Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

diloş

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.633
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    1

diloş tarafından postalanan herşey

  1. her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin "içinde benzetmeler olan" kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok. Uzun bir yoldan gelen Tedariksiz katıksız bir yolcuyum Yaralı yarasız sevdalardan geçtim Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu Her seyı anlattım Olan olmayan acıtan sancıtan Bilsem ki sana varmak içindi Bütün mola sancıları Bütün stabilize arkadaşlıklar Daha hızlı koşardım Sever adım gelirdim Gözlerinin mercan maviliğine Sana bakmak Suya bakmaktır Sana bakmak Bir mucizeyi anlamaktır Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır Aşk sorgusunda şahanem Yalnız kelepçeler sanıktır Ne yazsam olmuyor Çünkü bilenler hatırlar Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar Bahçıvanlar değil tüccarlardır Sen öyle göz Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı Sen teninde cennet kayganlığı iken Sana şiir yazmak ahmaklıktır Bir tek söz kalır Dişlerimin arasından Ben sana gülüm derim Gülün ömrü uzamaya başlar Verdiğim bütün sözler Sende kalsın isterim Ben sana gülüm derim Gül sana benzediği için ölümsüz Yazdığım bütün şiirler Sana başlayan bir kitap için önsöz Sana bakmak Bir beyaz kağıda bakmaktır Her şey olmaya hazır Sana bakmak Suya bakmaktır Gördüğün suretten utanmak Sana bakmak Bütün rastlantıları reddedip Bir mucizeyi anlamaktır Sana bakmak Allah'a inanmaktır .... Yılmaz Erdoğan
  2. YA EVDE YOKSAN Aşkınla ne garip hallere düştüm. Her şeyim tamam da bir sendin noksan, Yağmur taş demeden yollara düştüm. İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Elbisem gündelik,pabucum delik, Haberin olsa da sobayı yaksan. Yağmur iliğime geçti üstelik, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Bakkala gitmeme lüzum kalmasa, Durumu anlardın,takvime baksan, Allah vere misafirin olmasa, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Kıvırcık marulun vardır inşallah, Bir salata yapsan,bol limon sıksan, Senin de iştahın iyi maşallah, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Sabahlara kadar içsek,semirsek, Ne ben işe gitsem,ne sen ayıksan, Derin bir uykunu içine düşsek, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Ne kadar üşüdüm,nasıl acıktım, İlk önce sıcacık banyoya soksan, Sanırsın şu anda denizden çıktım, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Yanlış mı aklım da kaldı acaba? Muhabbet sokağı numara doksan, Boşa mı gidecek ,bu kadar çaba, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . Ya yolu kaybettim,ya ben kayboldum, Ne olur bir yerden karşıma çıksan, Tepeden tırnağa sırılsıklamım, İçim ürperiyor ,ya evde yoksan . CEMAL SAFİ ...bize uyarlarsak; ben iğne dalın,sen sarsakışığım... çok çiçekler gördüm..bir sana alışığım.. dilim neler söylüyo,yoksa manyamışmıyım? içim ürperiyor,ya forumda yoksan...
  3. kıskançlık mı? öyle bir duyguyla hiç tanışmadım nasıl bişey ki?
  4. canımın içi...bak şimdi benim çok sevdiğim bir şarkı çalıyor..ve ben bu şarkıyı sana ramağan ediyorum...yürekten... elini son defa yanağıma koy istemiyorsan giderim..giderim serin bir sonbahar yağmurunda söz ismini unutur silerim..silerim tuttuğun kalem olsa yüreğinin elleri.. bir daha yazsa bebeğim...bebeğim..bebeğim.. eğer bir masal perisi girerse rüyalarına öldü dersin gül güzelim tılsımını kaybettin...
  5. şiiri beğen diye yazmadım zati...seni de.. sende beni sev diye sevmedim sen kafana göre takıl canım...ben iğne dalıyım.. ...sen anlamazsın...
  6. ay hahahahhahahahahahah ...iğne dalı ve sarsakışık ha ay çatlıyciiim gülmekten... bu kıskançlık senin yaratıcılık potansiyelini körüklüyo şikerim..süpersin
  7. siz ikiniz siyahx ve Frozen.. evet..ruhlarınızın bi şekilde uyuştuğunu anlamıştım ama bu boyutta olduğunu asla tahmin etmezdim.. caniler hadi bu ikisi tamam da sana ne oluyo gülbeşekerim..lilac sen de hiç fena sayılmazsın efendime söyliim...kardeşimle pek bi heves ettiğimizden 7-8 adet civciv alınmıştı bize...kutularında birbirlerine sokularaktan cikir cikir yaşıyorlardı mahlukatlar...ama tabi rahat verseydik ...kardeşim sevecem diye boğmaya kalkışmıştı zor elinden aldık...evin her köşesine çil yavrusu gibi dağılıyorlardı...nasıl sevimliydiler anlatamam... 1 hafta sonra bayaa kirlendiklerine kanaat getirdiğimizden bunları banyoya soktuk... kafalarından şampuan döküp köpürttük..tüyleri bedenlerine yapışan civcivlerin hiçte öyle güzel görünmediklerini bu deney sonunda anladık ...hayvanlara bir kese yapmadığımız kalmıştı...kırkladık resmen...banyo sonrası üşütmesinler diye adabına uygun bir şekilde bir bornozun içine sekizini sokup fön makinasıyla saçlarını kuruttuk...kardeşim bi ara fırçayla saçlarına şekil vermeye bile çalıştı başlarına gelen bu korkunç işlere bir anlam veremeyen ve bağırmaktan sesleri kesilen zavallı civcivler ayakta zorlukla duruyor ve sersemlemiş bir vaziyette birbirlerinin üzerlerine düşüyorlardı...kardeşim bu durumu banyo sonrası rehavet diye yorumladı..ve biz bu sekizini annemlerin yatağına soktuk...üstlerinide üşümesinler diye yorganla kapattık...inanması oldukça güç ama civcivler o gün ölmediler... birgün balkonda otururken yaşattığımız ızdıraplar sonrası muhtemelen depresyona giren zavallı civcivler kutularından çıkmayı başararak hep beraber balkondan aşağı kendilerini yallah ettiler ...hiç şüphesiz toplu bir intihar girişimiydi bu ama inanmıycaksınız yine ölmediler anlıycağınız dört ayağının üzerine düşen sadece kediler değil...ve babam ertesi gün civcivleri aldıkları yere geri bıraktı ruhları örselenmiş olarak tabiii...
  8. senin bana "iğde dalım"..benimse sana "sarmaşığım" dediğim bu günlerde Aziz Nesin'in Badem Ağacı şiiri uygun düşer ikimize diye düşündüm...ikimize uygun düşen o kadar çok şey var ki...hangisini yazsam ki?...aman sarmaşığım iyi sarıl dallarıma..kaybolmayalım.. BADEM AĞACI Sen ağaçların aptalı Ben insanların Seni kandırır havalar Beni sevdalar Bir ılıman hava esmeye görsün Düşünmeden gelecek karakış.. Acarsın çiçeklerini .. Bense hayra yorarım gördüğüm düşü… Bir güler yüz bir tatlı söz.. Açarım yüreğimi hemen Yemişe durmadan çarpar seni karayel Beni karasevda Hem de bilerek kandırıldığımızı Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza Koş desinler bize şaşkın Sonu gelmese de hiç bir aşkın Açalım yine de çiçeklerimizi Senden yanayım arkadaşım Havanı bulunca aç çiçeklerini Nasıl açıyorsam yüreğimi Belki bu kez kış olmaz Bakarsın sevdan düş olmaz Nasıl vermişsem kendimi son sevdama Vur kendini sen de bu güzel havaya AZİZ NESİN
  9. sana bir inceleme bırakmıştım hani...seni her koşulda seveceğime dair...o sözümü hatırlatmak istedim...sözümün eriyimdir ben kimim, adım ne, nereden geldim kim açtı bu kahrolası çukuru yüreğimde kimi sevdim, kime özlemim kaç yıl sevda doldu iliklerime kaç yıl eksildim. tut ki, bir pınarım suyu kesik akamadım nazlı nehirlere tut ki susturulmuş binlerce türkü bastırılmış binlerce acıyım baştanbaşa aşk ve ateş tut ki, incinmiş bir gülüşüm gecikmiş bir düş bir ateşin çemberinde yarım kalmış sevinçler kanayan tut ki, kar altında sevincim bütün mevsimlere küsmüşüm kanadı kırık bir serçeyim tut ki dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek ateşin zulmünü gördüm suyun ihanetini baştanbaşa aşk baştanbaşa hasret susturulmuş milyonlarca türküyüm bir sarı çiçek bir sarmaşık belki çözer dilini yüreğimin ihanetlerin kilitlediği Nuri CAN
  10. sevmez olur muyum?..bayılırım onlara... canım benim babaannen umarım şimdi cennet bahçelerinde yine çiçekleriyle beraberdir siyah x...seni buralarda görmek...hoşgeldiniz efendim.. bak..gelir gelmez..konuya farklı bir yaklaşım kattın yine...demek toplu iğne batırdıkça zevk alırdınız ha... anlaşılan karşı cinse olan bu şiddet eğilimin taa çocukluk yıllarına kadar uzanıyor... artık seni daha iyi anlıyoruz... hangimiz büyüdük ki Lilac ...boşver.. hem böylesi daha iyi belkide...
  11. “Bir gidişi yaz” dediler, “yazarım” dedim… gitmeleri öğrenmiştim. Susardı, susardım, susardık, suskularca….. Bilinir bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk. Biz en çok susmayı sevdik, sevmeyi sevemediğimiz kadar. Koptuk ve dağıldık her şeye. Giderken durduramadık birbirimizi. Durdurmaya elin, elim, ellerimiz yetmedi. Eğitemedim çocuk kalmış korkularını, yanılgılarını törpüleyemedim. Sana gerçekleri gösteremediğim gibi. Giderken durdurmalıydın beni, yapmalıydın, yapamadın. Durdurmaya gücün, gücüm, gücümüz yetmedi. Belki de yoktu, biz var sandık. İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin. Geldiğim gibi gidemedim, gittiğim gibi dönemedim yüzüne. Sen, bildiğim sen değilsin artık. Ben, bildiğin ben, değişemem. Değişmelere suskun dudaklarım. Şimdi acı, yolunu şaşırmış bir deniz kaplumbağası gibidir yüreğimde. Şaşkın ama inatçı. Şimdi sen, adı geçmişte saklı ince bir sızı. Şimdi biz, bir şarkıdan çalınmış iki nota gibiyiz. Eksiğiz ve yokuz. Dilsiz ama mutluyuz. Bir kapının eşiğinde kaldı her şey. Beni dışarıya göndermeyecektin, içerde tutacaktın, arkamdan gidişimi seyretmeyecektin, yollara yürümeyecektim, sesimi gidişlerde yitirmeyecektim. Sesimi geceye vermeyecektin. Şimdi, kaldır gözlerini ve geceye bak. Sesimi gör yukarıda, ortada bırakılmış tellerimi. Densiz ama dengeli satırlarımın anlamını kavra. Geceye bak, sesimi kaydırma. Kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim, ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin.Şimdi aşk, inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda.. Biz ki geceleri paylaştık, yastığı, şarkıları. Biz ki sözleri paylaştık, kelimeleri. Biz ki yüreği paylaşamadık, paylaşamadım galiba. Nedendir bilmem, eksik kaldık korkulara. Nutku tutulan gecelerin isimsiz sabahlarında, yanlış ve yangın kaldık. Geride kalan kırık ezgiler ve yorgun ruhların dansı. Sokağımın serseri gülüşü, gençliğimin asi sevgisi, isyanımın suskun gezgini. Gitmeye meyilli değildim, olduğum gibiydim, dinletemedim, dinletemedin, dinletemedik belki de. Şimdi sen, aksak bir hüzün, nerede coşacağını bilmeyen. Şimdi ben, değişemeyen bir şehir, nasıl sevileceğini bilen. Şimdi biz, olmayan bir şeyiz. Bir kapının eşiğinde kaldı her şey. Konuşmak anlamsız, susmak kalabalık, ayrılık bulaşıcı. Sevda, kör topal yürüyen bir dilenci gibidir artık. Seni sevdim ama gönderdin. Gönderilince dönemiyorum. Ben bir çiçeğim asi yanım, solunca aynı elde açamıyorum. Susuyorum, susuyorsun, susuyorlar, suskularca…. Bir gidişi yaz, dediler, yazarım dedim. Gitmeyi öğrenmiştim, kalmayı öğretemediğim kadar. Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Gitmeyi giyinmiştim, yakıştırılmıştım veda sözlerine, merhabalara alıştırılamadığım kadar. Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Çok gitmiştim, söz gitmiştim, uzun gitmiştim, sesimi duyuramayacak kadar. Bir gidişi yaz, dediler, yazmaya giderken kendimden geçmişim. Arkama dönüp baktım, sende beni gördüm, el salladım. Artık çok geç, sendeki ben için çoktan bitmişim !….
  12. o kadar incinmişiz ki Sardunyam...birbirimizden korkar olmuşuz... uzanan her eli kuşkuyla seyredişimiz bundan...acaba tutsak mı tutmasak mı diye?...aslında nasılda ihtiyacımız var o ele...o elin sıcaklığına...onarıcılığına...yüzümüzde yaratacağı aydınlığa...ama ya o el üzerse bizi?...biraz daha kırarsa...kaldıracak gücümüz yok artık...insanın insana ettiğine...unutmaya çalışmaya...kendini kandırmaya...ve hiçbirşey olmamış gibi kalkıp yerden.. yaşamaya çalışmaya... işte bunları yeni baştan yaşama korkusundan..hiçbirşey yaşamamayı göze alıyoruz çoğu zaman...nötr bir hayat...acısız belki ama sevinçsiz de...aynı düzlem üstünde...inişsiz ve çıkışsız... amaaan bak kederlendim yine... sahi sana bişey soracaktım inci tanem ...hani portakal renginde olurdu da böyle herbirini parmaklarımıza takıp eğlenirdik..o çiçeğin adı neydi..borazan mı?
  13. Sevgili Dipnot senden de böyle bir yaklaşım beklenirdi zaten ...belkide yaşanmışlığın..onu sindirmişliğin..ve kendinden de birşeyler katarak hoş bir harman etmişliğin sonucu bu..artık herneyse...güzel bir harman... bu arada... mutlu yıllar...
  14. diloş

    HEYHAT!

    hımmm peki.. valla dooru diyosun..sadist olurlar biraz..amman dikkat yani şimdi Sayman'ın gözüyle bakarsak..haksız mı?..bu kadın milletini anlamak sahiden zor...çelişkili mahlukatlarız vesselam ...ananemin tabiriyle ; "bir şele..bir bele..!!!"
  15. tehdit ha şöyle söyliyim..hiç korkmadım kederlenme..olur böyle şeyler
  16. Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi. Kışın bir sobamız olurdu sobanın yanında kedimiz kedinin önünde yün yumağı bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik. Yerli malı kullanan yurdun üç tarafı denizlerle çevrili kuruüzüm incir fındık tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren kuru üzüm ve inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu... Özlerdik. Memleketteki halamızı ince doğranmış bir dilim pastırmayı yurttan sesler korosunu akşam komşuluklarını radyo tiyatrolarını sabah ezanını kalaycıyı bozacıyı münir nureddin şarkılarını orhan boran yarışmalarını kandil gecelerini duvar sarmaşıklarını bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını okul önü koz helvalarını akşam oturmalarını ve hayatı... Top oynardık ip atlar kedi kovalar taşlarla birbirimizin başını yarar mahalle savaşları çıkarır gece olunca da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemalara gider Sadri Alışık Vahi Öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder Olimpos gazozları içer güler eğlenir bağırır çağırır dönerken yıldızları sayardık. Biz sıkı çocuklardık. Hepimizin birer yıldızı vardı onlara isim takardık onlar da bize isim takardı pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri gökırpan ve isimleri takılan yıldızları vardı. Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik biz kimseden yana değildik. Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kurufasulyayı sigaralardan Harmanı belki bunun için çok sevdim. Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk ama adamlar sağlam idi. Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdelalar takan çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan gözleri önünde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin bu şehrin yıldızları vardı. Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı. Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi. Taksimden Fatihe troleybüs kalkar Şişhanede mutlak raydan çıkardı. Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı. Muammer Karacan’nın adına bir tiyatro binası yoktu bizzat kendisi vardı. Başımız ağrırdı komşumuz vardı gönlümüz daralırdı komşumuz vardı Çorbamızı umutlarımızı memleket kadar kalbimiz paylaştığımız komşularımız vardı. Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz bizim kadar zayıf da olsa nohuta ve makarnaya alışmış da olsa Sarman adında bir kedimiz ceplerimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz biraraya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı. Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük Sonra Ayvansaray’ın sularının çekildiğini yazdı gazeteler. Süheyla hanımın Raci beyin Melahat mehveş ablanın Niko’nun Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense. Ama yok ama yoklar. Ne Harman sigarası kaldı geriye ne Olimpus gazozu ne Sadri Alışık. Kalan bir tortuydu belki. Belki kırık bir rüya denizi belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımaydı herşey. Herşey Maltepe sigarasının hep arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişdi belki de . belki de biz bir rüya mı görmüştük? Hadi hepsi yalandı. Hadi hepsi hayaldi. Hadi hepsini ben uydurmuştum. Ama rüyalarımızın melekleri ve soframızın daim konukları kuşlar? Ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı?
  17. Bir erkeğin düşünsel yeteneği, estetik birikimleri ne olursa olsun, hayatta durduğu kat, içine doğduğu kattır, tanıdığı ilk kadının, annesinin onu bıraktığı kat. Giyim zevkinin bulunmadığı bir bahçede doğduysanız, giyim zevkinin gelişmiş olduğu bir bahçeye sizi ancak bir kadın götürür, sofralarının inceliklerle donatılmadığı bir katta doğduysanız, incelikli sofraların bulunduğu kata sizi götürecek olan da bir kadındır. Birlikte olduğunuz kadın değiştiğinde, değişen yalnızca bir kadın değildir, hayatın neredeyse bütünü değişir, bir başka kata, bir baska bahçeye geçersiniz, orada hersey farklıdır.Dinlediğiniz müzik, okuduğunuz kitap, yediğiniz yemek, gittiğiniz yerler, buluştuğunuz arkadaşlar, hatta taktığınız kravat bile değişir. Bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir, hayatın katları arasında kadınlar dolaştırır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız gelişir; yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılar da öğrenirsiniz. Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır; Babil'in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. " Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve, bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatıdır; hayatın hangi katında durduğunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler. Hayatınız, seçtiğiniz kadındır. Bir kadın değil.. bir hayat seçersiniz çünkü." tabii ki.. AHMET ALTAN
  18. bende seni özledim canımın içi Kalbim Unut Bu Şiiri Uğuldayan ve hep uğuldayan bir orman kadar üşüyorum şimdi yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda yanlış ve zehirli çiçekler açıyor Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık Su ve ses kadar beklediğim ne kaldı geride, bilmiyorum uzanıp uyumak istiyorum gölgeme ve sarınmak o kocaman gözlerin uğuldayan rüzgârlarına Bir acıyı yaşarım ve zehrinden çiçekler üretirim kömür karası uçurum kadar bir yalnızlık yaratırım kendime, atlarım Anısı yoktur küçük rüzgârların Yapraklarım yok artık kuşlarım yok büsbütün viran oldu dağlarım ezberimdeki türküler de savrulup gitti ömrümün karşılığı kalmadı sesimde sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü Yanlış, daha baştan yanlış bir şiirdi bu, biliyorum ve belki ömrümüzün yakın geçmişi bu kadar doğruydu ancak, kimbilir Kalbim unut bu şiiri... Ahmet Telli
  19. Gülüşün Eklenir Kimliğine Gün biter gülüşün kalır bende anılar gibi sürüklenir bulutlar Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır yarım kalan bir şiir belki de Aykırı anlamlar arayıp durma güz biter sular köpürür de kapanmaz gülüşünün açtığı yara uçurum olur cellat olur her gece Her gece yeniden bir talan başlar acı ses olur, ses deli bir yağmur eski bir eylüle gireriz böylece Sığındığım her yer adınla anılır ben girerim, sokağı devriyeler basar bir de gülüşün eklenir kimliğime... Ahmet Telli
  20. Güzel sardunyam..bayılırım bu şiire.. senin dudakların pembe.. ellerin beyaz.. al tut ellerimi bebek.. tut biraz... muhteşem ..muhteşem olan sadece şiir mi?... sende öylesin... ve ben de Allah izin verdikçe..herzaman yanındayım...
  21. HAYAT DİYE BİRŞEY VAR Nedir ,ne oluyor,unuttunuz mu yoksa yaşadığınızı, günler ,kızgın küller gibi bütün duygularınızı kavurup öldürerek mi geçiyor üzerinizden ,arzuyla dudağınızı ısırdığınız olmuyor mu hiç ,bir müzik sesiyle söyle bir koltuğunuzda doğrulduğunuz,aniden bir yaz yağmuru gibi boşanıveren sebepsiz sevinçlere inanmıyor musunuz ,bir ağaç gölgesinde bir an durmak,bir akşam üstü denize baktığınızda bu sonsuz suların kıpırtısına şaşmak yok mu artık,elele tutuşmak ,bir avucun bir başka avuca dokunmasının yarattığı ürperti de hayal hanesinde kendine bir yer bulmuyor mu,bittimi bu macera ,çekildiniz mi hayattan,hayatın sizin bulunmadığınız yerlerde yaşandığına mı inanıyorsunuz,daha bitmeden bitirdiniz mi her şeyi, yorgun ruhunuz yeni coşkular için hazır seyretmiyo mu kendini.Delirdiniz mi siz? Şu köşebaşında karşınıza ne çıkacağını ne biliyorsunuz,biliyorum genellikle köşe başlarından açlık, acı ve ölüm çıkıyor karşınıza ama kimbilir ,belki eski bir dosta ,belki güzel bir kadına ,belki okunmuş kitablar satan bir sahafada rastlayabilirsiniz, bir piyano sesi duyabilirsiniz yada bir rumeli türküsü açık bir pencereden, bir söğüt ağacı görebilirsiniz çocukken kabuğundan düdük yaptığınız , dans adımlarıyla yürüyen bir çift bacak geçiverir önünüzden, bir oğlan bir ıslık çalabilir, hatta siz bile çalabilirsiniz. Ne sevinci , ne hayatı, ne eğlencesi para yok ki diyorsanız eğer ve eğlenmek için paranın gerekliliğine bu kadar inanıyorsanız, emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz,para eğlenmeyi çeşitlendirir sadece ama eğlenceyi yaratamaz, öpüşmek parayla değil, şarkı mırıldanmak parayla değil, acaba o şimdi ne yapıyor diye düşünmek parayla değil,tv’de iyi bir film seyretmek parayla değil, sizin için demlenmiş bir bardak çayı, bu benim için yapıldı diye neredeyse gururla alıp bardağı ince belinden sıkıca kavrayıp içmek parayla değil. Bir bardak semizotunu sevinçle paylaşabilirsiniz ve hiç bir pahalı lokantada bulamayacağınız bir tad alırsınız, eğer bir tabak yemeği paylaştığınız,paylaşmak istediğiniz insansa. Hayat diye bir şey var.Sadece sizin olan ,sadece size ait ,içinde sadece sizin gördüğünüz çiçekler açan , yalnızca sizin müziklerinizin çaldığı bir bahçe var,sokmayın oraya öyle herkesi, çiçeklerinizi başkalarının çapalamasını beklemeyin, şarkılarınızı başkalarına söyletmeyin, anladık ahmaklıklar oluyor, aptalca kararlar veriliyor,hepinizin hayatından birşeyler çalınıyor, hayallerinizi teker teker buduyorlar, ümitlerinizi öldürüyorlar, çaresiz bırakıyorlar sizi, yenildiniz belki de ,yenilginin ağır yaralarını taşıyorsunuz ruhunuzda ama gene de bir hayatınız var sizin ,sadece size ait bir bahçeniz ,durup soluklanacağınız yaralarınızı yıkayacağınız, çiçeklerini seyredeceğiniz bir bahçe, soğukta bir bira içebilirsiniz ,bir ağacın gölgesinde durabilirsiniz bir an,sabaha karşı uyanıp her ay yeniden doğan hilale bir bakabilirsiniz ,çok sevdiğiniz bir kitabı bir daha karıştırabilirsiniz, aşık olabilir yada aşık olmayı düşünebilirsiniz. Sevdiklerinizi özleyebilir ve bir gün yeniden kavuşabileceğinizi hayal edebilirsiniz,geceleri ağaçların daha değişik koktuğunu fark edebilirsiniz ,yeni bir salata icat edebilirsiniz ,saçlarınızı her zamankinden daha değişik kestirebilir ,evinize bir gün de başka bir yoldan gidebilirsiniz, alışkanlıklarınızı değiştirmek için kendinize karşı bir savaş açabilirsiniz. Hayat diye birşey var, her zaman size keşfedilecek geniş alanlar bırakan, ne kadar yaşarsanız yaşayın daima bilmediğimiz kuytularına sokulamadığımız bir hayat ,sadece size ait bir hayat. Biliyorum dertler çok ,ahmaklıklar yapılıyor,sıkıntılar bitmiyor,günleri birbiri ardına buruşup eskiyor,yorgunsunuz ,belki yeniksiniz.Teslim mi olacaksınız peki? Hayal kurmayacak mısınız, bir daha öpüşmeyecekmisiniz,ağaçlara bakmayacak mısınız,denizlere şaşmayacak mısınız,ani ve sebepsiz sevinçlere inanmayacak mısınız,bir tabak semizotunun tahmin edemeyeceğiniz kadar lezzetli olabileceğini hiç düşünmeyecek misiniz, sizin için demlenmiş bir bardak çayı bardağı belinden kavrayıp içmeyecek misiniz. Delirdiniz mi siz? Hayat diye birşey var,evet orada ,elinin hemen yanında duruyor. Ahmet Altan
  22. yüreğime uzanan sarmaşık dalım... maharet belkide 2000'lerde 80'li gibi yaşamak...keşke bunu başarabilsek...ama maalesef kıyafetle olacak iş değil bunlar nerde o insanlar..nerde o komşuluk bağları...yaz akşamları boyunca ayışığına karşı yapılan muhabbetler..o yapmacıksız ilişkiler..nerde? aklımda..yüreğimde..o zamanlarda kaldı..
  23. gülbeşekerim benim..tatlıların en güzeli ne doğru demişsin yemek dışındaherşeyi yerdik.. doğru annem kaşıkla arkamdan koşardı da o güzelim yemeklere dönüp bakmazdım haşlanmış yumurtaları olanca gücümle, mutfak balkonundan karşı evin bahçesine fırlatırdım...annemin görüş alanına girmesinler diye..bu dalda bir rekor varsa eminim kırmışımdır ama kimsenin haberi olmadı valla ben gülmüyorum zira o zamandan bu zamana bende pek bi değişiklik olmadı aynı rüküşlük devam ediyor o bacaktaki yaralar hiç eksik olmazdı...tam biri iyileşirken öbür dizi parçalardık...harita metod defteri gibi gezerdik öyle... kalemcifeyzo öncelikle hoşgeldin ..bilmem.. elimizin sizin erik bahçelerine kadar uzanmış olması ihtimal dahilinde heleki bahçenizde bagonya ve hanımeli varsa..kesin ulaşmışız dimektir.. di mi arkadaşlar? bu arada hoca Nasrettin fıkrası çok şekerdi..sanki bana birini anımsatıyor ..teşekkürler
  24. leylacım.. senden daha ilginç şeyler çıkacağa benziyor..du bakalım dimek oya kemiriyodun ha ...bak ben bunu denememiştim.. acep bizim evdeki oyalarda kolalımıdır? bi tatsam mı ne? tatlı ve sıcak öyle mi? ya sen...kurtsuz elma şekerim benim biblo mu? ne dicemi bilemiyorum... hadi yedin de miden nasıl hazmetti şikerim şaştım kaldım valla.. a ben o streç pantolanları hala severim...kışın uzun çizme ve üzerine tunik olmak kaydıyla..zati bu sene modaydılar..çok takip edermişim gibi.. benim saçlar kendilerinden kıvırcık olduğundan ..e bide iri bi küpe taktım mı al sana rüküşlük abidesi 2000'li yıllarda 80'leri yaşatma çabasındayım ondan zahir modern talking deme bana şuracıkta can veririm quote name='taurusmutis' date='Jan 27 2007, 02:43 PM' post='463763'] Aşmışsın Leyla'cım sen.. :D Oya he..Hele dur bakalım daha neler çıkacak.. Tamam itiraf ediyorum bende çiçek yedim..Ve hala da yiyiyorum.. Kırlarda gördüğünüz o kırmızı gelincikler varya işte onları.Hem tomurcukları hem de çiçekleri yenilebilir.. Ayrıca hanımelinin balını da yerdim ama herşeyi bilmenin sakıncasından olacak,daha sonraları o bala başka gözle bakar oldum.. Hani hanımelinin dibini kopartıp ortadaki telciği çeker dipten çıkan özü emerdik ya,işte o çektiğimiz telin,hanımelinin üreme organı olduğunu biliyor muydunuz.. :D Sevgiler.. valla ona buna aşmış diyosun ya sende hiç fena sayılmazsın hani hemi de bu faaliyetlerin halen devam etmekteyken... ya bu hanımeli nasıl bi şeydi? yediğim çiçekler arasında oda varmıydı..bi eşkalini verebilirmisiniz lütfen... ayrıca Leylam gibi senden de durdukça güzel itiraflar çıkıyor... amaaan çekinecek ne var?...baksana, büyük bir olasılıkla itiraf edilmesi çekinilen diğer nesneleri de muhtemelen hepimiz yemişizdir... ne mide varmış bizde yahu?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.