Zıplanacak içerik

politika

Φ Süper Üye -
  • Katılım

  • Son Ziyaret

politika tarafından postalanan herşey

  1. politika şurada cevap verdi: politika başlık Türk Tarihi
    Asagidaki sorular benim degil,Amerikali bir arastirmacinin kitabindan alinmistir: -Tarih yeniden mi yazilacak? -Kadim Türkler insanlarin atalari mi? -Onlar bin yasina kadar yasayarak ,uzun yasamanin sirlarini ögrenmislermiydi? -Tüm dinler onlarin TENGRI dininden mi türedi? -Hz.Ibrahim,Hz.Musa,Hz.Isa,Hz.Muhammed ve Buda Türk müydü? -"Isik dogudan gelir "ne anlama geliyor? -Türkler gelecekte, insanoglunun kurtulusunda nasil bir rol üstlenebilirler? Ey Dünya Insanlari,Hepiniz Türksünüz,DNA'lariniz bunu kanitlayabilir Kayip bir uygarligin Sirlari Dünyayi nasil degistirebilir. Gene M.Matlock'un Hermes Yayinlari'ndan cikan bu eserini merak edenler okuyabilir. saygilarla
  2. Aslinda Fazil Say,o sözlerinin alinti oldugunu ifade etmisti ancak Türkiye'nin yeni sahipleri ve onlarin savcilari böyle bir firsati kaciramazdilar.Sonucta Allaha inanmayan birisini hem de Türk olarak birisini buldular.Onu parcalamalari gerekiyor.Onun dünya capinda bir sanatci olmasi Türkiye'nin yeni sahiplerinin savcilarini pek ilgilendirmiyor.Hatirlayin;Taliban,Afganistan'da ki tarihi BUDHA'yi havaya ucurmustu.Bunu yaparken o Budha'nin tarihi olup olmamasi Taliban'i pek irgalamamisti.Budha puttu putun yikilmasi gerekiyordu.Onlarda bu hakki kendilerinde görerek havaya ucurdular.Fazil Say sanatcidir ama Islamistlerin degil Laik TÜRKIYE CUMHURIYETI'nin bir sanatcisidir dolayisiyla onu yargilama hakki dogmustur Türkiye'nin yeni sahiplerinin savcilarina ve de mahkemelerine.Olay dini degerlere hakaret olayi degildir,bu olay Laik ve yobaz kavgasinin güclü lehine yargilanmasidir.2007 yilindan bu yana gecen sürede bu savcilarin veya özel mahkemelerde yargilanan veya tutuklu olan bir Islamist,bir AKP'li oldu mu? saygilarla
  3. politika şurada bir başlık gönderdi: Türk Tarihi
    Aslinda belki,, bu baslik neden gerekti diye soranlar cikabilir.Türkler'in anayurdunun neresi oldugu bilinmiyor mu diye soranlar da cikabilir.Iste bu sorulara cevap anlaminda bu basligi acmayi uygun gördüm.Bazi tartismalarda bilgi noksanliginin olmasi sonucu olarak,Türklere hak etmedikleri yakistirmalar yapilmakta,TÜRK TARIHI inkar edilme durumuna gelinmekte dolayisiyla bu inkar ve yakistirmalarin perde arkasinda cok farkli yaklasimlar sergilenmektedir. Beni yazdiklarima bakarak kimin nasil niteleyecegini umursamiyorum.Cünkü biliyorum ki bu yazinin basligini okuyan bazilari beni farkli bir konuma sokacaklardir.Önemli degil ben bu yazdiklarimla;bilinmeyen, belki bilindigi halde inkar edilen büyük bir milletin tarihini anlatmaya calisacagim. Türk Tarihini veya Türkler'in gecmisini 8-10 asira sigdirmaya calisanlar eger cahil degillerse,okumamislardir okumuslarsa art niyetlilerdir. Türk Tarihi öyle bilindigi gibi 1071 tarihiyle baslayan bir tarih degil M.Ö.7000 yillarina kadar giden bir tarihtir. Türkler Orta Asya'dan gelip Anadoluda ki diger toplumlari kilictan gecirerek topraklarini ellerinden aldi diyenler büyük bir yanilgi icindedirler.Bunlar 1-Tarihi bilmiyorlar,2-Türkler'e karsi iclerinde ki kini bu sekilde tatmin ediyorlar.Tabii ki dünya tarihi savas ve kanla yazilmistir bu gercegi inkar edemeyiz.Bu anlam da Türklerde kan dökmüstür ama Türklerinde kani dökülmüstür. Ben M.Ö.9000-7000 tarihlerine uzanmayacagim. "irk demek,direkt olarak halk veya millet olmayip,su anda varolan bütün insan topluluklari ve hatta tarih boyunca ögrenilen bütün millet ve kavim aileleri cesitli irklarin karisip melezlesmesiyle meydana cikmislardir."NAMI CEM IYIGÜN-TÜRKLERIN TARIHI VE ETNIK KÖKENLERI Büyük tarihci HEREDOT,A göre Türkler M.Ö.3-4000 binli yillarda,Hazar'in batisinda,Kafkasya'da ve Anadolu'da yasamistir.Heredot "Türk dilli iskitlerin o tarihlerde Anadoluda yasadiklarini yaziyor" Bilim adamlarina göre de Türklerin tarih boyunca birkac Anayurtlari olmustur bunlar: Ilk Anayurt-Anadolu,Kafkasya'nin Güneyi,Urmiye Gölü'nün civarlari Ikinci Anayurt - Orta Asya Ücüncü Anayurt -Avrasya cografyasi Tarih bunun tanigidir. Ulus olamayan toplumlarin devleti olamaz,bu bilimsel bir gercektir.Kürtler bir ulus olamamislardir. Taninmis Kürt Bilim adami Izady söyle bir yaklasim sergiliyor:Kürtlerin yasadigi heryer onlar icin anayurttur.Bu söze gülmek mi gerekir yoksa düsünmek mi?Yani nerede Kürt varsa orasi onun anavatanidir.Böyle bir yaklasim olabilir mi? Türkler bu Anayurtlarinda degisik isimler altinda yasamislar,güclü kavimler tarafindan yok edilmisler baska bir yörede yeniden toparlanip güclenmisler ve Anayurtlarini savunmuslardir.Bugün Türklerin anayurdu olarak bilinen bu cografyalar TÜRK KARSITLARI tarafindan kendi topraklari gibi gösterilmekte ve sanki Türkler onlari kilictan gecirip zorla topraklarini ellerinden almislar gibi yalan ve iftira dolu tarihler uydurmuslardir. M.S.43 yili civarinda eserini yazan Latin cografyaci Pomponius Mela,Azak'in kuzeyindeki ormanlik alani "TURCAE"diye anar.Cahiliye devrinin bircok Arap gezgini ve cografyacisi,Türklerle birlikte Rus ve Kafkas halklarinin yasadigi bölgeleride icine alan genis cografyayi "Diyar-i Türk,Arz-üt Türk veya Bilad al-Türk"olarak tanimlamistir.Kadim Türkler ise,kendi yurtlarini genellikle"Türk-ili"veya "Türk-eli"seklinde adlandirmislardir ki bugün de Türk nüfusun cogunlukta bulundugu Kuzeybati Irak bölgesine "Türkmen-eli "denmektedir. 6.Yüzyil Bizans kaynaklarinda Orta Asya icin "Türkiye(TURCHIA)tabiri kullanilir.Henüz bu tarihlerde Anadolu'da KÜRT adina rastlamiyoruz. ki bu da cok dogal bir seydir.Cünkü Kürt milleti diye bir millet mevcut degildir.Bunu ben degil o zaman ki yerli yabanci tarihciler söylüyor. Burada Türklerle ilgili irk konularina girmek istemiyorum cünkü hem baslik irkla ilgili degil hem de Türk Irkina giris yapinca bu cok uzun ve karmasik bir sürecide beraberinde getirecektir. saygilarla
  4. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Sevgili Dostum,Gürcülük müslümanlik insanlar arasinda bir denge degildir.Seninde isaret ettigin gibi,Adam olabilmektir önemli olan. saygilarla
  5. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Bir basbakan düsünün ki,ülkesinin kurucusunun ölüm yildönümünü bile bile yurt disina bir islam devletcigine gezmeye gidiyor.Yaninada esini aliyor aile gezmesine gider gibi aslinda ülkesinin kurucusunun,bagimsiz yasaminin velinimeti'nin ölüm yildönümünü anmamak icin kaciyor.Kactigi suradan belli ki,o anma gününde dönmesi mümkünken dönmemesi icin hicbir gerekce yokken dönüsünü erteliyor ve yildönümünden birgün sonra dönecegini söylüyor Bir basbakan düsünün ki;ayni gün 17 Mehmetcigin sehit olmasi bile onu irgalamiyor,altinla yapilmis Brundi sarayinda objektiflere sirk kiyafetleri giyinmis esi ile poz veriyor. Bir basbakan 17 sehit haberini aldigi an ülkesine dönmekle yükümlüyken o basbakan ciktigi aile gezmesini birakip ülkesine dönemiyor. Yine bir basbakan düsünün ki,askerini sehit eden eli kanli bölücü ve onun bunun taseronu terör örgütüyle oy hesaplari yaparak sözümona kan dursun paravani arkasinda pazarliklar yapiyor,baskanlik hesaplarinin ve bölmüs oldugu ülkesinin teorik bölünmeden pratik bölünmesinin ve bu bölünmüs ülkenin baskanligini yapacaginin hayali ile kendinden geciyor. Yine o basbakanin ülkesinde o anma günü,ne idügü belirsiz bir güruh ellerine pankartlar alarak sokaga cikiyor hicbir polis engellemesi ile karsilasmadan ;10 Kasim'in kaldirilmasi sloganlari esliginde yürüyorlar.Bu aslinda aciktan bir provakasyondur.Bircok istihbarat aldik,radikal gruplar 29 Ekimde provakasyon yapacaklar bu nedenle kutlamalari yasakliyoruz diyenler her nedense 10 Kasimlar kaldirilsin sloganlari esliginde yürüyen bu provakatör yobaz güruha izin verdiler.Hersey ortada degil mi?Simdi düsünün ki;bir daha ki Kutlu dogum haftasinda bazi guruplar ortaya cikiyor ve Kutlu Dogum haftalari kaldirilsin diye sloganlar atiyor.Acaba yobazlara göz yuman polis veya onlarin cemaat liderleri bu gruplarada göz yumacaklarmi? Türkiye'de artik neyin ne oldugunu,kimin kime hizmet verdigini,iktidarin amaclarinin neler oldugunu herkes azcok biliyor.Yani artik basbakanin veya onun adamlarinin ekranlara cikarak verdikleri aciklamalar ve pembe tablolara kimse inanmiyor hatta onlara oy verenlerin büyük bir kesimi bile bunlara inanmiyor artik.Verilen oylar iktidarin vermeyip veriyor gibi gösterdigi hizmetler icin degildir tamamen ideolojiktir,bu nedenle AKP iktidar olmaktadir.Bölücülere verilen tavizlerle artik PKK'ni ümit kapisi olmustur iktidar,onu iktidarda tutarak istediklerini koparabilmenin hesaplarini yapmaktadirlar.Ama hepsi nafiledir.29 Ekimde sahlanan genclik tüm barikatlari yikmistir.10 Kasim da barikatlarin olmamasi korkunun eseridir.Brundi gezmesi de korkunun eseridir.Siz bakmayin bir ordu koruma esliginde hava atip gezmelere,korku daglari bekliyor. 10 Kasimlar hep olacaktir,bundan kimsenin süphesi olmasin. saygilarla
  6. politika şurada cevap verdi: politika başlık Mustafa Kemal Atatürk
    Emin Çölaşan 10 Kasım 2012 Sevgili okuyucularım, bugün 10 Kasım. Mustafa Kemal Atatürk’e Allah’tan rahmet diliyorum. Şimdi okuyacağınız bu yazımı Sözcü’de daha önce yayınlamıştım. Ancak o günlerden beri gazetemiz en az yüz bin yeni okuyucu kazandı. İstedim ki, bugün Atatürk’e karşı çıkmaya yeltenen aymazlar, liboşlar, soytarılar ve hainler de okusun. İşte o yazı: “Bugün sizlere, Atatürk hayatta iken O’na yazıları ve kitaplarıyla muhalefet eden, hiç sevmeyen iki önemli insanımızın daha sonra yazdıklarından iki örnek vereceğim. İlki Zekeriya Sertel. (1890-1980) Sol görüşlü, ilkeli bir aydın ve yazar. Eşi Sabiha Sertel’le birlikte yıllarca yurtdışında sürgünde yaşamak zorunda kaldı. Şimdi Sertel’in 1977 yılında yayınlanan “Hatırladıklarım” isimli kitabından -özetleyerek- bir alıntı yapıyorum: “Atatürk’ün ölümü geniş halk yığınları arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu. Halkın Atatürk’ü ne kadar çok sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu. Eşimle birlikte töreni daha iyi görebilmek için Yeni Camii minarelerinden birinin şerefesine çıkmıştık. Tabutun arkasından tekbir sesleri, ilahiler ve hıçkırıklar yükseliyordu. Bütün millet ağlıyordu. Bu güzel fakat hazin manzarayı seyrederken Atatürk’ün son 15 yıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti. O vakit vicdanımla bir hesaplaşma yapma gereğini duydum. Sağlığında biz bu adama karşı “Hürriyet ve demokrasi savaşı” yapmıştık! Onu demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk! Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk. Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk. Şimdi, geçenleri daha aydın görüyordum. Atatürk büyük devrimler yapmıştı. Birbiri ardından gerçekleştirdiği devrimler o zaman büyük hoşnutsuzluklar yaratmıştı. Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almıştı. İttihatçılar ona karşı suikast düzenlemişti. (1926 yılında İzmir suikastı. EÇ) Şapka ve yazı devrimleri, tekkelerin kaldırılması, birçok kötü geleneklerin yıkılması bazı kimseleri tedirgin etmişti. Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmıştı. İstanbul’da bütün halifeci, padişahçı, gerici basın, Atatürk’e karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi? Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı tedbirli ve ihtiyatlı bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla beraber Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi. Bütün koşullar onun Doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi. Fakat asker olmasına rağmen yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu. Bu otorite korkuya değil, sevgiye dayanıyordu. Ona bu kuvveti veren, halkın kendisine sevgiyle bağlı olmasıydı. Onun için, bizim istediğimiz kadar değilse de, yine de günün koşullarının elverdiği ölçüde hür bir rejim kurdu. Biz eleştirilerimizi özgürce yapabildik. Nazım Hikmet en devrimci şiirlerini onun döneminde yazdı. Zaten büyük adamlar ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Atatürk de, bütün ölçüleriyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır. Onun için, Atatürk dün de büyüktü, bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır.” İşte, solcu bir aydının, rahmetli Zekeriya Sertel’in, hayatta iken acımasızca eleştirdiği Atatürk’ün ölümünden yıllar sonra yazdığı kitabından bir bölüm. Ve “cüceleşmeyen dev” Gazeteci, yazar ve romancı Refik Halit (Karay) (1888-1965), Milli Mücadeleye karşı çıkanların en ön saflarındaydı. İstiklal Harbi sırasında hain Vahdettin tarafından İstanbul’da Posta Telgraf Genel Müdürü yapıldı. O zamanki tek haberleşme sisteminin başındaydı. Bir yanda Millicilerin Anadolu’daki tüm haberleşmesini engelledi, öbür yanda gazete yazılarıyla onlara ve Mustafa Kemal Paşa’ya ağır hakaretler etti. 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması’nda bir hüküm vardı. Türk devleti bütün hainleri affedecek, ancak isimleri Meclis ve hükümet tarafından belirlenen 150 hain yurtdışına sürgün edilecekti. Dışarıda olanlar ise Türkiye’ye giremeyecekti. Bunlar tarihimizde “150’likler” olarak bilinir. Refik Halit bu listede yer aldı. Savaş sonrasında yurtdışına kaçtı, yıllarca Suriye ve Lübnan’da yaşadı. Orada da gazete çıkarıp Atatürk’e muhalefet yaptı. 1938 yılında 150’likler için af çıkarıldı ve Refik Halit Karay dahil isteyenler Türkiye’ye döndü. Refik Halit Karay uzun yıllar sonra, 1963 yılında yayınlanan “Bir Ömür Boyunca” isimli kitabında “Eski düşmanı” Atatürk için bakınız neler diyor. Lütfen çok dikkatle okuyunuz: “Eski ve yeni hiçbir nesile hoşgörünmek için çırpınmayan bir adamım. Zaten yaşım da beni o külfetlerden kurtarmaktadır. Unumu elemiş, eleğimi asmışım. Ne siyasi, ne de edebi bir isteğim kaldı. Siyaset, yalancı pehlivan üretilen bir fideliktir. Ya da mermer ve tunç yerine mukavvadan heykeller yapılan bir atölye, balmumundan garip ve biçimsiz karnaval kuklaları yetiştiren bir imalathanedir. Arada, bir büyük adam da karışır içlerine. Bir teki, Atatürk hariç, çoktandır memleketimizde büyük adam yetişmemiştir. Benim veya başkalarının anılarını okuyanlar ne devlerin cüce haline geldiğini, nasıl mum gibi eridiklerini, kardan yapılmış aslanlar gibi bir kucak çamurdan ibaret kaldıklarını görmüşlerdir. Dev kalan kaç kişi var içlerinde? Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk’ten başka cüceleşmeyen dev yok. Hayatta dev olmak galiba pek güç değil. Ama tarihte dev kalmak zor.” Hainler listesinde yer alıp yıllarca sürgünde yaşayan amansız düşmanı, kitabında Atatürk’ü anlatmayı sürdürüyor: “Şimdi düşünüyorum, bir Mustafa Kemal çıkıp milli şuur ve şerefimizi tazelemiştir. Atatürk ömrümüz boyunca bizi kan ağlamaktan kurtarmıştır.” * * * Zekeriya Sertel ve Refik Halit Karay her açıdan zıt olan iki kişi. İlki solcu-komünist. İkincisi sağcı-padişahçı-halifeci- gerici. Onlara Allah’tan rahmet diliyorum… Zamanında her ikisi de Atatürk karşıtlığı yapmışlar. Ama onun ölümünden yıllar sonra yazdıkları kitaplarda birleşiyorlar: “Atatürk büyük adamdı.” İşte, günümüzde AKP iktidarı tarafından yok edilmek, belleklerden kazınmak istenen Atatürk bu! Günümüzün şımarık siyasi cüceleri, iki paralık madrabazlar, sahtekarlar ve soytarılar, Türk ve dünya tarihindeki “Cüceleşmeyen Dev’i” yok etmeye, silip atmaya yelteniyor! Olacak iş midir, güçleri yeter mi! Yetmez, hafif gelirler. SÖZCÜ GAZETESI saygilarla
  7. politika şurada bir başlık gönderdi: Mustafa Kemal Atatürk
    Yurdunu, Bayragini Bagimsizligini, Cumhuriyeti, Laikligi Demokrasiyi ATATÜRK'Ü Seven,genc,yasli,kadin ,erkek kim varsa yarin TANDOGAN Meydaninda bulusalim. Davadan dönmek yok, Eger bu topraklar ve bu bayrak icin kan döken sehitlerin ruhlarinin sad olmasini,Atatürk ve arkadaslarinin kurmus oldugu bu Cumhuriyetin ilelebet,Atatürk ilke ve inkilablari dogrultusunda yasamasini istiyorsaniz bayraginizi alin ve yarin TANDOGAN MEYDANINA KOSUN.Gün dirilme günüdür,gün Lozan'i savunmak günüdür. saygilarla
  8. Islami yazarlardan degil dogruyu yazanlardan.Kurban diye her yil milyonlarca hayvan telef oluyor.Bu akitilan kanin vebalinide Allaha yükleyip sözümona görevini yerine getirmis saf müslüman ayaklarinda bir yil sonraki kan bayramini dört gözle bekliyorsunuz.Neden kendinizi Allah kurban etmiyorsunuz o da ayri bir hikaye. Allahin kurbana ihitiyaci yok hele de kan dökülmesine hic ihtiyaci yok.Ayetleri isinize geldigi gibi yorumlayip Allah kan istiyor diye Allahi suclu yapmanizda ne kadar müslüman oldugunuzu belgeler.Senede bir defa bir hayvani bogazlayip onunda yaridan fazlasini derin dondurucuya gömüp kemiklerini birilerine dagitmakla görevinizi yerine getirdiginizi sanarken milyonlarca insan bir yil boyunca et yemeden yasiyor.O kadar müslümansaniz o ac insanlari doyurmasini ögrenin önce.Ona buna laf yetistireceginize dininizi dogru dürüst ögreninde kan hevesinize Allahi ortak etmeyin. saygilarla
  9. Siz korkmayin zaten belli korkmadiginiz.
  10. ECELİ GELEN İKTİDARLAR HEP AYNI YOLLARDAN GEÇERLER…12 Eylül 2012 Ilımlı İslam düzeninde, 5 yaşındaki çocuklara el bombası eğitimi verilerek okullar açıldı. Şehitlerimizin külleri üzerinde hediyeleşmeler oluyor. Orman yasalarının işletildiği, vahşi, acımasız bir ortamdan geçiyoruz. Her yerde bileği güçlü olan haklı oluyor. Her yerde bileği güçlü olanın sesi çıkıyor… Ama çok zalim gördü bu yaşlı dünya. Çok faşist gördü. Hak, hukuk tanımayan, “Kanun benim”, “Dediğim dedik, çaldığım düdük…” diye haykıran nice manyak krallar, kraliçeler, sultanlar, bakanlar, basbakanlar gördü. Tümünün de bir tek hedefi vardı: Tacını – tahtını, makamını – koltuğunu koruyup, saltanatını sürdürmek, yığınlara hükmetmek… Halkın güçsüzlüğünden ve cahilliginden yararlanıp, gücünü artırmak… Herkesi dilediği gibi yönetmek, dilediği gibi yaşamak… Dilediği gibi sömürmek… Tümünün yolu – yöntemi aynıydı. Çünkü eceli gelen iktidarlar hep aynı yollardan geçerler. Geçmek zorundadırlar. Kedinin pisliğini gizlemesi gibi, pisliklerini halktan, kamudan gizlemek zorundadırlar. İşte bunun için Korku imparatorlukları kurarlar. Ama yaptıkları haksızlıklardan, hukuksuzluklardan dolayı herkesten önce kendileri korku içinde yaşarlar. Halktan korkarlar. Gölgelerinden korkarlar. Bir koruma ordusuyla gezerler. Çünkü onların kitabında sevgi yoktur. “İNSAN” yoktur. Doğa yoktur. Doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, paylaşma yoktur. Yalan vardır. Tertip vardır. Hile – hurda vardır. Baskı vardır. Hapis vardır. Yasaklar vardır. Zindanlar vardır. Hepsinin yolu – yöntemi aynıdır. Eceli gelen iktidarlar aynı yollardan geçerler. Sonlarını hazırlarlar. Tıpkı Mussolini gibi. Hitler gibi. Mussolini de çarpık seçim sistemi sayesinde, aldığı üçte bir oyla mecliste üçte iki çoğunluğu sağlamıştı. O çoğunluğa dayanarak yasalar çıkarıyor, anayasayı değiştiriyor, hapishaneleri muhalifleri ile dolduruyordu. Tüm gücüne, tüm ihtişamına karşın, sol yumruğunu kaldırarak başladığı iktidar öyküsü, bacaklarından asılarak son buldu. Hitler de aynı yolun yolcusuydu. Çıkardığı özel yasalarla, yetki kanunları ile kendisine karşı gelenleri, eleştirenleri, muhalifleri etkisiz duruma getiriyordu. Gestapo eliyle gerçekleştirdiği yangınları komünistlerin üzerine atıyor, arkasından da insan avına çıkıyordu. İkinci Dünya Savaşı sonucunda Almanya’nın yenilgisini gören Adolf Hitler, Nisan 1945’te, Berlin’de, eşi Eva Braun’la birlikte, aynı anda siyanür hapı içip, önce Eva Braun’u, sonra da kendisini tabancayla vurarak intihar etti. O da meslektaşı, ülküdaşı Mussolini gibi tarihin çöplüğünde yerini aldı. Ne yazık ki, bu güzel vatanımız da Yüce Önder Atatürk’ten sonra çok Mussolini, çok Hitler gördü. DP’nin ilk yıllarında Menderes’in basınla arası iyiydi. İsteyen istediğini yazıyordu. Gazetelerde, dergilerde bir bahar havası yaşanıyordu. DP, bugünkü iktidar gibi çarşafa dolanıp, yanlış işler yapmaya başlayınca, muhalif basının sesi yükseldi ve eleştiriler sertleşmeye başladi. Aynı ölçüde hükümetin basına karşı takındığı o hoşgörülü, yumuşak ortam da birden yerini sert uygulamalara bıraktı. 1954 yılında, özgürlükleri kısıtlayan bir yasa çıkarıldı. Bu yasada iktidarı eleştiren yazarlara ve yazılara para ve hapis cezası getiriliyordu. 70 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın, “Başbakanı eleştirdi” diye bu yasa çerçevesinde 26 ay hapse mahkûm oldu. DP iktidarının provakasyonları ile oluşturulan “6 – 7 Eylül Olayları”ndan sonra, basın, hükümetin denetimine geçti. Olaylar sonrasında sıkıyönetim ilan edildi ve aralarında “Hükümeti tenkit etmek yasaktır” maddesinin de bulunduğu sansür kanunu uygulama alanına konuldu. Buna göre: a) NATO devletleriyle ilgili haberler yasaktı, Darlık, kıtlık ve yoksulluk haberleri yazılmayacaktı, c) 6 – 7 Eylül Olaylarını Komünistlerden başkasının yaptığı yolunda yazı ve yorumlar yasaktı, d) 6 – 7 Eylül Olayları ile ilgili haberler ve resimler yasaktı. Şimdi anladınız mı, Recep Tayyip Erdoğan’ın ilham kaynağının ve ustalarının kim olduğunu? Benzerlikleri fark ettiniz mi? Ama son şehit haberleri karşısında halkın öfke duyması ve protesto seslerinin yükselmesi ile iktidarı bir korku sardı. Bu nedenle her an, her şey olabilir. Facebook ve internet, “İletişim yasakları” da yolda zaten. Kapıda. Çünkü iktidar, internet aracılığı ile düzenlenebilecek daha büyük direnişlerden ve kalkışmalardan korkmaktadır. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Daha önceki faşistler, ağababaları gibi, onlar da yaptıkları zulmün hesabını mutlaka vereceklerdir. 2 x 2 dört eder… Beş etmez… ALİ ERALP İLK KURŞUN
  11. Sandy kasirgasi Obama'ya yaradi.Sevgili Radya'nin da isaret ettigi gibi Obama kesenin agzini acmak icin gecerli bir neden buldu.SANDY! saygilarla
  12. politika şurada cevap verdi: politika başlık Güncel Konular
    Türkiye diken üstünde,terör almis basini gidiyor,her yerde bir bomba yüklü oto havaya ucuruluyor ve insanlar yaralaniyor ölüyor.Bölücüler ve onlarin medyadaki üniversitelerdeki siyasetteki yandaslari bölünmeden bahsediyor,Imrali canisi artik mesrulastirilmis ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetine muhatap olarak gösteriliyor.asker felc olmus agzini acamiyor bu arada hamarat savcilar Özal zehirlendimi zehitlenmedi mi diye arastirma sorusturma aciyor ve gündem birden Özal'a yönlendiriliyor ve ülkenin daha acil gercekleri örtbas edilmeye calisiliyor. 19 yil önce ölmüs gitmis bir adamin bugün nasil öldügünün arastirilmasi insani degil siyasidir.Yani gündem degistirmeye yöneliktir.Ihanete perde cekmektir. Bu milletin Cumhuriyet Bayramini yasaklayarak kimin hizmetinde olduklarini belgeleyen iktidar ve onun valileri simdi baska hesaplarin icine girmislerdir. Özal eger gercekten zehirlenmisse bunun anlami:Türkiye'de tekrar bir tutuklama sürecleri baslayacaktir.Yani yine yüzlerce insan tutuklanacak ve yillar sürecek mahkeme davalari baslayacaktir. Özal kimdi?Önce bunu tespitini yapalim:Benim memurum isini bilir diyerek yolsuzluga kapi actiran isim Özal'dir. Serbest Pazar Ekonomisi diyerek;denetimsiz bir ekonomi dolayisiyla hayali ihracat kapilarini acarak hem Türkiyeyi tesviklerle soyduran hem zengin olan hem de yasa disi ekonomiyi körükleyen isim Özal'dir. Federasyonda tartisilabilmelidir diyerek Türkiye'nin bölünmesi icin ilk kazmayi vuran isim Özal'dir. Dün Türkiye'yi ABD ugruna borc batagina sokan.Atatürk ilke ve inkilablarini sümen alti eden,muhalafete baski uygulayan,Meclisten hicbir karar almadan Kore'ye asker gönderterek ABD'nin siyasi ve stratejik amaclarina hizmet eden ve Türkiye'nin kalkinmasini ABD'ye baglayan Menderes icin aglayanlar ayni sekilde Özal icin de agliyorlar.Aglayanlar ayni kesimden yani Türkiye Cumhuriyeti'nin klasik düsmanlaridir.Bunlar hic degismediler saygilarla
  13. Yani ot gibi yasamalisiniz demek istiyorsunuz.Yazdiklarinizdan bu anlam cikiyor.Ayrica herkes müslüman olmak zorunda degildir,herkes Allahi sizin gibi yorumlamak zorunda degildir.Herkes inancinda özgürdür.Siz herkesi ayni kaliplara sokmaya calisiyorsunuz. Müslümanlarin degilde daha ziyade müslümanlik tacirlerinin cok yaptiklari seylerden birisi; insanlari yargilamaktir. Sizin taptiginiz Allah'a bir baskasi tapmak zorunda degildir.Kendinizi Allahin vekili yerine koyarak;insanlara ayetler siralamak o insanlarin inanclarina saygisizliktir.Eger futbolcu gol attiktan sonra ellerini yukari aciyorsa bu bir sükürdür,siz o kisiyi totemcilikle suclarken aslinda sükretmeyi sucluyorsunuz.Herkes boynuna ayet asmak zorunda da degildir.Insanlari boyunlarina astiklariyla yargilama hakkini müslümanlara kim veriyor? saygilarla
  14. politika şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    ATATÜRK GENÇLİĞİ GÖREV BAŞINDA… 02 Kasım 2012 ABD’nin desteğini arkasına alan AKP, 2002 yılında hükümet oldu. Beklenmeyen bir sonuçtu bu. Çünkü çoğunluk, İslamcı bir partinin seçimlerden başarı ile çıkıp, iktidarı ele geçireceğine inanmıyordu. Kemalist Cumhuriyet rejimi ile yönetilen, laik bir ülkede kimse şeriatçı bir yapılanmaya şans tanımıyordu. “Burası ne İran, ne Arabistan… Böyle bir değişime ordu, yargı, Cumhuriyet kurumları izin vermez” diyorlardı. Ama göz ardı edilen iki önemli gerçek vardı; birisi, Amerikancı 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’nin neoliberal politikalarla adım adım emperyalizme daha bağımlı bir sürece sokulması; ikincisi, Refah Partisi içerisinde “yenilikçi” adı verilen bir grubun 1990’lı yıllarda, kapalı kapılar arkasında ABD ile gizli görüşmeler yaparak, anlaşma yoluna gitmesiydi… CIA’nin yan kuruluşu Rand Corporation ANAP, DYP, MHP gibi düzen partilerinden umudunu kesmiş, yönünü siyasal İslamcı partilere çevirmişti. Çünkü o, Türkiye’deki şeriatçı örgütlerin Osmanlıdan bu yana emperyalizmle işbirliği yapıp, kendi öz yurduna ve vatandaşlarına karşı nasıl savaşım verdiğini çok iyi biliyordu. Rand Corporation, Ocak 1997’de bu konuda bir rapor hazırlamıştı. “Yenilikçi” grupla işbirliği yapılmasını öneriyor, ABD’nin Ortadoğu’daki geleceğinin buna bağlı olduğunu vurguluyordu. Bu nedenle, henüz milletvekili bile değilken Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’ya çağrılmış, bir takım ön görüşmeler ve hazırlıklardan sonra taahhütlerde bulunulmuş; sözler alınıp, sözler verilmişti. “Hükümlü” olması nedeniyle 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili seçilemeyen Recep Tayyip, ABD ile yapılan görüşmelerin ardından, sanki başbakanmış gibi birçok devlet yetkilileriyle bir araya gelerek, bir takım gizli anlaşmalara imzalar atmıştı. Daha sonraları ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile Abdullah Gül arasında 2 sayfa, 9 maddelik bir gizli “mutabakat metni” daha imzalanmıştı. Türkiye’nin resmi dış politikasında “gizli olan bir sürü gelişme” yaşanırken asla tutanak yapılmıyor, yetkili Türk diplomatları kapı dışında bekletiliyordu. Uluslar arası İlkelerimiz ayaklar altına alınıyor; Türkiye’nin Kıbrıs, Kuzey Irak, PKK, azınlıklar alanlarındaki kırmızı çizgileri görmezden geliniyordu. Bunlar, ılımlı İslam darbesinin Türk toplumunu deneme girişimleriydi. Devrimcilerin, demokratların, Kemalist kurumların tepkisini, sabrını, direnme gücünü ölçüyordu. Ne var ki, Kemalizm duvarında açılan bu gedikler karşısında devrimci ve demokrat kesim suskunluk içerisindeydi. Bazı yurtseverlerin karşı devrimci gidişe karşı çıkmaları ise “komploculuk” olarak değerlendiriliyordu. AKP, toplumu alıştıra alıştıra dinci faşizme doğru ilerliyordu. Alıştıra alıştıra siyasallaştırıyordu PKK’yı. Tepki alınca duraklıyor, geriliyor, ortamı elverişli bulunca başını yeniden kaldırıp, yoluna devam ediyordu. İktidarın bu dinci yürüyüşüne tepkiler cılız kalınca bu kez subaylar, sendikacılar, aydınlar, politikacılar, yazarlar çizerler tutuklanmaya başlandı. Koca koca emekli kuvvet komutanları, ordu komutanları savcıların huzuruna çıkartıldı. Ordunun can evine baskınlar düzenlendi. Tarikat soruşturması yapan görevli başsavcılar, askerler ve mitçiler hakkında soruşturmalar açıldı. Emekli Yargıtay savcıları sorguya çekildi. ABD, Fethullah Gülen, Recep Tayyip üçlüsünün planı yürürlüğe girmişti. Ordu hizaya getirilmiş, yargı düzene sokulmuş, medya dizginlenmişti. AKP’nin son eylemi ise 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının yasaklanmasıydı. Bir iktidar, ulusunun başlangıç tarihini, kuruluş tarihini, ulusal bayramını, tüm dünyanın sevip saydığı ulusal kahramanını, önderini ortadan kaldırmak istiyordu. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen, görülemeyecek olan bir olaydı bu. Ama bu İslamcı yürüyüşte ilerlerken, onların hesap edemediği, oyunlarını bozan, onları şaşkınlığa uğratan bir güç çıktı karşılarına: BU GÜÇ, GENÇLİKTİ. BU GÜÇ TGB İDİ. Atatürk’ün gözü gibi koruduğu, kolladığı ve Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini emanet ettiği gençlik. Kurtuluş Savaşı’nın Tıbbiyeli Hikmetleri, 27 Mayıs’ın Turan Emeksizleri, 68’in Deniz Gezmişleri yine dimdik ayaktaydı. Onlar, vergiyle, baskıyla, korkuyla, parayla susturulacak ne işadamı, ne gazete sahibiydi… Bu vatan için çarpan kocaman yürekleri vardı sadece… Hepsi o kadar… Onlar Atatürk gençliği idi ve o yüce önderin gençlere verdiği “Türk istiklalini ve Cumhuriyetini” koruma görevini yerine getiriyorlardı. Susturmak mümkün değildi. Gençlik haykırıyordu: “EY VATAN GÖZYAŞLARIN DİNSİN YETİŞTİK ÇÜNKÜ BİZ…” Bir kutup yıldızıydı onlar. Bir çoban ateşiydi dağlarda yanan. Ulusal kurtuluş Savaşında olduğu gibi yol gösteriyordu. Tıpkı “Bağımsızlık Savaş”ımızda Tıbbiyeli Hikmet’in Mustafa Kemal Atatürk’e söylediği gibi: SİVAS Kongresi’ne İstanbul’daki askeri tıp öğrencileri adına delege olarak katılmış olan Hikmet adlı askeri tıp öğrencisi Manda tartışmalarının yapıldığı bir sırada söz alarak, Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben şu konuşmayı yapmıştı: ”Paşam! Delegesi bulunduğum tıbbiye, bağımsızlık savaşımızı başarmak için açtığınız çalışmalara katılmak üzere beni gönderdi. Amerikan mandasını kabul edemem. Kongre bu yolda bir karar verecek olsa bile, bunlar kim olursa olsun, bütün gücümüzle karşı çıkarız. Varsayalım ki, Amerikan mandasını siz de onayladınız. Size de karşı geliriz. Sizi kurtarıcı değil, batıcı sayarız. Tel’in ederiz.” Mustafa Kemal Paşa da bu sözler karşısında çok duygulanıp “Arkadaşlar, gençliğe bakın! Türk Milletinin taşıdığı asil kanın ifadesine dikkat edin. Çocuğum kaygılanma; gençliğimiz ile övünüyorum. Parolamız tekdir ve değişmez: YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM” diyordu… DOST, DÜŞMAN TÜM DÜNYA ŞUNU BİLMELİDİR: GERÇEK MUHALEFET ŞİMDİ BAŞLAMIŞTIR… “Vatanın gözyaşlarını dindirmek” için Atatürk gençliği bugün yine dimdik ayakta, yine görev başındadır. Ali Eralp İLK KURŞUN
  15. Oktay Vural'in sözleri dogrudur.Erdogan icin "herkesin Erdogan icin iki rekat sükür namazi kilmasi lazim"diyen kisi AKP milletvekiliydi.Erdogan icin "o bizim icin peygamber gibidir"diyen AKP milletvekilidir,Mitinglerde Erdogan icin"Padisah "pankarti acanlar AKP'lilerdir.Bugüne kadar hicbir müslüman AKP'li bu sözlere ve benzetmelere tepki göstermedigine göre demek ki Erdogan onlar icin peygamberdir,padisahtir ve iki rekat namaz kilinmalidir görüsünü savunuyorlar. AKP'li veya Of'lu Saral'in "Ben Of'luyum dinimi bilirim sükür namazinin nasil kilinacagini bilirim,gel ögreteyim"demesi onun aslinda hicbirsey bilmedigini sadece Of'lu oldugunu anlatir.Eger dinini bilseydi Erdogan icin iki rekat sükür namazi kilmali herkes,o bizim icin peygamber gibidir diyen münafiklarin saflarinda yer almazdi.Of'lu olmak bir ayricalik degildir,bende Trabzon'luyum.Adam olabilmektir ayricalik.AKP'nin ne oldugunu ve de ne olmadigini artik bilenler biliyor,Of'lunun ben müslümanim demesi biraz komik geldi bana.AKP ve müslümanlik birbirine zit kavramlardir bunlar,ha 50-60 adet korumanin esliginde cuma namazina gidip gözlüklerini ve ayakkablarini korumalara tasitmak müslümanliksa bu bana biraz komik müslümanlik gelir. saygilarla
  16. politika şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Özal mezarindan cikarildi önce bir propaganda yapilarak "ceset hic bozulmamis aynen duruyor bu tam bir mucize,(tanrisal)"diye Türk kamuoyu yönlendirilmeye calisildi.Bu propagandanin benzerini Menderes'in Londra'da düsen ucaktan sagsalim kurturlmus olmasindan sonra yapilmis olan progandalarin bir farkli sekliydi.Menderes'in sagsalim kurtulmus olmasini "onun evliyaligina"yorumladilar o günlerdeki borazanbaslari. Simdi Özal'in ölümünün üzerinden 19 yil gecmis.19 yil beklendikten sonra kadayifin altinin kizarmis olduguna karar verilip ÖZAL'in mezarinin acilip Adli Tip tarafindan incelenmesi gerceklesti.Adli Tip daha mezar acildiginda yaptigi aciklamada,"bunun cok ciddi bir inceleme olacagini ve iki ay kadar sürebilecegini kamuoyuna duyurdu. Islamist partinin iktidara gelmesinden önceki döneme kin kusan Islamist ve yandas medya Türk Ulusunu Özal Zehirlendi iddiasina inandirmak icin elinden gelen melaneti sergilerken büyük bir özlemle AKP'den önceki tüm iktidarlarin yargilanmasini beklediler,cünkü o iktidarlar günahlari ve sevaplariyla laik iktidarlardi,Türkiye'nin birlik ve bütünlügünü kendi ideolojik cikar ve hesaplarinin üstünde görüyorlardi.AKP ile bunlarin hepsi yok oldu Türkiye'nin birlik ve bütünlügü tehlikeye girdi,Türkiye ABD'nin bir kolonisi haline getirildi Ordusu Türk Ulusunun ordusu olmaktan cikarilip Nato'nun ve Basbakan Erdogan'in ordusu haline getirildi. BUGÜN denilen yandas ve Islamist gazete mansetine;ADLI TIP INCELEMESI SONUNDA ÖZAL'IN CESEDINDE ÖLÜMÜNE NEDEN OLAN ZEHIR BULUNDU.yalan haberini koydu.Adli Tip Baskani Ince'nin bugün canli olarak gerceklesen röportajinda Biz böyle bir madde bulmadik,bu haber nasil yapildi bilmiyorum,böyle haberlere deger vermeyin aciklamasini yapti. Bir gazete icin haberinin böyle canli ve ilk agizdan suratina carpilmasi kadar haysiyet kirici bir durum olamaz.Ancak haysiyetin kirilmasi haysiyetli habercilige karsi hakaret iceren yaklasimlarla olur.Haysiyetten yoksun tamamen yalan üzerine oturtulmus sözde gazetelerin yalanlarinin yüzüne vurulmasi haysiyet kiricilik degil haysiyetsizliklerini ifsa etmektir. Gazetelerdeki haberlerin yüzde yüzü de dogru olamaz,bu gercegin bilinmesi gerekir.Ancak dogru olmamasi ile iftira apayri seylerdir. BUGÜN Gazetesi,o yalan haberle,Özal'in öldügü dönemdeki tüm siyasetcilere,askerlere,bürokratlara doktorlara daha dogrusu Türk Devletine karsi atilan hayasiz bir iftiradir.Bu iftirayi atanlarin yandas olmalari üstüne üstlük bir de müslüman ayaklarinda gezinmeleride inancli insanlara hakarettir. Hep merak ediyorum,Ergenekon avcisi sözde Cumhuriyet Savcilari bu gazete hakkinda nasil bir islem yapacaklardir,bekleyip görecegiz.Cünkü bu öyle siradan bir haber degildir. saygilarla
  17. Isgal döneminde;Padisah adina yayinlanan bir ferman veya fetvada;Isgal güclerine karsi yapilacak olan her hareket,Padisaha karsi yapilmis olacak ve yapanlar seriat adina cezalandirilacaktir.Denmisti.Türk ulusunun isgale karsi tek yumruk olmaya basladigi o günlerde isgal gücleri komutani sarayi uyararak eger bu kalkismalar son bulmazsa gereken yapilacaktir demistir.Ve bu anlam da milleti uyandiracak bilinclendirecek olan aydinlar yani vatanseverler tek tek tutuklanip Maltaya sürüldüler.Yani ortadan yok edildiler. Bugün Ergenekon ve Balyoz adlari altinda yapilan operasyonlarda tutuklanana vatanseverlerin akibeti Malta sürgünlerine benzer.Halkin önderleri tutuklanmis ve konusmalari önlenmistir. AKP iktidarinin yönetimi devraldigi günden bu yana adim adim ne kadar Milli olan kavram ve kurum varsa cemaatin kadrolari ile doldurulmus ve asil amacindan saptirilarak Cumhuriyete karsi birer güc haline getirilmislerdir.Milli Egitimin laik olmayan kadrolarin eline gecmesi Türkiye'nin bagimsizligina ve üniter yapisina yönelen bir sabotajtir. Yine AKP ile Türk ulusunun onur günleri olan Milli Bayramlar birtakim abuk subuk gerekcelerle yasaklanmis veya kutlamalar kisitlanmistir.Basbakan ve onun Cankayada ki noteri bu milli günlerde degisik gerekcelerle bayram kutlamalarina katilmayarak gercek yüzlerini göstermislerdir. TSK'nin güclü oldugu 10 yil öncesine kadar,Cumhuriyete karsi atilan her hain adim aninda önlenmekteydi.AKP iktidari ile birakin bu hain adimlarin önlenmesini "ileri demokrasi"cilasi ile daha da vahim bir konuma getirilmis ve cumhuriyet ve Atatürk düsmanlarina özgürce ihanet etme imkanlari verilmistir. Cumhuriyet Bayrami'ni kutlamak isteyenlere,basbakanin valileri tarafindan yasaklar konulmus bu yasaklara gerekce olarakta MILLI GÜVENLIK dayatilmistir.Halbuki cumhuriyet bayramini kutlamak icn gelen milyonlarin ne bir caki bicagi ne bir sopasi silah adina hic birseyleri yoktu bayrak disinda onu da cemaatin polisi tekmeledi.Türk'ün yurdunda Türk'ün bayragi polisler tarafindan tekmeleniyor,ayni polis ve jandarma,otobüs avina cikarak yolculardan suc unsuru ararmis gibi Ataütürk'ün resmini ve Türk bayragini aramistir.Türk Milleti'nin anayasal hakki olan seyahat özgürlügü AKP'nin daha dogrusu cemaatin valileri tarafindan ihlal edilmistir.Bunlarin hesabinin sorulmasi gerekir. saygilarla
  18. Zahide Uçar: Maskeli İşgalin Gölgesinde 29 Ekim 29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı Ortadoğu’da 22 ülkenin mezhep ve etnik temelde bölünme projesi sanıldığı gibi Irak’tan başlamadı. Türkiye’den başladı. AKP ve Erdoğan Kuva-i İnzibatiye artıklarının torunlarını yanına alarak ülke yönetimini ele geçirdi. Seçildi demiyorum. Çünkü AKP Amerika’yı yöneten derin güçlerin projesidir. AKP sadece ülkemiz için değil, Müslüman devletlere yapılacak operasyonlar için de bir Truva atı olarak iktidara getirildi. Arslan BULUT iyi bir araştırmacı gazetecilik yaparak CFR’nin Erdoğan’a gönderdiği “Memorandum”u(muhtırayı) ele geçirdi. Erdoğan kendisine gönderilen 2 Temmuz 2001 tarihli muhtırayı AKP’nin programı haline getirdi. Şu anda ülkemiz İllüminati adlı küresel çetenin alt kuruluşu olan CFR’nin muhtırası ile yönetiliyor. Yani CFR’nin Müslüman maskeli siyasetçilerinin eli ile işgal ediliyor. “İllüminati’yi Mustafa Birol Cevizoğlu şöyle tarif ediyor: İllüminati milliyetçilik ve vatanseverlik gibi kavramları insanları birbirlerine düşman eden olgular olarak kabul eder. Milli devletlerin yıkılması, dinlerin (İslam’ın) “ılımlılaşması” için çaba sarfeder. Bu kavramların içinin boşaltılması, itibarsızlaştırılması ve yok edilmesiyle birlikte tüm insanların barış içinde ve kardeşçe yaşayabileceğini ileri sürer. İllüminati’ye göre bu hedef doğrultusunda yapılacak her şey mubahtır. Yani hedefe ulaşmak için Müslüman olduğunu söyleyen biri papaz elbisesi giyebilir, Yahudi ya da Hıristiyan olan biri de imam elbisesi giyip, Müslüman cemaati arkasına takabilir…” AKP ülkeyi her alanda işgal ettirdi. Yani MASKELİ İŞGAL gerçekleşti. Ülkenin bütün maddi kaynakları satıldı. Üretimden çekilen devlet, üretmeden tüketmeye özendirilen Türk Halkı… Bütün kurumlar operasyon geçirdi. “Tek dünya devleti” hedefine uyumlu hale getirildi. Siyaset, medya, üniversiteler, emniyet, ordu, yargı, diyanet, sendikalar, tarım, hayvancılık, sağlık, yani bütün kurum ve odalar, hatta futbol bile operasyon geçirdi. Dönüştürülen, direnci kırılarak uyumlu hale getirilen kurumlar yenidünya düzeninin hizmetkarı konumuna getirildi. Vicdanları kendilerini rahatsız etmesin diye de altlarına arabalar çekildi. Devletin imkanları bir nevi “rüşvet” olarak maaş ve ek gelir olarak banka hesaplarına yatırıldı. Yani vicdan ile cüzdan arasında kalmamaları sağlandı. Görevli siyasetçiler “gerilim politikası üzerinden” psikolojik operasyon elemanı olarak toplum üzerinde sürekli travma yarattı. Milletin öz güvenini dumura uğratma adına bütün değerleri tartışma konuşu yapıldı. Soru işaretleri yaratıldı. TİB ve dinleme araçları ile bütün millet yasal veya yasadışı yöntemlerle dinlendi. İnsanların en mahrem yerlerine gizli kameralar konarak elde edilen görüntüler direnen bürokrat, siyasetçi, yargıç kim varsa susturmak için kullanıldı. İleri şantaj demokrasisi(!).. Truva atı olan AKP’nin yandan veya tersten yardımcıları; Muhalefet, işgal medyası, devşirilmiş rektör ve öğretim elemanları, emniyetin bazı birimleri, yargı, bürokratlar, bazı sinemacı ve sanatçılar, sivil toplum kuruluşlarının içlerine girerek kilit noktaları ele geçiren ortağın ****leri, karanlık aydınlar, görevli yazarlar 10 yıldır işgalin tamamlanması için canla-başla çalışıyor. Kara propaganda yapıyor. Evet; ülkemiz bombalanmadı, bildiğimiz mertçe savaşlardan birine girmedik ama savaşın en namerdi ile ülkemiz işgal edildi. İşgal edilen bir ülkede neler yaşanır? Ülkenin bağımsızlığını temsil eden bayrağı suç unsuru olur. Ayaklar altına alınır. Yırtılır. Dikildiği yerlerden indirilir. Peki ülkemizde bayrağımız indirilmedi mi? İndirildi. Suç unsuru sayılmadı mı? Sayıldı. Düşman tahrik oluyor diye indirilmedi mi? İndirildi. Yani maskeli işgalin gereği yapıldı. İşgalcinin ilk el atacağı kurum Milli Eğitim Bakanlığıdır. Milli Eğitim “Küresel Eğitim Bakanlığına” dönüştürülmedi mi? Dönüştürüldü. 4+4+4 haçlı eğitim sistemiyle çocuklarımız cebren kucaklarımızdan alınmadı mı? Alındı. Çocuğunu vermek istemeyen aileler Erdoğan tarafından hakarete, yani onursal tacize uğrayarak tehdit edilmedi mi? Edildi. Küresel Eğitim Bakanı, yani maskeli işgal bakanı sürekli bu milletin öğretmen ve öğretmen adaylarına hakaret etmiyor mu? Ediyor. Haçlı işgalci hiçbir zaman Müslümanlara müsamaha göstermemiştir. Suriye savaşı aleyhine vaaz veren hoca görevden alındı mı? Alındı. Şehitler ölmez, vatan bölünmez diyen Müftü Yardımcısı sürüldü mü? Sürüldü. Bu milletin kanıyla, canıyla kazandığı kurtuluş savaşının simgeleri olan milli bayramlarımız yasaklanıyor. Şu kara propaganda görevlisi, demokrasi havarisi kesilen kara propaganda elemanları nerede? Hani bu vatanın bütünlüğünü savunanları statükocu diye yaftalayan yavşaklar, ortağın ****leri nerede? Karanlık odalarında derslerini mi tazeliyor? Onların demokratlığı küresel şeytanların, yani efendilerinin demokratlığı kadardır. Onların demokrasisi Kaddafi’yi linç eden, Afganistan’dan Libya’ya Müslüman kanı içen, 1.5 milyon Iraklı’yı katledip binlerce kadına tecavüz eden, işkence eden, sivilleri katleden Conilerin Ebu Gureyb hapisanesinde uyguladığı insanlık dışı işkence demokrasisidir. Onların demokratlığı Mehmetçiğe kurşun sıkıp 2. İsrail’i Ortadoğu’nun bağrına saplamak için taşeronluk yapan PKK, BDP ve bebek katilinin savunduğu demokrasidir. Onların özgürlük anlayışı; ihanete yol verme, mazlumun ve milletin tepesine binme, bütün milli ve manevi değerlerine küfretme özgürlüğüdür. Milli bayramların yasaklanması ihanet şebekelerin “yasaklama özgürlüğü” içinde yer alıyor. Ortağın ****leri tarafından işgalin meşrulaştırılması görevi her gün ekranlardan evlerimize lağım olarak akıyor. Millet; hafıza, zihin ve akıl tifosuna yakalanıyor. “Amerikan Çalışma Grubu” olan Fetullah çetesi Müslüman olmanın ilk şartı olan Kelime-i Şehadet’ten Peygamberimizin adını çıkarmadı mı? Çıkardı. Yetmedi, Belçika ve Almanya’da kilisede Muhammet(s.a.)’siz ezan okudular. Erdoğan dinler arası diyalogun eş başkanı olarak tek dinli tek dünya devleti projesinde rol aldı. Yani dini değiştirmek için görev aldı. Tek dünya devletinin dini olacak “protestan evanjelizm” serbest bırakılan misyonerler tarafından bütün ülkede pişiriliyor. Cemaati olmayan Anadolu’da kiliseler şimdiden açılıyor. Oysa misyonerlik AB müktesebatında bile yasaktır. Artık Türkleri Anadolu’dan Asya’ya sürmek istemiyorlar. Artık Türkleri Anadolu’da boğmayı, yok etmeyi planlıyorlar. Düşman bir ülkeyi işgal ederse ilk iş olarak ne yapar. Ordu komutanlarını tutuklar. Türk Ordusu’nun komutanları nerede? CİA elemanları, Adalet Bakanlığında çalışan FBI savcısı ve Amerikan Çalışma Grubu F tipi çete ile birlikte sahte deliller üretilerek esir edildi. Türk Ordusu açıktan savaşa girseydi bu kadar komutan, asker esir alınabilir miydi? Alınamazdı. Ebu Gureyb’in Türkiye şubesi işkence hanesi Silivri-Hasdal-Hadımköy’de kuruldu. Dün İngiltere’nin Malta Sürgünleri, bu gün Pentagon’un Silivri-Hasdal-Hadımköy’ü… Maskeli İŞGAL!… Osmanlı’nın duraklama ve gerileme döneminde olduğu gibi Türklere ekonomiden el çektiriliyor. Bankalar, iletişim, sular, yeraltı ve yerüstü kaynakları yabancıların eline geçti. Türkler kendi ülkesinde köleleşiyor. Türkiye, Atatürk, milli bayramlarımız ve dinimiz niçin hedefte? Bu sorunun cevabını Dr. Ramazan KURTOĞLU bir yazısında şöyle açıklıyor: (Toynbee yaklaşık yarım asır önce söylüyor: “Batı için Güney Müslümanlığı (Suudi Arabistan – Kahire ekseni) tehlike olmaktan çıkmıştır. Ancak Kuzey Müslümanlığı (Semerkant – Buhara İstanbul ekseni veya Türk Müslümanlığı) mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Batı için her daim tehlike oluşturabilir.” Neden? “Ilımlı İslam” / Dinlerarası Diyalog – İsevi Müslümanlık söylemleri ile -ki dünyanın muhtelif yerlerinde yaklaşık 100 dolayında camiye “İsa Mesih / Hz. İsa” adı verilmiştir. İslam’ı “Muhammedsiz bir İslam”a dönüştürerek, Kabala – Pagan formatlı “senkretik” Yahudilik ve Hıristiyanlığın “İbrahim’i dinler” potasına sokmak. Bu proje esas olarak Toynbee’nin “Kuzey Müslümanlığı” olarak tanımladığı Semarkant – Buhara – İstanbul eksenindeki Hanefi- Maturidi ekolü içindir. Çünkü bu Müslümanlık tarihten günümüze radikal -aşırı çizgiye çekilemediği gibi bilimle çok kolay haşır neşir olmakta, Müslümanlığın kadınlara verdiği üstün ayrıcalıkları hayata geçirmekte başarılıdır, akılcıdır. “Kuzey Müslümanlığı”nın bir özelliği daha var ki Batılıları en çok rahatsız eden hususlardan birini oluşturmaktadır. Evet, Kuzey Müslümanlığı en olumsuz şartlarda Mustafa Kemal gibi “isyancı” liderler çıkarabilmekte, imparatorluk geleneğine sahip olup ve Batı’nın emperyal hesaplarına aynı şiddette cevap verebilmektedir. “Yeni Dünya Düzeni Tarikatı”nın oligarşik “seçilmişleri”nin BOP bağlamında özellikle “Suudi tarzı”, da ha açıkçası “Güney Müslümanlığı”na itirazları yoktur. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in bilmediğini bilen (! ), İslami bilgileri “şeyh efendi”nin yorumuna muhtaç halde olan “dindar Müslümanları” kontrol etmek çok kolaydır. Mustafa Kemal adeta Kuran’ı bütün Müslüman Türklerin eline verdi. Tarihimizde ilk kez parasını cebinden ödeyerek Elmalılı Hamdi Yazır Hoca’ya -14 yıl süren bir çalışmanın sonunda – Türkçe Kuran tefsir ve meali hazırlattı. Hazırlanan tefsirin Hanefi ameli, Maturidi itikadı İslam anlayışında olmasının ayrıca bir anlamı vardır. Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı’nı aynı günde kurarak Türk milletine ve dünyaya özel bir mesaj vermiştir. Atatürk Elmalı’nın Kuran tefsir ve mealini binlerce adet bastırarak Anadolu’ya dağıttırdı. Böyle bir teşebbüs Müslüman Türklerin Kuran’daki İslam’ı birinci kaynaktan öğrenmesini sağlar ki, emperyalistlerin hiç de hoşuna gitmez. İşte BOP taşeronlarını, AB teslimiyetçilerini en çok korkutan burasıdır. Semarkant – Buhara – İstanbul ekolünün İslam inanç yapısı Mustafa Kemal’de ifadesini bulan milli tarih şuuru ve vatan sevgisi ile birleşirse Toynbee haklı çıkabilir. “Kuzey Müslümanlığı” hiç beklenmedik bir anda Mustafa Kemal gibi “İSYANCI” liderler çıkarabilir. İşte Türkiye’nin iç ve dış düşmanlarının dizlerinin bağını çözen, “bu Türkler çok olabilir” dedirten, “bunlar Türk dünyasını da, İslam dünyasını da toparlar” dedirten, şuur altlarındaki korku budur. Bu korku yüzündendir ki, “İnsan Mustafa” mavrası ile çakma bir belgesel “Mustafa”, “tarihimizle yüzleşmek” kepazeliği ile “Güz Sancısı”, “Ermenilerden özür”, “Kürtlerden devlet özür dilesin” psikolojik operasyonları üst üste tedavüle sürülüyor. R. Kurdoğlu) Evet, Türkiye BOP Projesinin tam merkezinde yer almaktadır. BOP ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Dinler Arası Diyalog eşbaşkanlığı ile Kuzey Müslümanlığı hedefe konmuştur. Atatürk’ün hedefe konması, ortağın ****lerince Atatürk’e ve Atatürkçülere kuduz itler gibi saldırılması, milli bayramlarımızın yasaklanması Toynbee’nin yarım asır önce “Kuzey Müslümanlığı (Semerkant – Buhara İstanbul ekseni veya Türk Müslümanlığı) mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Batı için her daim tehlike oluşturabilir.” Uyarısının gereğinin yerine getirilmesinden ibarettir. Toynbee’nin ikazı işe yaramayacaktır! Türk Milleti bu alçak saldırılara gereken cevabı verecektir. İhanet şebekeleri korkuyor. Makamlarında, CİA ve FBI’nın kucağında, korumalarının gölgesinde “her suçlu gibi” korkuyor. Korku ve panikle daha da alçaklaşıyor. Bir muhalefet vekilini mecliste yaptığı muhalif konuşmalar nedeni ile çocuğunun hayatı ile tehdit edebilecek kadar alçaklaşabiliyor. Korkunun ecele faydası yoktur!!! İLK KURŞUN
  19. politika şurada cevap verdi: politika başlık Politika Bilimi
    Saskin ördek suya ters tarafindan dalarmis;Milletin Cumhuriyet Bayramini,cemaatin ve cumhuriyet karsiti güclerin polisi jandarmasi ile engelleyemeyen diktatör bozuntulari bu eylemi yapan organize eden örgütleri "illegal örgütler"ve CHP Genel Baskani'ni da "illegal örgütlenme"nin pesine takilmak gibi bir karalama taktigine basvurdular. Önce sunun bilinmesi gerekiyor:Cumhuriyet Bayrami kutlamalarini organize eden örgütlerin hicbirisi illegal örgüt degildir,Bu örgütlerin organize ettikleri kutlama eylemleri illegal eylemler degildir,vatanini,cumhuriyetini Atasini seven herkesin katildigi ve kutlamaya haklari oldugu eylemlerdir.Aslinda bu organizasyonu yasaklayanlar koltuklarinda illegaldirler,verdikleri yasak emri illegal bir emirdir.Hic kimsenin ulusun bayramlarini milli veya dini yasaklama,kutlamalara sinir koyma hakki yoktur.Güvenlik saglamak bahanesiyle bayramin kutlanmasini yasaklayan zihniyet daha inandirici gerekceler bulmalidirlar. Devlet erkaninin yani Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten kadrolarin,TSK'nin komuta kademesinin, dünkü Cumhuriyet Bayrami resmi kutlamalari tamamen bir manipülasyondur ulusu aldatmaya gözünü boyamaya,bakin biz Cumhuriyet Bayramini devletce kutlarken bazilari bunu provake etmeye calisiyor izlenimini vermeye yönelik kutlamalardi yani samimi degildi.Velev ki samimi olsun;Hic kimse,adi,görevi,rütbesi ne olursa olsun halkin kendi bayramini kutlama istegini yasaklayamaz buna engel olamaz hele de savasa gidermis gibi halkin karsisina,iktidarin polisini,panzerini jandarmasini cikaramaz,seyahat özgürlügünü kisitlayamaz bunlarin yapildigi bir ülkede DEMOKRASI DEGIL FASIZM VARDIR.Türkiye Cumhuriyeti fasizmin elindedir. saygilarla
  20. politika şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    Cumhuriyetin 89.yildönümü fasizmin engellemelerine ragmen büyük bir coskuyla kutlaniyor.Fasizmin polisi,jandarmasi,kurumlari bu coskuyu engellemek icin tüm köse baslarini tutmuslar.Halkin verdigi oylarla iktidar olup halkin bayramini yasaklamak ancak fasist yönetim ler de olur. Bugün belki polisin gazi,copu,kalkani vardir.Panzerlerle halki islatacaktir,dögecektir ama halkin bayramini kutlamasini engelleyemeceklerdir.Cünkü buna gücleri yetmez.Bu millet yedi düvele karsi savas vermis bir millettir,sizin fasizminizden korkmaz.Siz ancak zulmedersiniz ama gücünüz bu bayrami yok etmeye yetmeyecektir. Korktugunuz icin bugün sözüm ona o bayrami kutlar gibi görünüyor yalaka ve cumhuriyet düsmani medyada bu kutlamalarinizi halka inandirmaya calisiyorsunuz.Size inanan ancak sizin gibidir. saygilarla
  21. Fasizmle yönetilen hemen her ülkede ayni sahneleri yasamak dogaldir,yani halkin attigi adimlari kontrol altina almak,emirlerindeki polis gücüyle halka iskenceler ve zulümler yapmak Hitler;Mussolini ve Franko rejimlerinde yasanmis olan anti demokratik uygulamalardir ancak bu uygulamalar onlarin ortadan kalkmasiyla yok olmadi,zaman zaman farkli bir yüzle ortaya cikti. Bugün Türkiye'de yasadigimiz Fasizm iste bu gecmiste kaldi denilen uygulamalarin bir örnegidir.Yazilmamis kitap icin yazarini tutuklamak,yazilmis bir kitaptaki olaylari kendilerinin ifsa edilmesi nedeniyle yazarini tutuklamak,bir gazetecinin gazetecilik meslegi geregi yaptigi arastirmalarin ucu kendilerine dayaninca o gazeteciyi tutuklamak,hicbir somut belgeye,bilgiye ve delile dayanmadan tamamen siyasi amacli tutuklamalar,Milli Bayramlarin kutlanmasini yasaklamak veya kisitlamak,vatandasa "BEN KUTLUYORUM SEN KUTLAYAMAZSIN"dayatmasini yapmak fasizmin farkli bir yüzüdür. Cumhuriyet Bayramini o güne önem veren ve kendilerini Türkiye'nin bagimsizligindan,üniter yapisi,birlik ve bütünlügünden sorumlu görenlerin kutlamak istemesi,fasizmin valileri tarafindan yasaklaniyor.Öyle bir valiki 19 yil kesintisiz görev yapmis ve yaptigi her görevde milletin karsisinda olmustur. Biz istihbarat aldik o nedenle yasakladik derken "HALKTAN KORKTUKLARINI DA ITIRAF EDIYORLAR"Istihbarat dedikleri sey,sayisiz STK'nin ve CHP'nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramini büyük bir katilimla kutlanacagi istihbaratidir.Bu vali korkmaktadir,koltugundan korkmaktadir,yaptigi ihanetten korkmaktadir bu nedenle kendisi gibi korkanlarin verdigi talimatla halkin bayramini kutlamasina yasak getirmistir.Halkin karsisina polisi askeri cikarmayi göze almistir.Cünkü KORKMAKTADIR. Cumhuriyet Bayrami halkin bayramidir.Haburd PKK'li teröristleri bagirlarina basan AKP iktidari Cumhuriyet Bayrami'ni halkin kendi isteigne göre kutlamasina karsidir,"SEN DUR BIZ KUTLUYORUZ"demektedir. Ergec,bu yaptiklarinin hesaplarini tek tek vereceklerdir bundan kimsenin kuskusu olmasin.Birgün onlari da yargilayacak ÖZEL CUMHURIYET MAHKEMELERICUMHURIYET SAVCILARI CUMHURIYET HAKIMLERI OLACAKTIR bundan da kimsenin kuskusu olmasin.Fasizm tarihin hicbir döneminde baki kalamamistir,zulmetmis,iskenceler yapmis halki sindirmis ama sonunda tepetaklak gitmistir.ISTE FRANKO,ISTE MUSSOLINI,ISTE HITLER,ISTE MENDERES. saygilarla
  22. politika şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Italya,Mafia'nin merkezi ,Berlusconi bu ülkede basbakanlik yapmis onlarca yolsuzluga adi karismis,özel televizyon kanallari ile siyasi propagandasini yaptiran bir siyasetci ayni zamanda AKP'nin sefinin de yakin dostu olan birisi.Italya'da Berlusconi araciligiyla kurulmasi planlari yapilan bir sirket calismasiicin caba sarfeden bazilari simdi planlarin suya düsmüs olmasinin kahrini yasayacak. Italya Yargisi sadece Amerikan karsitlarini yargilayan bir yargi olmadigini Berlusconi'yi yargilayip 4 yil hapse mahkum etmekle ispatlamistir.Bizimkilerin kulaklari cinlasin.Milyarlik yolsuzluk davasinda yargilanan simdiklerin hocasi Erbakan Cankaya noteri tarafindan affedildi,hapis cezasi ev hapsine sonra da beraate cevrilerek milletin trilyonlari buharlastirildi.Cankaya Noteri icin;Yargilanabilir diyen Sincan AgiR Ceza Mahkemesi Baskani Osman Kacmaz,yalakalar ve iktidar tarafindan LINC edilerek görevinden alindi baska bir yere sürüldü.Ileri demokrasinin Türkiye'de nasil calistigini analam isteyenler son 5 yilda ki ÖZEL YETKILI MAHKEMELERIN,SAVCILARIN,HAKIMLERIN calismalarina bakarak sinav sorularinicevaplandirabilirler. Italya Mafia'nin ülkesidir ancak orada yerlesmis bir demokrasi kültürü vardir.Orada basbakanlar,cumhurbaskanlari biz yaptik size ne deme cüretine sahip degillerdir.Orada ki yargi onlari yargilar.Bizdeki yargi yargi degildir.Bizdeki yargi fasist yönetimlerdeki yarginin calisma sistemi ile calismaktadir yani güclüden yana. saygilarla
  23. politika şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    AKP iktidari ile Türk Ulusunun haysiyet ve namusunun simgeleri olan Milli Bayramlari yasaklamak Türkiye'nin gündemine girdi.Surasi bir gercek ki;Iktidarin basi olan kisinin talimati olmadan hicbir vali hicbir kaymakam hicbir belediye baskani kendi basina yasaklar koyamaz.Ankara valisi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramini kendi iradesi ile yasaklamamistir,bu irade ona Iktidarin basi tarafindan ve Icisleri Bakanligi araciligi ile verilmistir. Gerekcenin komikligine bakin ki:Vali istihbarat aldik diyor,basbakanda valiyi tasdik ediyor.Yani yasagi onayliyor.Ne istihbarati almislar bu kafadarlar?Bilmem kac tane demokratik ve Atatürkcü örgüt 29 Ekimi kutlamaya karar vermisler.Aldiklari istihbarat budur.Halbuki bundan daha dogal daha ulusca bir yaklasim olabilir mi?Ulus en önemli bayramini kutlamak istiyor kimler buna mani olmaya calisiyor?Kendilerini ulustan üstün gören ve her hakki kendilerinde bulan kesimler.Iktidarin basi her darda kaldiginda "EGEMENLIK MILLETINDIR"diyor ama Milletin bayramini kutlamasina engeller koyuyor neden cünkü korkuyorlar. Bayram Namazini 60 küsur korumanin esliginde kilanlar korkanlardir. Keskin nisancilarin minarelere,yüksek binalara yerlestirilmesini organize edenler korkanlardir. Evet iktidar sahipleri KORKUYORLAR.Kimden korkuyorlar??? MILLETTEN KORKUYORLAR. 29 EKIM-Kölelik düzeninden halk,millet olma konumuna gectigimiz tarihtir.Bir kisinin emriyle bir milletin yönetilmesi gibi bir zulme son verildiginin ilan edildigi tarihtir.Kölelik düzenini dedelerimiz diyerek savunanlar 29 Ekim'i kabul edemiyorlar,o nedenle yasakliyorlar cünkü o bayram onlarin bayrami degil Türk Ulusunun Bayramidir. 23 Nisan 1920 tarihi,bagimsizligimiz icin isgal güclerine karsi savas verirken milletin destegini arkasina alanlarin kurdugu TBMM'inin ilk kez acildigi tarihtirAnadolu'nun dört bir yanindan gelen temsilcilerin olusturdugu Millet Meclisinde Millet kendisini temsil edenler vasitasiyla egemenlik hakkini kullanmaya baslamistir.23 Nisan'i kabul edemiyorlar,o nedenle yasakliyorlar cünkü 23 Nisan kölelik düzeninin resmen kaldirildigi ve Milli Egemenligin söz sahibi oldugu tarihtir.23 Nisan dün milletin kanini emenleri "dedelerimiz"diye tanimlayan zihniyetin bayrami degildir o nedenle yasakliyorlar. 19 Mayis 1919 tarihi ,Osmanli'nin Ingiliz isbirlikcileriyle kirletmek istedikleri Türk Ulusu'nun namus ve haysiyetinin kurtarilmasi icin atilan ilk adimin tarihidir.Bu tarih,Türk'ü prangaya sokmak isteyenlere karsi verilecek olan ulusal mücadelenin serefli tarihidir.19 Mayis'i kabul edemiyorlar,o nedenle yasakliyorlar, cünkü 19 Mayis Ingilizlerle isbirligi yapanlarin,Türk'ün vatanini parcalayanlarin ve Ingiliz Muhipleri denilen din bezirgani ve ruhlarini isgalcilere satmis olan birtakim Babiali medyasinin ihanetlerinin son buldugu tarih oldugu icin onlarin bayrami degildir o nedenle yasakliyorlar. 30 Agustos 1922,Türk'ün kaderinin cizildigi,namus ve haysiyetinin kurtarildigi tarihtir.Atatürk'ün bizzat kendi baskomutanligi altinda yürütülen bu savas ve ondan önceki Sakarya,1 ve 2.inönü savaslari 1699 Karlofca Antlasmasindan beri Türklerin toprak kazanmaya basladiklari tarihtir.Yunan Ordusu icin "Yunan Ordusu padisahin ordusu sayilir,kim Yunan Ordusuna karsi savasirsa padisaha karsi gelmis olur"diye fetva verenler ve gazete cikaranlar 30 Agustos'u kabul etmedikleri icin yasakliyorlar.Cünkü 30 Agustos bir onur ve bagimsizlik savasi idi.Onur kavramindan yoksun olanlarin bayrami degildir 30 Agustos o nedenle yasakliyorlar. Dikkat edin,yasaklarken hep ayni gerekceler ileri sürülmektedir.Kaos olur,Provakasyon olur,toplumun güvenligi tehlikeye girer gibi ipe sapa gelmez gerekceler.Izmir'in kurtulusundan bir Türk rahatsiz olmaz ama Türklükten rahatsiz olanlar,icin Izmir'in Türk olmasi suratlarina carpilan bir tokattir.O nedenle Izmir'e "gavur Izmir"deme cüretini gösterirler.Bagimsizligimizin noktalandigi Izmir gavur degil TÜRK OGLU TÜRKTÜR.Iste bu nedenle Izmir'in Kurtulus gününü bile yasaklamaya kalkistilar. Ülkemizi yöneten kadrolar Türk olan herseye karsidirlar bu nedenle Türk'ün namusunun,serefinin,haysiyetinin kurtarildigi günlerden rahatsizdirlar.Yasaklamalari bu nedenledir. saygilarla
  24. KISSADAN HİSSE LÜTFEN ŞU HİKAYEYİ CİDDİ BİR ŞEKİLDE OKUYUNUZ YORUM SIZIN!!! "Her kula helâl, Müslüman'a haram!.." Vaktiyle Bursa' da bir Müslüman, eski adı "Yahudilik Yolağzı", bugünkü adı Arap ...Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: "Her kula helâl, Müslüman'a haram!.." Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye... Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. "Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman'a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?.." diye çıkışmışlar adama. Adam: - "Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır..."dedikçe kadı kızmış: - "Ne delili, ne ispatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzurunu kaçırdın, katlin vâciptir!" demiş. Demiş ama, bir yandan da merak edermiş: - "Nedir gerekçen?.." diye sormuş. Adam: - "Bir tek Sultan'a derim..." diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan'a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş... Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış: - "De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de her kula helâl,Müslüman'a haram yazarsın?.." Adam, başı önünde konuşur: - "Delilim vardır, lâkin ispat ister." - "Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?.." - "O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım..." - "Eeee?!.."- "Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak..." Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, "ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim..." Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş... Bir hafta dolunca, adam: - "Sultanım, artık bırakmak zamanıdır" demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan'a teşekkürler, hediyeler... Az zaman geçmiş ki, adam: - "Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım" demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine... Sultan: - "Bitti mi?.." demiş adama. - "Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle" demiş. - "Şimdi nedir isteğin?.." - "Efendim, pâyitahtımız Bursa'nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden..." Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler...Ve ne olmuş bilin bakalım?.. Bir ALLAH'ın kulu çıkıp da, "ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz", gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış... Geçmiş bir hafta, "Nerde imam" diye gelen-giden yok!.. Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri... Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için: - "Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik..." - "Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!.." - "Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara..." - "Sorma, sorma..." Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: - "Eee, ne olacak şimdi?.. Adam: - "Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan." "Haklısın" demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: - "Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?.." Sultan acı acı tebessüm etmiş: - "Hava bile haram, hava bile!.." demiş... iŞTE BU DURUMDA ALINMASI GEREKELERE İTHAF ETTİĞİM KISA BİR HİKAYE!! Kaynak: izafet saygilarla
  25. BUNLAR ALLAH'A GÜVENMIYORLAR! İlahiyatçı Yazar İhsan Eliaçık, uzun süredir dikkat çeken çıkışlarıyla gündeme geliyor. Özellikle AKP hükümetinin izlediği politikalara yönelik İslami kaynaklara dayalı eleştirileri tartışmalara neden oluyor. Bir süre önce Emevi dininin öğretildiği İmam Hatip Liselerini bitirenlerin kafası çalışanlarının ‘ateist’ olacağını ileri süren Eliaçık, son olarak ‘muhafazakâr mankurt’ kavramıyla gündeme geldi. 1 Mayıs’ta Fatih Camii’nden Taksim’e yürüyerek kortej oluşturan ve kendilerine Antikapitalist Müslüman Gençler adını veren grubun, AKP kongresinin gerçekleştiği gün yayınladığı manifestoya da katkıda bulunan Eliaçık’a göre “kurtlarla saldırıyor, kuzularla meleşiyorlar” benzetmesinde bulunduğu AKP iktidarı kıblesini yitirmiş durumda. Başbakan Erdoğan’ı kamu olanaklarını kullanarak servet biriktirmekle suçlayarak ağır dille eleştiren Eliaçık, “bundan lider olmaz. Bunun peşinden gidilmez. Buna tavır konulması gerekir. Buna kılıç çekilmesi ve ‘seni bununla doğrulturuz’ denilmesi gerekir” diyor. Açıklamalarıyla ezberleri bozan İhsan Eliaçık’la, AKP’yi, muhafazakârlığı ve onun deyimiyle ‘liberalleri örnek alıp’ yaşam alanlarını yağmalayanları konuştuk. Güney Amerika’daki yağmur ormanlarının özelleştirildiği gün Kızılderililerin torunlarının, “mülk İnka’nındır!” sloganları atarak eylemler yaptığını söyleyen Eliaçık, aynı günlerde Kabe’nin 120 kilo altınla kaplı örtüsünün yenilenerek altınların törene katılan liderler arasında paylaşıldığının altını çizip bu iki olayı karşılaştırıyor ve “Allah o gün Kabe’de değil, “mülk İnka’nındır” diye bağıran Kızılderililerin vicdanındaydı” diyor… AKP kongresinin gerçekleştiği gün dışarıda kumanya dağıtılırken, salonda da Başbakan Erdoğan’ın konuşması sırasında ağlayanlara tanık olundu. Bu görüntüler, geçtiğimiz yıl yaşamını yitiren Kuzey Kore lideri Kim Jong’un ölümünün ardından zorla ağlayan insanları anımsattığına dair eleştirileri de beraberinde getirdi. Kongreden yansıyan fotoğraf ve sonrasına ilişkin siz ne düşünüyorsunuz? -Kongre günü ağlayan muhafazakâr kitlenin şunu bilmesi gerekiyor: Eğer sizin yaşamınızda en yüce değer din ise kardeşim, bu dinin bir peygamberi var. Peşinden gittiğiniz lideri onunla ölçmeniz gerekir. Peygamber nasıl bir kamu hayatı sürdürmüşse, peşinden gittiğiniz liderin de böyle bir kamu hayatı sürdürmesi gerekir. Peygamber nasıl öldüyse, Müslüman bir liderin de öyle ölmesi gerekir. Şimdi bakalım, peygamber, 23 yıl din ve devlet faaliyeti yürütmüş, peygamberlik yapmış. Din-u devlet ifadesi eski tabirle din ve kamu işlerini tanımlar. Eğer siz kendinizi bu işe adamışsanız kendinize ait bir hayatınız, kendinize yonttuğunuz bir çıkarınız, menfaatiniz olamaz. Peygamber, 23 yıl içinde ceketiyle gelmiş, ceketiyle gitmiş. Geride hiç bir şey bırakmamış. Hz. Ömer, kendi işini yaparken kendi mumunu, devletin işini yaparken devletin mumunu yakmış diye övüne övüne bunu yıllarca İmam Hatip okullarındaki merasimlerde sergilediler. Tayyip Erdoğan bunun tiyatrosunu da oynamıştır belki. Çok meşhurdur yani. Şimdiki hayatına bakalım… Ne görüyorsunuz şimdiki hayatına bakınca? -Bir defa şunu söyleyeyim, ben Tayyip Erdoğan'a asla oy vermem. Niye? Bunun basit, sade ve gün gibi aşikâr bir gerekçesi var. Çünkü 'kenz'ci. Yani kamu imtiyazı kullanarak para ve mal biriktiriyor. Bundan lider olmaz. Hele hele bundan Müslüman bir lider hiç olmaz. Bunun peşinden gidilmez. Buna tavır konulması gerekir. Buna kılıç çekilmesi ve “seni bununla doğrulturuz!” denilmesi gerekir. "Ne yapıyorsun sen?" denilmesi gerekir. Bir defa adam tüccar. Bildiğin tüccar yani. Önce kendi işlerine bakıyor, sonra zaman kalırsa milletin işlerine bakıyor. Ee karısı da tüccar. O da kuyumculuk yapıyor. Hastane zincirleri açıyor, oradan hisse, buradan hisse. Bu ne yahu? Tüccardan lider mi olur kardeşim? Bir defa devlet, yani millet; sizin ailecek yedi sülalenizin yaşamını emekli olduktan sonra bile garanti altına almış. Birinci dereceden emeklilik prosedürüne tabi tutuluyorsunuz. Sağlıktan eğitimine yedi sülalesine kadar her şey garanti altında. Devletin uçağıyla seyahat ediyorsunuz, devletin lojmanında oturma hakkınız var, emrinizde örtülü ödenek var, şu var bu var. Şimdi sizin neye ihtiyacınız olabilir? Sen niye mal biriktiriyorsun, niye para biriktiriyorsun? Sen başbakan olduktan sonra istifa etsen bile milletvekilisin ve devlet eski başbakanlarına ve milletvekillerine ölünceye kadar maaş bağlıyor. Hayatları garanti altında. Bunun dışında mal biriktirmenin anlamı ne ben anlayamıyorum. Bunu normal bir insan yapsa "adam geleceğini düşünüyor" diyebiliriz. Çünkü eğitimi, sağlığı hiç bir şeyi yok. Ama her şeyi garanti altında olan bu adam neden hala para ve mal biriktirir? Ne yapmaya çalışıyor? İşte burada bir gözü doymamışlık var. Bir de Allah'a inanmada bir sorun var. Nasıl bir sorun var, biraz daha açar mısınız? -Yani bunlar Allah'a inandığını söylüyorlar ama güvenmiyorlar. İnanıyor ama güvenmiyor. Böyle bir soyut Allah'a inanıyorlar. Oysa Allah'a güvenmek başka bir şey. Kuran sürekli olarak “gökten yağmur yağacak, yerden ot bitecek Allah’a güvenin” diyor. “Rızkınız kesilmeyecek Allah’a güvenin” diyor. “Allah’a tevekkül edin, bunun için biriktirmeyin” diyor. Allah’a güveni olmayan insan biriktirir, kendisini garanti altına almaya çalışır. Allah’a güvenmek, yağmura, doğaya, nebata güvenmek demektir. Hayata güvenmek demektir. Kıtlık olmayacak, perhiz şey kurumayacak, çalışırsan hepsi sana gelecek merak etme. Şimdi sen biriktirdiğin zaman başkasında azalıyor demektir. Yeryüzünde doğal bir düzen vardır ve bu düzen eşitlik üzerine kurulmuştur. Birisi bir yerde fazla biriktirdiği zaman diğerinde eksiliyor demektir. Kader, kısmet, nasip; bunlar Kuran’ın eşitlikçi kavramlarıdır. Fakat şu anki ölü kuranı anlatışlarıyla bu kavramları ters çevirip amuda kaldırarak mahvettiler. Sizin dikkat çekici bir eleştiriniz de var, “kurtlarla saldırıp, kuzularla meleşiyorlar” diyorsunuz. Ne demek bu? -Hükümet her zaman ikili oynuyor. Örneğin Neşet Ertaş’ın dizelerini okuyorsunuz, ancak Neşet Ertaş ölmeden önce “eğer arkamda bir çuval un bıraktımsa suç işlemişim demektir. Beni mezara koymadan önce o bir çuval unu dağıtın” demişti. Şimdi siz eğer Neşet Ertaş’ın dizelerini okuyorsanız, daha onun gibi yaşamayı, onun gibi ölmeyi göze almanız lazım. Acaba Tayyip Erdoğan vefat ettiğinde geride kaç çuval unu kalacak? Sen şimdi Neşet Ertaş’ın dizesini okuyorsan, adamın ölümü böyle; gayet peygamberane. Peygamber de aynen böyle öldü. Geride perhiz şeyi yoktu. En son yedi dirhemini dahi infak ettirmiştir. “Ben yedi dirhem de dahi olsa rabbimin huzuruna üzerimde bir mülkiyetle çıkmak istemem” demiştir. Dolayısıyla bana göre bu çok muhteşem bir ölümdür, tabiri caizse. Bunları kullanıyor ama onların yaşadığı gibi yaşamıyor. “Mal da yalan mülk de yalan” diyorsun ama hayatın mal mülk biriktirmekle geçiyor. Bir defa Neşet Ertaş devlet sanatçılığı payesini reddetmiş birisi. Dolayısıyla ona devlet töreni yapılması gereksizdi. Devlet adamları katılmamalıydı. Katılsalar bile en arka saflarda olmalıydılar. Dolayısıyla cenazesi de saptırıldı. Şimdi AKP’nin dış politikasına bakarsanız burada da aynı şey söz konusu. Örneğin kongreye Emin Cemayel de katıldı ve alkışlandı. Emin Cemayel kim? İsrail’de Sabra ve Şatilla katliamlarını yapan Falanjist partinin katliamın yapıldığı dönemki başkanı. Yani Sabra ve Şatilla katliamlarının siyasi sorumlusu. Onu kongreye çağırıyorsunuz ve insanlar alkışlıyorlar. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Hani “kurtlarla saldırıyorlar, kuzularla meleşiyorlar” dediğim bu. Hem o taraftan görünüp hem de bu tarafta olmak. Hem şiirini okuyor, hem onun gibi yaşamıyor. Dış politika konusunu biraz daha açarsanız… -Basit bir örnek vereyim, şimdi diyorlar ki; "sana PKK hakkında 24 saat istihbarat vereceğim." Bunun karşılığında da Afganistan'a gidip Taliban'la savaşacaksın diyor. Hükümet de buna tamam diyor. Şu anda Türk askerleri Afganistan'da Taliban avına, cadı avına çıkıyor. Daha bir kaç gün önce 18 kişi öldü. Köyleri basıyorlar, burada Taliban var deyip katliam yapıyorlar. Amerikalılar Türk askerlerini orada bu amaçla kullanıyor. Türk askerinin Afganistan'da birazcık itibarı kaldıysa bu şekilde itibarsızlaştırılıyor. Suriye de aynı durumda. Türkiye'yi Suriye'ye sokmak istiyorlar. Bunun karşılığında borçları erteliyorlar. Şu kadar daha kredi açarım diyor, bilmem ne diyor. Amerikalılar seni kullanmadan sana ne borç verirler ne seninle ilişkiye geçerler ne de karşılıklı anlaşma yaparlar. Eğer PKK hakkında sana istihbarat veriyorlarsa karşılığında kiralık katillik yapmanı istiyor. Seni Suriye'ye sokmak için borçlarını ertelerim diyor. Batılılar böyle kardeşim. Bunlarla aynı yatağa girilir mi? Muhafazakâr AKP hükümeti bana göre kıblesini kaybetmiştir. Deli dana gibi nereye gideceğini bilmiyorlar. “BDP'yi muhattap almam” diyor, ertesi günü “İmralı'yla görüşebiliriz” diyor. Birisi Diyarbakır Emniyet Müdürü'nün açıklamalarına sahip çıkıyor, öbür taraftan Tayyip Erdoğan çıkıyor, "yok böyle bir şey" diyor. Kafaları karışık, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Şu anda Türkiye'de iradeli bir politika yok. Yoğun gündemin önemli başlıkları yeni Anayasa, başkanlık sistemi ve erken seçim tartışmaları. Sizce bu süreç nasıl şekillenecek? -Ben iktidarı siyasi açıdan şöyle eleştiriyorum: Devletin davranışlarını değiştirmiyorlar, kendi davranışlarını devletleştiriyorlar. Bunun en güzel örneği, Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayalleridir. Yani sistemi kendisi için değiştirmeye çalışıyor. Anayasa’yı bile kendisi için değiştiriyorlar. Hesapları şu: Anayasa’da Cumhurbaşkanının partili olmasına yönelik maddeleri kaldıracaklar. Böylece Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca partili olmuş olacak. Cumhurbaşkanı da yürütmenin başı olduğu için hükümetin oturumlarına bile başkanlık yapabilir. Biraz daha yetkiyle birlikte otomatikman yarı başkanlığa dönüşecek. Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanacak. Başbakan da Cumhurbaşkanının yardımcısı gibi olacak ve fiili bir şekilde partili cumhurbaşkanlığı ile birlikte yarı başkanlık sistemine geçilmiş olacak. Şimdi bu nedir; kendi siyasi geleceği için sistemi değiştirmektir. Kendi ikbali için. Evet, sistemin değişmesi lazım ama bu bir şahsın ikbali için olmaz ki. Daha önceleri Turgut Özal’da bunu yapıyordu. Oysa “ sistemin şu şu yönleri ben olmasam bile değişmesi lazım” denmeli. Yani devletin davranışlarının değişmesi lazım, ülkenin menfaatine olan budur denilmesi lazım. Bunları düşünmüyor, öncelikle kendisinin ne olacağını düşünüyor. Bu çok yanlış. Antikapitalist Müslüman Gençler konusuna gelirsek… -Bu gençler öteden beri belirli konulara kafa yoran, bir arayışı olan gençlerdi. Ancak bu itirazlarını İslami muhitlerde yeterince dile getiremiyorlar. Dile getirseler bile dışlanıyorlardı. Çünkü İslami çevreler onların itiraz ettikleri şeylere itiraz etmiyor. Mesela en büyük itirazları Kapitalizm. Özellikle “kapitalizm Allah’ın düşmanıdır” vurgusu yapıyorlar. Çünkü Müslümanların çoğunlukla kapitalistleştiğini, kapitalizme kayıp gittiğini görüyorlar. Dini cemaatlerin bütün davasının, otuz yıllık mücadelenin sonunda kapitalizme abdest aldırmakla sonuçlandığını görüyorlar. Bugün baktığınızda milli görüş böyledir, AKP böyledir, cemaatler, nurcuların çoğu böyledir. Mısır’da İhvan-ı Müslümin böyledir, Pakistan’daki Cemaat-i İslami böyledir; Hamas ve Hizbullah dahi böyledir. Klavuzun gereği yok, yolun sonu belli. Böylece ne oluyor, kapitalizme İslam dünyasından bir alternatif yok. Bütün dini cemaatlerin mücadelesi, harçlıklardan arttırılarak yapılan bütün dini fedakârlıklar sonunda geliyor; buraya dayanıyor. Şimdi burada yeni bir yol çiziliyor. Bu gençler hazırladıkları manifestoyla dini cemaatlere diyor ki; artık deniz bitti, kara göründü. Gidebileceğiniz bir yer yok. Bizi daha fazla kandıramazsınız. O zaman biz kendimize bu yolu çiziyoruz. Birinci mesele bu. Kapitalizme karşı çıkmak. Sizin ram olduğunuz, fit olduğunuz şeye karşı çıkıyoruz. Asıl karşı çıkışın buradan başlaması gerekiyor. Özellikle antikapitalist bir vurgu yaparak böyle bir manifesto yayınladılar. Benim de bu manifestoya katkım oldu. Ben de içeriğe bakıp görüşlerimi bildirdim ve bu manifesto yayınlandı. Bunun sonucunda da Kapitalizmle Mücadele Dernekleri’nin kurulması kararlaştırıldı. Bu bir kitlesel gençlik örgütü olacak. Derneğin adının soğuk savaş döneminde ABD güdümünde kurulan Komünizmle Mücadele Dernekleri’ni çağrıştırmasının özel bir anlamı var mı? -Evet, bu biraz Komünizmle Mücadele Dernekleri’ni anımsatıyor ama tam tersi. Bir anlamda iade-i itibar ve redd-i miras var burada. Tarihi bir olaydır. Bir bakıma Komünizmle mücadele derneklerinin yarattığı bir sonuç değil midir bugünkü itirazın kaynağı? -Bunun tam tersi bir iradeyle buna karşı çıkılıyor burada. Komünizmle Mücadele Derneklerinin antitezi biçiminde. Burada önemli olan kapitalizmle mücadele derneklerinin dini çevrelerden gelen insanlar tarafından kuruluyor olmasıdır. Bu Türkiye'de bir ilktir. Aynı zamanda da bir milattır bana göre ve altının çizilmesi gerekir. Bunu sol kökenden gelen gençler yapmıyor, tam tersi komünizmle mücadele derneklerinden yetişenlerin çocukları, hatta torunları yapıyor. Bu, üzerinde çok tartışılacak bir durumdur. Manifestosuyla, Kapitalizmle Mücadele Dernekleri’yle Türkiye'nin birçok yerinde bir bilinç patlaması ve zihniyet devrimi yaşanacaktır. Kendi mecrasında akacak ve gün geçtikçe büyüyecektir. Bizden sonrakiler için kalıcı bir miras olacaktır. Bu harekete yönelik özellikle soldan gelen "sınıf mücadelesine zarar vereceği" yönündeki eleştirilere ve "İslam özü itibariyle kapitalizme karşı bir tavır alamaz" yönündeki yorumlara neler söyleyeceksiniz? -Bu çok yanlış bir görüş. Türkiye'deki sınıf mücadelesi tam da şimdi ‘antikapitalist Müslümanlar’ söylemiyle yerli yerine oturacak. Daha önce kablolar yanlış bağlanmıştı. Düşünün, acemi Bolşevik gidip işçiyle “Allah var mı yok mu?” tartışması yapıyor. Şimdi bunu solda da yapanlar oldu. Gariban insanlarla Allah var mı yok mu tartışmaları yapmak gereksizdir. Şimdi kablolar bu bakımdan yerli yerine oturacak. Biz ana babamızdan şunu gördük, asıl emek mücadelesinin oturduğu yer bana göre burasıdır. Benim annem babam, iki şeyi yerde görünce alıp öper ve yukarı kaldırırdı: Birincisi Kuran-ı Kerim, ikincisi de ekmek. Allah, ekmek, özgürlük… Şimdi bu kavramlar bir araya geliyor. Asıl mücadele şimdi başlıyor. ALLAH KÂBE’DE DEĞİL, MÜLK İNKA’NINDIR DİYE BAĞIRANIN VİCDANINDA! Başbakan Erdoğan, Sanırım 2009'daki dünya su forumu öncesinde "Allah'ın suyunu paraya çeviriyoruz" şeklinde bir söz söylemişti. Bunun ardından Türkiye'nin neredeyse bütün dereleri eşzamanlı olarak özel şirketlerin denetimine verildi. Yaşadıkları vadilerde sizin deyiminizle 'Allah'a güvenerek' ve bir bakıma bağımsız bir yaşam süren insanlar, bir sabah uyandıklarında karşılarında iş makinelerini gördüler. Birden yaşadıkları o cennet vadiler şirketlerin denetimine geçti, su kaynakları 49 yıllığına tahsis edildi. Allah'ın suyunu paraya çevirmek, bu dönemin fotoğrafını çeken bir kavram sayılabilir. Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz merak ediyorum... -“Allah'ın suyunu paraya çeviriyoruz” demek, güya kendiliğinde akıp giden ve işe yaramadığı söylenen suyu, üzerine baraj yaparak, HES yaparak paraya çeviriyoruz demek. Ama gerçekte bu böyle mi? Bu, Allah'ın suyunu birilerine peşkeş çekiyoruz demektir. Allah'ın suyu kendi halinde aktığı zaman zaten bütün milletin yararınadır. Yaşamın yararınadır. Eğer sen bütün milletin menfaatine, özelleştirmeden millet adına bir kamu faaliyeti yürüteceksen ve buradan millet faydalanacaksa o zaman tamam. Allah'ın nimetini eşit biçimde emek katarak kamuya dağıtıyorsun demektir. Ama sen böyle yapmıyorsun ki. Sen bunu özel şirketlere 49 yıllığına veriyorsun. Birçoğu da yabancı bu şirketlerin. O zaman Allah'ın suyu o şirketlerin malı olmuş oluyor. Şimdi bunu yaparak Allah'ın mülkünden çalmış oluyorsunuz. Allah'ın suyunu paraya çevirmek, çoğu da yabancı özel şirketlere 49 yıllığına vermek demek, "Allah'ın mülkünü yabancılara peşkeş çekiyorum" demektir. "Alın bunlarla daha da fazla zenginleşin" demektir. Bir defa bunu yapmaya hakkı yok. Sadece Allah'ın suyu değil, Allah'ın toprağı da böyledir. Madenleri de böyledir... Peygamber, üç şey ortaktır diyor; hava, su ve toprak. Bunlar kamuya aittir, ortaktır. Bunlar alınıp satılamaz, kâr konusu yapılamaz. Burada sadece milletin menfaatine yönelik kamu faaliyeti yürütülebilir. Bu da suyu dağlardan şehre getirip halkın yararına akıtırsın. Bu bir kamu hizmetidir. Suyun bu bakımdan ücretsiz olması gerekir. En azında kamu maliyeti neyse bu giderleri karşılayacak cüzi bir tutar alınması gerekir. Kâr aracı olmaktan çıkması lazım. Doğal gaz yataklarının, kömür ocaklarının, toprağın bizatihi kendisinin mülkiyeti olamaz. Bana göre bütün tapular iptal edilmeli. Bir şeyi tapuluyorsun, "burası benim" diyorsun. Böyle bir şey olamaz. Sonra oğluna kalıyor, ondan torununa. İslam'ın ilk zamanlarında toprak mülkiyeti yoktu. Toprak Allah'ındır. Yeryüzü Allah'ındır. Toprak işleyenindir, su içenindir, hava soluyanındır. Bunları dile getirenleri komünist olmakla suçluyorlar ama… -Ne komünisti kardeşim. Peygamber bu üç şeyin ortak olduğunu söylüyor. Peygamberin sözü bu. Peygamberin sözüne komünist diyecekseniz o zaman peygamber de komünist deyin. Peygamberin zamanında böyleydi ama sonradan yağmaladılar. Dolayısıyla sen Allah'ın suyunu paraya çeviremezsin. Şimdi bu liberaller Müslümanları çok fena etkiledi. Bana göre bir insan Edirne'den girmeli, Kars'a kadar memleketinin geniş geniş yollarında göğsünü gere gere yürümeli ve hiç bir şekilde yolda önü kesilip ondan para alınmamalı. Şimdi sen Edirne'den Kars'a kadar gitsen en az on yerde senin yolunu kesip senden para alırlar. Varıncaya kadar meteliksiz kalırsın. Peki eskiden yol kesip de para alana ne diyorlardı? Eşkıya diyorlardı. Şu anda devlet yapıyor bunu. Bunların hepsi kamu hizmetidir. Sen zaten vergi topluyorsun. Nereye gidiyor bu vergiler? Şimdi gidin işadamlarına bir sorun. Analarını ağlatıyorlar vergilerle. Bunlar dış güçlerin de eliyle devlet denilen bir canavar yaratmışlar biz bu canavarı her sabah doyurmak zorundayız. Eğer bu canavarı doyurmazsan başına çöreklenir ve para para para... Bunların yabancı şirketlere gitmesinin sebebi ne? İktidarın bakanlarının kibirli hallerinin de kamu vicdanında rahatsızlık yarattığına dair eleştirilere tanık oluyoruz. Örneğin bir bakan çıkıp barajın su tutulması töreninde "kapaklar kapana, sular tutula!" diyor. Bir diğeri "Çoruh nehri eskiden kendi istediği gibi akıyordu, bundan sonra bizim istediğimiz gibi akacak" diyebiliyor. Yaşama ve insanlığa karşı gösterilen bu kibri nasıl yorumluyorsunuz? -Bu, bir Müslüman’a yakışan bir kibir değildir. Doğayla uyum içinde bir kamu faaliyeti ve devlet icraatı yürütülmesi gerekir. Şimdi bunların örnek aldığı liberal ekonomi ve bireysel mülkiyet, doğaya acı çektirerek ondan bir çıkar elde etme zihniyetini eleştirmemiz gerekiyor. Bunlar yanlış bir yeri örnek alıyorlar. Örnek aldıkları yerden küçük bir ayrıntı aktarayım; sanırım 2008 yılındaydı, Latin Amerika'daki yağmur ormanlarının özelleştirilmeye çalışılması sırasında yerli halk ayaklandı. Bir bakıma gökteki yağmur yere indiğinde bir yerde depolanıp yerel halka verilmeyecekti. Yerel halk bu suyu parayla alabilecekti. Ormanla birlikte o ormana yağan yağmuru da, bulutları da özelleştirdiler. Bunun üzerine yerli halk ayaklandı ve bu olaylar sırasında 25 kişi yaşamını yitirdi. Birçok yerliyi de hapse attılar. O günlerde haber bültenlerine de yansıyan gösterileri izlerken bir ayrıntıyı hiç unutmuyorum; yerliler "mülk İnka'nındır" diye bağırarak yürüyüş yapıyorlardı. İnka malum Kızılderili tanrısı. Yağmur ormanları İnka'nındır. Mülk İnka'nındır! Amerikalı özel şirketlere verilemez diye bağırıyordu yerli halk. Şimdi aynı gün İslam coğrafyasında bir başka olay oldu: Mekke'de bulunan Kâbe’nin örtüsü değiştirildi. Kâbe’nin örtüsünün üzerinde 120 kilo altın vardır. Ve bu örtü her değiştirildiğinde o 120 kilo altın törene katılan devlet başkanlarına pay edilir. Sonra da yeniden üzerinde 120 kilo altın olan yeni bir örtü asılır Kâbe’ye. Şimdi Allah'ın evine 120 kilo altın asıyorsunuz, eski örtüdekileri de gelen devlet başkanlarına veriyorsunuz. Fukaraya da değil. Oysa kuran "altın biriktirmek ateştir" diyor. Kuran'ın en sevmediği şey altındır. Peygamber, kenz ayetleri yani Tövbe 34-35 inince “tebbet el kanizun, tebbet el fızza, tebbet ez-zeheb (Kahrolsun biriktiriciler, kahrolsun altın, kahrolsun gümüş) diye bağırmıştır. Öyle ki mescidin yaprakları titremiştir bağırmasından. Şimdi böyle bir peygamberin yurdunda, böyle bir surenin indiği Mekke'de Allah'ın evi olan Kâbe’de altın topluyorsun. Aynı gün de Kızılderili'lerin torunları "mülk İnka'nındır!" diye bağırıyor. Bu ne anlama geliyor? -Şimdi bu iki olayı karşılaştırdığımızda ben diyorum ki, " Allah nerede?" Allah, Kâbe’de değil! Altının yığıldığı yerde Allah olmaz! Allah, o gün Peru’daki Kızılderili'nin vicdanında! Bütün yeryüzü Allah'ındır, bu ayrı. Ama altının, paranın yığıldığı yerde; devlet başkanlarının altın bölüştüğü yerde Allah olur mu? Öbür taraftan adam "mülk İnka'nındır" diye bağırıyor. Ben bunu söylediğim zaman muhafazakârlardan bir çok eleştiri aldım. Ben burada sembolik bir karşılaştırma yapıyorum. Söylediklerim tamamen semboliktir. Bir vicdan koyulması gerek ortaya, bir şey anlatmaya çalışıyorum. Şimdi sen kalkıp yağmur ormanlarını özelleştirenleri örnek alıyorsun. Kapaklar kapana, sular tutula diyorsun. Bunları da bir kamu menfaati olarak söylemiyorsun. Özel şirkete 49 yıllığına veriyorsun. Dünyada liberal kapitalist bir ekonomi hüküm sürdüğü için bunlar doğayı talan ediyorlar. Bizim muhafazakârlar da bunlara özeniyorlar. Bunların özenilecek bir tarafı yok. Bunların İslam kültüründe bulunan şeyler değil. Yusuf Yavuz Odatv.com

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.