Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

ahirzaman

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ahirzaman tarafından postalanan herşey

  1. ahirzaman şurada cevap verdi: s_malaz başlık Din Felsefesi
    Aleyküm selam ve rahmetullah ve berakatuhu arkadaşlar öncelikle şu varki Allah(cc) kainata sunduğu mühürler vardır şimdi eğer bütün müslümanlar bu mühürde Allahı görürler ancak şu vardır kimisi sadece Allahın olduğunu görür kimisi onun gücünü kimiside ona olan muhtaçlığını eğer sorduğun soru bu yönde ise cevabım budur ama eğer cevabın zihinde müslümanların Allah(cc)ın mahiyetini düşünmeleriyse bu uygun değildir çünkü isanlar bunu beceremiyecek ve saçma sapan düşünceleriyle Allah(cc)ın varlığı hakkında yorum yapacak Aynen bir yıldızın üstünde oturuyor olması gibi(tabi gerçek anlam olarak düşündümüzde) mistik kardeşime de ahiret hakkında bazı şeyle paylaşmak istiyorum insan hep ölmemeyi ister her ne kadarda ateisstler insanlar öldükten sonro yok oluruz deselerde buna inandıklarını sanmıyorum eğer inansalardı şuan kafalarını duvara vurmakla meşkul oluyo olurlardı yani düşünelimki su ve susama yani su varki onu arzuluyoruz yada bir leyla varki mecnun oluyoruz Aynı zamanda düşünün ki milyonlarca kitabı birbirine karışrımadanyazıp sunan rabbimiz bu kitabı yırtıp atsa aynı şekilde ikinci kez de yapamıyacakmıdır. Aynı zamanda düşünün kardeşlerim bir şeyi ilk kez yapmak mı zordur oksa ikinci kezmi.Tekrardan yapmak çok daha basittir öyle değlmi. Aynı zamanda düşününkü Allah(cc) bu kadar hizmeti sana sunupta senden şükür beklemezmi Esnaf seviyesinde olanlar nimetler karşılığında sizden bir fiyat istiyor peki yee bu nimetlerin hak sahibinin istediği fiyat nedir 1.zikir 2.şükür 3.fikir nimetlerin başında bismilalh zikirdir sonda elhamdülillah şükürdür bu nimetlerden faydalanma sürecin de bunun bir yaratıcısı olduğunu idrak etmek ve ona göre amel etmek Aynı zamanda nefsine uyupda şükürsüzlerden olanlarla şükredenler ve emir ve yasaklara uyanlar hiç bir olurmu. Aynı zamnda görü yorsunuz ki bu dünyada insanlar adaletli olmuyor ani sürekli haksızlıklar oluyor burdaki mizanlarda işi hakkıya görmüyor Allah8cc) da onlara anlamaları ve tövbe etmeleri için zaman veriyor ama elbet zamanı gelince adaletli bir mizana ihtiyaç duyulacaktır. Aynı zamanda görülüyorki bu dünyada iyilikler hak ettiği ameli görmüyor götülüklerde hak ettikleri cezayı Aynı zamanda salih kullar mükafatını almıyor ve bu dünyadaki ihtilaflar yarım kalıyor kin haset nefret gibi duyguların esabı sorulmuyor.Ozaman herşeyin mümkün olacağı herşeyin sonuca bağlanacağı gün gelecektir.hesabını veremeyenlere hesabını veremek için diğer hesap verecekleri beklerler. Aynı zamanda ölme ve dirilme hayatın bir çok yerinde kendini gösteriyor ve Rabbimiz bize bunu gösteriyor. yani kardeşlerim kışın ölü gibi olan yer yüzünün hayat durdu dediğiniz yer yüzünün yazın tekrar dirilmesi gibi bakın kardeşlerim apaçık bir delil olan kuranda şu noktaya değinir Herşeyi yok edilip tekrar geri döndürülüyorsa insanın da öldükten sonra eski haline döndüürlmesi niye mümkün olmasın. Aynı zamanda ölümle uyku araındaki ilişki de bize hergün bazı şeyleri hatırlatmaktadır. Yediden dirilmenin imkan olmadığını söyliyenler olsa bile bunun bitkisel hayat olacağını şurun geri gelmeyeceğini söylemektedir.halbu ki uyku onlara apaçık sunulmuş bir delildir.
  2. ne arapça nede kuran ayetlerini aktarmayı bilmeyenler yorum yapmaya kalkarsa olacağı budur benim yazdıklarımın yorum olduğunu mu zannedersin bazıları (Allah rızası için kendimi duruduruyorum adına sürekli besteler yapardım yoksa) kuranı artniyetle YORUMLADIĞI için bizde ne yapalım pislikleri temizlemeye çalışıyoruz. ayrıca söylim düşünemk isteyene BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM yeter o açıklıklada kurandan feyzini alır
  3. ne arapça nede kuran ayetlerini aktarmayı bilmeyenler yorum yapmaya kalkarsa olacağı budur benim yazdıklarımın yorum olduğunu mu zannedersin bazıları (Allah rızası için kendimi duruduruyorum adına sürekli besteler yapardım yoksa) kuranı artniyetle YORUMLADIĞI için bizde ne yapalım pislikleri temizlemeye çalışıyoruz. ayrıca söylim düşünemk isteyene BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM yeter o açıklıklada kurandan feyzini alır
  4. okuduğunu anlmak istemiyorsan ben neyapayım bak kardeşim nefis şeytan bunları bilinmi? hıı şeytan özellikle erkekleri nisalarla kandırır o yönden insanı saptırmaya çalışılır onun için erkekler eğer sabreder ve kimsenin namusuna bakmassa ona zaten onlar vardır ğer erkek başka bişey isteseydi ona başka bişey hatırlatılırdı kardeşim cennet de cehennemde sensin cennetinide cehennemini de sen hazırlarsın. cennet saadettir cennet kahırsızlıktır bence böyle denmesi yeterlidir de insanlar nefsle boğuşanlara hatırlatılmasında büyük yarar var ayrıca ne cennetteki şarap ne de başka bişey burdaki gibi değildir. Ancak dediğim gibi bütün bunlar insanlara neyi neye tercih ettiklerini hatırlatmaktır yani onlar zaten vardır sen onlarla oyalanma gel mevlaya denir yani asıl amaç neköşk nede huri tek hasret cemali ilahi bak ne diyor yunusum cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle bir kaç huri isteyene ver sen anı bana seni gerer seni ayrıca bi kere İslamda içmekle miçmekle kandırma yok tam tersidir nefisn seni kandırır Allah(cc) malımızdan kıkta birini muhtaça verinder nefis boşver sen kendine harca der. Efendimiz(sas) "Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir" der nefis buna karşı çıkmak ister nefsi ikna etsen bile Efendimiz(sas)"kendi yemediğinizi başkasına vermeyin " der ancak nefis nerde işe yaramaz bişey var anca onu verir. Nefis dünya nimetlerine çağırır islam vazifeye
  5. Efendimiz (sas) insana değer verirdi İnsanlarla başarılı bir ilişki kurmanın temelinde muhatabı ciddiye alma ve ona değer verme vardır. Herkes, sevilmek ve sayılmak ister. Peygamberimiz insanlara çok değer verir, insanlarla iç içe yaşar, onlardan biri gibi hayatını devam ettirirdi. İnsanlarla karşılaştığı zaman ilk selam veren kendisi olurdu; tokalaşır, hal ve hatırını sorardı. Söylenenleri dikkatle dinler, muhatabı ayrılmadıkça yüzünü ondan çevirmezdi. Enes b. Mâlik Peygamberimiz’in bu özelliğini şöyle ifade eder: “Hz. Peygamber biriyle karşılaşıp konuşmaya başlayınca o zat yüzünü çevirmedikçe o kimseden yüzünü çevirmezdi. Biri ile karşılaşıp da elini tutunca, adam elini bırakmadıkça, elini çekmezdi. Ashabı ile otururken ayaklarını asla uzatmazdı.” Peygamberimiz, insana öncelikle insan olduğu için değer veriyordu. Bunun en güzel ve çarpıcı örneklerinden biri şudur: Bir gün Hz. Peygamber sahabeden bir grupla otururken yakınlarından bir cenaze geçmiş ve Peygamberimiz (s.a.v.) cenazeyi görünce ayağa kalkmıştı. Yanında bulunanlar, onun bir Müslüman cenazesi olmadığını, Yahudi cenazesi olduğunu söyleyerek, ‘ayağa kalkmanız gerekmezdi’ demek istemişlerdi. Onların bu sözü üzerine Hz. Peygamber: “Müslüman değilse insan da mı değil? cevabını vermişti. O, insana verdiği önemin bir göstergesi olarak, ölülerin arkasından olumsuz konuşulmasını ve kabirlerin üzerlerine oturulmasını yasaklamıştır. Efendimiz (sas) insanların dertleriyle ilgilenirdi Peygamberimiz (sas), ashabının dertleriyle ilgilenir, onlardan yakın ilgisini esirgemezdi. Peygamberimiz, genel meselelerin yanında detayları da ihmal etmemiş ve insanların en küçük dertleriyle bile ilgilenmiştir. Resûlullah, yardım ederken bile muhatabını rencide edecek, üzecek ve minnet altında bırakacak en küçük bir tavırda bulunmamıştır. İnsanların işlerine özen göstermeyenleri ciddi bir şekilde uyaran Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bir müslümanın dünyadaki sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalmış birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanın kusurunu gizlerse, Allah da onun dünya ve ahiretteki kusurlarını örter. Kul, din kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da ona yardımcı olmaya devam eder.” Efendimiz güleryüzlü idi Gülümseme, tek kelimeyle "sevgi"dir ve "seninleyim" demektir. Peygamber Efendimiz sürekli güleryüzlü idi. O, hiç kahkaha atıp gülmemişti. Abdullah b. Hâris: “Resûlullah’tan daha çok tebessüm eden/O’nun kadar güleç yüzlü hiçbir kimseyi görmedim.” diyerek bu husus anlatır. Cerir b. Abdullah da şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.v.) müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Beni görüp yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı.” Hz. Âişe’nin anlattığına göre, bir adam Hz. Peygamber’le konuşmak istemişti. Adamın geldiğini uzaktan görünce: “Kavminin ne menfur adamı” buyurdu. Adam huzuruna gelip oturunca Resûlullah, iyi davranıp güler yüz gösterdi. Adam gidince Hz. Âişe bu tezadın sebebini sordu. Peygamberimiz: “Ey Âişe! Benim kaba davrandığımı hiç gördün mü? Kıyamet günü, Allah nazarında en fena kişi, şer ve belasından korkarak kendinden insanların kaçtığı kimsedir” buyurdular. “Kardeşinin yüzüne gülümsemenden ötürü sana sadaka sevabı verilir.” “İyiliğin hiçbir çeşidini sakın küçümseme. Hatta kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa.” Mübarek sözleri de Efendimiz’e aittir. Efendimiz (sas) selamlaşmaya önem verirdi İnsanlara ilgi göstermenin, onlara önem ve değer vermenin en kolay fakat en etkili yolu selam vermektir. “Allah katında en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır.” buyurarak konuşmaya selamla başlamayı tavsiye eden Peygamberimiz karşılaştığı insanlara selam verirdi[1]. Çocuklara ve kadınlara da selam vermiş, Ehl-i kitaptan olan kimselerin ise selamlarını “Ve aleyküm” diyerek almıştır. “Selam, Allah’ın isimlerinden biridir. Onu yeryüzüne koymuştur. O halde onu aranızda yayınız.” buyurarak selamın önemine dikkat çekmiş ve “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” diyerek de selamlaşmanın toplum içerisindeki fertleri birbiriyle kaynaştırıp, birbirlerine karşı merhamet, şefkat ve sevgi duygularını geliştireceğine işaret etmiştir. Efendimiz (sas) zengin fakir ayrımı yapmazdı Peygamberimiz’in insanlarla münasebetlerinde dikkat çekici yönlerinden biri de kesinlikle zengin fakir ayrımı yapmamasıydı. O’nun nazarında zengin, fakir, büyük, küçük, efendi, köle; herkes eşitti. İslam’ın ilk yıllarında Peygamberimiz’in çevresinde genellikle genç ve fakir kimseler bulunuyordu. İki Cihan Serveri, etrafını alan bu ilk kadronun, bu fakir insanların bir gün cihan çapında bir inkılap yapacak kadro olduğunu daha işin başında biliyor ve attığı her adımı ona göre atıyordu. Nitekim bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Fakirleri arayınız, onları görüp gözetiniz. Zira siz ancak fakirler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” Sahabeden Ebû Zer, Peygamberimiz’in kendisine tavsiyelerini anlatırken, bunlardan birinin, yoksulları sevip onlara yakın olmak olduğunu söylemiştir. Peygamberimiz, o dönemde toplumda yaygın olarak bulunan köle ve cariyelere “kölem, cariyem” diye hitap edilmemesini, “delikanlım, gencim, oğlum” gibi ifadelerle hitap edilmesini istemiştir. Yine dikkat çekici bir hadiste, “Nice saçı başı dağınık, kapı kapı kovulan ve asla önemsenmeyen kimse vardır ki, (herhangi bir hususla ilgili) Allah’a yemin etse, Allah onu yemininde yalancı çıkarmaz.” buyurarak fakir bir dış görünüşün altında Allah katında değerli bir kalbin bulunabileceği hususunda uyarıda bulunmuş ve bizi dikkatli olmaya çağırmıştır. “İnsanlar Âdem’in oğullarıdır. Âdem’i de Allah topraktan yaratmıştır.” diyerek temelde insanlar arasında bir farkın olmadığını vurgulamıştır. Efendimiz (sas) kimseyi incitmezdi Peygamberimiz incelik, zerafet ve nezaket insanıydı. O’nun çevresine rahatsızlık verecek bir tavır ve davranışı yoktu. O, insanların gönüllerini alır, onları nefret ettirmezdi. İnsanlara güleryüzlü davranır, güzel muamele ederdi. Kötü huylu, kaba dilli ve katı kalbli değildi. Kimseyle çekişmez, kötü söz söylemez, kimseyi ayıplamazdı. Cimrilikten uzaktı. Hoşlanmadığı şeyle ilgilenmezdi. O, son derece edepliydi. Çünkü ilahi terbiyeye mazhar olmuştu. O, insanlık için en mükemmel örnektir. Bu, O’nun gönderiliş gayesidir. Çünkü bizzat kendisi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Kur’ân da, “Şüphesiz ki sen yüce bir ahlak üzeresin” diyerek bu hususu teyit eder. Hz. Âişe diyor ki: Bir gün Allah Rasûlü odama girdi, kıbleye döndü ve ellerini açarak şöyle dua etti: “Allahım! Ben bir beşerim, şayet kullarından birini üzüp incitmişsem, beni bu yüzden cezalandırma.” Peygamberimize yakınlığıyla bilinen Enes b. Mâlik anlatıyor: “Allah Rasûlüne on yıl hizmet ettim, bana hiç öf demedi. Yaptığım bir şey için “bunu niye yaptın?” yapmadığım bir şey için de “bunu niye yapmadın?” demedi.” Çünkü O, yine Enes b. Mâlik’in ifadesiyle, insanların en güzel ahlaklısı idi. Peygamberimiz, ideal müslümanı şöyle tarif etmiştir: “Müslüman, dilinden ve elinden, diğer Müslümanların zarar görmediği (incinmediği) kimsedir.” Rasûlüllah (sas) ayrıca, bir müslümanı inciten/eziyet eden kimsenin kendisine eziyet etmiş olacağını, kendisine eziyet edenin de Allah’a eziyet etmiş olacağını belirterek, Müslümanları incitmeme konusunda uyarmıştır. Efendimiz (sas) vefalı idi Vefakârlık, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in en önde gelen özelliklerinden biriydi. Onun bu özelliği, ilk eşi ve çile yoldaşı Hz. Hatice’nin şahsında âdetâ billurlaşır. İşte bu sebeple Nebiyy-i Muhterem Efendimiz onu her fırsatta anar, hatırasını yâd ederdi. Peygamberimiz’in Hz. Hatice’ye olan vefasını Hz. Âişe’den nakledilen şu hadisten anlıyoruz. Hz. Âişe şöyle demiştir: Peygamber aleyhisselâm’ın hanımlarından hiçbirini Hatice’yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Üstelik onu (Resûl-i Ekrem’in yanında) hiç görmedim. Fakat Resûl-i Ekrem onu sık sık anardı. Bir koyun kesip etini parçaladığında, çoğu zaman Hatice’nin dostlarına gönderirdi. Bazen (dayanamayıp) Resûlullah’a: Sanki dünyada Hatice’den başka kadın kalmadı! Derdim. Resûl-i Ekrem: “O şöyle şöyleydi” diye özelliklerini sayar ve “Çocuklarım ondan oldu”, derdi. Peygamberimiz, süt annesine karşı da vefalı davranmıştır. Yıllar sonra, Mekke fethinden sonra, süt annesi Halime, ziyarete gelince üstüne oturması için ridasını sermiş ve ona hürmet etmiştir. Süt kardeşi Abdullah gelince de ayağa kalkmış ve onu da elbisesinin üzerine oturtmuştur. Yine Hevazin esirleri arasında getirilen süt kardeşi Şeyma’ya da ikramda bulunmuş, onunla ilgilenmiş ve kavmine dönerken değişik hediyeler vererek uğurlamıştır. Yine o, kendisine evlerini ve yurtların açan Ensar’ı her vesileyle sitayişle anar ve onlara hayır duada bulunurdu. Mekke fethedilince Resûlullah’ın Mekke’de kalacağı endişesine kapılan Ensar’a, “Hayatım da ölümüm de sizin yanınızda olacaktır” demiştir. Peygamberimizin vefasını gösteren bu sözler Medineli Müslümanların endişelerini gidermiş ve gönüllerini rahatlatmıştır. Efendimiz (sas) misafire ikram ederdi İbn Sa’d’ın kaydettiği bir rivayete göre Ebû Hureyre, “Resûlullah da aç kalıyordu”, diye bahsedince A’rec, bu açlığın nasıl olduğunu sorar. Ebû Hureyre de, gelip gidenin ve misafirin çok olmasından dolayı ve ondan hiç ayrılmayan bir grup insanların bulunmasından kaynaklandığını, ayrıca, Resûlullah’ın beraberinde ashabı ve ehl-i suffa olmadan hiç yemek yemediğini söyler. Peygamberimiz, fakirlik ve sıkıntı çeken ashabına karşı her fırsatta ikramda bulunurdu. Peygamberimiz’e Arabistan’ın her tarafından ziyaretçiler ve elçiler gelirdi. Peygamberimiz onlarla mutlaka ilgilenir ve eldeki mevcut imkanlarla onların ağırlanmasını temin ederdi. Peygamberimiz Medine’ye gelen heyetlerin ağırlanması için bazı sahabîleri görevlendirmiş, onlar için yol azığı hazırlatmış ve hediyeler vermiştir. Misafirlerini en iyi şekilde ağırlayan ve onlara ikramda bulunan Peygamberimiz misafire ikram etmeye teşvik etmiş ve misafirini ağırlamayanda hayır olmadığını söylemiştir. “Misafirin bulunduğu eve hayır, bıçağın devenin hörgücüne ulaşmasından daha çabuk ulaşır” buyurarak misafir olan evde hayır ve bereket olacağına işaret etmiştir. Efendimiz (sas) çocukları çok severdi Peygamberimiz çocuklarını ve torunlarını öper, okşar ve çok severdi. Çocuklara karşı şefkat ve merhametle muamele ederdi. Bu anlayışın bütün Müslümanlar tarafından benimsenmesi ve hayat tarzı haline getirilmesi için de “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurmuştur. Peygamberimiz Arap kadınlarının en hayırlılarının saliha Kureyş kadınları olduğunu belirtmiştir. Bunun gerekçesini de, “Onlar çocuklarına karşı son derece şefkatli ve düşkündürler, kocalarının sahip olduğu şeyleri de en şekilde korurlar” şeklinde ifade etmiştir. Peygamberimiz çocuklara karşı yumuşak davranır, asla sert olmazdı. Peygamberimiz, her fırsatta çocuklara karşı sevgisini gösterir, onlarla ilgilenir ve karşılaştığında selam verirdi. Görüldüğü gibi, Peygamberimiz çocuklara karşı son derece şefkatli davranmış ve onlarla yakından ilgilenmiştir. Peygamberimizin bu konudaki uygulamaları, çocukların şahsiyet oluşumuna, topluma uyum sağlamalarına ve küçük yaştan itibaren eğitilmelerine de katkı sağlamaktadır. Modern psikolojinin önemle üzerinde durduğu konuların başında, insan şahsiyetinin çocuk yaştan itibaren oluştuğu gerçeğinin geldiği düşünülecek olursa, Peygamberimiz’in davranış tarzının önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Efendimiz (sas) hastaları ziyaret ederdi Peygamberimiz hasta ziyaretine önem verirdi. Sahabe-i Kiram’ın büyük küçük hepsiyle ilgilenir, durumlarını sorar ve hasta olanları ziyaret ederdi. Hasta ziyaretinde kadın, erkek ve çocuk ayrımı yapmazdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) hastalandığı zaman torunu Ümame’yi ziyaret etmiş ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Ağlamasını yadırgayan bir sahabîye de, “Bu bir rahmettir ki, Allah onu kullarından dilediğinin kalbine koyar. Allah ancak kullarından merhametli olan kimselere merhamet eder” diye cevap vermiştir. Peygamberimizin Müslümanların yanı sıra gayr-i müslim hastaları da ziyaret ettiği olurdu. Kendisine hizmet eden bir Yahudi çocuğunu ziyaret etmiş, ondan Müslüman olmasını istemiş, çocuk da Müslüman olmuştur. Peygamberimiz, münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl’ü de hastalandığı zaman ziyarete gitmiştir. Peygamberimiz kendisi hastaları ziyaret ettiği gibi sahabîlere de hasta ziyaretini tavsiye etmiştir. Hasta ziyaretlerinde hastalara dua etmiş ve moral vermiştir. Ümmetine de hasta ziyaretlerinde moral vermeyi tavsiye etmiştir. Bunların yanı sıra hastalardan tedavi olmalarını istemiştir. Efendimiz (sas) hediyeleşirdi Peygamberimiz hediyeleşme üzerinde ısrarla durmuştur. Hediyeleşmenin sevgiyi artırdığına dikkat çeken Peygamberimiz (sas) hem hediye alır hem de karşılığında bir şeyler hediye ederdi. Hediyeleşmenin insanları nasıl birbirine yaklaştırıp sevdirdiğini anlatmak için de: “Hediyeleşiniz; zira hediye, kalbdeki kin ve nefreti yok eder” buyurmuştur. Verilen hediyenin küçük görülmemesini ve kabul edilmesini istemiştir. Peygamberimiz hediyeye mutlaka karşılık verilmesini tavsiye etmiştir: “Kime bir hediye gelirse, karşılıkta bulunsun. Verecek bir şeyi olmazsa senâda bulunsun. Kim senâda bulunursa teşekkür etmiş olur. Kim de (senâ etmez) ketmederse nankörlük etmiş olur” Peygamberimiz özellikle kendisine gelen heyetlere hediye vermeyi ihmal etmezdi. Bu tarz hediyelerin öneminden dolayı ölüm döşeğinde şu tavsiyede bulunmuştu: “Size gelecek heyetlere, benim yaptığım şekilde hediye verin.” Çünkü kendisi hediyeyle pek çok gönle girmiş ve hediyeyi İslam’ın anlatılması ve sevdirilmesinde önemli bir vesile olarak kullanmıştır. Her konuda olduğu gibi insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiği hususunda da en güzel örnek olan Efendimiz’den (sas), O’nun sünnetinden, sözlerinden ve hayatından alınacak çok dersler vardır.
  6. MEDİNE'NİN GÜLÜ Andım yine Sen'i her şey yâdımdan silindi, Hayalin gönlümün tepelerinde gezindi; Bu bir serap olsa da hafakanlarım dindi.. Andım yine Sen'i her şey yâdımdan silindi. Keşke her an aşkınla oturup aşkınla kalksam, Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam; Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam.. Keşke her an aşkınla oturup aşkınla kalksam. Anladım vaslına ermek için artık çok geç, Hicranla yanan gönlüm durmadan inleyecek; İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek.. Anladım vaslına ermek için artık çok geç... Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken adından, Ne olur Sana ulaşmam için kanadından; Bana bir tüy ver pervaz edeyim hep ardından.. Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken adından. Ey kupkuru çölleri cennete çeviren gül; Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül! Vaktidir ağlayan gözlerimin içine gül!. Ey kupkuru çölleri cennete çeviren gül! Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım, Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım; Sensiz geçen bu acı rüyadan kurtulayım.. Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım.. Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta, Ruhuma sisli-dumanlı bir kasvet yaymakta; Göster çehreni ki güneş gurûba kaymakta.. Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta... Son demde hiç olmazsa gurûbum tulû olsun, Gönlüm ufkunun en taze renkleriyle dolsun; Her yanda tamburlar çalınsın; neyler duyulsun.. Ne olur hiç olmazsa gurûbum tulû olsun..! M.Fethullah Gülen
  7. Haklısın mübarek anlamak istemiyolar CENNETTE KADIN Gerek cennet ve gerekse cehennem, hem erkek ve hem de kadın kullar için açıktır, yaratılış bakımından bu iki cinsin cennet ve cehenneme girmeyi hak etmede fırsat eşitlikleri vardır. Fiilen hak ediş ise serbest irade ile gerçekleştirilen iyi veya kötü davranışlara bağlıdır. Kitap ve sünnet kaynaklarında yapılan açıklamaları, uslübü ve islamı tam bilmeyenler yanlış anlamışlar, yanlış yorumlamışlar bunlardan, ilahi sıfatlar, mantık ve vicdan ile bağdaşmayan sonuçlar çıkarmışlardır. "Cennetin adeta erkek sultanların sarayı olması, kadınların orada da ikinci sınıf kullar durumunda oldukları, cehennemi dolduranların çoğunun kadınlar olması..." bu cümledendir. Bu yanlış anlayışları düzeltmek gerekirse; Ayetlerde ve sayılan çok az sayıda mütevatir hadislerde, cennete veya cehenneme girme ve ebedi mutluluğa erme bakımından kadının aleyhinde olan bir bilgi mevcut değildir. Bu kaynaklarda, "nimette-külfette, cezada mükafatta eşitlik" bulunduğu bildirilmektedir. Cennet yalnızca erkeklerin sarayları değildir; orada kadın da, erkek de saraylarının sultanlarıdır. Cennette kadına da erkeğe de dilediği, arzu ettiği, canının çektiği, elde edince mutlu olacağı her şey verilecektir. Cennet sonsuz bir mutluluk yeridir; ancak insanoğlu bu mutluluğu daha önce ne tanımış, ne tatmıştır. Bu sebeple insanların, dünyadaki zevkleri, alışkanlıkları, kadın-erkek ilişkisindeki cinselliği olduğu gibi ahirete taşımaları, nasları buna göre yorumlamaları gerçeğe uygun değildir. Mütevatir olmayan hadislerde "cennette erkeklere ikişer adet dünya hatunu verileceği" bildirilmiştir. Bundan kadınların aleyhine ve erkeklerin lehine bir sonuç çıkarmak mümkün değildir; çünkü bu da erkeklerin dünyada tattıkları ve arzuladıkları şeylerin kelimeleri kullanılarak- imrendirmek üzere- söylenmiş bir sözdür. Ayrıca kadın tek olmayı istiyorsa veya başka erke istiyorsa ona da bunlar verilecektir. Burada önmelki olan dünyadaki isteklerimiz ve yapımız ile cennetteki isteklerimiz, isteme kabiliyetimiz ve yapımızı birbirine karıştırmamaktır. Problem varsa işte bu karıştırma sebebiyle vardır. Vakı'a suresinde huriler kastedilerek "..onları bambaşka bir yapıda yeniden yarattım..." (56/22,37) buyurulmuştur. Müfessirler bu hurilerin dünyada yaşlanmış ve buruşmuş olarak vefat eden kadınlar oldukların ifade etmişlerdir. Buna göre huriler de melek değil, insandır, dünyada yaşamış kadınlardır ve cennette sayılan erkeklerden daha fazladır. Erkek ve kadın olarak Allah Tealanı has ve arif kulları cenne, köşk, kadın, yiyecek, içecek, bağ ve bahçe için istamezler, cenneti aşık oldukları Cemal-i İlahi için, özledikleri Habibiullah (s.a.) için isterler. Kaynak: Prof.Dr.Hayrettin Kahraman'ın "İslam'da Kadın ve Aile" isimli eserinin "Cennette Kadın" adlı yazısından özetle alınmıştır bak kardeşim evin reisi yani evine bakan erkek olduğu için onun mirasa daha çok ihtiyacı vardır. yani bu adaletsizlik değil adalettir. Peygamberslik imalık müezzinkil bunların hepsini bilemen rağmen sorduğunu düşünüyorum lafı bereber namazkılmaya getirmek istediğini düşünüyorum.
  8. Bilimselci gittikçe anlamca boş kelimeler kullanmaya başladın sence bu neyin ifadesi? Bence çaresizliğin ifadesi ama sen adına ne dersin bilmem
  9. bilimselci kardeşim bence olabilecek tek durum o hayvanın şuan yaşamayan nesli tükenmiş bir hayvan olabileceği ne yani bütün hayvanlar giderek insanmı olcak hayvandan hayvana mı dönüşüyoda en son soninsanmı oluyo yok insandan sonrada robot falanmı var robotların yapısıda insana benzeye bilir ama insan evrim geçirerek robot olmadı heralde bırakın arkadaşlar bu saçmalıkları bunlar sadece ninja kaplumbağalar serisini yürütmek için yapılan oyunlar arda bir tv inin fişini çekinde asıl siz uyanın
  10. kardeşim eğer gerçekten soruyo isen kuranda da geçiyo bir yerini çürütmemek iz bırakmamak gerekir ayrıca tahmin edersiniz ki bunun önemli bir sebebi olması gerekir
  11. kardeşim bir kadını cezalan dırılmasını şartları vardır.Ayrıca uygulanma ölçüleri de.Ki efendimiz daha önce birileri hanımllarımız bizi dinlemiyorlar sözümüzden çıkıyolar diyince efendimiz (sas) onları ölçüsü dahilinde uyarmaları eğer dinlemezlerse hafifçe dövlmeleri ni söylemiştir. Ancak daha sonra o hanımlar kocalarının onları daha fazla dövdüklerini söyleyince Efendimiz(sas) o kişilere hanımlarını dövmelerini yasaklamıştır. yani anlıyacağın bir ölçü vardır ki güzel kardeşim efendimiz (sas) asal hanımlarını dövmemiştir.
  12. Allah razı olsun kardeşim haklısın gerçektende sahte hadis çok var özellikle bence bunu yayarken hadislerin benzerleri ile birlikte bir de dinde olmayanları araya katarak bu işi yaptıklarını düşünüyorum mesela yemizlik imanın yarısıdır şeklinde bir hadis vardırancak bazı kişiler buna yakın olarak temizlik imandandır demişler (bu herne kadarda anlamı bakımından dinimizde olsada böyle bir hadis yoktur) bu yakın hadisi sunarkende bence kimse fark etmeden araya yalan hadisleride katmışlardır inşalalh bütün yalan hadislerin farkına fararız ve o na göre tedbir alırız Nevarki hadisler yayılırken çok zahmetler çekilmiştir. Tirmizi olarak hatırlıyorum bir gün bir yere hadis rivayeti almaya gider hadis rivayeti alacağı adamı bulur ve görürkü o adam içi boş olan torbayı yem varmış gibi göstererek hayvanı kandırıyor ve tarlada yürütüyor bu hareketi gören tirmizi hayavanı aldatan bizi de aldata bilir diye düşünür ve o ihtimal için o rivayeti almadan geri döner.
  13. ALLAH RAZI OLSUN MÜBAREK
  14. Allah(cc) razı olsun mübarek
  15. Kadınlara Danışılmaz mı? Bu konuda uydurma hadis şöyledir: "Kadınlara danışın, fakat söylediklerinin aksini yapın." Cenab-ı Hak Peygamberine çevresindeki müslümanları kastederek derkı: "Yapacağın işler hakkında onlara danış." (Al-i İmran Suresi:159) buyurarak peygamberine çevresine danışma emri veriyor. Allah Resulunun hanımlarına danışıp da tersini yaptığına dair elimizde bir tek örnek yoktur. Bu sözün uydurma olduğunun en güzel örneği Allah Resulunun Hudeybiye savaşının önemli bir anında hanımı Ümmü Seleme'nin söylediği fikri doğru bularak onun sözüne uygun karar vermesidir. Hz.Ömer Şifa Hatunun fikrine çok önem verirdi. Yine mehir konusunda dörtyüz dirhemden fazla verilmemesini tavsiye eden Hz.Ömer'in mescitte cemaat huzurunda Nisa Suresi'nin 20.ayetini delil gösteren bir kadın tarafından ikaz edildiğini ve kadının gösterdiği delil karşısında Hz.Ömer'in fikrinden vazgeçtiği, hatasını itiraf ettiği, kadına dönerek "Kadın Ömer'den daha iyi bildi" dediği bilinmektedir. Hz.Ömer halifeliği esnasında, kadınlarla istişare de bulunuyor, onların görüşlerini alıyordu. Hz.Ömer kızı Hafsaya kadınların kocalarından ne kadar süre ayrı kalacağını sormuş, kızının ona verdiği cevaba uygun olarak Hz.Ömer bu süreyi dört ay olarak belirtmişdir. Eğer bu söz doğru olsaydı; İslam'ın kadının hiç bir konuda şahitliğini kabul etmemesi ve kadınların hadis rivayetlerinde sözlerinin geçerli olmaması gerekirdi. Yine İmam-ı Ebu İshak el-İsferayini kadınların rivayet ettikleri hükümler ve hadisler erkeklerin rivayet ettiklerine zıt düşerse kadınlarınkini erkeklerinkine tercih etmiştir. Aliyyu'l Kari ve el-Acluni bu hadisin uydurma olduğunu Kur'an ve sünnete ters düştüğünü söylemiştir. ...ve bunun gibi tamamen uydurma hadisler vardır. Bunların uydurma olduğunun geniş kitlelere ulaştırılması gerekir. BUNLAR UYDURMA HADİSLER OLUP PEYGAMBERİMİZE, DİNİMİZE VE KADINLARA İFTİRADIR. .. ve ne yazık ki halkımız arasında söylene gelmektedir Kadınların akılları şehvetlerindedir. Kadınlara itaat pişmanlıktır. Kadınları Allah geride bıraktığı gibi sizde geri bırakın İnsanın insana secde etmesi caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle silerse,yine de ona karşı teşekkür etmek vazifesini eda etmiş sayılmaz. Namazı katleten şeyler köpek, eşek, domuz ve kadındır Uğursuzluk kadında, evde ve attadır Son söz olarak yabancı kültürlerle temasa geçilme sonucu, bu kültürlerin etkisinde kalınarak Kur'an-ı Kerim'den kopulmuş, kadını aşağılayıcı birçok görüş İslam tooplumuna girmiştir. Kaynak: Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
  16. haklısın kardeşim ancak birbirimize hatırlatalım gösterelim ve anlamak istemeyenlerde olurda belki anlar.
  17. RESULLULLAH(sas)ı SEVMEK Peygamber Efendimiz’e (sas) duyulan sevgi, canlı veya cansız bütün varlıkları etkileyen bir güce sahiptir. 1- Peygamber sevgisinin kazandırdığı en önemli husus; sevilenle kurulan bağ ve nispettir. Sevgi, varlıklar arasındaki en sırlı bağdır. Her varlığı Allah’ın en sevgilisine bağlayan sırlı bağ sevgidir. Canlı cansız bütün nesneler, sevgi bağı ile Kâinatın Efendisi’ne alaka duymuşlardır. Şuursuz varlıklar hatta cansız nesneler bile Allah Resûlü’ne sevgi ile bağlanmışlardı. Eline aldığı taşların Allah’ın adını anarak zikretmesi, çağırdığı ağaçların davetine icabet etmesi, bulutların O’nun üzerinde gölge yapması, onların Efendimiz’e olan bağlılıklarını ve alakalarını gösteriyorlardı. Minber yapılmadan önce Efendimiz’in kendisine dayanarak hutbe okuduğu kuru bir hurma kütüğünün, minber yapılınca Allah Resûlü minbere çıkarak hutbe okumaya başlamaları üzerine, devenin ağlaması gibi inlediğinin duyulması da bu konudaki en meşhur olaylardandır. Cansız varlıklar da yanlarında Allah’ın adının anılmasını istemişler ve Peygamber’le beraber olmayı arzu etmişlerdir. YA BİZ 2- Sevgi, karşılıksız kalmaz. Niyetlerimiz nasıl karşılıksız bırakılmıyorsa, sevgi de seven gönüllere, sevginin derecesine göre büyük lûtuflar/feyizler kazandırır. Sevgi, en kısa yoldan kişiyi Hakk’a ulaştırır. Hakk’ın Sevgilisini sevmek ve O’na bağlanıp kendini O’na nispet ederek yola çıkan yolcular en kısa ve tehlikesiz yoldan Allah Teâlâ’nın rızasına kavuşurlar. Efendimiz’in elinden tuttuğu hiç kimse yolda kalmamıştır. 3- Seven sevdiğinin dertlerini paylaşır. Seven her şeyiyle sevdiğine benzemek ister. Bunun sonucunda bazen isteyerek bazen de istemeyerek sevgilisinin dertleri ile dertlenir. Allah Resûlü, kendisini çok sevdiğini söyleyen bazı sahabîlere sıkıntılara hazır olmaları gerektiğini, çünkü Allah’ı ve O’nun Peygamberi’ni çok sevenlerin dünya hayatlarında büyük sıkıntılarla imtihan edileceklerini haber vermiştir. Aşık sevdiğinin derdine ortak olduğunda görünüşte sıkıntı içinde olsa da gerçekte vuslat kapılarını aralamıştır. 4- Seven bağışlanır. Peygamber sevgisi, Cenab-ı Hakk’ın af ve mağfiretini kazandıran en önemli vesilelerden birisidir. Nitekim âyet-i kerimede “Ey Resûlüm, de ki: “Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir” buyrularak, bağışlanma Peygamber sevgisine bağlanmıştır. (Âl-i İmrân sûresi, 3/31) Peygamber sevgisi bulunan bir kalbi cehennem ateşi yakmaz. Peygamber sevgisi Rabbanî bir sevgidir. Cenab-ı Hakk’ın emridir. Peygamberi sevmek Allah’ı sevmek demektir. Peygamber’in sevgisi kişiyi Allah sevgisine ulaştırır. Peygamberi, yalnızca beşerî özellikleri itibarıyla değil “Allah’ın Peygamberi” olarak sevmek, insanların cehenneme girmelerine mani olur. Zira sevgi karşılıksız kalmaz. 5- Sevgi, sevilene yakınlık kazandırır, küçük kusurları örter. Hazreti Peygamber, kendisini candan seven bazı sahabîlerin yaptıkları küçük kusurların kendisine şikayet edilmesi üzerine, şikayet edenlere, “O, Allah’ı ve O’nun Resûlü’nü seven birisidir” diyerek, samimi candan seven bir müminin küçük kusurlarına bakıp onu tenkit etmenin yersiz olduğuna işaret etmiştir. Nitekim Abdullah b. Huzâfe (r.a.) şakacıdır ve boş şeylerle uğraşıyor, diye kendisine şikayet edilince Peygamber Efendimiz, onu savunmuş ve onun Allah’ı ve Allah Resûlü’nü sevdiğini, söylemiştir. Böylece Efendimiz, sevginin kusurları örten bir özelliği olduğuna dikkat çekmiştir. Hatta sevenlerin sevdiklerinin yanında özel bir makamları vardır. Onların şefaatlerinin, başkalarının da Hak katındaki kurtuluşlarına ve kurbiyetlerine vesile olması ümit edilir. 6- Peygamber sevgisi, farzlarını yapan, büyük günahlardan kaçınan birisi için öte alemlerde Resûlullah’la beraber bulunmayı netice verecektir. Zira kişi sevdiğiyle beraberdir. Sevgi, ashab-ı kiramın hayatta iken küçük kusurlarının bağışlanmasına vesile olduğu gibi büyük günah işleyen müminlerin ahiret kurtuluşunun da en önemli vesilesidir. 7- Peygamber Sevgisi, O’nun şefaatine nail olmayı sağlar. Büyük günah da işleseler ümmetinin her ferdine şefaat ederek ahirette onların kurtuluşuna vesile olacağını Efendimiz (sas), “Her peygamberin dua ettiğinde kabul olunacak bir duası vardır. Şayet o dua ile dua ederse duası kabul edilir ve istediği kendisine verilir. Ben duamı ahiret gününde ümmetime şefaat etmek için sakladım” hadisiyle ifade buyurmuşlardır. Hayatı boyunca büyük sıkıntılar çeken Efendimiz’in bu dua hakkını bu sıkıntıları esnasında kullanmayarak, ümmetinin ahiretteki halini düşünüp bu hakkı ahirete bırakmış olması, O’nun ümmetine olan muhabbetini göstermesi açısından ne kadar manidardır. İşte peygamber aşkının inananlara kazandıracağı en önemli uhrevî mükafat, O’nun bu şefaatine nail olma saâdetidir. 8- İmanın tadını tatmayı netice veren üç husustan biri de Allah ve Rasulü’nü bunlar dışındaki herşeyden daha fazla sevmektir. Diğer iki husus, sevdiğini ancak Allah için sevmek ve iman ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi kötü görmektir. Bu üç ölçü kimde bulunursa imanın tadını tatmış demektir. Allah ve Peygamber sevgisi de bu noktada imanın tadının tatmayı sağlayan bir hususiyet arz etmektedir. Ali Budak Sevgin şifa gönlümüze Layık olamalıyız size Ümmet olmak ŞEREF bize Şefaat ya Resulallah(sas) bu aşka düşmeyen ne bilsin Devam etsin inşallah
  18. Devam etsin inşallah
  19. Berceste kardeşim senin yerin ayrı duaların amin ve ecmain diyorum çok haklısın kardeşim İslamda tefekkür önmelidir hakkıyla yaparsak kimse bizi şaşırtamaz teffekkür insanı bazı gözüken değerlerin üstüne çıkartır
  20. ya Gece Kuşum bukonu amma çizgisinden saptı bak bir arkadaşımız ne diyormuş eğer saçı örterken yarısını örtersek normal ve siyasi dışı tamamını örtersek gericilik ve siyasi amaçlı ya bu nedir başını örten gariban Allah rızası için ötütüyor kardeşim ne alaksı var siyasetle miyasetle bunu kötü anlamda kullanan lar olabilir ancak şu kesin bizim müslümanlarımız Allah rızası için örtünürler ve değerleri için ve bu konuda genelleme yapanda onları hiçe saymış insan dışında tutmuştur onun için diyorumki nerde insan sevgisi ya bunda şaşılacak ne var ya insanlar saçını açmak istemez niye çünkü onlar müslüman bize sözde müslüman bir ülkeyiz ne kadar garipki birisi boynuna hac takıp girse hiçte dikkat çekmez.Hoş görülür bakın bu bir çelişkidir ne misyonuymuş böyle insanları mutsuz edior ne misyonuymuş böyle insanların yanaklarını kaynağı göz olan pınarlarla ıslatıyor ve bizde misyondur deyip hoş görüyoruz ha ne kadar da garip
  21. Zannedersem birbirrimizi anlayamadık yorumu açmayı istedim çünkü benim savunduğum görüşe karşılık olarak sunuyorsun ancak bense paylaştığın sözlerde görüşüme karşı bir şey yoktur diyorum.
  22. İslam yapılan değil yazılan ve yazılana göre Efendimizin(sas) yaptığıdır. Malesef müslümanların yaptığı yanlışlar islamiyette varmış gibi algılanıyor algılanıcakta onun için bizim kendimize uyan müslüman uyan dememiz gerekir.Gittiğimiz her yerde islamın bir hücresi gibi olmalıyız yani islamın her yönünü öğrenmeliyiz ve ona göre yaşamalıyız eğer öyle olmayı başarsaydık emini hal halimizle zaten dinimizi tebliğ etmiş olacağız. İnşallah oluruz.
  23. evet gece kuşu
  24. Kardeşim Gece Kuşu bir insan 1400 sene öncesien uyupta rüşvet yemiyorsa bu gericilik midir? bir insan 1400 sene öncesine uyup emanete ihanet etmiyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup yalan söylemiyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup verdiği sözü tutuyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup kendisine zararlı olam maddeleri kullanmıyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup harama bakmıyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup karşısındakini kırmıyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup insanlara güzel hitamlarda bulunuyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 senen öncesine uyup hanımını sevgiden çocuğunu şefkatten mahrum etmiyorsa bu gericilikmidir? bir insan 1400 sene öncesine uyup nimetten tasarruf ediyorsa ve boşa harzamıyorsa bu gericilikmidir? ne kadar garip bak kardeşim kölelik islamdaki kölelik yani cahiliyededen sonraki kölelik hizmetçilikti ve HZ.Muhammed (sas) birisi sorarsa bu benim kölem değil kardeşimdir babamdır abimdir deyin demiştir aradan 1400 sene sonra hani nerede bu ahlak Kurandan şeriatın kurallarını yorumlayana da bakın çok ilimli asla karga olmamış yam yam kardeşim İslam da bir insanın kolu öyle kolay kolay kesilmez bir insan hırsızlıkmı yaptı acaba niye yaptı ihtiyacımı vardı işimi yoktu ihtiyacı varsa giderilir işyoksa bulunur buna rağmen yapılırsa kesilir sonra bak kardeşim eğer zina serbets olsun heryer bilmem ne olsun DİYOSAN o senin sapıklığındır sonra müslüman ve saliha bir kadının müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi çok tehilikelidir çünkü dininden çevirmek için erkek daha güçlü olduğu için zor kullana bilir. müslüman erkelere ise müslüman kadınlarla evlenmek daha hayırlıdır kurban olduğum mevlam bunu ne güzel belirtmiş sonra İslamda zorlama yoktur o açıdan eğer evlenilse bile erkek zorlamıyacaktır bu yüzden İslama uyan müslüman ile müslüman olmayan bir kadın evlenebilirler aferin küçük turan dursun Turan Dursun'un art niyetlerle kaleme aldığı kitabında "Ya İslam, ya ölüm" diyerek, kaynak verilen ayetlerdeki siyak-sibak münasebeti gözetilmemiş, çoğu zaman da ayetin belli kısımları alınıp, maksat bütünlüğü bozulmak istenerek, kasıtlı çarpıtmalarla fikirler bulandırılmak istenmiştir. Mesela, Bakara Suresinin, 191. ayetinde; "Onları yakalayın, nerede bulursanız öldürün" demiştir. Ama ayetin siyak-sibak bütünlüğü içinde bir önceki ayetle birlikte yine 191. ayetin devamını da ekleyerek okursak şöyle olur: "Sizinle savaşanlarla Allah (c.c.) yolunda savaşın, fakat haksız yere saldırmayın. Çünkü Allah (c.c.) haksız yere savaşanları sevmez..." (Bakara, 2/190) "Onları nerde bulursanız öldürün, onların sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) sizde onları çıkarın. Fitne çıkarma, adam öldürmeden daha kötüdür." (Bakara, 2/191). Kaldı ki, bu ayetin esbab-ı nüzulü, Müslümanlara 13 sene kan kusturan Mekke'li putperestlerle alakalıdır. sonra devam etmek gerekirse acaba yam yam (bu soruyu sen sortturdun) olacağını zannettiğim için sormuyorum olurda(Allah korusun) senin ailende böyle bişey yapan olursa? özel hayata saygımı dersin şüphesizki İslam her tarafı düşünür ne kadar zaman önce olursa olsun özel yaşam diyorsun efendimiz kapı çalmadan içeri dalmamamızı söylemiştir bu basit bir şey olsada çok önemlidir.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.