbirlerini yokladı, ihmal edilmiş heyecanlar çıkarıldı naftalinli sandıklardan... Kimi, köprüleri yeniden kurmanın yollarını aradı, kimi yakma vaktinin gelip de geçtiğini düşünürken... * * * Lakin zordur köprüleri yakmak... Meçhul bir istikbal uğruna bugününden vazgeçmek korkutur insanları... Mazinin hatıraları taze, dostluklar sıcak, kurulu düzen güvenlidir. Nitekim filmin kadın kahramanı da kendi köprülerini yakmaktan son anda vazgeçer. Ruhunun köprüleri yerine, cesedini ateşe vererek, bir imkansız aşkı, küllerin buluştuğu öbür dünyaya erteler. Köprüleri yakmak cesaret ister... ama siz kararsızlanırken köprünün karşısından ışıl ışıl yeni bir hayat umudu inatla gülümser insana... Bir yandan bugünün yerleşikliğine tutunurken, öbür yandan yarın macerasına uzanmaya çalışır, arada çırpınır durursunuz. Belki orayı bilmemek, bilmekten iyidir. Bilip de gidememek en beteridir çünkü... * * * Sinema çıkışında izleyicilerin düşünce balonlarında köprüler sallanıyordu. Eşler yolboyu birlikteliklerinin muhasebesini yaptılar, kimileri işi cesur bir hesaplaşmaya dönüştürerek, kimi kaygılarını dillendirmeye çekinerek... Kimi evlerde eski aşklar tazelendi ve yeni köprüler kuruldu, ihmal edilmiş diyaloglardan... Kimi evlerde ise yeniden sohbetsiz sofralara dönüldü... Rahat oturma odalarının kurulu düzenlerine sarılanlar, heyecan dolu bir aşkı beyinlerinde büyüterek kaşıkladılar yemeklerini.. ...ve ertelediler, ruhlarının köprülerini kavuracak bir heyecan ateşini; o ateşin ancak cesaretlerini yakacağı güne kadar...
  24. bu da kendime..ve bu defterin sakinlerine.. Kimbilir kaç baharı birlikte uğurladık seninle... Kimbilir kaç yazı karşıladık kan ter içinde... İlhamısın ergenlik şiirlerimin, o ilk Haziran’dan beri... Yaşgünlerimin fener alayı, ilkyaz günahlarımın tanığısın... Tanığısın yüzüme düşen gözlerin, tenime değen ellerin... Senle başlayıp, sende bitirdim bunca yılı... Sendin hararetli yılsonu muhasebelerimin değişmez takvim yaprağı... Tutkunum sana... sadık, itaatkar ve hayran.. ... Yarim Haziran...! *** Hasretle bekleyip iple çektim gelişlerini çoğu zaman... Sen hep iki bahar arasında, hazlar zamanı çıkageldin; eteklerinde ilkyaz coşkuları ve isyanlarla... Haziranlarda aşık, haziranlarda pişman, haziranlarda ergen oldum. İşte burada yıllar yılı getirip, iadesiz taahhütsüz önüme atıverdiğin eski yaşlar... kimi hakkınca yaşanmış, kimi belki hiç yaşanmamış... kimi çocuk, kim genç, kimi olgun... Her serin baharın ardından yaz kokulu yıldız müjdeler taşıdın bana... hararetli ve çıplak Temmuz akşamları vadettin... peşisıra hazan geldiğini hissettirmeksizin bir süre... Gün oldu tomurcuk olup çiçek çiçek boy verdin; gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulutuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine... hazırlıksız... insafsız... Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni... Kimi gerçek, çoğu yalan... Zamanla ibadet eder gibi sevmeyi öğrettin...üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze... bir o kadar kusursuz... Anladım ki, Haziran'da sevmek yaman... Yarim Haziran..! *** Ocaklar kurdum sıcacık... Aşım, eşim, işim oldu katıksız, riyasız... Oğullar ve gecikmiş heyecanlar verdin bana... Gidemediğimiz uzak denizleri çocuklarımıza isim yaptık... onlar yüzsün diye yüzemediklerimizi... Geride kırık dökük onlarca Haziran bırakarak karşıladık yarınları... Ve sen bağışladın hatalarımı yılsonu bilançolarında... Sorguda ele vermedin beni... Tanıyamadılar kimlik tesbitinde bedenimi, kalbimi... Kimbilir kaç sırrı sakladın... kaçını ele verdin... o gecikmiş hesaplaşmalarda... Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını... ben yazın sarhoşluğundan sonbahar serinliğinde aydım. Seni beklerken kendime vardım. Yadsıyamam: Sevildim ve sevdim çoğu.. zaman... Müsebbibi sensin... Yarim Haziran...! *** Kalbim büyüse de büyümedi içimdeki çocuk.. ... ama zamanla olgunlaştı Haziranlarım Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi... Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım... Haziran doğumlu... Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin'den artakalan: '"Sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğimi uy anam anam.../Haziran'da ölmek zor"... Lakin doğmak da zor Haziran'da... Yaz kapıyı çalsa da; ... biliyoruz sonu hazan... Yine de seviyorum seni... Yarim Haziran..! Can Dündar
  25. " Meğer Ne Yaman Serüvenmiş Hayat..!" Otuzbeşime bastım geçen hafta... İlk yan bitti: Hayat: 1... Ben: 0... Ama belliydi böyle olacağı... Nicedir başlamıştı belirtiler: Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" diye seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin... Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü... Baktım, lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış. Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş... seyahat ve aşk yerine... Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine... "Bizim zamanımızda" diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde -hayret! daha dün değil miydi benimkisi? Yıllar yılı dudak büktüğüm 'ölümden sonra hayat masalları' na kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye... İple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim. Yaşamın orta sahasına girmişim... irkilmişim... * * * Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan. Biri, "Daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla; "Asıl şimdi başlıyor hayat,..! Bundan sonrası rahat!" Lakin, "Buydu işte görüp göreceğim" diye efkarlanıyor öteki... "2. yarı geçer hızla/yaşlanırsın zamanla..." Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak, "sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler... 35'le çoktan tanış olanlarsa "hayata hoşgeldin" pankartıyla karşılamadalar... ilk yan sadece bir ısınmaymış meğer: Asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın... Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım: Son dönemde, kimbilir kaç eski anıyı yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde..? Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken... ve sustum vicdan sorgularında... Aksisedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat? Bazen yediveren gülleri gibi bereketli... Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık...şaşıp kalıyorsun... Oysa -herkes bilmezden gelse de-skoru belli oyunun: 30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun. 40'lannda anneni ve babam... ve 70'inde kendini... * * * Şimdi devre arası/yolun yarısı... Bugüne dek ancak tanıştık hayatla... Ben O'na kendimi tanıttım... O bana kendimi... Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı... (Zaferlerim onlar benim... Olgunluğumun yapıtaşları...) ...Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... Dönmesin diye başım... Ben istikballe arkadaşım... * * * Ne var ki yarım her şey... Hayat da yarım, sevdalar da... Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin... ihanetlerin hesabı sorulamadı... Nazım'ın dediği gibi "kopardım portakalı dalından/ Ama kabuğu soyulamadı/ Sevdalara doyulamadı..." "Doydum" diyen görmedim ki zaten ben... Hiç doyulmaz ki zaten... Lakin gel de zamana anlat bunu... Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin.. * * * Baktım ki ikinci yan kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın... Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını. Acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde... Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler... Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi... Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını... İlk yarı bilançom o benim: Yangında ilk kurtarılacak... kazada ilk açılacak... Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis, koyacaklar halime... "Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler, ya da "sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara..." Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin... Kalanı benimle gelecek... Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatıralarımı... Reyhanlar saklayacak sırlarımı.. Skoru bir tek Ege'nin sulan bilecek... Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir... Hayat: 0... Ben: 1 Can Dündar

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.